Facebook Yorumları
  • comment image

    yapımcıları tarafından haklı olarak "interaktif drama" olarak nitelendirilen olağanüstü oyun. indigo prophecy oynayanlar bu tarz bir oyuna deneyimli olsalar da bu kadarını da beklemek imkansızdı. gerçekten interaktifliğin dibine vurulmuş, içmeden önce portakal suyu kartonu bile çalkalanır olmuş. oyuna başladığımda kendimi yakışıklı (ve baklavalı) bir baba olarak dişlerimi fırçalar, duş alır, eşime yardım eder bir aile babası olarak buldum. ve buna inanmakta hiç güçlük çekmedim. oyun devam ettikçe hikayeye daha fazla dalıp empatinin nasıl bir şey olduğunu birebir yaşıyorunuz. bir anda gerçekten de yapacağınız hareketleri dikkatlice düşünürken bir yandan da hareketinizi doğuracağı sonuç karşısında delice bir merak besliyorsunuz.

    oyunun şimdilik tek eleştirebileceğim kısmı grafikleri. evet, yüz animasyonları muhteşem ancak oğluma yedirdiğim pizza, kullandığım kumanda gibi objeler ve vücudumun bazı bölgeleri (eller gibi) zaman zaman gerçekten de oyuna yakışmayacak kalitesizlikte gözüküyor. bir de bazen altyazıda çıkan konuşmaların sesi gelmiyor, karakterin izlediği tv'de görünmesi gereken şeyler görünmüyor. bu sorun updatelerle giderilecektir zira daha şimdiden ilk update yayınlandı bile.

    bir de bölüm arası yükleme ekranı gerçekten bazen çok uzuyor. siz karakterin yüzünü, sakalının telini vs. incelerken bir anda oyun kilitlendi mi diye düşünmeye başlıyorsunuz. oyun o sırada sizin o kısımda kazandığınız trophy'leri belirlemekle meşgul olduğundan bu işlem uzun sürüyor, endişe etmeyiniz.

    bu kadar övdüm, başkaları da övecektir. ancak tüm ps3 sahipleri bu oyunu koşup alsın diyemem; size yazık. ingilizce bilmeyenler bu oyuna kesinlikle yaklaşmasın mesela. ne yapacağınızı elbet anlarsınız ama bir keyfi olmaz hikayeyi anlamadıktan sonra. sabırsız olanlar da bu oyunu almasın. çünkü aksiyon başlayana kadar bir takım sıkıcı anlarda sabredip kendinizi hikayeye vermeniz bekleniyor ki biliyorum, bunu herkes yapamaz. kontrollere alışmaya da elbette sabır gerekiyor. bir de oyunun başlarında tüm karakterler yürüdüğü için hızlı ilerlemeye alışan benim gibiler için bu biraz irite edici olup sabrınızı sınıyor.

    şimdilik oyunun muhteşem olduğunu ve ufak bir iki kusurunun da göz ardı edilebileceğini gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. hem bir sinemasever hem de bir oyunsever olarak mest oldum.

    oynadıkça gelen edit 1: erkek karakterleri tuvalete götürdükten sonra sifonu çekmek opsiyonelken kadın karakterin bunu otomatik olarak yapması çok komik bir ayrıntı olmuş.

    oynadıkça gelen edit 2: indigo prophecy daha sürükleyiciydi.

    bitince gelen edit: oyunun "tekrar oynama değeri" (replay value) yok diyenlere katılmıyorum. az önce bitirdim oyunu ve yeniden, bir çok sahnede başka seçimlerde bulunmak için sabırsızlanıyorum. çünkü oyun size oynanışı değiştirecek önemde seçenekler en az beş kere sunuyor. o yüzden onları denemek için en az iki kere daha oynamaya değer bence. ki ilk oynayışta trophy'lerin sadece yarısını alabilmiş olmamı da göz önünde bulundurursak daha vakit geçirebilirim bu oyunla. ancak oyunun biraz kısa geldiğini söyleyebilirim. 9 saati bulmadı bitirmem.

    ve son karar olarak söylüyorum ki oyun güzel ama beklendiği kadar inanılmaz değil. ben indigo prophecy oynarken çok daha fazla etkilenmiş, çok daha fazla sayıda "yok artık" diye bağırmış, çok daha fazla ağzım açık ekrana bakakalmıştım. bu hikaye biraz yavan kalmış ne yazık ki.


    (under rug swept - 20 Şubat 2010 17:01)

  • comment image

    oyun hakkında detaylı bir şeyler yazacağım da, oyunda kimsenin dikkatini çekmemiş olan garip bir nokta var. oyunun başlarında, ethan mars evde shaun mars'la takılmaktayken, gazeteyi alıp aşağlara bakarsanız, "greek and turkish fighter jets.." başlığı olan bir haber görünebiliyor. detayları okunamıyor ama ben merak ettim arkadaş.


    (fizboz - 21 Haziran 2010 14:35)

  • comment image

    dün gece yatmadan önce ps'i açık bırakıp madden nfl 11'le beraber demosunu indirmeye başlamıştım. inince ilk olarak madden oynadım tabi, buna sıra gelmez derken hadi bi' kurayım da ne menem bi' şeymiş bakayım dedim. hakkında hiç inceleme okumamıştım daha önce, ama iyi olduğunu duymuştum. dedim buna da bi' kaç dk bakıp yine çarpışmaya dönerim ben. açtım oynamaya ve sonuç şu;

    bu oyuna iyi diyenin ağzına sıçarım arkadaş; bu oyun mükemmelden daha azını haketmiyor! maaşımı aldığım gibi satın almaya koşuyorum şerefsizim.


    (soulforger - 1 Ağustos 2010 01:41)

  • comment image

    2 kere oynayıp bitirdim. diğer sonları görmek istediğimden değil, takıntılı bir manyak olduğum için kendi istediğim sonu görmeyi deli arzulamıştım. koskaca ps 3'ü bu oyun için almıştım heee değer mi pek sayılmaz aslında. sadece ohh be oynabildim dedim. hee güzel değil mi? dehşet bir oyun orası ayrı. neyse !

    -- `sonunda vay amına koyim denilen filmlere benziyor bu oyun` --

    bir kere oyun bizi hiç utanmadan salak yerine koyuyor bunu baştan söyleyeyim. ethan mars'ın orada burada uyanması kesinlikle oyuncunun aklını bulandırmak için yapılmış. başka bi açıklaması yok bu işin ve açıklanmıyor da zaten. oyuncunun aklını karıştırarak katilin ethan mars olduğunu düşünmesi için yapılmış. ki oynayan herkes eminim katilin ethan mars olduğunu düşünmüştür. çok duygusal ve karanlık bir oyun(evet evet bildiğin film noir). harika müzikler, harika duygusallık ve yağmur birleşince oyuncu ister istemez etkileniyor. yüz animasyonları dışındakilere pek önem vermemişler gibi. ama helal olsun ilk defa bir oyunda bir karakterin yüzünün tepkilerini ölçebildik. oyunun verdiği o aşırı duygusallık o muhteşem yüz animasyonları ile karışınca deli zevk veriyor.

    hep konuşulan özgürlük konusuna gelelim. oyunun öyle aşırı bir özgürlüğü yok ama bence bir devrim, değişiklik yapmaya çalışmışlar ve bunu yapabildikleri kadarıyla yapmışlar. bir karakter öldüğünda load game ya da retry yapmaya gerek yok mesela. o karakter yok mu ? oyun bittiğinde o karaktersiz bitecek. ki işte bu yüzden oyuncu her türlü geriliyor.

    nasıl bir özgürlük ve gerilim bu ?
    kaçırılan bir çocuk var ve bu çocuğun babasına kaçıran kişi tarafından notlar geliyor. 1. ters şeritte arabayı sürüp belirtilen yere 5 dakika içince ulaşmaya çalışacaksın - karar senin - 2. eski bi elektrik santraline gidip cam kırıkları ile dolu olan bi tünelden geçip elektrikli tellerin arasından geçeceksin - karar senin - 3. eski bir binaya girip parmaklarını keseceksin - karar senin - 4. hiç tanımadığın birisi vuracaksın - karar senin - 5. 60 dakika sonra seni öldürecek olan bir zehiri içeceksin - karar yine senin - bunları yap veya yapma her şey senin elinde. ama unutmaman gerek şey var bunları yaptıktan sonra çocuğuna ulaşabileceksin. diğer başka şey polis seni katil sanıp peşine düşünce yakalanmak veya yakalanmamak bu tamamiyle tuşlara hızlı basmanla alakalı. yakalanırsan bi hücrede elin kolun bağlı kalıyorsun. tabi bir yandan diğer karakterler gerçek katili yakalamaya çalışıyor. yani oyun kesinlikle bir olaya bağlı değil. katilin sana gönderdiği notları yaparsan adresi öğreneceksin ama yapmazsan işin zor. yapıp çocuğu kurtarabilirsin, yapmayıp çocuğu kurtarabilirsin, yapmayıp kurtaramazsın, sen ölürsün, yaparsın çocuğu kurtarırsın ama sen ölürsün, arkadaşların ölür, fbi ajanı ölür, her şey olabilir. ortağına silah doğrultmuş olan bir şüpheliyi vurmak ya da ikna etmeye çalışmak ama onun suçsuz olduğuna yürekten inanıyorsun! vur ya da vurma seçim senin. karakter norman jayden olduğunda ve oyunun artık sonlarına gelindiğince ipuclarını delirene kadar aramak veya aramayıp pes etmek. pes edip oyun bitince yaşanan pişmanlık. bunlar güzel şeyler. ama bir oyunda duvarların el bombasıyla yıkılıp yıkılmadığına dikkat etmeyen insanlara güzel şeyler bunlar.

    oyun rahatlığı(seks öğeleri falan), karanlığı, atmosferi ve ağırlığı ile herkese göre değil. herkes sevmeyebilir. burada olsun, forumlarda falan olsun çoğu kişi zaten sevmemiş. ama belirteyim '' fallout new vegas nasıl oynanıyor amaç ne '' başlığını gördüğüm ve adını hatırlamadığım forumu iplemiyorum bile.

    ben 2 kere bitirdim ama toplam 17 sonu varmış. diğer sonlarını youtube sayesinde gördüm. öyle denilen gibi temel şeylere bağlı olarak değişen sonlar değil bunlar. seçimlere göre her karakterin farklı farklı sonlarını görüyorsunuz. ve bunlar karakterlerin birbiri ile olan etkileşimine göre de değişiyor. benim ilk oyunum çocuğu kurtarıp ethan mars'ın ölümü, norman jayden'ın ölümü, madison paige'in kitabını yazması ve katilin hiç beklemediğim bir şekilde ölmesi ile son bulmuştu. ikinci oynayışım ethan mars madison paige ve çocuğun düzenli hayata geçişi, norman jayden'ın ölümü ve katilin serbest olarak dolaşmasıydı. ama çok başka başka şeyleri isteğinize göre değil ama seçeneklerine göre görebiliyorsun.

    bence bir devrim. yeni bir soluk. bi değişiklik falan olmuş iyi olmuş.

    -- okumadın di mi lan --


    (eazy - 27 Şubat 2011 01:06)

  • comment image

    iş vesaire sebebiyle yalnızca haftanın belirli sonlarında oynayabildiğim halde, ne zaman şöyle başına oturup adam akıllı 3-4 saat oynasam dışarda hep sağanak yağmur oluyordu. geçen c.tesi gecesi yağan sağanakla birlikte oyunu bitirdim. tadı damağımda kaldı resmen. başlarda sakindik analoğu sağa iteliyoduk dolap açılıyodu, sol üst çapraz yapıyoduk patlayan ampül değişiyodu filan evde koltuğa uzanıp rahatça oynayabiliyodum. sonra ne zaman ki oyunun aksiyon kısımları başladı, ne zaman ki eldeki analogu six axis kanunları gereği yatay ve dikey eksende hareket ettirmemiz farz oldu, o esnada çat diye ayağa dikildim mecburen. vay arkadaş nası kaptırmışım kendimi, kratos'la tanrıların gözünü oyarken o derece gerilmemiştim ben.

    heavy rain kesinlikle okunması gereken bir kitap, kaçırılmaması gereken fransız yapımı bir festival filmi gibi adeta. oyun oynamayı seven herkese bir kez, chan wook park filmlerini seven herkeseyse 10 kez tavsiye ederim. alın oynayın.

    bir de kendi kendime dillendirdiğim şu hayali repliğim var. onu da sizle paylaşıp rezil olmayı kendime borç bilirim. ethan oyun boyunca kendini nasıl tuttu, etti de bu latifeyi etmedi hayret:

    "dear madison, you are my medicine..."

    bu lafım üzerine x, --> , o , --> kombinasyonuyla kaçarım arkama bile bakmam.


    (roscoe - 19 Aralık 2011 16:53)

  • comment image

    ben bu tarz ürünleri tanımlarım,
    mesala matrix serisinin ilki boyle bir üründü,düsünülmeyenin düşünüldügü bir filmdi,
    yada ilk kasa focus da öyleydi,ikincisi hatta üçüncüsü onun yerini dolduramadı,

    ya da ne bıleyım walkman da böyle bir üründü,ondan sonra ipod gelmiş,3 nesıl olmuş,shuffle olmuş,sony düsünmüştü ilk defa lennonu nasıl yanımızda taşırız her daim diye.

    orhan pamugun yeni hayat romanıdda bu tarz bir üründü,sana flash back yaptırtıyordu,70.sayfayı okurken 28.sayfaya dönüp sana o sayfayı bir kez daha okutuyor,hatta artık 28. sayfadan devam etmeni sağlıyordu

    ve bence bu heavy rainde böyle bir ürün,

    heavy rain diger oyunlar ile kıyaslanamaz,heavy rain yukarıdaki yazdıklarım ile kıyaslanabilir.


    (silverkitten81 - 19 Ocak 2012 12:58)

  • comment image

    mükemmeldir.bu oyuna bok atanın tez zamanda oyun dünyasından elini eteğini çekmesi gerekir. müzikleri ve gidişatıyla güzel bir film izliyormuş havasında yaşarsınız. sonu da hafiften şaşırtır. velhasıl, ps3 konsoluna sahip olan birinin kesinlikle edinmesi gereken efsane oyundur.


    (shaunarcher - 24 Mayıs 2012 23:35)

  • comment image

    heavy rain, sinematik oyun.

    eşime ps3'ü sevdirmek için oldukça umutluydum aslında. demosunu oynarken nasıl da dikkatini çekmiş, "farklıymış bu" edasıyla ekrana kilitlenmişti. yine de her oyunun fiyatının 100-150 lira arasında olduğunu düşündüğünden çok da fazla övmemiş, içten içe fena oyun değilmiş ama o paraya eve bişeyler alırız diye sesini çıkarmamıştı.

    bense ihtiyacım olan kıvılcımı o gün almış, oyunu ucuza nerden kapatırım diye araştırmalara başlamıştım.

    50 tl civarında oyunu aldım * * ama beklentilerim 50 liranın çok ötesindeydi. oyunun atmosferi, verilen kararlarla şekillenen film akışı, zaman zaman tavan yapan aksiyonu, hem oyuna, hem ps3'e daha da önemlisi bana prestij ve saygı kazandıracak, hatunun işi gücü bıraktın çocuk gibi oyun başındasın düşüncelerini silip atıp, "ne güzel oyunlar oynuyosun sen yakışıklı" bakışları arasında gelecekteki müstakbel oyunlarıma zemin hazırlayacaktı.

    böyle şeytani bir planın kusursuz işlemesi için önce oyunun yeterliliğinden emin olmalıydım. oyunun başında uyanılan ev, * * alışveriş merkezindeki olaylar, hatunun dairesindeki aksiyon derken dedim tamam, bu iş olur. geriye sadece doğru anda oyunu oynarken sevgili eşimin beni izlemesi, devamında da oyundan kopmadan bana eşlik etmesi gerekiyordu.

    peki öyle mi oldu, tabii ki de hayır. ne oldu gel anlatıyım. spoiler içermiyor ama aşağıdakileri oynayanlar daha iyi anlıcaktır.

    varan 1 !

    oyuna ilk göz attığında onca ilginç olay örgüsünden uzak, saçma sapan bir şekilde yan karakterin bebeğine mama hazırlayıp, altını değiştiriyordum. yetmedi aceleyle çocuğu uyutmaya çalışıp, yerine sertçe koyduğumdan veledi sürekli ağlattım. sinirden çocuğa küfürü de yapıştırınca daha düne kadar sahip olduğum güvenilir baba figüründen çıkıp, sabırsız, anlayışsız üstelik sakalından utanmadan tv karşısında çoluk çocukla uğraşan bir mal görüntüsü çizdim.

    varan 2 !

    hayatımda mutfakta geçirdiğim zaman, evin koridorunda geçirdiğim zamandan azdır. muhteşem bir irade gösterip, önüme yemek konmadığında yeme ihtiyacı duymamama, heleki oyun veya internet başındayken kendim yemek hazırlamak zorundaysam müthiş bir iradeyle saatlerce metabolizmamı dondurmama rağmen bu muhteşem özelliğim, beraber brokoli salatası yapma hayalleri kuran eşimi hafiften üzer. bunu neden anlatıyorum, bebek olayının üstünden biraz zaman geçip ikinci kez oyuna göz attığında mutfakta yumurta haşlıyordum. hayatında kalkıp 2 yumurta kırmamış ben, kır-karıştır kombinasyonlarıyla leziz bir sanal omlet yaparken kim bilir neler geçti benim güzel karımın aklından.

    varan 3 !

    oyunun sonlarına geldiğimi hissetmeme rağmen istediğim etkiyi yaratamamış, üstelik çok da hoş olmayan sahnelerde görülmüştüm. murphy ibnesine inat daha kötüsü ne olabilir diye düşünürken, sevişme sahnesinde yakalanmadım resmen basıldım. liseli ergen triblerinde, aslında öyle bir oyun değil açıklayabilirim bakışları arasında oyun içindeki kontorlü kaybetmemem ve oyunun başından beri en başarılı kombolarımı sergilemem ise takdire şayandı.

    alkış beklemiyordum, almadım da zaten.


    (ankalines - 3 Kasım 2012 02:38)

  • comment image

    bu hafta sonu nihayetinde ps4 üzerinde bütün trophy'lerini alarak bitirdiğim oyun. 10 yıl öncesinden yani zamanının ötesinden geldiği için oldukça saygı duydum oyuna. ancak oyunun kendi matematiği gereği daha oturaklı olmasını beklediğim "hikaye" kısmı oldukça yavan geldi bana.

    --- spoiler ---
    - baş roldeki babamızın neden blackout olduğu ve elinde neden origamiler bulduğunu hikaye açıklamıyor, scott mı ilaç veriyordu, o mu koyuyordu eline o origamileri belli değil.. sırf babayı katil sanalım, o da kendini katil sansın diye zorlama olmuş..
    - origami killer'ın cinayetini kopyalamak isterken eline yüzüne bulaştıran zengin piçin babasının aynı zamanda origami killer'ın ana motivasyonu olan kardeşinin yağmur kanalında öldüğü inşaatın sahibi olması ve 30 yıldır aynı mezara çiçek bırakması ama gel gör ki her şeyi bilen scott'ın bundan habersiz olması.. çocuğun hikayesini dolu dolu bilen mezarcının belli ki mezarı düzenli olarak ziyaret edip origamiler bırakan scott'ı johny'nin hikayesini anlatırken tanımaması.. yine katili başka biri sanalım diye oldukça zorlama bir hikaye olmuş..
    - scott'ın antikacı dükkanında saat 12'yi vurduğunda gidip de antikacıyı öldürdüğü sahne.. ve bizim bunu oyun sonunda anca görmemiz.. yine çok zorlama bir an..
    - scott gördüğümüz kadarıyla fakir bir ailenin evlatlık verilen çocuğu ve hayatında ekonomik olarak hiç yükselememiş ki bunu evindeki dairesinden, giyim kuşam, arabasından filan anlıyoruz.. eh peki arkadaş bu kadar çok maliyet gerektiren planları bu arkadaş nasıl finanse ediyor.. mis gibi araba alıyor patlamalık, onu 2 sene otoparkta tutturuyor aman diyor her ay bakımını yapın, the rat chapterında o kubrick filmlerinden çıkmış kırmızı koridorlu beyaz salonu tasarlıyor oraya kameralar, ekranlar, cihazlar koyuyor.. hani bunun finansmanı..
    - ve gelelim madison'a bütün hikayeyi çözen the lizzard mekanının ev sahibi bilgisini ara cinematicte geçen bir telefon konuşmasında gazetedeki arkadaşından alan bir gazeteci.. yav bu arkadaş zaten ipucu çözsün, araştırsın diye var.. ama finale giden en önemli bilgiyi paşa kızı cinematicten öğreniyor..
    - scott'ın i'm killer chapterında öldürdüğü adam.. niye öldü o adam.. anladığımız kadarıyla ilaç satıyordu.. peki kime mesela the doc'a mı.. eğer öyleyse ve scott son oyununu kurarken bu bilgiyi öğrenmiş ve hazır elim değmişken şu ilaç satan şerefsizi de kurduğum plan gereği gariban babaya öldürteyim dediyse bu detay niye oyunda yok.. eğer zaten bir bağlantı yoksa biz niye durduk yere elin herifini öldürdük..
    - ve gelelim matrix'ten çıkma fbi ajanımıza.. olay mahali inceleyen ari denen bir sistem kullanan bu ajanımız.. origami killer olayı ile bağlantılı mekanlar olduğunu bildiği çok kritik mekanları araştırmadı.. çocuğun kaçırıldığı park, ailenin evi, otel odası, the lizzard chapterının geçtiği parmak kesilen oda.. yav sen hayırdır ne biçim ajansın..
    ---
    spoiler ---


    (take care dream on - 27 Haziran 2016 11:17)

Yorum Kaynak Link : heavy rain