J'accuse (~ Eu Acuso!) ' Filminin Konusu : J'accuse is a movie starring Romuald Joubé, Maxime Desjardins, and Séverin-Mars. The story of two men, one married, the other the lover of the other's wife, who meet in the trenches of the First World War, and how their tale becomes...
Male and Female(1919)(7,8-1639)
Die Puppe(1920)(7,3-1483)
Die Austernprinzessin(1919)(7,2-1461)
Blind Husbands(1919)(7,0-1215)
Madame DuBarry(1919)(6,9-668)
Der Student von Prag(1913)(6,6-1521)
(bkz: itham ediyoruz)
(zoofagus - 15 Nisan 2007 00:48)
entellektuel kelimesinin bir kimlik haline gelmesine onayak olmus, aydinlarin bir sorumlulugu oldugunu acikca ortaya koyan makale.
(ozan sezgin - 4 Ocak 2009 01:47)
altında "özet: başkanım ahlaklı adamdır hatrımız geçer diye seçimde oyları size attık ama iki dakkada yediniz dreyfusu gavur diye, adamcağıza niye yargısız infaz yaptınız ayıp değil mi onun da çoluğu çocuğu var" falan yazaydı keşke bu mektubun. mektubun muhattabı félix faure bütün metni, hele yazının uzunluğundan bütün satılarların göt göte girdiği o bunaltıcı gazete sayfalarından okuduysa çocuğumun adını felix koyarım. siksen okumamıştır lan koskoca başkanın işi gücü yok mektup mu okuycak. o zaman hepimiz yazalım birer mektup başkana yollayalım.
(funkychild - 30 Haziran 2011 03:51)
emile zolanın dreyfus olayıyla ilgili l' aurore gazetesinde yayınlanmıs cumhurbaskanına mektubunun bulundugu ve mektubun oncesi ve sonrası diye iki ayrı bolumle de olayların gelisimini ve gidisatını anlatan, tahsin yucelin turkceye cevirdigi bir cep kitabı.yalnız kitapta onemli bi hata vardır: olayın kahramanı alfred dreyfus kitapta albert dreyfus olarak gecmektedir.
(idyl - 17 Nisan 2003 14:39)
kilise devlet ayriminin aydinanlanmayi aydinlanma yapmaya yetmedigini, aydin devlet ayriminin catalini teskil eden avrapanin önemli milatlarindan birisidir.
(putperest - 17 Nisan 2003 14:43)
zola bugün türkiye'de yaşasaydı buna benzer bir metni hangi olay için kullanacağını şaşırırdı gibi geliyor bana.
(blu - 19 Ocak 2012 13:16)
siyasi başkaldırının dünya edebiyatındaki simgesi olan ve mutlaka okumanız gereken bir kitap.dışarıda lapa lapa yağan kar ve birkaç haftadır ara vermeksizin devam eden dondurucu soğuk, bu hafta sonu için arkadaşlarımla şehir dışındaki bir gölde buluşup balık tutma planlarımızı ertelememize yol açtı. pencerenin buğulanan camını silip dışarıya baktığımda uçsuz bucaksız buğday tarlaların yerini bembeyaz bir kar denizi almış olduğunu gördüğümde içimi bir huzur kapladı doğrusu. daha sonra, uçsuz bucaksız beyaz kar denizini görebileceğim pencerenin önündeki koltuğa kuruldum. yanan şöminenin kenarındaki kumda hazırladığım türk kahvesini içtikten sonra, rüzgarın ve şöminede yanan ateşin seslerinin oluşturduğu senfoniyi dinleyerek kitabın sayfalarını çevirmeye başladım. birkaç saat sonra kitabın kapağını kapatıp yanımdaki masaya koyduğumda yaptığım türk kahvesinin kokusunun bütün odaya yayılmış olduğunu fark ettim. eserin yazılış biçimine ve yazarın üslubuna hayran kaldım doğrusu. fransızca aslından dilimize çeviren eylül desen kaytancı’nın bazı cümleleri çok daha iyi çevirebileceği kanaatindeyim. --- spoiler ---eserin kökeninde, alfred dreyfus isimli yahudi asıllı bir fransızın, almanlar için casusluk yaparak ülkeye ihanet ettiği gerekçesiyle mahkum edilmesi sonucunda yaşam boyu hapis cezasını çekmek üzere 1895'te şeytan adası'na gönderilmesi yatar. fakat dönemin fransa’sında etkisini arttıran yahudi düşmanlığının bu olaya sebep olduğunu anlayan dönemin önde gelen aydınlarından emile zola, davanın yeniden görülmesi için olanca gücüyle savaşır. l' aurore gazetesinde “suçluyorum!" başlığıyla yayımlanan cumhurbaşkanına açık mektubu fransa’da çok geniş çapta yankı uyandırmıştır. genelkurmay başkanını ve diğer yüksek rütbeli subayları görevlerini kötüye kullanmakla ve kamuoyunu yanıltmakla suçladığı bu yazısı ile zola, ülkenin aydınlarının sorumlulukları olduğunu bütün dünya önünde ortaya koymuştur. uzun süren uğraşları sonucunda alfred dreyfus beraat etmiş ve on iki yıl önce sökülen nişanları büyük bir törenle yeniden takılmıştır. eserin ortaya çıkmasının nedeni olan yahudilere karşı ırkçılık beni daha genel anlamda ırkçılık üzerine düşünmeye itti. güce ve güçlüye tapmanın tamamlayıcı bir parçası olarak zayıftan, güçsüzden ve ezilenden nefret etmeyi gerektiren ayrımcılığın ırk temelinde şekillenmesiyle ortaya çıkan ırkçılık şüphesiz insanoğlunun en büyük utanç kaynaklarından biridir. önceki entrylerimde bahsetmiş olduğum kendini anlamlandırma sürecinin bir sonucu olarak ortaya çıkabilen kendinin eşsiz bir insan olması gerektiği düşüncesinin veya toplumsal kimlik arayışı neticesinde oluşturulan milliyetçi düşüncelerin, azınlık olan bir grubun toplum içerisinde birtakım sorunlara neden olması ile sıklıkla ırkçı düşüncelere dönüştüğü görülür. ermeni soykırımı iddialarının yüzüncü yılına girdiğimiz, suriyeli göçmenlere ev sahipliği yaptığımız ve gücünü kürt halkının bir kısmından alan bir silahlı terör örgütü kurucusuyla müzakere yapıldığı şu günlerde, tarih boyunca ciddi manada tepki toplamasına rağmen sürekli var olmayı başarabilen ırkçılığın ülkemizde yeni bir güç ve yayılım kazandığı apaçık görülüyor. ülkemizi yöneten hükümet ve partili cumhurbaşkanı ise gittikçe güç kazanan ırkçılığı önleme adına hiçbir girişimde bulunmamakla kalmıyor, oy kazanmak adına halkın milliyetçi duygularını tahrik edici eylemlerde bulunuyorlar.“gerçek toprağın altına kapatıldığı zaman, orada öyle bir toplanır, öyle bir patlama gücü kazanır ki patladığı gün, her şeyi kendisiyle birlikte havaya uçurur.” toplumda yaşayan bireylerin birbirleriyle olan ilişkilerinin düzenlenmesi, bireysel hakların gözetilmesi ve kötü bir eylemde bulunanların hak ettiği cezayı alması ancak vicdan bir kavram olan adalet ile sağlanabilir. devletin kendisi veya hükümetin yöneticileri tarafından işlenebilecek suçların da gözetilmesi gerektiği düşüncesi hukukun siyasi otoriteden bağımsız bir sistem olarak kabul etmek bütün dünya tarafından kabul edilmektedir. birkaç ay öncesine kadar ülkenin yüz akı olarak anılan bir grubun*, sırf yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarına medyalarında destek vermeleri ve bu konuda siyasi otoriteye boyun eğmemeleri sebebiyle terörist ilan edilmesi gibi trajikomik olayların yaşandığı bir ülkede yaşıyoruz. günlük ve çıkar amaçlı oluşturulan politikalarla yönetilen ülkemizde, darbe ve silahlı terör örgütü gerekçeleriyle uzun yıllar tutuklu bulunan insanların* şimdi suçsuz olduğunun anlaşılması da bir o kadar ilginçtir. emile zola günümüzde türkiye’de yaşasaydı, bu yazdığına benzer bir yazıyı hangi olay için kullanacağına karar veremezdi diye düşünüyorum.--- spoiler ---
(milamekneb - 30 Mayıs 2015 16:45)
emile zola'nin donemin cumhurbaskani felix faure'a yazdigi ve 13 ocak 1898 gunu l'aurore isimli gazetede yayinlanan j'accuse baslikli acik mektubun turkce cevirisi : sucluyorumsayin baskan,bir gun bana gosterdiginiz iyi kabulden dolayi gonul borcunu haketmis oldugunuz seref konusunda duydugum kaygıyı belirtmeme, su ana dek pek mutlu olan yazgınızın en utanc vericive en silinmez bir leke almak uzere oldugunu soylememe izin verir misiniz?siz, en alcakca itiraflardan tertemiz cikip gonulleri fethetmis bir insansiniz. ancak su cirkin dreyfus olayi isminiz icin -yonetimizin icin diyecegim- ne buyuk bir camurdur! bir savas konseyi, cok kisa bir sure once tepeden gelen bir emirle bir esterhazy'yi temize cikarmayi, tum gercege ve tum adalete agir bir tokat indirmeyi goze aldi. boylece hersey bitti. fransa'nin alnina leke suruldu. tarih boylesine toplumsal bir cinayetin sizin baskanliginiz sirasinda islendigini yazacaktir.onlar hiçbir seyden cekinmediklerine gore, ben de herseyi goze alıyorum. gercegi soyleyecegim. cunku davayi ele alan mahkeme, gercegi tam anlamiyla ve eksiksiz olarak ortaya cikarmazsa onu soylemeye onceden soz verdim. konusmak odevimdir, suc ortagi olmak istemiyorum. yoksa gecelerim, uzakta, islemedigi bir suctan oturu iskencelerin en korkuncunu ceken sucsuz bir insanin goruntusunden kurtulamaz.namuslu bir insan olarak tum gucumle ayaklanip bu gercegi size haykiracagim sayin baskan. serefinizi dusunerek gercegi bilmediginize inaniyorum. bu durum karsisinda, gercek suclulardan olusan kotulukcu guruhu size degil de, kime haber verebilirim? siz ki ulkenin en yuce katında bulunuyorsunuz.ilk once dreyfus'un yargilanmasi ve hukum giymesi konusundaki gercegi ele alalım.ugursuz bir adam herseyi yurutmus, herseyi yapmistir. bu adam o zamanlar binbasi olan yarbay paty de clam'dır. dreyfus olayini yaratan odur. durust bir sorusturma ile eylemleri ve sorumluluklari ortaya cikarilmadigi surece onu tanimak imkansizdir. o, romansi entrikalarla dolu, sisli, karmasik bir kafa olarak ortaya cikiyor. okudugu tefrika romanlar dolayısıyla, calinmis belgelerden, isimsiz mektuplardan, issiz yerlerdeki randevulardan, dedikodu yapan esrarengiz kadinlardan hoslanıyor. dreyfus'e bordroyu dikte etmeyi dusunen odur.onu bastan sona aynalarla donanmıs bır odada incelemeyi tasarlayan da odur. binbasi forzinetti bu adamin, uyumakta olan sanigin yanina elinde fenerle girmek istedigini anlatti. amaci sanigin yuzune ansizin isik tutup, uyku sersemligi icinde onun sucunu yakalamakmis. herseyi soylemem gerekmez. arastirilsin. hersey meydana cikacaktir. yalniz sunu belirteyim : adli subay olarak dreyfus olayını mahkemeye goturmekle gorevli olan binbasi paty de clam, islenen korkunc adli hatanin, tarih ve sorumluluk sirasi bakimindan ilk suclusudur.bordro, genel felcten ölen haberalma dairesi muduru albay sandherr'in bir suredir elindeydi. sizmalar olmustu bu arada. bugun oldugu gibi o zaman da belgeler yok oluyordu. bordroyu kaleme alanin arandigi bu sirada, bu adamin ancak genelkurmaydan bir subay ve bir topcu subayi olabilecegi dusunuldu: bordronun ne kadar ustun koru incelendigini gosteren ikili yanilgiydi bu. cunku yapilacak akıllıca bir inceleme sonucunda kolayca anlasilir ki soz konusu olan bir kita subayi idi.kisimca bilinen bir oykuyu burada yinelemek istemiyorum. ilk kusku dreyfus ustune duser dusmez, binbasi paty de clam'in sahneye ciktigini goruyoruz.o andan itibaren dreyfus'u bulan binbasi clam olmustur. dava onun sorunu haline gelmistir. haini karistirmak, onu eksiksiz itiraflara zorlamak icin binbasi tum cabasini harcamistir. hic kuskusuz, isin icinde pek becerikli gorunmeyen savas bakani general mercier, kendisini kilise tutkusuna kaptirmis gorunen genelkurmay baskani general boisdeffreve vicdani pek cok karanlik isi kabullnebilen genelkurmay baskan yardimcisi general conse de var. ama isin basinda herkesten once general paty de clam bulunuyor. hepsini o yonetiyor, hepsini ipnotizma ile uyutuyor. cunku bu bınbasi ayni zamanda ispiritizma ile, gizli seyler bilgisi ile ugrasiyor, ruhlarla konusuyor. zavalli dreyfus'u bu adamin ne gibi deneylerden gecirdigi, hangi tuzaklara dusurmek istedigi, nasil mantiksiz sorgulamalar yaptigi, ne denli kıvrandirici cilginliklara giristigi bilinemez.ilkten olup bitenleri gercek ayrintilarina degin bilenler mutlaka kabus gecirirler! binbasi paty de clam dreyfus' u tutukluyor ve hucreye hapsediyor. sonra kosup bayan dreyfus'un gozunu korkutuyor. eger birsey soyleyecek olursa kocasinin mahvolacagini soyluyor. o sirada talihsiz dreyfus yırtınıp duruyor, sucsuz oldugunu haykiriyor. sonra sorgu , tıpkı bir 15. yy. guncesinde oldugu gibi, esrarengiz bicimde, karmasik ve zalimce birtakim yollara basvurularak yapiliyor.tum bunlarin dayanagi bir tek cocukca kanittir: budalaca hazirlanmis olan bir cizelge. o cizelge ki yalnizca bayagi bir ihanet degil, ayni zamanda dolandiriciligin da en kustahcasiydi. cunku verildigi soylenen tum sirlarin hemen hepsi degersizdi. bu konudaki direnisim bosuna degildi. bu tohumdan sonralari gercek suc cıkacaktır ortaya. fransanın basina bela kesilen tuyler urpertici adaletsizlik hastaligi kendisini gosterecektir. adli hatanın nasıl islendigi, bunun nasil binbasi paty de clam'ın cevirdigi dolaplardan olustugu, general mercier'in gneral boisdeffre ve general conse'un nasil aldanabildikleri, yavas yavas sorumluluklarini birakip nasil bir yanilgiya dustukleri konusuna parmak basmak istedim. o yanilgi ki sonralari generaller bunu kutasl bir gercek, asla tartisilmaz bir gercek olarak kabul ettirmek geregine inanmislardir.sozun kisasi, baslangicta ihmal ve akilsizliktan baska birsey goze carpmiyordu. olsa olsa tertipcilerin, ortamin dinsel tutkularina ve meslek iliskilerinden kaynaklanan onyargilara boyun egdikleri seziliyordu. budalalıklara aldiris etmiyorlardi.en sonra dreyfus, savas konseyinin onune cıkarildi. durusmanin kesinlikle gizli yapilmasi istendi. siniri dusmana acip alman imparatorunu notre dame'a getirmeyi amac edinen bir hain icin bundan daha sıkı sessizlik ve guvenlik onlemleri alınamazdi. ulus saskina donmustu. korkunc birtakim olaylar kulaktan kulaga fisildaniyor, tarihi tiksindiren satilmisliklar dilden dile dolasiyor ve dogal olarak ulus bas egiyor. yeterince agir ceza yok. ulus, suclunun rutbesinin kamu onunde alınmasını alkislayacaktir, onun pismanlik acisi cekerek yuz karasıyla yasamasini isteyecektir. peki, ama o soylenemeyen seyler, gizli durusmalarda ozenle ustu ortulen, avrupa'yı atese verebilecek o tehlikeli nesneler gercek miydi?hayir, isin icinde binbasi paty de clam'ın romansi ve clginca kuruntularindan baska birsey yoktu. tum bu yapilanlar yalnizca roman tefrikalarının en guluncunu gizlemek icin yapilmistir. bundan iyice emin olmak icin savas konseyi onunde okunan iddianameyi okumak yeterlidir.bu iddianame hicbir hukuksal deger tasimamaktadir. bir insanin boylesine bir suclama yazısı uzerine hukum giymesi adaletsizligin mucizesidir. hicbir namuslu insanin bu suclamayi yuregi isyan etmeden okuyabilecegine inanmıyorum. seytan adasi’nda cekilen olcusuz kefareti dusunup de çileden cikmamak elden gelmez. dreyfus’un bircok dil bilmesi suctur. evinde hicbir tehlikeli belgenin bulunmamis olmasi suctur. ara sira dogdugu ulkeye gitmesi suctur. caliskan olmasi, ogrenme kaygısı icinde olmasi da suctur. coskulanmasi da suctur. coskulanmamasi da suctur. ya iddianamenin kaleme alinisindaki bonlukler, boslukta kalan bicimsel iddialar! bize suclamanin ondort esas maddeden olustugu soylenmisti. oysa ki tek bir maddeden; cizelge maddesinden baska birsey bulamiyoruz. ve hatta ogreniyoruz ki bilirkisiler de anlasamiyorlarmis. aralarindan biri bay cobert, istenilen yonde karara varmadigi icin askerce azarlanmis. dreyfus’e karsi taniklik etmeye gelen yırmıuc subaydan da soz ediliyordu. onlarin sorgulari konusunda henuz bir bilgimiz yok. ama eminiz ki hepsi de aleyhte taniklik etmemislerdir. bu bır aile davasidir ve sunu unutmamak gerekir: davayi genelkurmay istemistir ve saniga hukum giydirmistir. simdi de ona ikinci kez hukum giydirmektedir.yukarida da belirttigimiz gibi, elde bulunan tek kanit bordroydu. onun uzerinde de bilirkisiler anlasamamislardi. konsey dairesinde yargiclarin ister istemez beraate gidecekleri anlatiliyor. bundan dolayi umutsuz bir inatla, hukum giydirmeyi hakli gostermek icin, bugun gizli, ezici bir belgenin varligi ortaya atiliyor. bu belge tum yapilanlari hakli cikariyormus ama gosterilemezmis! bu bilinemez ve gorunemez belgenin onunde bizim boyun egmememiz gerekiyor demek! bu belgeyi reddediyorum, tum gucumle redediyorum! gulunc bir belge. evet, belki de minnacik kadinlarin soz konusu oldugu ve herhangi bir yerinde dreyfus’ten soz edilen bir belge! ulusal savunmaya iliskin bir belge asla olamaz! yalandir bu! ve ustlerinden gelinemeyecek sekilde yalan soylemeleri busbutun igrenc ve edepsizce bir tutumdur. fransa’yi ayaklandiriyolarlar, onun hakli coskusunun arkasina saklaniyorlar. yurekleri bulandirarak, kafalari karistirarak agizlari kapatıyorlar. bundan daha buyuk bir kamu sucu olamaz.kisacasi, sayin baskan, bir adli hatanin nasil islendigini gosteren gercekler bunlardir. boylece manevi kanitlar, dreyfus’un durumu, dayanak yoklugu, dreyfus’un surekli olarak sucsuzlugunu haykirmasi bir gercegi ortaya koymaktadir: dreyfus, binbasi paty de clam’ın olaganustu imgeleme yetisinin icinde bulundugu kilise ortaminin “pis yahudi” avinin kurbani olmustur. cagimizin yuz karasidir bu olay.simdi esterhazy olayina geliyoruz. aradan uc yil gecti. bircok vicdanlar derin rahatsizliklar duydular, kaygilandilar, arastirdilar, sonunda dreyfus’un sucsuz oldugu kanisina vardilar.bay scheurer kestner'in baslangictaki kuskularinin, sonra kesin kaniya varisinin tarihcesini yapmayacagim. su var ki kestner kendi yonunden arastirma yaparken, genelkurmayda da onemli olaylar geciyordu. albay sandherr olmustu. onun yerine haber alma dairesinin basina yarbay picquart gelmisti. picquart bu sifatla gorev basinda bulundugu sirada, birgun eline bir mektup-telgraf gecer. bu mektup yabanci bir gucun ajani tarafindan binbasi esterhazy'ye gonderilmistir. bu durum karsisinda picquart kesinlikle sorusturma acmak zorunda kalir. su da var ki yarbay picquart, ustlerin istegi dısında hicbir zaman herangi bir eylemde bulunmamistir. bu nedenle kuskularini ustlerine, yani general conse'a sonra general boisdeffre'e, sonra da general mercier'in yerine savas bakanligina getirilen general billiot'ya iletir. pek cok sozu edilen unlu picquart dosyasi, billiot dosyasindan baskasi degildir. bu, bir astın bakanina hazirladigi bir dosyadir. bu dosyanin bugun de savas bakanliginda bulunmasi gerekir. arastirmaalr 1896 yilinin mayisindan, eylul ayina dek surdu. sunu da belirtmek gerekir ki general conse, esterhazy'nin suclu oldugu kanisina varmistir. general boisdeffre ile general billiot da, bordrodaki yazinin esterhazy'nin yazisi oldugunu yadsiyamazlardi. yarbay picquart'ın sorusturmasi sonucunda boylesine keskin bir gercek ortaya cikmistir. ne var ki buyuk bir heyecan yaratmisti bu gercekler. cunku esterhazy hukum giyerse, arkadan dreyfus davasini gozden gecirmek kacinilmaz bir zorunluluk halini alacakti. oysa genelkurmay her ne pahasina olursa olsun bunu istemiyordu.bu davada karar vermek icin en elverisli an, anlamsiz sikintilar icerisinde kacirilmis olsa gerek. sunu belirtmeli ki, general billiot hicbir bicimde lekelenmemis bir insandi. yeni gelmisti, gercegi ortaya cikarabilirdi. hic kuskusuz kamuoyundan korktugu icin, genelkurmayi terk etmek zorunda kalmaktan cekindigi icin bunu goze alamadi. ikinci derecedekiler bir yana, general boisdeffre'yi, general conse'u bırakmaktan cekindi. sonra vicdani ile ordunun degeri saydigi sey arasinda bir dakikalik bir catisma oldu.iste o an gecince is isten gecmisti. o artik kendini kapip koyvermisti, serefini tehlikeye atmis bulunuyordu. boylece billot baskalarinin sucunu ustune almis, baskalari kadar, hatta baskalarindan fazla suclu duruma dusmustu. cunku adaleti gerceklestirmek elinde oldugu halde bunu yapmamisti. durum meydanda! general billot, general boisdeffre ve general conse, dreyfus'un sucsuz oldugunu bir yıldan beri biliyorlar. oyle oldugu halde bu tuyler urpertici gercegi kendilerine sakliyorlar! ve bu adamlar geceleri gene de rahat uyuyabiliyorlar! ve cok sevdikleri karilari ve cocuklari var!yarbay picquart durust bir insan olarak gorevini yerine getirmisti. ustleri karsisinda adalet adina direniyordu. hatta onlara yalvariyordu. isi suruncemede birakmanin yanlis bir tavir oldugunu, gercek ogrenildigi zaman korkunc bir firtinanin kopacagini soyluyordu. sonralari bay scheurer kestner de general billiot' ya ayni seyleri soyluyor ve sorunu ele almasi, toplumsal bir yikima donusecek olcude agirlasmasina goz yummamasi icin ona yurtseverce yalvariyordu. hayir! suc islenmisti bir kez, genelkurmay sucunu itiraf edemiyordu. boylece picquart baska bir goreve atanarak olabildigince uzaga, tunus’a gonderildi. ona moris markisinin oldugu yerde gorev verilerek gunun birinde, kilictan gectikten sonra yigitligi ovulmek istendi. gozden dusmedi. general gonse onunla sıkca mektuplasiyordu. ancak ortada aciga vurulmasi hic de hos olmayacak sirlar vardi.paris’te gercek karsi konulmaz bir hızla yuruyordu ve beklenen fırtına biindigi bigi bicimde koptu. bay mathieu dreyfus, binbasi esterhazy’yi bordronun gercek yazari olarak ele verdi. o sirada bay scheurer kestner davanin yeniden gozden gecirilmesi konusunda adalet bakanına dilekce vermek uzereydi. iste o gunlerde binbasi esterhazy ortaya cikiyor. ilk once cilgin gibidir; intihara ya da kacmaya hazirdir. sonra birden bire kafa tutmaya baslar, zorlu davranisiyla paris’i saskina cevirir.demek ki yardimina kosanlar olmustur. ona, cevrilen dolaplari ve dusmanlarini bildiren imzasiz bir mektup gonderilmistir.hatta esrarengiz bir kadın zahmete katlanip bir gece ona genelkurmaydan calinmis bir belgeyi getirir. onu kurtarmasi gereken bir belgedir bu. burada yine yarbay paty de clam’in parmagini gordugumu soylemekten kendimi alamiyorum. onun dogurgan yaratma gucunun urettigi careler hemen belli oluyor.dryfus’un suclulugu yarbay clam’in yapıtıydı. simdi bu yapit tehlikeli durum almisti.bu durum karsisinda yarbay clam nasil eli kolu bagli dururdu? elbette yaptigini savunmak isteyecekti. davanin yeniden gozden gecirilmesi ne demekti? seytan adasi’nda tuyler urpertici bir bicimde son bulan o zirva, o trajik tefrika romanin yikilisi olurdu bu! yarbay clam buna asla izin veremezdi.bundan sonra yarbay picquart ve yarbay paty de clam arasina catisma baslayacaktir. birisi acikca, digeri maskeli olarak duelloya cikacaktir. cok gecmeden her ikisini de sivil mahkemenin karsisinda bulacagiz.aslinda, hep genelkurmayin kendisini savunmasindan, isledigi sucu, tiksincligi, saatten saate artan bir sucu itiraf etmek istemesinden baska birsey degildi butun bu olup bitenler.herkes binbasi esterhazy’yi koruyanların kimler oldugunu saskinlikla soruyordu. en basta perde arkasindan her turlu dolabi ceviren, herseyi yoneten binbasi paty de clam koruyordu onu. sonra general boisdeffre, general gonse ve bizzat general billot. bu generaller binbasiyi temize cikarmak zorundaydilar. cunku dreyfus’un sucsuzlugunun ortaya cikmasina imkan saglayamazlardi.boyle birsey yaparlarsa savas bakanligi halkin nefreti altinda ezilirdi. boylece bu olaganustu durum, gorevini tek basina yapan durust insan yarbay picquart’ın maskaraya cevrilmesiyle, cezalandirilmasiyla sonuclanacaktir. kurban edilen o olacaktir. ey adalet, ne buyuk bir umutsuzlukla daraliyor insanin yuregi! onun sahtekar oldugunu, esterhazy’yi mahvetmek icin telgraf kartini onun uydurdugunu soyleyecek kadar ileri gittiler.peki ama neden? hangi amacla? bir neden gosteriiz. o da mi yahudiler tarafindan satin alinmisti? iste boylesine alcakca bir gorunum karsisindayiz. agir suc islemis lekeli kisilerin sucsuz olduklari soylenirken bir yanda yasami bounca lekesiz kalmis, serefli bir insan cezalandiriliyor! bir toplum bu duruma geldi mi, kokusmaya yuz tutmus demektir!iste esterhazy olayi budur sayin baskan: temize cikarilmasi gereken bir suclu soz konusudur. hemen hemen iki aydan beri yapilan isi saati saatine izleyebiliyoruz. gunun birinde uzun uzadiya cosku dolu sayfalara gececek olan bu oykunun bir ozetini yapıyorum burada. sonucta general pellioux’nun, sonra da binbasi ravary’nin vicdansizca sorusturmalar yaptiklarini gorduk. bu sorusturmalardan alcaklar bicim degistirmis, namuslu kisilerse lekelenmis olarak ciktilar. sonra da savas konseyi toplantiya cagirildi.bir savas konseyinin yaptıgını, obur savas konseyinin bozabilecegini nasil umabilmisti? yargiclarin her zaman yapabilecekleri secmelerin sozunu bile etmiyorum. askerlerin kanina islemis olan yuksek disiplin dusuncesi, onlarin adalet gucunu zayiflatmaya yetmez mi? disiplin demek itaat demektir. savas bakani, buyuk sef, bir olay konusunda verilmis mahkeme kararının onemini ve gucunu kamu onunde belirtirken, bir savas konseyinin onu kesinlikle yalanlamasini mi bekliyorsunuz? hiyerarsi bakimindan olanaksizdir bu. general billot yaptigi aciklama ile yargiclara telkinde bulunmustur. onlar da atese atilircasina, dusunmeden karar vermislerdir. dayandiklari kaninin su oldugu anlasiliyor: “dreyfus’e ihanet sucundan bir savas konseyi hukum giydirmistir; oyleyse dreyfus sucludur. simdi biz bir savas konseyi olarak onu sucsuz ilan edemeyiz. cunku biliyoruz ki esterhazy’nin suclu oldugunu kabul etmek, dreyfus’un sucsuzlugunu aciklamak olacaktir.” savas konseyi bu saplantidan asla kurtulamazdi.bu kisiler savas konseylerimizin sonsuza dek kamburu olarak kalacak ve bundan boyle bu konseylerin kararlarini her zaman kusku altinda birakacak olan butunuyle haksiz bir karar vermislerdir. ilk savas konseyi akılsızca davranmistir. ikincisi kacinilmaz bir karar ile agir suc islemistir. yineliyorum: ikincisinin ozru, yuksek komutanin, daha onceki mahkeme kararinin dokunulmaz oldugunu aciklamasindan baska birsey degildir. oyle ki astlar bunun tersini one suremezlerdi. ordunun serefinden soz ediliyor, onu sevmemiz, saymamiz isteniyor. bir tehlike karsisinda harekete gecerek, fransiz yurdunu savunacak olan orduyu, tum ulustan olusan orduyu, elbette seviyoruz, elbette ona saygı duyuyoruz. ama soz konusu olan o degildir. biz onun serefini ve sayginligini dusundugumuz icin adalet istiyoruz. burada soz konusu olan kilictir. belki de yarin basimiza efendi kesilecek olan kilic! bu kilicin kabzasini bagnazca opmek mi? asla!bir yandan sunu da kanitladim: dreyfus olayi karargah subelerinin isidir. genelkurmaydan bir subay, yine genelkurmaydan arkadaslari tarafindan ihbar ediliyor ve genelkurmay ileri gelenlerinin baskisi ile hukum yiyor. genelkurmay suclu duruma dusmeksizin dreyfus’un sucsuz cıkmasi imkansizdir. bundan dolayidir ki, karargah subeleri akla gelebilecek her turlu onleme bas vurarak, basinda kampanya acarak, bildirilerle, nufuzla esterhazy’yi korumuslardir. sirf dreyfus’u ikinci kez mahvetmek icin bunu yapmislardir.cumhuriyet hukumeti, general billot’nun bile duzenbaz takimi diye adlandirdigi bu kimselere yol vermeliydi. herseyi bastan basa yenilemeyi ve duzeltmeyi goze alacak olan, gercekten guclu ve akilli, yurtsever bakanlik nerede? nice kisiler taniyorum ki, ulusal savunmanin hangi ellerde oldugunu bildikleri icin kaygıyla titremektedirler! yurdun alinyazisinin karara baglandigi o kutsal siginak, ne asagilik entrikalarin, ne dedikodularin ve savurganliklarin yuvasi haline gelmistir! kamuoyunu sasirtmak, onu cileden cikartmak agir bir suctur. siradan ve gosterissiz insanlari zehirlemek, gericilik ve hosgormezlik tutkularini tiksinc yahudi dusmanligina siginarak korukleyip azdirmak, suclarin en agiridir! eger bu hastalik iyilestirilmezse insan haklarinin ozgurlukcu buyuk fransa’si yikilacaktir. yurtseverligi, kin ve dusmanlik icin somurmek bir cinayettir. ve en sonra, tum insanlik bilimi gelecegin gercek ve adalet yapitini olusturaya ugrasirken, kilici cagdas tanri haline getirmek buyuk bir cinayettir.derin bir tutkuyla arzuladigimiz gercegin ve adaletin hice sayildigini gormek ne buyuk bir yikimdir! bay scheurer kestner’in yureginde bir cokuntu olabileceginden kuskulaniyorum. oyle saniyorum ki, sonucunda bay kestner, senatodaki gensoru sirasinda bir devrimci gibi davranip icini dokmedigi, herseyi yikmadigi icin pisman olacaktir. o buyuk ve durust insan, dogruluk icinde gecen yasaminin insani olarak kalmistir. gercegin kendi kendine yeterli olduguna, ozellikle herseyin gun gibi acik gorundugu bir sırada baska turlu dusunulemeyecegine inanmistir. yakında gunes parlayacagina gore ne diye herseyi altust etsindi? iste bu guven dolu serinkanliligi yuzundendir ki kestner korkunc bicimde cezalanmistir. ayni seyi yarbay picquart icin de soyleyebiliriz. o ki agirbasliligi ve yuksek onuru ugruna general gonse’un mektuplarini yayinlamak istemistir. ustlerinin kendisine camur attigi, onu en beklemedik ve onur kırıcı sekilde mahkemeye verdikleri bir sirada gosterdigi titizlik, disipline saygili kalisi, ona busbutun deger kazandirmaktadir. ortada isleri tanriya birakan iki kurban, iki yigit kisi, iki temiz yurekli insan var. ve dahasi, yarbay picquart’ın su igrenc durumla karsilastigi gorulmustur: bir fransiz mahkemesi, savcinin bir tanigi kamu onunde suclamasina olanak verdikten sonra, bu tanik aciklama yapmak ve kendini savunmak uzere mahkemeye alininca, durusma gizli yapilmistir. bunun da agir bir suc oldugunu soyluyorum. bu suc kamu vicdanini ayaklandiracak ozelliktedir. surasini kesinlikle belirtmeliyim ki, askeri mahkemelerin adalet konusunda acayip dusunceleri vardır. yalin gercek budur, sayın baskan ve bu tuyler urpertici gercek baskanliginiz icin bir leke olarak kalacaktir. bu davada hicbir yetkinizin bulunadigi, sizin cevrenizin ve anayasanin tutsagi oldugunuz kanisinda degilim. hic degilse bir insanlik odeviniz vardir: bunu dusunecek ve yerine getireceksiniz. bu davanin zaferle sonuclanacagindan asla kuskum yok. simdi daha buyuk bir kesinlikle yineliyorum: gercek yuruyor ve onu hicbir sey durduramayacaktir. herkesin aldigi durum bugun acikca belli olduguna gore, dava ancak bugun baslamistir: bir yandna gercegin gun ısıgına cikmasini istemeyen suclular, ote yanda herseyin aydinlanmasi icin yasamlarini vermeye hazir olan adaletseverler.. daha once soyledim, yine soyluyorum: gercegi ye altia kapatirsaniz birikim olusur ve gercek bir eyrde oylesine bir patlama gucu kazanır ki, patladigi gun, kendisiyle birlikte pek cok seyi havaya ucurur. bu tavirla ilerisi icin yikimlarin en gurultulusunun hazirlanip hazirlanmadigini herkes gorecektir.mektubum fazla uzadi sayin basan; bir sonuca varmanin zamanidir.yarbay paty de clam’ı adli hatanin iblisce duzenleyicisi olarak sucluyorum. sonra da ugursuz yapitini, uc yildan beri en sasirtici ve en bastan basa suc olan dalaverelere basvurarak savunmakla sucluyorum onu.general mercier’yi, hic degilse dusuncesizligi yuzunden, cagimizin en buyuk haksizliginda suc ortagi olmakla sucluyorum.general billot’yu, dreyfus’un sucsuzlugu konusunda elinin altinda bulundurdugu kesin kanitleri saklamakla, sayginligi tehlikeye dusen genelkurmayi siyasal amacla kurtarmak icin, insanliga ve adalete karsi agir suc islemekle sucluyorum.general boisdeffre’i ve general gonse’u ayni sucun ortaklari olarak sucluyorum. birisi, hic kuskusuz papaz egemenligi tutkusu yuzunden, oteki ise belki, karargah subelerini dokunulmaz sayacak kadar meslege bagli oldugu icin suca ortak olmuslardir.general pellieux ile binbasi ravary’yi, vicdansizca sorusturma yapmakla sucluyorum. bununla, sorusturmanin en asiri yanlilikla yapildigini belirtmek istiyorum.uc yazi uzmani, b. belhomme, b. varinard ve b. couard’i uydurma ve hileli raporlar duzenlemekle sucluyorum. yapilacak tibbi muayene sonunda bu kisilerin gorme ve dusunme yetersizliginden hasta olduklari saptanmazsa suclamadan kurtulamazlar.savas dairelerini, basinda ozellikle l’eclair ve l’echo de paris gazetelerinde, kamuoyunu sasirtmak ve isledikleri sucu ortbas etmek icin tiksinc bir kampanya yurutmekle sucluyorum.en sonra, birinci savas konseyini, bir saniga gizli kalan bir belgeye dayanarak hukum giydirdigi icin hukuku cıgnemekle sucluyorum. ikinci savas konseyini de ustten gelen emre uyarak, bir sucluyu, sucunu bile bile temize cikarip agir adli suc islemekle, boylece birinci konseyin yasaya aykiri davranisini ortbas etmekle sucluyorum.bu suclamalarda bulunurken, 29 temmuz 1881 tarihli basin yasasinin 30 ve 31. maddelerine karsi geldigini, bu yasanin lekeleme suclarina ceza belirledini bilmiyo degilim. isteyerek kendimi tehlikey atiyorum.sucladigim kisilere gelince: hicbirini tanimiyorum. onlari hic gormedim. kendilerine karsi ne hıncım var, ne kinim. onlar benim icin topluma kotuluk eden kisilerden, kafalardan baska birsey degildir. benim burada yaptigim sey gercegin ve adaletin ortaya cikmasini hizlandirmak icin devrimci bir araca basvurmaktan baska birsey degildir.bir tek tutkum var; bunca acilar ceken ve mutluluga hakki olan insanlik adina duydugum aydinlik tutkusu. coskulu protestom, yuregimden kopan cigliktan baska bir sey degildir. beni agir ceza mahkemesi onune cikarmayi goze alsinlar ve herkesin onunde sorusturma acilsin!bekliyorum.sayin baskan, derin saygilarimin kabulunu dilerim.
(kafa utusu - 7 Ağustos 2004 01:09)
fransız liselerinden mezun her öğrecinin illa ki bir şekilde okuyup, işlediği parçadır.
(siralop - 7 Ağustos 2004 01:10)
suçluyorum:bencilliğe varan düşüncesizlikle...suçluyorum:riyakarlıkla...suçluyorum:ahlak kurallarını keyfince uygulamakla...suçluyorum:pervasızlıkla...suçluyorum:saygısızlıkla, dibe vuran saygısızlıkla...suçluyorum:sevgi gibi gösterip, çıkar gözetmekle...suçluyorum:kendini bilmezlikle...suçluyorum:aptallıkla, sığlıkla...suçluyorum...
(ateh - 20 Şubat 2005 16:58)
Yorum Kaynak Link : j'accuse...