Süre                : 1 Saat 39 dakika
Çıkış Tarihi     : 25 Aralık 2015 Cuma, Yapım Yılı : 2015
Türü                : Drama
Ülke                : Türkiye,Almanya
Yapımcı          :  Ret Film
Yönetmen       : Ahu Ozturk (IMDB)
Senarist          : Ahu Ozturk (IMDB),Ahu Öztürk (IMDB)
Oyuncular      : Asiye Dinçsoy (IMDB)(ekşi), Didem Inselel (IMDB), Ibrahim Iris (IMDB)(ekşi), Nazan Kirilmis (IMDB), Gökçe Yanardag (IMDB), Serra Yilmaz (IMDB)(ekşi), Mehmet Ozgur (IMDB)

Toz Bezi (~ Dust Cloth) ' Filminin Konusu :
İki gündelikçi kadın, temizliğe gittikleri evlerdeki insanlarla kurdukları ilişki, gündelik çatışmalar, kendi arkadaşlık-kardeşlikleri ve bu yakın arkadaşlığın hiyerarşisi, hayata tutunma çabası, kadınlık, annelik, temizlik ve yoksulluk… Nesrin ve Hatun şehrin yoksulluğu ve zenginliği arasındaki bir vagonda gelip giderken, hayatı anlamaya ve kendilerine gidecek yollar bulmaya çalışırlar. Hatun temizliğe gittiği mahallede bir ev almak için para biriktirmeye çalışırken, Nesrin önce onu terk eden kocasının yokluğuyla, kendi yalnızlığıyla yüzleşir, ardından da 5 yaşındaki kızıyla hayata tutunmanın yollarını arar. Yolları birbirine benzemez ama yoldaşlık bakidir. İki kadın birbirine benzemez hayallerle tutunmaya çalışırlar.

Ödüller      :

!f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali:Best Actress-National Competition, Best Screenplay, Cineuropa.org Award
SIYAD Turkish Film Critics Association Award:Best First Film


  • "geri dönüştürülmüş eski t-shirt."
  • "ayakkabı silme bezi ile arasında ince bir çizgi vardır. her an dönüşüm geçirebilir kendisi. vardır o potansiyeli."
  • "ahu öztürk'ün iki yoksul gündelikçinin öyküsü üzerinden sosyal sınıf, kimlik, annelik, yaşama tutunma gibi temaları işleyen ilk uzun metrajı."
  • "ortaokul günlerinden kalma sepultura,metallica,guns n roses,vb..tişörtlerin hazin sonu.grubun elemanı görse açıklayamazsın durumu ayıp olur,"
  • "eskiyen carsaflari kirpmak suretiyle elde edilen temizlik bezi."
  • "babalarin eski fanilalari."
  • "kendi pisliklerini temizlemekten aciz orta sinif beyazlarin evlerine temizlige giden 2 yoksul kadinin hikayesinin anlatildigi merakla bekledigim ahu öztürk un ilk uzun metrajli filmi."
  • "toz bezinin değil damlatan musluk ile kaybolan puzzle parçasının filmi."
  • "(bkz: her giysi bir gün toz bezi olmayı tadacaktır)"
  • "güzel film hatta çok güzel. gidin izleyin ve arkadaşınızla aranızda paralo olsun: " sen çerkezsin ""




Facebook Yorumları
  • comment image

    ayakkabı silme bezi ile arasında ince bir çizgi vardır. her an dönüşüm geçirebilir kendisi. vardır o potansiyeli.


    (syd - 19 Şubat 2010 21:53)

  • comment image

    piyasada toz bezi niyetine satılan sarı bezlerin istisnasız bir şekilde tüy bıraktığı görülmüştür.bütün markalar aralarında anlaşmışlar gibi.leke tutması da cabası.kullanmayın, kullandırtmayın.deneyimli ev erkeğinden tavsiye:

    scotch brite mikrofiber bez, bu anlamda bir numara.tozun zerresini bırakmıyor.


    (gokhunfeatwhitney - 19 Şubat 2010 22:01)

  • comment image

    ortaokul günlerinden kalma sepultura,metallica,guns n roses,vb..tişörtlerin hazin sonu.grubun elemanı görse açıklayamazsın durumu ayıp olur,


    (broken - 21 Temmuz 2003 11:50)

  • comment image

    kendi pisliklerini temizlemekten aciz orta sinif beyazlarin evlerine temizlige giden 2 yoksul kadinin hikayesinin anlatildigi merakla bekledigim ahu öztürk un ilk uzun metrajli filmi.


    (sanspapier - 10 Mayıs 2014 18:45)

  • comment image

    ana yurdu ile birlikte festivalde izledigim en iyi filmdir. nesrin'in o bitmek bilmeyen caresizligi, hatun'un aile ici iktidar savasi ve asmin'in masumiyeti... cok etkileyici ve derindi. yonetmen ahu öztürk'ü kutluyorum.


    (illegalsincap - 12 Nisan 2016 12:59)

  • comment image

    ahu öztürk'ten başarılı bir ilk film. nazan kesal ve asiye dinçsoy'un performansları harika.

    ayrıca an itibariyle istanbul film festivali'nde en iyi kadın oyuncu (asiye dinçsoy), en iyi senaryo ve en iyi film ödüllerinin sahibi olmuştur.


    (ar lazi - 15 Nisan 2016 23:00)

  • comment image

    yeni sinemacıların çoğunluk filminden beri türk sinemasında böyle net ve başarılı bir anlatımı, toplumun alt - orta sınıfla çatışması/ilişkisini bu denli naif ve güzel işleyen bir filmi açık söylemek gerekirse beklemiyordum.

    hakkında daha uzun bir yazıyı belki ilerleyen günlerde yazarım ama kesinlikle izlenmesi gereken bir film olmuş toz bezi.


    (post biyikli adam - 21 Nisan 2016 14:42)

  • comment image

    başrol seçimlerinin muhteşem olduğu film. (bkz: asiye dinçsoy) (bkz: nazan kesal)
    ayrıca, küçük ama bağlayıcı roller için de çok kapsamlı bir oyuncu kadrosuyla çalışılmış. büyük ihtimalle, bu senenin en iyi yerli filmlerinden biri olacak.
    aslında bu entry'de vurgulamak istediğim filme dair beğenilerim değil. film hakkında birgün'de bir yazı çıktı geçen hafta. yazıda, " derdim yönetmenlik rengi olmayan, sinema diline uzak, etnik eksenli filmlerin tam kuvvet desteklenerek, ödüllerle uçurulması ve alternatif sinemanın önünün tıkalı bırakılması." gibi bir cümle geçiyor. yazıyı okuduktan sonra aynı filmi mi izledim acaba diye tereddüte düştüm. öncelikle film etnik bir eksen üzerinde falan değildi. yalnızca, etnik farklılıkların -yönetmene göre- getirdiği zorluklar küçük ve trajikomik detaylarla verilmişti.
    sosyokültürel ve sosyoekonomik çatışmalardan, şehrin unutulmuş tarafları ile merkezi arasındaki dev uçurumdan, kendi eviyle beraber birçok evi idare etmek zorunda olan "kadın"ın çektiği sıkıntılardan hiç bahsetmeyip "film etnik eksenli" demek hiç mantıklı gözükmüyor. bunun yanı sıra, "yönetmenlik rengi olmayan" ve "sinema diline uzak" ibarelerini de hiç anlamadım. yönetmenin ilk uzun metraj filmi, ilk filmden "yönetmenlik rengi" ve "sinema dili" biçmek ya da beklemek ne kadar mümkün olabilir? hangi sinema dili? hangi yönetmenlik rengi?
    son olarak, yazıda sosyal içerikli filmlerin artık "bu iş yapar" mantığıyla yapıldığı da dile getirilmiş. bu "iş yapmak" ibaresi ile festivallerden ödül almak anlatılmaya çalışılmış herhalde; çünkü başka sinema gibi bir oluşum olmasa böyle filmler izleyiciyle falan buluşamayacak. örneğin, film ankara'da yalnızca bir salonda yalnızca bir hafta vizyonda kaldı.
    sözlüğe yazarken bile küçük bir araştırma yapıyor, biraz özeniyor insan. birgün
    'de çıkan bir yazıda o küçük araştırmayı, özeni görememek çok şaşırtıcı.


    (kagan - 26 Nisan 2016 03:10)

  • comment image

    filmin oyuncu ve teknik ekip kadrosu, fragman vs bilgileri için: http://www.beyazperde.com/…r/film-240460/oyuncular/

    twitter hesabı: https://twitter.com/tozbezifilm
    ---------------------------------------------------------------------------------------

    kesinlikle izlenmesi, hatta en az iki kere izlenmesi gereken bir film!

    filmin değerlendirmesine geçmeden önce, filmi nasıl izlediğimi de anlatmak istiyorum.

    glokom hastası olduğumdan, son 3-4 yıldır hiç sinemaya gitmedim. karanlık zaten göz tansiyonu yükselmesine neden oluyor, bir de sinema gibi perdede ışık hareketinin bol olduğu ortam ciddi sıkıntı yaratıyor. evde ışıkları kapatıp televizyon dahi izleyemediğimi, hatta bilgisayar ekranına bile karanlıkta bakamadığımı söylersem, durum daha anlaşılmış olur sanırım. izlemek istediğim filmlerin internete düşmesini bekliyorum, evimde aydınlık odada izliyorum normalde. bu filmi o kadar beklemek istemedim. uzun bir aradan sonra ilk kez sinemaya gitmeye karar verdiğimden, alıştırma/deneme mahiyetinde odanın ışığını kapatıp bilgisayar ekranına bakacaktım. sabahın dördünde de durumu twitter'dan flood halinde yazmıştım. bir nevi göz sağlığı günlüğümü tutuyorum. flood'u gören bir başka sözlük yazarı, beni bu kadar heyecanlandıran filmin hangisi olduğunu soruyor, "toz bezi" diyorum. bir süre sonra filmin yapımcılarından çiğdem mater ulaşıyor bana. "peki biz bir şekilde kolaylaştıracak bir şey yapsak hayatınızı? link göndersek mesela?" diye tweet atıyor. sonra da mail adresini verip, kendisine mail atmamı rica ediyor. ücretini ödeyip hizmet almak beklentisindeyim. kapitalizm nasıl işlemişse hücrelerimize kadar... link geliyor, kontrol ediyorum, film orada öylece beni bekliyor ve fakat ücret talebi falan yok, bariz hayrat. tweet'lerimden benim nasıl bir sıkıntı yaşayacağımı gören yapımcılar, beni hiç o dertle uğraştırmamak için müthiş bir güzellik yapıyorlar bana. onlar için basit, sıradan olabilecek bu jest, benim için gerçekten çok değerli ve önemli. tüm damlalarımı, acil durum haplarımı yanıma alarak gitme planıma ek olarak hastaneme (beyoğlu) yakın bir salon seçme hesabındayım. zira, tansiyon birden fırlar da akut atak noktasına gelirse, serum bağlatmam gerekecek. bu kadar kritik ve hassas bir durumda yaptıkları inceliğin bendeki karşılığını anlatabilecek bir sözcük, bir tümce yok. gece oturdum, evimde, odamın ışığını kapatmadan, çayımı demleyip, sıkıntısız, sorunsuz bir biçimde izledim filmi. bana bu olanağı verdiklerinden ötürü; yapımcılar çiğdem mater ve nesra gürbüz'e, filmin senarist ve yönetmeni ahu öztürk'e sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

    film değerlendirmesi;

    filmi ilk duyduğumda, hakkında çok çok az bilgi mevcutken, şu 80'lerde "halkı anlatıyorum ağbi" tribiyle entel kuntel işler yapıp halkla ilgisi olmayan "sanat filmleri" çıkarırlardı ya, o kıvamda bir şey olup olmayacağı sorusu vardı kafamda. film, ilk iki dakika içinde bu soruya şraakk diye veriyor yanıtı. tam "o insanlar"ın tam "o mahalleler"inde yürüdüğünüzde anlıyorsunuz nasıl ayakları yere basan bir iş olduğunu.

    filme dair gerek sözlükte gerek basında okuduğum, "etnik köken üzerinden gitmek" gibisinden mesnetsiz yorumlar çekti dikkatimi. hele salt fragmanı izleyerek bu yargıya varanlar olduğunu görmek hepten tuhaf. filmde etnik kökenden ziyade, birincil olarak kadın, buna paralel olarak sınıf sorunu anlatılıyor. veya "sınıf sorunu kadın üzerinden anlatılıyor" demek de yanlış olmaz. yani birilerinin yazdığı gibi, "kürtler çok eziliyor yaaa" temalı bir şey yok filmde. eğer siz kadın olmanın ağırlığını, acısını, yalnızlığını, ezilmişliğini, kırılganlığını, hatta biçareliğini göremediyseniz o perdede, ya filmi izlememişsiniz demektir ya da hiç kadın tanımamış, hiçbir kadının ruhuna dokunmamış... filmde etnisiteden ziyade; hele de alt sınıf mensubu bir kadın olarak hayata tutunmanın, bir anne olarak hem varoluş savaşı verip hem kendinden vazgeçebilmenin, kadınların yine kadınlara karşı korkunç bir acımasızlık içinde oluşunun ve bunun kâh sınıf bazlı kâh sınıf farkı gözetmeksizin yapılabildiğinin hikayesini gördüm ben. o etnik köken meselesini küt diye veren harika bir sahne de vardı elbette.

    bundan sonrası ("spoiler bitti" uyarısına kadar) spoiler içerir, çok iç içe olacağından baştan belirtiyorum. ağır spoiler'ları ayıracağım gerçi ama filmi izlememiş olanlar ona göre okusun.

    --- ağır spoiler ---

    fatma (meral çetinkaya) ile ayten'in (serra yılmaz) kahve içtiği sahnede ayten'in, komşusunun ne kadar kibar ve düzgün olduğunu anlattıktan sonra; "diyarbakırlıymış. hiç kürt demezsin." deyişi, hatun'un (nazan kesal) ezik ve mahcup kalakalışı, o sahne bütünüyle enfes bir anlatım olmuş. ne çetinkaya'nın ne de yılmaz'ın oyunculuklarını değerlendirmek düşer benim haddime de, özellikle çetinkaya'nın o görgülü, dışarıdan bakılınca alçak gönüllü ama gözbebeklerinin derinlerinden gelen o soğuk, mesafeli ve küçümseyen bakışları, o derinden derinden üstten bakış, sınıfsal bir üstünlüğün çok ötesinde ırksal bir tavrı mükemmelin ötesinde tasvir ediyor. tabii fatma'nın çerkes olmasından mütevellit, "egemen ulus" tavrının da dışında bir şey bu. hatun'un, kürt olduğunu dibine kadar hissettiren, ait olduğu yeri anımsatan bir tavır.

    --- ağır spoiler sonu ---

    ayten ile hatun'un ilişkisinde bir kadının diğerini sınıfsal gücünü kullanarak nasıl ezebildiğini, gücü elinde bulunduranın bu erki kullanarak nasıl acımasızlaşabildiğini, üstelik bunun temelinde ikisi arasındaki sınıf farkından ziyade, ayten'in yine kendi sınıfından bir kadınla yaşadığı husumetin yattığını, bu husumet sonucu bir başka kadını (hatun) sınıfsal olarak ezdiğini görüyoruz. çok benzer bir durum, hatun ile nesrin'in ilişkisinde de göze çarpıyor. aynı sınıftan iki kadının birbirinin canını yakmak için ne kadar vicdansızlaşabildiği, birbirlerini nasıl yaralayıp acıtabildiği, yeri geldiğinde, olanak yakalandığında yine bunu ekonomik üstünlüğe dayandırmaya çalıştığı (üst sınıfa öykünme ve karşısındaki üzerinden aslında hayattan intikam alma çabası) görülüyor.

    hepsinden önemlisi kadın olarak varoluş savaşı vermenin ağırlığını yine bir sahnede o kadar başarılı bir şekilde anlatmışlar ki, belki biz erkeklerin çok yabancısı olduğu o acı gerçek, balyoz gibi vuruyor insanın boğazına, deşip geçiyor ciğerini.

    --- ağır spoiler ---

    nesrin'in (asiye dinçsoy), cefo'yu görüp otobüsten indiği, bir süre peşinden koştuktan sonra umudunu yitirip durduğu sahnede ağlayarak (zazaca) "beni bu cehenneme bir başına bırakmak için mi getirdin?" deyişi... filmin bütününde müthiş bir oyunculuk çıkarıp aldığı ödülü sonuna kadar hak eden dinçsoy, sadece o kısacık sahnesiyle bile daha filmin o dakikasında çoktan hak etmişti o ödülü bana göre. o çaresiz yüz ifadesi, o bir başınalık, o kadın olarak (hem de tüm kimlikleriyle "öteki" olan bir kadın olarak) tek başına hayata tutunmaya çalışmanın yükü, ağırlığı, çaresizliği, tükenmişliği, bezmişliği, bitmişliği... öyle güzel anlattı ki dinçsoy, konu üzerine sayfalarca tez yazmaya, uzun uzun anlatmaya gerek bırakmadı. evde izlemenin avantajı, o sahneyi birkaç kez başa alarak izledim. bütün kadınların hikayesi vardı orada; kadınlara bunları yaşatan bütün erkeklerin hikayesi... en feministimizden en sosyalistimize, en eşitlikçimizden en özgürlükçümüze (diğerlerini saymıyorum bile artık) tüm kadınların ve erkeklerin hikayesi, o sahnede, o yüz ifadesinde, o cümlede çarpıyordu suratımıza.

    --- ağır spoiler sonu ---

    kadın olmanın, sınıf ve etnisitenin dışında salt kadın olmanın tam olarak ne demek olduğunu, sarsıcı bir şekilde anlatmış o sahneyle yönetmen ve oyuncu.

    tüm kimlikleriyle "öteki" olanların hikayesi; kadın, kürt, alevi, alt sınıf...

    birkaç detay; (--- spoiler içerir ---)

    nesrin ve hatun'un kürt olduğu söyleniyor, hatta hatun filmin sonunda "ben de kürt'üm" diyor ama nesrin'in konuşmalarından kürt değil de dersimli bir zaza olduğunu anlıyorum. türk'üm ve kürtçeye de zazacaya da hâkim değilim. ancak her iki dilde de basitçe kurduğum cümleler var ve zazacayı kürtçeye oranla biraz daha fazla biliyorum. konuşulan dilin kürtçe mi zazaca mı olduğunu ayırt edebiliyorum. dersim'i ve dersim kültürünü de bilirim (eski sevgilinin dersimli zaza olması). nesrin, zazaca konuşuyor. bizde genel çoğunluk zazaları da kürt kabul eder ama ben zazaların kürt değil, başlı başına ayrı bir halk olduğunu kabul edenlerdenim.

    nesrin'in dersimli olduğunu düşünmemdeki bir diğer neden, türkçe konuşurkenki şivesi. dersimlilerin vurgularına benziyor bazı vurguları. bir de kocası cefo'nun abisi hıdo (hıdır). bu isim, çok büyük oranda dersimlilerde vardır. ismi hıdır olan biriyle tanışmışsanız, %90 dersimlidir. çok çok istisnai örnekler gördüm hıdır olup da dersimli olmayan.

    nesrin'in aleviliği ise "dersimli varsayımı" üzerine dayanmıyor pek tabii. telefonda konuştuğu ablasına "hızır yardımcınız olsun" demesinden, kesin olarak anlıyoruz bunu. tüm bu detaylar bir araya geldiğinde, nesrin'in dersimli bir zaza olduğu sonucuna varıyorum.

    (--- spoiler bitti ---)

    sinema filmlerinde öykü, kurgu ve oyunculuk önemlidir benim için. işin tekniğiyle pek ilgilenmem. teknik eleştiri yapabilecek bilgi de yok ben de ayrıca. öykü, kurgu, anlatım ve oyunculuk anlamında kesinlikle çok başarılı bulduğumu söyleyebilirim. film hâlâ gösterimdeyken mutlaka izlemelisiniz. hatta kişisel görüşüm ve önerim, kendiniz gidemeyecek dahi olsanız filme bilet alın, sevdiğiniz birine verin, o gitsin (sevmediğiniz birine de verebilirsiniz; belki böylece aranızda bir sevgi, bir yakınlaşma başlar, iklim değişir, akdeniz olur, gülümsersiniz). bu tür filmler, eserler, yapımlar, projeler vs desteklenmeli.

    not 1: entry orucumu özellikle bu film için bozdum. o konudaki tavrım belli.

    not 2: mesaj atıp link isteyecek ekşici pijler boşa niyetlenmesin. linkin son kullanım süresi (d)olmasa bile vermezdim. korsan izlemiş olmamak için filme 2 bilet alıp arkadaşlarıma hediye ediyorum.

    not 3: mesaj atıp bilet isteyecek ekşici pijlere notum; "la yörüyün gidin la! sigara içmeyin de bilet alın."

    not 4: zazalık ve kürtlükle ilgili tartışmaya girmek için de mesaja gerek yok. bunu zamanında sözlük'te çok yazdım ilgili başlıklarda. protestoda sildiğim entry'lerle beraber gitti hepsi. başa sarmaya niyetim yok.

    not 5: allah'a inanmıyorum ama didem inselel diye bir şey var...


    (cassey jones - 1 Mayıs 2016 22:21)

  • comment image

    muhteşem bir film mi, değil. ama ekibin işe inanmışlığı filmin her yanına sinmiş vaziyette. oyunculuklar çok iyi, film bitişinde pek çok soru sorduruyor.

    benim için film ne nazan kesal'ın karakteri ne de asiye dinçsoy'un karakterinin durumu üzerine... film aslında o küçük kızın nasıl ve ne koşullarda filmdeki iki kadına dönüşeceğini anlatıyor. yani filmde geçmişle geleceği bir arada izliyoruz diyebiliriz bir bakıma.

    ne etnik köken ne de başka bir şey bir yerden sonra önemli olmuyor. tutunmaya çalışanlar ve tutunduğunu düşünenler arasında bir mücadele.

    --- spoiler ---

    filmin en vurucu sahnesi ise benim için asiye dinçsoy'un, kızıyla hatun'un yürüyüşüne arkadan baktığı sahne. hala düşününce gözüm doluyor.

    alışveriş çantası, el ele giden bir kadın ve kendi çocuğu... kızı için iyi bir gelecek adıan kendi varlığından, var oluşundan, kızına olan rolünden vazgeçiyor.

    ---
    spoiler ---

    işin doğrusu hemen hepimizin hayatı, hangi kademede olursa olsun irili ufaklı kendinden vazgeçişlerle dolu. tek sahnede, o bakışla, filmi bir üst seviyeye taşıdığı için asiye dinçsoy'a tebrik ve teşekkürler.


    (the vagrant - 27 Nisan 2016 14:18)

  • comment image

    öncelikle ve özetle; iyi bir işçi filmi. eğer bu filmi ken loach başka bir coğrafyada (ingiltere?) tam da böyle çekseydi, birgün gazetesinde film için çıkan o abuk sabuk yazı çıkar mıydı acaba? koskoca sınıf temelli kadın temsilini alıp "etnik köken üzerinden film yapıyorlar!"a indirgemek ne demek anlayabilmiş değilim.

    kaldı ki bi' film; gayet de muktedirler (yaygın ya da domine olan mezhep/ ırk/ halk) karşısındaki ötekilerin (yaygın nüfusun karşısında farklı etnik kökene kimliğe sahip insanlar), hayata ve zorluklara karşı direnişini de anlatabilir. bunun nesinden rahatsız olunabilir ki?

    sanki finlandiya'da yaşıyoruz, tek derdimiz internetin pahalı oluşu? sanki iki gün önce (gerçekten 2 gün önce) kürtçe konuşan iki işçi linç edilip komaya sokulmadı bu ülkede de... yahu eleştiri yazıyorsunuz (hem de sol gazetede) ama utanmadan filmle ilgili sinematografik hiçbir eleştiride bulunamayıp direkt yazıyı kişiselleştirebilecek soyut argümanlarla filme emeği geçenlere saldırıyorsunuz...

    gece gece sinirlendim bak. neyse kısaca böyle filmler daha çok çekilmeli. sanki böyle filmler çok çekiliyormuş gibi "yaa yine mi kürtlük filan, baydı yaeaa!" diyen köşeci yazarlara inat daha çok çekilmeli hem de.


    (camelf - 30 Nisan 2016 22:44)

  • comment image

    baştan sona izlerken zamanın nasıl geçtiğini anlamadığım bir film. filmin ortasında serra yılmaz'ı görmek gülümseten bir detay olmuş. sınıfsal farklılık çok başarılı ve yalın bir şekilde işlenmiş. kaybolan puzzle parçası ile ilgili kısım bu sınıfsal farklılığı çok güzel somutlaştırıyor. bir tarafta parasızlık, ödenemeyen faturalar varken diğer tarafta insanların ne basit mevzuları var diye düşündürtdü. bir de küçük kızın oyun sahnesi var ki filmde en etkileyici bölümdü benim için: "biz kaybolduk". bir drama sahnesi vardı sanki orda ve filmdeki insanların hayatlarına dair çok şey anlattı. kaybolan hayatlar... son olarak nazan kesal'in oyunculuğuna değinmeden olmaz. tepkileri, mimikleri, davranışları çok başarılıydı.


    (topunpesindekisincap - 1 Mayıs 2016 09:58)

  • comment image

    güzel film hatta çok güzel. gidin izleyin ve arkadaşınızla aranızda paralo olsun: " sen çerkezsin "


    (lebir - 26 Nisan 2016 18:15)

Yorum Kaynak Link : toz bezi