• "kadın dağı sikti."
  • "iki günde izlediğim filmdir. ilk parçada düşündüğüm ile filmin gidişatı ve sonu tamamen farklıydı. ayrıca tez konusu edilesi karmaşıklıkta ve yoğunlukta harika bir filmdir."
  • "çok etkileyici bir sanat filmi. detaylı bir analiz için şu yazı okunabilir."




Facebook Yorumları
  • comment image

    iki günde izlediğim filmdir. ilk parçada düşündüğüm ile filmin gidişatı ve sonu tamamen farklıydı. ayrıca tez konusu edilesi karmaşıklıkta ve yoğunlukta harika bir filmdir.


    (jfet - 21 Nisan 2011 18:44)

  • comment image

    insana kisa sureli beyin amciklamalari gecirten, tam toparlanacekken yeni bir beyin amciklatici dalga gonderen film.

    --- spoiler ---

    filmdeki gercege en yakin sahne; kadin garip bir makinayi dev bir cubuk vasitasiyla sikti, makina bosaldi ve makinanin bir bebegi oldu.

    ---
    spoiler ---


    (nawres - 4 Mayıs 2011 00:02)

  • comment image

    keşke jodorowsky ile sezai karakoç arkadaş olsa, benjamin'le tanpınar olamadı, bari onlar olsa; konuşsalar, sussalar, ihtilafa düşseler; birlikte bir şeyi ararken, hareket hâlindeyken durulsalar, sadeleşseler - duruluğun; dolayımların, aparatların, "lekelenmiş melek vakitlerin" yokluğuna safdil bir inanç olmadığını anlatsalar - ihtilaflı olmanın, muhtelif olmanın gerçeğine birlikte çağırsalar...


    (nuri altuzer - 4 Eylül 2011 22:58)

  • comment image

    "parası bol olan, sinemadan anlayan ve akıl sağlığı yerinde olmayan bir adam film çekerse ne olur?" sorusuna cevap niteliği taşıyan, dünya üzerinde şu ana tek çekilmiş binlerce uzun metraj filmin "holy mountain ve diğerleri" olarak ayrılması fikrini kafanıza kazıyabilecek cinsten bir film.. ister ucuz metaforlar için gereksiz ölçüde pahalı dekorların yapıldığı, döneminin marangozları, demircileri, alüminyumcuları için ekmek kapısı olmuş, mide bulandırıcı ayrıntılarla bezenmiş salakça bir film olarak görün, ister şimdiye dek kimsenin cesaret edemediği alegori ve göndermeleri en saldırgan ve umursamaz tutumla izleyicinin yüzüne çarpan, tabu devirme misyonu yüklenmiş avangard bir şaheser olarak görün, kesinlikle ama kesinlikle sinema tarihinin gelmiş geçmiş en kült filmi..


    (sir gawain - 25 Ekim 2011 10:12)

  • comment image

    gunumuz tuhaflarindan marilyn manson'in yeni klibinde fazlaca esinlendigi film.

    bu siyahlarin adami manson efendi, born villain sarkisi icin yeni bir klip cekmis:

    http://www.youtube.com/…er_embedded&v=xgw-yrugruw#!

    klibin en basindaki iki kadini onunde oturtusu ve saclarini kesisi beni the holy mountain filminin afisine goturdu:

    http://www.imdb.com/title/tt0071615/

    dedim ki bu adam neden boyle bir "calma" ihtiyacina girdi ki... sonra kucuk bir arastirmacayla, jodorowsky'nin 1970 tarihli el topo filminin devam filmi olarak cekmeyi planladigi sons of el topo filminde manson'i oynatmak istedigini ogrendim. fakat o donemdeki turlu sebeplerden oturu jodorowsky projeden vazgecmis. aralarindaki bagi boyle sherlock tadinda bir internet surfuyle aciga cikarmaksa hosuma gitti benim. neyse konudan sapmayalim, adamlar arkadas cikti. arkadaslar birbirinden fikir esinlenebilir mi bilemem ama manson biraz abartmis olabilir.


    (negroja - 30 Mart 2012 11:15)

  • comment image

    durağan sahneleri, içi boş kasıntı tiradları ya da kendini tekrar eden sıkıcı görselleri ve duysalları kolaj yapıp adına "sanat filmi" diyen; resmen seyircinin sabrını sınayan günümüz lavuklarına, silah zoruyla, defalarca izletilmesi gereken şaheser.

    saykodelya kültürünü bir kalemde veren, ve film bittiğinde seyirciyi uzun fantastik bir seyahatten gelmiş, yorgun ve düşünceli bir ruh haliyle bırakan bir film. sanırım izlediğim en zengin film.


    (epic - 30 Nisan 2012 05:32)

  • comment image

    filmin daha ilk saniyelerinden itibaren epey sıkı bir şeyin sizi beklediğini anlıyorsunuz. baştan sona psychedelic unsurunun izleyici ayakta tutup, dikkatini filme yönlendirmesi, filmin dibine doğru yolculuğunuzu başlatır.

    birbirine girmiş metaforlar, psychedelic, fazlasıyla hissedilen sürrealist çizgiler, az ve derin diyaloglar, din, siyaset, para, seks ve bilinçaltının birleşiminden çıkan muhteşem film.

    görsel açıdan izleyiciyi doyuran, daha fazlasını hayal etmesini de sağlayacak biçimdedir. sağlam bir bütçenin ürünü olmasının meyvesi yani.

    lacan'ın, "bilinçdışı dil gibi yapılanmıştır" derken dilde ki bazı oyunların (metafor, metonimi) bilinçdışında da oynandığını söyler, bu filmde de bilinçdışı unsurunun göz önünde bulundurularak izlenmesi fayda sağlayacaktır.


    (cerberus 71 - 29 Haziran 2012 11:54)

  • comment image

    her sahnesini beynimin bir köşesine asla unutmama isteğiyle kaydetmeye çalıştığım süper ötesi jodorowski filmi.

    mistizm içeren sembolizminin yanı sıra büyük bir eleştiri ve mesaj barındıran yönetmen koltuğundaki jodorowski’yi hem senarist hem de başrol oyuncusu olarak gördüğümüz 1973 yapımı film.

    --- spoiler ---

    makyajları silinen, takma tırnakları çıkarılan, kıyafetleri çıkarılan, saçları kazınan 2 kadının görüntüsüyle başlayan film aslında ilk sahneden itibaren içinde barındırdığı sınırsız mesaj ve eleştiriden birini vermektedir. ilk sahnede görüldüğü gibi kadınlar maddi dünyanın tüm getirilerinden arındırılmaktadır.

    daha sonra isa’ya benzer bir adam görürüz. ve bu adamı takip ettikçe de yaşadığı toplum hakkında bilgi sahibi oluruz. polislerin yüzünün maskelerle kapatıldığını, ateş edilen her insanın vücudundan çıkan kanın farklı renk olduğunu ya da bazılarının yaralarından kuşların çıktığını, ahlaki açıdan yozlaşmış bir toplum yapısının olduğunu, sokaktaki vahşetlerin hepsine şahit olup onları engellemek yerine fotoğrafını çeken turist kılıklı kişilerin olduğunu görüyoruz. kısacası insanların haksızlıklar karşısında sessiz kaldığı, insanlara şiddetin uygulandığı ve sadece şiddeti resmedenlerin olduğu bencil bir toplum profili. hatta bu profil bukalemunlar ve kurbağalar sirkinde de daha sembolik bir şekilde anlatılır kanımca.

    daha sonra isa kılıklı adamın büyük kuleye çıkması ve simyacıyla tanışması, bunun sonucunda simyacının adamın sırtındaki tuhaf yaradan içindeki tüm kötülüğü çıkarması, bunun devamında da adamın dışkısından altın elde edip bir pisliksin ama değişebilirsin demesi aslında ne kadar pislik içinde olursak olalım, altına dönüşebileceğimizin, olduğumuzdan daha iyi bir insan olabileceğimizin mesajını vermektedir.

    sırayla tüm karakterleri tanıdığımızda da, filmin mistik sembolik anlatımının altında çok daha ciddi ve basit olmayan mesajlar ve eleştiriler içerdiğini görürüz. fon adındaki, venüs gezegeninden geldiğini söyleyen adam, tıpkı geldiği gezegen gibi güzelliği simgelemektedir. hayır , aslında güzelliği simgelemiyor. adamın simgelediği, yozlaşan güzellik anlayışı ya da güzellik faşizmi. toplumda kabul gören, insanların sahip olmak istediği güzelliği onlara veren bir fabrikatör bu adam. fabrikasında insanın hayatının sonuna kadar kullanabileceği güzellik maskeleri üretiyor. yapay bir güzelliğin ardına saklıyor aslında insanlığı. kör, sağır ve dilsiz olan fabrikanın kurucusu babası da, sadece kendi refahını düşünen insanların ruhsal ya da bedensel sağlığı açısından kaygılanmayan, aksine onların bu noksanlıkları üzerinden gelir elde etmeye çalışan çağımız sanayicilerini simgeliyor bana göre. kapital sistemdeki sanayiciler ve fabrikatörler sembolik kişiler üzerinden eleştirilmektedir.

    orgazm makinesi denen bir makinenin icat edildiği, güzellikle birlikte cinsel zevkinde belirli insanların elinde metalaştırıldığı hatta sanatın adeta sıçıldığı bir toplumda her şeyin yapaylığının ardına saklanan, genel güzellik ve doğru yargılarının aslında tiksinç ve hatalı olduğuna dikkat çekmek istiyor yönetmen.
    oyuncaklar bile çocukların masumiyetinden anlamayan kişilerin tekelinde. oyuncaklar üzerinden çocuklara nefret ve faşizm aşılanıyor çünkü üreticiler oyuncakları devletin politikalarına göre üretiyorlar. örneğin gelecekte peruyla savaşılacaksa çocuklara yıllar öncesinden peru nefreti oyuncaklar, çizgi romanlar ve hatta ilaçlar aracılığıyla aşılanıyor böylece gelecekte kullanmak adına yeni askerler yetiştiriliyor. aslında bu fim jodorowsky’nin gerçekten pay alan bir anti-ütopyası ya da var olan yanlışların mübalağa içerikli sembolik anlatımı. ikincisi daha doğru gibi, evet.

    tabii ki de nefret dayatması bu kadarla bitmiyor. gençler aracılığıyla müziği – gitar şeklindeki silahlar- modayı – kolye şeklindeki bombalar- ve dini –budist ve hıristiyanlar için üretilen dinsen motiflerden oluşan silahlar- kullanarak toplum hayatının içine güzelce yerleştirilen bir nefret var. jodorowsky bunu eleştiriyor, belki de bu yüzden john lennon jodorowsky’nin işlerine bu kadar hayran.
    ülkenin geleceğini kurtarmak için öldürülmesi gereken 4 milyon insanın gaz hastahaneleri, gaz okulları, gaz kütüphaneleri, gaz genelevleri kısaca gazhanelere atılmasının amaçlanması da hitler’den farkı olmayan , kendi insanını kolayca gözden çıkarabilen faşist yönetime de birer eleştiri boyutundaki diyaloglardı.
    halkına şiddet uygulayan devlet askerleri ya da polisleri ise günümüze ışık tutan cinsten. ayrıca insanları daha fazla kazanç için özgürlük maskesi arkasında tabutlara kilitleyen mimarlar…

    daha sonra kapital düzen içinde istediklerini elde eden ve artık onlara mutlak gücü sağlayacak olan o dünyaya kazık çakma merakını bir merak olmaktan çıkarıp gerçekleştireceğine inandıkları o ölümsüzlük hırsı. bu uğurda tüm korkularıyla yüzleşmeleri, paralarından ve paralarının oluşturduğu tüm o yapmacık mankenlerden kurtulma zorunluluğu aslında her pisliğin altına dönüşebileceğini kanıtlar nitelikte. jodorowsky hayatın akışı sırasında yaptıklarımızın birer oyun olduğunu vurgularken, insanın kendi içine dönmesi gerekliliğini bu şekilde bulabileceği gerçek dünyada aslında önemli olanın güç, ölümsüzlük , para değil de ‘insan’ olabileceğini fark etmesini gerektiğini anlatıyor insanı içine çeken büyülü gerçekliğinin ve akıllardan çıkmayacak sembolik anlatımı kullanarak.

    ---
    spoiler ---


    (freddie mercury nin disleri - 10 Haziran 2013 15:41)

  • comment image

    başıyla bana life of brianı hatırlattı ve komple isa parodisi seyredeceğimi sandım. ortalara doğru o kadar ilginçleşti ki dumur oldum. finaliyle nasıl göt olduğumu söylememe bile gerek yok.

    görselliğinden, içindeki saçma sapan sahnelerden, dekorlardan, bir yerden bir yere atlamasından o kadar etkilendim ki henüz içindeki metaforları, eleştirileri falan oturup irdelemedim. irdelemeyi de düşünmüyorum, daha defalarca izlerim herhalde.

    kısacası, bu kadar çok şey söyleyen bir filmin bu kadar rengarenk, saçma sapan ve orijinal olması beni kendisine hayran bıraktı. ki kendisini begotten gibi bir garabetin ardından seyredince, hayran olma katsayısı binlerce kez artıyor. dini, varoluşu filan eleştirirken, sorgularken hayvanlar gibi eğlenceli olunabiliyormuş.


    (hippi jojoba - 25 Haziran 2013 19:32)

  • comment image

    bir yerinde satılık isa levhası mı gördüm ben mi yanılıyorum anlamadığım bir şey.
    fena bir eleştiri değil yine de. devlet fikrine, dine, sanata, satılık hayatlara, işçilere, polis baskısına, otoriteye, çocuk bilinci üzerinden toplumu şekillendirmeye pencereler de pencereler. ha bire pencere açmış anlayacağınız adam.
    kendi adıma sevdiğimi ve fena fikirler içermediğini söyleyebilirim.
    çok da sıkılmadım.
    farklı ve ilginç bir film.
    sanırım 70'ten günümüze değişen çok da bir şey yok.
    uyduruk popüler sanat sevicilerini coşturmalar, devlet baskısı, satılık isa, satılık dine ait semboller, dini satmak için bir malzeme yapma, polisin kan ile suladığı gösterici imgeleri halen gerçekliğini devam ettiriyor.


    (vifend - 23 Ekim 2013 22:34)

  • comment image

    ömrü hayatımda izlediğim en deli bozması film. neresinden başlayıp da neyini nasıl anlatayım bilemediğimden aylarca kenarda beklettim entryi de... dedim madem anlatamıyorum e o manyak oturup çekmiş ya filmi anlatsam falan ne fayda... öyle dinlere, devletlere falan sokup çıkarıyor sonra başka bir kabuk soyulup altından başka bir simge sonra yine oyunlar sonra oyuncaklar...
    çılgın bir depo bu film...ağzına kadar dolu....


    (felis margarita - 20 Kasım 2014 22:11)

  • comment image

    filmi izleyeceklere tavsiyem filmi izlemeden önce bu toprakların adamı ve bu topraklarla içli dışlı olmuş gurdjiyeff' i birazcık da olsa tanımaları. jodorowsky' nin zen felsefesi ve benzeri mistik öğelere ilgisi zaten el topo' da görülebiliyor; bundan olsa gerek the holy mountain' i hazırlık zamanlarında farklı disiplinlerden gelen öğrencilerle de birlikte olmuştur.
    jodorowsky' nin dediğine göre yine bu öğrencilerle çalışırken ilk kez lsd denemiş, günlerce uykusuz kalmıştır.

    --- spoiler ---

    john lennon' un filmi finanse etmesinin yanı sıra george harrison da "hırsız" olarak oynayacakmış, çok fazla çıplaklık içeren sahnelerden dolayı oynamaktan vazgeçtiği söylenir. george harrison' un domalmış bir şekilde sünger benzeri bir lifle götünün iyice yıkandığı bir film de olabilirdi

    ---
    spoiler ---


    (elamandela - 21 Ocak 2015 06:57)

  • comment image

    milletin, kimi zaman da kulağına sokmak için keyif vericilerden beklediklerini doğal olarak filmlerden bekleyen jodorowsky'nin beatles'ın para babasından kopardıklarıyla (if you dont want to die. kill your money) izleyicilerini, hasta olduğunu zevkle savunduğu zihnine davet ettiği eşsiz bir yolculuk, hem de sinemayı deşifre eden sonuna rağmen. lsd yolculuğuna çıkan bir fellini'nin bir kulağına jarman, diğerine anger isimli meleklerin fısıldadıklarıyla dolduktan sonra, ayılmak için stalker'i izleyip sete gidince çektiği film olurdu bu, jodorowsky'nin olmasa. hayatta hiç birşey yapmamış olsan bile, holy mountain'ı sevdim, diyebileceğiniz bir filmdir. onların cremaster'ları varsa, şunların da holy mountain'leri var işte. "goodbye holy mountain. real life waits us..." peki bizim neyimiz var?

    bir eleştiride dediği gibi, greenaway'in text olmaktan öteye gitmemekle aşağıladığı sinemaya, siyah derili çocukların ekmek için birbirini parçaladığı bir ülkeden gelen bir "arka sıra cevabı". sinema şiirsel bir sınamadır, gerisi aynı hikaye.


    (enis zenci - 9 Kasım 2004 00:57)

  • comment image

    aykiri insan, üstün insan jodorowsky'nin 1973 yilinda çektigi *her sey hakkindaki saheseri. dine, politikaya, aile içi dengelere, aska, sekse, kapitalizme, sahip olma hirsina meksika'dan kalkan orta parmak. referanslari anlamak için kabala, incil metinleri, budizm, yakin tarih, sürrealizm, sembolizm konularindan biraz haberdar olmak gerekiyor. ama bu görsel deneyimden keyif almak için sart da degil. hele öyle enfes bir sonu var ki. jodorowsky bütün sinema kurallarini yikip seyirciye de orta parmagini kaldiriyor. agzimiz açik kaldi. mest olduk. olay 1973'de bitmis diyesimiz geldi. bir kere izlemenin asla yetmeyecegi ironi bombardimani, pek çok sekansi ayri ayri kisa film olur. olaganüstü yahu, kendimizden geçtik. bu yeterince sik olmuyor.


    (sekizbucuk - 24 Nisan 2005 22:04)

  • comment image

    alexandro jodorowsky üzerinden bir sinemasever dünyası analizi yapabiliriz. durmadan daha yeni bir isim arayan bir dünya sinemasever dünyası, başkalarının bilmediği yeni bir isim. başkalarının bilmediği ismi öne çıkarmak için kimi eksikliklerini de gözardı etmeliyiz, kuul hip bir havaya büründürmeliyiz mesela. misal daha ozu, mizoguchi, kurosawa bitirmeden seijun suzuki'yi bulmalıyız. veya 60lar japon erotik sinemasını tüketmeliyiz. ozu, mizoguchi ve kurosawa'yı tüketmemiş olmakta hususi bir sorun göremiyorum yanlış anlaşılmasın. ayrıyetten suzuki'yi bu işgüzar modacı zihniyetli sinemaseverler sayesinde keşfetmiş olmaktan da memnunum. ama hep aynı şey oluyor: bu daha evvel duymadığımız, keşfedilmemiş cevher rejisörler, birden japon sinemasının, kore sinemasının falan filan, olmazsa olmazı, medarı iftarı, büyük ustası ilan ediliyor. tamam suzuki'nin saykodelik sineması çok eğlenceli de, vasat bir kurosawa filmine yaklaşması mümkün değil. iyi filmi yok suzuki'nin, ilginç filmleri var.

    aynı şekilde 1960 ve 70lerde uyuşturucudan beyni sünger olmuş bir jodorowsky çıkıyor karşımıza isim olarak, "vay be nasıl bilmezsin? dünyanın en önemli yönetmenlerinden biri" diye tanıtılıyor. haydaa... hay amına koyyim ya... vallaha bilemedik... şimdi the holy mountain'ı bana tanıtan kişiye saygım sonsuz ve filmi izlediğime çok memnunum, çok şey aldım. ve fakat herşeyi yerli yerine bir oturtalım.

    evvela ilginç bir film, iyi bir film değil the holy mountain. ha çok ilginç bir film o ayrı. görsel açıdan, jodorowsky aldığı lsd'nin hakkını tepe tepe veriyor. kimi sahnelerin atlayan kurgusu heyecan verici derecede müthiş. yer yer kahkahalar atıyoruz, yer yer sanat yönetimine, kamera yönetimine, mizansene hayranlıkla bakakalıyoruz. sonuçta bir jodorowsky filmine ulaşmak için verdiğimiz onca çabaya değiyor. hiç pişman olmuyoruz.

    ama iyi bir film mi the holy mountain? eğer katolik değilseniz, jodorowsky'nin katolik kilisesini "yerle bir eden" ucuz metaforları insanda "şunlar geçsin de yine ilginç bişeyler görelim"den öte bir his uyandırmıyor. ilginç şeyler, misal silah fabrikası, şudur budur, yine aynı ucuz sansasyonun, hesapta provoke edici olması gereken, ama kendi provoke ediciliğine, "fuck you"culuğuna, zıpırlığına (gereksiz yere, zira son derece konvansiyonel olduğunu belirtmek lazım) hayran zihniyetin eseri; ama en azından görsel açıdan bombastik. misal kurgusunun, her görüntüyü tablo gibi işleyişinin greenaway'i, ve özellikle wes anderson'ı etkilediğini görmemek mümkün değil. ama greenaway ve anderson komple sanatçılarken, filmleri bütünüylen "sanat eseri"yken, jodorowsky o filmleri etkilediği özellikleriyle kalıyor. gerisi hippi saçması bir dünya görüşü, doğayla bir olalım, üstün insana dönüşelim. sorun söylenende de değil, söyleyişteki insanı bunaltan naiflikte, o naifliğin tüm dünyayı hakir gören ucuzluğunda, çok bilmişliğinde ... veya filmin dvdsindeki röportaj yapılan amcanın "sansasyonel, görülmemiş!" şeklinde lanse ettiği o müthiş sürpriz son. ilüzyonu yok ediyoruz yani. lan ne ilüzyonu yarattın yok ediyosun? lsd almadık, biz farkındayız, kötü bir film, ilüzyon içinde değiliz. görülmemiş de değil, godard izledik çok şükür.

    nihayetinde bu derece katolik etkili filmlere dayanmak pek mümkün değil, uyuşturucu almadıysanız. iyi yanlarını, ki süper ilginç iyi yanlar bunlar tekrar edeyim, bir yana koyarsak mesajım şudur: gerçekten iyi olup da yeniden keşfedilen çok az kişi var. terrence malick belki, the thin red line'dan sonra. veya hali hazırda iyi bir yönetmenin değeri bilinmemiş bir filmi keşfedilir; after hours gibi misal. lütfen jodorowsky'i keşfetmenin heyecanıyla dünyanız değişmesin. kadrini kıymetini bilin, ama bir yönetmenle tüm sinema tarihini değiştirilebileciğini düşünmeyin. emrediyorum.


    (caponsever - 19 Ocak 2006 04:55)

  • comment image

    the holy wood'a nazire, bir 1973 yapimi. 90'larin bilumum marjinale ovgu filmlerini takip etmis seyircilere cig romantizm tadi verebilir evet katiliyorum ama 73 tarihine biraz dikkat etmek lazim.

    --- spoiler ---

    henuz altinci his, fight club tarzi final baslangici degistirsin ekolu ortalarda yokken -illaki birileri daha once yapmistir ama yine de degerlidir- ve de postmodernizm illetinin her halini cok guzel tasvir ederken ederken bir anda kendisinin bir film oldugunu soyleyiveren bir mutevazi ruhtur.

    ---
    spoiler ---

    ve evet daha postmodernizmin adi yeni yeni konmaktadir jodorowsky bunu cekerken.


    (semsa - 3 Nisan 2006 01:44)

Yorum Kaynak Link : the holy mountain