Berlin Alexanderplatz (~ Berlin Alexanderplatz: Remastered) ' Dizisinin Konusu : Berlin Alexanderplatz is a TV mini-series starring Günter Lamprecht, Claus Holm, and Hanna Schygulla. In late-1920s Berlin, Franz Biberkopf is released from prison and vows to go straight; however he soon finds himself embroiled in...
Die Sehnsucht der Veronika Voss(1982)(7,9-5203)
Die Ehe der Maria Braun(0)(7,8-13148)
Lola(1981)(7,6-4418)
Lili Marleen(1981)(7,2-3245)
inanılmaz ama gerçek, trt' de dizi olarak yayınlanmıştır. yanılmıyosam 80'li yıllardı. aramama rağmen sağlıklı bir bilgi bulamadım. trt internet sayfası arşiv falan umursamıyor.o zamanın kısır ortamında ilaç gibi gelmişti. ismi "berlin iskenderiye meydanı" ya da "berlin'de iskenderiye meydanı" idi. franz biberkopf (dizinin kaharamanı) alışıldık jönlere benzemediği için yadırganmıştı. bence trt'nin yaptığı en hayırlı işti. ( hayır, en hayırlı işlerden biri demiyorum; düşündüm de yanına koyacak başak bir şey aklıma gelmedi) sonradan seyretmediğim ve çok zaman geçtiği için, trt'nin ne kadarını, nasıl yayınladığı konusunda sağlıklı bir fikir veremem. ha o zaman millet sevmiş midir? bilemem. (o kadar uzağım halktan yani)
(gidip duru - 9 Şubat 2008 03:54)
rainer werner fassbinder'in 1979-1980 yillari boyunca cektigi onemli sayilan filmlerinden biri. 13 bolumden olusup, yaklasik 8 saat uzunlugundadir. 90'larin ortalarindaki bir istanbul film festivali'nde tamami gosterilmisti. gerci seyretmedim ben, o kadar sabirli bir adam degilim..
(willy van der kerkhoff - 29 Mayıs 2002 21:56)
1980'lerin ilk yarısında yunan ert televizyonunda dizi olarak yayınlanmış, izmir'den pek bişey anlamadan izenmiştir.
(kumbeji - 22 Aralık 2008 11:44)
goethe institut'de izleme firsati buldugumuz 14 part'dan olusan ve toplam 894 dakika gibi bir sureye ulasan devasa fassbinder filmi. remastered versiyonunda ses ve goruntu daha iyilestirilmistir. fassbinder'li guzel afis tasarimi icin; http://blog.sfmoma.org/…s-berlin-alexanderplatz.jpg
(gray - 22 Aralık 2008 12:10)
kısaca franz biberkopf'un dönüşümü olarak tanımlanabilir konusu hatta tanıtım yazısından da anlaşılacağı üzere fate up against your will diyelim echo & the bunnymen'e de atıfta bulunarak.. lakin döblin'in bu romanında esas olan konu değil, okumayı güçleştirdiği kadar zevkli hale getiren biçemdir ki berlin alexanderplatz'ı bunca değerli yapan da budur. sözcükler, sesler, görüntüler, mekanlar sürekli akış halindedir, bir bakmışsınız çoklu bir diyalogun tam ortasındasınız,bir bakmışsınız franz'ın monologunu dinlemektesiniz. tüm bunlar o kadar ustalıkla yapılır ki, rahatlıkla en iyi anlatıcı değişimi yapan romanların arasında sayılabilir berlin-aleksander meydanı.ha bir de küçük bir uyarı, berlin-aleksander meydanı'nın dördüncü kitabıyla bir anda vejetaryenliğin aslında çok, çok iyi bir şey olduğu fikrine kapılmanız hayli olası. ben birkaç gün et falan yiyemedim, psikolojinizi düşündüğümden alıntı koymuyorum ama koca beyaz öküz kısmını okurken beni anın. *
(ludmilla - 24 Nisan 2010 16:00)
divxplanet çevirmenleri tarafından altyazıları çevirilmeye başlanmıştır.http://divxplanet.com/…9/berlin-alexanderplatz.htmlhttp://forum.divxplanet.com/…p?showtopic=153175&hl=
(sathaner - 28 Nisan 2010 10:48)
16 saatlik filmi, 1 günde kafayı yiyerek, koltuğa yapışarak, ve eriyerek yedik, bitirdik.14. bölümün, yani son sözün sürrealliği tadı damağımızda kaldı. (ki bu bölüme kadar müzikler mükemmeldi, son bölümde janis joplin kullanarak biraz absürt bir havaya girmiş film, oralardaki müzikleri beğenmedik)ama tabi öte yandan, siyasi, psikolojik, sosyolojik vb.göndermeleri uzun uzun yazmak lazım. büyük bir avrupa eleştirisi var, bu da kesin doktora tezi olmuştur.
(botamaniaensis - 14 Nisan 2013 20:12)
epilog denen son, sürreal bölümü, prologmuş gibi baştan izlenmeli, dizideki belli başlı karakterlere nasıl tutum takınılacağına dair fikir sahibi olunmalıdır. yok be, listede epilogue birinci bölümün üstündeymiş, o yüzden baştan sarhoş olup, birinci bölümden sonra film gerçeküstü değil, kendi halinde normal akınca şaşırık olunur. atyazıların da çorba olma olasılığı var, o da ayrı keyif. çok dertlendim, ikinci, üçüncü sınıf görüntülere, türkçe altyazısının hatırı için katlanmazdan önce birkaç bölüm ingilizce altyazıyla izledim, anlarmış gibi yaptım, bir kendim altyazı indirip remastered farkından mı ne, programın izin verdiği son sınır olan altyazıyı görüntüden 100 saniye sonrasına kaydırıp, durumu kısmen anlamaya yaklaştım. o kadar uyuşumsuzdu. ama her deneyim kendi içinde bütün, çeşitli biçimlerde bölümleri tekrar izlemek zaman kaybı sayılmaz. bazen insan daha da üstüne gidip, bir sadece ingilizce altyazılı destan, bir sorunlu altyazıya karşı güzel görüntülü paketi, bir de kötü görüntü iyi altyazı çakışmalı seriyi üç kez baştan sona mı sürdürsem diyor.insanın duyguları baştan aşağı yıkanıyor bu filmde. dizi demeyi bırakmak gerek. dizi gibi görünüyor ama bir maraton film. taraf tutuyorsun, mesafe ile gözlemci olmaya çalışıyorsun. araya kendi özgün senaryo girilerini sokasın geliyor. bakıyorsun o dümdüz, savaş aygıtı gibi işlemekte. alfred döblin'in psikiyatrist olması, kenar mahalle etkisine girmesinin arkasında kalmış olabilir. franz biberkopf en çok ulysses'in leopold bloom'una benziyor, ama aynı zamanda madam bovary, suç ve ceza (ceza ve suç ile birlikte) kanlı canlı diğer akrabalıklar.fassbinder filmin başında uzunca süre kadercilikten, arınmaktan yana saf tutuyor. sonra gerçekçiliğe döner gibi, tanrıyı öldürür gibi oluyor, politik ağırlık ve karanlık da eşzamanlı artıyor. beri yandan bize ve biberkopf'a katil sahnesini daha fazla anımsatıyor. kötümser yorumlu kaderci, çift anlamıyla fatalist rayı bırakmamış oluyor. bir sanatçının bu kadar politika ve ekonomi bilmesi gerekir mi(ydi) merak ediyorum. mekan ve tarih bilgisi gibi işe yaramış. fassbinder, gustave flaubert gibi, karakteriyle özdeşleşmiş, sahip çıkmış. biberkopf onun alter egosu. döblin de karakterine veya yapıtına teslim olmuş muydu acaba? alıntı yapacak o kadar şey var, bir tanesi bizim divan şiirine çok yakın, ama bağlamı farklı olduğundan daha vurucu:"kirpiklerinden birini koparıp onunla bıçaklayıp öldürürüm seni." galiba 1985 sonrasında trt televizyonunda berlin aleksander meydanı adıyla oynadı, gösterildi. nasıl cesaret ettilerdi bilmiyorum, ama sansür makasının en çok çalıştığı ithal film sıfatını hak edebilir. o zamanlar seyretmiş değilim, seyretsem ne etki bırakırdı merak ediyorum. gene de izlemeyenler bile bilirdi, çünkü çok kesildiğinden, gazetelerin kültür-televizyon sayfalarında kesik parçalarda neler olup bittiği anlatılırdı. özel yer kaplıyordu. muhtemelen epilog kesilmekten anlaşılamamıştır.tarkovski berlin alexanderplatz'ı izlemiş miydi acaba? izlememişse şaşırmam, zira fassbinder onu tedirgin ediyordu, sanat anlayışları uyuşmuyordu. hatta fassbinder önemsiz bir yönetmen olsa tarkovski daha mutlu ve rahat olurdu diye de tahmin edebilirim. onaylamadığını anılarında mı ne okumuştum. bu açıdan fassbinder'e tarkovski'nin film negatifi, arap'ı denebilir.berlin alexanderplatz ve çoğu fassbinder filmi onun tiyatroculuğundan nasibini alarak tiyatro tadında ve dayanılmazlığındadır. yabancılaştırma, brecht etkileri üst düzeydedir, bu açıdan theo angelopoulos'la gönül akrabası oluyorlar. her filminde mi bilmem berlin aleksander meydanı'nda bir de bariz rembrandt ışığı var diyebilirim. hatta berlin alexanderplatz renkli süsü verilmiş bir monokrom film (bela tarr'ın öszi almanach'ının renkli görünen siyah beyaz film, renkli bir film noir olması gibi).neredeyse hepsi büyük bir filmin farklı renkleri, mozaik taşları olan fassbinder filmlerinde çoğul, bir sürü bağlantı vardır. karakter adları, filmlerde ter döken oyuncuların nerdeyse kapalı grup olması, müzik, konu, biçem, tema benzerlikleri ve sürekliliği, vs. örneğin bap'ın hemen ertesi yıl 1981'de çekilen lili marleen'de ormandaki cinayet üstünden bap'a bariz somut bir göndermesi var.
(ibisile - 19 Ekim 2013 01:24)
baş karakter franz biberkopf'un dibe vurup herkesten kaçmak için izbe bir yatakhane'de soluğu aldığı zaman ihanete uğradığı arkadaşı lüders tarafından ziyaret edildiği sahnede:" kafamda olup bitenler ve ne yapıp da kafamda olup bitenlere sebep olduğumu basit cümlelerle ifade etmeyi öğrenemedim. öğrenemedim çünkü öğrenmiş olsaydım bunun yanında başka şeyler de öğrenmiş olacaktım ve yaşananlar yaşanmamış olacaktı." diyerek yıllardır içinde olup bitenleri basit cümlelerle ifade edemeyen beni çarmıha germiş alfred döblin romanından aynı adla adaptasyonu yapılmış büyük rainer werner fassbinder başyapıtıdır.biberkopf orada durmamıştır akabinde " artık yüzüne bakmak zorunda değilim. zihnindeki yalanları sesinden duyabiliyorum." diyerek göğe yükseltmiştir.
(duvargecen - 16 Kasım 2013 12:42)
fassbinder 'in "ayakta kalmama yardımcı oldu" dediği roman.
(kaktus - 2 Haziran 2005 18:01)
Yorum Kaynak Link : berlin alexanderplatz