Süre                : 1 Saat 20 dakika
Çıkış Tarihi     : 06 Eylül 1996 Cuma, Yapım Yılı : 1996
Türü                : Döküman
Taglar             : çayır,örümcek,böcek,ağır çekim,sualtı
Ülke                : Fransa,İsviçre,İtalya
Yapımcı          :  Galatée Films , France 2 Cinéma , Canal+
Yönetmen       : Claude Nuridsany (IMDB)(ekşi), Marie Pérennou (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Claude Nuridsany (IMDB)(ekşi),Marie Pérennou (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Jacques Perrin (IMDB)(ekşi), Kristin Scott Thomas (IMDB)(ekşi)

Microcosmos: Le peuple de l'herbe (~ Çayirin sakinleri) ' Filminin Konusu :
class="text-collapsed" style="overflow: hidden;" Microcosmos, izlediğinizde insanlığınızı düşünmeden edemiyorsunuz. Ayaklarınızın altında sürüp giden, hemen hiç farkına varmadığımız bir serüven, doğanın diyalektiğinin tüm sonuçlarını barındırarak ayna tutuyor bizlere ve sanki unutulmayacak bir keşif yolculuğuna dönüşüyor.Biyolog Claude Nuridsany ve Marie Perennou bizi yeşillikler arasında sıradan bir yaz gününde inanılmaz bir yolculuğa çıkartıyor. Macrovision ve sıra dışı ses kullanımı ile bu son derece güzel, yorulmak nedir bilmeden çalışan ve genellikle inanılmaz komik yaratıkların gün ışığına çıkarıldığı minyatür dünyaya böcek gözüyle bakabilmemiz sağlanıyor. Gün doğumundan batımına kadar bu harika dünyayı gözlemleme ayrıcalığı ve zevki sizi bekliyor.

Ödüller      :

Cannes Film Festivali:Technical Grand Prize


  • "(bkz: microcosmos le peuple de l'herbe)"
  • "bela bartok'un çalarken/dinlerken kendi içinde basitten karmaşığa ve tonalden atonale doğru evrim geçiren piyano eseri."
  • "zannımca en iyi drudkh albümü olduğu gibi, aylardır yazar olmayı bekleyen bir çaylaktır aynı zamanda."
  • "ayrıca bir yazar.*"
  • "ay valla burada da kutsal bilgi vermeye üşendim. belgeselin salyangozlarla ilgili kısmından yola çıkılarak yazılan bir entry için (bkz: #42687479)"
  • "yardımsever bir yazar.(bkz: kesin bilgi yayalım)"
  • "hep de şarkı sözü paylaştığı başlıklarına denk geldiğim yazar.*"




Facebook Yorumları
  • comment image

    1996 yilinda cekilen, fransiz yapimi, bocek dunyasini anlatan muhtesem belgesel.
    yakin cekimler ve yavaslatilmis hareketler muazzam olmus. soz cok az. tamamen gorsel ve dogadaki boceklerin seslerinden olusuyor.

    boceklerin de kendi iclerinde bir duzeni oldugu, bir seyler icin cabaladiklarini bu denli yakindan gormek ilginc geldi. bu nedenle izlenilesi belgesel olarak tanimlanabilir.

    en guzel sahnelerinden birisi ise salyangozlarin sevisme sahnesi. sanki on sevisme denen seyden haberdarlar.
    bir de hamam boceginin yiyecegini tasirken takildigi engelle olan mucadelesi de cok ilgi cekici. hamam bocegi deyip gecmemek lazim, bocek nasil azimliyse engeli eninde sonunda asti. kendimden utandim desem yeridir. ben o kadar ugrassam bir seyle baktim olmuyor hemen birakiveririm.
    karincalar ise her zamanki gibi gorulmeye deger.

    belgeselin tamamini izlemeseniz bile yukarda bahsettigim iki sahneyi (hamamboceginin azmi, ve salyangozlarin sevisme sahnesini) mutlaka izleyin derim.

    bu belgeseli izledikten sonra bocek deyip hemen de ezmem sanirsam.


    (comput us - 12 Aralık 2012 23:40)

  • comment image

    zaman ve mekan içinde, atom altı parçacıklarda en küçük birimin, yerin, kavramın, adı. en küçük varlık birimi.
    tabi biz orayı daha bulamadık. yani yok öyle bir yer diyeceğiz, o da yok, olmuyor.
    hele bizim bu zaman mekan içinde, ruh-enerji dediğimiz gerçekliği anlamamız, hissetmemiz, soruları biraz daha zorlaştırıyor. soruları hissi olarak sorabilirsiniz ama, sonuç noktasında maddi bir karşılığı olmayabilir. bu da öyle bir durum. yok değil, ama bir boşluk.
    lafı daha fazla uzatmadan mikroskopa getireceğim. microcosmosu arayışlarımızın maddi belirtisi mesela kendisi. göremediklerimizi gördük sayesinde. ama işte, az gittik uza gittik, ne kadar gittik tam olarak bilemiyoruz, bir de gidiyor muyuz gerçekten, orası da muallak, hep bir küçül de cebime gir durumu.
    yokmuş bi şey diyecekler sanki. uzaydakine kara delik , kara madde dediler, buna da, ak delik derler. özüne dön.
    maddenin en küçük bilinemeyen hali, ak delik.

    her yer akdeliklerle doluymuş meğer.


    (hal i purmelal - 20 Nisan 2013 06:34)

  • comment image

    ya bunu bizim ailede ilk, bir belgesel çılgını olan babamın bulmuş olmasına içten içe üzüldüğüm fransız bir karı kocanın çektiği harika belgeseldir. hatta annemle ikisi bensiz izliyorlar bunu sonra ben izleyene dek sürecek olan dialoglar başlıyor.

    -aa hani çayırın sakinerinde vardı ya hatırladın mı, muhteşem bir görüntüydü o ya. (annemle babam birbirlerine soruyorlar sonra aynı şeyi izlemenin verdiği heycanla gözlerinde oluşan o pırıltıyı görüyorum, ardından ikisi birden bana dönüyor ve boş bakan gözlerimle karşılaşıyorlar tabi, izlemediğim için ve eşe dosta tavsiye fim-belgesel verirkenki o heycana bırakıyor gözlerindeki pırıltı yerini.)
    -tüh ya izlemedin di mi sen onu ay nasıl yakalamışlar o anı inanamazsın. mutlaka izlemelisin. bir harikaydı.(yine konu açıldığında zaman zaman annemdn cümleler.)

    ve her akıllarına gelişinde bu baskıya maruz kalıyorum bi kaç yıl. artık üşenmekten mi ertelemekten mi onların izlemesinin ardından bir kaç yıl geçince izleyebiliyorum anca. ve müziklerinden görüntülere, anlatıma, metne kadar niye lan, niye onlar izlerken izlemedim geç kalmışlığına üzülüyorum bir kez daha.

    bir de filmleri altyazı okurken uykusu geldiği için türkçe dublaj seçeneğiyle izleyen babam keşfetmiş bunu. üzülmemek elde değil ama işte belgsel aşkından o da hep. neyse sonrasında belgeseli izlememe rağmen aa sen izlememiştin sahi falan diye süren varsayımları da oluyor. bir de üstüne izlediğimi kabul ettirene kadar da bir kaç yıl geçiyor tabi.

    bizde böyle bir etkisi var yani bu belgeselin. düşünün ne kadar sık konuşulduğunu sonra izleyip izlememeye karar verirsiniz.


    (ozogafus - 4 Temmuz 2013 21:50)

Yorum Kaynak Link : microcosmos