Süre                : 3 Saat 8 dakika
Çıkış Tarihi     : 24 Ekim 2003 Cuma, Yapım Yılı : 2003
Türü                : Drama
Taglar             : Pakistan,Müslüman,Hindistan,Hindu,Bölme
Ülke                : Hint
Yapımcı          :  Lucky Star Entertainment
Yönetmen       : Chandra Prakash Dwivedi (IMDB)
Senarist          : Chandra Prakash Dwivedi (IMDB),Chandra Prakash Dwivedi (IMDB),Amrita Pritam (IMDB)(ekşi),Amrita Pritam (IMDB)(ekşi),Amrita Pritam (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Urmila Matondkar (IMDB)(ekşi), Manoj Bajpayee (IMDB), Sanjay Suri (IMDB)(ekşi), Sandali Sinha (IMDB), Priyanshu Chatterjee (IMDB), Isha Koppikar (IMDB)(ekşi), Lillete Dubey (IMDB), Kulbhushan Kharbanda (IMDB), Farida Jalal (IMDB), Alok Nath (IMDB), Seema Biswas (IMDB), Sudha Shivpuri (IMDB), Dina Pathak (IMDB), Samar Jai Singh (IMDB), Adil Rana (IMDB), Savita Bajaj (IMDB), Vijay Chauhan (IMDB), Pratima Kazmi (IMDB), Niharika (IMDB)

Pinjar: Beyond Boundaries... (~ Pinjar) ' Filminin Konusu :
Pinjar: Beyond Boundaries... is a movie starring Urmila Matondkar, Manoj Bajpayee, and Sanjay Suri. In the days leading up to Partition, a Hindu woman is abducted by a Muslim man. Soon, she finds herself not only forced into...


  • "kendisini ilahi kılan şeyi uzun uzun düşünmeyi planlarken yanıtı bir anda sakince bana fısıldamış şarkıdır; gülümsemesi high hopes'un solosuna benzeyen bir kız tanımıştım ben bir zamanlar. gerçekten!"
  • "pink floyd'dan baska kimseden dinlenmemesi gereken parca."
  • "pink floyd'un kanimca en asmis sarkisi..klibi de ayni derecede sade ve mukemmeldi..looking beyond the ambers of the bridges glowing behind us..tek kelimeyle magnificent"
  • "mukemmel bir otesi sarkidir sahsi kanaatimce.sarkinin ortasinda baslayan muhtesem bir solo vardir birde."
  • "ayrica su ana kadar izledigim en iyi klibe sahip sarkidir."
  • "dinleyince "evet müzik dedikleri bu olmalı" dedirten muhteşem pink floyd parçası"
  • "girişiyle insanın tüylerini kaldıran, sözleriyle bitiren, müziğiyle hayran bırakan. gelmiş geçmiş en iyi parçalardan biridir. kelimelerin kifayetsiz kalması böyle birşey olsa gerek."
  • "bi kere klibini yayınladığı için kanal 6' ya saygı duymama sebep olan pink floyd şarkısı."




Facebook Yorumları
  • comment image

    kendisini ilahi kılan şeyi uzun uzun düşünmeyi planlarken yanıtı bir anda sakince bana fısıldamış şarkıdır; gülümsemesi high hopes'un solosuna benzeyen bir kız tanımıştım ben bir zamanlar. gerçekten!


    (aziz kedi - 18 Eylül 2006 22:39)

  • comment image

    çıktığı günün sabahı bir çocuk gibi heyecanlı (ki lisedeydim, çocuk diyebiliriz pekala), normalda kalkmadığım erkenlikte kalkıp, cumartesi sabahın köründe bomboş 613e atlayıp kızılay'a inip, daha çayını içmemiş hayriden kaseti alıp, walkmane koyup, güven park'a doğru yürüyüp, bir banka oturup sindire sindire dinlediğim the division bell albümünün sonuna doğru , içimden "mmm son şarkı.. bakalım kartonete.. high hopes.. hmm.. adı iyi gibi.. hmm.." diye geçirerek dinlemeye başladığım, saniyeler içinde kendimden geçtiğim ve "ulan floyd bu be.. waters olmasa da oluyomuş.. isteyince oluyomuş.. kurban olurum ben size be.." dememe neden olmuş mükemmel şarkı.. sözler mi daha güzel, müziği mi, havası mı.. ne o, ne o, ne o, ne o.. neo..


    (dingdongdaddy - 26 Haziran 2007 11:57)

  • comment image

    hayata dair, atilan her onemli adimla ozde$le$ebilecek muhte$em bir $arkidir, cunku atilan her buyuk adim, ileriye dogru, geriye donulmez bir devinimdir hayatta, david gilmour babanin da gozlemledigi gibi. her adim, biri koprunun bir ayaginda, digeri oteki ayaginda olmak uzere atilir...ve o adimdan sonrakinde, kopru coker, yanar kul olur, sirf geri donulmesin diye. geriye bakanlar goreceklerdir ki, artik yanmi$ kul olmu$ koprunun ote tarafinda kalan cimenlik, her zaman $u anda olunandan daha ye$ildir...forever and ever...


    (lord aragorn - 26 Mart 2002 22:19)

  • comment image

    pink floydun son eseri gibi gorulsede grubun konserlerinde ikinci bolumde, tam tabiriyle pink floyd konserlerine fazlaca istirak etmis olanlar bilir old materials olarak adlandirilir ve eski sarkilar calinir, soylenen tek yeni sarki. daha once yapilan tum pink floyd sarkilarindan bagimsiz bir ozellik gostermektedir. grubun klasik akordlarina ek olarak dave bu parcada alisilmamis c minorlere kadar uzanmistir. bu pink floyd un ve muzik severlerin tanik oldugu en mukemmel gitar sololarindan birini yaratmistir. shakespearein the tempesti tiyatro dunyasi icin ne ise high hopes da muzik dunyasi icin ayni anlami tasir. grup elamanlarida final bolumundeki gitar solaya climax, diger bir deyisle en heyecanli bolum, doruk noktasi hatta orgazm noktasi gibi benzetmelerle isimlendirmistir. bu bolumle high hopes biter, daha sonrada pink floyd.


    (neo - 18 Temmuz 2002 23:30)

  • comment image

    pink floyd'un kanimca en asmis sarkisi..klibi de ayni derecede sade ve mukemmeldi..
    looking beyond the ambers of the bridges glowing behind us..
    tek kelimeyle magnificent


    (cressida - 10 Ekim 2000 15:32)

  • comment image

    kesinlikle hayatın soundtrack'i. her zaman benim için apayrı bir yerde olacak pink floyd şaheseri. kim bilirdi bir gece yarısı tekrar karşıma çıktığında tekrar kaleme kağıda sardıracağını o solosunun. üzerine hikayeler yazılan...

    çok eskilerden miras kalan bir şarkıyla gece yarısının ortasında mahvolmanın, o piyano tuşlarının tizliğine karışmanın nasıl bir şey olduğunu bir kez daha anladım. hani “the grass was greener” derken sözlerinde, eski günleri hatırlatıyor sanki. çocuk olduğum zamanları düşünüyorum. yeşil çimlerin üzerinde umarsızca koşuşturan bir çocuk var orada bir yerde. gözleri ışıldar ya insanın, o gözlerden var onda. yemyeşil sağı solu, çiçek açmış her yanı ağaçların; gökyüzü en sevdiği iki renk: açık mavi ve batmak üzere olan güneşin turunculuğu onu mest eden.

    bir dize daha geliyor şarkıdan, “with friends surrounded, the nights of wonder.” arkadaşları yanında, hiç aldatmamış, aldatılmamış olmanın rahatlığında mucizeleri düşlüyor çocuk. fazlasına gerek yok; gecenin gündüze dönmesi, ışığın yayılışı dünya üzerinde başlı başına bir mucizeyken onun için.
    ve son vurucu dizesi geliyor şarkının, ardından başlayacak alıp götürecek bir soloyla:

    the endless river, forever and ever…”

    önceleri pek çok yere kazıdığı bu dizelerin, ileride bu kadar anlamlı olacağını nereden bilebilir ki o çocuk. ah nereden bilebilir, o suyun hiç durmayacağını, akacağını bedeninden aşağı. koparacağını her şeyini, çalacağını ruhunu nereden bilebilir? o gökyüzünün mavisiyle o'nun gözlerinde tanıştıktan sonra, maviyi sevemeyeceğini ve güneşi adamışken o'na, güneşin turunculuğuna tapamayacağını nereden bilebilir ki? gecenin köründe, her gece sayfalarca kusacağını gözündeki o değersiz damlalarla bilemezdi çocuk. bir şarkının peşine takılıp, bir şarkının içine karışıp paramparça olabileceği yazmıyordu hiçbir yerde. okuduğu hiçbir masal gerçek değildi, yaşadığı hiçbir hikâyenin olmadığı gibi.
    şarkı başladığında neredeydim, şimdi neredeyim. çok uzak notaların çizdiği bir yol alıp götürdü beni dizelerine. sonsuz bir nehir düşlüyorum bu gece yine. halen damlaların akıyor üzerimde. halen o koku geliyor burnuma, bir şey yapamıyorum çaresiz olmuyor hiçbir şekilde.

    ben o çocuğum.

    sevdim. güneşin turunculuğuna koydum seni, sevdiğim. güneş battı sonra hiç doğmazcasına.
    sevdim seni. gökyüzünün maviliğine sakladım gülüşlerini. gökyüzü karardı aydınlanmazcasına.
    o çocuğun ruhuna sakladım seni. o çocuğun düşlerine yazdım, o çocuğun inandıklarına kazıdım tüm bedenini. saflığına kattım, beyazlığına yazdım tüm hikâyeni. o çocuk, o çocuk benim her şeyimdi. o çocuğun güvenine sarmıştım sevdiğim ellerini. her gülümseyişine dağıtmıştım oysaki âşık olduğum saçının tellerini. o çocuk bendim, o çocuk sendin. o çocuk benim her şeyimdi.

    sen gittin.
    olmayan bir ruhla yaşayan bir beden duruyor şimdi harflerin karşısında. düşle tek alakası düşmekten kalmış, inandıkları yalandan öteye gidemeyen bir beden.
    gittin sen.
    hikâyeler artık ibaret yalnızca boş kelimelerden. olmayan duyguların kurmaca senaryosu, inanç, sevgi, güven.

    sen gittin, sonsuz sandığım, inandığım her şey gitti bu şehirden.
    sen gittin; şarkı bitti.
    birkaç damlası gözüme bahşedilmiş;
    sonsuz bir nehir akıyor bu gece içimden.

    “the endless river,
    forever and ever.”

    04.26
    06.09.2011
    by rebel


    (by rebel - 21 Eylül 2011 00:34)

  • comment image

    high hopes 201:

    bir çocuk düşünün. özgür ve saf. dünyada keşfedecek o kadar çok şeyi var ki. dehası henüz hayat tarafından bükülmemiş, eğilmemiş. algıları dünyanın kötülüğü tarafından şekillendirilmemiş.

    sonrasında ayrılığın, değişimin, uyuşmazlığın çanları çalmaya başlıyor çocuğun hayatında. insanlar ayrılıyor. farklı fikirler oluşturuyorlar, saflık, masumiyet kayboluyor.

    çocukken, özgürce düşler kurarız; fakat yaşlandıkça bu düşler kaybolur. büyüdüğümüzde ve geriye dönüp baktığımızda büyüme eyleminin kendisiyle savaşmış olmamız gerektiğini görüyoruz. çocukken, mucizeler hala yerli yerinde duruyor. dünyanın üzerinde sayısız küçük yaratıklar * olarak yaşıyoruz. çocukların diğer çocuklarla arasında bir çeşit bağ vardır; yalnız kalan bir çocuk belki de büyümeye kendi içinde karşı koyabilir. önce okulla başlıyor. bir zamanlar özgür olan ruh, esir tutuluyor; bağlanıyor. sonrasında, yavaş yavaş, parçalanma başlıyor. *

    ne var ki, yaşlanmak kaçınılmaz. geriye dönüp baktığımızda, gençken dünyanın ne kadar güzel olduğunu görüyoruz. özgür, sonsuz. yine de, içimizdeki bir parça büyümüş; gençliğimizin getirdiği özgürlüğe karşı bir adım atmak isterken, bilinçsiz halde o adımı geriye atıyoruz. yaşlanma süreci, gençliğin saflığını kaldıramıyor. tamamen özgür olmaya yaklaşabiliyoruz, fakat asla tekrar özgür olamıyoruz.

    hayat süreci bir nehirden başka bir şey değil. başlangıcı ve bir sonu var; fakat daha önemlisi, akış halinde. tek yöne akıyor. nehrin başlangıcı, kaynağı ihtişamlı olabilir fakat tüm çabalarımıza karşın, nehir akmaya devam ediyor, her geçen gün bizi başlangıçtan uzaklaştırıyor, hem de yıpratarak. bu süreç, hayatın ta kendisi, hep böyleydi ve hep böyle kalacak. sonu yok. **

    bu bakış açısına göre, david gilmour high hopes'u yazarken hayatı kendi bakış açısından yorumluyor, bu hayatın değiştiği, dönüşüme uğradığı noktaları sevmiyor. fakat şarkının sonlarına doğru, sanki acı bir gülümsemeyle kabulleniyor, o acı gülümseme de bir zamanlar çimenlerin daha yeşil oluşunun hatrına...

    disclaimer: bu çeviriler, kafiye amacı güdülerek, birebir çeviri yapmak amacıyla yapılmış çeviriler değil; tamamen şarkının derinindeki anlamları yakalayabilmek adına, düz yazı amaçlanarak yapılmış çevirilerdir. bazı şarkılarda, şarkının yapısıyla paralel bir şekilde kafiyeler görülebilir. katkıda bulunmak, yanlış olabilecek bir yeri işaret edecek yazarların eleştirileri, daha doğrusu iyi/kötü tüm eleştiriler kabuldür.

    ***

    gençken yaşadığımız o yerin ufuklarının ötesinde,
    büyülü ve mucizelerle dolu bir dünyada;
    fikirlerimiz hep hareketliydi, sınırları yoktu.
    ayrılık çanlarının sesi gelmeye başlıyordu.

    uzun yolun ilerisinde, o geçidin aşağısında;
    insanlar hala buluşuyor mu o kavşakta?

    adımlarımızı izleyen düzensiz bir orkestra vardı,
    zaman düşlerimizi alıp götürmeden önce yürüyen.
    geriye kalan, küçük, sayısız yaratık; hapsetmeye çalışan bizi toprağa:
    yavaş yavaş parçalanmaya mahkum bir hayata.

    daha yeşildi çimenler o zamanlar,
    daha parlaktı ışıklar.
    harika akşamlar geçirirdik;
    yanımızda arkadaşlar...

    bakıyorken arkamızda bıraktığımız ateşten köprülerin ötesine,
    diğer taraftaki yeşilliğin bir anlık görüntüsüne;
    adımlar atılıyor oraya doğru; fakat fakat geri gidiyor ayaklar,
    sürüklenip yenik düşerek içimizdeki gelgite.

    yüksek bir rakımda, açılmış bayrakla;
    ulaştık düşlenen o dünyanın baş döndüren tepelerine.

    dolup taşmış haldeyiz, istek ve hırsla
    hala tatmin edilmemiş bir açlık hissi var.
    yorgun gözlerimiz hala geziniyor ufukta;
    geçmişte bu yoldan geçtiğimiz halde, defalarca.

    daha yeşildi çimenler o zamanlar,
    daha parlaktı ışıklar,
    daha tatlıydı tüm zevkler,
    harika akşamlar geçirirdik;
    yanımızda arkadaşlar...
    sis, şafak vakti parlardı,
    sular ise akardı,
    uçsuz bucaksız bir nehirde,
    daima, sonsuza dek.

    ***

    high hopes 201'in sonu.

    tüm şarkı analizleri için:
    (bkz: suffocated/#27443415)


    (suffocated - 20 Şubat 2012 11:03)

  • comment image

    bir sürü şarkı var şu dünyada. yüzlercesini dinledim, sevdim; binlercesini dinledim bu ne lan dedim, ama yine de facebook'ta dolaşan viraller gibi aklımda kaldılar (bkz: serdar ortaç effect); ve daha başka binlercesini de hiç duymadım.

    işte high hopes, yukarıda söylediğim hiçbir kategoriye girmeyen tek şarkı...

    çünkü high hopes çok farklı.

    her dinleyişte, bir başka notasına vurulduğum; sözlerine her geçen yılda yeni bir anlam yüklediğim; her mısrasının derininde yatanları tekrar tekrar keşfedip, bir sonraki yıl ise yeni anlamlara sardığım; fazla kullanılıp eskitilmemiş nakaratına her girişte "the grass was greener" derken gözlerimi kapatıp etrafımdaki çimleri daha yeşil hayal ettiğim; "bridge" kısmındaki beklenmedik yükselişi, bir hiç uğruna verilen savaşlara benzettiğim; slide gitarla olan soloda artık koyverip gittiğim şarkı high hopes.

    her notası ayrı ayrı düşünülmüş, hiçbir eksiği olmayan, hiçbir fazlası olmayan bir şarkı.. çalan çanlar, şarkıya hep doğru yerlerde, hep yeteri kadar giren üflemeliler...

    high hopes, anlatılamayacak kadar güzel bir şarkı... high hopes, kelimenin tam kavramıyla "kusursuz" bir şarkı.

    bir sürü şarkı var şu dünyada. yüzlercesini dinledim, sevdim; ama bir başka high hopes hiç duymadım. kelimelerle ifade edilemeyecek kusursuz, bu denli "özel" başka bir şarkı hiç duymadım; ve neredeyse eminim ki, hiç de duymayacağım.


    (thennars - 7 Aralık 2012 16:18)

  • comment image

    beyond the horizon of the place we lived when we were young
    in a world of magnets and miracles
    our troughts strayed constandly and without boundary
    the ringing of the division bell had begin

    along the long road and on down the causeway
    do they still meet there by the cut

    there was a ragged band that followed in our footsteps
    running before time took our dreams away
    leaving the myriad small creatures trying to tie us to the ground
    to a life consumed by slow decay

    the grass was greener
    the light was brighter
    with friends surrounded
    the night of wonder

    looking beyond the embers of bridges glowing behind us
    to a glimpse of how green it was on the other side
    steps taken forwards but sleepwalking back again
    dragged by the force of some inner tide

    at a higher altitude with flag unfuried
    we reached the dizzy heights of that dreamed of world

    eneumbered forever by desire and ambition
    there's a hunger still unsatisfied
    our weary eyes still stray to the horizon
    though down this road we've been so many time

    the grass was greener
    the light was brighter
    the taste was sweeter
    the nights of wonder
    with friends surrounded
    the dawn mist glowing
    the water flowing
    the endless river

    forever and ever


    (ahmet corleone - 8 Mayıs 2001 17:59)

  • comment image

    bir haftalık tatilin son günü, ertesi sabah dönüyoruz.
    bir haftadır beraber gezdiğim arkadaşımla anlaşmışız, o günü yalnız geçireceğiz.
    öğlen onikide attım kendimi budapeşte sokaklarına, akşama kadar yedim, içtim, gezdim.
    evren kıyak geçti bana, hava o haftanın en güzel havasıydı, mont çantaya takılı, atkı çantaya takılı, güneşe doğru oturmuş macarların arasından ara sokaklardan geçtim, bir kahve, bir dreher, bir canlı müzik, bir dreher daha diye diye gün batmaya başladı.
    arkadaşımla otelde buluşma zamanımız geldi, son bir kahve içmek için otelin arka sokağında var olduğunu o gün öğrendiğim asık suratlı bir kadının işlettiği kafeye girdim, espressomu aldım, çıktım.
    oturdum dışarıdaki masalara, benden başka kimse oturmuyor ve fark ettim ki bir haftadır adam akıllı müzik dinlememişim.
    taktım kulaklığımı, bu şarkıyı dinlemek geçti içimden.
    sigaramı yaktım, şarkı başladı, gün batıyor, karşımda duran binanın ışıkları yanıyor, havada koyu mavi bir renk var.
    umutlarımız var, güzel umutlarımız, güzel şehirlerle, güzel kahvelerle, güzel geçen günlerle daha da güzelleşiyor bu umutlar; gerçekleşmeyecek olsalar bile, budapeşte'de bir kafede high hopes dinlerken onları düşünmek yetiyor insana.
    sigaramın son nefesiyle, şarkıdaki son çan denk geliyor; tatile şahane bir veda ediyorum.


    (gioberg - 7 Ekim 2013 01:05)

  • comment image

    "sonsuza dek arzu ve tutkuyla yüklü
    bir açlık daha var doyurulmamış
    yorgun bakışlarımız hala başıboş geziniyor ufukta
    çakılıp kaldığımız halde bu yolun üzerinde defalarca"

    tam anlamıyla insan karakteri : doymazlık (ve bu doymazlık yüzünden dünyayı mahvediyoruz zaten)


    (echoes - 9 Eylül 2001 12:10)

  • comment image

    ne kadar fazla ve dikkatli dinlenilse de, album versiyonu mu yoksa pulse versiyonu mu daha iyi karar verilemeyen $arki, sonunda ikisi de dinlenen, hem de arka arkaya dinlenen enfes eser. babamiz david gilmour, sen cok ya$a.


    (lord aragorn - 9 Ekim 2001 10:23)

  • comment image

    aslinda ba$ka bir entry'de bunlari yazmi$tim, ama bulamadim (bkz: aramaya u$enmek). o yuzden buraya da yazmak isterim. high hopes klibinde ve album kapaginda sirtlarinda upuzun pelerinler ta$iyan insanlarin yurudugu gorunur. burada dikkat cekilmesi gereken konu, sirtlardaki pelerinlerin ihti$ami ve gorkemi ile ruzgara kar$i o devasa pelerinlerle yurumek arasinda kalmi$ insanlarin iclerinde barindirdiklari sava$tir. david gilmour babamiz, burada unlu olmanin, insanlarin sizi alip tepelerde bir yere koymalarinin getirdigi $an $ohret ile bunun insana getirdigi agirligi anlattigini soylediginde, bir kere daha yuceldi gozlerde. getirilesi ba$ka bir yorum da, insanlarin sahip olduklari olan yuksekte dalgalanan pelerinlerini daha da yuksege cikarmak istemeleri ile ilerleme yetilerini tamamen kaybetmeleridir. (bkz: yedi) (bkz: greed) (bkz: acgozluluk)

    ayrinti icin:

    at a higher altitude with flag unfurled
    we reached the dizzy heights of that dreamed of world

    encumbered forever by desire and ambition
    there's a hunger still unsatisfied
    our weary eyes still stray to the horizon
    though down this road we've been so many time


    (lord aragorn - 9 Ekim 2001 10:39)

  • comment image

    şimdiye kadar dinlediğimiz şeyler müzikse high hopes nedir, high hopes müzikse diğer dinlediğimiz şeyler nedir diye düşündürür. high hopes dinlediğimde aklıma benim en değerli varlığım olan kızım gelir ve onu hissederim. bu ikisi dünya da bildiğim yegane kusursuz şeylerdir.
    not: aynı düşüncelerim klip için de geçerlidir.


    (tathar - 21 Ocak 2006 00:30)

  • comment image

    girişiyle insanın tüylerini kaldıran, sözleriyle bitiren, müziğiyle hayran bırakan. gelmiş geçmiş en iyi parçalardan biridir. kelimelerin kifayetsiz kalması böyle birşey olsa gerek.


    (dundick - 3 Şubat 2002 01:21)

  • comment image

    bi kere klibini yayınladığı için kanal 6' ya saygı duymama sebep olan pink floyd şarkısı.


    (kaptan - 3 Şubat 2002 19:44)

Yorum Kaynak Link : high hopes