Süre                : 1 Saat 31 dakika
Çıkış Tarihi     : 17 Ağustos 1956 Cuma, Yapım Yılı : 1956
Türü                : Drama
Taglar             : Çocukluk,yetim
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Metro-Goldwyn-Mayer (MGM)
Yönetmen       : Roy Rowland (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Frank Fenton (IMDB)(ekşi),Ralph Wheelwright (IMDB)
Oyuncular      : James Cagney (IMDB), Barbara Stanwyck (IMDB), Walter Pidgeon (IMDB)(ekşi), Betty Lou Keim (IMDB), Don Dubbins (IMDB), Edward Andrews (IMDB), Basil Ruysdael (IMDB), Grandon Rhodes (IMDB), Will Wright (IMDB), Lewis Martin (IMDB), Dorothy Adams (IMDB), Dean Jones (IMDB), Herb Vigran (IMDB), Bob Alden (IMDB), Byron Amidon (IMDB), Margaret Bert (IMDB), Nesdon Booth (IMDB), Lovyss Bradley (IMDB), Don Burnett (IMDB), Frank Connor (IMDB), Charles Evans (IMDB), Elizabeth Flournoy (IMDB), Bess Flowers (IMDB), William Forrest (IMDB), Eleanor Grumer (IMDB), Robert Haines (IMDB), Jimmy Hayes (IMDB), Charles Herbert (IMDB), Mary Alan Hokanson (IMDB), Edna Holland (IMDB), Bruce Irwin (IMDB), Jack Kenney (IMDB), Lois Kimbrell (IMDB), Janet Lake (IMDB), Michael Landon (IMDB), Tom Laughlin (IMDB), Mary Lawrence (IMDB), Luana Lee (IMDB), Ruth Lee (IMDB), John Maxwell (IMDB) >>devamı>>

These Wilder Years (~ Alevli yillar) ' Filminin Konusu :
These Wilder Years is a movie starring James Cagney, Barbara Stanwyck, and Walter Pidgeon. A middle-aged man tries to reconnect with his illegitimate son, who was given to an orphanage many years ago.


  • "ki$ mevsiminde havadan dokulen beyaz tanecikler. bunlar yerde yeterince birikemezlerse "bugun de kar tutmadi be hanim" denir."




Facebook Yorumları
  • comment image

    istanbul semalarına çarşamba gibi geleceği söylenen en güzel doğa olayı.

    şimdiden, ne yapsam da işten kaçsam, pamuk parçaları havada uçuşurken elimde fotoğraf makinesi, yorulduğum zaman sıcak çikolata içebileceğim bir köşe bulsam diye küçük sinsi planlar yapmaya başladım. antalya'da büyümüş olmanın dezavantajlarından biri de, kar yağdı mı sağduyumu kaybetmektir.

    kafası kesik horoz gibi sağa sola koşturur, temiz tarafından ağzıma kar doldururum. arkadaşlarımın üzerine atlar, fotoğraf çektirirken ayakta dikilmek yerine zemine balıklama atlamak gibi atraksiyonlara girerim. belli süre sonunda, çevremde kimse kalmaz. arkadaşlarımın tiksindiği bir insan olurum. sevgili yanımdaysa, onu havaya atar geri düşerken tutmam. kardanadam yaparım, yanımda havuç, kömür ya da organa dönüştürebileceğim bir şey olmadığı için, kardan kale gibi durur. sonra hızla koşup üzerine atlarım. buz tutan yerlerde bekler, düşen insanlara istemsiz olarak gülerim. erzurumdan gelen arkadaşım için sıradanlıktan öte gitmeyen kar içimdeki çocuktan ziyade mahalledeki çocuk yuvasını ortaya çıkarır.

    işte bu sebeplerden, ne zaman kar geliyor haberlerini duysam, içim kıpır kıpır olur. o gün okula gitmem. kalın kalın giyinir sabahtan çıkarım istanbul'a.

    sultan ahmet bir başka olur. arkeoloji müzesinin önünden, topkapı sarayı'nın bahçesine giden yol buz tutar. tipiden göz gözü görmeyince, hemen gandalf'ın yanında, moria madenleri'nin üzerinde, caradhras'ın en tekin yamaçlarında yürüyormuşçasına garip bir keyif alırım. insanlar süluet gibi kaybolur beyaz zerreciklerin içinde. ayasofya'ya girer, miletli isidoros'a bir selam veririm. 1500 sene öncesinden böyle bir yapıyı yapmış olduğu için hayranlığımı belirtirim. ayasofya'dan çıkar, çemberlitaş üzerinden beyazıt, hemen yanından giden yolu takip ederek, süleymaniye'ye ulaşırım. uyumsuz tek bir taşı bile olmayan bu büyük esere ve mimar sinan'a bir kez daha hayran olurum. kar altında bir başka, yazın gün batarken bir başkadır süleymaniye. karşısında muhteşem kuru fasülyeciler vardır. dışarıda lapa lapa kar yağarken yanında pilav ve turşu ile tadını çıkarmak bu lezzetin, insana türkiye'yi, istanbul'u sevdirir. alıp başımı gidemeyeceğimi hissederim. hava erken kararır, bu sefer de sokak lambaları çıkar sahneye. üzerinde hiç yürünmemiş kar, huzur verir. botlarımdan çıkan sesi severim. "şimdi kim çıkacak bu karda kışta" diyen insanlar sağolsun, etraf sakin olur. hınca hınç kalabalıklar olmaz her yerde. sultan ahmet'e sırtımı dayayıp, uzaktan ayasofya'yı seyrederim. insanın isteyince neyi başaracağının en büyük kanıtlarından biridir bu 1500 yıllık dev. insanın art niyetli olunca ne bok yiyeceğinin heykeli olan gökkafes gelir birden aklıma. neyse, mimari giydirmeler başka bir yazının konusu olsun.

    kar istanbul'a, başka hiç bir şehire yakışmayacak kadar yakışırken, haberlerde "kar geliyor" diye bir şey duydum mu, sefa gelsin hoş gelsin der, alternatif planımı düşünürüm.


    (mies - 22 Aralık 2008 15:32)

  • comment image

    meteoroloji eğer bilimse, kar şu an binlerce metre yüksekte bulutları siper etmiş, saldır emrini bekliyor.

    kar üzerine derin özlemimi belirteli 2 ay geçmiş, ne adam gibi kar yağdı, ne de tek bir fotoğraf çekesim geldi. yağmur iliğime kadar işlerken, karın o pamuksu dokunuşlarını hayal ettim. botlarımdan çıkacak sesleri düşünüp mutlu oldum. geceleri çıkıp, kimsenin iz bırakmadığı sokaklarda yürüyecektim oysa.

    bugün son şansımmış gibi hissediyorum, kar öncesi hafif güneşli hava. kar topluyor olsa gerek. göz kapaklarım bozuk bir oyuncak bebek gibi, sürekli düşüyor. kar yağmadığı takdirde haftasonuna kadar uyumak istiyorum. kahve içmek de istemiyorum. kar yağsın lapa lapa, uslu bir çocuk olacağıma söz veriyorum.


    (mies - 16 Şubat 2009 11:13)

  • comment image

    her sene, ama istisnasız her sene, bana karmakarışık duygular yaşatan beyaz.

    ilkokul öğretmenimizin öğrettiği gelme kış gelme yağma kar yağma şarkısı çocukluğumun kar coşkusunu sakat bırakmıştı zaten. belki de o şarkıyla atılan temel yüzünden bembeyaz taneler gökyüzünden süzülüp yollarda birikmeye başladığında, ezilmemiş kara basma ihtimalinin verdiği sevincin yerini "ama evsiz barksız, yoksul olanlar üşüyordur şimdi" mahzunluğu aldı hep.

    hatta 2007 kışında deli gibi dua ettim kar yağmasın diye. babam hastaydı. bir gün kemoterapiye gidiyorsak ertesi gün tomografiye/mr'a/sintigrafiye, sonraki gün kontrole, sonraki gün ilaç yazdırmaya vs. gitmemiz gerekiyordu. eski bir manager'ımız vardı. bakımsızdı ve ne kar lastiğimiz ne zincirimiz ve ne de babam artık ilgilenemediği için bu tür işlerle ilgilenecek halimiz vardı. hastaneye yaklaşık 30 km uzaklıkta oturuyorduk. arabayla gidip gelmek zorundaydık. kar yağmamalıydı. mahvolurduk. istisnasız her gün dua ettim kar yağmasın diye. ve o sene yağmadı kar.

    o senenin temmuzunda kaybettik babamı. ve babamın ölümünün hemen ardından, bütün yaz, o kış kar yağmadığından barajlar dolmadığı için şehir genelinde su kesintisi yaşandı.

    yani 2007 yazında ankara'da yaşanan su kesintisinin­* müsebbibi benim sözlük. kusura bakma, hiç pişman değilim.


    (sokur - 17 Ocak 2012 10:02)

  • comment image

    geçen gün yine kar yağıyor, biz dışarıda taksi bekliyoruz. baya iri taneler halinde yağıyor. hepimiz gözlerimizi gökyüzüne dikmişiz. çok güzel manzara. benim ağzım da açık, böyle arada kar yakalamaya çalışıyorum. arkadaşlarım benden utanıyor. durup biri şey dedi, bu kar tanelerinin her biri farklıymış, hiçbiri diğerine benzemezmiş. hımhım. sonra öbürü, evet dedi, yağarken de birbirine değmezmiş hiç. sonra ben de, yeryüzüne her birini bir melek indiriyormuş dedim. oha amma attın, dediler. gülüp alay ettiler. sen yürüyerek gel, dediler.

    ulan dedim, sanki sizin söyledikleriniz çok mantıklı da bi benimki uçuk! hayret bişi yea...

    buraya bi melek mi düşmüş? :/


    (keyfekederolsun - 9 Şubat 2012 12:17)

  • comment image

    kar,

    her seferinde, evsizleri, barksızları, yol işçilerini, yoksulları düşünerek üzüldüğüm, ama seyrine doyamadığım doğa hadisesi. ömrüm boyunca yarım yamalak tek egoizmim, itiraf ediyorum.

    antakyalıyım, güneyin en uç doğuya komşu memleketim. kışları ara sıra amanos dağlarından kopup gelen şimal rüzgarlarının şefkatinden pembeleşen yanaklarımda hissettiğim soğuktan başka soğuk tanımamışım.

    istanbula ilk geldiğim yıldı. orta üç talebesi bir göçmen. ürkek, şaşkın. denizi tanırdım ama, bizim oraları uçsuz bucaksız deniz, bakarsın uzaklara yine deniz. istanbulun denizi iki yakalı, camileri çok minareli, çok şerefeli.

    mahmut paşa ortaokuluna başladım. 3. sınıf. sultanahmette oturuyorum, okul eve yakın gibi, ama bir antakyalı için gurbet sanki. yeni gelmişim kıyaefetim güneyli. bir pantolon bir ceket, bir de o günlerin mecburi kasketi. aylar geçti. mevsim kış, aylardan ocak. kaçıncı dersti, hangi gündü hatırlamıyorum, nöbetçiyim. kocaman bahçede minnacık ben. ne oldu anlamadım, biraz soğuktu ama o kadar değildi. gök yüzü biraz karanlık gibiydi. karanlığa inat beyaz mı beyaz bir şeyler düşmeye başladı. önce kelebek gibi titrek ve tek. sonra hızlanmaya başladı beyaz. şaşkındım ve yalnızdım. kar yağıyor dedim, kar. başladım koşmaya, kovalamaya. yüzüme, gözüme giriyordu beyaz taneler, soğuktu ama aldıran kim. ben koşuyorum o yağıyor. çok geçmedi yerler örtüldü. örtüldükçe kabardı bahçe sanki.
    antakyada hallaçlar vardı. baharda gelir yatak, yorgan, yastık ne varsa; pamuk, yün atardı. bahçemiz kabar kabar yün ve pamuk. okulumun bahçesi tıpkı öyleydi şimdi. teneffüs zili çaldı, çocuklar benim gibi heyecanlı, bağırış, çağırış. dersler bitti, akşam zili, eve yolculuk. ceket pantolon ıslak, şapka ağır mı ağı beyaz yükü. arkadaşımla hem yürüyoruz, hemde kar savaşları, eller pancar kırmızısı, burun desen hissiz bir çıkıntı. eve kadar nefes nefese. kapı önüne geldim, sucuk gibi olmuşum, ıslak ve soğuk. giriş katında komşu kızı perdede, ilk aşkım, kıkır gülüyor halime. gel diyorum, gelmiyor, kar devam ediyor.


    (maszn - 9 Ocak 2013 10:01)

  • comment image

    cemal sureya'nin ezberlesinler diye baskalarinin defterlerine bile yazdigi, ahmet muhip diranas'in siiridir, kar. bunca yildir tamami yazilmamis, hayret.

    "kardır yağan üstümüze geceden,
    yağmurlu, karanllık bir düşünceden,
    ormanın uğultusuyla birlikte
    ve dörtnala, dümdüz bir mavilikte
    kar yağıyor üstümüze inceden

    sesin nerde kaldı, her günkü sesin,
    unutulmuş güzel şarkılar için
    bu kar gecesinde uzaktan, yoldan
    rüzgâr gibi tâ eski anadolu'dan
    sesin nerde kaldı? kar içindesin!

    ne sabahtır bu mavilik, ne akşam!
    uyandırmayın beni uyanamam.
    kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,
    allah aşkına, gök, deniz aşkına
    yağsın kar üstümüze buram buram

    buğulandıkça yüzü her aynanın
    beyaz dokusunda bu saf rüyanın
    göğe uzanır -tek, tenha- bir kamış
    sırf unutmak için, unutmak ey kış!
    büyük yalnızlığını dünyanın."


    (okuyorum oyleyse varim - 10 Ocak 2013 01:54)

  • comment image

    son zamanlarda iyiden iyiye artan nefret edenler, hele ki kendisinden "beyaz kabus" diye söz edenlere inat; mübarektir kar, yağmalıdır. okulları tatil etmeli, maçları iptal etmelidir hatta. bizler de evlerimizde lambanın ışığından onun yoğunluğunu görmeye çalışmalı, evden çıkamamalı, evde yeterli yiyecek var mı diye dolaplarımızı yoklamalıyız. dışarı çıkınca üşümeli, zorlukla yürümeliyiz. yağmalıdır kar. yağmalı...


    (benden sonra mutluluk - 11 Aralık 2013 01:13)

  • comment image

    ki$ mevsiminde havadan dokulen beyaz tanecikler. bunlar yerde yeterince birikemezlerse "bugun de kar tutmadi be hanim" denir.


    (ssg - 19 Şubat 1999 00:00)

  • comment image

    bu kitabı okumayı hep erteledim, meğer kars'ta okumak nasipmiş. şu an kars'ta kar yağarken okuduğum orhan pamuk romanı.

    " sanki burası herkesin unuttuğu bir yerdi ve kar sessizce dünyanın sonuna yağıyordu. "


    (handlewithcare - 6 Şubat 2016 23:00)

Yorum Kaynak Link : kar