Süre                : 1 Saat 36 dakika
Çıkış Tarihi     : 30 Eylül 2005 Cuma, Yapım Yılı : 2005
Türü                : Cinayet,Drama,Heyecanlı
Taglar             : soygun,Gangster,küçük kasaba
Ülke                : ABD,Almanya
Yapımcı          :  New Line Cinema , BenderSpink , Media I! Filmproduktion München & Company
Yönetmen       : David Cronenberg (IMDB)(ekşi)
Senarist          : John Wagner (IMDB)(ekşi),Vince Locke (IMDB)(ekşi),Josh Olson (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Viggo Mortensen (IMDB), Maria Bello (IMDB)(ekşi), Ed Harris (IMDB)(ekşi), William Hurt (IMDB)(ekşi), Ashton Holmes (IMDB)(ekşi), Peter MacNeill (IMDB), Stephen McHattie (IMDB), Greg Bryk (IMDB)(ekşi), Kyle Schmid (IMDB), Sumela Kay (IMDB), Heidi Hayes (IMDB), Aidan Devine (IMDB), Ian Matthews (IMDB), Morgan Kelly (IMDB), Jason Barbeck (IMDB), April Mullen (IMDB), Steve Arbuckle (IMDB), Connor Price (IMDB)

A History of Violence (~ Siddetin tarihçesi) ' Filminin Konusu :
Tom Stall, küçük bir kasabada lokanta işletmektedir. Bir soygunda iki gangsteri etkisiz hale getirdikten sonra birden kendini kasabanın kahramanı olarak bulur. Ancak bu ani başarı, yaşadığı küçük dünyanın dışından bir takım karanlık adamların dikkatini çekecektir. Bu adamlar ısrarla Tom'un geçmişte kendileriyle bir bağı olduğunu düşünmektedirler. Tom, kanlı bir hesaplaşmaya doğru giderken bir yandan da ailesini bu olanlardan korumak zorundadır.





Facebook Yorumları
  • comment image

    genelde şiddetin yeni bir şiddeti nasıl beslediğini anlatan bir film olduğu söylense de, aslında şiddetin belli dönemlerde bilinç altından boşaltılması gereken bir hastalık olduğunu dile getirir ve izleyiciye şiddet görüntülerini alabildiğine sunarak bir anlamda bu tedaviyi de seyirciler üzerinde dener. ortada şiddet namına daha birşeyler yokken tom stall (viggo mortensen) ve karısı edie stall (maria bello) cinselliğe şiddet karıştırmaya çalışarak liseden kalma elbiselerle “go! wildcats” diyerek teneger-yetişkin rollerini oynamaya girişirler. erkek çocuk jack stall (ashton holmes) ise küçük kız kardeşinin gördüğü canavarlı bir rüyadan keyif almış gibidir ve üstelik bir oyun sonrası kendisine diklenen rakibini kelimelerle mat etmenin keyfini içten içe yaşar. fakat tüm bireyler şiddetten haz almasına rağmen, daha ilerisini sürekli bastırırlar. taki şiddeti meşru kılan anın yaşanmasına kadar. tom stall mafya babalarını aratmaz, edie stall ın merdivenler de kocasıyla yaşadıkları bir zamanlar denedikleri teneger-yetişkin fantazisini şiddet açısından mumla aratır (ilkinde beyaz ikincisinde siyah iç çamaşırı giyer), jack stall ise daha önce kelimelerle mat ettiği elemanı bi güzel benzetirken, babasını öldürmeye gelenleri ise gözünü kırpmadan vurabilir. tum bu daha ileri gitme seanslarının elemanlar için bir kötü tarafı olmadığı gibi izleyici için de yoktur…


    (24 saat uyuyan adam - 3 Ekim 2010 00:02)

  • comment image

    dsmart'in "merdiven" sahnesini keserek siddet temali filmin en kritik sahnelerinden birini; dolayisiyla seks ve siddetin ne kadar benzer ve ortak tabanli olabilecegini gosteren bir sanat sovunu pic ettigi kalburustu bir cronenberg filmi.


    (la celestina - 15 Mart 2015 00:34)

  • comment image

    şiddet herkesin içindedir; cinsellik gibi. hatta zaman zaman cinselliği arkasından sürükler, cinselliğin verdiği hazzı sağlar, bastırılmak istense de dışarı çıkacak bir çatlak bulur. crash'de olduğu gibi yoğun bir karamsarlık yok bu filmde ama benzerlikler de var iki film arasında. crash her ne kadar daha sarsıcı bir film de olsa, şiddetin tarihçesi de izlenmeli. sinemada izleyiciler zaman zaman kahkahalar attılar, bu da film ve/ya etkileri açısından incelenecek ayrı bir durum olmalı.


    (didaydidayday - 12 Aralık 2005 10:26)

  • comment image

    existenz' taki gibi ters köşeye yatmayı beklediğim fakat beklentilerimi boşa çıkarmış, cronenberg gibi nazarımda usta bir yönetmene göre oldukça yavan bulduğum film.

    --- spoiler ---

    psikopatça insan öldürme konusunda oldukça başarılı birisinin, ruhuna format atarak katil kimliğini bir çırpıda silmesini , kırsalda starbucksımsı işletmeciliğine soyunarak saygın kişilik sahibi olmasını ; sonra tükkanına gelen serserilere, bir an için eski kimliğine dönerek, hadlerini bildirdikten sonra "yerimde kim olsa aynısını yapardı, abartmayın lütfen" ayaklarıyla mütevazılaşarak tekrar saygın kişiliğine dönmesini tuhaf buluyorum. kaldı ki , tom'un etrafındaki olaylar aniden gelişen bu ekstrem durum ile sınırlı kalmıyor. elemanımız* medyaca yerel kahraman ilan edilip gündeme oturduktan sonra katil takıldığı dönemlerinde buna salça olmuş başka at hırsızları çıkıp geliyor. tom kardeşimiz onları da en psikopatından hallice öldürdükten sonra sabaha karşı göl kenarında abdest alıp tövbe ederek evine dönüyor. karısı ve çocukları da kendisine mısır-bezelye garnitürlü steak ikram ederek, ne idüü belirsiz bu adamın aralarına aile babası sıfatıyla tekrar dönüşünü kutluyorlar.

    reel hayattan basit bir örnek verelim; türkiye sınırları içinde zor şartlarda askerlik yapmış ya da şiddetin yoğun olduğu ortamlarda uzun süre yaşamış insanların bile psikolojilerinde kalıcı hasarlar meydana geliyor. bu tür hasarlar bu insanların gündelik yaşamlarındaki davranışlarına yansırken ve kimilerinin eski kişiliklerini geri getirmeksizin yok ederken; joey cusack gibi "psikopat eskisi" ve sonuç itibarıyla ne mapus yatmışlığı ne ceza çekmişliği olan birinin bir anda melek olup sonra tekrar şeytan ardından tekrar melek, tekrar şeytan ve tekrar melek olmasını olağan bulmuyorum. "kardeşim sen makine misin, xp gömülü sistem misin ki böyle ruh halin ve sinir katsayına göre hayatının önemli bir dönüm noktasından öncesine veya sonrasına otomatik olarak 'system restore' yapıyorsun ? " diye sorarlar adama.

    ayrıca stall ailesinin çiftliklerinin ve işyerlerinin bulunduğu kasaba'nın kanunları nasıl işliyor anlayamadım. tamam tom stall'ınkiler nefsi müdafaa olabilir ama bu işin bir yargı süreci, nebilim mahkemesi duruşması felan olmaz mı hiç ?
    bir de, müsadenizle ritchie cusack'ı alemlerin en akıl fukarası mafya babası ilan etmek istiyorum. yahu kardeşin olacak kişi gözünün önünde adamlarının çenelerini söküp ellerine veriyor. sen olaylara öküz trene bakar gibi bakıp, ancak adamlarının posası çıktıktan sonra silahına davranmayı akıl ediyorsun. silahını eline aldığında dağa taşa sıkma bari. sonracığıma, senden zeki olduğu her halinden belli olan psikopat kardeşini bir hırsla kovalarken mal gibi evin dışında kalıyorsun. açık hedef oluyorsun. kapı ardından fırlayıp seni gebertmesi an meselesi olan kardeşine karşı pusuya yatacağına, tek silahını da bırakıp, cebinde anahtar arayışına giriyorsun. gebermeyi en baştan kabullenmişsin zaten. madem niyetin öldürmek, onca sene de kin biriktirmişsin; o halde kur adam akıllı bir tuzak, düşür pusuya.
    neyse...

    ---
    spoiler ---

    bunca lafın özeti : benim eleştrilerim filmin basit konusuna ve karakterlerin yapaylığınadır. bunların haricinde, casting ve oyunculuklar fevkalade.
    şiddet içeren sahnelerde tipik cronenberg görselliği hakim, cronenberg şiddetin ölçüsü ne ise, sonucunu da o ölçüye göre yansıtıyor. çoğu aksiyon yönetmenin yaptığı gibi ete saplanan kıymık ile kurşunun göstereceği etkiyi bir tutmuyor. bu bağlamda dağılması gereken surat dağılıp, kopması gereken et parçası kopuyor. bu sahneler çoğumuza iğrenç gelse de, gerçekçi olduklarını yadsıyamayız. şiddeti, hızarla kafa koparma, darbeli matkapla beyin delme gibi aşırı iğrençliğe vandallığa kaçırmadan ya da ucuz karate filmlerinde olduğu gibi komedi unsuru yapmadan, gerilim unsuru yapmak ustalık isteyen bir iş. cronenberg de bu konuya hakim biri. öyle ki cronenberg şiddeti viggo mortensen'in kaymak götüne bile yansıyor.


    (sitare durmus - 17 Aralık 2005 21:04)

  • comment image

    şiddeti, sadece kendi ağırlığı ile perdeye yansıtan, başından sonuna, belirgin bir mesaj verme kaygısından ziyade, durumun ağırlığını ortaya koymayı amaçlayan, seyreden, katılan, farkına varmayan, aldırmayan, destekleyen, korkan, zevk alan, nefret eden... herkesin, hayatın gidişatındaki sorumluluğunu olanca ağırlığı ile hissettiren, karamsar film.
    film mutlu bir sonla mı bitiyor? mutluğun nasıl tanımlandığına bağlı bu sorunun cevabı, günlük hayatında mutlu olduğunu söyleyebilenlere sormamalı bu soruyu, onlar eve dönen babası için, en saf olanın koyduğu tabağı, mutluluk olarak tanımlayabilirler.
    kişi, ellemediklerinde de iz bırakır, dokunmadığı acı da yaralar insanı, sonsuza dek *.


    (koyumavi - 19 Aralık 2005 08:43)

  • comment image

    siddet siddeti doguruyor, siddet her seye yansiyor. meger bir pimin cekilmesine bagliymis her sey. sevgi, seks, kutsal aile. iki gun oncesinde, ideal amerikan yasayip sehvetin doruklarinda gezen cift, iki gun sonra yara bere icinde hatta kimi zaman tecavuz biciminde sevisiyor. siddet durtusu saklanamiyor fiskiriyor gecmisten ve dna’lardan.

    soylendigine gore, ciftin merdiven sahnesinden sonra maria bello’nun vucudunda gorulen yaralar makyaj degil gercek izlermis.

    kutsal aile, amerikan ruyasi hepsine...
    artik bunlari gormek istemiyoruz, hele cronenberg’den hic.
    en tiriskadan yonetmen, en siradan bir filmde bile isliyor artik bu konulari.


    (malloryknox - 20 Aralık 2005 13:40)

  • comment image

    --- spoiler ---
    -giriş-
    stall ailesi yaşamlarından şiddeti nerdeyse tamamiyle çıkarmış, amerikan rüyasını alabildiğine hijyenik yaşamaya and içmiş teletabimtrak bir ailedir. anne-baba sevişirken bile alabildiğinde masumdur, evin oğlu okulda üzerine yürüyen hırboya karşı gandivari bir pasif direniş destanı sergiler, evin küçük kızı zaten oyuncak bebek gibi bişeydir vs vs...

    -gelişme-
    bu söz konusu bastırılmış şiddet, baba tom stall karakterinde geride bırakmaya çalışılan psikopat katil john cusack kimliğiyle ete kemiğe büründürülür, seyirciye "aha anlamayanlarınız için gösteriyoruz, bilinçaltına ittiğiniz şiddet budur" denir. derken bir gün bir şeyler olur kasabaya kötü adamlar falan gelir ve ailenin bastırılmış ne kadar şiddet içgüdüsü varsa hepsi sırayla açığa serilir. baba tom stall tekrar john cusack olur ve filmdeki bütün kötü adamları mermi manyağı yapar, diğer karakterler kendi içlerinde bir değişim yaşarlar anne hayvanlar gibi sevişir, oğlan okuldaki hırbonun ağzını yüzünü dağıttır bu kez de seyirciye "içinizdeki şiddeti tamamen bastırmaya kalkarsanız bir gün öyle bir patlar ki ortalık duman olur" mesajı verilir, şiddeti yokmuş saymanın sırayla nevrotik bir birey, nevrotik bir aile ve nevrotik bir toplum yarattığı vurgulanır.

    -sonuç-
    şiddeti bilinçaltından kurtarıp açığa vurmak stall ailesinde psikoterapi etkisi yapar, herkes şöyle bir rahatlar baba evine döner sofraya oturur mutlu aile tablosu yeniden kurulur, gerçi hiç bir zaman eskisi gibi olamayacaklardır ama bu o kadar da önemli değildir zaten vaktiyle kurdukları dünya da sağlıklı gibi görünen lakin alabildiğine nevrotik bir dünyadır ve bir gün bir şekilde yıkılmaya mahkumdur. sonuçta artık eskisinden daha sağlıklı bireylerler olarak onlar erer muradına biz çıkarız kerevetine...
    ---
    spoiler ---

    bir de filmin adının "şiddetin tarihçesi" diye çevrilmesi biraz yanlış olmuş gibi geldi bana, zira burada "a history of violence" şiddetin tarihi anlamında değil "a history made of violence" da olduğu gibi şiddetten mamul, hammaddesi şiddet olan, şiddetle örülmüş bir tarih anlamına gelmektedir, filmin konusu da bunu işaret etmektedir...


    (days - 20 Aralık 2005 15:23)

  • comment image

    haksiz yere olumsuzca elestirilen cronenberg'in son donem eseri. hayrani oldugum yonetmenin en iyi filmi oldugunu soyleyemeyecegim. spider'dan sonra daha kuvvetli bir yapim bekliyordum dogrusu ama bu kadar olumsuz elestiriyi hak eden bir film kesinlikle degil a history of violence.

    cronenberg her ne kadar roportajlarinda belirttigi gibi filmin girecegi tur konusuna onem vermese de, dogrusu tamamen hollywood kliselerine dayanan ama anti-hollywood bir action filmi olmus. klasik hollywood action/thriller tarzina alismis seyircilerin bu filme isinamamis olmalari belki bu acidan normal karsilanabilir. oldukca groteks ve yapay amerikan ruyasi tadindaki bir aile, hero archetype'inin yok edildigi bir kahraman, yapmacik kalan bir mafya hikayesi cogu kisinin hemen ozumseyecegi turden degil. filmin ardindan yapilan elestiriler de bunun kaniti zaten. ayrica virgo mortensen ve maria bello'nun oyunculuklari da haksiz yere elestiriliyor. ozellikle virgo mortensen diyalogdan cok degisik duygu calkantilarina dayanan rolu ile olaganustu bir oyunculuk sergiliyor. onu olumsuz elestirenleri filmi daha dikkatli izlemeye davet ediyorum. (tabii ed harris'in muhtesem oyunculugu da ayri bir konu)

    dogrusu cronenberg'in stephen king romanindan uyarladigi dead zone'dan sonra ki en mainstream filmi olmus. tematik olarak western ve film noir turunun bilinen beylik ozelliklerine dayanarak uretilmis bir western noir diyebiliriz aslinda (cronenberg'de bunu farkinda zaten. projeyi alirken hikayenin klasik amerikan western mitolojisi ozelliklerine sahip oldugunu, basit bir konudan parca parca kompleks bir hikaye cikarmayi sevdigini bu turun uzmani john ford'u ornek gostererek roportajlarinda belirtmisti). bu filmin bir cizgi romandan uyarlandigini unutmamak lazim -ki bu ozellikle filmin sonunda bariz bir sekilde ortaya cikiyor. filmin ucte ikilik kesimi bittikten sonra sonuna dogru asiri bir stil degisikligi var. filmin bana gore en kotu yani da bu zaten. bu sahnelere kadar kendini gosteren cronenberg, bu andan itibaren filmin uyarlandigi cizgi romanin arkasinda kaybolmus gibi sanki.

    bu filmi cronenberg degil de sam peckinpah yonetseydi ortaya mukemmel bir action thriller filmi cikardi. ama cronenberg'in niye bu projeyi aldigi konusu bambaska bir hikaye. yonetmenin film diline ve isledigi temalara asina olanlar yonetmenimizin tutku derecesinde kurcaladigi konulardan birinin kisilik kavrami oldugunu bilirler. bu da cronenberg'in bu filmi ustlenmesinin tek sebebi. transformasyon, kisilik degisikligi, siddet ve metamorfoz gibi temalar -her ne kadar eski filmlerinde ki kadar bariz olmasa bile- a history of violence'da da asiri bir sekilde goze carpiyor. aslinda siddetden cok, insanin kendi kisiligini bulma cabasi bu filmin ana temasi (tabii gonul isterdi ki kendisi bu temayi dead ringers, m butterfly, existenz ya da spider'daki kadar kuvvetli isleseydi a history of violence'da.)

    siddetin seksualitenin bir parcasi olmasi da kuvvetli bir sekilde goze carpiyor filmde. bu yuzden filmin en siddet iceren sahnesi ne cafeteryadaki saldiri ne de mafya hesaplasmasi; mortensen ile bello'nun merdivenlerdeki kaba -nerdeyse tecavuze varan- sevisme sahnesi. cronenberg'in de belirttigi gibi hem siddet seksin hem de seks siddetin bir parcasi.

    sahsen bu filmde eksikligini hissettigim en onemli tema cronenberg'in unlu vucut-mekanik iliskisi. bir iki sahnede kullanilan silahlar ve tufek bu fonksiyonu yerine getiriyor gibi gozukse de cok ciliz kaliyor. kendisi bu konuyu nerdeyse taciz edercesine isleyebilecekken hemen hemen hic uzerine egilmemis (gerci luzumu var miydi, o ayri konu. 'kendini niye tekrar etmek istesin ki?" diye dusunmedim de degil)

    bu arada filmde kimsenin dikkatini cekmeyen bir konuya deginmeden gecemiyecegim. her ne kadar cronenberg politik mesaj kaygisi guden bir yonetmen olmasa da, a history of violence'in amerika'nin irak saldirisina karsi bir allegori olarak yorumlanmasinin kendisini rahatsiz etmedigini belirtmisti bir roportajinda. su anki amerikan hukumetinin baska ulkelere karsi uyguladigi guc gosterme politikasinin, bush yonetimi altinda western mitolojisinin "bize vahsi sekilde saldirildi, bu yuzden bize saldiranlara saldiriyla karsilik vermek bizi hakli cikarir" gibi duz bir mantikla hayata gecirilmesi oldugunu belirterek filmle ilginc bir bag kurmustu. filmin kahramani tom stall kendi evini asiri saldirgan bir sekilde 'dogudan' gelen vandallara karsi korumakta da, anlamayanlara soyleyeyim!


    (mistaken identity - 29 Ocak 2006 00:14)

  • comment image

    basit görünen öyküsünün altında çok daha derin bir tema barındıran film. aslında filmin basit görünmesini iki sebebe bağlayabiliriz:

    1) öykü son derece mükemmel işlenmiştir. kimilerine yetmese de film anlatmak istediğini eksiksiz bir şekilde anlatmaktadır. aslında basit görünen de kurgudaki bu kusursuzluktur. filmde tek bir kare bile kafanızı bulandırmaz.
    2) cronenberg hikâyelerini tüm detaylarıyla işlemeyi seven bir yönetmen değildir. konuyu parçalayıp dağıtmadan tek bir açıdan anlatarak kalan kısmın idrakini seyirciye bırakır.

    bu iki nedenle aksiyon beklentisi içerisindeki seyirci bu filmden zevk almayacaktır. çünkü bu filmde şiddet, bir aksiyon öğesi olarak değil, bir içgüdü olarak kurgulanmıştır. oysa şiddetin içgüdüselliği aksiyon seyircisine sıkıcı gelir ve merak eder: adamımız mafyayla nasıl çalışmış, ne gibi işler yapmıştır? neden bu hayatı bırakıp iyi bir aile babası olmaya karar vermiştir? vb.

    bir de şöyle düşünelim: bu filmde joey çocuklarına şiddet uygulayan bir babayken, bunun çocukları üzerindeki olumsuz etkilerini görüp ya da herhangi bir kazaya sebep olup, onlara el kaldırmamaya yemin etmiş, yepyeni bir aile babası* olarak karşımıza çıkmış da olabilirdi. kahramanımız süper dövüş tekniklerinden yoksun olsa da, hikâye aynı şekilde gelişip sonlandırabilirdi. demem o ki, cronenberg için şiddet gösterisinin şeklinin bir önemi yok -zaten bunu şiddetin tom'un oğlundaki* veya karısıyla sevişmelerindeki yansımalarında da açıkça görebiliyoruz. asıl mevzu şiddetin bastırılarak ya da uzaklaştırılarak yok edilmeye çalışılmasının beyhudeliği.

    bu bana esasen bir komedi filmi olan 'anger management'ı hatırlattı. o filmde de kahramanımız* son derece sakin bir adamken onun neden 'öfke yönetimi' konusunda psikolojik desteğe ihtiyaç duyduğuna anlam veremeyiz. doktorun* tedavi yöntemleri de ayrıca ilginçtir (hastasını özellikle kuralları çiğnemeye zorlamak gibi) ve filmin sonuna geldiğimizde anlarız ki, asıl tehlikeli olan, sonuna kadar kusulan değil, sonuna kadar susturulan öfkedir. zira dr. buddy rydell'in şu sözlerinden de bu açıkça okunabilir:

    "dave, there are two kinds of angry people - explosive and implosive. explosive is the type of individual you see screaming at the cashier for not taking his coupon. implosive is the cashier who remains quiet day after day and then finally shoots everyone in the store. you're the cashier."

    'anger management'ta öfke nasıl bastırılarak kurtulacak bir illet değilse, cronenberg amcamız da bu filmde aynı şekilde şiddetten kaçmanın mânâsızlığı vurgulamaktadır*. kanımca ortaya da, başyapıt niteliğinde olmasa da, kusursuza yakın, yalın bir anlatım çıkmış.

    kısacık rolüyle soluklarımızı tutturmayı başaran william hurt'ün oscar'da 'en iyi yardımcı erkek oyuncu' adaylığını da, aynı şekilde yalın oyunculuğuna borçlu olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.


    (gosalyn mallard - 4 Şubat 2006 00:08)

  • comment image

    cronenberg bu filmdeki seks sahnelerini oyuncular için daha rahat kılmak amacıyla stüdyoya karısını getirmiş ve ortalık yerde sevişmişler direk.
    (meaning of life'daki john cleese'i hatırlayınız)

    oyuncular daha da rahatsız olmuşlar, viggo mortensen, "böyle saçmalık görmedim, mario da ben de çok utandık" demiş daha sonra.

    demek ki kişi yönetmen de olsa, sanat için soyunması mümkün.


    (stalker - 4 Temmuz 2006 01:10)

Yorum Kaynak Link : a history of violence