Süre                : 1 Saat 3 dakika
Çıkış Tarihi     : 18 Kasım 1933 Cumartesi, Yapım Yılı : 1933
Türü                : Gizemli
Taglar             : Başlığa zaman,cinayet
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Columbia Pictures Corporation
Yönetmen       : Lambert Hillyer (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Robert Quigley (IMDB),Robert Quigley (IMDB)
Oyuncular      : Ralph Bellamy (IMDB)(ekşi), June Collyer (IMDB), Claude Gillingwater (IMDB), Bradley Page (IMDB), Betty Blythe (IMDB), Arthur Pierson (IMDB), George Cooper (IMDB), William Jeffrey (IMDB), Joseph Crehan (IMDB), Otto Yamaoka (IMDB), Mary Foy (IMDB), Kit Guard (IMDB), Bob Kortman (IMDB), Edward LeSaint (IMDB), Fred 'Snowflake' Toones (IMDB)

Before Midnight ' Filminin Konusu :
Before Midnight is a movie starring Ralph Bellamy, June Collyer, and Claude Gillingwater. Detective tries to figure out who killed a man who predicted his own death.


  • "celine ve jesse bu sefer birbirlerini sonsuza kadar bırakmazlar umuyorum, yoksa seti basıp ikisini birbirine zamklayacağım."
  • "seriyi ne kadar devam ettirecekler bilmiyorum, muhtemelen kendileri de bilmiyordir. ama en son cekilecek film icin isim onerim hazir: ikindi namazina muteakip."
  • "jesse ilk filmde aldığı şarabın parasını bu filmde ödemeyi unutmaz umarım. benim aklım o şarapta. borç yiğidin kamçısıdır aslanım."
  • "ilkini sevmemistim, ikinciyi sevmemistim, ucuncuyu de sevmedim. simdi dorduncuyu bekliyorum sevmemek icin. cunku gerizekaliyim. cunku zorla izletiyorlar bu filmleri."
  • "-- "i fucked up my whole life cause of the way you sing"---"




Facebook Yorumları
  • comment image

    celine ve jesse bu sefer birbirlerini sonsuza kadar bırakmazlar umuyorum, yoksa seti basıp ikisini birbirine zamklayacağım.


    (sputtups - 5 Eylül 2012 22:44)

  • comment image

    senaristler bu sefer ters köşe yapacak bence. before sunset'ten sonra jesse ve celine bir şekilde beraber olmaya başlamış olacaklar. aradan yine bir dokuz yıl geçmiş olacak ve her yerde gördükleri, filmlerde sürekli bahsettikleri o sıkıcı çiftlerden biri olmuş olacaklar. sonra kendilerine "nasıl bu hale geldik ?" sorusunu soracaklar ve filmimiz tam da bu noktada başlayacak. umarım yanılırım. *


    (evilinacloset - 12 Ekim 2012 20:50)

  • comment image

    seriyi ne kadar devam ettirecekler bilmiyorum, muhtemelen kendileri de bilmiyordir. ama en son cekilecek film icin isim onerim hazir: ikindi namazina muteakip.


    (oldhand raider - 22 Mart 2013 10:27)

  • comment image

    jesse ilk filmde aldığı şarabın parasını bu filmde ödemeyi unutmaz umarım. benim aklım o şarapta. borç yiğidin kamçısıdır aslanım.


    (furio - 10 Nisan 2013 09:27)

  • comment image

    ilkini sevmemistim, ikinciyi sevmemistim, ucuncuyu de sevmedim. simdi dorduncuyu bekliyorum sevmemek icin. cunku gerizekaliyim. cunku zorla izletiyorlar bu filmleri.


    (cegevera - 19 Temmuz 2013 20:47)

  • comment image

    yazı birazcık spoiler içerebilir.

    before midnight bizi onsekiz yıllık bir serüvenin içine davet eden neredeyse kusursuz bir film. aslına bakarsanız akıcı ve kimi zaman felsefik olmayı başaran bir romanın final bölümü gibi olarak da tanımlayabiliriz kendisini. ama ne final! öncelikle yönetmeni ve oyuncuları tebrik etmek lazım. before sunrise, before sunset ve before midnight son derece geveze filmler olmalarına ve tüm başarılarını diyaloglarına borçlu olmalarına rağmen, mucizevi bir şekilde insanları içlerine çeken birer hayat kesiti olmayı başardılar. before sunrise' da karakterlerimizin toyluğu ve yaşama bakışları, before sunset' de yerini daha olgun ve oturmuş kişiliklere bırakmıştı, fakat hayatın ve ilişkilerin zorlukları onlar için daha yeni başlıyordu. bu filmde ise, artık onların hayatı yaşamış ve yaşamaya devam eden kimliklerini, farklı hayat görüşleriyle de beraber gözlemliyoruz.

    yunanistan' ın kırsal kesiminde çekilen bu filmde -diğer iki filmden farklı olarak- sadece jesse ve celine' i görmüyoruz. kısa da olsa yan karakterlerin filme düşünce yapısı ve hayat sorgulaması açısından kattıkları çok şey var. misal, üç neslin tartıştıkları ve ilişkilere ve hayata kendi bakış açılarını getirdikleri sahneler gerçekten muazzam. en genç olanların tüm o teknolojik donanım içerisinde aşkı buluşları ve ilişkiyi yaşama şekillerinin, diğer nesiller tarafından algılanış biçimini mimiklerde anlamak ve şakınlık durumunu görmek ne kadar özelse, daha sonra ne olacığını düşünmek de, filmde de yapıldığı gibi, son derece felsefik tartışmalar doğuracak cinsten özel ve sonsuz bir döngünün başlangıcı gibi şaşırtıcı bir durum. bir başka olayda; kadın ve erkeğin sonsuza kadar aşık olamayacakları ve her ilişkinin bir noktada bitmesi gerektiği gençler açısından son derece normal bir durumken, diğerleri için ise çok pratik bir bakış açısı. bir kuşağa göre de işin sırrı iki insanın arasındaki aşk değil kendilerinin yaşama sevinçlerinde saklı. bu durum sağlanırsa ömür boyu mutlu yaşayacaklar. fakat beni ve filmde masada oturan herkesi en çok vuran ise, yaşlı kadının aşka ve hayata bakış açısı: güneş doğuyor ama o yok, onun yaşayış biçimi mimikleri, bana sarılışı, kolumun uyuşması, onu benim açımdan özel kılan her şey artık yok deyişi. bu anlatım, herkesin yaşadıkları ve yanlarında duran hayatlarının aşklarıyla geçirdikleri zamanın değeri ve özlem duygusu ile alakalı. işin özünde ise sinema ve diğer bütün sanatlarda insanlığın kullandığı ve insanlık için gerçekten önemli olan iki şeyle alakalı; aşk ve ölüm. evet sadece bu ikisiyle tüm insalık tarihi özetlenebilir...

    film daha sonra, bu nesiller çatışmasından bizi alışık olduğumuz konsepte jesse ve celine' in beraber yürüdükleri ve kırsalda konuştukları sahnelere götürüyor. ethan hawke ve julie delpy bu sahnelerde öyle doğallar ki, sanki kamera orda yokmuşçasına süzülüyorlar. bir tane kesme hatırlamıyorum onca konuşma boyunca. gerçekten bravo!

    finaldeki otel bölümü ise başlı başına bir tez konusu olacak cinsten. erkekler ve kadınların hayata ve ilişkilere bakışları; jesse ve celine özelinden o kadar doğru bakış açılarıyla sunuluyor ki, gene izlediğinizin bir film olduğunu unutuyorsunuz. gerçeğe yatkınlık ve mantık size bunu unutturuyor. celine' in tüm o konuşmaları ve devamlı jesse' ye karşı ürettiği tezler ve ne istediğini bilmeyen davranışlarına karşın, jesse' nin basit ve kavga etmemeye, sinirlenmemeye çalışan ve ne istediğini net olarak bilen yapısı; kadın ve erkek arasındaki çatışmayı çok komik bir şekilde gösteriyor. burada kadınların, erkekleri değiştirme çabasının altı zekice çiziliyor ve değişmeyenin veya değişmeyecek olanın ise bir şekilde aşkı devam ettrimeye çalışmak olması gerektiği belirtiliyor. nitekim jesse de tam olarak bunu yapıyor: celine' e, artık tüm kadınların ütopik hayali olan o mükemmel peri masalını aramamasını, gerçek olanın karşısında durduğunu ve daha fazla zorlarsa onu kaybedeciğini belirten gözlemiyle filmi noktalıyor. yani diyor ki; ben sende kusurları sevdim, senin bu nevrotik tavırlarını sevdim, seni çözmeye çalışmayı ve seni her daim mutlu etmeye çalışmayı sevdim. sense bende neyi neden savdiğini hala düşünüyorsun ve ideal olanı ben yapmaya çalışıyorsun, halbuki gerçekler sandığından çok farklı prenses, artık uyan!...


    (xcays - 20 Temmuz 2013 05:15)

  • comment image

    veni vidi vici.

    bugün gidip gördüm.

    --- zpoyler olabilir ---

    çok gerçekçi olmuş. çok gerçek. filmi temel olarak 4 kısımda inceleyebiliriz.

    1-arabanın içindeki diyalog kısmı
    2-yemek masasındaki diyalog kısmı
    3-otel'e doğru yürüme yolundaki diyalog kısmı
    4- otel odasındaki diyalog kısmı

    görüldüğü gibi öyle çok olay örgüsü, merak vesaire yok. filme yavaş yavaş giriyor, ilk iki filmden kalan merak ettiğimiz kritik noktaları yavaş yavaş konuşmaların arasında açıklığa kavuşturuyoruz. örneğin hala evli olmadıklarını kilise sahnesinde (filmin tam ortasında) ancak öğrenebiliyoruz.

    aslında ne olduğunun önemi yok. izlerken bunu anladım. birlikte olmalarını bile çok önemsemedim. sadece konuşulsun istedim. kitap hakkında, yazmak hakkında, çocuklar hakkında, yaşlanmak hakkında; sadece konuşsunlar. biz de 2 saat boyunca beyaz perdenin içine girip dostlarla masada sofistike bir diyalog geçirmenin tadına varalım.

    son kısımda otel odasındaki tartışmalar bölümünde de gerçekliğin dibine vurduk. kadın-erkek ilişkilerinin gerilim noktası; gördüğüm kadarı ile kültür ayırt etmeksizin tüm çiftlerde aynı. önemsenmek, empati, anlayış, emek, biriken kızgınlıklar vs. bu his çok doğal ve çok samimi bir şekilde perdeye yansıtılmış. celine'in problemleri yokuşa sürmesi, jess'in alaycı halleri, bir şekilde ortayı bulacaklar sandığımız her an işlerin daha da kötüleşmesi ve beklenmedik çıkışlar. tam düzeltiyoruz derken yeniden gerilen sinirler. o odanın içerisinde sanki 41 yaşımda, hayatımı birleştirdiğim zor bir kadının, anlaşılması çok zor bir üslupla "sana ihtiyacım var" demesini yaşadım. her an ondan vazgeçmenin eşiğine geldim. gittim, geldim. muzurlaştım. çabaladım. ve film biterken, onu güldürmeyi başardım.

    güzeldi. hayatımızdan bir parça gibiydi.

    inceden de korkutucuydu. kendi yaşlılığını izlemek gibiydi. genç kalamayacağını insanın yüzüne vurur gibi.

    çok güzeldi. her hangi bir olay olmasına gerek olmaksızın, bir yolda yürümeleri bile güzeldi. mustafa kutlunun bir hikayesinin sonunda geçiyordu. adam çalışıyor, çabalıyor sonra bir ağacın altına oturup bahçeye bakıyor ve diyor ki:

    "insan ne için yaşar.

    işte böyle bir şey için"

    insan herhalde sıradan bir yolda, kırkını devirdiği "hayat arkadaşı" ile, hala iki satır muhabbet edebiliyor olmak için yaşar.

    --- zpoyler olabilir ---

    gidilesi, görülesi, izlenesi serinin 3. filmi. bana kalırsa 4. film çıksa yine izlenir. muhabbet eskir mi hiç?


    (turuncu gibi sari - 4 Ağustos 2013 21:39)

  • comment image

    rahatsız edici film. gerçekliği, insanın bir şeyleri kabul etmek istememesi -rahatsız etme nedeni.

    serinin diğer filmleri gibi bu da sıcak mevsim filmi. yaz mevsimine tapan biri olarak da -sırf ağustos böceği sesi duyduğum için bile mutlu olabilirim- bu ayrıntı beni sevindiriyor.

    --- spoiler ---

    "evet, mesela yakın geleceğin seksi bunu uydurmuyorum ama genital bölgene bir şeyler takmaktan ibaret olacak -afedersin- ve istediğin her kişiyle sanal seks yapabileceksin. bütün tercihlerine göre programlayabileceksin. tam istediğin şeyi yazabileceksin marilyn monroe'nun kulağına fısıldamasını..."

    -sen bir yazarsın. bilgisayarlar 'savaş ve barış'tan daha iyi bir kitap yazabilecek konuma gelince ne hissedeceksin?
    +o asla olmaz.
    *bence burdaki asıl soru 'ne zaman olacak' büyükbaba.

    celine'in aptal sarışın taklidi çok iyiydi. aptal ama seksi.

    -peki ya büyükannem? o senin ruh ikizin miydi?
    +biraz dokunaklı gelebilir ama büyükannenin daha aklı başındaydı. kendi kendine baktı ve bana da öyle yapmamı söyledi. ortada buluşabileceğimiz çok konu vardı ama belli oluyor ki karım şu an burada değil. biz asla tek bir kişi olmadık, hep ikiydik, biz öyle tercih ediyorduk ama günün sonunda mühim olan başka bir insanın sana olan sevgisi değil, hayata olan sevgi.

    şu olay benim tam olarak özümsemek istediğim şeydir işte. hayata olan sevgi en önemlisi kesinlikle. ve birey olabildiğin an, sevdiğin insan da yanında olur zaten. çok basitleştirdim belki ama önemli olan da hayatı zorlaştırmamak zaten. basit yaşayabilsek mis olurdu her şey.

    -çoğu kadın hayatta hiçbir şey başaramıyor. onlar hakkında bir şey duymaya başladığım zaman, 50'lerinde oluyorlar. çünkü o yaşlardan önce farkına varılmaları çok zor. 30 yıl boyunca ya çabalamışlar ya çocuk büyütmüşler ya da eve tıkılıp kalmışlar, en sonuna ne istediklerini bulana kadar. aslında biliyor musun? özgür sayılırız. kendimizi martin luther king'le kıyaslayarak geçirmek zorunda kalmıyoruz. ghandi... tolstoy
    +peki ya joan of arc? yani o daha genç bir kızdı ve fransa'yı kurtardı.
    -kim joan of arc olmak ister? fransa'yı unut. kazığa bağlanıp yakıldı ve bakireydi! tamam mı? hiç de özenmiyorum. ne büyük başarı ama! (bkz: kadınlardan büyük dehalar çıkmaması)

    tapınak içinde celine'in hali komikti. türklerle alakalı yere değinmeyeceğim bile*

    celine'in tepkileri aslında bana çok da bencilce gelmedi. bu annelik meselesi çok acayip bir şey. biyolojik olarak bile çok daha fazla sorumlulukları var. baba öyle değil. tüm sorun da burdan başlıyor aslında. erkek dengeleyici rol oynamazsa her şey altüst oluyor.

    ama tabii burda biraz celine'in başa kakma durumu var. jesse aslında çok basit bir adam. celine zorlaştırıyor bazı şeyleri. kadınlar olarak böyle bir durum var cidden sanırım. erkekler o kadar basit düşünüyor, o kadar basit cümleler kuruyor ki hayrete düşüyoruz ve demek istedikleri bu olamaz deyip başka şeylere yormaya başlıyoruz. şanslılarsa eğer- bu düşüncelerimizi dile getiriyoruz. ama dile getirmemeye başladığımız an zaten o ilişkiden vazgeçtiğimiz-yorulduğumuz an oluyor. o yüzden konuşan kadından korkmayın bence.

    "bir kere saldırıya uğrayacaktım. adamın bana saldırmamasının tek nedeni çok acınası görünmem olmuştu. 35 olmanın tek iyi yanı da o kadar çok tecavüze uğramıyorsun."

    -bir keresinde kızları trambolinde zıplarken hatırlıyorum. çok güzel görünüyorlardı. mutluydum çünkü onlar mutluydu. birisinde hula-hop'lardan vardı, atlama ipinden. ama sonra diğeri de onu istedi ve kavga etmeye başladılar. ve birden, her şeyin farkına vardım. o kıskançlık ve bencillik. bu insanın doğasında var
    diye düşündüğümü hatırlıyorum. her zaman birazcık doyumsuz ve devamlı memnuniyetsiz. yani bize bak. işte biz, eden bahçesi'ndeyiz. ve kavga etmeyi bırakamıyoruz.
    +insan doğasının bir tane hali olduğunu sanmıyorum. bence çoğul. yani eğer kızları izlerken sen böyle düşünüyorsan demek ki depresyondasın.
    -tamam. belki öyleyim.
    +ben onları kavga ederken görünce birilerinin onların önüne geçmesine ya da istediklerini almasına izin vermeyecek güzel bir enerji görüyorum. kavga etmeleri hoşuma gidiyor. onlar için umutlanıyorum.
    -çünkü sen siniri pozitif bir duygu olarak görüyorsun da ondan.

    burda celine gibi düşünüyorum. aslında bu diyaloğun devamı da önemli. allahım muhteşem diyaloglar var bu filmde ve hepsini kopyalamak da istemiyorum.

    celine'in "artık seni sevdiğimi düşünmüyorum." sözü çok ağırdı lan. çok korktum orda. nolur böyle bitmesin diye yalvardım içimden resmen.

    jesse'nin oyunu ilk etapta işe yaramaz gibi dursa da -hatta dalga geçer gibi de algılanabilir- bence çoğu zaman işe yarar bir oyun.

    saygı duyma meselesini hep çok önemsemişimdir. çok kolay gibi durur ama o kadar sene birlikte olduğun insana karşı o çizgiyi hiç kaybetmemek çok zor bir durum olsa gerek.

    ve malum replik.
    "senin bir sürü saçmalığına katlandım ve beni eğer sürekli geri gelecek bir köpek olarak görüyorsan
    orada yanılıyorsun. ama gerçek aşk istiyorsan, işte burada. bu gerçek hayat. mükemmel değil. ama gerçek. ve eğer göremiyorsan, körsün."

    ve sonunda celine yine aptal sarışın moduna döner, ışıklar söner, film biter.
    ---
    spoiler ---

    serinin en iyi filmi diyebilirim belki. ama yeniden izlemem gerek önceki filmleri. diyalogları ile beni doyuran film. daha ne olsun.


    (laroccala - 9 Kasım 2013 06:25)

  • comment image

    celine için çoğunuz kezbana bağladı yea! minvalinde konuşmuş ancak ben buna katılmıyorum, celine ilk 2 filmden hatırladığımız üzere hayalleri ve idealleri olan bir kadındı ve çoğumuza göre cool ve akıllı biriydi ki ben ve benzer tüm erkeklerin hayalindeki kadın imajına çok yakın veya tam kendisiydi.

    celine'in idealleri ve hayalleri, idealis bir feminist olarak kadın hakları, doğayı koruma ve insanlığa yardım çizgisindeydi. gitar çalıyor pariste yaşıyor, kısacası keyfine bakıyordu. diğer bütün kadınlarda olduğu gibi evlendiğinde hayatın maratonuna katılıyor ve koşmayı bırakmak istese dahi koşmaya mecbur bırakılıyordu. yemek sahnesinde, daha ilk sevişmelerinde jesse prezervatif kullanmadığı için ikizlere hamile kaldığını ve boouumm hayatımız alt üst oldu tarzında bir açıklama bile yapıyor. çocuklarını sevmediğinden değil, tüm ebeveynler gibi o da bu duruma hazırlıksız yakalanıyor ve kaçmak dahi istese kaçamayacağını bilmek onu öldürüyor.

    diğer pek çokları gibi hayallerinin tam ortasında birine aşık oluyor ve peşinden koşmaktan büyük zevk aldığı hayallerini -ki belki hiç bir zaman tam anlamıyla gerçek dahi olmayacak hayaller bile olsa- bırakarak onun peşinden gitmeye başlıyor. pek çoğumuza tanıdık gelen bu senaryoda pişmanlığın kaçınılmaz olduğunu anlamanız lazım. celine'in asıl öfkesi hayatın kendisinedir, yaşlanmış olması, fiziksel değişimler vs filmde pek çok dialogta kendini ele veriyor. örneğin yıllar önce trende benim şimdi ki halimle karşılaşsan yine onunla konuşurmuydun? tarzı sorular celine'in özgüven sorunu yaşadığını artık beğenilmediğini hissettiğini görüyoruz. bu açıdan bakıldığında celine'nin milan kundera'nın kimlik kitabının baş kahramanı chantal'a çok benzediğini görüyoruz. başarılı bir reklamcı olan chantal, kocasını ve ölen çocuğunun anısını terk ederek bir adama aşık olur ve onunla yıllarını geçirir ve 40'lı yaşların başında celine gibi kimse beni beğenmiyor moduna girerek ilişkinin içine eder.

    görüldüğü üzere celine'in hareketleri kezbanlıktan çok uzak, tamamen insan doğasına uygun davranış biçimleri göstermektedir. yönetmenin 20 yıllık bir planlama ile hayata geçirdiği bir projenin son halkasında eminim ana kadın karaktere kezbanlık yaptırmayacaktır. zira kezban terimine uygun bir karakterde değildir celine. orjinal kezban terimi hayalleri olmadığı halde varmış gibi davranan ve onlara ulaşamadığı için hep başkalarını suçlayan tarzda kadınlara kezban demiyor muyuz?

    sonuç olarak serinin en güzel filmi diyebiliriz. filmin temelinin sadece dialoglara oturtulduğunu şimdiye kadar anlamayan bazı izleyicilerin -bu ne abi bıdı bıdı bıdı!! şeklinde ki değerlendirmelerini gerçeklikten çok uzak buluyorum. bir kere film kendi başına orjinal bir yapım, başka hiç bir filmde kullanılmayan bir teknik söz konusu ve dialoglar öyle ucuz dialoglar değildir.

    hayatın, ilişkilerin, aşkın ve sosyalliğin pek çok farklı penceresi olduğunu bize hatırlatıyor sırf bu yüzden bile sevilesi bir seridir.


    (schopenhauer - 14 Kasım 2013 11:42)

Yorum Kaynak Link : before midnight