Süre                : 2 Saat 25 dakika
Çıkış Tarihi     : 20 Haziran 2002 Perşembe, Yapım Yılı : 2002
Türü                : Aksiyon,Cinayet,Gizemli,Bilim Kurgu,Heyecanlı
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Twentieth Century Fox , DreamWorks , Cruise/Wagner Productions
Yönetmen       : Steven Spielberg (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Philip K. Dick (IMDB),Scott Frank (IMDB)(ekşi),Jon Cohen (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Tom Cruise (IMDB)(ekşi), Max von Sydow (IMDB)(ekşi), Steve Harris (IMDB)(ekşi), Neal McDonough (IMDB)(ekşi), Patrick Kilpatrick (IMDB), Jessica Capshaw (IMDB)(ekşi), Richard Coca (IMDB)(ekşi), Keith Campbell (IMDB)(ekşi), Kirk B.R. Woller (IMDB), Klea Scott (IMDB), Frank Grillo (IMDB), Anna Maria Horsford (IMDB), Eugene Osment (IMDB), James Henderson (IMDB), Vene L. Arcoraci (IMDB), Karina Logue (IMDB), Victoria Garcia-Kelleher (IMDB), Jim Rash (IMDB), Colin Farrell (IMDB), Stephen Ramsey (IMDB), Tom Choi (IMDB), William Morts (IMDB), Samantha Morton (IMDB), Daniel London (IMDB), Lois Smith (IMDB), Tim Blake Nelson (IMDB), Ann Ryerson (IMDB), Kathryn Morris (IMDB), Tyler Patrick Jones (IMDB), Dominic Scott Kay (IMDB), Arye Gross (IMDB), Ashley Crow (IMDB), Mike Binder (IMDB), Joel Gretsch (IMDB), Jessica Harper (IMDB), Jason Antoon (IMDB), Scott Frank (IMDB), Allie Raye (IMDB), Rocael Leiva (IMDB), Peter Stormare (IMDB) >>devamı>>

Minority Report (~ Azinlik raporu) ' Filminin Konusu :
Ünlü bilimkurgu yazarı Philip K. Dick'in bir kısa öyküsünden yönetmen Steven Spielberg tarafından sinemaya uyarlanan film, 2054'te Washington DC'de geçiyor.Dedektif John Anderton, psişik güçlere sahip kahinler ve bazı teknolojik aygıtlar sayesinde cinayetleri daha işlenmeden önce farkedip suçluları yakalayan özel bir polis biriminin başındadır.Anderton'ın kusursuz işlediğine inandığı sistem, birdenbire tersine döner. Anderton'ın şefi olduğu birim, cinayet suçlamasıyla onun peşine düşer. Avcı artık av olmuştur...

Ödüller      :

Academy of Science Fiction, Fantasy & Horror Films:Saturn Award-Best Writing, Saturn Award-Best Director, Saturn Award-Best Supporting Actress, Saturn Award-Best Writing


Distopya / 20
  • "guzel oyku, yakisikli adam, zengin yonetmen... (bkz: ucu bir arada)"
  • "metro sahnesinde cameron diaz'ın olduğu doğrudur cunku vanilla sky ile aynı zamanlarda çekilmiştir bu film gayette görünür.."
  • "bu filmde kullanilan "sucu onceden onlemek " sistemi, 23 mart 2011 ithaki yayınları'na polis baskını ile ulkemizde de kullanilmaya baslanmistir."
  • "filmin 28. dakika 39. saniyesinde iphoneun su ünlü açilma sesini nerden aldigini anlayabilirsiniz.vay be steve jobs, meger buyuk bir tom cruise hayraniymissin da haberimiz yokmus."
  • "on numara film. zamanının ötesinde."
  • "adını ilk duyduğumda, insan hakları, azınlıklar vs... ile ilgili herhalde diye düşündüğüm, izledikten sonra ise "azınlık şerhi" olarak adlandırılabileceğini düşündüğüm film."




Facebook Yorumları
  • comment image

    philip dick'in 1956 yılında yazdığı kısa bir öykünün, aynı zamanda steven spielberg'in 2002 yılında o öyküden yola çıkarak çektiği bir filmin adı.

    --- yumuşak bir giriş ---
    öykü ile filmin ana konusunu ve ortak noktalarını hemencecik tekrar edelim. yakın bir gelecekte geleceği gören bilici insanlar türemiş, bu yetenekleri suçun önlenmesi amacıyla kullanılmaya başlanmıştır. biliciler olacakları önceden görürler, polis de insanları daha suçu işlemeden yakalarlar. bir gün polis şefi (anderton) kendisinin cinayet işleyeceği kehanetini görür, kaçar. olaylar gelişir.

    film hakkında az bir övgüm olacak, onu da aradan çıkartalım, kullanılan bilgisayarlar, ekranları, kullanıcı arayüzleri çok hoştu. kehanetlerin kelimelerden değil görüntülerden oluşması gayet mantıklı. bilici kızın "is it now?" (şu an şimdi mi?) sorusuna da bayıldım.

    --- eleştirmeye başlıyoruz önce genel saptamalar ---
    * philip dick'in öyküsü on dört bin kelimeden ibarettir. tahminen bir daktilo, bir top dosya kağıdı, birkaç uykusuz gece, bir iki karton sigara, onlarca bira ve belki bir miktar ot kullanılmış, bilemedin 200 dolara mal olmuştur.

    spielberg'in filmi onlarca aktörü, avukatı, sözleşmesi, figüranı, ışıkçısı, kameramanı, sahne amiri, özel efektçisi derken yüzlerce insanın toplam onbinlerce saatlik emeğini içerir, yüz milyon dolara mal olmuştur.

    * öyküyü okumak bilemedin bir saat tutar, hakkında düşünmek ise belki günlerce. filmi ise izlemesi iki buçuk saat sürer, hakkında düşünmesi bilemedin beş dakika. yazılanlara bakılırsa öyküyü kimse okumamıştır, filmi herkes seyretmiştir.

    * philip dick bir dahidir. minority report da ustanın en güzel öykülerinden biridir. spielberg nasıl bir insandır bilmiyorum, bu filmde yazara saygı göstermediği, varsa dehasını bir sanat eseri yaratmak için kullanmadığı aşikardır.

    * philip dick'in yazdığı son derece akıcı, ilginç, kahramanın ahlaki kararlar vermek zorunda kaldığı, tutarlı ve eğlenceli bir öyküdür. spielberg'in çektiği son derece sıradan, klişe, kahramanın sürekli oraya buraya koşturduğu, tutarsız ve havada kalan bir filmdir.

    --- ayrıntılara geçiyoruz spoiler içerebilir ---
    * öyküdeki anderton saçı seyrelmiş, göbeği çıkmış, emekliliği yaklaşmış bir adamcağızdır. güçlü kuvvetli, yakışıklı, atletik bir insan olduğuna dair hiçbir ipucu yoktur. uzun süre olayların kendisini sürüklemesine karşı çaresiz kalır. filmdeki anderton, tom cruise'dur. binaların tepesinden boşluğa atlayabilir, peşinden bir ordu gelse başa çıkabilir. son sahnede kaderini şefinin ellerine neden bıraktığı ise zaten başlı başına bir muammadır.

    * öyküdeki biliciler zekaları yaklaşık patlıcan seviyesinde, çirkin, çarpık, dünya ile iletişimleri olmayan yaratıklardır. kimse hakları için endişelenmez. filmdeki biliciler sürekli uyutulmak dışında gayet normal bir yaşam sürebilecek insanlardır.

    * bilicilerin havuzda nilüfer yaprakları misali yaşamaları, uçan polisler, hizmetlerindeki elektronik örümcekler, retinadan kimlik tespiti, rüya evi, suçluların kafalarına bilinç yok edici kask geçirilip kafese konulmaları öyküde yoktur, filme disütopik bir hava vermek için eklenmişlerdir. bana sorarsanız pek ucuz ve klişe eklemelerdir. (klişe kelimesini yazı boyunca kullanacağım)

    --- baştan sona spoiler dolu öyle böyle değil---
    * üç bilici var. bazen ikisi hemfikir olurken üçüncü dışarıda kalıyor, üçüncünün dediğine minority report deniyor. peki öykünün/filmin adı neden minority report, düşündünüz mü? anderton bir ara kendi işleyeceği suçla ilgili bir minority report olduğunu sandı, meğer yokmuş. olayların gelişimini etkilemiş olsa bile filme ismini verecek kadar önemli bir ayrıntı değildi.

    yanıt şu, çünkü öyküde olay örgüsü tamamen değişikti. gerçekten de bir minority report vardı. öykünün tüm esprisi buydu zaten, üç biliciden ikisi cinayet işleneceğini, birisi işlenmeyeceğini görmüştü. fakat meğer cinayet işleneceğini görenlerin de gördükleri birbirinden farklıymış. aslında ortada bir değil üç minority report varmış. (çünkü kehanetler eş zamanlı değilmiş, ikinci kehanet birincinin, üçüncü kehanet birinci ve ikinci kehanetin yapılmış olduğunu da hesaba katıyormuş)

    * peki filmde o sahte tecavüzcünün kendini öldürtmeye çalışması size mantıklı geldi mi? neymiş, ölürse ailesine yardım edilecekmiş. evet, tahmin ettiğiniz gibi, öykü tamamen farklı. bir kere öyle bir adam yok. zaten alderton'un oğlunun intikamını almak gibi bir kaygısı olamaz çünkü çocuğu yok. beraber yaşadığı bir eşi var, o kadar.

    * peki, polis amiri, esas kötü adam, o sonradan gelen müfettişi öldürdü ya, o cinayeti nasıl anderton'un üstüne yıktı sizce? cevap veriyorum, öyle bir polis şefi yok. (kötü adam bambaşka biri) müfettişi kimse öldürmüyor, öykünün sonunda departmanın başına da o müfettiş geçiyor nitekim.

    * filmin sonunda meğer neymiş, amiri anderton'a komplo kurmuş. anderton kazayla sahte tecavüzcünün ölümüne yol açıyor, ama gerçekte melekler kadar masum. öyküde ise şöyle, birincisi komplo falan yok, kehanet doğru. olaylar öyle gelişiyor ki, anderton bilerek isteyerek, önceden planlayarak bir cinayet işliyor.

    * filmde nasıldı, neredeyse 1984-vari bir ortam vardı, zaten bu suçu önceden bilme işi baştan sakattı, sonuçta da kehanetler doğrulanmıyor, sistem de iptal ediliyordu di mi? sıkı durun öykü ise şu şekilde, ortada bir polis devleti yok, suçu önceden bilme işliyor, sonuçta kehanet doğrulanıyor, zaten asıl ordunun darbe girişimi varmış, o engelleniyor, sistem de aynen devam ediyor. öyküyü al, tam yüz seksen derece zıddını oluştur desen, filmin senaryosunu elde edersin.

    * philip dick'in yazdığı sonuçta kısa bir öykü. iki saatlik bir film etmez. elbette olay akışı detaylandırılabilir. karakterler eklenebilir. teknoloji seviyesi gibi ayrıntılar günümüze uyarlanabilir. ama olay örgüsünü ve ana fikri bu kadar değiştirmeye kimsenin hakkı olmamalı diye düşünüyorum. öykünün sonucunu beğenmediysen, ne bileyim hedeflediğin yaş grubuna uygun değilse başka bir öykü bul. ya da yaz. ne yaparsan yap.

    --- etik ---
    bu diyeceğimi kendim bulmuş değilim, ilk söyleyen de değilim, ama hayatta da edebiyatta da kişiler arasında ayırt edici olan yaptıkları seçimlerdir. üslup, kurgu, akıcılık, hepsine evet ancak bir eserde kahramanları bir karikatür olmaktan çıkarıp üç boyut kazandıran, onlara ilgi duymamızı, empati kurmamızı sağlayan asıl öğe ikilemler yaşamalarıdır.

    filmde anderton iki kere ikilim yaşıyor. filmin başında teslim olmak yerine kaçıyor. ama bu "ben olsam ne yapardım" diye insanı düşündürecek bir sorun değil, kaçabiliyorsan kaçarsın, kimse de aksini savunamaz. ikincisi ağır tahrik altında bile yargısız infazı değil "you have the right to remain silent" demeyi seçiyor. ayyh.. yani ne kadar güzel.. ve ne kadar klişe..

    öyküde anderton bir kere ikilem yaşıyor. karısı soruyor: "hangisi daha önemli, sistemin bekası mı, kendi güvenliğin mi?" anderton cevap veriyor, "kendi güvenliğim. sistem ancak masumları mahkum etmekle sürdürülebiliyorsa yıkılsın, yok olsun.."

    işte bak bu düşündürücü. ve hoş. milli eğitim bakanlığına, ankara: "varlığım türk varlığına armağan olsun" yerine, bu öykünün ilköğretim müfredatına konmasını değerlendirmenize arz ederim. saygılarımla.

    burada bitmiyor. hiçbir gerçek ikilemin cevabı ezberden verilemez. philip dick, inandırıcılığını da koruyarak, daha iki saat geçmeden alderton'un cevabını gözden geçirmesini sağlayacak. ve alderton sistemin bekası için kendini feda edecek. (önemli bir nüans: kendi seçimiyle)

    öykünüz çok eğlenceli, heyecanlı, yaratıcı ve düşündürücüydü sayın dick. hem bu öykünüz hem diğer tüm eserleriniz için teşekkürler. sizi yazmaya devam edeceğim.

    --- sana laflar hazırladım hollywood ---
    bu konuyu tartışmayı hep istiyorum, doğru ifadeleri bulamıyorum. sevgili okur, sence nedir bu kadar çerçöp yığınının nedeni? en iyi sanatçılar, olağanüstü teknolojik imkanlar, eşsiz bir özgürlük, kum gibi para, muhteşem bir yaratıcı yetenek havuzu. peki o zaman neden bu sefalet, nedir aralarındaki en iyi senarist, yapımcı, yönetmenleri bile 20 sayfalık bir öyküyü okuyup anlamaktan, siyah-beyaz dışında renkler de kullanarak perdeye aktarmaktan aciz kılan?

    öyküye eklenenleri tekrarlayalım mı? kahramanın duygusal problemleri olan, süper bir insan olması. kötü sanılan adamın iyi çıkması, asıl kötünün teşkilatın başındaki kişi olması. kahramana komplo kurulması. kahramanın bol bol kovalamaca, dövüş, heyecan sahnesinden sonra birden olayı çözmesi. kötü adamın tam zafer anında ağzından bir laf kaçırması sayesinde yakalanması. iki güzel kadının kahramana yardım etmesi. herşeyin seyirciyi en fazla mutlu edecek şekilde çözümlenmesi.

    ama daha önce çekildi bu. bin defa, on bin defa çekildi hem de. neden? neden bir türlü jane elizabeth'ten daha güzel olamıyor*, bastian balthasar bux* güçlerini fantazya'da bırakamıyor, wendy* yaşlanamıyor, neden ged* içinde mutlak kötü bir kral olmayan bir dünyada yaşayamıyor?

    imkanlarını, yeteneklerini, özgürlüklerini neden sadece hep aynı formülün çeşitlemelerini yapmakta kullanıyorlar? kapitalizm mi? kibir mi? küstahlık mı? hayat algılarında temel bir çarpıklık mı mevcut? neden, neden, neden sürekli delta* muamelesine layık görülüyorum, görülüyoruz?

    bitti.

    gelecek yazı: kahraman faydasız hollywood'a karşı


    (faydasiz - 22 Şubat 2009 13:35)

  • comment image

    adı doğru türkçeleştirilmiş ender filmlerden...
    (bkz: azınlık raporu)
    [update: z'nin uyarısı sonrası öğrendim ki türk hukuk terimi olarak tam birebir karşılığı "muhalefet serhi" imiş.
    tabi şimdi de diyebiliriz ki film o adla piyasaya çıksa ne kadar tutunurdu? neyse olsun, hak yenmesin, bu da bilinsin.. :]

    ne kadar piyasa ve trend filmi olduğu söylense de merakla bekliyorum ben şahsen. efektin de hastasıyım, aksiyonun da, biraz da ben para veririm hiç komaz..
    spielberg kötü aksiyon-bilim kurgu filmi yapmaz...

    10 yıl sonra gelen edit:
    bak unutmuşum o zaman güncellemeyi, şimdi söyleyeyim, sinemada üç kez falan izledim ve gayet te o zamandan beri hastasıyım bu filmin, zerre pişman etmedi.
    zaten philip k. dick uyarlaması ve bunu yapan da spielberg yani ne kadar kötü olabilirdi? tabii yine malüm kesimler tarafından zor anlaşılsa ve underrated kalsa da bilakis kendi türünde klasik oldu.

    bu entry'me gelen hatırlatıcı oy şerefine de 1080p versyonunu çekip izliyorum hemen.
    şerefe!


    (aernath - 7 Eylül 2002 21:17)

  • comment image

    bu filmle hayvani alakali olarak the matrix'ten $u diyalogu aktarmak istiyorum:

    *

    kahin: sana oturmani soylerdim ama nasil olsa oturmayacaksin. ayrica vazoyu da bo$ver.
    neo: ne vazosu?
    [neo vazoya bakmak icin doner ama bu donme eylemini gercekle$tirirken ici ciceklerle dolu bir vazoya carpar ve vazo kirilir.]
    kahin: o vazo.
    neo: kusura bakmayin.
    kahin: bo$ver dedim ya. bizim cocuklardan birine yaptiririm ben $imdi onu.
    neo: nasi bildin be?
    kahin: ah, valla sonradan asil kafa patlatacagin soru $u evladim: eger ben bir$ey dememi$ olsaydim, yine de o vazoyu kirar miydin?
    [di di din! di di din! di di din! di di din! di di din! di di din!]

    *

    matris de cok eserden, filmden, du$unceden esinlenmi$ tabii de, bu filmdeki bariz bir diyalog neredeyse bire bir alininca, "noluyor," dedim. bunu da sozluk okurlari ve yazarlari bilsin istedim. yani bize oyle "top du$erse yakalar misin babam" olayi yapmasinlar. yoksa oyunculuk iyi, janusz kaminski muhte$em, spielberg normal yani. benimki daha cok bir azinlik raporu . . .

    (bkz: self fulfilling prophecy)


    (set - 1 Ekim 2002 11:45)

  • comment image

    ayrıntılara çok fazla dikkat edilmemesinden dolayı hayalkırıklığına uğradığım, çok zaman "keşke buna daha çok dikkat etselerdi" dedirten ama yine de seyredilmesi farz film... mesela herşey o kadar teknolojikken herifin cebinden katlanmış perişan durumda bir emir kağıdı çıkarıp tom cruise'un suratına sallaması olmadı be kardeşim...


    (shapeshifter - 4 Ekim 2002 23:12)

  • comment image

    metro sahnesinde cameron diaz'ın olduğu doğrudur cunku vanilla sky ile aynı zamanlarda çekilmiştir bu film gayette görünür..


    (chrome - 6 Ekim 2002 22:44)

  • comment image

    anderton'in evindeki ve ofis masasindaki cihazlar tamamen ozel imalat hi tech cihazlardi, o nedenle karisini olduren adamin evindeki ortam ile anderton'in evini kiyaslamak yersiz olacaktir. mimari acidan du$unursek, bugun halen emirgan'da bahce ile cevrili ko$kte oturanlar, levent'te iki katli villalarda oturanlar var ise, bir o kadar insan da akmerkez residence veya elit residence gibi mekanlarda ya$iyor, kamerali telefon kullaniyor, luks bir kafede french vanilla yudumlarken sozluge entry giriyor. bunlar i$in tercih boyutunu yansitirken armutlu'da gecekondu mahallesinin alani yuzbin kilometrekarelerle olculuyor, bo$una $a$irmayalim.

    hayal ettigimden daha basit(teknolojik acidan) bir gelecek cizmi$ filmimiz uzerinde du$unulen bir diger noktaya deginmek gerekirse: precoglarin anderton'in cinayet i$leyecegini gormemesi halinde anderton'in cocugunun katili rolundeki adamcagizi oldurup oldurmeyecegi tipik yumurta-tavuk ili$kisidir. oracle'in vakti zamaninda neo'ya soyledigi gibi, oracle kehaneti ile ilgili soylemesi gerekeni soyler. daha fazlasi kafa kari$tirir, mide bulandirir, bokunu tetiklemek olur.


    (cyrus - 11 Ekim 2002 01:43)

  • comment image

    --- spoiler ---

    2054’de washington, d.c.’de bir ön suç (precrime) departmanı oluşturulmuş, suçları önceden gören kahinler tarafından suçlular suçu işlemeden yakalanmakta ve hapse tıkılmaktadır. suçlarda yüzde 90’a varan azalma sonuçlarına ulaşılmış ve bu birimin tüm ülke çağında yaygınlaştırılması düşünülmektedir. bu süreci denetlemek için merkez hükümet (adalet bakanlığı) tarafından departmana danny witwer adından bir görevli gönderilir. ön suç departmanının en yetkili polisi john anderton 6 yıl önce oğlunu kaybetmiş ve bu acı onu söz konusu departmanın en ateşli savunucusu yapmıştır.

    filmde ilk göze çarpan şey, “özgür irade” denen şeyden yana tavır alınmasıdır. insanlar kendilerini belli bir sonuca götürecek süreçlerden geçseler bile son anda o sonucu yerine getirmeden dahi karar değiştirebilirler. tam da bu nedenle geleceği öngörüp malum şahıs belli bir eylemi yapacak diye onu tutuklayıp hapse tıkmak doğru bir davranış değildir. mutlak kaderciliğe mesafe alan ve bunun karşısına özgür iradenin mutlaklığını yerleştiren bir film. bu anlamıyla ideolojik bir yapım olduğu söylenebilir. dini argümanlar bir tarafa film, bireyin mutlak ölçüde çözülemeyeceği özgür irade denen şey dolayısıyla aslında öngörülemez olduğu bir özne olduğunu savunur. bu argüman ciddi bir şekilde modernite eleştirisi kokuyor. süreç üzerinde mutlak kontrol sağlaman kaçınılmaz olarak sonucun öngördüğün şekilde gerçekleşmesini sağlamaz. sonuç her zaman sürprizdir, öngörülemezdir. film zaten modernitenin bu argümanının çöktüğü post-modern zamanlarda çekildiğinde dolayı bu noktada kendi zamanının ruhu ile uyuşuyor.

    filmin alt metinleri ise daha ilginç duruyor. filmi kat eden güzel bir ayrıntı ise gözler üzerine. “körlerin ülkesinde tek gözlü adam kraldır” bu lafı uyuşturucu satıcısı john anderton’a hemen filmin başlarında söyler. film ilerledikçe bu ifadenin filmin temel düğüm noktası olduğunu anlarız. herkesin gözleri sayesinde koca bir makineye bağlı bir yaşadığı bir dünyada john anderton gözlerini değiştirerek bu dünyanın tüm kurallarını alt üst eder, üstelik hemen başında bir gözünü kaybetmesine rağmen. bu tek gözlü adam makinelerin kontrolünden sıyrılabilen tek kişi olduğu için bütün şehri alt eder ve istediklerini alır. kısacası sisteme karşı direnebilen bu özelliği sayesinde sistemin kralı olmuştur.

    gözlerin taranması ve insanların gözleri aracılığıyla makinelere ve oradan da sisteme bağlandığı bir dünya ne kadar “özgür irade” ile dolu olabilir. filmin temel argümanı olan özgür irade savunusu böylesi bir dünyada mümkün müdür. alışveriş merkezlerinde reklâmların kişinin ismini dile getirerek kendileri kişiye özel reklâmlara dönüştüren uyarı levhaları adeta mutlak kanaat şekillendirici mekanizmalar gibi durmaktadır. kanaatin bu mekanizmalar tarafından şekillendirildiği dünyada özgür irade bu makinelerin bir ürünü gibi duruyor. tüketme dışındaki alternatifin elden alındığı bir dünyada onu değil de bunu tüketme özgürlüğü, bildiğimiz özgürlük olmaktan çok uzakta. o halde “özgür irade” mutlak seçme özgürlüğüdür, seçmeyip bir kenarda durmak sistemin dışına çıkmak mümkün değildir. bu, yukarıda bahsedilen filmin temel argümanıyla da çelişmiyor.

    ilginç detaylardan biri de, şehrin güvenliğinin üç köle üzerine kurulması. küçük bir havuzun içine hapsedilen 3 kahin şehirdeki olası suçları öngörerek şehrin daha güvenli olmasını sağlıyorlar. bütünüyle “özgür irade” savunusu olan bir filmde bu üç kişinin köleleştirilmesi bir çelişki olarak görülebilir. üstelik film eleştiriyi uygulanan sisteme değil, sistemin başındaki adama yıkarak aslında sistemde bir problem olmadığını bu üç kahinin köleleştirilebileceğini normalleştiriyor. bu nedenle filmde geçen “problem sistemde değil insanda” ifadesi bir hayli anlamlı.

    filmin diğer sarsıcı alt metni ise john anderton’un kahinin zihnindekileri çıkarmak için onu götürdüğü mekanın tasviridir. patronunu öldürmek, en sevdiği film oyuncularıyla sevişmek, insanların kendine yalakalık etmesini isteyen tiplerin bu arzularını sanal ortamda tatmin ettikleri bir yerdir burası. kritik soru şu, sanal ortamda patronunu öldüren ve bunun tatminini duyan bir kişinin eylemi neden normalleşir? bütün “kötü” duyguların giderildiği bir sanal ortamın inşası gerçek alanda öznenin kötülük yapmasının önüne geçebilir mi? yani kötülük yapmak salt öznenin arzularına ilişkin bir şey midir?

    film bu soruya net bir cevap vermiyor. ama suçun büyük ölçüde azaldığı bir şehirde böyle bir oluşumun var olması ve insanların büyük tutkularla buraya akın etmesi ilginç bir anlatım olmuş. gerçek alanda suçun sınırlandırılması, suça yönelik ihtiyacı ortadan kaldırmıyor, sadece onu bastırıyor. bu nedenle de bu ihtiyacın giderilmesi için yeni mekanizmalar ortaya çıkıyor. bir başka soru da şu, kahinler cinayet planlamalarını çok net bir şekilde görürken, patronunu öldürmek arzusu ile bu mekana koşan bir insanın gerçek patronu değil de sanal olanı öldürmek istediğini nasıl ayırt ediyorlar?

    ---
    spoiler ---


    (24 saat uyuyan adam - 2 Ekim 2010 23:46)

  • comment image

    --- spoiler ---

    örümceklerin, tom cruise'in gözlerinin bandajlı olduğu sahnede binaya salıverildiklerinde, apartman dairelerinde, eşzamanlı olarak herkesin hayatının kesitler halinde 20 saniyede çok güzel sunulduğu sahnesine bayılmıştım.

    ---
    spoiler ---

    gayet güzel filmdir izleyin.


    (o senin cehennem dedigin yere evim der - 25 Ekim 2012 01:28)

  • comment image

    2000'li yıllardaki en iyi 2 bilim kurgu filminden birisidir. diğeri de inception diyebiliriz ama bu film inception'dan daha iyi film. bazı ergenler filmi kıskanıp yok nolan çekse bale oynasa daha iyi olur demiş ama spielberg ile cruise'u buluşturmuş lan film daha ne olacak anasını satayım. mükemmel de film yapmışlar. adam gibi hakkını verin bir kez de.


    (koobee24 - 19 Kasım 2012 16:55)

  • comment image

    --- spoiler ---

    bu tür filmlerde yaratılan gizemlerin filmin sonun da saçma sapan bir şekilde bağlanma olasılığı ile izlediğim fakat sonunda gayet güzel bir şekilde çoğu şeyi açığa kavuşturan bir film. başta suça karşı yaratılan sistem için vay be muhteşem keşke gerçek olsa nasıl bir açık bulunabilir ki böyle bir sistemde dediğim fakat film ilerledikçe başta minority report daha sonrada baş kötümüzün cinayet işleme şekliyle bütün düşüncelerimi alt üst etmişti.
    ---
    spoiler ---
    sonuç olarak bilimkurgu sevenleri kesinlikle hayal kırıklığına uğratmayacak bir film.steven spielberg,tom cruise ve colin farrel için bile izlenebilir.bir de filmi izlerken de düşündüğüm equilibrium ile filmin bazı benzerlikler taşımasıydı ikisini karşılaştıracak olursamda benim için minority report bir adım öndedir.


    (lead astray - 11 Ocak 2013 04:24)

  • comment image

    evet güzel bir bilim-kurgu filmi. geleceği geçmişi görenler, amerika'nın her zamanki biz en iyiyiz kibri.. bu anlamda gayet güzel. ancak üstünde durulmayan ki bence durulması gereken bir nokta daha var bu filmde;

    seçim yapmak.

    --- spoiler ---

    bir anlamda son ana kadar başka türlüsünü tercih edebileceğimiz ve herkesin kendi yaptığı seçimi yaşadığı vurgulanmakta. bunun yanında da cinayet işleyecek kişilerin son anda fikir değiştirip değiştirmeyeceğinin bilinememesi, bunun da oluşturulan sistemi ne kadar güvenli hale getirip getirmeyeceği, oluşturulan önsuç sisteminin ana sorunu. kahinler gerçekten yaşanacağı yüzde yüz görebilselerdi john kahinlerin gördüğü gibi cinayeti işlerdi. evet yine işledi, ancak son anda adamın çıkışıyla. nitekim filmin sonunda da lamar'in işleyeceği cinayet sisteme uyarı verdi. fakat lamar intihar etti. sonu yine tutmadı yani.

    ---
    spoiler ---

    kısacası, mesele bizim seçimlerimiz. her zaman her şey için vakit vardır. biz istediğimiz sürece..


    (eylulayigelsin - 30 Aralık 2013 14:48)

  • comment image

    özellikle cinayeti önceden gören kahinleriyle philip k. dick'in (bkz: pkd) 1956 yılında yayınlanan minority report isimli kısa öyküsünden çok alfred bester'in 1953 yılında yayınlanmış olan yıkıma giden adam (the demolished man)'inden esinlenmiş bir senaryoya sahip bilim kurgu filmdir.. ya da yazarlar birbirinden etkilenmiş demek daha doğru olur sanırım..


    (boba - 19 Ekim 2004 18:17)

  • comment image

    adını ilk duyduğumda, insan hakları, azınlıklar vs... ile ilgili herhalde diye düşündüğüm, izledikten sonra ise "azınlık şerhi" olarak adlandırılabileceğini düşündüğüm film.


    (ueiaai1 - 16 Aralık 2004 14:20)

  • comment image

    --- spoiler ---

    minority report un en güzel hatasi... bir suclu, eski bir polis, araniyor... her yerde güvenlik icin gözünüzü kullaniyorsunuz.
    simdi sen bu adama polis merkezine giris icin, hem de en önemli kismina giris icin artik izin verir misin ?
    hadi bunu gecelim, bu suclu eski polis yakalanir ve sen hala bu adamin güvenlik kayitlarini ayarlamaz misin ?
    karisi alip bir gözü icerir giriverir sonra...

    senaryo yazarken "nasi iceri girer bunlar" diye biri sormamis anlasilan... yeterli mi ?

    ---
    spoiler ---


    (mimar - 9 Temmuz 2005 20:23)

  • comment image

    pepsi, kawasaki, burger king, century 21, guinness, revo, usa today ve (tam göremedim, emin değilim ama) caterpillar reklamlarını da içermektedir.
    edit: şimdi gördüm ki aquafina billboardunun hemen yanında reebok reklamı da var. hüh bre. başka bulursam edit gelecek yine.
    edit2: ben and jerrys, alpha. (bu arada son editle müzelik olmadıysak iyi.)
    edit3: radioshack'i nasıl unutmuşum hayret..
    edit4: gap, bvlgari ve lexus da var tabi.
    edit5: american express + nokia.


    (lepidodendron - 16 Aralık 2005 17:09)

  • comment image

    suclu durumdaki anderton'un yuksek guvenlikli binaya elini kolunu sallaya sallaya girebilmesinin mantik hatasi olup olmadiginin tartisilir oldugu film.

    --- spoiler ---

    burgess'in planina göre anderton'un (tom cruise) crow'u öldürebilmesi icin dogru yere gidebilmesi gerekmektedir, bu yüzden burgess anderton'un bu bilgiyi edinebilmesi icin precrime binasina girip arastirma yapma ihtiyaci duyacagini bilmektedir. bu nedenle burgess precrime yöneticisi olarak yetkilerini kullanip anderton'un binaya giris haklarinin iptalini geciktirmis olmasi pek muhtemeldir. bir nevi oltaya yem olayi.

    ---
    spoiler ---


    (star is tired - 7 Şubat 2006 15:00)

Yorum Kaynak Link : minority report