Çıkış Tarihi     : 20 Şubat 1974 Çarşamba, Yapım Yılı : 1974
Türü                : Animasyon,Komedi,Aile
Ülke                : İngiltere
Yapımcı          :  British Broadcasting Corporation (BBC) , Smallfilms
Yönetmen       : Peter Firmin (IMDB), Oliver Postgate (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Oliver Postgate (IMDB)(ekşi),Peter Firmin (IMDB)
Oyuncular      : Oliver Postgate (IMDB)(ekşi), Sandra Kerr (IMDB), John Faulkner (IMDB), Emily Firmin (IMDB)

Bagpuss (~ Lappenkat) ' Dizisinin Konusu :
Bagpuss is a TV series starring Oliver Postgate, Sandra Kerr, and John Faulkner. Bagpuss and his friends are toys in a turn of the century shop for 'found things'. When young Emily brings them a new object, the toys come to life to...


  • ""ömrünün sonuna kadar sadece 3 şarkı dinleme hakkın kaldı silmarwen, seç beğen al" deseler, düşünmeden 1. sıraya yazacağım şarkıdır.(bkz: heaven sent you to me)"
  • "insanlık tarihi, bundan daha iyi bir şarkı yapamayacak ya, en çok ona üzülüyorum. yaparsa da ben insanlıktan çıkarım artık."
  • "ingilizce'de (genelde aglayan) insanlari avutmak, sakinlestirmek icin soylenen anlamsiz soz obegi."




Facebook Yorumları
  • comment image

    işin acayibi, bu "şarkı"nın bir şekilde bir yerde senin onu anlamanı bekliyor olmasıdır.

    oradadır yani; anlayınca, yaşayınca ya da ne sik diyorsan onun adına, hissedince, bulacağını biliyor olmasından asla şüpheye düşüremeyeceğini anladığın vakit "orada" olan şarkıdır.

    bir hiç olmamanla alakalı; kendi başına er ya da geç gelecek kaza olmanla alakalı. melodramatik kahramanlık müessesesinden bir "oluş" olmaya doğru yol aldığın sürecin en acı-güzel virajıyla alakalı. gördüğün boşluğun aslında senin ikizin oluşunu idrakınla eşanlamlı; evrenin ruhunu keşfettiğini sandığın anda yaz sıcağında dahi ayaklarından çıkarmaya kıyamadığın siyah botları boyama ihtiyacınla bir bütün.

    üzerinde oturduğun taş, üzerinden kaymaya başladığın an aslında orada; sen pek bir orada; pek bir o "taş"sın.

    "oradasın, ve bununla barışmak zorundasın" şarkısı.

    barışmasan da barışmak zorunda olmadığın anlamına gelmesi her şeyin.

    bir anlamda gerçeğin çözülüşü, bir anlamda bilyeleri kaybedebileceğini bilmen.
    bir anlamda; ortada kalmış tek anlamda orada olman; düşüncelerindeki acımasız gerçeği bulman.

    orada, kafayı kaldır. orada işte.

    duruyor ulan.


    (samborasi - 16 Şubat 2008 05:35)

  • comment image

    bugün eve dönüyorum; omzumda 3 kiloluk çanta, yürüyorum. okan bayülgen gibi değil, gerçekten uykusuz ve gerçekten yorgunum. sabahtan beri "ay şu sivilcene rağmen bugün çok seksisin" lafı bile dünyaya döndürememiş. yürümekten ziyade astral seyahat hissiyatındayım. cebim titreşti, baktım "there there" arıyor. kulaklığımı çıkarmaya üşendim aslında ama durup dururken aramayacağını bildiğimden içim rahat etmedi. kapadım ipod'u kulaklığı boynuma indirip "alo" dedim. "n'aber emre?" dedi ama, sesi bozuktu. "ben iyiyim de sen pek iyi değilsin galiba, bir şey mi oldu sincabım?" dedim. "yok bi şey ya, senden bi şey rica etmek için aradım" dedi.

    - estağfurullah canım ne ricası, bu ne resmiyet, söyle tabii ki elimden gelen bir şeyse elbette yaparım.
    - ya başlığıma yazdıklarını siler misin?
    - nasıl yani ya sevgilin mi kızıyor hahahah.
    - heheh ciddiyim ben. silersen sevinirim.
    - nasıl ciddisin ya, hepsini mi?
    - eet.
    - niye ki?
    - ya sebebi hakkında çok fazla konuşmaya gerek olduğunu düşünmüyorum, eğer bana saygı gösterip silersen sevinirim, öyle diyeyim.
    - niye sileyim ya durup dururken? bir sebep vermezsen silemem, kusura bakma şeker.
    - peki canın sağ olsun, görüşürüz sonra.
    - ya dur bi alla allaa. alo? alo? there there? orda mısın? alo?

    telefonu yüzüme kapamasına kızmama izin vermeyecek kadar titriyordu sesi. çok merak ettim neden böyle kırgın olduğunu, geri aramak istedim ama kontörüm yoktu. ödemeli arama yaptım, mesaj geldi "aradığınız kişi şu anda meşgul" diye. 100 kontör almak zorunda kaldım ve mesaj attım "eve gidiyorum, sesimi duymak istemiyorsan 2 gibi evde olacağım, mutlaka msn'e gir, bekleyeceğim." dedim. girdim msn'e, 2 gibi geldi o da. "neler oluyor, sakin sakin anlatır mısın lütfen?" yazdım. "bunu bana nasıl yaparsın ya emre" yazdı, şaşırdım haliyle.

    tjù says:
    neyi nasıl yaparım ya? n'apmışım?
    there there says:
    videotape'e yazdığını okudum ya.
    tjù says:
    ne yazmışım ki?
    there there says:
    bilmiyormuş gibi yapma ya.
    tjù says:
    ya biliyorsun beni, bende o hafıza ne gezer. söyle bi bakim neyi yanlış anlamışsın?
    there there says:
    yanlış anladığım falan yok her şey ortada http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=#14053452
    tjù says:
    offf onu mu diyosun ya
    there there says:
    evet onu diyorum. nasıl dersin bunu ya
    tjù says:
    abartma ya, ben de bi şey oldu sandım
    there there says:
    ya daha ne olabilir ya?
    tjù says:
    ama orda yine seni de övüyorum, hakkında kötü bi şey demedim ki
    there there says:
    "there there'den güzel" ne demek ya. sabahtan beri ağlıyorum, o kadar paylaştığımız şeyin üstüne nasıl yazabildin bunu anlayamıyorum, ölmek istiyorum
    tjù says:
    ya 5 sene çok güzel şeyler paylaştık seninle, senden başkasını gözüm görmedi biliyosun seni nasıl sevdiğimi. hala yerin ayrı bende. ha yaptığım bi hata varsa, seni başkalarıyla mukayese etmektir ki o da tartışılır, videotape de radiohead neticede.
    there there says:
    ya duygularımı düşünmedin mi hiç, okuyunca ne hisseder demedin mi? bu kadar mı öküzsün anlamıyorum. nerede o "ilk 46 saniyen beni zamandan ve mekandan bağımsızlaştırıyor" diyen adam. bu kadar mı yalandın?
    tjù says:
    değilim öküz falan, hala öyle düşünüyorum değişen bir şey yok. 5 sene sonra ilk kez biri beni böyle heyecanlandırıyor, neden sevineceğine böyle yapıyorsun ki. bana sorsalar mutluluğumu isteyeceğini söylerdim
    there there says:
    ne mutluluğu ya, "neden böyle toy ve yalnızsın?" dedim ben hep sana, omuz verdim, beni öyle sevdin. ya da ne bileyim, en azından sevdiğini söyledin. kıçı kırık "etrafında döndükçe uzaklaştığım merkezimdin sen benim, sonra da kaset sardı" adamı mı oldun şimdi, bu kadar mı yüzeyselsin ya
    tjù says:
    ya anlatamıyorum galiba, sen hala değerlisin benim için, hala içimi burkuyorsun. ama videotape'in de hakkını yiyorsun. bence bu kadar duygusal davranmasan sen de seversin
    there there says:
    ben biliyorum senin neden böyle olduğunu ya. piyanom yok diye bütün bunlar. videotape'in başından sonuna kadar piyano tabii, olamadım ben öyle. üzgünüm.
    tjù says:
    ne alakası var canım, sendeki gitarlar, davullar, baslar da değil videotape'te, kimsede yok ona bakarsan. videotape daha basit ve ne bileyim ya, güzel işte bi şekilde, karşı koyamadığım bi şeyler var onda. hüznümüzün tınısı aynı galiba. yoksa senin kadar mükemmel bir şey duymadım bugüne kadar
    there there says:
    o zaman daha ne emre? biz neden böyle olduk, bizi ne bu hale getirdi? basit bir videokaset mi girdi aramıza?
    tjù says:
    bilmiyorum ya there there, "basit bir kaset" olduğunu düşünmüyorum, bunlar kelimelere dökülecek şeyler değil
    there there says:
    biliyorum, notaya döküğüm ben
    tjù says:
    :)
    there there says:
    özledim seni ben
    tjù says:
    ben özlemedim seni çünkü hep benimlesin, bunu hissetmeni bekliyorum senden. sense seni sevmediğimi sanıyorsun. senin öyle hissetmen onun öyle olduğu anlamına gelmez. bu yüzden anlamıyorsun beni. ki anlayışla karşılıyorum 5 senenin üstüne kolay değil tabii ki. ben de düşüncesizlik etmişim yazarken, haklısın o konuda, okuyabileceğini düşünmeliydim. zaten çok baskı da vardı üstümde onu yazarken, sabahtan beri dinliyordum. lütfen sen de beni anlamaya çalış biraz
    there there says:
    ne bilim ya, öyle görünce birden, hiç beklemiyordum, sinirlerim boşaldı. sanırım olmayı bekleyen bir kazaydı videotape. kırıcı olduysam özür dilerim
    tjù says:
    nolcak canım senelerdir kırıyorsun zaten :) seni öyle sevdim :)
    there there says:
    eheh gerçekten hala seviyosun beni di mi?
    tjù says:
    inan cevaplamak bile içimden gelmiyo, tabii ki seviyorum seni, sensiz olur mu be? there there'imsin sen benim (l)(f)
    there there says:
    eheheh tamam tamam inandım. sanırım ona alışabilirim ama söyle fazla bi samimiyet beklemesin benden hıh meraba meraba o kadar hıh
    tjù says:
    sdlkfjsdklfjsdfk tamam söylerim. iyisin di mi? bi sorun yok entry'ler falan duruyor? anlaştık?
    there there says:
    anlaştık :) ama yine de ona çok entry girmezsen seni daha çok sevebilirim belki :$
    tjù says:
    sdfkjsdklfjsdklfjskldfjlk tamam, hiç olmadı ona girdiğim zaman sana da girerim, olur mu öyle?
    there there says:
    hmmm benim kadar olmasa da kulağa güzel geliyor hıh
    tjù says:
    sdlkfjdsklfjsdfklsdjk anlaştık
    there there says:
    off gidim bi elimi yüzümü yıkıyim kendime gelim, karnımı doyurim ondan sonra da
    tjù says:
    taam ben de seni dinliyim biraz kulaklarımın pası silinsin (h)
    there there says:
    oluuur (l) öperim canım görüşürüz
    tjù says:
    hoşça kal sincabım, kendine iyi bak. üzme kendini böyle yok yere.
    there there says:
    tamam sen de iyi bak :)
    tjù says:
    bye
    there there says:
    sdfhwej eksdf weruwk 43n4rjf
    tjù says:
    o ne demek be?
    there there says:
    this is my way of saying goodbyeeeeeeee
    tjù says:
    sdlkfjsdklfjksdlfjlksdfljk ibiş
    there there says:
    hihihi hoşça kal
    tjù says:
    bye


    (radioheadbanger - 13 Ekim 2008 15:42)

  • comment image

    insanlık tarihi, bundan daha iyi bir şarkı yapamayacak ya, en çok ona üzülüyorum. yaparsa da ben insanlıktan çıkarım artık.


    (lylaa - 27 Şubat 2010 03:42)

  • comment image

    mtv news'e göre stüdyoda kayıt sonrasında thom yorke'un "ay allam negzel şarkı yaptık be" diyerek hüngür hüngür ağlamasına sebebiyet veren şarkı imiş. ota boka ağlamaya başladığına göre thom da yaşlanıyor artık hmm...


    (arsonist - 1 Mayıs 2003 16:03)

  • comment image

    ingilizce'de (genelde aglayan) insanlari avutmak, sakinlestirmek icin soylenen anlamsiz soz obegi.


    (wpi - 13 Mayıs 2003 20:13)

  • comment image

    zifiri karanlıkta
    yamaçlarında dolaşıyorum rehberliğinde
    kırılmış dalların
    sözlerime batıyor

    salt senin iradenle
    hiçbir şey olmaz
    sırf sen istedin diye
    yerine konmaz

    çalan bir siren olacak her daim
    seni enkaza çağıran*
    (sakın gitme oraya, sakın uyma ona,
    sakın varma oraya, sakın erişme ona)
    bütün kayalıklardan sıyrıl
    yoksa bir ayağımız çukurda
    (sakın gitme oraya, sakın uyma ona,
    sakın varma oraya, sakın erişme ona)

    salt senin iradenle
    hiçbir şey olmaz
    (ardında birileri var
    ardında birileri var)
    sırf sen istedin diye
    yerine konmaz
    (ardında birileri var
    ardında birileri var)
    tamam, geçti!

    neden bu denli yeşil ve yalnızsın?
    neden yalnızsın? neden?

    cennet seni bana mı gönderdi?
    bana mı gönderdi? bana mı?

    hepimiz birer kazayız
    olmayı bekleyen

    hepimiz birer hatayız
    yapılmayı bekleyen

    *moby-dick göndermesi.. nasihat ettiği kişiye onu kandırmaya yönelik sahtekarlıkların her zaman için olacağını hatırlatmak üzere kullanılan bir mecaz..

    bu şarkı esas olarak insanların birbirlerine olan inançları üzerine yazılmış.. bunu anlatırken de bütün bir gezegen olarak dünyaya yönelinmiş (topraklarında yürümek gibi)..

    şarkıda, hitap edilen kişiye şarkıyı söyleyen kişi tarafından inanılıyor ve güveniliyor.. hatta öyle ki, en baştan anladığımız kadarıyla körü körüne bir inanç bu.. yalnız bu inanç boşa çıkıyor, meğer yanılmış.. inanan kişiyi acıtacak kadar hem de.. ve şarkıyı söyleyen kişi hayal kırıklığıyla nasihat vermeye başlıyor üzüntü içerisinde..

    bir yandan da kendine ders çıkarıyor.. inandığı kişinin kandırılmasına çok içerliyor ve onu yolundan çevirecek tehlikelere karşı içtenlikle uyarıyor.. sonra biraz azarlıyor, farkındalık yaratmasını umduğu ifadelerle onun iyiliği için ona ders veriyor.. neden sonra “tamam, geçti!” diyerek bağrına basıyor ve affediyor.. ve inandığı kişinin bu içler acısı halini gözler önüne seriyor.. yeşil olarak nitelemekle iyi bir yönünü –mesela çok güzel olmasını- vurguluyor, öte yandan yalnız olmasına üzülerek acınası geliyor.. bu da dünya mecazına uygun..

    daha sonra sorumluluğu kendisinin üstlenmesi gerektiğini düşünüyor; inandığı kişiye sığınması değil de, meselenin altında yatanın aslında inandığı kişinin kendine muhtaç olması mı diye şüpheleniyor.. onu seviyor; besbelli..

    en sonunda da her iki tarafa da pay çıkarıyor: masum değiliz, hiçbirimiz..


    (sarma polis - 7 Ekim 2013 00:55)

  • comment image

    radiohead'in ustunden iki yil gecen hail to the thief albumunun en kiymetli parcasi, en buyuk armagani gercekten de. albumden dinledigim ilk parcaydi kendisi. parami ayarlayip cd'yi satin almaya; internetten indirmemeye kararliydim. merakimdan da kuduruyordum; cunku albumden cok once tamamlanmamis kayitlarin nete dustugunu biliyordum. neyse, mtv'yi acmistim ve arkam televizyona donuk vaziyette kendi halimde patates soyuyordum. birden bir davul ritmiyle kulaklarim dikildi. "bu ne lan" dememe kalmadan gitar girdi ve "lan jonny" diye zipladim yerimden. bir baktim nur yuzlu thomas. klibi mi izleyeyim parcayi mi dinleyeyim bilemedim; elim ayagima dolasti resmen. sarki bittiginde fransiz kisa filmlerini andirir bir karede bir elimde patates, obur elimde patates soyacagi gozlerimden iki damla suzuldugunu hatirliyorum. yalniz radiohead'in yaptigi kesinlikle en iyi parcalardan birini dinledigim icin mi, buyuk bekleyisim enfes bir baslangicla bittigi icin mi, just coz you feel it doesn't mean its there ya da we are accidents waiting waiting to happen icin mi, jonny'nin olayi bitirdigi essiz gitarlari icin mi, gorsel harika olan basyapit klip icin mi inanin simdi bile bilmiyorum. bir album cikartsalar yirmi parcalik ve yirmisi de there there olsa; yine alirim, yine dinlerim. yok boyle bir sey. waiting waiting dolasiyorum bakalim nereye kadar. myxomatosis ve the gloaming var ikinci ve ucuncu siramda.


    (radioheadbanger - 16 Ağustos 2005 02:02)

  • comment image

    yeryuzunde yapilmis en iyi sarki. benim iddiam degil bu; "kulak kulak soyle bana, var mi benden daha guzeli bu dunyada?" diyor 5 dakika 23 saniye boyunca kendisi. kulak da "evet var." diyor adaptasyon icabi ama, "kimmis o?!" sorusuna "henuz yapilmamis olan." cevabini veriyor.

    album kaydi can bu sarkinin. demo halini de dinlediginiz zaman nasil yalinlastirilip kusursuzluga ulastirildigini daha iyi anlayabiliyorsunuz. bir adim otesi yok. album kaydinda sadece tinisiyla ironi yaratan bir kakofoni var. phil'in davullari giriyor ilk saniyede sadece. o kadar tok ki o ilk vurus, suratinizda patliyor sanki baget. hemen ardindan ed ve jonny'nin davullari. colin'in basi derken thom'un gitari silkelenip kendine geliyor. mukemmel sozlere ve thom'un vokaline birakiyorsunuz kendinizi. katatonik bir ritimde ilerliyor sarki. bagirirken o kadar belirsiz cikiyor ki agzindan sesler, sozlerin kifayetini kaybetmeye basladigini anliyorsunuz. jonny'nin gitarina davranmasiyla sozler susuyor, muzik basliyor konusmaya. gel gelelim kusursuzluga ulasmis bir album kaydi bu. uc gitar, uc davul ve bir bas; ayni anda ayri ayri yariyorlar, icinde kaybolmamak olanaksiz. jonny gitarini konustururken ed caktirmadan vurup kaciyor sol kanaldan, thom da sayikliyor sarkisini soylerken. bu kadar cok seyi akil etmek bir yana, kuyruklari birbirine dokunmadan dolastirip zevk verebilmek bir muzikal deha orneginden baska bir sey degil. sonra sarki basladigi gibi bitiyor; son vurus yine phil'den ama "ofkeyle oturmustum" kalkisiyla bu sefer.

    bu sarki calarken kulakligimi bastirsam beynime sokabilir miyim diye fantezilere dalmadan edemiyorum. alelade bir sapiklik bu.


    (radioheadbanger - 22 Ağustos 2006 03:57)

Yorum Kaynak Link : there there