• "filmin sonundaki kane'e ait eşyaların oluşturduğu yığın, new york'a ait kocaman bir şehir maketini andırıyordu, hatta evet evet ta kendisiydi.."
  • "“cok para kazanmak kolaydir. eger ki hayatta tek istegin cok para kazanmaksa.” bernstein"
  • "1941 yılında çekilmiştir (düşünün hitler'in ortaligi talan ettigi ikinci dunya savasinin cetin zamanlari)"
  • "bu muazzam film üzerine türkçede okuduğum en sağlam yazı şu olmalı! ivedi şekilde tavsiye olunur!"
  • "bilindiği gibi laura mulvey film üzerine başucu kitabı yazmıştır. kısa değerlendirme için şu adrese bakılabilir."
  • "kameranin iktidar sahibi kisileri alttan, onlarin karsilarinda ezilenleri de ustten cektigi film.."
  • "çok güzel kareleri olan film. küçük kane dışarıdayken kar görüntüleri unutulmaz."




Facebook Yorumları
  • comment image

    filmin sonundaki kane'e ait eşyaların oluşturduğu yığın, new york'a ait kocaman bir şehir maketini andırıyordu, hatta evet evet ta kendisiydi..


    (aton karimca - 4 Ocak 2007 19:41)

  • comment image

    vallahi bu film düşününce aklıma ne kızak ne de rockefeller göndermeleri geliyor ilk... bariz orson welles'in film boyunca sürekli uzayan kafasını anımsıyorum öncelikle.

    ee tabi, 1941 yapımı, orson welles de 26-27 yaşlarında... ama sonlara doğru 60-70lerde göstermesi lazım. kelleştirmek için zamane makyaj teknolojisiyle kafasının üstüne ne ekliyorlarsa, alnına nasıl makyaj yapıyorlarsa film boyunca yurttaşın kafası gitgide uzuyordu. bunu hatırlıyorum ben bu filmden ilk.


    (mortifera - 13 Temmuz 2008 23:38)

  • comment image

    alan derinliğidir, mizansendir evet; bu alanlarda yaptığına skip atmak diyebiliriz. ama böyle deyince sanki filmin tek marifeti buymuş gibi yanılsama oluşuyor, oluşmasın. citizen kane diğer yönleriyle de mükemmel bir filmdir.

    çok başarılı bir narrasyonu vardır. kane karakterini anlatan insanların bakış açılarına göre değişen sinematografi etkileyicidir. ilk anlarda çok neşeli, karizmatik olan kane; misal son karısı sözü aldığında bir anda howard hughes tipi bir adama dönüşür. güç onu yalnızlaştırmıştır. büyük evi oldukça karanlıktır. o yüzden de citizen kane üzerine yapılabilecek ödipal okumalar bence biraz zorlama kalır. zira en başında film egoist bir adamın masumiyetini kaybetmesini, başardıkça yalnızlaşmasını anlatır. bu anlamda kane'in heykel satın alması da manidardır, zira kendine heykelmişcesine tapan bir adamın böyle bir hobisi olmasından daha iyi onun egoizmini açıklayabilecek başka ne olabilir? ayrıca film macguffin* sayesinde de son saniyeye kendini izletir, dönemin kara filmleri bile 100 dakika civarıyken citizen kane 120 dakika temposunu düşürmeden devam eder.

    aslında film bir anlamda orson welles'in eline fırsat geçtiğinde neler yapabileceğinin göstergesidir. zira 26 yaşında böyle bir film çektikten sonra yaşadıklarını egosundan başka bir şey açıklamaz. ironiktir ki; the third man'de olsun, touch of evil'da olsun, citizen kane'de olsun orson welles hep karizmatiktir, hep dahidir, hep yalnızdır, hep yeniktir.


    (shocktheworld - 25 Mart 2009 20:15)

  • comment image

    bence sinema tarihinin barry lyndon ile birlikte en kudretli öyküsüne sahip filmlerinin başında gelir. sözlükteki dahi sinefiller, bu olağanüstü zeki kurgunun sinema tarihindeki yerinden -özellikle teknik anlamda- yeterince bahsetmiş.

    charles kane, bence her ülkede mutlaka benzerleri bulunan bir tiptir. zaten filmi izleyince kane size bir yerlerden tanıdık gelecektir. kane gibiler, medya patronu sıfatıyla güç sahibi olduktan kısa süre sonra suni bir kalabalık etrafında siyasi bir söylev çekip bazı makamlara aday olurlar -orson welles sanki nutuk çekmek için yaratılmış gibi. filmdeki o coşkun konuşması sürekli izlenmeli diye düşünüyorum- daha sonra bir sürü skandallarla gündeme gelirler. buna da kimse şaşırmaz. bu noktada önemli olan kane'deki gibi bir "ben" duygusunun vereceği tahribattır. bu tahribat evliliklerinde, iş hayatında, çevresindeki insanların hayatları üzerinde sürekli tekrarlanır. paranın mına koymuşken kane, kalkıp ne diyor, bu kadar zengin olmasaydım belki gerçekten büyük bir adam olacaktım. demek ki "ben" in soluk alıp vermesi parayla mümkün olmaktadır. yani "ben" güç değildir, güç para ve makamdır.

    filmin kalburüstü kurgusu bernstein'i, jedediah'ı, susan kane'i ve uşağı içine almışken, hep efendi-köle bağlamında ilerler. ölü kane'nin arkasından uşaklar artık rahatça içlerini dökecektir. -leland, kane hayattayken ona kızmak için sarhoş olmuştu- kane birçokları için bir ilham kaynağı gibi başlar hayata aslında. gazeteyi alıp 6 yıl içinde imkansız yerlere taşır. amerikan hayatının dinamiklerinin farkında olan zeki bir girişimcidir o. buna bernstein'in anlatımıyla şahit oluruz. ama benzer hikayelerde olduğu gibi gittikçe büyüyen bu iştah ölüm vakti gelince anlamsızlaşır ve çocukluuğğuuuum diye zırlamana sebep olur.

    her büyük hikayenin sonu, kahramanın annesini ya da çocukluğunu hatırlamasıyla sona erer, çünkü son geldiğinde aklımıza en çok kendi hayatımızın başlangıcı gelir. yani hevesle, şevkle yaşayıp, zamanla bir şeylerimiz istediğimiz gibi değişse de tüm bu olanlar sona adım adım gitmekten başka bir şey değildir.

    charles foster kane ile ilk karısı arasında geçen bazı diyaloglar aslında kane'i özetlemek için peş peşe verilmiştir filmde:

    ....
    -gerçekten, charles, insanlar...
    -ben ne istersem onu düşünürler onlar.!

    filmde orson welles'in yeteneğini taçlandıran en iyi sahne: http://www.youtube.com/watch?v=-6piwzu9isq


    (us and them - 1 Haziran 2011 00:59)

  • comment image

    --- spoiler ---

    siz çok gençsiniz mr thomson. bir insanın neler hatırlayacağını bilemezsiniz. mesela ben, 1896'da bir gün jersey'e gitmek üzere feribotla hudson'u geçiyordum. tam hareket ederken başka bir feribot yanaştı. genç bir kız iskeleye çıkmak üzere bekliyordu. beyaz bir elbise giymişti. elinde de beyaz bir şemsiye vardı. onu ancak bir saniye görebildim. o ise beni hiç görmedi. ama en azından hala ayda bir kez o kızı hayal ederim.

    ---
    spoiler ---


    (kara hafiz - 12 Temmuz 2011 22:34)

  • comment image

    açıkçası sinema tekniği ve kurgusu dışında pek de beğenmediğim bir film.

    film hakkındaki duygularımı filmi izledikten hemen sonra sıcağı sıcağına yazsaydım, sanırım bayağı bir küfür yerdim filmin fanatiklerinden. sinemanın en önemli filmlerinden biri, bunu izlerken anlıyorsunuz ama ingmar bergman'ın da dediği gibi biraz kuru bir film, ve hatta içi boş. insanda belli bir duygu uyandırmaktan çok uzakta, soğuk ve mesafeli bir film.

    teknik açıdan sinemaya getirdiği yeniliğin, hatta devrimin farkındayım. ama bu filme kutsal kitap misali tapınılmasını anlayamıyorum. bir filme tapıyorsanız sizi her açıdan tatmin etmesi gerekir. ama bu sözleri yurttaş kane için söylemek o kadar zor ki...oysa sinema tekniği devrim niteliğinde olan diğer filmlere göz attığımızda (rashomon, biziklet hırsızları, persona, sekiz buçuk, blow up vb.) insanda belli duygular uyandırıyorlar. bahsi geçen filmlerin kimileri o kadar derindir ki (özellikle persona, blow up ve rashomon) film bittiğinde izleyici, kendinden başlayarak tüm insanlığı, gerçeğin göreceliliğini ve hatta tanrıyı sorguluyor. aylar yıllar sonra dahi bu sorgulamalar sayesinde/neticesinde filmden izler kalıyor. oysa yurttaş kane izledikten yıllar sonra akılda kalan tek kelime rosebud ...o da sağlam hafızası olanlar için.

    filmin bu kadar popüler olmasının ve her daim göz önünde bulunmasının bence sinema tekniği dışında bir nedeni daha var. yurttaş kane, bir holywood yapımı. bahsi geçen diğer öncü filmlerin (japon yönetmen akira kurosawa yapımı rashomon istisna) tamamı avrupalı yönetmenlerin elinden çıkma. sinema amerikan tekelinde olduğundan yurttaş kane de diğer filmleri gölgede bırakmış gibi gösteriliyor.

    oysa arada duygu farkı var ve insan duygusal bir varlıktır.

    edit: bergman'ın orson welles ve yurttaş kane hakkındaki görüşlerinin linki:

    http://flavorwire.com/…filmmaker-insults-in-history


    (kafkaesque - 21 Aralık 2011 02:47)

  • comment image

    1941 yılında çekilmiştir (düşünün hitler'in ortaligi talan ettigi ikinci dunya savasinin cetin zamanlari)


    (feanor - 20 Mayıs 2003 18:24)

  • comment image

    ilk çiktiginda tanitimi fiyaskoyla sonuçlanmis, ticari olarak basarisizliga ugramistir. oscar'a dokuz dalda aday olmus, yalnizca en iyi ozgun senaryo dalinda ödül alabilmistir (vadim o kadar yesildi ki tüm parsayi toplamistir o yil). orson welles'in söhreti de bu filmden sonra tepetaklak olmustur. bunun sebebi de kane'in hikayesinin o zamanin medya patronu william randolph hearst'ün hayatina dayanmasi, ve hearst'ün tabii bundan hoslanmayip filmin dagitimini her sekilde engellemeye çalismasidir.
    o dönemin amerikan popüler kültürünü ne de güzel irdeler...
    filmin en akilda kalici, en etkileyici sahnelerinden birinde kane'in isletme müdürü, olayi arastiran genç muhabire ta 1896'da jersey feribotunda gördügü beyaz kiyafetli bir kizdan bahseder ve söyle der: "i only saw her for one second and she didn't see me at all - but i'll bet a month hasn't gone by since that i haven't thought of that girl".
    safi histir. hepimizin hayatinda böyle bir kere görüp de unutamadigi birileri yok mudur acaba, sorarim size.
    (pumuckl'a tesekkurlerle)


    (lacrima - 17 Aralık 2000 01:18)

  • comment image

    bir tek insan yada küçük bir toplulukla kandırılıp uyutulan insanı kendisine ve dünyasına yabancılaştırarak toplumların yaşayışını korkunç bir şekilde etkileyen bir sitemin toplumsal eleştirisidir. bir kişinin psikolojik çözümlemesi üzerinden amerikan toplumunun yaşayış tarzının ve uygarlık anlayışının değerlendirmesidir.

    filmde, boğazına kadar kendi kendiyle dolmuş, bencil, yakınlarına acıdan başka bir şey vermeyen, başkalarını kendine kurban etmeye çalışan kane, giderek bir kurban olarak ortaya çıkar. kane’in yaşadığı toplum bir insana ölçüsüz zenginlik ve güç verir. köksüz dayanaksız ve kültürsüz bu güç bütün bu eksiklerini egosantrik bir hedonizmle açığa vurur. filmdeki karşıtlıklar tüm amerika’nın karşıtlıklarını yansıtır aynı zamanda.

    film, kane üzerinden bir toplumun sosyo-psikolojik çözümlemesinin olanakları üzerine düşünmemizi sağlar, çünkü kane, bir karakterden çok stilize bir imgedir. hemen tanınan bir figür olarak onu izleriz; daha sonra onu araştırır, karısının arkadaşlarının ve onun yaşam öyküsünün izlerini süren bir muhabirin gözünden görürüz. sonunda bu farklı bakış açıları ayrı, her şeyi bilen biri tarafından tamamlanır. hepsinde kane, patetik, heybetli çelişkili ve nihayet bilmecemsi bir insan olarak karşımıza çıkar. film hem gerçeğin nesnelliğini hem de bakış açısının öznelliğini vurgulayan biçimsel aygıtlarla belirsiz bir gerçekliği anlatır.


    (kumesizsoyutidealist - 1 Aralık 2012 13:12)

  • comment image

    sinema tarihinin baş yapıtlarından biridir bence.çünkü günümüzde kullanılan çoğu teknik bu filmde,o şartlarda ilk defa kullanılmıştır. ilk defa kullanılan lensler vardır.yeni kurgu teknikleri denenmiştir.
    --- spoiler ---

    .orson welles in çektiği ilk film değildir fakat ilk uzun metrajlı filmidir.bu filmden önce çektiği bir kısa ve birde orta metrajlı filmleri vardır. (bkz: the hearts of age) ve (bkz: too much johnson) ayrıca oedipus kompleksinden çok net metaforlar vardır çünkü annesini küçük yaşta bırakıp başka bir şehire okumayan giden çocuk,güçlü bir baba faktörüne sahip olmayan çocugun annesini sevmesi ve onu yanında istemesi durumudur.8 yaşında ailesinin yanından ayrılan ve fake bir baba figürüyle büyüyen bir çocuğun sevgisiz kalması,bu sevgisizliğe bağlı bir egoizmle kendini herkesin sevmesi gerektiğine inanan,hatta herkesin onu kendi kuralları doğrultusunda sevmesi taraftarı olan bir karaktere dönüşür. bunun somut halini koleksiyonunu yaptığı heykellerde görebiliriz,egoizmi çok güzel somutlaştırmıştır orson welles bu şekilde.parayı sevmez çünkü okuyup iyi eğitim almış ama cocuklugunu kaybetmiş biridir para onun çocukluğunu alan şeydir.bu yüzden ‘param olmasaydı büyük adam olabilirdim’ repliklerini duyarız kane’den.rosebud onun çocukluğunu simgeler,aynı zamanda annesine duyduğu arzuyu da simgelemektedir kızak metaforuyla;çünkü rosebud adını koyduğu küreyi susan’ın evinde görür.susan onun için arzuladığı annesini simgeler. bu yüzden susan onu terk ederken kimseye yalvarmayan kane sanki sekiz yaşında annesine sorduğu ‘sen neden benimle gelmiyorsun’ repliklerini burada ‘lütfen gitme ,beni bırakma’repliklerine dönüştürür. filmin sonunda olayın sağlamasını yaptığımız durum ise şu oldu;film başından sonuna kadar puzzle yaparmışcasına ilerliyor. yani ilk başta adının sonradan rosebud konulduğu kürenin içinden bir dünya görüyoruz ve o zamana göre mükemmel bir kurguyla kürenin içinden kapının açıldığı sahneye atlıyoruz.birbiri üzerine binen görüntüler siyah beyazken zor anlaşılsa da,küreden kane’nin dünyasına açılmamız daha ilk dakikalarda o kapıdan bizim de içeri girmemizi sağlayarak filme olan etkiyi arttırdı,duruma bizleri de şahit etti bana kalırsa.buradan sonra film sürekli sanki önümüzde bir parçasının kayıp olduğunu bildiğimiz fakat puzzle in hangi kısmına ait bir parça olduğunu bilemediğimiz bir film izliyoruz. sürekli flashbacklerle donatılmış ve 5 farklı insanın ağzından dinlediğimiz sahneler eşliğinde tıpkı zaman zaman puzzle in farklı köşelerinde uğraşıyormuşcasına rosebud parçasını bulmaya çalışıyoruz.filmin teknikleri ve alt metinleri dışında asıl konusuna gelecek olursak;orson welles o dönemin güçlü gazetecilerinden william randolph hearst’in hayatına dokunur hafiften. hatta bu durum william’ın hiç hoşuna gitmez ve filmin kaldırılmasını bile ister. birinci ve ikinci dünya savaşları arasındaki dünyaya haber çıkaran bir gazetecinin penceresinden bakarız.savaşı canlı kanlı görmeyiz ama onun oluşturduğu baskı ve siyasal ortam hissedilir.25 yaşlarında parasıyla para kazanmak üzerine bir yatırım yapmayacağını söyleyen kane,sonlara doğru kendini o eleştirdiği dünyanın içinde bulur,para yine ön planda değildir ama dönüştüğü insan bambaşkadır.hem savaşın çıkmasını savunan hem de savaşın bitmesini savunan bir adam en sonunda kendi iç savaşına yenik düşer.bunların dışında citizen kane sektöre göre ters bir filmdir bu yüzden de yeterli ilgili göremez.buradan da bağımsız filmlerin dünyasına bir bakış atılır. oyunculuklara değinecek olursam daha önce hiç deneyimi olmayan oyuncular vardır filmde ve bana kalırsa oldukça iyi iş çıkarmışlardır.orson welles in tipine oyunculuğuna ayrı hasta oldum zaten.müziklere gelince filmin eleştirilecek tek yanı bu sanırım müzikleri yeteri kadar kuvvetli değildi. belki de konu ve mit ler fazla iyi olduğu için müzik arada sönük kalma şanssızlığına tutulmuş olabilir. ama ne olursa olsun en az bir kez izlenilmesi gereken bir filmdir sinema ve sinema tekniğiyle ilgili insanlar için.

    ---
    spoiler ---


    (en cirkin ordek yavrusu - 5 Nisan 2013 03:00)

  • comment image

    bu filmde bir gücün arkası ortaya konmaktadır. amerika'nın en zengin ve sözü geçen gazetecilerinden hearst'ün hayatı anlatılır. gosterime girdigi dönemde birçok tepki almış ve welles, avrupa'ya gitmiştir.

    film 5 ayrı insanın gözünden aktarılır.
    - thatcher - banka müdürü
    - leland - en yakın arkadaşı
    - susan alexander - ikinci eşi
    - bernstein - gazete müdürü
    - uşağı

    filmde, yapı olarak puzzle kullanılır. rosebud bu puzzledaki kayıp parçadır. bu kayıp parçayı filme doğru olarak yerleştiren filmi çözebilir. başlangıçtaki haber sahnesi de kane'i bir puzzle olarak ortaya koyar. kane kimdir? bir tarafı faşist - bir tarafı komünist manivelist bir yapıda tanıtılır. bir taraftan savaş çıkartırken diğer taraftan başka bir savaşı durdurur.

    kapitalist kane, welles tarafından bir fetişist olarak çizilmiştir. rosebud , kane için bir fetişist simgedir. kızak anneye olan arzuyu simgelemektedir.

    filmde çok açık bir oidipus trajedisi vardır. kane'i annesinin isteği doğrultusunda evinden ayırıp, iyi okullarda eğitimine çabalayan ve kane 25 yaşına gelinceye dek finansal kontrolü elinde tutma yetkisine sahip banka müdürü thatcher, baba konumundadır. bunun yanında 2. karısı susan alexander da, kane tarafından her zaman arzuladığı, yüce nesne konumuna oturttuğu anne konumundadır.

    kızak , anne evinden depoya kaldırılır. kane kızağı depodan aldığı gün susan'la tanışır ve rosebud ölümün adı olur. susan'ın onu terketmesiyle kayıp nesne tekrar kaybolur. kane tüm hayatı boyunca bu kayıp nesneyi arayacaktır. ve bu süreçte bu kayıp nesne yerine durmadan başka şeyler koyar. büyük servetiyle thingsler satın alır; ama asla tatmin olmaz. çünkü kaybettiği şey ilk arzudur. onun yerine hiçbir şeyi koyamayacaktır. kane'in durmadan satın alması tüketim tutkusundan kaynaklanmaktadır. devamlı boşluk satın alır.

    baba , ikiye ayrılır :
    * fiziki baba
    * simgesel baba,lacan - babanın adı: kültürel hayatta babalık yapan.

    filmdeki en önemli çerçeve baba-oğul-anne çerçevesidir.

    filmde dikkate değer bir başka konu da tahta kulübeden beyaz eve* uzanan , her amerikalının rüyasını süsleyen "her amerikalı vatandaş beyaz saraya başkan olabilir" hikayesidir. kane annesinin tahta kulübesinden yola çıkmış ve amerika'nın beyaz sarayına yerleşmek üzere seçimlere aday olmuştur.

    kullanılan mekanlar da hikayenin özelliğine göre değişir. thatcher'la ilgili mekanlar kafkaist bir özellik taşır.

    kullanılan anlatım biçimleri de birbirinden farklıdır.
    - filmin ilk sahneler korku filminini özelliklerini içerir.
    - thatcher sahnelerinde ironik anlatım vardır.
    - revü sahnesinde film müzikale dönüşür. bu sahnede tüm oyuncular şarkı söyler.

    müzikal sahnesindeki her sahnede ister penceredeki yansımayla olsun ister kendi görüntüsüyle olsun, kane daima üçgenin merkezi konumundadır. oysa freud'un oidipus kompleksi iddialarına göre üçgenin merkezinde "baba" vardır. güç babadadır. kane'in bu merkezde yer almasının sebebi ise, daha sonra o yüce haline gelmesidir. film başından sonuna dek kane'i bir gizem dolu kişilik halinde gösterir. tutarsızlığı dahi gizem haline getirilir. ve kane'in bu üçgenin merkezinde konumlandırılması da onun gizemini arttırır.

    filmdeki leland sahnelerinde kadınlar vardır hep. filmin gönderdiği alt kodlarda da leland'ın kane'e hisleri gizlidir. önemin sansür kuralları gözönüne alındığında gizli bir eşcinselliğin filmin alt kodu olarak verildiğini söyleyebiliriz. kadın tüm film boyunca bir kod olarak yer alıyor.

    en önemli unsurlardan biri de susan alexander. kane'in 2. karısı susan "amerikan kamuoyunun kavşağı" olarak yansıtılır. kadının değersizliği onu bu konumda tutmakta ve onun değersizliği kane için değerli olmaktadır. kane'in susan'la tanıştığı yerde üstüne çamur sıçraması bu değersizliğin altını çizen bir sahnedir.
    ve bir başka sahnede-opera sahnesinde kane'in susan'ı nasıl yüce durumunda konumlandırdığı açık bir şekilde yansıtılır.

    "anlamı kapatan biçim" vardır. "anne" teması eldedir ve bunu aktaracak biçim vardır. ve üstüne basa basa şu cümleye gönderim yapılır : "tüm erkekler ilerde annelerinin benzerleriyle evlenirler ." *

    citizen kane'in sinema tarihini altüst eden önemli ve farklı unsurları vardır:
    - açılar
    - teknik dekupaj
    - montaj

    filmde birleşimci plan adı verilen ve john ford tarafından kullanılan bir teknik kullanılmıştır. bu teknikte çok gerekli olmadığı sürece sahnede kesme yapılmaz. arada cut yoktur. sahne hareketli ama kamera sabittir.


    (milena - 5 Kasım 2003 01:11)

  • comment image

    gregg toland isimli insan suretindeki fotografi mucizesiyle beraber, bu filmdeki bahsi geçen "büyük alan derinlikleri"ni yaratmak için özel mercekler tasarlamışlardır.
    çünkü o zamana kadar bilinen mercekler yeterli gelmemiştir. bu filmde ayrıca ilk defa sadece yan cepheler değil tavan da kadrajın içine sokulmuştur. bu hollywood gibi katı stüdyo kuralları olan bir endüstri için büyük yeniliktir. çünkü bu yeni ışık aksamları, yeni ışık tasarımı gibi zorluklara da sebebiyet verir. ayrıca bu orson welles' in ilk filmidir ve filmi çekerken 26 yaşındadır. (yani "fatih' in istanbul' u fethettiği yaştasın, kalk çalış" geyiğinde fatih yerine konulabilecek kadar gençtir. "orson welles' in "yurttaş kane"i çektiği yaştasın, kalk mercek icat et" denebilir büyükler tarafından) daha evvel oyunculukla iştigal etmekte olan orson (o halinden yaşça büyük olduğumdan ön ismiyle hitap etmeyi tercih ettim, hayır mercek bulmuşluğum yok), bu film için epey set gezmiş ve bütün set işçilerini baydırıncaya kadar herşeyi ayrıntılarıyla sormuştur. (bu kısmı hakikaten böyle vuku bulmuş benim tahminim değil)
    ve bu değerli çalışmasıyla da icqda hangi nicki kullanmalıyız diye düşünen sinema öğrencilerine ışık tutarak, kitleler halinde rosebud nickinin alınmasına vesile olmuştur.


    (bir festival havasi - 28 Aralık 2003 01:15)

  • comment image

    az sonra filme giydirecegim icin, hangi kelimeleri secersem sozlukteki sinema ustadlari tarafindan ugrayacagim lincten en az hasarla kurtulurum, onu dusunuyorum simdi. agzima vurmazsaniz sevinirim. tisikkirlir.

    filmin, emekleyen sinemayi ayaklandirdigi suphesiz. hatta kosturmaya basladi derseniz de itiraz etmem ama abdullah gul gulusu firlatirim caktirmadan. ancak, sirf bircok yenilik bu filmde kullanildi diye, filmi son 10 bin yilin en iyi filmi ilan etmek, beni doyurmuyor veya tatmin etmiyor. eger filmi izlemeden once biri kolunuza yapisip ''abi bu film sinema tarihinda bir esik olmustur. bircok yenilik ilk kez bu filmde kullanilmistir. sinemadan az anliyorsan, bu filmi o gozle izle. ortamlarda ezerler sonra.'' demezse, ortalamanin biraz ustunde bir film izliyorsunuz.

    saglam bir kurgu ve ilk kez kullanilan muazzam teknikler. bunlar bir filmi asrin filmi ilan etmek icin yeterli olmamali. eger bir filme ''en iyi'' diyebileceksem, sahsen film beni doyurmali. bu film beni yari ac birakiyor acikcasi. ''tamam olmus'' diyemiyorum bir turlu. vikipedi sayfasina girince bile direk ''gelmis gecmis en iyi film'' gibi bir etiketle karsilasiyorsunuz -ki bu da oldukca rahatsiz edici. nerde citizen kane lafi gecse, ''gelmis gecmis...'' diye lafa giriliyor. sanki, kor goze parmak durumu soz konusu. bunun da tamamen, filmin hollywood yapimi olmasina bagliyorum. adeta bilincli bir sekilde, bu filmin en iyi oldugu ve bunun uzerinde bir film olmadigi fikri, dayatilmis da dayatilmis.

    madem bu kadar yenilikci asigiz, neden ladri di biciclette'yi citizen kane kadar ovmuyoruz veya neden sinema tarihi konusulurken, neden citizen kane'den asagi kalir yani olmayan, hatta senaryo olarak citizen kane'in eline para verip ekmek almaya yollayabilecek ladri di biciclette, citizen kane'den sonra konusuluyor? anlatmaya calistigim algi yonetimi de tam olarak bu iste. citizen kane sinema tarihi acisindan cok onemli bir film ama artik su ''bu film olmasa hala isiklari tavandan veriyorduk'' sacmaliklarindan gina geldi.


    (mikua - 26 Nisan 2014 21:28)

  • comment image

    kameranin iktidar sahibi kisileri alttan, onlarin karsilarinda ezilenleri de ustten cektigi film..


    (osric - 16 Haziran 2001 19:47)

  • comment image

    sinema, ve cekim teknikleri tarihi konusunda bilgi sahibi olan insanlarin olusturdugu listelerde yuzyilin en iyi filmi olarak gosterilen film. bunun sebebi de pek cok yaratici cekim tekniginin ilk defa burada kullanilmasidir. orson welles'in stanley kubrickgibi fotografcilik kokenli olmasi bunda etkili olabilir.

    bunlarin yaninda filmdeki bir cekim hatasi sudur: kar sahnesinde maalesef insanlarin agzindan buhar cikmamaktadir. nitekim bu hata film piyasaya surulmeden anlasilmis, ama bosverilmistir.

    burada okurlara tavsiyem, bu filmi dvd'sinden izlemeleri, ve ek olarak sunulmu$ special feature'lara da bakmalaridir.


    (motorbreath - 25 Haziran 2004 22:25)

  • comment image

    kane ve diğer gazetecilerin topluca fotoğraf çektirdikleri sahnede de sinema tarihi açısından bir ilk gerçekleşmiştir. kamera fotoğrafa zoom yaptıktan sonra fotoğraf birden canlanır, sahne fotoğrafın çekilmiş olduğu ana geri döner. sabit bir fotoğrafın canlandırılmasının o zamanın teknolojisiyle çok zor olduğu söylenir.

    kane'in, susan'ın odasını darmadağın ettiği sahne de sadece bir kere çekilmiş. sahneyi bir daha tekrarlamama kararı aldığından orson welles, yanlış bir hareket yapmamak için kendini zorlamış, hatta gerçekçi olsun diye kendini o kadar kaptırmış ki elini kesip kanatmış.

    welles filmin adını "john q" olarak düşünmüş. ama film şirketi pazarlama endişelerinden dolayı kabul etmemiş.


    (ilsa ve fulari - 13 Ağustos 2004 17:09)

Yorum Kaynak Link : citizen kane