Marriage Story ' Filminin Konusu : Marriage Story, evli bir çiftin New York'tan Los Angeles'a kadar uzanan boşanma hikayesini konu ediyor. Bir yönetmen olan Charlie ve oyuncu olan eşi Nicole, evliliklerinde sona gelen bir çiftir. Boşanmaya karar veren çift, bu süreci kolayca sona erdirmeyi düşünse de işler pek de düşündükleri gibi gitmez. Çocuklarının velayeti işin içine girince, süreç beklediklerinden daha karmaşık bir hal alr. Çiftin bu sırada hayalarına farklı şehirlerde yön vermeye çalışması, işlerin iyice kızışmasına neden olur. Carlie projelerini sürdürmek için New York'ta kalmak isterken, Nicole ise kadrosuna katıldığı televizyon dizisi için Los Angeles'ta yaşamayı planlar. Uzun zaman boyunca içlerinde gömülü kalmış kızgınlıklar da bu giderek agresifleşen boşanma sürecinde ortaya çıkmaya başlar.
Ödüller :
Best Screenplay
Academy Awards - Oscar : "En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu"
BAFTA : "Best Supporting Actress"
Golden Globes : "Best Performance by an Actress in a Supporting Role in a Motion Picture"
az önce bitirdiğim, fikirlerim tazeyken hakkında buraya yazmak istediğim filmdir.öncelikle her zamanki gibi yine adam driver'ı ezra miller'dan ayırt edemedim, bu filmde oynayan adam driver. oyuncu seçimleri çok iyi,scarlett johansson'a olan saygım arttı diyebilirim, yakın çekim planlarda sanki aklından geçenleri ondan önce ben söyleyecekmişim gibi yakın hissettirdi. ayrılmak üzere olduğu eşini hem ne kadar sevdiği belliydi hem de ona ne kadar kızgın olduğunu gördük. aşık olan ve kalbi kırılan her insan gibi kendi içinde tüm duyguları çelişkiliydi.özellikle aklımda kalan sahnelerden biri avukatın annelikle ilgili yaptığı konuşmaydı. "we can accept an imperfect dad. let's face it, the idea of a good father was only invented like 30 years ago, but we cannot accept that in a mother. because the basis of our judeo-christian whatever was mary, mother of jesus and she's perfect. she's a virgin who gives birth,unwaveringly supports her child and the dad isn't there, he didn't even do the fucking!"kadın haklı beyler. bir babanın yaptığı her türlü kötülük<annenin yaptığı kötülük. baba aldatır,baba içki içer,baba terk eder ama bir şekilde kendi içimizde bunu normalleştirir, hatta niyeyse onunla empati kurmaya çalışırız "ama canım işte adamın da kendi dertleri varmış" diye. oysa aynı şeyleri bir anne yapsa bütün eleştiri okları ona çevrilir,en kötü anne ilan edilir,orospu damgası yer. ve işte görüyorsunuz bu bakış açısının coğrafyası yok. elin amerikalısı da aynı geri kafalı düşünceye sahip. sonuç olarak insana ilişkilerle ilgili pek çok kavramı sorgulatan, karakterlerin dertlerine ortak eden,bunu yaparken yapmacık mutlu sonlar yaratmaya çalışmayan,gerçeği dank diye yüzünüze vuran güzel bir film olmuş the marriage story.
(ferhunde kalfa - 6 Aralık 2019 16:15)
2019'un en iyi filmlerinden birisidir. 20 li yaşlarda evlenip 30lu yaşlara geldiğininde hayattan beklentileri değişen çiftleri çok iyi anlatmış filmdir. evlilik üzerine ilişkiler üzerine güzel analiz yapan bir film.--- spoiler ---ayrıca 1 sahnede ıngmar bergman'nın scener ur ett äktenskap filmine gönderme yapmıştır.scenes from marriage filmini tiyatroda oynadıkların da çektikleri fotoğrafı göstermiştir. ustaya ince selamı güzeldi.filmde yaşlı avukatın söylediği herşey gerçekleşti ve ilk söylediklerine ikna oldu çift. boşuna avukatlara para verip stress yaşadılar. en sonunda da baba l.a. geldi. evde ki son sahnede scarlett johansson bakışı herşeyi açıkladı. gelecektin neden boşandık. neden bu güzel ilişkiyi bitirdik, ayrılmayı neden önleyemedik.--- spoiler ---boşanma evresinde olan çiftlerin muhakkak izlemesi gerekir.
(diocane - 7 Aralık 2019 03:11)
uzun zamandir izlediğim en güzel filmlerden biriydi. enfes diyaloglar ve anlarla kalbim parçalandı. ama özellikle yapılan bir konuşma anlatmaya çalıştığımız onca şeyi çok sade özetledi. bence çok spoiler değil. ama olsun.--- spoiler ---"insanlar fazla şarap içen, çocuğuna bağıran ve ona puşt diyen anneleri hoş karşılamaz. anlıyorum. ben de yapıyorum. kusurlu bir baba kabul görür. kabul edelim, iyi baba kavramı çıkalı henüz 30 sene filan oldu.ondan önce babalardan, sessiz, namevcut, güvenilmez ve bencil olmaları beklenirdi. farklı olmalarını istediğimiz kesin. ama bir bakıma onları kabulleniyoruz. onların kusurlu yönlerini seviyoruz ama aynı kusurlar annelerde kabul görmüyor.ne maddi ne de manevi açıdan kabul görüyor. çünkü yahudi-hristiyan kökenlerimiz isa'nın annesi meryem'e dayanıyor ve o kusursuz. çocuk doğuran bir bakire, çocuğunu sonuna kadar destekliyor ve öldüğünde cesedini kucağında taşıyor. baba ortada yok. sikişe bile gelmemiş. tanrı cennette. tanrı çocuğun babası ve ortada yok. o yüzden sen kusursuz olmalısın, charlie hıyarın teki bile olsa fark etmez. senin kıstasın daima yüksek olacak. boktan ama durum böyle."--- spoiler ---
(bombosinsan - 7 Aralık 2019 03:11)
bir kadın ve bir erkeğin boşanma sürecinde yaşadıklarını anlatan film. bu kadar basit bir konudan 2019 yılında bu kadar çarpıcı bir film yapmak sanat oluyor. tabi sabah 9 akşam 5 çalışıp memur hayatı süren, kendisine, kariyerine ait istekleri, hırsları olmayan kişilerin bu filmden bir şey anlaması beklenemez. adam kadını dövmüyor, tecavüz etmiyor, gül gibi geçiniyolar işte neden boşanıyo bunlar çıkarımında bulunup filmi beğenmezler.özellikle hayatta gerçekleştirmek istediği hedefleri olan ve bu hedefler nedeniyle eşiyle/sevgilisiyle ters düşen, çeşitli fedakarlıklar yapmak durumunda kalanların filmi izlemesini tavsiye ederim.imdb'de 8.5 puan almasını geçtim, metacritic'ten de 94 puan alan film.
(tumuyasi - 7 Aralık 2019 04:16)
insan gerçekten geleceği tahmin edemiyor. mesela 2018'de çoğu insana sorsanız sinema ölüyor, artık sadece marvel filmleri yapılıyor diye şikayet edeceklerdi. ancak bu sene çok kaliteli filmler yayınlandı. önce joker ardından the irishman en son da farklı bir anlayışın ürünü olan marriage story geldi.ancak diğer filmlere göre marriage story daha riskli bir projeydi. çünkü joker, anti kahramanların yükseldiği, insanların ideallerden uzaklaştığı, hatta toplumsal normlardan nefret etmeye başladığı bir dönemin ürünüydü. the irishman ise hem çok önemli isimleri bir araya getiriyordu hem de bir veda gibiydi. çünkü insanlar martin scorsese, al pacino ve robert deniro'yu başka bir projede izleme şanslarının olmadığını biliyordu. bu yüzden filmin tutacağı da kesindi.ancak marriage story gerçekten sürpriz oldu. çünkü bir drama yapmak belki evet denenebilir ancak bu dönemde bir ilişki draması çekmek ve bunu tarihten birilerinin çalkantılı hayatını konu almadan yapmak cidden cesaret işi. ben de filmi merakla bekliyordum ancak ilişki dramasının temel bir tuzağı var filmi yapanlar için. eğer seyirci "iyi de bu iki insanın hayatından bana ne?" derse filmin bütün çabası yıkılıyor bir anda. ancak bu filmde durum böyle değil. şimdi filmin yazarı ve yönetmeni noah baumbach bu işi nasıl başarmış birlikte bakalım.--- spoiler ---normal bir ilişki dramasında senaryonun ilgi çekici olmasını istiyorsanız seyirciye sordurabileceğiniz en kolay soru "acaba ana karakterler finalde kavuşabilecek mi?"dir. ancak boşanmaya çalışan bir çift için bu soru pek mümkün değil. bu yüzden baumbach seyirciyi kazanmak için farklı bir teknik denemiş. film ana karakterlerin birbirleri hakkında görüşlerini anlattıkları iki sekans ile açılıyor. burada yönetmenimiz bir çift için olabildiğince doğal ve tatlı bir ilişki tasarlamış. ve bu kısmı güzel detaylar ile doldurmuş. mesela charlie, nicole'ün sürekli çay yapıp bunu evin bir köşesinde unuttuğundan bahsediyor ki bu da çiftin birbirini ne kadar iyi tanıdığını gösteriyor bize.filmin boşanma üzerine olduğunu biliyoruz öncesinde ancak bu hoş kısım bittiğinde kendimizi ilişki terapistinin karşısında bulunca birden bire aklımıza "çift birbirini bu kadar seviyorsa neden ayrılıyor?" sorusunu getiriyor ve film izleyicisini bu noktadan yakalayıp film boyunca ince ince bunu anlatmaya koyuluyor.film bunu da kör göze parmak yapmıyor. mesela açılış kısmında charlie ve nicole birbirlerini anlatırken de sorunlara işaret ediliyor ancak bunlara dikkat etmeniz gerekiyor görebilmek için en başta. mesela iki taraf da birbirlerinin rekabetçi olduğunu söylüyor. her ne kadar uzlaşmacı olsalar da boşanma sürecinin çetin geçeceğini anlıyoruz buradan. ayrıca charlie, nicole'ün bir film kariyeri olabilirdi ancak benimle new york'a gelip tiyatro yapmayı tercih etti diyor. ki bu da büyük bir işaret çünkü eğer ilişkilerde biri diğeri için bir şeylerden vazgeçiyorsa karşı tarafı ne kadar severse sevsin bu kararının aklına takılacağını, zamanla pişman olacağını ve karşısındakini suçlayacağını biliyoruz.bu anlatım tarzını film oyunculuklarla da birleştiriyor. ki sanırım en güçlü yönü de bu. normalde böyle son evrelerine gelen ilişkileri anlatırken flashback kullanılır. çünkü bu en kolay yoldur. ancak bu film hiç böyle şeylere girmiyor ve her şeyi oyuncularına yaşatarak gösteriyor size. bunun ilk örneğini nicole'ün, nora'ya evliliğini anlattığı sahnede görebilirsiniz. burada uzun planlar ile scarlett johansson'ın yüzünde ilişkinin mutlu, sıkıntılı, üzücü ve yıkıcı bütün geçişlerini izleyebiliyorsunuz. ki bu da muazzam bir anlatım farklılığı yaratıyor. filmin sonlarına doğru charlie'nin l.a.'de kaldığı evde geçen konuşma da aynı şekilde güçlü. burada sahne diyalog üzerine kurulu olduğu için biraz daha fazla kesme var ama uzlaşma ile başlayan bu sahnenin önce öfkeye ardından nefrete daha sonra yenilmişliğe geçişi çok iyi bir tonda hazırlanmış. burada göze batan tek nokta: her nasılsa scarlett johansson, adam driver'dan daha yaşlı görünüyor filmde. bunun da sebebini çözemedim. ki adam driver 36, scarlett johanson ise 35 yaşında ancak nedense filmde adam driver bir 5 6 yaş daha genç gösteriyor. bu da çiftin uyumunu biraz bozuyor. yine de bu durum dediğim gibi güçlü oyunculuklar ile kapatılıyor.oyunculuklar demişken laura dern ve ray liotta'dan da bahsetmek lazım. laura dern bu filmde karşı tarafı nasıl yönlendireceğini iyi bilen, tatlı tatlı konuşurken tehdit etmekten kaçınmayan, aşırı profesyonel ve başarılı nora adlı avukatı çok güzel canlandırmış. mesela uzlaşma sırasında charlie'nin sinirini bozacak sorular sorması, ancak öğle yemeği seçerken charlie'nin başarılarından bahsetmesi onun işi ve insanları çok iyi ayırabilen dehşet bir profesyonel olduğunu gösteriyor bizlere. ayrıca hali tavırları, temsil edeceği kadınla konuşmadan önce yakınlık kurmak için topuklu ayakkabılarını çıkarması, aile içinde baba ve annenin konumu hakkında yaptığı konuşma ve sırf kazanmış olmak için iki haftada bir gün fazla alması gibi karakterin hırsını ve işinde ne kadar iyi olduğunu anlatan onlarca detayı çok başarılı bir şekilde yansıtmışlar izleyiciye.ray liotta'yı ise goodfellas'taki henry hill olarak tanıyoruz çoğumuz. bu filmde ise nora ile mücadele eden ve işini sert yollarla halleden bir profesyonel olarak karşımıza çıkıyor. burada asıl nokta nora ve jay'in dahil oldukları davayı ne kadar stresli hale getirdikleri. çünkü bu insanların istediği bu zorlu süreci, insanları kırmadan, duyguları incitmeden yönetmek değil. tek bir amaçları var; o da daha çok kazanmak ve egolarını tatmin etmek. bu yüzden özellikle mahkeme sahnesinde izleyici olarak siz de charlie ve nicole kadar boğuluyorsunuz. ancak yönetmen de sanırım bu durumun böyle olacağını tahmin etmiş o yüzden bu kısımları çok uzatmamışlar. filmdeki bütün karakterler iyi yazılmamış bu arada. mesela nicole'ün annesi ve kız kardeşi sitcom karakteri gibi duruyorlar. muhtemelen bu karakterler tasarlanırken ağır ve gergin havayı dağıtmaları için böyle olmaları düşünüldü ancak bu karakterler sinirliyken size şaka yapılması gibi bir etki yaratıyor insanda. güldürmüyorlar üzerine, bu çabaları daha çok sinirlenmenize neden oluyor gibi.yine de ana karakterler ekseninden bakarsanız senaryonun yazım şekli size bu karakterlerin başarısızlığını unutturuyor. burada senaryonun başarılı bir noktası da size iki karakter arasında sürekli gelgit yaşatması. çünkü normal bir ilişki dramasında senarist bir taraf tutar ve siz de onu destekleyerek filmi izlersiniz. burada ise charlie, bencilliğinden dolayı nicole'ün kendisini değersiz hissetmesine neden olduğu için nicole'ün tarafında başlıyoruz. ancak boşanma sürecinde nicole, henry'i kendisine saklamaya çalışıyor gibi gösteriyorlar bize. bu da kendisinden öte baba-oğul arasına girdiği için antipatimizi kazanmasına neden oluyor. ayrıca burada yönetmen bize charlie'nin yaşadığı zorlukları da izletiyor. her ne kadar charlie, bencilliğinden ötürü aralarının bu hale geldiğini anlayamasa da çabası, nicole'e karşı saygılı davranması ve sürekli olarak yenilmesi nedeniyle film, suçluyu size kurban olarak sunuyor ve bu sefer de charlie'nin tarafına geçiyorsunuz.filmin güzelliği ise gerçekten de tarafsız olması ve sizi iki taraf arasında gezdirdikten sonra orta yolda buluşmanızı sağlaması. ki aslında bir tarafı seçmek ve izleyiciye o kişiyi destekletmek ve finalde o kişinin kazanmasını sağlamak izleyiciden daha kolay puan almanızı sağlardı. ancak bu tarz bir yapı filmin duygu geçişlerine uygun olmadığı için yönetmenimiz zor ancak hikaye açısından gerekli olan sona götürmüş bizi.filmin senaryo tekniğinden bahsettik, kesmeler dedik, ancak hayli dikkat çekici olan renklendirmesinden bahsetmedik. ki bence çok değişik bir tercih var burada. normalde bir film ya da dizi l.a.'de geçiyorsa oraya uygun bir renk kullanılır. bu renk genelde gün batımı, bol turuncular, bol morlar ve ışıl ışıl bir kent ile kurulur. buna örnek için californication dizisine bakabilirsiniz mesela. ancak bu filmde bundan farklı bir tercih yapılmış. çünkü californication'da l.a. heyecan verici, hüzünlü ve güzel olarak tarif ediliyordu. bu yüzden bu tür bir renk kullanımı kabul edilebilir. ancak bu filmde daha ağır bir konu işleniyor. bu yüzden gün batımının göz alıcı renklerini feda ederek pozlamayı açmışlar ve kör edici bir beyazlık vermişler her yere. mesela filme bakın, sarı diye bir şey yok neredeyse bütün açık tonlar beyaza çevrilmiş ve diğer renklerin doygunluğu azaltılmış. peki bu tercihin sebebi ne? bu filmde çokça anılardan bahsediliyor bu yüzden bu renk paletini ve pozlamayı kullanarak polaroid fotoğraflar gibi bir görüntü elde etmişler. bu da filmin üzerinde durduğu geçmiş temasının teknik ile birleştirilmesini sağlamış. --- spoiler ---film gördüğünüz üzere tamamen farklı bir çabanın ürünü. bunu da nicole ve charlie'nin yer aldığı gazete kupüründen anlayabilirsiniz. burada başlık olarak scenes from a marriage yazıyor. ki bu da ingmar bergman'ın ayrılık aşamasındaki bir çiftin hayatını anlattığı filminin adı. o yüzden filmin öykündüğü şey çok çok çok farklı gerçekten de. sonuç olarak film biraz durgun, biraz da belirsiz bazı konular. çünkü olaylardan ziyade olayı yaşayan karakterlerin düşünceleri daha önemli film için. bu da bence bir problem değil çünkü zaten son on senedir aksiyonlu ve fazla anlaşılabilir filmler yayınlandı. o yüzden bırakalım da böyle filmler yapılsın biz de keyifle izleyelim.
(windweaver - 7 Aralık 2019 13:17)
tam bir pazar filmi oldu benim için. buruk bir sevgi hissettim. biraz da benzer süreçlerden geçmenin verdiği tanıdıklık hali var elbette. bizimki böyle savaşlı geçmemiş olsa da her bitişin kendine has hüznünden payımızı aldık.boşanma süreci insanlarda çok sarsıcı etkilere sebep olabiliyor. filmde dendiği gibi, bir ölüm var ama ortada bir ceset yok. çok güzel bir tanımlama... cenazeyi kaldırmak o yüzden bu kadar zor. oyun gibi ama herkes kaybediyor. bir noktada keşke hiç oynamasaydık diyorsun. eğer bir çocuk varsa o ilişki mazinin hatırlamak istemediğin derinliklerinde kaybolmuş bir anı olamıyor. oysa unutmak insanı iyileştiren, yenileyen, tekrar denemek için umutlandıran bir şey. unutmak için de görmemen, anmaman gerekir. mükemmel bir unutucuyumdur, oradan biliyorum. tüm bağlarımı koparır, ortadan kaybolurum. kimseye zorluk çıkarmam. hiçbir maddi sebep beni geri döndürmez. çocuk ise vazgeçemeyeceğin bir maneviyat. yeri gelir onun için tüm değerlerinin üstünü çizer ve buna pişman olmazsın. kendi canının önüne koyabileceğin tek kişidir. değer ne ki... belli konularda hata yapmış olsa da filmde baba karakterinin yaşadıkları buna çok güzel bir örnekti.başta savaşmadım derken yanlış anlaşılmasın, yürütmek için gereken tüm cephelerde düşene kadar kaldım ama olmayınca da beyaz bayrağı çekmek gerekiyor. bitmişse bitmiştir. filmdeki dava süreci bir şeylerin bitmediğinin işaretleriydi. insan bitmeyen bir şeyden vazgeçmez, birbirlerinin canını yakar ki sonra onları hatırlasın, yaptığı saçmalıklara bir mazereti olsun. tıpkı scarlett johansson’ın hayat verdiği nichole karakterinin yaptığı gibi. filmi izlerken gözümün önüne bir sahne geldi. mahkeme salonundayız, davayı ben açmıştım. hiç anlam veremediğim bir şekilde o istememiş, vazgeçmem için ısrar etmiş, aslında zaten vermiş olduğumu anlamamış olacak ki bir şans daha istemişti. ama nihayetinde salondaki yerini almıştı. evrak işlerini hallederken tekrar tekrar anlatıp, o ne isterse öyle olsun diyerek kafasına takılan soruları anlayana kadar yanıtlamıştım. o süreçte bir kere sesimi yükseltmedim, hiçbir şey istemedim. kötü olmayalım diyordum hep kendime. çocuğumuz var, kötü olmayalım, sadece bitsin... oysa affedemeyeceğim, üstünü örtemeyeceğim, iyileştiremeyeceğim ve belki bu yüzden bir ömür yalnız kalmama sebep olacak bir yara açmıştı bende. bundan kötü olamazdım, yine de biterken izi kalmasın istedim.hakime sorular sorarken hep geç yanıtlar verdi. anlayamayınca yüzüme bakıp gözleriyle yardım istiyordu. bir soruda kafası karıştı, kadın tekrar sorunca ona anlayacağı şekilde tercüme ettim ve yanıtını da söyledim. o da tekrar etti. arkadaşım olan avukatım ve hakime güldü bu duruma. filmdeki yemek sipariş sahnesinin benim dünyamdaki karşılığıydı bu. izlerken ben de güldüm. ve hala metaforik ayakkabı bağcıkları bağlıyorum. o düşerse oğlum da düşer diye. filmin tepe noktası bardaki şarkı sahnesiydi. evliliğin hikayesi kısacık bir şarkıda muazzam özetlenmiş ve adam driver tarafından çok iyi oynanmış. başa sarıp tekrar tekrar izledim. zaten film son on beş dakikasında izleyiciye hançer üstüne hançer saplıyor. ama ölmüyorsun. aynı hançerleri daha önceden bilemiş olanlar anladı beni.anlatmayı sevmediğim, kendime sakladığım şeyleri döktüğüm fazla kişisel bir yazı oldu. *üzerine kilit vurduğum olayların kilitlerini kıran çok iyi bir film yapmış noah baumbach. aynı yollardan geçiyoruz hepimiz, merak etme, bu da geçecek der gibi.
(pul - 8 Aralık 2019 20:36)
“onunla yattığıma sinirlenme, onunla güldüğüme sinirlen!” filme dair efsane bir sahneden alıntı.
(sozluk ayraci - 8 Aralık 2019 20:40)
-spoiler- film boyunca, “bunlar aslında hala birbirlerini seviyor, boşanmasalar ya” düşüncesi geçiyor insanın içinden çünkü biz mutlu sonlar için yaratılmışız. vefakat bunu isterken bile içten içe biliyoruz ki, o kadar çok şey olmuş ve birbirlerini sevseler bile onları telafi etmek artık o kadar mümkün değil ki, şimdi barışsalar bir sene sonra yine ayrılırlar. çünkü sevmek yetmiyor işte.ve bence çok güzel bir şeyi gösteriyor film, çoğunlukla evlilikleri kadının kendisinden vazgeçmesi ayakta tutuyor. evet, üzücü ama modern dünyada bu böyle. eskiden kadından evliliklerde eş olması, anne olması beklenirdi ve kadın da kendinden bunu beklerdi o yüzden sorun yoktu. ama şimdi kadın, hayatın içinde olmayı bekliyor, sadece eş ve anne olarak yaşamak kadını tüketiyor, kendi isteklerini de yaşamak, kendini gerçekleştirmek istiyor. sorun şurada başlıyor, kadının artık hayattaki konumu ve beklentileri değişmişken erkekler bunun farkında değil. ben bunu daha çok bize özgü zannediyordum ama görünen o ki, orada bile erkekler bunun yeterince farkında değil. nicole, evlilik için hep kendi isteklerinden fedakarlık eden taraf olmuş (zaten bu kişi genelde hep kadın olur) charlie ise bunun farkında bile değil. iş boşanmaya gelmiş artık, ama hala daha kendi bencilliğinin farkında değil, hala daha hayatlarını şekillendiren şeyin sürekli kendi istekleri, kendi kariyeri, kendi fikirleri olmasının nicole’de açtığı derin yaraları göremiyor. kadının telefon numarasını bile bilmiyormuş ve bunun kadın için ne kadar onur kırıcı bir şey olduğunun farkında değil. ama öyle işte. görünürde bişey yok, görünürde birbirlerini hala seviyorlar. evet seviyorlar. nicole de hala seviyor onu. ama nicole yavaş yavaş tükenmiş işte. ve ne zaman ki kadın “yeter artık ben daha fazla kendimi yok sayamayacağım, ben de varım” diyor, işte o zaman evlilik bitme noktasına geliyor. çünkü adam karısını ne kadar sevse de onun için la’e taşınmaya yanaşmıyor. neden yanaşsın ki, onun kariyeri new york’ta? e kadın senelerce kendi isteğini göz ardı edip onunla kaldı ama? tabii ki kalacak, çünkü her zaman erkeklerin önceliği daha önemli. artık o işler öyle değil işte. bunu anlayabilen, görebilen, karısının da kendisi kadar var olduğunu kabul edebilen erkekler varsa sürüyor evlilikler. ya da kadın susuyor. tahammül edebildiği yere kadar susuyor. tahammül edemediği noktada severek ayrılanlar. ondan sonra istediğin kadar la’e taşın charlie. bunu bi beş ay önce akıl edecektin. ve çok yazılmış ama söylemeden geçemicem. nora’nın annelikle ilgili söyledikleri... tam olarak bütün duvarlara yazasım var. öyle bişey.-spoiler-
(mimwish black - 9 Aralık 2019 00:07)
güzel film. --- spoiler ---adam karısını aldatması dışında net haklı. özellikle senaryoda üstüne oynanmasına , haksız gibi gösterilmesine rağmen net haklı. kadın başarılı bir adamın hayatına giriyor, başta mutluydum diyor, sonra mutsuz olduğunda adamı kendi hayatından vazgeçmeye zorluyor, o vakte kadar yaptığı her şeyi adamın kafasına kakıyor. olmuyor, anlaşmalı boşanalım diyorlar, kadın gidiyor avukat tutuyor, adam avukat tutamasın diye şehirdeki bütün avukatlarla görüşüyor adama tuzak kurup, adamın işini batırmaya çalışıyor, kendi aldığı bursun yarısına çöküyor, evlilikleri boyunca 1 gün bile yaşamadıkları bir şehirde yaşamaları gerektiğini dayatıyor. sonra şartlar eşitlenince " ay buna ne gerek vardı cicim ya " diye adamın kapısına geliyor onda da kavga çıkarıyor. sonra adam suçlu. niye? "yahu bu yaşadıklarımızı ben talep etmedim ki" dediği için. neymiş, kadının ışığını çalmış , hiç yönetmenlik tecrübesi olmadığı halde yönetmenlik yapmak istediğinde red etmiş. şirket batsa , insanlar işsiz kalsa parayı kadın ödeyecek çünkü. kadın haklı çıksın diye de sonunda emmy aldırmışlar yönetmen olarak :) filmin sonu nasıl bitti? kadın mutlu, yeni manitasıyla takılıyor, emmy almış. ailesi etrafında. sevdiği şehirde. adam ne durumda? hiç bilmediği ve sevmediği bir şehirde, hayatını harcadığı, kendi tiyatrosundan ayrılmış, istemediği bir işi kabul etmiş oğlunun yanında olmak için. yalnız başına, çok mutlu karısının yanında yancılık yapıyor, oğlunu bir gün fazla aldım diye sevinip. hayatı kaydı lan adamın. charlie suçluymuş. hadi lan. herifin tek hatası one night stand bütün süreçte. siyasal islamsin nicole. sorry cicim.--- spoiler ---
(archbold - 9 Aralık 2019 15:34)
--- mini spoiler ---adamin cocuk gormesin diye mutfakta kesik kolunun ustune yatmasi iyi bi ayrintiydi. ebeveynlerin kendi dramlarina cocuklari dahil etmemesi gerekiyor bence..--- spoiler ---
(guldum gectim genceciktim - 10 Aralık 2019 01:08)
Yorum Kaynak Link : marriage story