The Time Traveler's Wife (~ Zaman yolcusunun karisi) ' Filminin Konusu : Audrey Niffenegger ‘in 2003 tarihli aynı adlı romanından uyarlanan The Time Traveler’s Wife adlı film, Chicago’da kütüphaneci olan Henry DeTamble ‘ın (Eric Bana ) sahip olduğu genetik bir bozukluk neticesinde istem dışı olarak zamanda yolculuk etmesini ve Clare Abshire (Rachel McAdams ) adındaki bir ressama aşık olmasını anlatıyor. Fantastik bir aşk hikayesini konu alan filmde Henry ve Clare ‘in her şeye rağmen ilişkilerini ayakta tutma çabalarına şahit oluyoruz.
The Notebook(2004)(7,9-463820)
About Time(2013)(7,8-253382)
Me Before You(2016)(7,4-163947)
A Walk to Remember(2002)(7,4-185587)
The Age of Adaline(2015)(7,2-138341)
Remember Me(2010)(7,1-127693)
P.S. I Love You(2007)(7,1-190998)
One Day(2011)(7,0-125742)
The Vow(2012)(6,8-186080)
The Lake House(2006)(6,8-144548)
Morning Glory(2010)(6,5-66046)
Dear John(2010)(6,3-125829)
henry de tamble, yakışıklı bir kütüphanecidir.” chrono displacement disorder” hastalığından muzdariptir. iradesi dışında, tetikleyici hiç bir sebep olmadan ortadan kaybolur ve zamanda yolculuk yapar; geçmişine ve geleceğine gider. hayatının ayarsızlığı yüzünden ilişkileri de ayar tutmaz. hastalığı bir yana, annesini küçük yaşta kaybetmiştir bir kazada. babası, kazadan sonra kendini alkole vermiş oğlundan uzaklaşmıştır. henry, ev özlemi ve güvenlik arayışı içinde olan fevri bir karakter.claire, güzel bir heykeltıraş.anlayışlı, sabırlı, nazik ve tatlı. tanıştıklarında claire 6, henry 36 yaşındadır. ikisi gerçek zamanlarında tekrar karşılaşıncaya kadar henry, claire’i küçük bir çocuk, delikanlı ve yaşlı bir adam olarak ziyaret eder. o’nun koruyucusu, sırdaşı, arkadaşı, sevgilisi ve sonunda kocası olur.kitap, henry ve claire’in anlattığı bölümlerden oluşuyor. her bölümün başında kaç yaşında oldukları belirtiliyor. evlendikleri ana kadar geçen sürede eğlenceli, heyecanlı, şaşırtıcı, romantizmi abartanlar için öykünülecek bir hikaye anlatılır. ilk buluşma, aile ile tanışma, düğün töreni ile ilgili bölümler bittikten sonra, gerçekten aslında ikisinin neyle karşı karşıya olduğunun farkına varırız. hikaye acılaşır, acımasızlaşır. sonun ne olduğu apaçık bellidir. ama bunun ne zaman olacağının belirsizliği derin bir umutsuzluk yaratır. henry geçmiş ve gelecek arasında gelip giderken claire için zaman durur sanki. sorgulamadan okursanız son derece başarılı ve orjinal bir roman. sorgulasanız da pişman olmazsınız. claire neden aşık olmuştur henry’e, güzeltatlınazik olmasının dışında claire kimdir, mesleki kaygıları yok mudur. bunların cevabı yok kitapta. kadın adama aşık işte o kadar. bunun baştan kabul edilmesi gerekiyor. henry, gelecekteki karısını çocukken görüyor, annesini, kendisi daha çok küçükken gidip izliyor. kazayı yaşıyor. peki tüm bunlar bu adamı nasıl etkiliyor? yani tüm bunlara şahit olmamızın nedeni ne? işte orası da belli değil. o kadar kusur kadı kızında da olur diyelim. benim fikrim, kitap -2 sene önce çıkmasına rağmen- bu senenin en orjinal kitaplarından biri olduğudur.
(durmusdusunur - 7 Eylül 2006 11:29)
atilla dorsay film hakkında şöyle bir şey demiş : " darren aronofsky'nin o felaket filmi the fountain / kaynak'tan beri perdelerimize gelen en zırva ve sahte film. hatta kaynak bunun yanında başyapıt kalır!.." sevgili dorsay yazısında filmle ilgili yine, saçmalık dizboyu, inandırıcılık sıfır, ve şiirsellik namevcut demiş.haddim olmadan demek istiyorum ki yerin dibine soktuğunuz fountain'da şiirselliğin dibine vurulmamış mıdır, günümüzde zaman yolculuğu mu yapılmaktadır da, karakterin mantık dışı zaman yolculuğu saçma olsun, ve aşkı,sevgiyi, kendi anlayışına indirgemek, zaman yolculuğu yapmış bir adama aşık olma gafletinde bulunabiliyor demek, hem romanın yazarına hakaret, biraz da bencillik değil midir ?atilla dorsay üstaddır, saygı duyulasıdır fakat bir filmi eleştirirken dozu fazla kaçırmamak da lazım.
(reddediyorum - 11 Ekim 2009 13:58)
"kaybolmayan koca istiyorum" repliğini barındıran film. fragmanına bile koymuşlar ciddi ciddi.
(sinek kucuktur ama besleyicidir - 11 Ekim 2009 20:11)
bana son sahnelerinde gizli gizli iki damla yaş akıttırmış filmdir.
(kengutr - 8 Ocak 2010 21:33)
kocası zamanda yolculuk eden kadının uğruna çevrilen, izlenesi filmdir. yamulmuyorsam dalında bir ilktir. her başarılı erkeğin arkasında bir kadın olmasına rağmen amerikan sineması ikinci plandaki karakterlere film yapmaya pek alışık değildir. süpermenin yengesi, örümcek adamın amcası ya da batman'in ilk göz ağrısı gibi... gerçi şöyle de bişey var:(bkz: dünyayı kurtaran adamın oğlu)
(agustos13 - 18 Ocak 2010 21:58)
bir önceki yaz okuyup bayıldığım, etkisinden uzun süre çıkamadığım bir kitap olmuştu kendisi. okuduktan sonra filme uyarlanmakta olduğunu öğrendiğimden beri de, kitap uyarlaması filmlerden tiksinsem de, vizyona girmesini merakla beklemeye başladım. ancak gel gör ki vizyon tarihi ertelendi ha bire, ben de öeyh ama, dedim ve vizyona girince gidemedim vesaire. sonunda, geçenlerde filmini izleyebildim. --- spoiler ---öncelikle filmdeki çoğu şey tam kafamda canlandırdığım gibiydi ve çoğu kısımda kitaba sadık kalınmış gibiydi. ancaaak, oyuncular - her ne kadar başarılı oyuncalar olsalar da - kitaptaki o havayı, efendime söyleyeyim o duyguyu verememişler. bir şeyler eksikti, ne bileyim kitabın o enfes sürükleyiciliğinden eser yoktu. sırf merak ettiğim için izlemeye devam edebildim,hatta yavaş ilerleyen sıkıcı bir film denebilir.kitapta kıl olduğum noktalar yine gözüme battı. henry'nin clare'e seçme hakkı vermemesi, daha çocukken gidip onun hayatına girmesi, clare'in hayatının gidişatını yönlendirmesi. yok efendim gelecek değişemezmiş zaten. ulan sen gidip kız daha küçücükken onu kendine aşık eder, geleceğe dair ip uçları verirsen tabii ki gelecekte gerçekleştiğini gördüğün şeyler gerçekleşecek. clare'in yaşadıkları beni kitapta da çok etkilemişti, filmde de hatırladım ve bir kez daha üzüldüm o karakter için. kadının hayatı aylar, yıllar boyunca hep bekleyerek geçiyor. arkasını bir dönüyor, adam gitmiş ve ne zaman geleceği meçhul. hayır, bunu geçtim; kızları da time traveler. son sahnede, henry öldükten sonra, ölmeden önce geleceğe gittiği zamanda kızını görmeye gelince clare'in koşa koşa henry'yi sırf bir dakikalığına görmek için yetişmeye çalışması. sonra kızının babasıyla görüşebilmesi, ama onun yine geride bırakılan, bekleyen olması. clare'i düşündükçe ağlayabilirim sanırım. kitapta da ağlamıştım, ve film de ağlatmayı başardı. gerçi aşkları da ağlatıcı bir etken, tamam kabul ediyorum. filmde en can sıkıcı şeyse kitabın sonunda henry'nin clare'in yaşlandığı zamana gittiği kısmın filme koyulmaması. yahu makyajla uğraşmaya falan mı üşendiniz, nedir?--- spoiler ---kısacası film için olmamış diyoruz ve her zaman olduğu gibi kitabını sevmeye devam ediyoruz.
(anturajjalka - 9 Şubat 2010 02:28)
beni de zırlayan erkekler kervanına katmış film.. sinemada bile ortamın gazına gelip ağlamayan biri olarak beni, aydınlık bir odada, 10 inç ekrandan, hiç de film havasında olmadan izlememe rağmen darmaduman etti..
(schaker - 20 Nisan 2010 21:29)
gece amm'si olmak zordur. 12 saat boyunca oyalanacak bir şeyler bulmanız şart, yoksa sabaha kadar zaman geçmez. bende fırsat bu fırsat diyerek eğlencelik bir kitap alayım dedim. hikayesi değişik geldi, aldım bu kitabı. okumaya başladıktan sonra aklıma ilk gelen şey "filmi çekilir ki bunun" * fikriydi. neyse azizim, kitabın ortalarına geldiğimde o elem gün de gelmişti. o günkü uzman çavuş kitabımı gördü ve "bu kitabın filmi var, ben seyrettim" dedi. işte o an beynimden vurulmuşa döndüm. bu benim hayalimdi ve ahlaksızın biri hayalimi çalmıştı.demem o ki azizim; türk sineması'nın ilerleyememesinde türk silahlı kuvvetleri'nin de payı olduğunu bu vesile ile görmüş oldum. zorunlu askerlik olmasaydı ben bu filmi herkesten önce çekmiş ve paranın beline vurmuştum hacı. ** (bkz: kıssadan hisse)
(il monstro - 23 Nisan 2010 13:41)
yapısı itibariyle takip etmesi zor bir film. bu kadar zor bir kurguyu başarılı bir şekilde yazar 500 sayfalık bir romana aktarabilmiş ama yönetmen doğal olarak 100 dakikaya sığdıramamış.--- spoiler ---aslında devam romanı, devam filmi de olabilir. sonuçta küçük alba'da büyüyüp evlenecektir.*(bkz: the time traveler's husband)--- spoiler ---
(ikitam1bolu2 - 22 Mayıs 2010 17:47)
bir roman uyarlaması olduğunu bilmeden, denk gelip izlediğim güzel filmdir.--- spoiler ---yine de; be kardeşim, madem bir kaç saat sonra nasıl öleceğini görüyorsun, git hastanede gecele, ne bileyim paran pulun var bas parayı eve doktor getirt hiç olmazsa dedirten bir sona sahip. o da değil, öleceğini biliyorsun, ulan ben geyiği gördüğüm an aha dedim avcılar geçirecek buna, yere yat be adam allah cezanı vermesin! çok sinirlendim şerefsizim.--- spoiler ---
(dorke - 27 Mayıs 2010 18:37)
filmde clare'in çocukluğunu oynayan kız nedir öyle! geleceğin gözde aktristlerinden olacağı çok açık ve net. böyle mimik görmedim ben. koskoca bir kadını almışsın da bu şirincik yavrucağın bedenine koymuşsun gibi. filmde en keyif alarak izlediğim sahnelerdi diyebilirim.(bkz: brooklynn proulx)
(moirabathory - 6 Nisan 2011 03:24)
acıklı ve güzel bir film olduğu aşikar olan, ancak benim gibi biraz daha bilimkurgu beklentisiyle izlenirse hayalkırıklığı yaratabilecek, başarılı film. --- spoiler ------ spoiler ------ spoiler ---ancak ben olsam sonunu şöyle bağlardım; şimdi kahramanımız esas oğlan henry bi yılbaşı gecesi evinden zaman yolculuğu yaparak, clare'in baba evinin yanındaki geniş ormanlık araziye geliyo ki burada kayınbaba'nın lanetler götüresi av merakı yüzünden vuruluyo kahramanımız ve ölüyo, evet. hah işte onu diyecem, e bu henry kayınbabayla ilk tanıştığında peder bey henry'e " sen de avlanır mısın? " gibisinden bi şeyler sormuş ve hayır yanıtını alınca " eh eyi o vakit ben seni bi ara ava götürürüm " demişti hay tüfeği tutukluk yapasıca itoluit. henry de olur tabikine kayınbaba demişti hatta. hah şimdi bu henry'i vuran da yine kayınbabasıyla avlanan henry olsaydı mesela, vuuuuffffffff çok süper olmaz mıydı lan? filmi izlerken dikkat ettim ateş eden kayınpederin yanındaki bi yaşlı osuruk. yani henry değil gibiydi. o olsaydı. vuffffff.--- spoiler ------ spoiler ------ spoiler ---
(helterskelter - 13 Ağustos 2011 23:34)
kız arkadaşlara öneriyorum "bu ne ya böyle zaman yolculuğu filan iğrenç" diyorlar. erkek arkadaşlara öneriyorum böyle bilimkurgu seven insanlar " bu ne ya aşk meşk mi olurmuş işin içinde" arkadaş kimseye beğendiremedik bunu ama ben çok sevdim favori filmlerimdendir. özellikle filmin sonundaki olayı çok severim. yani şunu:--- spoiler ---esas oğlanın öldükten sonra farklı zamanlarda ortaya çıkması ve bu ortaya çıkış tarihlerini çocuğuna ve karısına soylemeyip onlara hayatları boyunca bir sürpriz yapıyor olması. düşünsenize kaybettiğiniz bir insanı tekrar görebilmek beni çok duygulandırmıştı.--- spoiler ---
(kwah - 11 Kasım 2011 00:32)
duygusal zemine oturtulmuş, bilimkurgu içerikli film. the adjustment bureau'yu getirdi aklıma iki filmin de romantik bilimkurgu diye bir tarz varsa benzer emareleri içermesi nedeniyle. gerçi bu film anılan diğer filmden daha iyiydi kanımca, belki de kitabından iyi bahsedilmesi beni etkiledi. --- spoiler ---duygusallığı zaman zaman sizi içine çekse de ben hep mantıklı tarafta durma gayreti duydum film boyunca. mesela benim başıma böyle bir olay gelse, oturur sistematik olarak hangi tarihlerde gittiğimi, hangi tarihe gittiğimi, o anki ruh halimi, kaldığım süreyi not ederdim. ya da bu kadar önemli bir durumu olan bir "insan", bilim adamı tarafından tespit edildiği halde, neden bir kobay haline dönüştürülmedi. ya da bu bir genetik rahatsızlık ise, neden tespit edilmiş başka örnekleri ya da hakkında söylenceler yok. (ya da nedir bu eric bana'nın kıyafetlerinden çektiği. hulk'ta parçalanır, bu filmde çıplak kalır.)anne olana filmin başları, baba olana ise filmin sonları oldukça zor. ölümü beklemek kavramı var ayrıca. bir kaç kez kocası nerde diye söylenen kadına kızsam da sanırım sorun, nerede olmasından çok ne zamanda olduğu ve hangi halde olduğu.filmin vakit kaybı olduğunu düşünmüyorum. çok kıymetli vaktinizi sinema tarihi hakkında yazmak üzerine harcayacaksanız eyvallah ancak izlemek keyifsiz değildi. bu arada atilla dorsay bu filmi ve the fountain'ı beğenmediğini, the fountain'ın daha iyi olduğunu dillendirmiş ki, evde kendisi tarafından 100 yılın 100 filmi diye yapılmış seçkileri içeren bir kitap var ki, içeriğini klasik bulduğumu yorumlarını çok da derin bulamadığını belirtmek istiyorum bu vesile ile.film boyunca henry diye seslenildikçe kulağımda "get down, get down, henry lee and stay all night with me" diyen pj harvey'in sesi çınladı.--- spoiler ---dip not: eric bana kadar yakışıklı olmak için elinde sebepleri olup, karizma konusunda bir gıdımla kaybetmiş bir adama daha rastlamadım. saç-baş, boy-pos hepsi yerinde maşallah da, tek eksiği bir duruş sanırım. sorsan sevimli adam derim. rachel mcadams da midnight in paris'de daha güzeldi sanki.
(qfwfq - 22 Kasım 2011 15:26)
hadi leon'u sübyancılıktan akladık, bu filme diyecek hiçbir söz yok, adam sübyancı beyler.
(sogutgolgesi - 17 Ocak 2012 23:28)
çok guzel bir film ama biraz çelişkili.--- spoiler ---loto numaralarını bilerek kazanıp hayatı değiştirebiliyosan insanların ölmesini değiştiremiyor olman saçma. film şöyle bitsin isterdim. avda henry'i vuran bir henry olmasını ve istediği zamana gidebilen alba'nın gelip babasını kurtarmasını.evet mutlu son olsun aşk hikayeleri bari filmlerde böyle acıklı olmasın, sevdiğimiz karakterler ölmesin, bir bruce wayne gibi karşımıza çıkacaklarını bilelim ve sevinelim lalalalalalala--- spoiler ---
(yeteri bilirsen yeter - 2 Ağustos 2012 20:08)
güzel bir kitap ama vasat bir film uyarlaması. film güzel aslında ama kitabı okuduktan sonra ister istemez vasat geliyor. çünkü kitabın rahatsız edici kısımları tamamen kesilmiş ve biraz daha idealize edilip genel izleyici kitlesine uyarlanmış. ama kitabın güzelliği daha çok bu rahatsız edici kısımlarda gizli. ve bu kısımlar mutlaka yansıtılmalıydı diye düşünüyorum. --- spoiler ---en başta clare ve henry çok idealize ve iyi birer karakter gibi gösteriliyor. ama ikisi de tanıştıkları noktaya kadar bir çok hata yapmış. haydi clare biraz daha melek ama henry clare'i tanıyana kadar ciddi anlamda bir pislikmiş. filmde clare'in giyim tarzı da çok hanım hanımcık geldi ki kendisi oldukça iddialı giyinen dikkat çekici bir karakter. bu arada ikisinin de punk müzik hastası olduğu gibi bir noktanın atlanması da yazık olmuş. kitapta onlarca grup ve şarkı adı geçiyor ayrıca henry'nin ailesi müzisyen bir aile ve müzik hayatında çok etkili ama filmde bunu fazla göremiyoruz. özellikle bir yerde ikisi birlikte yellow submarine söylerken henry ortadan kayboluyor ki bu sahne olsaydı çok etkileyici olurdu diye düşünüyorum. bunun dışında gomez karakteri de fazlasıyla düzgün bir adama dönüştürülmüş. öncelikle gomez adıyla tezat oluşturacak şekilde polonya asıllı dev bir sarışın. ayrıca adam komünist bir avukat. her anlamda çelişkiler yumağı ve çok enteresan bir karakter. buna bir de clare'e aşık olduğu (ve bunu kendi karısı dahil herkesin bildiği) ve clare'in henry dışında birlikte olduğu tek adam olduğu gerçeğini ekleyince daha da ilginç bir karaktere dönüşüyor. henry'nin aids'li eşcinsel arkadaşı ben'in ve eski sevgilisi ingrid'in olmamasını da ayrıca esefle kınıyorum. gerçi istediğim her detayı ekleseler 6 saat filan sürerdi film herhalde. --- spoiler ---netice itibariyle filmi kitaptan bağımsız düşünürsem beğeniyorum ama kitaptan daha çok keyif aldım. yalnız audrey ablamız bütün sermayesini bu kitaba koymuş bence, kendi hayatından çok fazla detay var kitapta. sonraki kitaplarında aynı başarıyı yakalamasını beklemiyorum açıkçası.edit: filmle ve kitapla ilgili benim için en etkileyici nokta her ikisinin de kavga ettikleri zaman gene avuntuyu diğerinin geçmiş veya gelecekteki halinde bulması. bu bir yerde ilişki için bir öneri niteliği taşıyor bence. o an öfkeyle değişmiş olabilir karşındaki kişi ama aslında o böyle biri işte. eşinle/sevgilinle kavga etsen bile, diğer zamanlarda onu sevmene neden olan özellikleri unutma.
(gri balikcil - 9 Ekim 2012 19:54)
harika bi film.. fakat bilhassa erkekleri etkilemis bi film.. ekside de okudum bunu, baska sinema sitelerinde de.. hayatini tespit yapmadan geciremeyen biri olarak dusundum.. dedim neden bu filmi, normalda okuz hoduk vs gibi gorulen erkekler bilhassa cok sevmis? eger konu sadece romantizm olsaydi, bu filme gelene kadar binlerce romantiklik vardi.. ama bu filmin ozelligi, tatli bi kadin olan rachel adamsin adama saf ve tatli bi bicimde asik olmasi.. romantik komedilerde genelde erkek kadin icin bisiler yapar, bu tarz konular meshur olur.. oysa bu filmde, kadin taa kucucuk bi veletken asik oluyo adama.. gidiyo ilk bulusmada hemencecik " sana hayatim boyunca asiktim" diyo..genelde biz kadinlar, erkeki ne kadar surundurursek o kadar degerli olacagimizi vs dusunuyoruz.. turklerin mal beyanatlarindan biri.. turk analarinin sucu.. kizlari pirenses ya, erkekler de sikme pesinde abaza.. neyse, oysa bu safi zor kadin ayaklari ancak adam kizi elde edene kadar tutuyo.. zaten ondandi bi cok kadinin, mana verememesi kendine o delice adamin bi anda okuzlesmesine..oysa ben sundan yanayim.. aynen bu filmdeki gibi baslarda sonsuz bi sevgi ve ask verirseniz karsinizdakine, o kisi bunun verdigi guveni huzuru hisseder ve bunu ilerde geri cekerseniz, iste o zaman o noktaya geri donek icin ugrasir.. cunku oteki turlu, adam baslarda butun enerjisini yitirmis oluyo.. oysa sev karsindakini lan.. ver sevgini yani.. bu kadar guvensiz olmamali insan kendi sevgisine dair..nese, o yuzden bu film aski icin bisiler yapan kadinla ilgilidir.. ve erkeklerin sevdigi ve icsellestirdigi yegane romantik filmlerdendir..sosyolojik tespitimi burda noktaliyor, isime gucume donuyorum..
(semrin - 12 Aralık 2013 12:33)
yazarını roman yazma tekniğinden dolayı tebrik etmek istediğim roman.sürekli geçmişe, geleceğe hareket eden bir adam ve onu orada burada bekleyen bir kadın söz konusudur. yapı itibariyle değişik bulduğum roman.
(zelyot - 6 Haziran 2005 12:51)
türkçe'ye elvan umur tarafından, zaman yolcusunun karısı adıyla çevrilmiş, 533 sayfalık, son derece sürükleyici, bir solukta okunabilecek, mükemmel kurgulanmış, gerçekten harika bir roman. bir tür genetik rahatsızlık sebebiyle aniden ve istemeden kendi yaşamında geçmişe ve geleceğe doğru kısa süreli yolculuklar yapan henry ile karısı clarie arasındaki sıradışı, yer yer çok hüzünlü bir aşk hikayesi. "...hayal edebilesin diye, zamanı geldiğinde hazırlıklı olmayasın diye, o zaman olacağı gibi olsun diye, daha fazlasını söyleyemeyeceğim. birbirimizi tekrar göreceğiz. o zamana kadar dolu dolu yaşa. çok güzel olan bu dünyada var olduğunu hisset...hava karardi ve ben çok yorgunum. seni seviyorum, daima...zamanın hiçbir önemi yok...""...beni tekrar gördüğün zaman lütfen lütfen seni daha önce hiç görmemiş olduğumu hatırla. beni gördüğünde sana bir yabancı gibi davranınca sakın şaşırma; çünkü benim için yepyeni biri olacaksın. ve lütfen herşeyi bir anda söyleyerek kafamı karıştırma. acı bana claire...""...bu benim her zaman geldigim yer. zamanin baslangicindan beri. buradan uzaklara gidecegim zaman, o orta nokta olacak. ondan önce ve o andan itibaren her şeyin bittigi. ama simdi askim, buradayiz, su andayiz. diger zamanlar uzakta kaldi." yazarı audrey niffenegger'in ilk ve şimdilik tek romanı. niffenneger 1997 yılında başlayıp dört buçuk senede bitirmiş yazmayı. 80 tane yayınevi ile görüşmüş ama kimseler yayınlamaya yanaşmamış. fakat şimdi ödülden ödüle koşuyor, tüm dünyada best seller listesinde yer buluyor.
(bleufonce - 12 Haziran 2005 16:30)
Yorum Kaynak Link : the time traveler's wife