Süre                : 1 Saat 34 dakika
Çıkış Tarihi     : 27 Ocak 1933 Cuma, Yapım Yılı : 1933
Türü                : Macera,Cinayet,Drama,Romantik,Heyecanlı
Ülke                : İngiltere
Yapımcı          :  Gaumont British Picture Corporation
Yönetmen       : Walter Forde (IMDB)
Senarist          : Clifford Grey (IMDB),Sidney Gilliat (IMDB)(ekşi),Sidney Gilliat (IMDB)(ekşi),Frank Vosper (IMDB),Ralph Stock (IMDB),Clifford Grey (IMDB)
Oyuncular      : Conrad Veidt (IMDB)(ekşi), Esther Ralston (IMDB)(ekşi), Hugh Williams (IMDB)(ekşi), Donald Calthrop (IMDB), Joan Barry (IMDB)(ekşi), Harold Huth (IMDB), Gordon Harker (IMDB)(ekşi), Eliot Makeham (IMDB), Cedric Hardwicke (IMDB), Frank Vosper (IMDB), Finlay Currie (IMDB), Muriel Aked (IMDB), Grethe Hansen (IMDB)

Rome Express (~ El rey de los condenados) ' Filminin Konusu :
Rome Express is a movie starring Conrad Veidt, Esther Ralston, and Hugh Williams. A sinister character boards the Rome Express on the trail of a valuable Van Dyke painting, recently stolen from a Paris gallery. Much to his annoyance...


  • "üzerine titrenmiş bir şehirdir. bu şehre bakarak istanbul un nasıl ırzına geçildiğini anlayabilirsiniz."
  • "tersten okunduğunda da anlaşılabileceği gibi aşk için yaratılmış şehir.(bkz: amor)"




Facebook Yorumları
  • comment image

    olağanüstü, muhteşem, görkemli, etkileyici, pis ve kalabalık şehir.

    haydarpaşa garı'ndan bir yüz tane daha yapın, sonra yan sokağa bir elli tane dolmabahçe sarayı koyun, sonra onun yanındaki sokakları bankalar caddesi'ndeki taş binalarla sıralayın. böyle böyle ilerlerken aspendos tan iki tane yapıp ortadan birleştirin, güzel bir yere koyun, efes harabeleri'ni kent merkezine taşıyın, ona bakına bakına yürürken az öteye artemis tapınağı'nın yıkılmamışını filan yerleştirin. sonra zilyon tane kilise yerleştirin sağa sola, hatırı sayılır miktarda olanı st antuan'ın filan beş katı büyük olsun, hmm, başka başka, bizdekilerle kıyaslayamayacağım, bir sürü meydana kıyıya köşeye heykelli meykelli çeşmeler yerleştirin, olmadık köşelere olmadık cafe'ler, restoranlar, eğlence dinlence gezmece mekanları yerleştirin, aşağı yukarı böyle bir şehirdir roma.

    epey de bir park var sağda solda ama kış diye pek kıymetini bilemedim, önemini anlayamadım.

    ama pis ve kalabalık bir şehir roma cidden. trafiği de pek iç açıcı değil ama korna sesleri beyninizi kemirmiyor, sadece sıkışık yollar. arabalar minik minik, o kadar ki smart bile limuzin gibi duruyor onların yanında.

    heryerden her yere ototüs var, iki üç günde hatları keşfetmek imkansız binin bir tanesine, inin bir durakta ötekine binin filan, illa ki gitmek istediğiniz yere ulaşıyorsunuz.

    meydan meydan, sokak sokak, nakış nakış bir şehir.

    yıllar yılı tamamen hayal ürünü olarak çizdiğim binaları, sarayları orada birebir karşımda görmekti beni en en çok etkileyen. kolayından sıvasız yapmak varken, ya da btb ile kaplamak varken, e hadi biraz moderen olalım cam ile kaplamak varken, nakış nakış taş ile işlemiş adamlar, öyle bir iki bina değil, şehir merkezinin alayı silme bu binalarla kaplı.

    insan acıyor maya residence'larda, mesa avrupa konaklar'da, metrocity residence'larda oturan zenginlere böyle görkemli binalarda oturmak varken.

    insan acıyor ülkemin zenginlerinin beykoz konakları'ndaki, acarkent'teki villalara villa diyip kendini avutmalarına.

    insan acıyor rahmetli padişahların saray diye dolmabahçe sarayı'nda, beylerbeyi sarayı'nda yaşamak zorunda olmalarına. küçücük küçücük yerlere tıkışıp ömür sürmek zorunda kalmalarına.

    insan acıyor kendine, kent ortalamasında beton bir binada, optimum konfor koşullarında, insanca yaşadığını zannetmesine bunca yıl.

    senin insanın görkem diye boğaziçi köprüsünü ışıklandırabilir, zilyon dolarları buralara harcar, ya da dubai towers gibi görmemişlik binaları dikebilir en çok parasıyla. ritz carlton yapar gökkafes'le. swiss otel yapar. elite residence yaparak elitleşeceğini düşünür, oysa ki sadece parası vardır. görgüsüzdür, görgüsüzün önde gidenidir.

    orayla burayla kıyas kabul etmeyecek bir yalıların kalmıştır elinde, onları da kaderine terkeder senin insanın, kurtarabildiğini otel yapar, insanı yaşatmaz, dokuyu yaşatmaz, bile bile kendi elleri ile talan eder dünyanın en güzel şehri olabilecekken en çirkinlerinden olmayı seçmeye mecbur bırakmış istanbul'u.

    neyse, biz roma'dan bahsedelim.

    sokakları cıvıl cıvıldır kış ayazında bile. insanları sıcak konuşkan (hatta fazla konuşkan) güleç ve neşelidir. iyisi kötüsü her yerde vardır tabi ama sanki burada kötü biraz daha azdır.

    en tehlikeli denilen sokaklarda bile elinizi kolunuzu sallaya sallaya rahatlıkla dolaşabilirsiniz.

    sadece akşamları epey bir artar kiri pisi bu şehrin. sabaha temizlerler bir şey kalmaz.

    hava kirliliği binaları sürekli karartır, kararttıkça onlar temizler ama insan düşünmeden edemez bu hava benim ciğerlerime neler yapıyor acaba diye.

    kavşaklarında trafik polisleri durur kimisinde, trafiği yönetirler çocukluğumun nostaljisiyle; sözünü dinlemeyen şöförlerin arkasından "hey allaam yarebbim" gibisinden el sallar, güldürür adamı.

    yemek içmek istanbul gibidir, ucuzu da vardır pahallısı da ama sanki kahve çok daha ucuza içilebilir bu şehirde kimi yerlerde.

    o saray senin bu müze benim diye gezmek yerine sokak sokak ayaklarınıza kara sular ininceye kadar yürüyüp şehri solumak isteyenlerdenseniz yürü yürü bitmez bu şehir; hoş o saray senin bu müze benim diye gezmek isteseniz de bitmez.

    adamlar sırf meydan olsun güzellik olsun diye bissürü sütun dikip yuvarlağından bir meydan* yapmışlardır öylesine, görkem olsun, estetik olsun diye. masseur hasetinden çatlasın, içi gitsin, gözü gönlü şenlensin diye.

    sonra bir anıt yapmışlar beyaz, kar beyazı, bi sürü gereksiz heykel, bissürü, ne gerek var, düz bi beton dik anıt diye kakala millete, yok, nakış nakış işlemiş adamlar, sütun sütun, basamak basamak. dibin düşsün diye değil, daha basitini yapmayı bilmediklerinden, yüzlerce yıllık birikimle içlerini başka türlü dökemediklerinden.

    bugünün romalısı ne yapmış, bilmem pek bir şey eklememiş sanki, metro yapmış, tramvay yapmış ve bir de en önemlisi, bunca asırın harmanladığı değerleri koruyup kollamayı başarmış. başka bir şey yapmamış olsa bile yeterdi büyük olasılıkla.

    off çok fena oldum be sözlük, insanlar nerelerde hangi koşullarda yaşıyorlar ama ben sabah hangi badireleri hangi değersizlikleri, hangi görgüsüzlükleri atlatarak geldim işe. bir tek vapura binmek güzeldi, doğan güneşin puslu ışığında detayı seçilemeyen gizemli boğaziçi'nin büyüsü güzeldi.

    indim vapurdan, büyü bozuldu.

    ama roma'yı ikiye bölen nehir hayatın bir parçası gibi değil pek, bak aklıma geldi. yerin yedi kat dibinden akıyor sanki, öyle derin bir kanal gibi, hayattan uzak, yüksek duvarlarla çerçevelenmiş üstelik, oradan aktığı hissedilmesin diye.

    güzel şehir vesselam; gezip görmek ve bir süre bu atmosferi solumak müthiş bir büyü.

    yaşanır mı bilmem, kalabalıkla aram yok pek bu aralar; o yüzden yaşamak için amsterdam diyorum yine de ve de dubrovnik tüm şehirler içinde.

    ama istanbul, ah istanbul, ne şanslıydım senin bağrında doğdum seninle harmanlandım diye, bunca eşi dostu senin içinde bulup çıkardım diye.

    sana ne yaptılar, sana ne yaptık, sana ne yaptım

    sana ne oldu böyle.


    (masseur - 26 Aralık 2007 10:29)

  • comment image

    en başta şehre giriş uçakla olunca fiumicino havaalanında bir saat boyunca bavul bekleyeceklerini, italya'ya alışmaya başladıklarını söyleyim. acele etmeye gerek yok yavaş yavaş olur bavul teslimi. trene yürünüp termini istasyonu bileti alınır. --->

    roma'nın yürüyerek gezileceği bilinmesi gerekiyor. roma şehrini zamanında arabayla metro ile gezmek için inşa etmemişler, yürüme üzerine kurulu (gitmeden formda ve güçlü olun), zaten tabak gibi merkezi. eğer gece 4 uçağı vs kullandıysanız, yorulup p.m. 4-7 arası toplu ulaşım aracı kullanmak zorunda kalacaksanız (otobüslere binemeyeceksiniz kalabalıktan) v.s. erteleyin ya da gitmeyin roma'ya. asla unutmayın yorgunluk geçici roma hatıraları hafızada kalıcı.

    roma için en önemli, 3 şey vatikan-yemek-içmek...
    vatikan için 4 euro daha fazla verip http* internet sitesinde rezervasyon yaptırabilirsiniz ki sıra beklememiş olursunuz. yemek için termini'den yürüyerek http* adresine gidip hesaplı ve harika pizzayı ev şarabınızı tavsiye ederim. ertesi günleri de aynı şeyi yapıp farklı pizza tercih edebilirsiniz. günde 5-10 cafe içen biri olarak oradaki segafredo marka espresso'nun favorim olduğunu söylemeliyim.

    vatikan için uzun anlatmaya gerek yok dünyada daha iyisi louvre müzesi diyen olabilir berlindeki bergama müzesiye diyen olur dinlemeyin, görmek gerekiyor. başdöndürücü, şaşırtıcı bir yer vatikan.

    roma'da vakit varsa diğer gerekliler ise roma forum, colosseum, palatino , pantheon ve basilica di santa maria... bunların arasında santa maria basilica'sı 4 saat sürecek olan vatikan gezisi sonrası olmalı, diğerleri ise ertesi sabah dinlenince sırayla olabilir.

    colosseum'la başlayan tur'da 4 saat sonunda piazza venice'den pantheon'a giderken http://www.enotecacorsi.com/ 'da bulunan restorana rastlayacaksanız. yarım saat sıra bekleyebilirsiniz (dükkan öğlen 3te kapanır genelde) a4 kağıdına yarısı karalanmış (çoğu kalmamış) menu'yü alıp istediğinizi söyleyin. sabahları taze taze hazırlanan yemeklerden herhangi birini seçebilirsiniz ama balık ürünü seçecekler dikkat etmeli, balıklı (kum midye'li) makarnalar vs balık ürünlerini sevmeyenler için çok uzak, balık sevenler için ilk defa rastlayacakları bir harika. roma'da tüm restoranlarda olacağı gibi ev yapımı kırmızı şarabı söyleyin, fıçı'dan doldurup yarım litre getirirler. çok beğenip 5 euro karşılığında 1 litre almak isterseniz de söyleyim, şişeye doldurup getireceğiniz şarapla fıçı'dan doldurdukları şarap farklı oluyor biraz. herşeyin yerinde güzel olduğunu unutmayın.

    tüm bu diyaloglarda italyanca bilmenize gerek yok, onların da türkçe-ingilizce bilmesine gerek yok, mimik konusunda iyiler zaten, turizm üzerine kurulu bir hayat olduğu için soracağınız sorular daha önce milyon defa sorulmuş sorunun tekrarı. havaalanında polislerin ingilizce biliyorlar olması, o yeterli.

    aç kalmayın yemek yeyin sürekli. çok yürüyecekiniz. pizza-makarna-biftek-şarap dışına çıkmanıza gerek yok.

    üçüncü gün kalıyorsanız roma'da yerel pazar olan compo dei fiori'ye gitmelisiniz. öğlen 1'e kadar pazar yerinde oluyor satıcılar. otobüs'le gitmişseniz pazara girdiğiniz yönde, ilk sıra en sola giderseniz oradaki üç tahta sahibi kişi türkçe arkadaş kelimesini biliyor ve harika balsamicleri pestoları şarapları tattırıyor. fiyat konusunda endişeniz olmasın normal fiyatlardan doğal ürünler alabilirsiniz. deneyip beğenmediyseniz almayın yüzlerce çeşit var. (havaalanına da bırakmayın yiyecek, makarna vs almayı çünkü havalanında daha pahalı)

    roma pass da almanız gereken birşey. insan eziyeti sıraları görünce neden almış/almamış olduğunuzu anlayacaksınız.

    son olarak fontana di treviden bahsedeyim. başınıza gelmezse ilk gördüğünüzde nefes tutulması, sokağın başında insanları gözleyin. sokağı dönüp fontana di trevi'yi gördükleri zaman açılan gözleri, hayran sesleri izleyin. büyüleyici ve çarpıcı bir eser bu çeşme. para atın, kenarında oturun, kahvenizi yudumlayın ya da dondurmanızı yeyin. uzaklaşmak istemeyeceksiniz.

    gördüğüm türklerden diyaloglar ;
    - bu yediğimiz dondurma ise bizim türkiyede yediğimiz ne ?
    - yeter artık ayakkabı almayın, taşıyamıyoruz (bir baba kızı ve eşine sesleniyor)


    (trobolom - 1 Kasım 2012 01:34)

  • comment image

    hayatımda ilk defa motosiklet kullandığım şehir.

    burada vespa kiraladım. sadece b sınıfı ehliyetim ve az buçuk bisiklet bilgim vardır. nasıl götüme güvendiysem kiraladım bi şekilde. üstelik artçım da vardı. o halde gezdik tüm roma'yı. 3 gün gibi kısa bi sürede nerdeyse her noktasını gördüm bu sayede.

    tatil bitip istanbul'a döndükten yaklaşık 20 gün sonra dandik bi çin malı motosiklet satın aldım. o motorla bu işe biraz daha ısındım ve a2 ehliyetimi de aldım. peşi sıra o motoru değiştirip daha gelişkin bir scooter aldım. sonrasında motor işine o kadar sardım ki, araba kullanmayı bıraktım. mecbur olmadığım hiç bir durumda araba kullanmıyorum artık.

    roma benim hayatımı ciddi şekilde değiştiren bir şehir oldu yani. gidip görmeden ölmemek gereken yerlerden biri gerçekten. nasip olsa da tekrar gitsem. param olsa da ben de alsam!

    edit: şu an 700 cc bi motosikletim var. komple motorcu oldum. yaktın beni roma! :)

    2017 editi: şu anda da 750 cc bi motorum var. üstelik daha büyük ve konforlu bir motor almayı planlıyorum. ah ulan roma, ah! :)

    2018 editi: şaka maka 1200 cc'lik motora geçmiş bulundum. gerçi artık o kadar sık kullanamıyorum ama olsun. nerden nereye geldi bu iş ya. :)


    (hevipeyra - 27 Haziran 2013 00:53)

  • comment image

    mayıs ayında venedik'ten önce gideceğim şehir. öncelikle (bkz: #40436669)

    veni vidi vici editi: evet gittim geldim, maalesef roma benim için bir hayal kırıklığı oldu. paris kadar olmasa da. en azından balayı için gidilesi bir yer değilmiş. ama tarihe özel ilgisi olan ve bilerek, arastirarak gidenler için harika bir yee tabii. tam mevsiminde gitmisiz, havalar ne soğuk ne de yakıcı sicakti. kaldığımız ev metronun vittorio emanuele durağına yürüyerek 1 dk mesafede idi. ama ev çok küçük ve karanlıktı. belki o yüzden de romaya karşı bir antipati oluştu bilemiyorum. metro ağı çok yaygın değil, o yüzden çok yürüdük. güzel pizza yemek için baya dolandık ama bir iki yer hariç çok bayilarak yemedim. şaraplar güzeldi, en ucuz şarap bile türkiyedeki ortalama şaraptan iyiydi. tiramisu iki yerde yedim sevmedim. dondurmayi 3 kere filan farklı yerlerde yedim, olayı nedir anlamadım, halihazırda erimek üzere gibi bir kıvamda ve vanilyalı mi diye ısrarla sorduğum ve üzerinde creme yazani bildiğin limonlu. sadece bi yerde değil her yerde böyleydi. her yerde amerikali aksani duymaktan bıktım. turist kalabaligindan tiksindim. buradan gerisini parça parça editleyeceğim.

    venedik'le ilgili entrymde de yazdığım gibi, henüz denenmemiş, bir çok farklı kaynak ve sözlükten derlenmiş bilgiler mevcut. kendim için yaptığım bu çalışmayı paylaşmak istedim benden önce gideceklerle. eğer yanlış olduğunu düşündüğünüz, eklemek istediğiniz şeyler olursa bildirin eklerim, gidecekler için bir rehber oluşturmuş oluruz. (benim için de süper olur) * gidip yeni bilgiler edindikçe ve gidip gördükten sonra editleyeceğim.

    görülecek yerler:

    eğlence için trastevere bölgesi
    edit: gerçekten güzel bölgelerinden biri. burdaki piazza di s maria meydanında mekanlar ve ortada canlı müzik yapan dayilar var, en çok tad aldigim günlerden birini orda geçirdim.
    http://tinypic.com/…php?pic=x5to29&s=8#.u4mkaxmdpqa
    burda eğlence için yazmışım ama romalılarin eğlence anlayışı zaten içerde bangir bangir müzik çalarken oturup içki içmek olduğu için burayı o açıdan değerlendiremedim. mutlaka gidilmeli.

    roma'ya bir saatlik mesafede castel gandolfo: göller bölgesi. dağ çileği şarapları, turtalar, reçeller ve taze meyveler . (kulağa süper geliyo)
    edit: burası için termini tren istasyonundaki otomatik bilet makinelerinden 2.10 euro karşılığı bilet almak mümkün. ama içerisindeki köylere vb. nasıl gidiliyor, uzak mı hiç bilemiyorum. turlar düzenleniyormuş buraya. biz tren bileti aldık ama gidemedik. bir de anagnini metro durağından otobüsle gitmek de mümkün.

    gece hayatı için qube disco diye bir yerden bahsedildiğini okudum. piramide metro istasyonuna yakınmış. ama genel olarak roma'da gece hayatı pek yokmuş.
    edit: gitmedim, bahsedildiğini de duymadım.

    vatikan müzesi (hiç bir yerde bulunamayacak bir tavsiye gerçekten) *
    edit: burası başlı başına bi entry konusu, tablolar, ünlü ressam ve heykektraslar tarafından yapılan heykeller. ama siz siz olun balayinda gitmeyin. önceden rezervasyon yaptırmak çok önemli. yoksa ayı gibi sıra beklersiniz. roma pass geçerli değil. bence rehber veya en kötü audioguide eşliğinde gezilmesi gereken bi yer. biz almadık pişman olduk. aslında bu romadaki çoğu yer için geçerli. http://biglietteriamusei.vatican.va/…action=booking bu siteden online bilet alınabilir. çıktısı ile gidip içerde gerçek biletle değiştiriliyor ama kısa sürüyor.

    san pietro bazilikası (castel sant'angelo) tepe bir yerde olduğu için manzarası süpermiş.
    edit: nie böyle yazmışım bilemedim. ikisi farklı yerler. castel santangeloya gidemedik.san pietro bazilikasi için de tüm meydanı turlayan bir sıra olduğu için sadece dışardan görebildim.

    aşk çeşmesi (fontana di trevi)
    edit: burası çok kalabalık diye okumuştum ama görmeden tahayyul edememisim. zevk almak imkânsız. 3 defa gittik bi fotoğraf cektirelim diye canımız çıktı. güzel mi peki? harika ötesi. ama pembe turist teyze amcalar ve sülalesi ile gezen japonlar varken pek zevkli olmuyor.

    kolezyum
    edit: bu kadar ünlü bir yapının oluşturduğu beklentiyi karşılamıyor. biz gerçekten elimizdekini satamiyoruz diye düşünmeye başladım iyice. girerken rehberler üzerinize atlayacak, hayır derseniz, ee o zaman taş gezip cikacaksiniz diyecek. haklılar, en kötü bi audioguide alın.
    piazza navona meydanı bernininin la fontana dei fiumi adlı eseri ve sant'angese in agone kilisesi burada.
    edit: romanın trastevere ile birlikte en sevdiğim yeri. eskiden stadyum olan ve elips şeklindeki meydanda mekanlar sıralı. bir sürü insan da çeşmelerin oralarda takılıyor. ama burda yemek yemeyin en azından ben beğenmedim, 4 peynirli pizzam pidekoyun peynirli pidesine benziyordu. adama bunda domates sosu neden yok dediğimde; -tomato sauce? ın quatro formaggio? ( o kadar cahilsin ki şimdi bayilacagim) şeklinde beni öyle bir ezdi ki kafamı önüme eğip yemeye devam ettim. ama öncesinde ve sonrasında yediğim tüm 4 peynirli pizzalarda domates sosu vardı. domates sossuz pizza mı olur lan?
    via garibaldi caddesi uzun ferah bir cadde, üzerinde yürüyüş yapmalık.
    edit: gidemedik kardeş, metro hattına uzaktı.
    pantheon
    edit: görkemli bir yapı, içi tabii ki kalabalık, hava uygunsa önündeki merdivenlerde oturulup seyredilebilir.
    ii vittoriano: 1985 - 1911 yılları arasında giuseppe sacconi tarafından birleşmiş italya krallığı'nın ilk kralı ıı. vittorio emanuele'yi onurlandırmak için yapılmış. gerçekten çok çirkin, italyanların da sevmediği bir yapı. 1944'te sanat tarihçilerinin vittoriano yıkılana kadar roma'yı bombardımana açık tutmaları için müttefiklere yalvardıkları söyleniyormuş. yolun düşmezse hiç gerek yok bence.
    edit: buna yolunuzun dusmemesi imkansız, anasını sattigimin anıtı her yerden görünüyo. içinde de askeri müze gibi bişi var, pek bi halt yok. romalılar sovmekte haklı.
    piazza del popolo: bu meydanda şarabınızı yudumlarken sokak müzisyenlerini dinleyin. (kilisenin önündeki merdivenlere oturulması öneriliyor). santa maria del popolo adlı bu kilise 09.00-12.30 ve 16.00-19.30 saatleri arasında ziyarete açık imiş.
    edit: buraya ilk gün gecr gittik o yüzden tam bilemiyorum. ikiz kiliseler burda. biz gittiğimizde çok tenhaydi ama saat geçti.
    via del corso: konaklama açısından tavsiye ediliyormuş. (ben termini'ye yakın bir yerde kalıcam ama belirteyim). bu cadde üzerinde ve ara sokaklarında farklı bir çok markaya ait dükkan ve bir çok restoran mevcutmuş.
    edit: bu baya istiklal tadında güzel bir cadde. yan sokakları da baya güzel. buraya çıkmadan pek yolumuzu bulamadık. buraya çıktıktan sonra 6. sağda via del croce var pastificio burda mekanlar da güzel.
    villa borghese: kentin kuzeydoğusunda, dışlara doğru bir semt. çevresindeki park çok güzelmiş. içinde küçük bir göl mevcut. halk burada bisiklete biniyor, koşuyormuş. termini'den 910'a binip dört durak sonra inerek ulaşılabiliyormuş. parkta faytona benzer araba kiralayıp gezilebilir. aynı zamanda mimar flaminio ponzio tarafından yapılan bir konak var, müze şu an, güzel gibi.
    edit: öncelikle onu nasıl yazmışım bilemiyorum atlı fayton değil tabi ki, fayton kiralamayin, hayvana eziyete ortak olmayın. ailecek sürülen böyle pedalli arabalar var onlardan sürün. yeşil bir park, güzel. ben banka uzanıp uyudum burda baya baya, geberiyodum yorgunluktan. sonra hintlilerin standlarindan bira aldık sorduk adama, sorun olur mu, yasak mi içmek diye, adam bişi olursa bana gelin, i fight police dedi. *
    piazza venezia: en güzel meydanlardan biri. geceleri çok hoş bir biçimde ışıklandırıldığı için ayrı güzelmiş. taksim'e benzetenler de var.
    edit: la bura vittorio emanuele anıtının önüymuş ya! polise tam anıtın önünde sorduk, adam hee bura dedi rezil olduk. bence bura pek meydan gibi değil bildiğin kavşak. oraya bağlanan ara sokaklarda güzel restoranlar kafeler var.
    piazza di spagna: burda biraları pahalıya satıyorlarmış. * ortasında fontana della barcaccia adlı eser bulunuyormuş. ismini burada bulunan vatikan ispanyol buyukelçiliginden alıyor. meşhur ispanyol merdivenleri burada bulunuyor. merdivenlerin tepesinden manzara güzelmiş. dünyanın en eski cafesi de buradaymış.
    ispanyol merdivenleri: sosyalleşmek için, gezerken uğrayıp dinlenmek için süper mekan. ben mesela bir akşamımı şarap, bira çerez alıp burda geçirmeyi planlıyorum. manzarası da güzelmiş. konserler oluyormuş bazı akşamüstleri. bi saatten sonra polis kovalıyomuş, bi de o fotolardaki pembe çiçekler artık yokmuş.
    edit: buraya oturmak nasip olmadı. zaten önündeki ünlü çeşme de her yer gibi restorasyondaydi, etrafını cevirmisler, suyu akmiyo. her saat güneş vurur mu bi yere, bi de o güneşte oturuyolar, hayatta oturursam! dünyanın en eski cafesini de şimdi fark ettim ki buradaymış, araştırmadim, üzüldüm bak şimdi.

    piazza barberini: yine güzel, çeşmeli meşmeli bir meydan.
    edit: bura hakkında çok söyleyecek şeyim yok, aynen öyle çeşmeli meşmeli bir meydan.
    santa maria basilicası: fena değilmiş. ama vatikan'ı gezdikten sonra kolay kolay kilise vb beğenilmiyormuş, insanın içinden de gezmek gelmez sanmıyorum.
    edit: buraya gidip gitmediğim konusunda emin değilim ama vatikanda san pietro bazilikasıni gezmek çok zor sıra yüzünden. sistine sapeli de ufacık bir yer zaten çok duramiyorsun. o yüzden seviyorsaniz kilise gezin bence romada da.
    campo de fiori: pazar günü öğlen 1'e kadar açık pazar. ben gidemeyeceğim, gidenler anlatsın güzelmiş diyollar.
    edit:gidemedim.
    piazza della republica: görkemli bir meydan daha.
    edit: şimdi bu romalılarin meydan anlayışını ben pek anlayamadım. meydan dediğin araba girişi olmayan, mekanlarla çevrili güzel yerlerdir. popolo, navona filan öyle. ama bunlar bildiğin kavşağa da meydan diyo ortasına heykel dikip. burda oturup arabalara bakabilirsiniz, mekanlar mevcut. *
    foro romano: roma forumu: antik roma'nın geliştiği merkez bölgesi. aşağıdaki harabelerin hepsi burada bulunmakta. kesinlikle görülmesi gerekenlerden. kolezyum'un hemen yanında, kolezyuma zaten roma pass ile giriş yapılması mantıklı olan, ordan direkt devam edilerek burası da gezilebiliyor diye hatırlıyorum okuduklarımdan.

    castor ve pollux tapınağı
    romulus tapınağı
    satürn tapınağı
    vesta tapınağı
    venus ve roma tapınağı
    aemilia bazilikası
    julia bazilikası
    septimius severus kemeri
    titus kemeri
    rostra, politikacıların roma vatandaşlarına konuşma yaptığı yer.
    hostilia mahkemesi (curia hostilia), roma senatosu'nun yeri.
    maxentius ve konstantin bazilikası
    tabularium
    antoninus ve faustina tapınağı
    urbi göbeği (umbilicus urbi)
    sezar tapınağı
    edit: rehbersiz gezmeyin! mümkünse önceden okuyup araştırın öyle gidin. ben çok istedim yapamadım. anlamsız oluyor diğer türlü.
    ghetto bölgesi: turistik alanlardan uzaklaşılıp görülmesi gereken yerlerden.
    edit: buraya gittik, yahudi gettosu diye ama bişi yoktu. emin olmamakla beraber bir bar mitzvah görmüş olabiliriz. fakir gibi parmaklıklarin arasından baktım, o yüzden emin değilim. burayı gezerken trastevere'de bulduk kendimizi süper oldu.
    capitol tepesi roma forumu ve campus martius arasında kalan ve roma kentinin ünlü yedi tepesinden en yüksek olanı.
    edit: gidemedim.

    yeme/içme

    dilim pizza yemek için pizzaruma (vatikan'da)
    dondurma için al ceptimo celo (vatikan'da), gelarmony,
    edit: bulamadık, gidemedik.
    bütün pizza için bir&fud
    edit: gidemedik.
    öğle yemeği için la carbonara
    edit:bunların yerleri hep tersti buna da gidemedik.
    roscioli, biraz pahalı ama güzel bir restorantmış.
    ariccia'da ucuz ve güzel restoranlar varmış.
    al peperoncino, yerli halkın gittiği bir restoran, via ostiense'de. turistik yerlerden bayanlar için iyi bir seçenek olabilir.
    piazza del popolo'da bulunan rosati adlı restoran da güzel ama biraz pahalı bir mekan imiş.
    nastro azurro güzel bir italyan birası. (şaraptan bayılırsa ya da sıcakta öğleden sonraları için iyi olabilir)
    edit: bundan içtim güzel bira.
    despar adlı uygun fiyatlı süpermarketlerinden aburcubur, bira, şarap alınabilir.
    edit: despar değil ama başka süpermarketlerinden alışveriş yaptık. biralar şaraplar çok uygun. limoncellolar hediyelik eşya satan yerleree küçücük ve pahali ama burda kocaman siselerde ve ucuz. hediyelik eşya satan yerlerdekiler şekilli filan çizme şeklinde vs. bence gerek yok ben marketten aldım hep.
    pizza için diğer bir alternatif, cotto restorant.
    makarna için pizzeria napoletana.
    edit: gidemedim. ama cotto açık büfe kahvaltı filan veriyo cornetto kahveden sıkılan gidebilir. ben kahvaltı düşkünü olduğum için ilk günden baydı. venedik'te alışveriş yapıp zeytinli peynirli kahvaltı hazırladım her sabah.
    akşam yemeği için gidilecek bölgeler; via del corso, piazza del popolo, camp de fiori
    bruschetta, peynirli bir başlangıç yemeği, tavsiye ediliyor. oldukça lezzetli imiş.
    edit: lan beni kim kandirdi peynirli diye? bildiğin kızarmış ekmek ve baharatlı domates. bi kere deneyin eksik kalmasın da her seferinde bi dilim ekmek ve 1 kaşık domatese 4 euro vermeyin.
    limoncello, italyanlara özgü tatlı bir içki. diğer maddelerin aksine, bunu budapeşte'de bir italyan restoranında denediğim için kendi tecrübelerimi paylaşabilirim. italyanlar bunu hazmı kolaylaştırdığı için yemekten sonra içiyorlar. ben çok tatlı içki sevmediğim için biraz içimi baymıştı.
    edit: hediye olarak aldım ama orda icmedim. ikram eden yer de olmadı. zaten budapeşte'de yediğim pizzalar makarnalar daha güzeldi. adamlar gastronomi konusunda çığır açmış gerçekten. servis yemek vs harika. bunlari da başka bir entryimde anlatmıştım.(bkz: #40508383)
    baffetto, pizza için diğer bir alternatif restoran.
    edit: abbavv kastık burayı bulduk adamlar tam bir soup nazi çıktı ya la! (bkz: seinfeld) . önce gidip dışarda yer var mı diye sorduk, nasıl curet ettiysek, adam bize siraya girin lan dingiller dedi, sonra o kadar da sıra yokmuş girdik oturduk gecekondudan bozma yere, ovv dedik kesin süper pizza yicez adamlar bize pislik gibi davraniyo ovv yee, kamyoncunun yediği yeri bulduk. adam menüleri önümüze fırlattı ohh dedik kesin pizza çok süper daha çok sevindik. neyse pizza geldi üzeri roka dolu, peyniri az ekmeği bol. beefli istemiştik o da pastırma gibi bişeyi pizzanin üzerine soğuk soğuk koymuş pizzayla alakası yok. neyse yedik kaçtık dayak yemeden. ahanda pizza bu: http://i59.tinypic.com/5vr4uh.jpg
    pastificio: hergün saat 13:00 gibi kendi imalatları olan makarnalardan taze taze pişirip sunuyorlarmış. via della croce'de imiş.
    edit: adamlar 2 çeşit makarna yapıyo, ben gittiğimde biri dev penne şeklinde diğeri fettucini idi. penne pesto sosluydu pesto sosunu harika yapıyorlar. gidince biraz afalladik, oturacak yer yok ya kapalı kutuda alıp cikiyosun ya da orda ayakta durup standlara koyup yiyosun. buz gibi sular da bedava, şişeler ağzı açık duruyo orda. adamin biri tarihi makarna yapma makinasinin üstünde yiyodu siz düşünün. ama 4 euroya kocaman porsiyon, bu lezzet başka yerde zor. fettucini bize daha uygun çünkü diri kalmıyor, penneyi itakyan usulü çiğ bırakıyorlar ben sevmiyorum öyle. makarnalar bunlar: http://i59.tinypic.com/zlbxx2.jpg

    pizza için il prodiere'nin önerisi san lorenzo'daki formula 1
    edit:gidemedik

    dondurma için san crispino diyor. (gioletti de güzelmiş ama türkiyede de olan bir yere gitmek istemeyiz herhalde)
    edit: hiç birine denk gelemedik.

    tecrübe sonucu ekleme: yorgunluktan ve önceden belirlediğimiz hiç bir yeri bulamamaktan ötürü buraya oturduk ilk gün. gayet turistik ve ortalama duruyodu. sonraki bi hafta buranin pizzasini sayikladim. dedim acaba ilk olduğu için abartiyor muyum? o yüzden venedikten dönüşte aktarma arası vakitte tekrar gittik. pizzasi gerçekten nefis. sempatik bi garsonu var esmer olan. mekan şu:
    http://i57.tinypic.com/30de0zs.jpg
    http://www.tripadvisor.com.tr/…ggio-rome_lazio.html

    tripadvisorda birinci olduğu için gitmeden nasıl öğrenmedigimize sasirdigim pinsere. burda da pizzayi alip ayakta yiyosun ama çalışanlar sevimli, her pizzanin içinde ne var bikmadan söylüyorlar, ingilizceleri iyi, zaten 12de bira içerek servis yapan adamlardan bahsediyorum, güzel bir yer. biz kaldırımda oturup yedik, ben patlıcanlı yedim eşim de mantarlı ve peynirli sandığımız ama ananasli olduğu ortaya çıkan ballı bi pizza yedi. değişik tatlara alışık olmamasına rağmen çok sevdi. ben de beğendim ama bizim istediğimiz alıştığımız bol peynirli uzayan pizza gibi değildi. ama orjinal pizzalari denenmeli. kaldırımda oturup pizza yiyip bira içerken o muhitte oturan yaşlı italyan teyzenin şu hale bak tadında olduğunu tahmin ettiğim soylenmelerine de şahit olduk ama pek sallamadik. mekan şu: http://i62.tinypic.com/opv5tj.jpg
    patlıcanlı pizzam şu: http://i62.tinypic.com/309ltvo.jpg
    pizzalar şunlar: http://i58.tinypic.com/17tvms.jpg

    sanatseverler için ise galleria nazionale d'arte moderna.
    edit: buna gitmeye yeltenmedik. *


    (ayikiz - 17 Şubat 2014 10:54)

  • comment image

    öncelikle herkesin hayatında turla olsun, arkadaş gezisi şeklinde olsun ya da tek başına gezgin şeklinde olsun, uğraması gereken harika bir başkent denilerek başlanılabilir. roma da havaalanından indiğinizde yüzde yüz çeken wifi nin aslında bir işe yaramadığını görecek, akıllı telefonların bir kez daha internetsiz ne kadar işe yaramadığını anlayacaksınız. havaalanından aldığınız bavullar ile şehir merkezine inmek için 3 tane seçeneğiniz mevcut. otobüs-tren-taksi sıralaması fiyatların artışına göre sıralanabilir. termini istasyosuna otobüs 5 euro - 1 saat, tren 14 euro- yarım saat, taksi ise yaklışık 45 euro - 45 dakika civarındadır. otobüs ucuz gözükse de, ben çok eşyanız varsa, treni öneririm.

    termini bölgesi, romanın en güven vermeyen taraflarından gibi gözükse de, metro istasyonu sağolsun çok fazla uğrayacağınız bir nokta olabilir. güven vermeyen dediğime bakmayın, romanın her yerinde olduğu ve olacağı gibi, sizin ağzınıza yüzüne değdire değdire selfie-stick, güneş gözlüğü, hava durumuna göre şemsiye satan siyahi kardeşlerimiz mevcut. metro demişken, metro hakkındaki düşüncelerimi söyleyeyim. günlük metro kartı 7 euro ve sadece metro da geçerli. o bir roma pass kartı değil, gidipte tramvayda otobüste geçer demeyin. aman ben fişlerle biletlerle uğraşamam diyorsanız roma pass ı öneririm. roma pass 48 ve 72 saatlik olmak üzere 2 seçenekten oluşan, turistleri kazıklamak için tasarlanan bir karttan başka birşey değil. ikisinde de geçerli olduğu sürelerde toplu taşımaları istediğiniz kadar kullabiliyorsunuz ki; eğer fizyolojik açıdan rahatsız değilseniz ve yürümeyi tercih etmeyeceksiniz, neden gezmeye geldiniz? diye adama sorarlar. 48 lik roma pass ta ilk müze, 72lik roma pass ta ise ilk iki müze bedava giriş imkanı sunuyor. eğerki öğrenciyseniz bu kartların parasını çıkaramazsanız benden söylemesi.

    müzeler konusuna gelince. şunları şiddetle öneriyorum:

    1. vatikan müzesi - ve doğal olarak sistine şapeli: helenistik dönem heykel sanatının mihenk taşlarını bu müzede sergileniyor. müzeye gelmeden önceki günlerde rezervasyon yaptırmanızı öneririm. aksi halde çok uzun bir kuyrukta bekleme işkencesine maruz kalabilirsiniz ki; bekleme süresini minimum 45 dk. belirliyorum.
    2. borghese müzesi: caravaggio desem, anlayan anlar, anlamayan gitsin tiramisu yesin.
    3. capitolini müzesi - dünyanın en eski müzesi olarak adlandırılıyor. girmeseniz de romanın 7 tepesinden birine çıkmak için müzenin önündeki küçük meydana gidin.
    **kolezyum'un içine girmek ne kadar elzem, bir fikrim yok. bu nedenle fotonuzu çekin, palatino tepesinde dolaşın para vermeden çekip gidin oralardan.
    meydan konusuna gelince:

    piazza navona : turistik "la fontona del moro & fontana dei quattro fiummi "/ yemek&cafe&dondurma
    piazza venezia : turistik "vittorio emanuele anıtı"
    piazza di spagna: turistik "ispanyol merdivenleri"/ yemek&bar
    piazza del popolo: turistik ve alışveriş "via del corso boyunca"

    yemek konusuna gelince:

    italya sadece hamur işi ön planda olan bir mutfağa sahip değildir. cahil olmayın.

    antipastileri silip süpürün. özellikle enginarı denemeden dönerseniz olmaz. "carciofi" bir de kabak çiçeği dolması "fiori di zucco"
    deniz ürünlü makarna ve pizzaları tercih edin.
    çorba için minestrone ünlü çorbalarından.

    eğlence: trastevere
    istediğiniz bar, cafe veya restauranta gidin memnun olmamanız bence zor bu bölgede.

    umarım söylediklerim size az da olsa bir yardımı dokunur. çünkü roma görülmeye hatta yaşamaya değer.


    (applemojito - 6 Nisan 2015 19:47)

  • comment image

    üzerine titrenmiş bir şehirdir. bu şehre bakarak istanbul un nasıl ırzına geçildiğini anlayabilirsiniz.


    (buhhmm - 24 Nisan 2015 10:29)

  • comment image

    tarih konusunda istanbul ile birlikte dünyada eşi olmayan şehir. sanat şehri. ben de geçen hafta gittim, gördüm ve gitmeyi düşünenlere belki bir yardımım dokunur diye buradayım.

    roma gezinizin fiumicino havaalanından başlayacağını düşünürsem, ilk hedefiniz termini olmalı. termini'ye ulaşmak için en basit ve ekonomik ulaşım ise roma'nın havaş'ı terravision. biletleri otobüslerin hareket noktası olan 5 numaralı durağın hemen yanındaki gişelerden alabilirsiniz. yurda dönüşünüz de roma'dan olacaksa otobüs biletini gidiş dönüş almanızı tavsiye ederim. ben dönüş biletini son güne bıraktım ve o gün için tüm biletlerin satıldığını öğrenmemle küçük çaplı bir kriz yaşadım. cebimde 19 euro vardı ve havaalanına gitmek için trenden başka alternatifim kalmamıştı. tren bileti 19 euro'dan fazla olsaydı ne yapardım bilmiyorum. meraklısı için tren bileti 14 euro.

    otel veya ev için termini'den ziyade trevi'ye yakın yerlere bakmanız daha mantıklı. hem daha güvenli hem de gezinti aralarında birkaç saatlik dinlenme ve duş molası verebiliyorsunuz. booking.com ve airbnb işinizi fazlasıyla görür. kendinize güveniyorsanız couchsurfing de güzel bir seçenek tabii.

    benim kaldığım otel fontana di trevi'ye ve piazza barberini'ye beş dakikalık yürüme mesafesindeydi. kesinlikle mükemmel bir konum; birçok tarihî ve turistik yere yürüyerek gidebiliyorsunuz. roma'da ulaşım araçlarına çok fazla ihtiyaç duymayacaksınız zaten. görülmesi gereken temel yapıların hepsi birbiriyle bağlantılı. bu sebeple roma pass almanıza gerek olmadığını düşünüyorum. colosseum ve çevresi ile birkaç müze dışında para ödemeniz gerekmiyor. vatikan ayrı bir ülke olduğu için de roma pass burada geçmiyor.

    birçok turist gibi sizin de roma'da görmek isteyeceğiniz ilk yer colosseum olacaktır. roma demek, colosseum demek sonuçta. colosseum'a gidince palatino'ya ve forum'a uğramadan dönmeyin. tepeden roma manzarası müthiş. aynı yol üzerindeki venedik meydanı'na geldiğinizde ise sizi altare della patria karşılayacak ve kesinlikle colosseum kadar etkileyici bir yapı.

    şehrin bir diğer simgesi olan fontana di trevi* buram buram romantizm kokuyor. ispanyol merdivenleri'nin yer aldığı piazza di spagna'ya çok yakın olması da ayrı bir güzellik. çeşmeye para atıp dilek tuttuktan sonra piazza di spagna'ya geçebilirsiniz. armani, prada gibi ünlü markaların mağazalarının yer aldığı alışveriş caddesi via condotti burada. ardından pastificio'ya gidip ikram edilen şarapla birlikte o güzel makarnalardan yiyin. mekân salaş ama makarnalar lezzetli ve doyurucu. karnınız doyduktan sonra gideceğiniz yer ise meşhur tiramisu dükkânı pompi. pompi'den bir tiramisu alın ve ispanyol merdivenleri'ne oturarak anın tadını çıkarın. özellikle çilekli tiramisu enfes.

    piazza di spagna'dan daha çok sevdiğim piazza navona da roma'nın en canlı yerlerinden biri. güneşli bir günde fontana dei quattro fiumi'ye* sırtınızı verip büyük bir keyifle etrafınızı seyredebilirsiniz. sonra meydanda bulunan kafelerden birine çöküp cappuccino içmeyi unutmayın. piazza navona'da yeterince vakit geçirdiyseniz meydana çok yakın olan pantheon sizi bekliyor. mimar sinan'ı da etkileyen bu tapınak statik harikası bir kubbeye sahip. pantheon'a girişin ücretsiz olduğunu belirteyim. ardından kendinize ve sevgilinize bir dondurma ısmarlayın, tapınağın önündeki çeşmenin basamaklarına oturun ve sokak müzisyenlerine eşlik edin. huzur budur. dondurmadan söz açılmışken, roma'da dondurma giolitti'den yenir. yine pantheon'a çok yakın olan barroccio isimli mekânda güzel yemekler yiyebilir, toscana şarabının tadına bakabilirsiniz.

    ve gelelim vatikan'a. aslında vatikan'ı roma başlığında incelemek ne kadar doğru bilmiyorum. italya'dan bağımsız bir ülke olduğunu unutmamak lazım. evet roma'ya giderek iki ülke birden görüyorsunuz, çok şanslısınız. vatikan'a gitmek için metroyu kullanabilirsiniz. ottaviano durağında ineceksiniz. bu arada roma metrosunun leş olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. istanbul metrosu saray gibi kalıyor bunun yanında. vatikan'a dönecek olursak, önce san pietro ile karşılaşacaksınız. uzun bir kuyruk sizi bekliyor. san pietro'yu gezdikten sonra müzeciliğin zirvesi olan vatikan müzesi 'ne geçebilirsiniz. bu küçük ülkenin müzesinde tüm dünyaya yetecek sanat ve tarih yatıyor. etkilenmemek imkânsız. ve müzenin sonunda sistine şapeli'nde buluyorsunuz kendinizi. kelimeler yetersiz kalıyor. michelangelo insan olamaz.

    roma'yı bitirdikten sonra vaktiniz ve paranız kalırsa günübirlik floransa'ya gitmeniz, gezinize renk katmanız mümkün. günün belli saatlerinde roma'dan floransa'ya hızlı tren seferleri var, araştırmadan geçmeyin! ve nereye giderseniz gidin, seyahate çıkarken kredi kartınızı da mutlaka yanınıza alın! parasız kaldığınızda hayat kurtarıcı olabiliyor.

    ve her ortamda bir satıcısı olan, yılların geyiği, "roma sevgiliyi alıp gidilecek yer abi" mottosu kesinlikle doğru.

    (bkz: buraya kızla gelinir)


    (aksoy - 21 Şubat 2016 16:54)

  • comment image

    turistik şehir. ve turistik şehir olduğunun farkında olan turist dostu şehir. turistlerin kendini güvende hissedebilmesi için gerekli önlemler alınmış. önemli noktalarda polislerin varlığını hissediyorsunuz, ama "n'oluyo lan? bi' durum mu var?" diye düşündürtecek şekilde öbek öbek polis orduları şeklinde dolanmıyorlar ortalıkta. tam "dosta güven düşmana korku" tadında. aynı şekilde lokantalarda "buraya oturup bir şeyler yersem tatil bütçesini hesaba gömer miyim?" korkusunun önüne geçmek için kapı önüne yerleştirilmiş menü ve fiyat listeleri o stresin önüne geçiyor.

    trafikten konuşmaya bile gerek yok, sonuçta avrupa ülkesi diyecektim ama yok, yayaya bu kadar saygılı, yaya geçidinde yayalara mutlaka yol verildiği, motorlu taşıtlara kapalı alanların tabela ile özellikle belirtildiği, o alandan çıktığınızın da mutlaka tabela ile hatırlatıldığı, tarihi alanların kahverengi trafik levhaları ile belirtildiği bir trafik düzeninin hakkını vermek lazım. roma'daki şehircilik anlayışı da bizim belediye başkanlarına ders olarak okutulmalı. caddeler ve kaldırımlar geniş. binalar en fazla dört katlı. dolayısıyla gökyüzü sürekli görünüyor. parklar düzenli ve kullanılsın diye tasarlanmış. her boşluğa çim, çiçek ekip başına da "basmayın" levhası dikmemişler. gezip, dolaşabileceğiniz, oturabileceğiniz, ve buna rağmen yeşilden mahrum kalmadığınız parklar tasarlayıp, uygulamışlar. bütün bunlar bir araya gelince ferah, insanı boğmayan bir şehir elde ediyorsunuz.

    elinize haritayı alıp korkmadan yürüyerek gezebileceğiniz bir şehir. hiç öyle tur otobüsleri ile sadece ana caddelerin gezildiği sonra da müze kapısında indirildiğiniz turlara gerek yok. üstelik bu şekilde ara sokaklardaki gizli kalmış güzellikleri de kaçırmamış olursunuz. her döndüğünüz köşe ile bir öncekinden güzel bir sokağa girebiliyorsunuz. nereye baksanız bir mimari harikası görebiliyorsunuz. üç gün içinde gördüğüm çirkin bina sayısı dört. çirkin dediysem, öyle hilkat garibesi falan değil. binayı alıp ankara kızılay'a koysan sırıtmaz, o kadar. ankara dedim çünkü istanbul'da zaten artık herhangi bir çirkinlik sırıtmaz. işin can yakıcı yanı ise benzer güzellikteki binaların istanbul'da da olması. tek fark, istanbul'dakilerin üzerine ek kat çıkılmış ve o güzelliğin zedelenmiş olması. altı barok, üstü laz mütteahit. ha, bir de çoğu yıkılmış ve yerine kişiliksiz binalar dikilmiş veya ayakta kalan son birkaçının arasına o çirkinlikler sıkıştırılarak bütünlük bozulmuş. istanbul'un gerçekleşemeyen ve artık asla gerçekleşemeyecek olan potansiyelini roma'da görebilirsiniz.

    tarihi olarak bakıldığında büyük roma imparatorluğu bölünüyor ve batı roma ve doğu roma, yani bizans, olarak ikiye bölünüyor. yani bir bakıma roma ve istanbul kardeş. fakat özünde aynı kültürden, aynı çekirdekten gelen iki şehir nasıl bu kadar farklı olabilmiş, insan anlam veremiyor. roma, okusun diye bütün ailenin seferber olduğu seçilmiş evlat, istanbul da ilk okulu bitirmesine bile fırsat verilmeden tornacının yanına çırak verilen gözden çıkartılmış evlat gibi.

    paris için aşk şehri diyorlar. olabilir. ama roma da aşık olunacak bir şehir.*


    (james choice - 7 Kasım 2016 14:29)

Yorum Kaynak Link : roma