Çıkış Tarihi     : 21 Aralık 1988 Çarşamba, Yapım Yılı : 1988
Türü                : Komedi
Taglar             : 20. yüzyıl,21'inci yüzyıl,1980'ler,1990'lar,2000'ler
Ülke                : İngiltere
Yapımcı          :  British Broadcasting Corporation (BBC)
Yönetmen       : Colin Gilbert (IMDB)(ekşi), Brian Jobson (IMDB), Ron Bain (IMDB)
Senarist          : Ian Pattison (IMDB)
Oyuncular      : Gregor Fisher (IMDB)(ekşi), Tony Roper (IMDB), Elaine C. Smith (IMDB), Barbara Rafferty (IMDB), Brian Pettifer (IMDB), Andrew Fairlie (IMDB), Iain McColl (IMDB), John Kazek (IMDB), Eric Cullen (IMDB), Nicola Park (IMDB), David McKay (IMDB), Cora Bisset (IMDB), Alec Heggie (IMDB), Charlie Sim (IMDB), Elaine M. Ellis (IMDB), Rachael Crossan (IMDB), Jimmy Logan (IMDB), Jonathan Watson (IMDB), Andrew Dallmeyer (IMDB), Iain Robertson (IMDB), Sean Scanlan (IMDB), Gilbert Martin (IMDB), Alicia Devine (IMDB), Ian Aldred (IMDB), Andy Gray (IMDB), David McGowan (IMDB), John Bett (IMDB), Laurie Ventry (IMDB), Steven McNicoll (IMDB), Andy Milarvie (IMDB), Bill Barclay (IMDB), Russell Hunter (IMDB), Ricky Ferguson (IMDB), Ian Bustard (IMDB), Ford Kiernan (IMDB), Gavin Mitchell (IMDB), Ron Bain (IMDB), Jane McCarry (IMDB), Sara Corper (IMDB), John Grieve (IMDB) >>devamı>>

Rab C. Nesbitt ' Dizisinin Konusu :
Rab C. Nesbitt is a TV series starring Gregor Fisher, Tony Roper, and Elaine C. Smith. Rab C. Nesbitt is lowlife scum (and proud of it) in Glasgow, Scotland who spends his time drinking in his local and speaking to the camera about...


  • "kur'an-ı kerim'de 265 kez geçen isim."
  • "terbiye eden manasına da gelir."
  • "islamda tanrının adlarından biri. kur`an'da allah'tan sonra en çok geçen ad."
  • "yaratıcı anlamındaki rab rı ve be harfleriyle yazılır. ikisinin arasına elif girdiğinde üvey baba anlamına gelir ve râb diye okunur."
  • "ilahiyat bağlamında "lord" kelimesinin karşılığı."




Facebook Yorumları
  • comment image

    rab sözü, islam'ın ilk yılllarında eski tek tanrıcı dinlere gönderme yapmak amacıyla özellikle kullanılmıştır. islam geleneğinin kabe tanrıları arasından seçtiği tanrının ismi allah ve ilah ismi sami dillerinde eskiden beri kullanılagelen en yüce tanrıyı betimlemek için kullanılmış isimlerdir. ancak rab, eski ahit'in, yani ibrani geleneğin ve hıristiyan öğretinin kullandığı, efendi, lord, sahip anlamına gelen, tanrı sözünü karşılamak için yetersiz bir kelimedir. islam'ın ilk zamanlarında sanıldığı gibi bir sıfat olarak değil; hz. isa'nın, hz. musa'nın ve diğer eski ahit peygamberlerinin geleneklerine, miraslarına gönderme yapmak amacıyla kullanılmıştır. zira rab kelimesi sami dillerde hiçbir zaman bir sıfat olarak kullanılmamıştır.

    ibranilerin tanrının özel ismi yhwh yerine rabb sözcüğünü tanrı kelimesinin karşılığı olarak kullanması, hıristiyanlığın ilk yıllarında da konuşulan dil aramice olduğu için hem rabb, hem de adonai sözcüklerinin tanrı için kullanılması buna örnektir. yani rab sözcüğünün allah'ın isimlerinden biri olarak kullanılması, yeni tek tanrıcı peygamberi eskiyi göstererek meşru kılma çabasının bir ürünüdür.


    (ludvigboltzmann - 25 Ekim 2012 00:23)

  • comment image

    gırtlağına kadar günaha batmış, günahlarına baktığı zaman gözyaşlarına boğulan insanlar, nasıl oluyor da yine de doğru yola dönüyorlar? nasıl oluyor da pişmanlık duyuyor ve her şeye yeniden başlamak için ayağa kalkabiliyorlar? allah, insanları doğru yola sevk etmek için bir “terbiye sistemi”nin içerisinden geçirmektedir... geçirmektedir ki, en azılı suçlular bile bir gün dönüp, “sana geldim” diye gözyaşı dökebilmekteler...evet, allah, insanı terbiye eder. hem de bu öyle bir terbiye metodudur ki, “aslâ adam olmaz!..” dediğiniz kişileri bile, bir gün kendine dost eder...
    bir hırsız, bir yankesici, bir zehir satıcısı öyle terbiye olur ki, kimsenin görmek bile istemediği kömürleşmiş vicdanları bir gün, paha biçilmez pırlantalara dönüşür. çünkü o “rab”dır. rabb’in kelime anlamı; “terbiye eden” demektir ki, o en büyük terbiye edicidir.
    allah, suç işleyene hemen cezâ mı vermektedir?
    madem ki, allah en büyük terbiye edicidir; o hâlde, sormak gerekmez mi, o’nun, insanları terbiye ederken nasıl bir âdeti vardır? o, insanları “cezâ” ile mi terbiye etmektedir? suç işleyen kişiye, hemen cezâ mı vermektedir?! yoksa allâh’ın âdetinde “affedicilik” daha mı ön plandadır? evet, o’nun insanları terbiye ederken en göze çarpan terbiye metodu, cezâ vericiliği değil, affediciliğidir. peki, biz neden korkuyoruz?! suç işleyen çocuklarımızı affetmekte neden tereddüt yaşıyoruz?! onları affedersek yeniden suç işlerler diye mi korkuyoruz?


    (colde kutup ayisi goren bahtsiz bedevi - 30 Haziran 2013 02:10)

  • comment image

    mutlak ve izafi bir terim olup, izafi yorumunda kişiden kişiye anlamı değişmektedir doğal olarak.
    arapçada 3 anlamda kullanılmaktadır.
    1-malik olan: sahip anlamında
    örn-evin sahibi
    2-efendi anlamında
    örn. kulların efendisi
    3-yetiştirici anlamında
    örn: çocuğu yetiştiren


    (pinna - 7 Ağustos 2004 11:14)

  • comment image

    bilinsin ki, "sırât-ı müstakîm-dosdoğru yol" birlik yoludur ve allah teâlâ hazretleri bir olduğundan, bu birlik yolu, hakk'a çıkan yolların en yakınıdır. şöyle ki, her bir "isim" için bir "kul" vardır; ve o "isim", o kulun, hâs rabb’dir(yetiştireni, terbiye edenidir). ve o kul da, o "ism"in kulu olmakla berâber, onun görünme yeridir. bundan dolayı kul zâhirdir, cisimdir; rabb ise bâtındır, rûhdur. böyle olunca, mahlûkların nefesleri sayısınca hakk'a yol vardır.

    ve her bir mahlûk tâbi' olduğu kendisine hâs ismin gerekleri üzerine hareket edip o ismin yolunda yürür. o yol da, o "ism"in, o rabb'in "sırât-ı müstakîm"idir.

    mesela, mü'min “hâdî*” ve kâfir “mudill*” ve zehir “dârr*” ve bal “nâfi*’”
    isimlerinin görünme yerleridir. bunların her birisi, terbiyesi altında bulunduk-
    ları ismin gereklerine tâbi'dirler. bundan dolayı hepsi, hâs isimlerine göre
    sırât-ı müstakîm üstünde yürürler. fakat bu isimlerin, yolları bir dîğerine göre
    sırât-ı müstakîm değildir. örneğin dârr isminin yolu,nafî’ isminin yoluna gö-
    re doğru olmaz.

    ve mü'min kâfiri, kâfir de mü'mini, eğri yolda görür. şimdi ne kadar ilâhi
    isimler varsa, isimlenenin ahadiyyeti îtibârıyla hepsi allâh ismiyle isimlenene
    ulaşır. bu sûrette bütün isimlerin yollarını toplayıcı olan sırât-ı müstakîm, "al-
    lah" ismiyle isimlenmiş olan ulûhiyyet zâtına mahsûstur.

    hâdî isminin hükmü hidâyet ve mudill isminin hükmü de dalâlettir. hâdî ismi kendisinin kulu olan mü'minden râzî olduğu gibi, mudıll ismi
    de kâfir kulundan râzıdır. fakat hâdî ismine göre kâfir "üzerine gazab olunan
    ve yoldan sapan" zümresine dâhildir. ve aynı şekilde, mudill ismi kendisinin
    sırât-ı müstakîmi hâricinde bulunan mü'min kula gazab eder ve onu dalâlette
    görür; çünkü bu iki isim, hükümde bir dîğerine muhâliftir. bundan dolayı bü-
    tün görünme yerleri bir yönden "üzerine gazab olunan ve yoldan sapan" züm-
    resine dâhildir ve bir yönden değildir.

    bütün ilâhi isimler "allah" ismi altında toplanmıştır. bundan dolayı bütün isimlerin yolları,"allah" isminin sırât-ı müstakîmi altında gerçekleşir.
    ve allah câmi isminin görünme yeri ise, ancak insan-ı kâmildir: ve bu câmi'
    isim insan-ı kâmilin rabb'i olup, bu sâadet sâhibi zât bütün ilâhi isimlerin gö-
    rünme yeridir.

    (muhyiddin-i arabi'den)


    (isnetus - 26 Mayıs 2016 11:50)

  • comment image

    müslümanlar, allah'a rabb ismi yönüyle ibadet ederler.. onun emirlerine ve yasaklarına uymuşlardır..

    bu mana icabı olarak, allah-u taâlâ?nın peygamberine inzal buyurduğu ilk âyet şudur:

    - “rabbın ismi ile oku..” ( 96/1 )

    burada emir rububiyetle bir oldu.. olur; zira emrin yeri orasıdır..

    bu mana icabıdır ki, onlara ibadet farz oldu..

    zira: merbub*, rabbın ibadetini icab ettirir..

    avam müslümanların tümü: allah-u taâlâ'ya rabb ismi cihetinden ibadet ederler.. başka bir yoldan ona ibadet etmeleri onlar için mümkün olmaz..

    ancak, irfan sahipleri böyle değildir..

    "irfan" sahipleri, allah'a rahman ismi cihetinden ibadet ederler. sebebi: bütün varlıklara sirayet eden varlığının onlara tecelli etmesidir..

    bu durumda onlar, daima: rahman'ı mülâhaza ederler..

    ve bunlar ibadetlerini, rahmaniyet mertebesinden yaparlar..

    ancak, "hakikat ehli" olanlar böyle değildir..

    bunların, sübhan allah'a ibadeti, "allah" ismi ciheti iledir..

    ona yaptıkları sena ise.. büründükleri isimlerin ve sıfatların hakkı neyse öyledir..

    zira, senanın hakikatı odur ki, vasfını ettiğin varlığın sıfatına bürünesin..

    bu vasıf, yüce allah'ın övüp hamd ettiğin bir ismi de olabilir, bir sıfatı da..

    hâsılı: bunlar, allah!ın hakikatı bulmuş kullarıdır..

    irfan sahipleri, rahman'ın kullarıdır..

    avam müslümanlar ise rabbın kullarıdır..

    hakikat ehli kimselerin makamı:

    “hamd, allah'ındır..” ( 1/1 ) manasıdır..

    irfan sahibi zatların makamı ise:

    - “rahman, arşa istiva etti.. yerde olanlar, semalarda olanlar onundur.. yer ve semaların arasında olanlar da onundur.. aynı şekilde rütubetli toprak altındakiler de onundur..” ( 20/6 )

    avam müslümanların makamı ise.. şu âyet-i kerime ile sabittir:

    - “ya rabbi, bir nidacı işittik; imana çağırıyordu:

    - rabbınıza iman edin.. diye..

    iman ettik.. rabbımız, günahlarımızı bize bağışla.. hatalarımızı ört.. bizi, ebrar zümresi ile öldür..” ( 3/193 )

    - avam müslümanlar..

    demekten kastım, irfan sahiplerinden bir arka safta olan; salihler, şehidler, âlimler ve
    iyi amel işleyenlerdir..

    bunlar, ilâhî yakınlığı bulanlara nispetle avam sayılır..

    ilâhî yakınlığı bulanlar, hakikatı bulanlardır. allah-u taâlâ bu varlık binasını
    onlar üzerine kurdu..

    âlemlerin felekleri, onların nefisleri üzerinde devresini tamamlar..

    ve.. onlar: bu âlemde, yüce hakkın nazar mahallidir.. belki de:
    bu varlıkta allah'ın mahallidir..

    ancak:

    - mahal…

    lâfzı ile, hulûlü, teşbihi, ciheti murat etmiyorum..

    elbet şunu murat ediyorum: onlar, yüce hakkın zuhur yeridir.
    isimlerinin, sıfatlarının eserlerini, onlarda ve onlar üzerinde
    izhar etmektedir..

    çeşitli sırların muhatapları onlardır..

    perdelerin ötesinde seçilen kimseler onlardır..

    allah-u taâlâ, onları, bu dinin dayanağı kılmıştır.. belki de bütün dinlerin
    sütunları, bunların irfan arzına çakılmıştır..

    onların irfan arzları öyle lütuflarla doludur ki: onun ne olduğunu
    ancak kendileri bilir..

    yüce hakkın kelâmı onlardan ibarettir.. o kelâmlarda hakikatlere
    işaretler vardır..
    (abdülkerim ceyli'den)

    not: dünya, bu hakikat ehli sayesinde ayakta durur. onlar tevhid şuuruna sahip oldukları için yeryüzünü, hatta tüm alemi yüksek manyetik alanları ile hizaya sokarlar. eğer böyle zatlar yetişmez olursa, dünya ve alem tıpkı ipi kopmuş tesbih taneleri gibi darmadağın olacaktır.

    nitekim bir hadiste "yeryüzünde "allah" diyecek kimse olduğu müddetçe kıyamet kopmayacaktır" denir. tabii bu "allah" demeyi basitçe bir kelime tekrarı olarak görürsek çok yanılırız. "allah" demekten kast bu esmanın tecellisine mazhar olmaktır. zat isminin mazharı olmak ise her evliyanın harcı olamaz.


    (isnetus - 23 Şubat 2019 19:46)

Yorum Kaynak Link : rab