Süre                : 1 Saat 48 dakika
Çıkış Tarihi     : 07 Ekim 2009 Çarşamba, Yapım Yılı : 2009
Türü                : Komedi,Drama
Taglar             : Erkek frontal çıplaklık,Erkek çıplakları,Erkek tam frontal çıplaklık,kasık kılı,Erkek kasık saç
Ülke                : Belçika,Hollanda
Yapımcı          :  Favourite Films NV , IDTV Film
Yönetmen       : Felix Van Groeningen (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Christophe Dirickx (IMDB)(ekşi),Dimitri Verhulst (IMDB)(ekşi),Felix Van Groeningen (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Kenneth Vanbaeden (IMDB), Valentijn Dhaenens (IMDB), Koen De Graeve (IMDB), Wouter Hendrickx (IMDB), Johan Heldenbergh (IMDB)(ekşi), Bert Haelvoet (IMDB), Gilda De Bal (IMDB), Natali Broods (IMDB), Pauline Grossen (IMDB), Sofie Palmers (IMDB), Guy Dermul (IMDB), Jos Geens (IMDB), Robbie Cleiren (IMDB), Sara De Bosschere (IMDB), Wout Kelchtermans (IMDB), Yves Degryse (IMDB), Lynn Van Royen (IMDB), Ehsan Hemat (IMDB), Sachli Gholamalizad (IMDB), Katrien Deklerq (IMDB), Sten Van Gestel (IMDB), Frans Van de Winckel (IMDB), Bernadette Damman (IMDB), Catty Cooreman (IMDB), Candy Daniëls (IMDB), Marie Koop (IMDB), Roos Van Vlaenderen (IMDB), Koen Bliki (IMDB), Hendrik Van Doorn (IMDB), Wim Verstraeten (IMDB), Theo De Leeuw (IMDB), Steven De Leeneer (IMDB), Charlotte Vandermeersch (IMDB), Leon Boel (IMDB), Steven Van Herreweghe (IMDB), Rick Wiessenhaan (IMDB), Charel Fabry (IMDB), Jan Tillen (IMDB), Lobke Leirens (IMDB), Stefanie Dedecker (IMDB) >>devamı>>

De helaasheid der dingen (~ Çölde Kutup Ayisi) ' Filminin Konusu :
Küçük bir kasabada fakir ve cahil babası ile üç amcasıyla yaşayan on üç yaşındaki Gunther'in ıstıraplı ergenliğe geçiş hikâyesini anlatıyor.

Ödüller      :

Cannes Film Festivali:C.I.C.A.E. Award - Special Mention
!f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali:Golden Tulip-Best Film


  • "tutunamayanların ve tutunmak isteyenlerin hayata savurdukları küfürün filmi."
  • "sosyal hizmetler görevlisi nele fockedey'in, strobbelerin evine geldiği sahneyi hatırladıkça kahkahayı basıyorum. sanırım strobbe kardeşler türünden bir hanzo var içimde. hahaha fockedey. bak hala."
  • "çölde kutup ayısı olarak türkçeye çevrilen film. gayet yaratıcı olmuş. bahtsız bedeviye sevgiler."
  • "bugün itibariyle izlediğim ve içlmde nedensiz büyük boşluk yaratan film. edit:ha birde insan izlerken o kadar birayı görünce çok çişi geliyor."
  • "mükemmel bir filmdir ve bu saatte bira içirendir. fockedey, keeps the doctor away!"
  • "türkçeye çeviren abiler 'çölde kutup ayısı' olarak çevirmiş.(bkz: türkçeye saçma çevrilmiş film isimleri)"
  • "izlerken gül-e-meyen insanlar da var. sadece içi acıyan ama ağlamayan. bazı filmler de böyle ağlatmaya gerek duymadığı için daha çok sevilir işte. bir de,tam bir erkek filmi."
  • "the fighter filmindeki christian bale'in kızkardeşlerinin evlenebileceği kişileri ortaya çıkaran film.böyle bir birliktelik ortaya çıksa o düğüne değil o ülkeye gitmem amk."
  • "bence bütün gece dota atacağınıza açın biralarınızı 4-5 erkek oturun bu filmi izleyin. öyle güzel."
  • "hayvanlar gibi bira içilen bu hayvanlar gibi güzel filmin akabinde hayvanlar gibi bira içmeye maça gidiyorum. (2 birayla kafayı buldu) soğuk izleyiniz. şerefe."




Facebook Yorumları
  • comment image

    atlas sinemasında çakılı kalma sebebi, uzun zamandır izlediğim en muhteşem film.
    belçika'dan oscara aday olması tesadüf olmasa gerek deyip aldığım bilet, hayata dair büyük boşlukları doldurabilecek güçte imiş. zaman zaman kopuşlarıyla boğazınıza düğümlenenleri sempatik karelerle silerken totalde göğsünüze bıraktığı ağırlığı da son sahnesiyle alır götürür. yine de ağzınızı doldura doldura, bağıra çağıra, mümkünse sarhoş ve ağlayarak only the lonely söyleme isteğini miras bırakır.
    izleyin, izletin.


    (puduhepa - 16 Nisan 2010 00:53)

  • comment image

    trainspotting izlediğim günden beri bir filmi seveceksem önce trainspotting'i düşünür, sonra filme karşı subjektif bir yargı geliştiririm. trainspotting'dek tadı yakaladığım an -ki genelde yakalayamam- o film harikadır benim için. işte imdb'nin namı diğer the misfortunates'inin bu bakımdan tadı tuzu bol benim için.

    yönetmen hem ders verir nitelikte bir film yapmış hem de eğlendirmiş izleyicisini. bir hikayeyi doğrudan anlatmak yerine yaratıcı bir kurguyla nasıl izleyici filmin çekilir öğrenilmeli bu filmi izleyen yönetmen adayları tarafından. öyle bir sonda bir başta flashback yapma gibi klişelere girmeden, lineer anlatımı da seçmeden kurgusal zekasını en üstte tutan bir yönetmen tarafından çekilmiş film. çocukluğu sorunlu geçen bir adamın büyüyüp birşeyler başarması gibi klişe bir konu ancak bu kadar güzel detaylandılırıp anlatılabilir.

    aslında kötü olarak düşünülmesi gereken karakterler izleyicinin algısında kötü bir algı bırakmıyor. iyi bir algı mı bırakıyor diye düşünürsek o da değil. he rbiri bildiğimiz insan işte. zaman zaman egosuna, hormonlarına yenik düşen zaman zaman mantığın peşinde koşan hayatı istedikleri seyirde yaşayan the stroples'lar ve onların yanında yetişen küçük bir velet. kapitalist dünyaya başkaldıran bu arkadaşlar, çevrelerindeki herkesin algısında öteki'ler. alkolün dibine vururken, sürekli spor da yapıyorlar. çıplak bisiklet sürüyorlar, sınırsız alkol alma yarışlarına giriyorlar. geceyi gündüz ediyorlar fakat filmin eğlenceli bu yanının arka planında hep dramatik öğeler var. çocuğun okul ve karşı cinsle ilgili sorunları sürekli hatırlatılıyor izleyiciye. her yönüyle bir bütünsellik taşıyor. bunun dışında sistem eleştirisi tabi ki yüksek seviyelerde aralara serpiştirilmiş. belçika'daki eğitim sistemi, suç sistemi, işsizlik, zenginin fakiri ezmesi repliklerde karşımıza çıkıyor.

    filmle ilgili tek eleştirebileceğim nokta, küçüklüğü bu kadar yakışıklı ve sempatik olan bir çocuğun büyük hali bu kadar çirkin ve itici mi olur. evrime inandım tekrar.

    festivallerde en iyi film ödülünü almayı sonuna kadar haketmiş kısacası. tekrar tekrar izlenesilerden bu öteki adamların filmi.


    (servicio - 19 Aralık 2010 16:10)

  • comment image

    sosyal hizmetler görevlisi nele fockedey'in, strobbelerin evine geldiği sahneyi hatırladıkça kahkahayı basıyorum. sanırım strobbe kardeşler türünden bir hanzo var içimde. hahaha fockedey. bak hala.


    (kronstadtli - 12 Ocak 2011 16:12)

  • comment image

    bugün ayıptır söylemesi tek başıma salonu kapatarak izlediğim film. sosyolojik analiz derdinde değilim de, acayip terichlerimiz var cidden. 1 hafta sonra kurtlar vadisi filistin tüm fantastik kurgularıyla gişeye oynayacak olsun ama en gerçekçi haliyle şu film vizyona girdiği ilk gün boş salonda gösterilsin.

    tadı tuzu yerli yerinde olan bir 108 dakika; senden, sevip gösteremediklerinden, nefret edip vazgeçemediklerinden, kalabalığın içindeki yalnızlığından, tercihlerinden, takdir görmeyen başarılarından, tekrarlamaktan usanmadığın pişmanlıklarından bahseden ve elbette bağıra çağıra roy orbison dinleme only the lonely söyleme hissi uyandıran.


    (genia - 21 Ocak 2011 21:36)

  • comment image

    uzak durmaya çalıştığınız bütün insani pisliğinize saygı gösteren şahane bir film.

    --- spoiler ---

    hayatımın içinden akıp giden tren, yoluna devam ediyordu. ancak trenleri birçok nedenden dolayı affedebiliriz. en basiti, o bir trendir. arabaların tersine, trenler dünyanın arka tarafında ilerler. istasyona yakın kenar mahalle evleri diğerlerinden biraz daha iyi haldedir. ama raylarda yol alırken yalnızca kötü halde olanları görebilirsiniz. hiçbir araba yolculuğu, bir memleket hakkında tren yolculuğu kadar fikir veremez. bahçelerimize, çatı katlarımıza ve barakalarımıza bakarsınız. iplerde kuruyan iç çamaşırlarımızı görürsünüz. bahçe süslerimize, kerevizlerimize, pırasalarımıza, verandalarımıza ve tuğladan yapılma barbekülerimize bakarsınız. flaman topraklarında boy gösteren, mahkeme kararınca onaylanmış ama tadı olmayan otları ağır ağır yiyen inekleri görürsünüz. rayların kenarındaki, yere sabitlenmiş tozlu mermer ve granitlerin, sevdiklerimizin son durağı olan yeri simgelediklerini görmek istiyorsanız, trene binin.

    ---
    spoiler ---


    (oem - 30 Ocak 2011 17:52)

  • comment image

    çok güzel film. kısa ve öz.

    adam "hayat" denen naneyi alıp özetledi bir kesitle, lönk diye koyuverdi kucağımıza, gülüyorduk da kalakaldık öyle çoğu zaman. iki tarafı da gördük de hangisi daha iyi bilemedik.

    --- dikkat! izlemeyene ipuçlu içerik ---

    * bebekli sahneye ohaa diye çığlık attım.

    * sosyal hizmetler görevlisinden "sarışın, 60 kilo civarı, memeler de fena değil" diye bahsederken "donu da beyazmıış!" diye eklemesine, o piçliğe yarıldım.

    * "tuvaletinizi buraya mı yapıyorsunuz yani?" diye şaşkın şaşkın soran kıza "evet, rahat bırak da sıçayım" şeklindeki bomba diyaloglara bittim.

    *koskoca adamların evin içinde ve dışında sliple gezmelerine -hatta bir sahnede çocuğun babasının yeşil slibinin götünde kocaman kahverengi bir leke vardı- her defasında şaşırdım.

    * yine çocuğun babasının bir gün yatakta kendi kusmuğunun içinde yatıyor oluşuna değil, hatta oğlanın babasının ağzını adamın donuyla siliyor oluşuna da değil ama kadrajın solunda o kusmuğu afiyetle yemekte olan kediye feryat figan!! ama gülüyorum da istemsizce. zaten hem tiksinip hem güldüm filmde paso.

    * film boyunca o çocuğun o embesil saç modelini değiştirip bir sevgili edinmesini bekledim, olmadı bi türlü.

    * o büyükanne, cefakar kadın, kadın anam yavrum ömrü çürüdü kadının evlatları yüzünden. ona hep üzüldüm.

    * göt kadar, ücra bir kasabada diye bahsettikleri yerlerde ne eğlenceler döndü kıskandım.

    * o kadar keyifle utanmaksızın litrelerce bira içtiler ki, bira sevmem güya ama canım çekti.

    * am göt meme temalı şarkılarına iyi güldüm.

    * zil zurna sarhoşken araba kullanmaya kalkıp kaza yapan, hastanelik olan elemanın çarpıştığı kişilerin hırsız olup onların yakalanmasına sebep olması gibi şaşırtmacaları çok sevdim.

    * o fransa turu oyunu çok iyiymiş yaa.

    * "kadının ve çocuğunu terkettiğin zaman pislik olursun. bunun nedeni, kadını hamile bırakmadan önce terkedecek kadar pislik olmamandır" gibi sözlere, bir de çocuğun babası yüzünden yaşadığı hayal kırıklıklarına üzüldüm. hiçbir çocuk o yaşlarda böyle şeyler yaşamamalı.

    * küçüklüğü o kadar sevimli çocuğun büyüyünce o kadar çikin olacağı hiç aklıma gelmezdi. ama o kiremit rengi hırka çok yakışmıştı o da ayrı konu.

    *son olarak, ne pis aileymişsiniz arkadaş! yapmadığınız piçlik kalmadı mk. ama yine de sempatiklerdi kelatalar, çok içmeseler bir şeyleri yoktu da işte...

    --- bir sıpoylırın sonu ---

    daha çok bilinse, duyulsa keşke böyle filmler...


    (bal i shikeste - 15 Şubat 2011 20:17)

  • comment image

    "ipsiz sapsız adam bunlar" denilen, herkes tarafından dışlanan insanların hayatı muazzam gösterilmiş. adamlara kızamıyorsun, aşırı doğallar.

    --- spoiler ---

    gunther aldığı kompozisyon cezalarını severek yazıyordu ve strobbe geleneği kaderini değiştirdi, babası onun bisikletini tamir etmedi ama o oğluna bisiklet sürmeyi öğretti. sosyal hizmetler memuresinin eve geldiği sahne hala güldürür. bana göre en duygusal anı ise, andré'nin sylvia'nın yanağına buse kondurduktan sonra "şimdi huzur içinde ölebilirim" demesiydi.

    ---
    spoiler ---


    (insomniacelrohir - 21 Şubat 2011 03:02)

  • comment image

    gördüğüm afişinde "bundan daha trajik bir komedi olamaz" yazıyordu, haklıymış.

    --- spoilerolur mu ki ---

    hani en sonda ufaklığa bisiklet sürmeyi öğretiyor ya babası en çok orayı sevdim ben böyle şebelek şebelek sırıttığımı farkettim. bi çocuğum olsun da bisiklet sürmeyi öğreteyim istedim. zamanı geri saralım babam tekrardan bisiklet sürmeyi öğretsin istedim. oysa filmde sevilecek, özenilecek çok şey vardı ama ben taktım bisiklete.

    --- spoiler oldu mu ki ---


    (dibini gor - 1 Mart 2011 18:16)

  • comment image

    bugün itibariyle izlediğim ve içlmde nedensiz büyük boşluk yaratan film.

    edit:ha birde insan izlerken o kadar birayı görünce çok çişi geliyor.


    (vizor - 22 Haziran 2011 23:38)

  • comment image

    çok leziz, dramatik, trajik ve komedik. apedron müthiş bir tespit yapmış*; zira yaşam tek yönlü değil. 7/24 çılgın atmadığımız gibi, günümüzün büyük bir bölümünü sahil şeridinde bir bankta oturup, elimizde sigaramızla uzaklara dalarak da geçirmiyoruz. eğer bir film, izleyene birden fazla duyguyu birkaç saat içinde hissettirebiliyorsa, o film eşsizleşiyor işte. yoksa, romantik komedi, korku, dram, komedi, macera gibi kalıplara sıkışmaktan kaçamıyor. ne yazık ki, içinde yaşamın tüm renklerini barındıran ve tanımlamak için -aslında sınıflandıramadığımız için- sadece "absürd" kelimesini kullandığımız bu güzide film gibi müthiş yapımlar, nadiren karşımıza çıkıyor. bulmuşken de yapışmak ve bırakmamak gerekiyor sanırım.

    --- spoiler ---

    film birçok tezatı bünyesinde barındırıyordu fakat bana en ironik gelen şey, koca oğlanın iliklerine kadar işlemiş olan "birincilik" ve "galibiyet" gibi hırslarına rağmen, bu kadar boşvermiş olmasıydı. başarıya bu kadar aç olan ve hayatın herhangi bir kulvarında başarıya ulaşmayı saplantı haline getrimiş bir insanın böylesine "koyvermiş" olması, bana çok ironik geldi. hem bisiklet yarışmasını, hem de bira içme yarışmasını kardeşine kaptırdın. peki, bu madalya -daha doğrusu onaylanma- sevdasını neden başka bir görece başarıyla telafi etmez ki insan? örneğin, modern ve boktan dünyamızda kadın-erkek ilişkilerindeki başarısızlığın yerini işkoliklik ve para kazanma hırsı alırken; geçmişte istediği gibi bir hayat yaşayamamanın tezahürü, çocuğuna aşırı bağlılık ve yapamadıklarını onun yapmasını sağlamak veya dikte etmektir. ancak, koca oğlan bu yollara hiç bulaşmıyor. "hay ağzına sıçayım, yine olmadı" diyerek, içmeye devam ediyor. duvarına bir plaket asmak için duyulan güçlü tutku, ama o plaketi kazanmak için hiçbirşey yapmamak gerçekten filme yakışır bir absürdlük. sanırım bu durum, filmin ismiyle müstesna; yani talihsizlik. bence başka topraklarda, başka bir ailenin çocuğu olarak doğup, farklı fırsatlar tanınsaydı, kariyeri boyunca hiç dava kaybetmeyen bir avukat bile olabilirdi koca oğlan. bazı şeyleri biz seçmiyoruz neticede. içimizden gelen kuvvetli güdüyle, yapmaya alışık olduğumuz ve doğru olduğunu düşünüp, yapmaya devam ettiğimiz şeyler paralellik göstermiyor. filmde de bu durum, en küçük bir başarıya dahi duyulan özlemle, toplumun dayattığı başarı kriterlerini yoksaymak şeklinde bir tezat oluşturuyor.

    adını hatırlayamadığım küçük amcaya gelecek olursak, kendisi iyi ama çevresi kötü cümlesindeki "kötü"yü simgeliyor. cella'yı bilardo oynama bahanesiyle bara götürdün ya; işte o an tiksindim senden küçük amca!

    kendi gözümden filmin vurucu anlarında ise beni en çok üzen şey, gunther'in, jantı yamulmuş bisiklet tekerleğini klasik çekiçleme yöntemiyle düzeltememesi ve okula geç kalması üzerine kendisine yeni bir tekerlek alıp eve gelmesi ve tam o anda, amcalarından birinin arabayla bisikletin diğer tekerleğinin de üstünden geçmiş olmasıydı. o düş kırıklığı, insanı hayatı boyunca takip eder ve kişiliğini şekillendiren öğelerden biri olur. hayattaki en değerli varlığı bisikleti olan bir çocuk için daha büyük bir yıkım olamaz sanırım. lakin gunther farklı bir çocuktu ve en değerli varlığı soyadı, yani ailesiydi.

    en eğlenceli sahne ise tabii ki şu şarkıydı:

    bir mucize oldu,
    yağmur bile yağmadı
    ama vajinam ıslandı!

    ---
    spoiler ---

    velhasıl-ı kelam, tadı damağımda kalan ve filmi izlediğim çakma dvd'sini eşe dosta, "mutlaka izlemelisin" diye verdikten sonra orijinal dvd'sini alıp, arşivime katacağım çok kaliteli bir film. bağımsız avrupa sinemasının, hep böyle filmler üretmesi temennisyle bir entry'nin daha sonuna geldik efendim.

    fin.


    (kivikocan - 7 Ağustos 2011 15:59)

  • comment image

    über süper film. erkeklerin aile dünyasına mercek, baba olmak, amca olmak... şeylerin boktanlığı... karakterlerin her birine aşık olunası o derece. yalnız küçük çocuğun büyük hali. sen nasıl hoş bir insan olmuşsun eridim bittim. her sahnesi ayrı güzel, müzikleri enfes - ki only the lonely dillere pelesenk..

    ben hayatta iki insandan nefret ediyorum; biri beni taşıyan kadın, diğeri spermlerimi taşıyan kadın...

    uuu baby.. bira festivali. allahtan halihazırda bira ile izliyordum filmi yoksa o saatte üşenmez tekel arardım. her bira içtiğimde only the lonely'i söyleyip bu filmdeki insanları şerefe diyeceğim uzun süre.


    (cnvr - 7 Eylül 2011 22:27)

  • comment image

    izlerken gül-e-meyen insanlar da var. sadece içi acıyan ama ağlamayan. bazı filmler de böyle ağlatmaya gerek duymadığı için daha çok sevilir işte. bir de,
    tam bir erkek filmi.


    (shannonmcfarland - 8 Ocak 2012 21:19)

  • comment image

    bence bütün gece dota atacağınıza açın biralarınızı 4-5 erkek oturun bu filmi izleyin. öyle güzel.


    (d gzd g - 3 Aralık 2012 13:50)

Yorum Kaynak Link : de helaasheid der dingen