La chinoise (~ La Chinoise) ' Filminin Konusu : Maoculuğu öğrenen bir grup Fransız öğrencinin politik tartışma ve eylemlerini anlatan bir film. Beş kişiden oluşan bu küçük grup sembolik olarak devrim pratiğine değişik yaklaşımları temsil ederler. Grubu yöneten Veronique, aynı zamanda gruptaki en muhalif eylemcidir. Guillaume romantik ve akılcı düşünce kalıpları arasında bocalamaktadır. Henri insancıl düşünceleri nedeniyle yanlış anlaşılacak ve bir revizyonist olduğu gerekçesiyle bir süre sonra gruptan atılacaktır, Kirilov şiddete eğilimlidir ve kendine zarar verecek düşüncelere sahiptir. Eskiden fahişelik ve çiftçilik yapmış olan Yvonne grupta politikayla en az ilgilenen kişidir.
Ödüller :
Bande à part(1964)(7,8-19738)
Masculin féminin(1966)(7,6-10985)
Une femme est une femme(1961)(7,5-16274)
Une femme mariée: Suite de fragments d'un film tourné en 1964(1964)(7,4-2660)
Le petit soldat(1963)(7,3-4995)
Week End(1967)(7,3-11702)
Alphaville, une étrange aventure de Lemmy Caution(1965)(7,2-19943)
Les carabiniers(1963)(7,0-2606)
2 ou 3 choses que je sais d'elle(1967)(6,9-5679)
Tout va bien(1972)(6,7-2813)
Made in U.S.A(1967)(6,5-3075)
Le gai savoir(1969)(6,4-669)
Venedik Film Festivali : "Special Jury Prize"
(bkz: revizyonist)
(betatron - 9 Nisan 2008 15:09)
her daim benim için ilk beşde yer alan harika bir film bu; şair burada maocu mudur, yoksa değil midir'e takılmadan -sinemasal yetkinliğini de geçtim- sırf öngörüsü için bile izlenmesi gereken bir film. 17 yaşında vita activa'ya dalan gençlere tren sekansını izlemelerini özellikle tavsiye etmekle birlikte, filmin orta yerinde cayır cayır giren "mao mao" nidalarıyla süslü şarkının/marşın sözlerini ekte gönderiyorum:"mao maoparoles: gérard guégan/chant: claude channes[partie montée dans le film]voix masculinele vietnam brûle et moi je hurle mao maojohnson rigole et moi je vole mao maole napalm coule et moi je roule mao maoles villes crèvent et moi je rêve mao maoles putains crient et moi je ris mao maole riz est fou et moi je joue mao maovoix d'enfantc'est le petit livre rougequi fait que tout enfin bougevoix masculinel'impérialisme dicte partout sa loila révolution n'est pas un dîner (1)la bombe a est un tigre en papierles masses sont les véritables hérosles ricains tuent et moi je mue mao maoles fous sont rois et moi je bois mao maoles bombes tonnent et moi je sonne mao maoles bébés fuient et moi je fuis mao maoles russes mangent et moi je danse mao maogiap dénonce, je renonce mao maovoix d'enfantc'est le petit livre rougequi fait que tout enfin bouge[suite de la chanson]voix masculinela base de l'armée, c'est le soldatle vrai pouvoir est au bout du fusilles monstres seront tous anéantisl'ennemi ne périt pas de lui-même mao maomao mao mao mao"http://www.ccc-grenoble.fr/…n=com_content&itemid=29
(arif - 1 Haziran 2008 15:09)
monochrome'un derdi nedir anlamadım bence en güzel 2-3 godard filminden biridir. siyasi cinayet, siyasi tartışmalar, bi dolu kafa karışıklığını aksiyona çevirmeye çalışan bir gençlik ve http://www.youtube.com/watch?v=qkzzc7mbdku
(bir takim dis mihraklar - 12 Kasım 2009 02:36)
"bir yönetmeni nasıl ele alacağız arkadaşım?" sorusunu yanlış cevaplayanların haliyle yanlış cevaplara düştüğü film olmuş. şunu anlamadım ve anlamayacağım: bir film, onun yönetmeninden, yönetmenin sanat hayatının gelişiminden, önceki ve sonraki filmlerinden nasıl kopartılabilir? gelelim bağcılar meselesine. godard baba, bu filmi çektiğinde sene 1967'ydi. daha '68 patlamamıştı; godard vivre sa vie'yi, le mépris'yi çekeli daha çok olmamış; onların ardından fırından çıkan masculin féminin'in, alphaville'in, pierrot le fou'nun sıcaklığı hala duruyordu. madem kritik sinema izleyicisiyiz, godard'ı neyin yönetmeni olarak görürüz? evet, godard politiktir, allahına kadar. ama godard'ın daha köklerden gelen çok daha mühim başka bir temeli, hala taşıyıcısı olduğu bir nouvelle vague vardır ve henüz godard kino-glaz'a geçiş yapmamıştır tam anlamıyla. godard'ın politik bir derdi olduğu, politik bir şeyler anlatmaya çalıştığı film istiyorsanız, sizi şu başlığa yönlendirelim: tout va bien!bu sebeple nouvelle vague'ın biçemsel karakteriyle (ya da godard'ın nouvelle vague'dan anladığıyla) birlikte okumak gerekir bu filmi özellikle. godard savruk birisidir, o yüzden hafif meşrep gibi gelen filmlerindeki bir çok detay gözden kaçar. bu filmde şu detayı kaçırmak ölümcül hatadır ama; filmin daha başlarında ekranda yazılar çıkar: faire. un. film. se. en train de. => sonra toparlar bunları: un film en train de se faire, yani kendini yapmakta olan bir film. ustanın la chinoise'daki derdi bu yüzden özellikle biçemsel takip edilmelidir. godard da henüz kafasını netleştirememiştir zaten. tout va bien'ı çekmesine daha 5 sene vardır. bir yandan da akıp gitmekte olan bir süreç söz konusudur. godard'ın önceliği bu akıp gidişe bir ayna tutmaktır en basit ifadesiyle. o yüzden bu filmi politik mesaj içerikli filmlerin feriştahı kabul etmeyiz. ama godard sinematografisindeki yerini de, hakkını da teslim ederiz.sanki adamın 2009'da '68 üzerine çektiği yeni çıkmış bir filmden bahseder gibi, "bu ne yeeaa olmamış, bağcılar'a git" demek hem anlamsız olacaktır, hem de toplum içerisinde saklanarak, köşe bucak kaçarak yaşayan azılı godard fanatiklerini provoke edip gereksiz tatsızlıklara, husumetlere sebebiyet verecektir. son olarak, jlg, seni de seni seveni de seviyoruz!
(kuzgun lese - 17 Kasım 2009 02:46)
monokrom ısrarla filmin kötü olduğunu ispatlamaya çalışmasa bulaşmıycaktım ama canım çekti. evvela bağcılar meselesini geç, ilerle arkadaşım. ilerleeee. ne bağcılar, hacıhüsrev ne? godard işçilere film çekmiyor bu filmde, hedef kitlesi bağcılar değil. filmde gösterilen öğrencilere bi bak, bi daha bi bak: hepsi godard izliyorlar merak etme, senin de izlediğin gibi; godard sana bana film çekiyor. seni beni anlatıyor. 68'in hikayesini bilen devrim ve solu arıyorsa üniversiteye bakar, bağcılar'a derdini anlatamıyor diye hayıflanmaya gerek yok. o sebepten ilerle, geç. anadolu yiğitleri de godard'dan medet ummayıversinler aq.
(bir takim dis mihraklar - 25 Kasım 2009 01:53)
inandırıcı olabilmek için mahalle adı sayısını artırdıkça artırmışsın, yakında dünyanın tüm işçi ve köylü mahallelerini tanık olarak arkana alıcaksın: kendi fikrin ve zevkine bu kadar az mı güveniyorsun da tüm dünyayı arkana alma ihtiyacı hissediyorsun anlamış değilem. bağcılar'ın bu film konusunda neden önemli olmadığını, okumayı biliyosan gayet net bi şekilde söyledim, anlattım, aynı argümanı neden ısıtıp tekrar önüme koyuyosun onu da anlamış da değilim. hayır, siyasi film yapan bir yönetmen bağcılara hitap etmek zorunda değildir. hayır, godard bu filmde bir avuç entele hitap etmemektedir, 68 dönemi öğrencilerine hitap etmektedir, o öğrenciler de bu filmi izlemiştirler. bir avuç entel değil, yeterli bir öğrenci kesimi. siyasi filmlerin bağcılarda tutması zorunluluğu gibi garip bir kıstası kendiniz çıkardınız bi yerinizden, kimseye dayatmayın bu garip fikri. bu bağcılar meselesini en sonunda bir yere koyabildiysek, ikinci paragrafına geçelim. ben, yazdıklarından anladığımı şöyle özetleyeyim: sen bu filmi anlamamışsın, bu da çok içine oturmuş. o yüzden aşağılama ihtiyacı hissediyorsun. bu filmi anlayanları entel olarak yaftalayıp, politik açıdan bir işe yaramayacağını (sanki bir filmin -herhangi bir filmin- bir işe yaramak gibi amaçları varmış)bağcılar üzerinden garantileyip, anlamamazlığını meşrulaştırıyorsun. bu halden dolayı, önce filmi anlatmaya karar verdim.film dikkatli izlemesini bilenler için, "gelin gençler devrim yapalım" filmi değil. bir gerilim noktasına konsantre oluyor: politik şiddet. bir avuç öğrencinin ideolojilerinde gitgide radikalleşmesini izliyoruz filmde. godard için bu radikalleşme, 68 avrupasında bir toplumdan yabancılaşmaya, "garipleşmeye" doğru gidiyor, özellikle suikast sahnesinde, karakterler için gerçeklikten kopuş hat safhada. yani godard anlattığı hikayede ajitasyon amacı gütmemektedir. filmi izleyecek olan kitleyi (ister bağcılar, ister mersin idman yurdu) organize edecek, gaza getirecek, devrime davet eden bir film değildir. la chinoise, hitap ettiği kitleyi özeleştiriye davet eden bir filmdir. 68'de öğrencilere, siyasi açıdan radikalleşen öğrencilere, "ya siz naptığınızdan emin misiniz?" diye soran bir filmdir. belli bir zaman ve mekanda geçmektedir, bugün izleyen seyirciler olarak bizler bunu da hesaba katarak izleriz. vs vs.şimdi bunu neden anlattım? çünkü senin anlamadığın şu: bir siyasi film, gelin devrim yapalım kardaşlar filmi değildir illa. ortada bir hikaye vardır, onu oturup anlatırsın. izleyicinin bununla ne yapacağı da izleyiciye kalmıştır. kimisi bağcılar nerede diye sorar, kimisi filmin anlattığı hikayeye angaje olur, dikkatli dinler ve izler. eğer bir eleştiri getirilecekse, filme angaje olup, dikkatlice takip edip, sonra getirilmelidir. yoksa bir bok anlamadıktan sonra, filmin içine, içeriğine hiç giremedikten sonra, annemi isterem der gibi bağcılar'ı aramaya, aha buraya gelip on tane entri girmeye ne gerek var, bin minibüse git arkadaşım.ha son bir ek: bir avuç entel için çekilmiş bir film değil dedim. ama tabii bir film çekildiği dönemde misyonunu tamamladıktan sonra, bugün, bir avuç entel dışında kimsenin ilgisine mazhar olmayabilir. varsın, olmasın. biz izliyelim, başka kimse izlemesin. bir avuç entelin sorunu izlediklerini kimseyle paylaşamamak değildir, paylaşmaya meraklı olduklarını sanmam. bunların sorunu paylaşmadıkları filmler bağcılardan tacize uğramaya başlayınca başlar. izledikleri filmler, okudukları kitaplar "gereksizlikle" suçlanmaya başlanır, sanki bir gereklilik iddiası varmış gibi. ilgilerini aciliyet gerektiren konulara değil, böyle "gereksiz" konulara yatırdıkları için suçlanırlar. ama "gereksiz" olarak yaftaladıkları filmle, kitapla ilgili en ufak bir angajmana, çabaya girmeksizin böyle latent mesajlı otomatik suçlamalarda bulunmak kendi vasatlığını, ortalamalığını bir avuç entele dayatmak olduğundan dolayı, durumu kimse sallamamalıdır. isteyen bağcılar'a gitmeli, isteyen godard izleyebilmelidir.
(bir takim dis mihraklar - 28 Kasım 2009 13:40)
godard bu filmiyle ilgili düşüncelerini şöyle açıklamaktadır: ''bugün bir parodi gibi görünüyor; ama o zamanlar gerçekten öyleydi. biraz naiv, çok fazla ciddi ve biraz da çabuk yan çiziyorlardı. bu film benim için aynı zamanda bir belgeseldir. her şeyi olduğu gibi veriyordu.''
(herkes gercek bi benim sahte - 13 Mayıs 2010 15:40)
valla benim holivud için de godard abi için de eleştirim şu, neden ticari, siyasi vs. tüm filmlerde erkek oyuncular elden geldiğince yakışıklı, kadınlar, özellikle baş rollerdekiler cillop gibi olmak, harika memelere sahip olmak zorunda? maoist olmanın ön koşulu bu mu? yani demem o ki sözümona gerçekçi, politik vaazlarla dolu bir film çekiyorsun, baş roldeki kızlar niye sıradan insanların ortamala güzelliğinde olamıyor? hayır konuya odaklanamıyoruz. bir de inandırıcı olmuyor ki bu bizim zihnimizin defosu onu kabul ederim.
(skarlet ohara - 26 Mayıs 2010 11:04)
aynı dili konuşmadığımız sürece eşit de olamayız, demiş bir godard politik yönden -hele de dönüşümünün ilk zamanlarında- ciddiye alınmayacağının farkında mıydı bilinmez. sanatçılar hiçbir dönemde gündelik yaşam ve özel beyanatlarından ayrı değerlendirilmemişlerdir. 68 öncesi godard da tıpkı aden-arabistan hücresindeki bu beş genç gibi okuyor, düşünüyor, kafa karışıklığı yaşıyordu. yine de ortaya attığı sorular, fransız solunun bir yıl sonra konuşmaya başlayacağı türdendi: şiddet sorunu (terörizm), grup içi ilişkiler, kültür devriminin kazanımları. bu yönüyle film dönemin -belki de her dönemin- belli bir çevresini ele alırken, onun meseleyi adımlamakta olduğunu varsayıyordu. godard’ın hiçbir şekilde ironiye başvurduğunu düşünmüyorum. bunlar bahsettiğimiz çevrenin gerçeğidir, üstelik olağandır ve bu yönüyle bir parodi değil, ancak gerçeğin bir temsili sayılabilir.
(misirkalyonigne - 31 Mart 2011 21:56)
maocularin ya da maocu olmayanlarin hiç sevmedigi jean luc godard filmi. 5 genç maocunun ödünç aldiklari lüks bir dairedeki vukuatlaridir öykü. gençler bir komün ortaminda kendilerini egitirler, devrimci tiyatro benzeri aktivitelere gark olurlar akabinde anarsist eylemlerden de geri durmazlar..
(kite kat - 1 Şubat 2003 11:58)
sinema ve tarih festivalinde, 16 mm projeksiyon gosteriminde, bitmek bilmeyen tren yolculugu plan sekansinda, filmin takilip yanmasiyla*, bir oh cekmemize neden olan cinli kiz.
(deranged - 1 Şubat 2003 12:13)
http://eksisinema.com/…yapim-asamasindaki-bir-film/
(misirkalyonigne - 10 Mayıs 2011 17:12)
fr. cinli (di$i).
(agamemnon - 28 Ekim 2003 20:38)
the egyptians believed their language was that of the gods. one day, to prove it, they put newborn babies in a house far away from any society, to see if they would learn to talk. to talk egyptian alone. they came back 15 years later. and what did they find? the kids talking together, but bleating like sheep. they hadn’t noticed that next to the house was a sheep pen. for us, in that apartment, where we were, marxism was a bit like the sheep.
(bir takim dis mihraklar - 4 Eylül 2013 16:22)
bu filmle ilgili çok ilginçli bir anım var. hatta yalnızca birkaç saat önce "anı" haline gelmiş bir anı bu. o yüzden, eğer anlatmazsam tam orta yerimden çatlarım.yaklaşık bir aydır, bölümün en yüksek kredili dersi olan "edebi eleştiri ve teori" dersinden aldığım bir ödevi hazırlamakla meşgulüm. konuyu birkaç ay önce kendim belirlemiş ve lars von trier'nin "dogville"i hakkında yazmaya karar vermiştim. fakat bu öyle sözlüğe girip kafadakileri rastgele ekrana boşaltma biçiminde yapılamazdı. yazılacak metin en az beş sayfa sürecek, en az beş farklı kaynaktan yararlanılacak ve intihalden kati suretle kaçınılacaktı. makaleyi yazarken yapmam gereken, "dogville"i brechtian bir film olarak ele alıp onda bertolt brecht'in epik tiyatro akımına yön verirken işaret ettiği unsurları incelemekti. iyiydi ama, epik tiyatro'yu detaylıca anlatmadan "dogville"den nasıl bahsedebilirdim? genel marksist edebiyat kuramından etraflıca söz açmadan epik tiyatro'yu nasıl anlatabilirdim? marksizm'in genel bir özetini çıkarmadan marksist edebiyat kuramlarından nasıl söz açabilirdim? karl marx'ı, friedrich engels'i ve vladimir iliç lenin'i tanıtmadan marksizm'i nasıl özetleyebilirdim?derken iş uzadıkça uzadı. başlangıçta «ya beş sayfa sürmezse?» diye endişelendiğim metin, on sayfalık bir makale halini aldı. fakat bir sorun vardı: henüz "dogville"den söz etmeye başlamamıştım bile! ve makalenin aldığı bu halde, başlayamayacaktım bile... ve "dogville"i ödevden çıkarmaya karar verdim. yani evet, makaleye başlama sebebim olan filmi, makalenin vardığı son safhada, söz edilmemiş bırakacaktım. içimde bundan sebep bir huzursuzluk vardı ama bir yandan da rahatlamış hissediyordum. zira gecemi gündüzüme katmama sebep olan ödev artık tamamlanmıştı. dedim, madem ödev bitti, açayım bir film izleyeyim. girdim pc'deki "filmler" klasörüne. filmleri şöyle bir tararken, gözüme jean-luc godard'ın "la chinoise"ı takıldı. filmin marksist-leninist öğrencileri konu aldığını biliyordum. belki ödeve de bir katkısı olur fikriyle dosyaya tıkladım, izlemeye başladım:~ özdeşleşmeyi önleyecek biçimde müzik kullanımı...~ film setinin çeşitli vesilelerle izleyiciye gösterilmesi...~ çin'de sergilenen bir köşebaşı tiyatrosu'ndan alıntı...~ bunun üzerinden william shakespeare'in ve bertolt brecht'in anılması...~ sahnelerin montajla kesintiye uğratılması...~ montajlardan birinde ekrana brecht'in bir portresinin yansıtılması...~ üzerinde sanatçı ve filozof adları yazılı olan bir tahtadaki "brecht" hariç diğer tüm isimlerin silinmesi...~ yabancılaştırma efekti'nin sağlanması için kasıtlı olarak başarısız tutulmuş oyunculuklar...~ başlıklar ve duvar yazıları yoluyla yanılsamanın ve özdeşleşmenin kırılması...~ film boyunca sık sık «gerçeklik nedir?» sorusunun sorulması...film, sadece ilk 15 dakikasında dahi tekrar tekrar aynı ismi işaret ediyordu: bertolt brecht!ve bunu yaparken tek bir tiyatro akımının kurallarını uyguluyordu: epik tiyatro!yani ben, "dogville"i biçim ve içerik yönünden anlatmak için kalkıştığım bir yolculukta epik tiyatro'yu, marksist edebiyat kuramlarını ve marksizm'i iyice bellemiş ve brechtian bir eser olan "dogville"i gözden çıkarmamın yalnızca yarım saat sonrasında, tepeden tırnağa ve buram buram epik tiyatro kokan bir filmle karşı karşıya kalmıştım... filmi ödeve eklemek için artık çok geç ama belki finaller bittikten sonra "godard'ın 'la chinoise'sına brechtian bir yaklaşım" adında bir yazıyla yeniden uğrarım buraya. evet, bu hoş olur.
(siyah giysili adam - 4 Haziran 2014 22:45)
paris'te kendilerini dış dünyadan soyutlamış (dış dünyadan soyutlanmak dediysek tabi sığ bir soyutlanma değil bu) 5 gencin,bir eve kapanıp kendi içlerinde bir komün oluşturması ve beraberinde gelişen olayları konu alan 1967 yapımı godard filmi.bundan sonra ne yazsam spoylıra girer; --- spoiler ---yvonne(juliet berto),(siyah saçlı kadın)(aralarında en sığ olan) bir fransız köylüsü.filmin başında o dönemin fransız köylülerinin hayatını rutinlerini anlatıyor,işte mandıraya giderim,domuzları,sığırları beslerim,kardeşlerimi doyururum vs.sonra paris'e şehire gelmiş,temizlikcilik,fahişelik yapmış. çok yüzeysel bir burjuva eleştirisi yapıyor,burjuva dairelerini ve metro istasyonlarını karanlık ve kasvetli olduğunu vurguluyor vs.diğerleri sürekli kitap okuyup,felsefeyle uğraşırken bu genelde temizlikle ilgileniyor ya bulaşık yıkıyor (67 fransası'nı kirli tabaklara benzetiyor) ya ayakkabı parlatıyor ama hararetli tartışmalara girip kendince yorum yapmaktan da çekinmiyor.bu komünü "herkesin bir şeyler tartıştığı ve konuştuğu güzel bir ortam" olarak değerlendiriyor,"köydeyken de ineklerle konuşurdum" diyor. diğer kadın véronique,daha derin bir karakter (anne wiazemsky),felsefe eğitimi almış entellektüel bir kadın. fransadaki kapitalist rejimi,eşitsizliği kendi argümanlarınca eleştiriyor,entellektüel emek ile işgücünün bir farkının olmaması,şehir ile köyün bir farkının olmaması vs.bu yüzden marksizm ve leninizmi araştırdığını vurguluyor.uçlarda şiddet yanlısı,şiddet olmadan devrim olmayacağını savunuyor.devrimi,bir sınıfın diğerini alt ettiği,şiddet dolu bir eylem olarak tanımlıyor,ve felsefe okuduğunu vurguluyor.işçi sınıfından kopuk olmasını ailesi bankacı olduğu için o çevrede yaşadığı gerekcesiyle normalleştiriyor.aslında,yönetmen özellikle bu karakter ile mao/kültür devrimine atıflarda bulunmuş gibi gibi.(tabi diğer karakterler ile de bulunmuş ama bu karakterle ayrı bir atıfta bulunmuş sanki) diğer karakterleri tek tek irdelemeyeyim,uzun olacak,malum bu maocu gençlerin ortak görüşü rusya komünizminin revizyonist olduğu yönünde,rusların amerikalılar ile al gülüm ver gülüm anlaşabildiklerini vurguluyorlar..sık sık vietnam'a atıfta bulunuluyor.filmin içinde güzel canlandırmalar var.filmin o meşhur kırmızı kitapları siper eden radyolutüfekli savaş canlandırması sahnesi gibi vs.aynı zamanda bu gençler görünürde "ilerleme" olarak nitelendirdiklerine karşı gelen her şeye karşılar."ilerleme"ye karşı olan her şeye savaş halindeler. ikinci bölümyle devreye giren meşhur şu komikli şarkıyı da hatırlatalım. filmde dikkat çekici bir sahne de evin içinde boğa başı niyetine oynadıkları bisiklet selesini kapının dışına bırakmaları ve bunun aslında bir bisiklet selesi olduğunun farkında olmamaları,malum fazlasıyla içeri(!) kapanmışlar,bu sebeple gerçeklikten fazlasıyla uzakta olduklarını vurguluyor. üçüncü bölmde bir arkadaşları fikir ayrılığı yaşadığı için komünü terk ediyor. sonraki bölümde véronique karakteri ve o meşhur tren sahnesi,véronique'nin gazeteci francis jeanson ile buluşması.véronique fikirlerinden ve yapmayı planladığı şey(!)lerden bahsediyor ama francis bunları bir takım argümanlarla çürütüyor.gazeteci taşrada tiyatro ile bir kültür eylemi yapmak istediğini vurguluyor ama malum karakter véronique'nin bu eylemden kastı çok daha başka.bu noktada çatışıyorlar.sırf o dialoglar için bile film dönüp bir daha izlenesi.yönetmen öyle güzel anlatmış ki trenin hızlanması ile izleyiciyi hızlandırıp,yavaşlaması ile yavaşlatmayı ,durmayı,dondurmayı başarıyor. buradan direkt olarak filmin sonuna zıplamak istiyorum (aslında o arada da büyük olaylar oluyor,intihar vs.), neyse işte sonu,oldukça dumur,komikli ve mesajlı bir son,olanlar,bitenler şunlar bunlar,sonuç aileler geliyor,evi boşaltmaları gerektiği için ve tatilleri bittiği için ayrılmak zorunda kalan gençler,tam izleyici "hepsi hayal miydi acaba" diyecekken véronique'nin vurucu bir lafıyla ayılıyor "hayal de olsalar beni gerçeğe yaklaştırdı" diyor (yönetmen bu noktada bir açık kapı bırakıyor sanki) ve öyle bitiyor evet.--- spoiler ---
(luchtaine - 24 Ocak 2014 20:05)
yıllarca aradığım ama ancak sonunda e-mule'den indirdiğim fakat fransızca bilmemem dolayısıyla , sadece görüntülerini takip ettiğim, şarkılarinın yüksek oranlı gaza getirmesi sebebiyle , üniversitelerde altyazı ayarlayıp gösterime sokmayı planladığım godard filmi ...filmin tam adı; la chinoise ou plutot a la chinois, un film en train de se faire. not: hiç bir yerde revizyonist kelimesini juliet bertho kadar güzel söyleyen birine rastlayamazsınız..not2 : tahtada bütün isimler silinir yalnız brecht kalır .ilgili konular :(bkz: mao)(bkz: fransa 68)(bkz: kültür devrimi)(bkz: jean-luc godard)
(kirkinin da kulbu kirik karakter - 17 Mayıs 2005 13:23)
(bkz: chuinase)
(cheerios - 19 Mayıs 2004 23:37)
Yorum Kaynak Link : la chinoise