Ran ' Filminin Konusu : Shakespeare’in Kral Lear’inde, 16. yy’ın yaşlı lordu Lear krallığını üç kızı arasında paylaştırmaya karar verir. Her biri ülkenin üç farklı yerindeki kalelerde yaşayarak sadakatlarini kanıtlayacaklardır. Büyük kızları menfaatleri için sahte bir samimiyet içine girerken, babasına duyduğu bağlılıkla en küçük kızı O’nun gerçekleri görmesi için uğraşır. Ran İngiliz edebiyatına ait bu eserinin Japon uyarlaması. Orjinalindeki kız çocuklar erkek olarak değiştirilmiş ve Kral Lear karakteri de Lord Hidetora Ichimonji olarak karşımıza çıkıyor.
Ödüller :
Shichinin no samurai(1954)(8,6-320604)
Tengoku to jigoku(1963)(8,4-23590)
Akahige(1965)(8,4-15038)
Yôjinbô(1961)(8,3-94558)
Rashômon(1950)(8,3-130627)
Ikiru(1952)(8,3-58324)
Kakushi-toride no san-akunin(1958)(8,1-29619)
Kumonosu-jô(1957)(8,1-38987)
Tsubaki Sanjûrô(1962)(8,1-27702)
Kagemusha(1980)(8,0-28462)
Yume(1990)(7,8-21196)
Hachi-gatsu no rapusodî(1991)(7,3-5673)
BAFTA : "BAFTA Film Award-Best Foreign Language Film"
Academy Awards - Oscar : "En İyi Kostüm Tasarımı"
* kurosawa çekimler sırasında 39 yaşındaki karısını kaybedince, bir gün yas tutmuş ve ertesi gün çekimlere devam etmiştir.* filme finansman bulmaya çalıştığı 10 sene boyunca kurosawa, her sahneyi tabloya aktarmış ve alemin en kral storyboard'unu oluşturmuştur.* gözleri iyice bozulduğu için post-production'da görüntüleri ayırt edemeyen 75'lik kurosawa, asistanları ve storyboardların yardımıyla kurguyu tamamlayabilmiştir.* kurosawa'nın bir önceki eseri kagemusha hakkında "bu film ran için elbise provasıdır" dediği rivayet edilir. ben inanmam. doğruysa bile yaşlılığına veririm çünkü kagemusha da ran kadar görkemli bir filmdir.
(axellennox - 24 Eylül 2007 22:15)
"insan ağlayarak doğar, yeteri kadar ağladıktan sonra da ölür." neredeyse butun diyalog sahnelerinde boy plan kadrajlarin kullanilmis olmasi ve hidetora karakterinin abartili makyajiyla yer yer teatral bir duygu uyandirsa da filmdeki diger butun artilarin sinema icin handikap sayilabilecek bu teatralligin fazla hissedilmemesini sagladigi kurosawa basyapiti. "kaos" 'un sinemadaki tasavvuru.
(yunus - 19 Ekim 2007 11:49)
herhalde sinema tarihindeki en görkemli shakespeare uyarlamalarından biridir, başyapıttır. savaş sahneleri kareografiden ziyade bir renk cümbüşü, bu da zaten kurosawa sinemasının farkının en güzel tezahürlerinden bir tanesi. son sahnede ise kurosawa insanlığa bakış açısını mükemmel bir sinematografik başarıyla anlatır;insanoğlu uçurumun kenarında, kör, yalnız ve elindeki tanrıyı da uçurumdan aşağıya atmıştır.
(shocktheworld - 21 Mayıs 2008 22:46)
akira kurosawa'nın yüzyılın en iyi 5 savaş filmi arasına seçilmiş başyapıtı. gurur, dürüstlük, onur, bağlılık, ihanet gibi kavramları derebeylik japonya'sında harika lirik bir anlatımla seyirciye verir. filmin en başındaki sahnedeki bulut çekimleri için, gökyüzünün istediği şekle gelmesi için 85 gün aynı çekim yerine gidip beklediği anlatılır. doğru mudur bilemem ama izlediğiniz zaman, "hakkaten beklemiş" ya da "acayip ballıymış iyi yakalamış pozisyonu" dedirtir. defaatle izlemişliğim vardır. hatta bir kere sesini kapatıp sadece görüntüleri için izlemiş daha da çok beğenmiştim. savaş sahnelerindeki renk kullanımı anlatılamaz sadece izlenir*
(rosebud26 - 30 Haziran 2002 12:19)
bu bir film degil, sinemada en ust nokta ama sanki film degil. kanli canli bir destanin icinde kaybolmus gibi suruklenerek izliyorsunuz. cok gercek ama bir o kadar da masalsi goruntuler, tiyatroyla film arasi bir noktada duran oyunculuklar ve opera makyajlari da isin icine girince film izliyordan ziyade bir efsaneye dokunuyor hissi verdi bana ran. her hangi bir noktasinda screen capture yapip, print edip gonul rahatligiyla duvara asabileceginiz kadar guzel cekilmis ama acik ara en muhtesem sahnesi: --- spoiler ---hidetora'nin yanan kaleden cikmasi ve merdivenlerden inerken askerlerin iki yana acilmasi. askerlerin sari ve kirmizi renkleri alevlerin altinda olaganustu bir goruntu olusturuyor ve dagilmis bir hidetora, kusagindan sarkan bir kilicla hic bir seyin farkinda olmadan bos gozlerle agir agir yuruyor.--- spoiler ---yalniz 39 derece atesle izleyip uzerine uyumamak lazimmis, insan acaip acaip ruyalar goruyor.
(mayapan - 17 Mart 2009 18:06)
altı sanatın (resim, müzik, tiyatro, dans, edebiyat, yapı) hepsinden alınan parçalarla bir yedinci sanat eseri (sinema) oluşturulduğunu düşünün. ran işte o eserdir. sadece bir sinema filmi değildir, içinde diğer sanatlardan da parçalar taşır. sanat ötesi bir eserdir.
(dunyanin dans eden sarki soleyen pisligi - 11 Haziran 2009 01:33)
sava$ sahneleri dikkatle izlendiginde mel gibson'in braveheart icin bu filmden ziyadesiyle etkilendigi gorulebilir. kurosawa bu film icin bir $ato alip yakmi$tir.
(neen - 15 Ekim 2002 17:11)
nazım hikmetin karısının teklifiyle aldığı soyadı.. soyadı kanunu ilk çıktığında nazımın çağdaşı sanatçıların başaran, koparan gibi soyadları alması üzerine onlara gönderme amacıyla bizimkide sadece ran olsun denilerek alınmıştır..
(bigboned - 18 Kasım 2002 17:40)
rashomon ve dersu uzala'dan sonra akira kurosawa'nın en etkilendiğim filmidir. film demek çok basit kalır aslında bir destandır, şaheserdir. birçok akira kurosawa filmi gibi süresi çok uzundur ve birçok akira kurosawa filmi gibi uzun olmasına rağmen kesinlikle sıkmaz. çünkü her sahnesinde ayrı bir etkileyicilik vardır. sahnenin birinde diyaloğa hayran kalırsınız diğerinde oyunculuğa başka birinde renklerin kullanımına bir diğerinde müziklere vs. birçok sahnede ise her birine. her karesinde ne kadar titiz bir yönetmenlik olduğunu anlarsınız, gerçekten emek verdildiğini idrak edersiniz ve kusursuzluğa hayran kalırsınız. öyle bir filmdir ki izleyiciyi yormadan ve ipin ucunu kaçırmadan birçok konuya değinir. sadece savaş ve mücadele görmezsiniz, her diyalogda her sahnede ayrı bir noktaya parmak basılır. filme dair son anektodum ise şu şekildedir. genelde film izlerken hoşuma giden kareleri durdurur ve print screen alarak bir albüm oluştururum. ran filminde de aynısını yapmayı düşündüm ancak filmin ilk 15 dakikasından sonra vazgeçtim. çünkü her planda print screen tuşuna bastığımı fark ettim ve albümünü yapmaya kalkışırsam saatlerimi alır diye vazgeçtim. her planda ayrı bir görsel şaheserlikle karşılaştım çünkü. yine de vaktimi ayırabileceğim bir gün albümünü yapmayı düşünüyorum.
(halitkin - 20 Temmuz 2010 22:41)
diyaloglar bazında ben bu tür konuşmaları anımsıyorum diye sayıklarken filmi izlediğim masanın karşısında ki rafta gözüme çarpan sheakespeare, aydınlanmama sahne ve sebep oldu. öncesinde doğru-dürüst çevirisiyle bir kral lear okumak çok katma değer enjekte edecektir idrak yollarına. ne de olsa bu harikalıkta bir şaheseri 5-6 kere daha izlersiniz.
(uluyaratik - 15 Eylül 2010 02:16)
--- spoiler ------ spoiler ---hidetora :hiçbir yerin ortasındayımsoytarı : bu çok insani bir durum.--- spoiler ------ spoiler ---
(uluyaratik - 15 Eylül 2010 02:22)
--- spoiler ---filmin en başında idetora (yaşlı toprak ağası) bildiğimiz "birlikten kuvvet doğar" tezini uygulamalı olarak anlatmak istediğinde her bir oğluna birer ok verir ve onu kırmalarını ister. bu istek hemen yerine getirilir. bunun üstüne idetora bu sefer büyük oğlu taro'ya 3 tane oku demet olarak uzatır ve kırmasını ister. taro, okları hafifçe bile esnetemez (idetora'nın ağız kulaklarda tabi). ortanca oğlu jiro'ya verir okları bu sefer, o da ancak onları esnetebilecek kapasitede çıkar. tezini doğrulamak için küçük oğlu saburo'ya okları veren idetora burada hayatının en büyük şokunu yaşar. saburo demeti kırmak için kol gücüyle falan uğraşmaz, direk dizlerinde kırar okları. bunu da babasına abilerine duyduğu güvensizliği göstermek için yapmıştır. ona göre babası onların iktidara olan zaaflarını görmeyecek; kendi yarattığı egemenlik alanını bölecek kadar naif ve çlgın bir adamdır. idetora en sevdiği oğlundan da olsa bu lafları duymayı hazmedemez ve onu mirasından reddeder. saburo başka sulara yelken açarken biz idetora'nın oğulları tarafından nasıl bir kenara itildiğini, onlar arasında çıkan savaşta nasıl tüm varlığını kaybettiğini ve daha önceki günahlarının ağırlığı altında ezilerek nasıl delirdiğini izleriz. zaten başta anlatılan bu olay da filmin kısa bir alegorik anlatımı gibidir, o diz çok önemli zira: kaede.sonda ise idetora'nın saburo'nun cansız bedeni önünde çıldırışı, bir anda eski savaş günlerini hatırlayıp sevinçle "o öldü" diye bağırması, hemen ardından da kendi gerçekliğine dönüp tekrar onun başucuna çöktüğünde derin bir üzüntüyle "bizler yaşıyoruz" demesi gördüğüm en içten sahnelerden biriydi. ölenin ardından "ama ben yaşıyorum" duygusu ancak bu kadar yalın, yalın olduğu kadar da gerçekçi ve çarpıcı anlatılabilirdi.renkler, müzik, şiirsellik... vs bunlardan zaten bahsedilmiş. ama benim ekleyeceğim şey buluıtlar olurdu. filmin genel havasını yansıtmada bence önemli rol oynamış gökyüzü çekimleri (bir de beni açık havada sırt üstü yatmaya özendirdiler) diye düşünüyorum. en azından, o kendi kendini lanetleyen insanın bir anlamda kurtuluşuna açılan bir yol olarak algılanabilir gibi geldi bana.--- spoiler -------------------edit: kucuk kaya baligi göstredi doğrusunu; oğulların adlarını karıştırmışım.
(in pyjamas - 17 Eylül 2010 22:41)
ran, akira kurosava'nin deneyiminin, ustaliginin, hatta ressamliginin etkisi ve katkisiyla gorsellik yani bir kenara, (yine) bir metaforlar cumbusudur. gozume ilisen, anladigimi sandigim birkaci sunlar:--- yer yer spoiler ---• ilk goze carpanlar arasinda buyuk ogul taro'nun flamasinda gunes amblemi varken, ortanca ogul jiro'nun hilal evresinde ay flamasina ve kucuk ogul saburo'nunsa sondordun evresindeki ay flamasina sahip olmasi gosterilebilir. taro, ic kaleyi ve hukumdarligin dumenini eline alan olarak gunes iken, kardesler aydir. burada hidetora'nin dunyayi temsil ettigini dusunuyorum: hukumran iken gunes kendi, gidisat iyi idi; fakat ne zaman ki taro'ya devretti kontrolu, ayaklari dunya topragina basti ve alemin somut pisliginin icine daldi. ihanete ugradi, kovuldu, delirdi.• hidetora'nin delirmesinden bahsetmisken, hemen fark edilen ikinci bir durum var: hidetora'nin algisi, bakisi. once gozlerini oydurdugu tsurumaru'nun kulubesine muhtac olurlar, sefalet ve vicdan azabi diz boyu. sonra yanmis yikilmis bir kale harabesini mesken edinirler ki kullanilan renkler mekanin vahametini yeterinden iyi resmederler. hidetora efendi ne zaman kendine gelir gibi olup etrafina baksa yok "hicbir yerin ortasindayim", yok "cehennemde miyim?" der, sorunur. huzursuzlugu gec, kasavet yukludur efendi. oysa saburo'yla ilk gorustukleri sahneyi hatirlayin: mezarinda yattigini sanan hidetora, saburo'ya "gokyuzu ne guzel degil mi?.. baska bir dunya olmali bu. cennette miyim?" diye sorar. • az onceki baba-ogul kavusma sahnesi zihinde canlandiysa saburo'nun gok mavisi kiyafeti de peyda olmustur. ucuncu bir nokta: kardeslerin sancak renkleri. taro ve jiro atesin renkleri olan sari ve kirmiziyi kusanirken saburo'nun sancagi gok rengi, gok mavidir. iki buyuk kardesin ne kadar atesle hasir nesir oldugunu gordugumuz gibi, etkin olduklari durum ve mekanlarda habire cehennem gondermesini yapildigini da gorduk hep beraber. oysa cenneti simgeleyen saburo gok rengi sancagi ve kiyafetiyle gogu, yukariyi, huzuru isaret eder. --- yer yer spoiler ---ikinci, ucuncu izlemelerde daha ne cikacak kim bilir...
(morkahve - 27 Şubat 2011 02:05)
bir çengel bulmaca efsanesi.. kurosawa'nın bir filmi diye rastlarsanız bir yerde, bilin ki o budur. nazım hikmet'in soyadı diye rastlarsanız yine budur. pek sorulmaz ama, ola ki rastladınız, ing. koşmanın geçmiş zamanı diye sorarlarsa yine budur, hep budur.
(holden caulfield - 13 Şubat 2003 22:53)
20. dakikada durdurdum.imdb'yi açıp 10 puan verdim.ve izlemeye devam ettim.öyle bir film..
(melankomik - 1 Mayıs 2012 18:23)
orson welles bir keresinde tevazu da göstererek, akira kurosawa için, “shakespeare’e dokunmaya hakkı olan tek adam” demiştir. tarih bize göstermiştir ki, bu hiç de yanlış bir söylem değildir. ran, 160 dakikalık süresi boyunca zamanın kendisini durduran bir eserdir. sinema tarihinde hiçbir filmin bu filmdeki savaş sekanslarıyla boy ölçüşebileceğini zannetmiyorum. tüm sekanslar o kadar kanlı ve ürkütücüdür ki, bu durum bile inanılmaz güzellikle dolu olduğu gerçeğini değiştirmez. sanki bir balenin, sinemasal dille dışavurumunu izleriz.ran, shakespeare’in kral lear’ının serbest bir uyarlamasıdır. lear’ın kızları yerine oğulları vardır ve trajedideki temel nokta intikam olmuştur. oyunculuklar da mükemmeldir. tek bir tane bile ortalama oyunculuk bulamazsınız. müzik kullanımı olabildiğince minimalisttir. flüt sesi hafızalara kazınır.ran’ın en vurucu noktalarından biri ise, savaş sahnelerinde oluşan sessizliktir. bu sessizliğe özellikle vurgu yapılmıştır. kurosawa’nın dehası, sinemaya yepyeni bir yöntem de kazandırmıştır böylelikle. nitekim savaşı tasvir etmek için yapılan nice filmde, arka plandaki gürültü seyirciyi rahatsız eder, fakat kurosawa’nın yöntemi gibi şiirsel ve akılda kalıcı asla olamaz. kurosawa bu sahnelerde bizlere gökyüzünü, bulutlar arasından çıkan ayı ve kanlı yeryüzünü gösterir. öylesine güzel görüntülerdir ki, tüyleriniz diken diken olur.--- spoiler ---insanoğlu savaşır, yaşar ve ölür. filmin sonundaki sahne gerçekten çarpıcıdır. tanrısını (filmde buda posteri) kaybetmiş, kör ve yalnız bir insan, tüm insanlık tarihini özetler niteliktedir.--- spoiler ---ran, kurosawa’nın onca yılın birikimiyle çektiği, tüm zamanların görülmesi gereken filmleri arasında üst sıralarda yer alması gereken bir başyapıttır.
(xcays - 1 Aralık 2012 03:18)
bir değil on tane er ryan kurtarılsa amerikalılar'ın şiirsel realizmine ulaşamayacağı magnum opus.
(yeniraki - 17 Mayıs 2004 16:15)
her sahnesi fotoğraf çeker gibi özenle çekilmiş süper kurosawa filmi. renkler, mekanlar, karakterler, görsellik, manzara, kostümler, bulutlar, hareketler hepsi ayrı bir özenle kurgulanmış ve gerçeklenmiş. dikkat edilirse her sahne bir fotoğraf gibidir, herşey objektifte olması gerektiği gibidir. insanların iktidar hırsları, şerefsizlikleri, inatları, kısaca insanın başına bela açan özellikleri çok güzel işlenmiş, yansıtılmış. alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste ve yaşlılık kavramları incelenmiş. çok da süper bir film olmuş. diyaloglarından görselliğine kadar herşey müthiş. kurosawa gerçekten bu filmi yaparken çok uğraşmış, hakkaten de sonucunu almış. koskoca şato cayır cayır yakılmıştır. 160 dakikadır, izlemek için sabırlı olmak gerekir ama sadece görüntüleri inceleseniz sıkılmazsınız, hatta sadece diyaloglara dikkat etseniz yine sıkılmazsınız. helal olsun, film dediğin böyle olmalı! çok sağlam, çok!
(azeroth - 9 Nisan 2005 01:37)
onuruna gururuna düşkün olarak tanidigimiz caponların coook eskiden ne kadar kaypak, ikiyüzlü ve kepekli oldugunu gozler onune seren akira kurosawa filmi. ulan hiç mi onurlu gururlu adam yok dediğimiz anda soytarı kuawi biraz adam gibi gozukurken o da hidetoraya ipnelik etmiştir. ne kadınları kadın ne adamları adam. ufacık çıkarları ugruna hemen saf değiştiriyorlar. ya kepekli gero'ya ne demeli bir kuku ugruna babasını ve kardesini satti, oldurdu. bir tek gero'nun sag kolu olan korigani delikanli cikti. ha birde 70 lik hidetora'nın 10-15 metrelik yukseklikten asagiya atlayip sapasaglam ayaga kalkmasi ve sonrasinda red bull içmişcesine depara kalkmasi gozumuzden kacmasa da goruntuler muhtesemdi.
(marcovanbasten - 10 Mayıs 2005 11:57)
artik yaslanmis olan lord hidetora uyku sersemidir belki biraz da cakirkeyif.. sicak bir yaz gunu oglen vakti topraklarini uc oglu arasinda paylastirmaya karar verir. sari sancakli ordusuyla en buyuk ogul taro topraklarin ucte birini alir. ayni miktarda toprak kirmizi sancakli ordusuyla jiro'ya kalir. mavi renkli sancagin efendisi en kucuk ogul saburo ise dramin cordeliasidir. saburo kendisine onerilen topraklari geri cevirir ve babasini uyarir sert bir uslupla. kurosawa bu eserinde shakespeare'in king lear'ini animsatan bir hikayeyi takip ediyor. lord hidetora ve korumalari once taro'ya biraktigi buyuk kaleden, ve sonra jiro'ya biraktigi kaleden iceri alinmaz. hidetora soytarisinin korumasinda gozlerden uzaklarda dolanmaya terkedilmistir artik.. soytarisi soyle der kendi kendine, "dunyaya aglayarak geliriz, yeterince agladiktan sonra da olup gideriz.."; lear'daki su cumleye paralel olarak: "dogdugumuzda aglariz, su sersemlerin gosterisinin ortasina dustugumuzden aglariz".yalniz ran, lear'da paraleli olmayan bir karaktere sahip: lady kaede. filmlerden akillarda kalan en karanlik kadin tiplemeleri dusunuldugunde nedense kaede hep gormezden gelinmistir. baslangicta hic dikkat cekmeyen, haremdeki tum diger cariyeler gibi bir surunun icindeki koyun misali hayat surduren cariyelerden biri gibidir kaede, o sikica sarilmis mukellef kimonosu icinde.. ancak once iradesinin sonra kilicinin gucuyle farkli oldugunu hepimize gosterir.son derece karamsar bir destan olarak ran'in baska bir emsalini dusunemiyorum. oldukca soguk bir rasyonellik, bir kadercilik tasiyor anlatimi.. kurosawa, filmin bu karakteristigini hidetora'yi ulkenin merhametsiz hukumdari olarak tanitarak iyice derinlestiriyor: hidetora nereye yuzunu donse gencliginde zulmettigi bir grup cikiyor karsisina. (king lear'in kor gloucester karakteri dahi hidetora'nin emriyle kor edilmis mesela.) ran'in savas sahneleri, renklerin de mukemmel kullanimi ile, hafizalara kaziniyor. ilk buyuk savas, kalenin saldiriya ugrayisi kurosawa'nin essiz kaos (japoncasi ran) sunumu.. katledilmis bir okcu yattigi surun uzerinden bir caglayan misali kan akitmaktadir; bir baska asker gozumuze ilisir sonradan, aklini yitirmis, yere oturmus ve vucudundan kopmus koluna bakarak sizlayan.. kurosawa bazi sahneleri klasik western hikayelerinden esinlenmis, genis bosluklari ile, nehri gecen suvarileriyle; ancak ran bir hedefe kenetlenmis insanlarin enerjisini kesinlikle ovmuyor..filmin son sahnesi -ucuruma dogru yurumekte olan korun enstantanesi- kurosawa'nin gecmise hangi gozle baktigini anlatiyor bize; ve hatta belki gelecege de..
(kazimakos - 26 Ocak 2006 19:30)
Yorum Kaynak Link : ran