Rosemary's Baby (~ Rosemary'nin Bebegi) ' Filminin Konusu : Genç bir çift, Rosemary ve tanınmak için çırpınıp duran bir aktör olan kocası Guy, New York'taki kötü şöhretli eski bir binaya taşınırlar. Rosemary yeni yaşantısından tedirgindir. Komşu evlerden tuhaf seslerin geldiği bir ortamda, bir gece rüyasında şeytansı bir varlık tarafından tecavüze uğradığı görür. Ardından hamile kalır. Bu arada Broadway'de güzel bir rol kapan Guy'un kariyeri yükselmeye başlar.
Ödüller :
The Exorcist(1973)(8,0-325100)
Night of the Living Dead(1968)(7,9-103287)
Repulsion(1965)(7,7-49507)
Le locataire(1976)(7,7-40349)
Nóz w wodzie(1962)(7,6-17477)
The Texas Chain Saw Massacre(1974)(7,5-120107)
A Nightmare on Elm Street(1984)(7,5-181204)
The Evil Dead(1983)(7,5-166708)
The Omen(0)(7,5-112001)
Poltergeist(1982)(7,4-126337)
Carrie(1976)(7,4-153503)
Dance of the Vampires(1967)(7,2-26483)
Academy Awards - Oscar : "En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu"
Golden Globes : "Golden Globe-Best Supporting Actress"
"gerilim filmi" nedir anlamıyorum diyenleri sıkmadan gerebilcek bir usta işi başyapıt.öyle mi böyle mi diye filmin sonna kadar kendinizi yersiniz.
(otisabi - 15 Şubat 2000 02:54)
roman polanski bir ruh hastası olmadığı için dedikoduların aksine rosemary'nin bebeği'ni karısı shannon tate'in mason family tarafından öldürülmesinden sonra değil önce çekmiştir, hatta filmde, rosemary' nin genç arkadaşlarına verdiği partideki kadınlardan bir de bizzat shannon tate'dir.mia farrow'un hastalıklı bir biçimde beyaz gecelikler içinde dolaştığı creepy bir filmdir bu, kült'tür, klasiktir.
(eowyn - 15 Şubat 2000 03:07)
90 larin basinda trt nin cuma gecesi korku filmi kusaginda rastlayagelip izledikten neredeyse 20 yil sonra tekrar izledigim dun geceye dek, filmle alakali aklimda kalan en net fikir veya hissin, caresiz bir kadina kurulan seytani bir komplonun verdigi rahatsizlik hissi oldugunu dusunuyordum. 40 senelik bir filmi izletmek icin esime filmin kisa bir promosunu yaparken de ayni bunlari dedim " cok gerici, rahatsiz edici ama kopan kafalar kollar, agzindan salyalar akan yaratiklar yok, seveceksin". bir baska his daha birakmisti film bende ama onu ancak bir kez daha izleyince hatirladim, bitene dek hatta bittikten sonra bile pesimi birakmadi. ne mi? kizginlik. ofke. saftoriklik mi desem, salaklik mi desem cehalet mi yoksa hepsi birden mi bilemiyorum, rosemary karakteri kadar beni sinirlendirmis bir baska film karakteri olmamistir harhalde omru hayatimda. komsularin sinir edici mimikleri, kinayeli konusmalari, karni burnunda karisina afra tafra yapan, karisi mantikli sorular sordugunda - ki cok nadiren bunu becerebiliyor rosemary kizimiz- kasi gozu oynayan, nuri alco gibi cevap veren hoduk bir koca var etrafinda, hutch gibi degerli ve bilge bir dostun var hem de sadece bir telefon uzakliginda, calisan gunun 8-10 saatini iste geciren biri degilsin, gun icinde cik gez istedigin yere gidebilirsin, gel gelelim rosemary kurulan tuzaga o kadar gerzekce dusuyor ki birak uzulmeyi acimayi, kizmamak olanaksiz. kendin ettin kendin buldun be kizim! safsin, temizsin eyvallah ama seytanin cocugunu dogurmana ragmen elindeki ekmek bicagini birinin gotune saplayamiyorsan, "allah en az birinizin bin turlu belasini versin!" diye bagiramiyorsan e sen ziyadesiyle haketmissin o zulmu, fesatligi kizim, hic kusura bakma. az bile sana az! film bitti esim de ayni soruyu soruyo "neden birisine saldirmadi o bicakla?". "ba ba baaa! la kime ne yapmis, ne demis hangi isin altina imzasini atmis ki onu yapsin! basiretsizin teki la rozmeri! allan kezbani!" dedim, 2 sigara ictim, yattim uyuyamadim sinirden.film dedigin oyunculuk dedigin boyle olur iste arkadas, izleyeni o havaya sokacak, icinden cikartmayacak. erol tas i sokakta dovmeye yeltenenleri hatirladiginizda gulmeyin bi daha. iyi film, iyi oyunculuk boyle bi sey iste, adami gotunden patlatir gece gece...
(sanborn - 23 Ocak 2008 13:10)
polanski'nin kullandığı renkler, kapalı mekan açıları o kadar etkileyicidir ki rosemary dışarı çıktığında bir daha eve gelmesin istersiniz. odakta mütemadiyen rosemary varken genelde dar açı kullandığından polanski'nin yakaladığı klostrofobik atmosfer; kan ve yerinden hoplatma numaraları olmadan da mükemmel bir gerilim filmi çekebileceğini kanıtlar, ayrıca bunda o kadar başarılı olur ki telefon kulübesinin önündeki arkası dönük adam bile bir gerilim unsuruna dönüşebilir.polanski'nin diğer enfes filmi olan le locataire ile paralel noktaları bulunsa da rosemary'nin bebeği sonu itibarıyla da farklı bir noktaya yerleşir, her ne kadar belli olaylar net olmasa da filmin tavrı nettir. yoruma açık bir son yoktur. ve bu son o kadar etkileyicidir ki henüz avrupa'dan gelmiş bir yeni yetmenin amerika'daki ilk filminde bu kadar cesur olması hayranlık uyandırır.mia farrow'un müthiş performansının yanında senaryo da çeşitli okumalara açık olmasıyla dikkat çekmektedir. dikkatimizi çektiyse hemen bir şeyler sallayalım mesela; filmin açılış ve kapanış sekansındaki mimari vurgu oldukça önemlidir. gökdelenler, yüksek binalar üst sınıf olmayı, zenginliği ve gücü sembolize ediyor diyebiliriz. rosemary de taşrada katolik eğitimi almış bir kızdır ve kocasıyla birlikte malum olaylarla da sınıf atlamış olur, zaten her şey yeni ve geniş bir ev almaya karar vermesiyle başlar ve zaten kocası da ona hollywood'da oturma sözü vermiştir. aslında filmin genel tavrında şeytan, cadı gibi 'sapkınlıkların' üst tabakadaki insanlarda tezahür etmesine bir işaret hep vardır.her ne kadar bunun gibi okumalara açık olsa da film salt bir gerilim olarak da bir başyapıttır. neredeyse tüm gerilim filmlerinde etkisi vardır. koridor sahneleri, rosemary'nin sallanan beşiği bıçakla durdurması… hepsine özenilir, keşke ben de böyle planlar çekebilsem dedirtir.tüm bunların ötesinde filmdeki müzik kullanımı da ilginçtir. evet, mia farrow'un seslendirdiği giriş etkileyicidir ancak filmde çok farkedilmeyen ama etkileyen bir başka detay vardır ki o da beethoven'ın für elise'inin filmde belli aralıklarla (mutfak masasında geçen sahnelerde) tekrar tekrar duyulmasıdır. bu eserin filmle ilgili herhangi bir bağlantısı var mı bilmiyorum ancak en çok sevdiğim detaylardan biridir diyebilirim.
(shocktheworld - 20 Eylül 2008 17:17)
--- spoiler ---finalinde, ortama elinde tam otomatik tüfekle girip cadı katliamı yapma isteği uyandıran gelmiş geçmiş en başarılı gerilim filmi. sonra çocuğu alıp müslüman olarak yetiştireceksin, kesin cennetliksin...--- spoiler ---
(hiko seijuro - 2 Ocak 2009 20:36)
--- spoiler ---beşikteki bebeğin neye benzediği anlaşılamamıştır. nedense 1-2 saniyelik görüntüde korkunç bir surat görmüştüm yıllar önce izlediğimde, yahut ben öyle zannetmiştim.(cranbur'dan düzeltme: filmde bebeğin babasına benzediği belirtiliyor. ki filmin başlarında kadın hamile kalırken, rüyasında (ki aslında rüya değil ) çocuğun babası (şeytan) görünüyor. --- spoiler ---yıllar sonra gelen edit: ne anlatmak istemişim, hiçbir fikrim yok. bir de netice sağolsun, uyardı, spoiler ibaresini de yeni koydum. öküzlüğün bu kadarı.
(gregor - 9 Ocak 2003 16:16)
aklıma gelen ilginç birkaç detay:satanist komşu roman castavet'e polanski kendi ismini vermiş. rosemary ismi de özenle seçilmiş bir isim (bkz: mother mary). film korku unsurunu kan ve şiddet göstererek değil, gizli-elit-okült toplulukları ve ritüellerini deşifre ederek sağlıyor.filmde mind control ve black magic konuları çok iyi işlenmiş. rosemary'nin kocası guy, ünlü olma yolunda "ruhunu şeytana satan adam"ı sembolize ediyor. iblisin tecavüzü sahnesinde "the churc of satan"ın kurucusu anton lavey'in filme danışmanlık yaptığı söylenir.filmden bir başka detay, rosemary'i doktorda sıra beklerken time dergisini alır. kapağında "is god dead" yazmaktadır. işin ilginci kapak gerçektenten de nisan 1966 time kapağıdır. lavey'in the churc of satan'ı aynı yıl ve ay kurulmuştur.filmde rosemary'in okuduğu witchcraft kitabı gerçekte eliphas levi'nin rituels and dogma isimli kitabı. hatta dikkatle bakınca bir karede levi'nin çizdiği baphomet figürü görülebilir. çok tırstığım bir adamdır bu eliphas levi. bebek doğduktan sonra roman bağırır ya "the year is one, the year is one" diye... yani şeytanın doğduğu yıl, 1 diyorlar. haziran 1966. 6/66 yapar.filmin gösterime girmesinden 14 ay sonra polanski'nin 8 aylık hamile karısı sharon tate, charles manson ailesi tarafından ritüelistik bir biçimde 16 yerinden bıçaklanarak öldürülür. duvara kanıyla "pig" yazılır. tate son olarak 3 yıl önce "the eye of the devil" isimli bir filmde oynamıştır. çok acayip değil mi? manson cinayetleri çoğuları tarafından seri cinayetler gibi görünse de, manson'un elit gizli örgüler tarafından kullanıldığını iddia edenler de vardır. manson'un mind control altında olduğunu, beatles şarkılarıyla beyninin farklı bölümlerinin tetiklendiğini falan söylüyorlar.işte çok acayip bir bilgi daha:john lennonfilmdeki satanist ritüellerin geçtiği binanın önünde öldürülmüştür. acaba polanski karısını gerçekten filmdeki gibi kurban mı etti? 7 yıl sonra 13 yaşındaki bir kıza tecavüz, şiddet içeren davranış, uyuşturucu vermek falan gibi ithamlarla suçlandı.1933 doğumlu yönetmen, tüm bu suçlamalara rağmen hâlâ serbesttir.
(mra - 18 Ağustos 2011 12:10)
anne olmak ıcın herseyı goze alan,sırf bebegının saglıgı ve insanlara olan ıyı nıyetı yuzunden ıcınde ne oldugu belırsız ot-kök karısımları ıcen,bebegi icin her turlu fedakarlıgı yapabılecek bır kadının etrafında donen seytani enrtikaların bulundugu cok ama cok guzel bır film...rosemary'nın siyahlar ıcındekı besıkte bebegıne tatlı tatlı baktıgını,o bakısları asla unutmayacagım...ah rosemary vah rosemary.
(gloxinia - 29 Mart 2003 18:48)
mia farrow un kusursuz dönemlerinden bir film.ninni tadindaki muzigi cok guzeldir.napster da bulunamamaktadir.hic bi yerde bulunamamaktadir.
(otisabi - 6 Ocak 2001 10:47)
ruth gordon içinde bulunduğu her planda rol çalarak dikkatleri üzerine çekiyor, o varken diğer oyuncuları izleyemiyor insan. özellikle bir akşam yemeği sahnesi var ki; başka kimse pasta yerken bu kadar anormal mimikler sergileyemezdi, rol icabı neyse ki...herhalde.
(jeordie - 7 Kasım 2003 13:05)
sozleri su sekildedir:la la la laa la la la la la la la la laala la la laa la la la la la la la la lala la laa la laa la laala la laa la laa la laala la laa la laa la laa la la la la la laaala la la la laa la la la la la la la laala la la laa lala la la la la la la laala la laa la laa la laala la laa la laa la laala la laa la laa la laa la laa la laa la laaala la laa la laa la laala la laa la laa la laaaala la laaa la la la la la la la la la laaa
(cubique - 11 Aralık 2003 10:13)
knife in water ve repulsion ile avrupadaki art house meraklılarının dikkatini çeken polanskinin abdde büyük başarı elde ettiğini ve bu başarının gittikçe büyüyüp tavana vuracağını (bkz: chinatown) tescil eden filmdir. gerilim filmi olarak sınıflandırılabilir belki ama bence bu film kara komedinin (bkz: black comedy) başyapıtı olarak nitelendirilebilecek bir yapıttır çünkü 1960larıın tüm b movielerine göz kırpmasına ve gotik sinemanın mirasını sırtlamasına karşın polanski daima yaptığı gibi bol miktarda kara mizah eklemiştir filme, bunu neredeyse her sekansta görebiliriz. galiba charles manson olayı da bu filmin arkasından gerçekleştiği ve satanizm teması yüzünden konuyla bağlantılı olduğu için (ki mansonın öğretisinin satanizmle ilgisi yoktur) rosemarys baby çoğunlukla 1960ların rüyasını katleden film olarak bilindi.rüya sahnesine özellikle dikkat edilmeli, fellininin otto e mezzosundaki bol kadınlı rüya sahnesiyle birlikte sinema tarihinin en başarılı rüya sahnesidir bu.
(electric warrior - 28 Aralık 2003 19:33)
fotograf ceken japon gercegini bir kez daha gozler onune seren film.
(satine - 18 Ocak 2004 14:22)
evet, birçok gerilim filmini tanıdık, birçok gerilim filmini gördük... fakat hiçbiri, bir yönüyle, "rosemary's baby"nin eline su dökmeyi başaramadı. çünkü;--- spoiler ---onların yönetmenleri "kötü"yü gösterdi, "korkulması beklenen"i gösterdi, "bakılamayacak kadar çirkin olan"ı gösterdi. fakat tıpkı "güzellik" gibi "çirkinlik" de, "korkunçluk" da görecelidir, bu akıl edilemedi. dediler ki, «işte, budur "kötü"; işte, budur "korkunç"; işte, budur "çirkin"!» fakat hayır, bundan daha "kötü"sü hayal edilebilirdi, bundan daha "korkunç"u hayal edilebilirdi, bundan daha "çirkin"i hayal edilebilirdi. ki ediliyordu da zaten. bu sebeple izleyici, izlediği filmden ancak yönetmenin hayal gücü kadar gerilim hissedebiliyordu.sonra roman polanski çıktı ve "rosemary's baby" adında bir film koydu ortaya. filmde bir kadına** iblis'in oğlunu doğurttu. ve gitti, gerilimin ve tansiyonun had safhaya çıktığı annenin bebeği ile karşılaştığı sahnede sözkonusu "şeytan eniği"ni hiçbir şekilde göstermeyerek; onun varlığını sesi üzerinden, görüntüsündeki ürküyü ve çirkinliği ise rosemary woodhouse'un ilk görüş sonrası verdiği şu tepki üzerinden bildirdi. böylece, filmi izleyen istisnasız herkes, sözkonusu bebeğin görüntüsünü kestirebilmek için, kendi hayal güçlerine başvurmak durumunda kaldı. böylece, filmi izleyen her bir kişi, hayal edebildiği "en korkunç" ve "en çirkin" bebeği hayal etti. böylece, filmi izleyen insan sayısı kadar "şeytan'ın korkunç bebeği" imgesi yaratılmış oldu.--- spoiler ---bunların yanısıra "rosemary's baby" için "klişe jeneratörü" de denilebilir. "rosemary's baby"den sonra gerilim filmi çeken yönetmenler, "direkt 'rosemary's baby'yi taklit edenler" ve "'rosemary's baby'yi taklit edenleri taklit edenler" şeklinde ikiye ayrılabilir.
(siyah giysili adam - 3 Ocak 2014 20:06)
çocukken izlediğimde; altıma kaçırtacak raddeye getirmiş ünlü roman polanski filmi...rosemary'nin bebeğini bilemem; ama kadının kocası ağır orospu çocuğuydu...edit: imla
(the world of catharsis - 15 Ekim 2014 02:44)
korku filmlerini *genleriyle oynanmış kişilerin koca kollu canavara dönüşüp kasabada dehşet saçması,*tek gözlü robotların sapıkça insanları öldürmesi,*katil arı, katil balinaların sahil çocuklarını yemeleri,*kurtadamların vampirlerle çatışması,*yüzyılın en büyük fırtınasının insanları yutması*...vssananların izleyip, kıçlarıyla güldüklerini belirttikleri roman polanski filmi.
(sharon and hope - 13 Haziran 2005 15:30)
roman polanski'nin amerika'da çektiği ilk film ve ilk roman uyarlaması, apartman üçlemesinin repulsion'dan sonraki le locataire'den önceki ortanca filmidir. ilk uyarlama olmasından mıdır bilinmez polanski kitaba inanılmaz sadık kalmış, diyalogları aynen korumuş, kitapta tasvir edilen mekanları ve kıyafetleri aynen filmde kullanmıştır. hatta mia farrow'un anlattığı bir anektoda göre rosemary'nin kocasının beğendiği bir t-shirt resmini gösterdiği sahnede, resmin yer aldığı the new yorker dergisinin hangi sayısı olduğunu bile yazar ira levin'e sormuş, levin bu detayı yazmadığını ve çok da önemli olmadığını kibarca açıklamak zorunda kalmıştır. filmin çekildiği apartman ise inanılmaz bir tesadüf öyküsüne kaynaklık etmiştir. şöyle ki; 1969 senesinde polanski'nin eşi sharon tate'i öldüren charles manson ve takipçilerinin kendilerine verdikleri ad aynı zamanda 1968 tarihli bir the beatles klasiği olan helter skelterdır ve grubun beyni john lennon, bir zamanlar, manhattan'daki the dakota adlı aynı zamanda filme mekan olan apartmanda, kendi şarkısını kendine isim olarak seçen satanist bir grubun, evini mekan olarak kullanan bir filmin yönetmenin karısını vahşice öldüreceğinden habersiz oturmaktadır.(bkz: sunay akin tadinda entry girmek)
(gebura - 13 Haziran 2005 17:38)
--- spoiler ---gerilim türü konusunda neden bir başyapıt olduğu, kanımca türünün daha kalitesiz eserlerini izledikçe anlaşılan film. kendimi hiç hissetmediğim kadar yakın buldum bir film karakterine, telefon kulübesinde bir kaç dakikalığına da olsa huzuru buldum, bana inanmış birini bulmuşçasına sevindim hastaheneye yatırılacağını öğrenip uyumaya çalışırken rosemary. kuyulardan çıkıp insanları korkudan öldüren küçük kızlar, zekalarıyla nasa da çalışabilecek katiller veya eli testereli gulyabanilerle dolu efekt ve anlık fast-motion kareler değil, bütün bir filme sinmiş yalnızlık duygusu geriyor beni, kokuşmuşluğun içinde çaresizlik. hiç bir kuyunun yanından geçerken korkuyla bakmadım içine samara var mı diye, veya hiç telefon çalarken korkmadım, yalnızken televizyon da izlerim internete de girerim allahıma bin şükür. ama insanlara elimi uzatırken bir kez daha düşünüyorum sayende polanski, sevin; başarılısın çünkü....--- spoiler ---
(r7 - 16 Nisan 2006 01:52)
--- spoiler ---filmdeki konuşmalarda blood, pain, "steril and clean" gibi kelimeler vurgulanır. türkiye'deki "kanarsın", "canın acır" ve "pislenirsin" tarzı kız çocuklarını seksten soğutma taktikleri, büyük ihtimalle katolik eğitiminde de kullanılıyordur. çocukluğunda seksin günah olduğunu öğrenen rosemary, hamileliğin de etkisiyle, etrafındaki gündelik olayları satanist bir komplo olarak yorumlamış olabilir. çocuğunu kaybetmesini de kendisine verilmiş bir ceza olarak algılayıp son sahnede halüsinasyon görmüştür. film boyunca her sahnede rosemary vardır. tüm hikaye onun gözünden aktarılır, ikinci bir bakış yoktur. bu da her şeyin paranoya olması ihtimalini güçlendirmektedir. olmayabilir de tabi.***--- spoiler ---
(haymatlos - 9 Temmuz 2006 06:09)
roman polanski'ye bir eş bir de doğmamış çocuğa mal olan film
(saruman - 8 Şubat 2000 04:25)
Yorum Kaynak Link : rosemary's baby