Çıkış Tarihi     : 22 Eylül 1975 Pazartesi, Yapım Yılı : 1975
Türü                : Drama
Ülke                : İngiltere
Yapımcı          :  British Broadcasting Corporation (BBC)
Yönetmen       : Rodney Bennett (IMDB)
Senarist          : Giles Cooper (IMDB),Gustave Flaubert (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Francesca Annis (IMDB)(ekşi), Tom Conti (IMDB), Gabrielle Lloyd (IMDB), Ray Smith (IMDB), Brian Stirner (IMDB), David Waller (IMDB)(ekşi), John Cater (IMDB)(ekşi), Kathleen Helme (IMDB), Ivor Roberts (IMDB), Stephen Bent (IMDB), Denis Lill (IMDB), Michael Poole (IMDB), Bernard Taylor (IMDB), John Tordoff (IMDB), Richard Beale (IMDB), James Bree (IMDB), Anthony Carrick (IMDB), Ysanne Churchman (IMDB), Oliver Gilbert (IMDB), Amanda Grinling (IMDB), Nicola Hamilton (IMDB), Nicholas Hawtrey (IMDB), Jack Le White (IMDB), Elizabeth Proud (IMDB), Peter Rutherford (IMDB), Mike Savage (IMDB), Gladys Spencer (IMDB), John Sterland (IMDB), William Huw Thomas (IMDB)

Madame Bovary ' Dizisinin Konusu :
Madame Bovary is a TV mini-series starring Francesca Annis, Tom Conti, and Gabrielle Lloyd. Emma Bovary is the dreamy, frustrated, unfaithful wife of a French country doctor in this National Emmy-nominated adaptation of Gustave...


  • "bir hocamızın, hakkında "ilk desperate housewife" dediği hatuncağızdır. kitabı okuyunca hak verdim ben de kendisine."




Facebook Yorumları
  • comment image

    çoğu insan kaçınılmaz olarak "romantizme" eğilimlidir. gustave flaubert ise madame bovary eserinde gerçekçiliğin doruklarına ulaşarak okuyucuyu kendi romantizm eğilimiyle başbaşa bırakır, onun ne düşüneceğine karışmaz. yaptığı şey salt gerçekçilikten, naturalizmden başka bir şey değildir ve bunu yapmak insanın doğal, içgüdüsel eğilimlerini sömürmemektir. yani gerçekçilik iyi, romantizm kaka. yani ilk defa bir kitap duygularımı sömürmeden göz pınarlarıma birer damla yaş bıraktıysa, helal olsun flaubert'e.

    emma bovary aşkı yüzünden mi intihar etmiştir?

    işte büyük yanılgılardan biri. cevap: hayır. rodolphe ile olan son görüşmesi sadece tetikleyici bir sebeptir. rodolphe ile ilk ayrılışında, tam zirveye çıkmışken sırtından itilip tökezleyen ve aşağı düşmekten bir şekilde kurtulan emma, sonraki dönemde yaşadıkları ve hayatı üzerindeki kontrolü bir türlü sağlayamaması nedeniyle o uçurumdan o gün düşmüş olmayı dileyecek hale gelir. rodolphe ise uçurumun kapısında her daim itmeye hazır beklemektedir.

    emma'nın intiharı, haketmediğini düşündüğü bir hayatı yaşamak zorunda kalmasına isyandır.

    homais vs charles

    kazanan zaten belli. ama flaubert'in bu kapışmadaki tarafsızlığına ve ustalığına dikkat çekmekte fayda var. belli bir açıdan bakınca, karşımızda en çok görülen iki farklı insan prototipi var. charles, hayata karşı bir vizyondan, hırstan yoksun, saldım çayıra mevlam kayıra yaşayan biri. emma gibi hayranlık uyandırıcı bir kadınla evlenme şansını yakalaması, bizdeki görücü usülünün tezahüründen başka bir şey değil. hayatta sabit, konformist bir çizgi tutturmuş. sokaktaki adam. kaderci...

    homais ise charles'ın tam zıttı. flaubert başlarda onun tarafında gibi gözükse de, onun ağzından konuşsa da, okuyucu onu tanıdıkça homais'in affedilmez zaafları bir bir ortaya serilecektir. homais sürekli okuyan, düşünen, aydınlanma çağının adamıdır. ancak justin'e ve kör adama karşı olan tutumu yüzünden halk ile arasındaki görünmez mesafe ortaya serilir. homais bir aydın eleştirisidir bu anlamda. yine de hayatta görece başarılı olması kaçınılmazdır tabi.


    (axellennox - 11 Haziran 2007 15:57)

  • comment image

    insan ilişkilerine dair adeta akademik bilgiler içeren, kelimelere dökülememiş hislere tercüman olan ve bu sayede sayısız deja vu yaşatan bir kitaptır ayrıca... hmm... tam ifade edemedim galiba demek istediğimi. ama flaubert onu da yapmış zaten kitabın bir yerinde:

    "leon: "sizin de başınıza geldi mi bilmem?" dedi. "hani insanın kafasında belirsiz bir düşünce yer eder? ya da silik, karanlık bir hayal belirir. derken bir de bakarsınız ki, bir kitapta bütün bunlar gayet açık, belirli biçimde anlatılıvermiştir."
    emma: "evet, ben de hissettim bunu" diye yanıtladı."

    mesela;

    düz adam ve ideal erkek:

    "charles'ın sohbeti tıpkı bir kaldırım gibi dümdüz ve sıradandı. bu kaldırımda ise, herkesin ağzına sakız olmuş bazı düşünceler, insanda coşku, gülme ya da düş kurma isteği uyandırmaksızın bayağı kılıklarıyla geçip gidiyorlardı.

    bir erkek herşeyi bilmeli, çeşitli işleri büyük bir başarıyla yapmalı değil miydi? size tutkunun gücünü, yaşamın zevkli yanlarını, yeryüzündeki bütün sırları öğretmeli değil miydi?"

    * * *

    unutulmaz bir günün ertesinde:

    "emma için bu balonun anısı, hep zihnini kurcalayan bir şey oldu. her çarşamba günü sabahleyin uyanırken, "hah! sekiz gün önce... on beş gün önce... üç hafta önce oradaydım." diyordu kendi kendine"

    * * *

    ölüm anı üzerine:

    "bir insan öldükten sonra, hemen her zaman, şaşkınlığa benzer bir şey çöker ortalığa; hiçliğin böyle birdenbire gelişini anlamak, boyun eğerek inanmak o denli güçtür."

    * * *

    kadercilik üzerine:

    "charles: "sana kızmıyorum" dedi.
    rodolphe hiç sesini çıkarmadı.
    charles başını iki elinin arasına alarak sönük bir sesle, sonsuz kederlerin o boyun eğen edasıyla: "hayır, kızmıyorum sana artık" dedi.
    büyük bir laf da ekledi üstelik, ömründe söylediği tek büyük laftı bu:
    "kader böyleymiş n'apalım!"
    bu kaderi kendisi yönetmiş olan rodolphe, charles'ın haline bakarak, bu durumda biri için onu çok gevşek, zayıf, üstelik gülünç, biraz da aşağılık buldu."

    * * *

    madame bovary'nin tek parağrafta özeti:

    "mutlu değildi, hiçbir zaman da mutluluğa kavuşamamıştı. yaşamın bu yetersizliği, dayandığı şeylerin bu birdenbire çürüyüverişi neden ileri geliyordu?.. ama, bir yerde güçlü kuvvetli, yakışıklı bir ruh, melek kılığına girmiş bir ozan yüreği, şiirlerini göklere yükselten tunç telli bir saz varsa, ne diye raslantı sonucu gelip emma'yı bulmasındı? ama, hiçbir şey, bir araştırma yapmanın zahmetine değmiyordu; her şey yalandı çünkü! her gülümseyiş sıkıntılı bir esneme, her sevinç bir lanet, her zevk bir tiksinti gizliyordu; en güzel öpüşler bile insanın dudaklarında, daha yüksek bir şehvetin gerçekleştirilemeyen isteğinden başka şey bırakmıyordu."

    * * *

    "güzel bir günün sıcağında
    sevdayı düşünür küçük kız hep"

    madam bovary, gustave flaubert, çeviri: celal öner, alkım yayınevi, istanbul 2006.


    (axellennox - 11 Haziran 2007 16:59)

  • comment image

    asla tatmin olamayan bir kadın portresi çizilmiştir bovary ile. arzuları uğruna hayatındaki herşeyi bir kenara atabilecek denli ihtiraslıdır. aptallıkla cesaretin aynı bedende bulunması da onu daha bir tehlikeli kılar. yaşadığı zamanın eğitimi,hangi ortamlarda büyüdüğü düşünülürse aslında mazur görülebilecek, yaşamı insanın içini burkan, bir roman kahramanıdır. yine de küçük kızını bakılması için bıraktığı eve gidip de evin pisliği karşısında sokağa çıkmadan önce ayakkabılarını paspasa silmesi bütün kitap boyunca aklımdan çıkmayan, bovary'nin vurdumduymazlığı ve bencilliği üzerine ilginç bir ayrıntı olarak aklımda yer etmiştir.


    (fausta - 22 Mayıs 2002 18:20)

  • comment image

    *

    rodolphe:

    "niçin, diyordu, niçin biz birbirimizi tanıdık?
    bu hangi tesadüfün işidir?
    hiç şüphe yok ki, ileride birleşmek üzere
    birbirinden uzak akan iki nehir gibi
    yönlerimiz bizi birbirimize yaklaştırıyor."


    (bonbonsekeri - 9 Haziran 2010 22:03)

  • comment image

    bir hocamızın, hakkında "ilk desperate housewife" dediği hatuncağızdır. kitabı okuyunca hak verdim ben de kendisine.


    (elcolerico - 10 Ekim 2011 03:26)

  • comment image

    "rus yazarları olağanüstü. yapıtlarının hep büyük yapıtlar olmasının nedeni, merhamete çekinmeden yer vermiş olmalarıdır. eskiden madam bovary'yi çok severdim; ama flaubert yapıtında merhamete yer vermedi, o yüzden yapıtı büyük bir yapıt gibi görünmez, kapalıdır; bir yapıt merhametle açılır, sonsuz bir görünüm kazanır." **

    biz bunları hep entrylerimizde yazdık *.

    ccc anna karenina ccc


    (somebody save me - 9 Aralık 2012 17:57)

  • comment image

    ''mutsuz olmak için neler yapmalıyız?'' sorusuna ''kendimize asla ulaşamayacağımız hedefler belirlemeliyiz ve sahip olamayacağımız şeyleri her daim istemeliyiz'' şeklinde cevap veren roman.

    kahramanımız emma, sürekli, ulaşamayacağı şeyler istiyordur. yağmur yağsa neden güneş yok, güneş açsa neden yağmur yok, diyebilecek bir karakterdedir. içinde bulunduğu yaşam tarzıyla idealize ettiği yaşam tarzı arasında dağlar kadar fark vardır. güvenli ve huzurlu hayatı onu rahatsız eder. hayatında aşk üçgenleri, düellolar, histerik duygular olsun ister. okuduğu romanlardan dolayı ayağı bir türlü yere basmaz. hatta emma, bir nevi dişi don kişot' tur. tıpkı onun gibi hayal dünyasında yaşamaktadır. gerçeklere dönmesini gerektiren her durum, onun canını yakar.
    bu kadına çok acırsınız. bazen romanın içine dalarak onu omuzlarından sarsmak, yapma etme, kendine çeki düzen ver, demek istersiniz. hatta onu, o anki hayat şartlarından çok kötü olan ortamlara yollamak, mesela dilendirmek istersiniz ki haline şükretsin. ama heyhat, emma gözünü yükseklere dikmiştir bir kere. elbette, büyük hedeflere sahip olmak, büyük düşünmek iyidir ama hedeflerin de makul olması ve bir mantık çerçevesinde oluşturulması işin püf noktasıdır.

    --- spoiler ---

    neyse, sonra bu kadıncağız, hayalinde bir erkek tasarlar ve tüm bu kıstasları tek bir adamda toplamaya çalışır. yaşadığı hayal kırıklığına ve an be an hayattan soğumasına değinmeme gerek yok sanırım.
    ---
    spoiler ---

    şimdi bakıyorum da, günümüz dünyasında, etrafımız emma kaynıyor. daha az duyu organına hitap eden romanlar bile bu kadını bu denli baştan çıkarttıysa, internette, televizyonda, gazetelerde, kısacası görsel ve işitsel medyada izleyiciye sunulan yaşam tarzı, magazin programları ve gossip girl gibi diziler insanlar üzerinde kim bilir nasıl bir etki yapıyor.

    ilkel idealleştirme yoluyla bir insana aşık olan emma, 21. yüzyılda, huyunu suyunu bilmediği ve sadece beyaz camdan tanıdığı bir ünlüye kim bilir ne şiddette hayran olurdu...


    (einemeinekeine - 13 Ekim 2013 14:33)

  • comment image

    "madame bovary c'est moi" * der gustave flaubert ve her ne kadar bunu söylediği anlam bu olmasa da, flaubert deyince akla madame bovary'nin gelmemesi mümkün değildir. yazı hayatı yaklaşık 35 yıl sürmüş olan flaubert bu süre içerisinde sadece 3 büyük eser vermiş, ama bunlardan ilki olan bovary onu ölümsüzleştiren kitap olmuştur. bu az sayının sebebi anlaşılan o ki flaubert'in bir "yazar tıkanması" yaşaması ya da yazacak bir şey bulamamasından çok, inanılmaz özeni, doğru kelimeleri seçmek için harcadığı üstün gayret ve işine verdiği önemdir. bilindiği üzere flaubert, madame bovary'i 5 senelik bir sürede yazmıştır ve bu durum bir çok kişiye romanın sıradan sayılabilecek konusu düşünüldüğünde anlamsız gelebilecektir.

    madame bovary kuşkusuz heyecan içerisinde okunan ve konusuyla " acaba şimdi ne olacak" şeklinde insanı sürükleyen bir eser değildir. buna karşın yazım dilinin sıradan olduğunu söylemek de haksız bir iddia olacaktır zira daha önce bahsettiğim gibi, flaubert kendi tabiriyle le mot juste'ü bulabilmek için kılı kırk yarmış bir yazardır. bütün eserler için geçerli olan tercüme edilince değerinden kaybetmesi, kuşkusuz madame bovary için fazlasıyla geçerlidir.

    flaubert kitapta bir çok şık yazım tekniğinden faydalanmıştır. örneğin daha romanın başında hikayeyi anlatan kişi "biz" diye başlar ve öyle anlaşılır ki charles bovary'nin bir sınıf arkadaşıdır. hemen sonrasında anlatım 3.kişiye geçer ve hikayeyi charles bovary'nin gözünden takip etmeye başlarız, ta ki emma ile tanışana kadar. bundan sonra artık etraftaki dünyayı madame bovary'nin gözünden görmemizi sağlar yazar. her şey emma için önemine ve hayatındaki yerine göre detaylandırılır. buna en güzel örnek kuşkusuz charles ve emma'nın düğünleri ile verilebilir. bu düğüne uzun sayfalar ayıran ve davetlilerden pastaya kadar herşeyi bilmemizi sağlayan flaubert, bunun yanında normalde hikayede çok önemli bir gelişme olmasını bekleyeceğimiz emma'nın hamileliğini bir satırla geçiştirir. başka bir örnekte, flaubert'in eleştirdiği fransız orta sınıfının temsilcisi homais'nin saçma şeyler üzerine bilgisizce uzun konuşmalarını, tıpkı emma gibi biz de istemesek de dinlemek zorunda kalırız. bunun gibi daha bir çok şekilde, yazar bize emma'nın hissiyatını ve o anki ve genel ruh halini vermeye çalışmış ve bence başarılı da olmuştur.

    madame bovary yazıldığı zaman için hayli sıradışı olan konusu, kadın kahramanının karakteri ve gene zamanına göre detaylı sayılabilecek aşk sahneleri ile yazıldığı yıllarda olay yaratmış ve ününün çoğunu bundan kazanmıştır. ancak bugün eseri sadece bu sebepten dolayı ünlü olmuş saymak haksızlık olur. gerçekten de madame bovary fransız edebiyatında bir kilometre taşıdır ve kendisinden sonra gelecek bir çok esere de öncülük etmiştir. bunun yanında realizm'in öncüsü de sayılabilir. bir düşünceye göre bovary'nin ihtiraslı ve hayalperest kişiliği flaubert'in romantiklere cevabı niteliğindedir. gerçi bu görüş daha önce bahsettiğim "madame bovary c'est moi" (madame bovary benim) sözüyle yara almıştır denebilir. kuşkusuz realist olan ve romanında yargılamalara varmaksızın hayattan gerçek bir olayı anlattığını ileri süren flaubert bu sözüyle madame bovary'de kendi hayatını anlattığını ima etmemektedir. daha çok bovary karakterinin zayıflıklarının, ihtiraslarının ve belki de romantikliğinin kendisinde de bulunduğunu söylemekte ya da daha genel bir anlamda eserine sahip çıkmaktadır. flaubert'e göre realizm de hayatı anlatmakta romantizmden çok da daha başarılı değildir. madame bovary'nin en ünlü satırlarında şöyle der : "insan dili çatlak bir tencereye benzer ; yıldızların kalbini yumuşatmak isterken, ayıları oynatacak havalar çalarız".

    madame bovary, emma bovary'nin hayatını anlatır. hikayenin erkek kahramanı olan charles bovary kahramanlıktan çok uzak, ihtirassız, yetenekleri ve zakası en iyi deyimle vasat, saf ve iyi niyetli bir doktordur. çiftliğinde babası ile yaşayan emma ile evlenen charles, emma'nın okuduğu kitaplarda imrendiği aşkı ona yaşatabilmekten çok uzak kaldığı gibi, bir erkek olarak da emma'nın gözündeki idealden çok ama çok uzaktadır. evlenmelerinden daha kısa zaman sonra da emma bunu farkeder ve mutsuzluğa ve hayal kırıklığına kapılır. bu öyle hale gelir ki, hayatının sevmediği bütün sıradanlıklarını charles ile özdeşleştirir ve ondan nefret etmeye başlar. o devrin kadınları için evlendikten sonra özgürlüklerini ifade edecek bir yol bulmak zordur ve emma da bunun için elindeki tek yola, ihanete başvurur. erkeklerin, hatta charles'ın bile kendi hayatını belirleme, istediği şekilde yaşama ve değiştirme hakkı vardır ancak emma erkeklerin bu özelliğine gıpta etmekle birlikte, bu imkanı olmadığından sevgilileriyle istediği hayatı yakalamaya çalışır. doğacak çocuğunun bu sebepten erkek olmasını, kendisi gibi olmamasını ister ve kız olunca da ona neredeyse hiç bir yakınlık duymaz denebilir. emma'ya gerçek anlamda feminist demek zorsa da, zamanın şartları düşünüldüğünde böyle adlandırılması yanlış olmayacaktır ve zorlukları ve düşünceleri ile bugünün modern kadınının modeli sayılabilir. hikaye zamanının ötesinde olduğu gibi, kitap içerisinde emma da zamanının ötesinde bir karakterdir. gerçek anlamda erkeklerle ilişkilerinde "dominant" olmuştur. hep sevilmek, ilgi ister. ancak ne yazıktır ki sevgilileri onu asla onun istediği gibi sevmezler.onu belki de gerçek anlamda seven tek erkek olan kocası ise emma'yı ilgilendirmemektedir. kitapta ne zaman charles'ın gözünden emma'yı görsek, onun karısının fiziksel özelliklerine olan hayranlığını farkederiz. emma ruh halinden, hayallerinden bahsedecek olduğunda ise charles tamamen çaresiz,bu konuları anlamakta yetersizdir. saflığıyla ön plana çıkan charles'ın emma'nın ihanetlerini anlamaması da, hiç bir şey üzerinde detaylı duramamasından ve iyi niyetinden kaynaklanmaktadır.

    flaubert eserinde emma'nın mutsuzluğunu anlatır. emma kendisi de söylediği gibi hiç bir zaman mutlu olmamıştır. bu açıdan yazarın, pek de sevgi beslenebilecek bir karakter olmayan emma'yı cezalandırdığı iddia edilebilir. hakikaten de emma iyi niyetli kocasını sürekli aldatan, ona yalan söyleyen, çocuğunu yeterince sevmeyen, onla ilgilenmeyen ve bencil bir karakterdir. ancak bence olabildiğince de gerçektir. bu açıdan flaubert'in bu kötü karakterin mutlu olamayışıyla bir ders vermeye çalıştığını söylemek bence doğru olmaz.daha çok flaubert'in hayattan bir parçayı yargılara varmadan aktardığı söylenebilir.hataları ve zaaflarıyla anlaşılabilecek bir karakter olan emma'nın kaderine gene de üzülmemek zordur.

    okuyan bir çok erkek için evlenmekten korkulabilinecek bir kadındır emma. gerçekten kadınlar hep böyle midir, bunu öğrenmek için bir madame bovary okumak yeterli olmayacaktır sanırım...


    (mavi - 26 Ağustos 2005 11:44)

  • comment image

    1857 yılında ''revue de paris'' dergisinde tefrika halinde yayımlattığı ilk eseri ''madam bovary'' hükümet tarafından toplum ahlakve dini duygularına hakaret ettiği gerekçesiyle yasaklandıysa da beraat etti ve fleubert'e ülke capında büyük ün kazandırdı. xix. yüzyıl romanının en başarılı örneklerinden biri olan romanımız hem ele aldığı konu,hem de üslubu ile romanı çarpıcı hale getirmiştir.anlatılan,''emma bovary'' nin trajik hayat hikayesi ve aşkları gibi görünmeklebirlikte, xix. yüzyıl fransız kadınının kıstırılmış hayatını,evliliğin insan doğasına aykırılığını (!), toplumsal değer ve yargılarını ve ahlak ölçülerinin riyakarlığını ele alır.romandaki her detayı gerçeklerle yoğurmaya önem veren flaubert -ki bu naturalizmin sadece gerçeği yansıtmak amacının bir göstergesidir-,emma'nın intiharını anlatmak için kendisini arseniğin* tadına bakacak kadarileri gittiği (naturalist eserin kolay verilmeyeceği bir kez daha anlaşılıyor) ve bu yüzden hastaandığı söylenir.roman romantizm hareketinin prensip ve duygularına kapılan ve onları ciddiye alan boşkafalı bir kadının nasıl felakete sürüklendiğini gösterir.bir küçük burjuva kadınının dramının arkasında yatan bayağı,önemsiz ve küçük dünyasını gösterir.


    (firat 1905 - 29 Haziran 2006 04:07)

  • comment image

    ahlakla ilişkili bulmadığım bir kitap.
    anlatılan karakter sadece doyumsuzdur. ne cinselliktir derdi ne de aşk. kendisinin mevcut kocasının yerinde sadakatsiz bir kocası olsaydı da arayacağı mevcut kocası olurdu. çocuğu olmasaydı çocuk yapmak isterdi. anlatılan karakter doyumsuzdur. ne isteriktir ne aşk delisidir ne de ahlak normları karşıtıdır. evlenememiş de çok eşli bir hayat sürüyor olsaydı da evlilik hayalleri kuracak yapıdadır. hiçbir şeyin yetmediği biridir sadece.
    flaubert karakterleri oldukları gibi anlatmıştır. çok yalın bir şekilde zamanında günümüz insanını anlatmıştır. kadın ya da erkek olması fark etmez. anlatılan doyumsuzluk yetinmezliktir. günümüzün artık kanıksanmış daha fazlasını iste sloganıdır. din olmadığında dini, evlilik olmadığında evliliği, çocuk olmadığında çocuğu, para olmadığında parayı ama sürekli bir diğerini isteme halidir. ne burjuva özentiliğidir emma bovary'ninki ne de ahlaksızlık. sadece yetinmezliktir. zengin olsaydı da sıkılırdı hayattan, aşık olduğunda da sıkılmayı sürdürdü.
    kitabı bence etkileyici kılan yargısız, sade anlatımıdır. ne heyecanla anlatır karakteri ne de dışarıdan yargılayarak. öylece olanları anlatır.
    ki bence ismi madame bovary olmasında rağmen eczacı hakkında bile daha fazla şey söylenir kitapta.
    karakterler hiçbir zaman yazar tarafından yargılanmazlar. charles'a pısırık, emma'ya hafifmeşrep demez. özetlemez yargılarla. çünkü insanları iyi kötü olarak özetlemek kadar saçmadır bir yazarın bu sıfatlarla karakterlerini tanıtması..
    aşkın kolaylığını, sıradanlığını anlatır. kolaydır aşk.
    annelik gibi kavramlar da din gibi ara sıra doyum sağlatır insana kitapta: yani nettir kitap. açıktır.
    bu kadar net açık ortaya koymak insan yaradılışını bence kitabın başarısı ve klasik olma sebebi. bu kitap bir kadının ahaksızlıkları olarak özetlenemez. ahlaksızlık değildir temel noktası: tatminsizliktir. günümüzde alışkın olduğumuz hep daha fazlasını istemektir bu kitabın konusu. aşk bu fazlasını istemenin bir yönüdür.
    insanın zengin olsa da, mutlu olsa da, herşey yolundayken de içinde bulunan sıkıntıdır anlatılan. açgözlülüğü.
    karakterin kadın olmasına eğilmek olayı ahlak sorununa indirgemek bir diğer erkek egemen bakış açısıdır.
    --- spoiler ---
    ayrıca arsenikle intiharın ayrıntılı anlatımı çok başarılıdır.
    ---
    spoiler ---


    (pati - 21 Temmuz 2006 16:51)

Yorum Kaynak Link : madame bovary