• "(bkz: ermanno olmi)'nin bir filmi. 200 dakika civarında, konusunun ne olduğunu hatırlamadığım bir film desem..."
  • "12. uluslararası istanbul film festivali'nde 'nalın ağacı' adıyla gösterilmiş filmdir."




Facebook Yorumları
  • comment image

    1978 yılı yapımı ermanno olmi'nin destanı l'albero degli zoccoli. 1978 yılında cannes film festivali'nde altın palmiye'yi kucaklayan film, yönetmen olmi’nin taşraya bakış açısını gerçekçi ve bir o kadar da italyan alegorisiyle anlatan yapıt olma özelliğini barındırmakta. l'albero degli zoccoli, taşrada bir çiftlik evinde yaşayan insanların trajik, kederli, neşeli öyküsünü anlatan destansı bir niteliğe sahip.

    l'albero degli zoccoli (the tree of wooden clogs – nalın ağacı) yalıtılmış bir taşrada, ıssız tarlaların ortasında, kalbi büyük insanların yaşam mücadelelerini ele almakta. olmi'nin bu filmdeki karakterlerindeki dayanışma tutkusu, birliktelik, zorluğa direniş, hayatın o çetinliğine inat inancın daimiliğiyle yol almakta, aile – uygarlık – kültür üzerine geniş bir perspektiften çocukların avuçlarındaki filizlenecek tohumlara inebilmekte, babalarının ellerindeki sabana kadar bir taşra anatomisi çizmektedir. nalın ağacı’na ek olarak, 1970'lerdeki taşra algısını avrupa üzerinden görebilmek için gidebileceğimiz eşikler var: batı almanya'dan herzog’un kaspar hauser'i, ispanya'dan erice'in arı kovanının ruhu. l’albero degli zoccoli’nin betonarme yapılarından ısrarla uzak durduğu net, renkleri pastel boyayla boyanmış gibi rengarenk, kirlenmişlik yok bu filmde. herzog’un jeder für sich und gott gegen alle (1974) filminde, medeniyet destanı nasıl ağır ağır işleniyorsa, ve biz gerçek hayatta da bruno s.’yi kaspar hauser ile özdeştirebiliyorsak nalın ağacı’nda da bu var. olmi, taşra kültürünü bozulmamış bir açıyla sunuyor. nalın ağacı’nda isimlerin bir önemi yok, bu çiftlik evinde yaşanmışlıkların izi bizleri ötelere götürmeye yetiyor. herzog, nasıl ki insanlığa kendi dersini veriyorsa, olmi de saf ve içleri kirlenmemiş insanların öyküsünü metropolitan sisteme bir ağıt olarak veriyor.

    victor erice’in arı kovanının ruhu (1973) filminde ağır basan etnografik tabanının direnciyle, nalın ağacı’nın direnci paralel. arı kovanının ruhu’ndaki karakterler ispanya’nın kendi içindeki kıvamını çeşitli şekillerde tasvir eder. protestliğini bir giyotin bıçağı gibi gösterir. boyun eğmek zorunda kalır insan bazen. bu taşrada daha da çoktur. iktidar, hiyerarşi, sermaye metropol ile taşra arasında yıkılmış bir köprü gibidir. yönetmenlerin taşraya yönelişinin altına inersek, gideceğimiz ufuklar pastellerle çizilmiş kırsalın özüne hükmetmemize yardımcı olabilmektedir. bu bağlamda nalın ağacı, kendi kaderleri başkalarınca çizilen insanların destanı, ağıtı. çiftlik evinin o pencerelerinin içinde yoksulluk yatıyor. hüzün, saman tozlarına karışıyor, mısır tarlalarında dağılıyor. yaşama direniş olmalı, sevgi de olmalı. cennet sevgiyle başlar zira.

    nalın ağacı filizlenecek, gün doğumunu bekleyecek. yağmurlar yağacak. domatesler vakti gelince toprak ile verime dönüşecek, ellerde nimete dönüşecek en sonunda. bu zamanlar, değerli zamanlar. toprak her şeyi kabul etmiyor, öfkeyi ve kini reddediyor bu taşrada. merhamet eken, vicdanını engin ovalara açıyor. ağaçların gölgesi hareket kazanıyor. karşılaştılar. bir merhaba, iyi akşamlar diyebilmenin masum utancı, sevgiyi itiraf ederken aynı zamanda o çekingenlik yaşamanın hâli var nalın ağacı’nda. bakışlar yere kayıyor. genç kızın eve dönmesi lazım. erkekse bir daha görebilme umuduyla dua ediyor. bir baba, çocuğuna kesilen nalın ağacı’ndan ayakkabı yapıyorsa bir gece yarısı, cennetin çocukları’na gidebiliriz demektir. minec, küçük, hayatın yükünü çekecek vakti gelince. okuldan dönerken ayakları ıslanmış, ayakkabısının teki yırtılmıştı. minec ile cennetin çocukları’ndaki ali arasında fark yok. ikisi farklı yerlerde olsa da bir ayakkabı bir çocuk kalbi için çok büyüktür. babalarsa gizli ağlar çocuklarına. minec güldü, koştu, ağladı. annesi öylece yıldızlara baktı. sustu. bulut yok, ayaz var. “inancın olmak zorunda, dini kurallar fani şüphelerden üstündür” derdi bir adam kaspar hauser’de. bu taşrada herkes inançlı. herkes dua ediyor. çalışmanın, şükretmenin bereketi var, aynı çorbayı paylaşıyorlar. simon del desierto’ya uzanalım: bencil olmaman ruhuna hayırlıdır.

    nalın ağacı'nın dili naif. kendi içinde inşa ettiği insanlığın öyküsü bergamo’dan sınırları aşıyor. hiçbir ünlü oyuncunun yer almadığı bu film toplamda 14 ödül aldı. italyan gerçekçiliğinin üstünde bir film nalın ağacı. dramın dili, yıldızların hüznüyle iç içe giriyor. olmi, sessizliğe kırbaç indiriyor. tarlalar harekete geçiyor. pasteller öykücülüğe çalışıyor. minec, okulun yollarında. insanlar inancın daimiliğini istiyorlar. nesnelerin geri dönülmezliğini değil. olmi yazıyor, kamerasını 19. yüzyılın sonlarına tutuyor, avrupaya, dünyaya, kalbimizin en derinlerine. nalınla kilometreleri aşmak, oranın hüznünü yaşamak.
    bedel. kesilen nalın ağacının bedeli olmalı. güçlü, zayıf olanı yine ezecek. nalın ağacı’nda duygu sömürüsü yok. topluma dayatılan bir keder zinciri yok. gerçekliğin simetrisi yer alıyor. olmi’nin toprak ile gittiği dürüst ilişki, toprağın özüne, hayatımızdaki mihenk taşına bir atıf sağlıyor. bizler kendi üretimlerimizde toprağın özüne dair bir temeli kazanmalıyız. ermanno olmi, toprağın özünden ve hareketinden besleniyor. nalın ağacı büyür, gelişir, hüzün bırakır arkasında. at arabaları gider sonra.


    (zarp - 28 Ocak 2012 23:44)

  • comment image

    kaza ve domuza yapılanlar, zaten anadolu toprağı görmüş seyirciye yapılan zulmün yanında hafif kalıyor. the godfather izleme isteği uyandırması açısından güzel ama 3 saatlik aperitif de olmaz. heidi şekerliğindeki çocukları ve atın kovaladığı sürpriz sahneyi bir kenara yazıp, önümüzdeki maçlara bakıyorum.


    (kolombre - 31 Aralık 2014 23:20)

Yorum Kaynak Link : l'albero degli zoccoli