Çıkış Tarihi     : 23 Mart 2012 Cuma, Yapım Yılı : 2012
Türü                : Drama
Ülke                : Türkiye
Yönetmen       : Ersan Arsever (IMDB)
Senarist          : Ersan Arsever (IMDB)
Oyuncular      : Riza Akin (IMDB)(ekşi), Cem Davran (IMDB), Merve Dizdar (IMDB), Bahtiyar Engin (IMDB), Müfide Inselel (IMDB), Gün Koper (IMDB), Erdeniz Kurucan (IMDB), Diren Polatogullari (IMDB), Ali Sürmeli (IMDB), Turgay Tanülkü (IMDB), Ipek Tenolcay (IMDB), Olgun Toker (IMDB), Recep Yener (IMDB)

Bir ses böler geceyi ' Filminin Konusu :
Film bir kazayla başlar; üniversitede araştırma görevlisi Süha’nın arabasıyla bir köy mezarlığının duvarına çarpmasıyla... Gök yarılmışçasına yağmur yağmaktadır, Süha gecenin içinden geçen bir tabut görür, frene basar... Gözlerini açtığında bir köy mezarlığındadır... Kendini mezar taşlarının arasında bulan Süha, boş bir mezardan geçmiş yaşamına doğru ilginç bir yolculuğa çıkacaktır. Mistik, gizemli ve gerilim yüklü bir yolculuk.   Bu yolculukta, boş mezarın ölüsü Alevi genci İsmayil, kendini arayan Süha’ya rehber olacaktır. İsmayil’in yaşamı Süha için bir aynadır. O aynada Türkiye’nin yakın tarihini, 12 Eylül Darbesi’nin öncesini, darbe dönemini ve sonrasını görecektir.  Ve o fırtınalar içinde kendi gençliğini. İsmayil ise başlı başına inancın simgesidir. Gündelik yaşamın verdikleriyle yetinmeyen bir insan. Görünenin arkasındaki sıra erişmeye çalışan bir idealist. Bu sırra erişmeye çalışırken sırlara karışan bir inanç insanı.. Süha ile İsmayil’in farklı iki ömür serüveni, aynı arayışta hemhal olup, birbirine karışacaktır. Arayış, bilinmeyene değil, saf olana, güzele olana, iyi olanadır. Ki bu yolculuğun başladığı yerde de, yolda da, sona erdiği noktada da insandan başkası yoktur. Korkuları, cesareti, yanlışlığı, acizliği ve kahramanlığıyla insan. Çünkü, önemli olan yol değil, yolculuktur. Sona eren yol, insanın varlığı değil, o mecradaki yolculuğudur. Yol aktığı sürece inanç da vardır. Kaybolan inançlar, yitirilen idealler, korkulardan, aşklardan, umutlardan yeniden doğacaktır. Çünkü insan yaşadıkça umut kaybolmaz.


  • "her nedense, ismi kafamda, başında bir "ve" ile yer etmiş ahmet ümit kitabıdır."
  • "ilk baskısı cem yayınları'ndan, ikincisi can'dan sonra da om yayınevinden çıkan, aleviliğe ilgi duyanların dışında hoşlanmayacağı, alevilik ve sol'un sorunlarını irdeleyen bir karakterin romanı.*"




Facebook Yorumları
  • comment image

    zevkle okunan ahmet ümit kitaplarından birisi. anlatım insanı zorlamıyor. tek takıldığım nokta, ölen alevi gencinin isminin ismayil yazılmasıdır ki bu da eminim ahmet ümit in kasıtlı yaptığı bir uyarlamadır.


    (dynder - 15 Şubat 2009 18:38)

  • comment image

    alevilikle ilgili ritüelleri biraz daha yakından tanımak isteyenler için yararlı bir kitap.ama tek satırında bile gerilimle alakası yok.kitabın arkasına neden "mistik bir gerilim" romanı yazdıklarını anlayabilmiş değilim.bunun ticari amaçla yazıldığını düşünmek istemiyorum.
    alevi kültürününün ,özellikle köy ortamındaki yaşanışını hakkında biraz fikir vermesi dışında genel olarak başarısız bulduğum ahmet ümit kitabı.ahmet ümit'le tanıştığım ilk kitap olmasından dolayı ayrı bir hayal kırıklığı benim için.


    (yapayalniz - 21 Haziran 2011 13:05)

  • comment image

    okumadığım birkaç kitabı kaldı ama şunu söyleyebilirim, ahmet ümit'in en kötü kitabı. ümit'in zaten bir dil ve anlatım zayıflığı var. bu kitapta bu durum doruk noktasına ulaşmış. alevilerin gördüğü baskının yanı sıra alevi inanışının önderlerinin ve alevi toplumunun yanlışlarına eğilmek iyi bir fikir gibi duruyor. ancak bunu, edebi olduğu iddia edilen bir metine yedirmek ustalık ister. aksi halde alev alatlı romancılığına benzer ortaya koyulan iş. (bunları akademik bir metin diye sunsam kimse okumaz, adına roman diyeyimcilik) yalın olan kurguyu güçlü göstermek için yazıldığı belli olan satırlar çok sırıtıyor. olayı kahramanın ağzından aktarmak iyi hoş da "iyicene" diyen bir köylüyü, onun söz dağarında bulunması pek mümkün olmayan sözcüklerle konuşturmak ne oluyor? liseyi bitirmiş, sol literatüre hakim denebilecek kadar kitap okuyan bir şehirli bir gencin "kamil insan" ifadesini duyunca "o da kim?" diye sorması olmuyor sayın ümit. "biraz solculuk, biraz alevilik var, hadi biraz da cinsellik katalım" diyerek yazılan bölüm fusion mutfak denemesi gibi kalıyor. okurun bilmediğini düşündüğü terimleri ortaokul ders kitabı üslubuyla açıklamaya kalkması da ayrı bir fecaat.

    kısacası sıfır dil zevki, sıfır zeka pırıltısı, sıfır edebi yaklaşım.


    (ben ruhi bey nasilim - 8 Ağustos 2011 14:38)

  • comment image

    uyarlandığı kitabı okumadığım ancak geçen hafta izlediğim ve sadece vasat olmuş diyebileceğim film. iki ayrı konu işlenmiş, daha sonra bazı yerlerden birbirlerine iliştirilmiş gibi geldi. ancak her iki konu da yarım bırakılmış hissi verdi.

    --- spoiler ---

    hepimizi tek tek yakalayacaklar süha, bütün örgüttekileri. ve kendileri için savaştığını düşündüğümüz o fakir halk, bizi yakalayanları alkışlayacaklar.

    ---
    spoiler ---


    (ocux - 31 Mart 2012 22:19)

  • comment image

    bazı arkadaşların da değindiği gibi alevilik teması hadi neyse de (!) , devrimcilerin bu kadar kötü, bu kadar özensiz işlenilmesi filmi almııııış götürmüş.. hee pişmanmıyım verdiğim bilet parasına, hayır. çünkü en azından gün koper in ve rıza akın ın müthiş performanslarına tanık oldum. ayrıca, ahmet ümit in oyunculuğu ne berbatmış arkadaş, niyee zorluyorsunuz ki bir rol verecez diye, anlamak mümkün değil.


    (nargile - 2 Nisan 2012 01:47)

  • comment image

    ahmet umit'in aklimdan yanlis saymiyorsam 8 kitabini okumusum. bunlardan birisi degildi bir ses boler geceyi. okumamis olma sebebim aslinda biraz yorumlardan kaynakliydi. ahmet umit kusura bakmasin ama simdiye kadar o kitabi tavsiye eden bir kisiye rastlamadim. ustelik kitap tanitim yazilarinda da beni ceken bir yani yoktu oykunun. belki okusam severdim ama ayni olcude sevmeyebilirdim de, sans. hulasa okumadim kitabi ama filmi izledim.

    acikcasi filmi izlememis olsam hic uzulmezdim. zira film cok kotu. yani lami cimi yok, olmamislik her yerinden akiyor. biliyor musunuz insan cok insafsiz bir varlik. ben ornegin insafsiz bir varligim. daha sundan birkac saat evvel yonetmeni, oyuncusu ve kitabin (dolayisiyla oykunun) yazari ile karsi karsiya oturuyordum. orada da aslinda belirttim elden geldigince uyumsuz bulduklarimi. bir kismi da eksik kaldi. ozellikle arinma ve aydinlanma konularinda daha cok elestiri getirmek isterdim. lakin oyle bos beles sorular sorulmaktaydi ki teolojik olarak bunlara firsat kalmadi.
    burada elestirim film hakkinda soylesiye gelen tiplere. film hakkinda degil din hakkinda konusulacakti neredeyse. bunda yonetmen ersan bey'in de etkisi cok fazla gerci. olayi dondurup oraya getirdi.
    hatta bi ara bunlar karsisinda ahmet umit orada "sanat bu kadar ciddiye alinacak, ustune konusulacak bir sey degil" tarzinda bir sey soyledi. oyleyse biz niye izliyoruz, siz niye yaziyorsunuz demek istedim ama guzel ortami bozmamak adina konusmadim. her neyse, birilerinin agzindan konusmaya devam edecek degilim. kendi agzim suracikta dururken gerek yok boyle bir seye.

    film niye kotu?

    bir defa film ne anlatmak istedigini bilmiyor. yonetmenin anlattiklarindan *benim* anladigim "insana deger veren iki ucu incelemek, ortak paydalarindan birliklerini gostermek" dusuncesi. dusunce bakimindan guzel. ahmet umit'in oykusu de buna uygunmus gibi gorunuyor. lakin kazin ayagi oyle degil.
    simdi bunu daha net anlatabilmek icin filmi biraz acmak gerekiyor.

    filmde iki ana karakterimiz var. birisi suha (cem davran). eski solcu, hapis yatmis, cok seyler gormus ama bir yerde vazgecmis her seyden. bir araba kazasi neticesinde yolu bir alevi koyune dusuyor ve orada gizliden bir cem evindeki toreni izlemeye basliyor.
    cem evinde toplasma sebebi kendini olduren bir gencin yani ismail'in duasiz gonderilmesine ismail'in ailesinin itirazlarini tartismak. gecmisten beri suregelen gizler, soylenmeyen gercekler ve ismail'in intiharina kadar gecen olaylar silesilesi suha'nin hayatiyla paralellikler esliginde gosteriliyor.

    simdi en birincil sorun burada yatiyor. benzerlige vurgu acisindan turlu numaralar yapilmasina ragmen (suha'nin, ismail'in karisini (merve dizdar) bir arkadasina benzetmesiyle arkasinin da merve dizdar tarafindan canlandirilmasi) bu benzerlikler tamamen havada kaliyor.
    yani aslinda ismail ile suha hic benzemiyor. ortak bir paydalari kesinlikle yok. gerci film ustunden konusacak olursak yeterli done yok ama eldeki donelerden bunu cikariyoruz. suha fazlasiyla idealist birisi. orgut adina sevdigi kadindan vazgeciyor. davasi ugruna hapis yatiyor. dis gucler vazgectiremiyor ne zaman ki kendisi gibi gorduklerinin aymaz tavirlarini goruyor (bu kisim hele muthis zayifti) o zaman davasina olan inancini yitiriyor.
    ismail ise dedigim gibi bunun tam tersi. ogrendigi davayi daha fazla ogrenmek istedikce daha fazlasinin imkansizligini goruyor. mumkun mertebe davaya yani alevilige tutunmak isterken acligini bastiramiyor. bir yerden sonra dedelerden ve her seyden umidini kesiyor. kendini peygamberler gibi daga tasa vuruyor. gunler gunleri kovaliyor ve karisina sonradan anlatacagi uzere artik eriyor. peygamberler ile benzerligi burada sona eriyor zira erdigini dusundukten sonra daha fazla etraftakilerden korkmaya basliyor. karisina bunlari baskasina anlatmamasini onemle telkin ediyor. suha oyle mi peki? suha inandigini gerektiginde arabanin ustune cikip anlatmak icin kendini one cikariyor. vurulan arkadasini kurtarmak icin mermilerin arasina daliyor. taban tabana zitlar. insana verdikleri deger bile boyle. suha'nin sevgilisine, ismail'in karisina davranislari farkli. insan iliskileri bile farkli. inanclari ve ideallerinin ayniligindan zaten soz edilemiyor.

    peki, en sonunda ne oluyor?
    ismail kendini artik neticeye erdiriyor. bilincli bir tercihi soz konusu. zira ne kadar korkak olursa olsun sonlandirmayi kendisi tercih ediyor.
    suha istemsiz bir sona kavusuyor. icinde cozemedigi sorunlariyla birlikte yitiyor. filme bakacak olsak ayni yolda gidiyorlar. bence ayni yolun yakininda bile yurumuyorlar. hatta birbirlerini tanisalar...

    filmin teknik boyutuna gelince. butcesel sikintilar belli. turk sinemasinda bu tur sikintilari cekmeyen cok az film var. beyoglu pera'da onde oturan 5'li genc grubun gulmesine ve arada dalga gecmesine bu sebepten cok bir sey soyleyemiyorum. olmamis oldugu bariz gorulen seyleri filmine alan yonetmenleri hala anlayamiyorum. ornegin guvercin, ali'nin yansimasi, yagmur ve digerleri.
    bir yerden sonra film bana "kelebek" isimli filmi andirmaya basladi. farkli babalardan kardeslermis gibi hissettim. havada kalmisliklar senfonisi gibi ikisi de. soylemek istedikleri cok fazla sey var ama soyleyebilecek takatlari ve yetkinlikleri yok.
    turk sinemasinin bir sorunu da bu zaten. cok sey soylemek isteyip hicbir sey soyleyememek. bana bu filmden bir adet duygu soyle deseler... yok? sinema bir duyu aktarimi da yapar. bu film bir tane duygu uyandirmadi bende.

    kimilerini kizdiracak, kimilerine komik gelecektir ama ondeki o gulen grubun soyledigine katiliyorum: "besinci boyut, sirlar kapisi kirmasi gonul gozu kivaminda bir film olmus."


    (entrapmen - 6 Nisan 2012 02:00)

  • comment image

    ne dediği, ne yapmak ne anlatmak istediği anlaşılamayan berbat filmler listesinde ilk ona girer. orjinal metin ile olan bağlantısı, sahne ve görüntü kalitesi falan, oyunculuk, kimi kısımların parasızlıktan ötürü ele yüze bulaştırılması filan.. bunların hepsini geçtim dolaba kaldırdım. benim anlamadığım -ki orjinal metinde de böyle anlatıldı ise ona da yuh olsun- sözlük yazarlarınca alevi mistisizmi olarak kısaltılan ve dede-mürit/dede-talip ilişkisini halen böyle yani; dedenin belki dışardan bakılınca küçük ama içerden bakılınca büyük hiyerarşik üstünlüğü müritlerin kaderlerini-yollarını belirlemede tek unsur ve dede bunu onlara hükmetmede kullanıyor şeklinde yorumlanması. bunu katıksız, gelişigüzel bi' dille anlatıyor film. neymiş bi' de bunlar yetmezmiş gibi alevi dedeleri bu üstünlüğü ticari boyuta taşıyıp kendi çarklarını döndürürmüş, bozulan, deforme olan alevi mistisizmi de buymuş. e bi' bitmediniz be.
    dedelik makamı, dede yaşamı ve dedenin bizzat kendisi yine dededen yani kendinden sorulur dededen mükellef olur. alevi-bektaşilikte gönül birliği esas alındığından olacak, ileride yapılandırılması tamamlansa bile tam anlamıyla ehl-i sünnetinki gibi, diyanet tipi bi' yapı, bektaşi ritüellerini-ibadetlerini düzenleyen, bunların organizasyonlarında birinci dereceden sorumlu kurumlar olmayacak-olamayacak. dede'nin sırf bu işler ile uğraşması, zaman arttırıp bi' de hayat gailesi ile uğraşmaması için maaş bağlanması falan.. bakın bunlar olumlu şeyler. ama tüm bunlar olmamış ve biz daha bu olmamış şeyler üzerinden yorum döndürmemişken dedenin kendi hayatını sürdürebilmek için bi' takım işlere girişmesini ''bu alevi-bektaşilik de çok bozdu'' diye yorumlamak, dedenin cem için yahut da ocağın dikme dedelik görevi için farklı bi' coğrafyaya gidişini ve burda kendine gösterilen hürmeti, aş verilip yatak gösterilmesini ''lan bu dedeler de kendi saltanatını kurmuş ekmek elden su gölden, alevilik çok bozmuş'' demek bektaşi yol anlayışını ve düzenini bilmeyen cahil ve de art niyetli kişilerin işi olabilir yalnız.

    metni okumadım ama metin de böyle ise yazık.

    editos: imla.


    (zakir - 28 Ekim 2012 11:58)

  • comment image

    saka gibi film. dunyanin en fasist tipli adamini biyik biraktirarak devrimci yapmislar. zaten rol de yapamiyo ilkokul musameresinde surata pamuk baglayan kucuk cocugun noel baba oldugu ne kadar inandiriciysa o kadar. hayatimin 25 dakikasi falan heder oldu. diksiyon egitimi almis tok sesli erenlerden biri "ustelik [insert scene] diye bana hakaret etti" dediginde kapatacaktim ama insanin basireti baglaniyo bazen.


    (regina phalange - 27 Aralık 2012 02:22)

  • comment image

    ilk baskısı cem yayınları'ndan, ikincisi can'dan sonra da om yayınevinden çıkan, aleviliğe ilgi duyanların dışında hoşlanmayacağı, alevilik ve sol'un sorunlarını irdeleyen bir karakterin romanı.*


    (cnbce - 26 Ekim 2004 14:29)

Yorum Kaynak Link : bir ses böler geceyi