The Young Captives (~ Ad un passo dalla morte) ' Filminin Konusu : The Young Captives is a movie starring Steven Marlo, Luana Patten, and Tom Selden. Gripping melodrama about newlyweds involved with a psychopathic killer who holds them captive.
The Luck of Ginger Coffey(1964)(7,1-181)
The Flim-Flam Man(1967)(7,0-1862)
Raid on Entebbe(1977)(6,8-2641)
The Hoodlum Priest(1961)(6,6-337)
Up the Sandbox(1973)(6,6-1126)
Stakeout on Dope Street(1958)(6,5-284)
Loving(1970)(6,3-438)
Eyes of Laura Mars(1982)(6,2-9645)
The Return of a Man Called Horse(1976)(6,1-1524)
A Fine Madness(1966)(5,8-1027)
Face in the Rain(1964)(5,4-30)
S*P*Y*S(1974)(4,5-791)
fransızcası ve ingilizcesi aşağıdaki gibi olan victor hugonun izmir e dair şiiri... usta ellerde türkçeye çevirilmeyi beklemektedir. the captive (1829)if i weren’t a captivei could love this place,these seas so plaintive,these fields of maize,these stars without number—if the wall’s long sombershadow didn’t glimmerwith the sabres of spahis.i’m no female tartarfor a eunuch to passme up my guitaror hold my looking glass.far away from this sodomin the land that i come fromare those young men with whomi talked once, under stars.yet i do love this beach: itnever knows wintercold winds never reach it,rooms chills never entersummer rain never coldthe green bug prowling, bold,glows, a live emeraldamongst grass’s green splinters.smyrna’s a princesswith its beautiful chapel;the happy spring perfectsitself to resound her bells.like a laughing bright setof flowers in a potits seas are all dottedwith archipelago whorls.i love those scarlet towers,those flags triumphant!golden houses and bowerslike toys for an infant.how well it soothes thinking:the most gentle swingingof these tents built clinginghigh up on elephants.in these palaces of fairiesmy heart inner concertbelieves these bare criesfloating in from the desertall contain geniesblending harmoniesthe infinite serene issung under spare skies.these contraries are best:the sweet perfumes burningin the windows gold-setfoliage twist and turningspring water bright churningunder plain-trees down-bendingand the white storks are standingon white minarets.on a lovely bed of mossi sing songs from my soulwhile my sweet friends all tosstheir feet, leap and roll.my happy good vagabondswhose smiles are all arounddancing a merry-go-roundbeneath fine parasols.best of all, when the breezekisses me with its mouththe night lounging at easeand i dream of the southacross a sea unshallowwhere, pale and yellowthe moon's starting to swell: awhite fan opening out.la captivesi je n'étais captive,j'aimerais ce pays,et cette mer plaintive,et ces champs de maïs,et ces astres sans nombre,si le long du mur sombren'étincelait dans l'ombrele sabre des spahis.je ne suis point tartarepour qu'un eunuque noirm'accorde ma guitare,me tienne mon miroir.bien loin de ces sodomes,au pays dont nous sommes,avec les jeunes hommeson peut parler le soir.pourtant j'aime une riveoù jamais des hiversle souffle froid n'arrivepar les vitraux ouverts,l'été, la pluie est chaude,l'insecte vert qui rôdeluit, vivante émeraude,sous les brins d'herbe verts.smyrne est une princesseavec son beau chapel ;l'heureux printemps sans cesserépond à son appel,et, comme un riant groupede fleurs dans une coupe,dans ses mers se découpeplus d'un frais archipel.j'aime ces tours vermeilles,ces drapeaux triomphants,ces maisons d'or, pareillesa des jouets d'enfants ;j'aime, pour mes penséesplus mollement bercées,ces tentes balancéesau dos des éléphants.dans ce palais de fées,mon coeur, plein de concerts,croit, aux voix étoufféesqui viennent des déserts,entendre les géniesmêler les harmoniesdes chansons infiniesqu'ils chantent dans les airs !j'aime de ces contréesles doux parfums brûlants,sur les vitres doréesles feuillages tremblants,l'eau que la source épanchesous le palmier qui penche,et la cigogne blanchesur les minarets blancs.j'aime en un lit de moussesdire un air espagnol,quand mes compagnes douces,du pied rasant le sol,légion vagabondeoù le sourire abonde,font tournoyer leur rondesous un rond parasol.mais surtout, quand la briseme touche en voltigeant,la nuit j'aime être assise,etre assise en songeant,l'oeil sur la mer profonde,tandis que, pâle et blonde,la lune ouvre dans l'ondeson éventail d'argent.
(zorba - 17 Ağustos 2007 10:07)
berbat bir proust uyarlaması..
(objet petit a - 11 Kasım 2013 22:06)
chantal akerman'ın 2000 yapımı marcel proust uyatlaması filmi. filmin adı mahpus/tutsak olarak çevrilebilir, ait olduğu marcel proust romanı ise la prisonniere.çağımıza daha yakın bir zamanı ve toplumu çerçeve almakla birlikte filmde fransız ve özgün döneme ait vurgular da yeterince var. zaten ilişkisel ve iç dünyasal bir kitap-film ikilisi bunlar. aristokrasi havasını başlıca veren armalı limozinimsi, özel şoförlü araba. erkeğin proustumsu öksürük ve nefes daralmalarına bir de her iki gencin çocuk mezarı gibi daracık yatakları eşlik ediyor. bunlar buradan ferahlık, çözüm çıkmaz dedirtiyor. anlamsız boş bakan bir dişi bakışına karşılık; ruh gibi dolaşan, her daim ağlak-üzgün erkek bakışı. kadının (kapatma kızın) adı albertine simonet değil ariane yapılmış. kitapta erkek kahramanın adı belirsizken (ben yani marcel proust diliyle konuşuyordu galiba) filmde bir ada kavuşmuş, özgün albertine'in soyadından erkek başrole bir simon ismi çıkmış.yanyana ikiz bir dairede simon'un büyükannesi ve hizmetçisi françoise ile birlikte yaşıyor ikilimiz. sanki kız erkek çocuğunun oyuncağı, kölesi; ikisi de sessiz gözlemcileri iki kadının gözaltındalar. evin sürekli misafiri ikisinin ortak arkadaşı andree; sıkılmış ariane'in nefes alma aygıtı, ama aynı zamanda sanki lezbiyen aşklarından biri. geçkince opera şarkıcısı lea da bir diger lezbiyen suç şüphelisi. hele bize iktidarsız hissettiren simon'u bir de uykuda sürtünmelerle azdırdığı sevgilisi ariane'ın sayıklaya sayıklaya andree adını sayıklaması yıkmasın da ne yıksın? simon'un tek varoluş yolu ariane'ın mutlak bilgisine ve denetimine ulaşabilmek. kız ne kadar köle rolü keserse kessin bu bilgi-denetime yaklaşamadığını gördükçe zindan sahibi kendisi de mahpus halini alıyor. insana ve zaman gibi uçucu yapısı olan kadına hükmetmek olanaksız. filmde gündelik yaşam dili kullanılarak inanılmaz sade bir dalavere, entrika ve gerilim dili oluşturulmuş. hem kitapta hem filmde. ama olağan dil kullanıldığından yalnızca filmi izleyen biri neyin neye işaret ettiğini, kaç kat deşifre gerektiğini ilk izleyişte kavramayacaktır.filmin giriş sahneleri adeta çiçek açmış genç kızların gölgesinde* kitabından ilk hızını alıyor. sonra bütün ana gövde boyunca mahpus yürüyor. gerilimi sadece edebiyatın boğuculuğu gibi algılıyoruz. sonu, finali ise sanki albertine kayıp* kitabına zıplayarak yapılıyor. böylece kurulup şişmeye bırakılan gerilim o teyel ile patlatılıyor. ariane kötü havada inadına girdiği denizde boğuldu gibi gelince simon deli gibi denize atlıyor. son sahnede kharon gibi bir teknecinin eşliğinde yalnız başına bir ıssız adaya/karaya çıkışını görüyoruz. ister somuttan alın, ister mecazi yiyin. soğuk servisli ve ömür boyluk düşünme, hesaplaşma sizi bekler.(bkz: albertine simonet/@ibisile)(bkz: kharon/@ibisile)
(ibisile - 11 Ekim 2016 00:42)
son sahnesine özellikle dikkat edilmesi gereken film.(bkz: ölüler adası)(bkz: böcklin)(bkz: rachmaninov)
(243 10 43 - 14 Mart 2005 21:27)
ilk sekanslarina da dikkat edilse güzel olur tabii.
(243 10 43 - 18 Nisan 2005 00:30)
Yorum Kaynak Link : la captive