Süre                : 2 Saat 7 dakika
Çıkış Tarihi     : 16 Nisan 1992 Perşembe, Yapım Yılı : 1992
Türü                : Aksiyon,Macera,Heyecanlı
Ülke                : Hint
Yapımcı          :  D.M.S. Films
Yönetmen       : Raj N. Sippy (IMDB)
Senarist          : Mohinder Ashish (IMDB),Mohinder Ashish (IMDB),Iqbal Durrani (IMDB)
Oyuncular      : Akshay Kumar (IMDB)(ekşi), Sheeba (IMDB), Saathi Ganguly (IMDB), Dolly Minhas (IMDB), Poonam Dasgupta (IMDB), Ruchika Panday (IMDB), Manjeet Kular (IMDB), Pankaj Dheer (IMDB), Ram Mohan (IMDB), Subbiraj (IMDB), Bob Christo (IMDB), Shashi Kiran (IMDB), Mac Mohan (IMDB), Asha Sharma (IMDB), Chhaya (IMDB), Avtar Singh Gullu (IMDB), Hussain Khan (IMDB), Maqsood (IMDB)

Mr. Bond ' Filminin Konusu :
Mr. Bond is a movie starring Akshay Kumar, Sheeba, and Saathi Ganguly. Mr. Bond is an honest, dedicated and capable police officer in Bombay's police force. He faces the toughest case of a lifetime when he must rescue some small...


Oyuncular
  • "bindigi her arabayı parcalama gibi bir allah vergisi kabiliyeti bulunan insan"
  • "walla düşmekte olan uçağın arkasından atlayıp yetişip içine girip uçağı tekrar havalandırabilen nadir insanlardandır"




Facebook Yorumları
  • comment image

    filmlerde bond'u canlandıran aktörler ve stilleri hakkında yorumum;

    sean connery: en sevdiğim james bond kendisidir. karakterin ete kemiğe bürünmüş ilk prototipi ve en başarılısıdır. olaylara yaklaşımında "for king and country" tandansı var diyebilirim. zaten dr. no'nun "sadece aptal bir polissin" demesine sebep olan da bu yaklaşımdır. dünya düzeni hakkında çok kesin fikirleri vardır; doğu ile batıyı tamamen ayırır. mesela dr. no'ya "insan hayatına değer vermediğine göre doğuya çalışıyor olmalısın" demesi gibi. eğlenmeyi ve kadınları seven bir soğuk savaş süvarisi gibidir. herkesin "seni hınzır" tarzında yaklaştığı bir bond ayrıca. hani m kızar gibi yapar da görevi verdikten sonra "haydi goçhum" der ipini salar bond'un... tehçizatın canına okusa da kimseye eyvallahı yoktur. son olarak; en ballı bond kendisidir. lazer ışınıyla bölünmekten iki kolpa söz ederek kurtulmuşluğu bile vardır. sean connery is james bond...

    roger moore: eğlenmek ve kadınlar kısmını tutun, iyice romantiklik ekleyin... alın size roger moore'un james bond'u. açıkçası en sevmediğim bond kendisidir. connery'nin kestirip atan aristokrat ses tonundan sonra her konuşması zayıf gelmiştir bana. tüm filmlerinde olmasa bile dünyanın anasını ağlatmak isteyen adamlar moore'un karşısına da çıkmıştır halbuki. hele iki tane filminin konuları epey ilginçtir, martin mystere havası yakalatır çok hafiften. rakiplerden konu açılmışken; the man with the golden gun'ı kötü adamı beğenerek izlediğimi söylersem moore'un karakterine ne derece ısınamadığım daha rahat anlaşılır sanırım...

    timothy dalton: connery'den değişik bir açıdan da olsa, dalton da alayına isyan bir bond portresi çizmiştir bana göre. daha karanlık... kendi hesabını görmek isteyendir. "for king and country" dese en garip kaçacak bond'dur çünkü "hay kraliyetiniz batsın, ne halt yiyorsunuz!" demektedir genelde. hukuk savaşı film çekimlerini durdurmasa daha fazla bond filmi çevirebilirdi, iyi de olurdu. çok kez bond'u oynama teklifi alıp en sonunda 1980lerin ikinci yarısı bunu kabul ettiğinde böyle sorunlu bir döneme gelmesi yazık olmuş. çekildikleri dönemin garip havasını da yansıtır filmleri. renkler, saç kesimleri falan... moore da 1980lerde üç kere bond'u canlandırmasına rağmen yaşını almaya başlamasından dolayı biraz dönemin dışında kalmıştır. dalton ise "cuk oturmuş."

    pierce brosnan: kendisinin oynadığı bond filmlerinin senaryo yazarlarını teker teker avlamak istediğimdir. soğuk savaş'ın çılgın attığı dönemlerdeki tarafı belli connery'i bile bu kadar politik değildi. brosnan'ın karakteri başından sonuna kadar bitmiş gitmiş soğuk savaş'ın düşmanlarına saldırmayı sürdürmüştür. m onu her işe koşup bir de üstüne adam yerine koymaz. bir şey olduğunda hemen şüpheleninen adamdır brosnan'ın bond'u. sonra da çocuk kandırır gibi aslansın kaplansın denilip olaya salınır. ha bir de m bond'a "eski dönemin kalıntısı, maskülen vesaire vesaire" epey bir giydirmiştir. haklı kadın tabii. son bir detay da connery zamanındaki "bizim çocuk bond" imajının iyice yere serilmesi... tabii dalton'un yaptığından farklı bir şekilde zira dalton'un mücadelesi biraz daha iç dünya iledir. brosnan'sa moore gibi materyal bir adamdır. 2002'deki son filminde "dede olma" yolunda emin adımlar atıyordu, tadında bırakması iyi oldu.

    daniel craig: zevk için her bulduğuyla yatacak bir bond değil. biraz sevgi insanı denebilir. tabii hala içkiden pokerden falan iyi anlıyor. bunun yanında adam öldürdü diye epey azar işitmekte, aynen brosnan gibi mutlu sona kadar kendisine güvenilmemektedir. adam hizmet peşindeyken kredi kartını iptal ederler falan... craig'in bond'u etkileyici bir karakter olmasa da tastamam bir ajandır. evet, connery'den beri ilk defa sırf adı değil, yöntemleri de ajan işi olan bir bond'umuz var. tabii şimdi teknoloji gelişti. connery gps ile adam takip ederken vay anasını diyen nesil yerini dokumatik ekranlara "hıh" diyen nesle bıraktı. ajanlık muhabbeti de buna orantılı vuku buluyor haliyle. zevkli... pek zevkli olmayan bir detay ise bond'un kepaze gibi habire dayak yemesi. "böylesi daha gerçekçi" diyenler lütfen entry'i okumayı bıraksın. bond izleyip de gerçekçilik muhabbeti yapmak çok akla yatkın değil. benim bildiğim bond en fazla ensesine bir yumruk yer bayılır. fiziksel profilini bozacak kadar kimse onu zorlayamaz. takım elbisesini çıkartmadan, yeri geldiğinde ütüsünü bozmadan, dünyayı sayısız kere kurtarmış bir karakterden bahsediyoruz. dayak kısmı hiç olmuyor craig.

    ---

    not: evet george lazenby'i saymadım. sefam olsun.


    (deliogul - 14 Mayıs 2010 00:29)

  • comment image

    her filmde kullandigi ozel ekipmanlarini bir kenara alirsak, mi6'nin kendisi icin en cok masraf ettigi harcama kalemi prezervatiftir. her filminde oldurduguyle atladigi arasinda az bir fark vardir. hatta dogum kontrolu yontemlerini kullanmayip direk dolleme yolunu secseydi ilk gunden bugune dunyanin hatiri sayilir bir kismi ingiliz kani tasiyor olacakti.


    (rising creeps - 31 Temmuz 2011 02:30)

  • comment image

    çekimleri için kapalı çarşı ve civarındaki bilimum dükkanın ağzına sıçmakta olan yapım. ayrıca söylentilere göre 2'si asırlık çınar 12 ağaç kesilmiş. ha ayrıca bir kuyumcu dükkanının vitrinini de indirmişler. kuyumcunun bulunduğu bina 520 yıllık.

    http://www.hurriyet.com.tr/…anat/haber/20369499.asp

    bizim böyle boktan tanıtımlara ihtiyacımız yok deyince ayar veren ayarcı arkadaşlara sevgilerimi sunarım. tanıtım veya başka her ne bok ise, kimsenin istanbul gibi nadide bir şehrin en eski bölgesine her ne amaçla olursa olsun böyle bir zarar vermeye ve insanını bu şekilde mağdur etmeye hakkı yok.
    bizi 1700'lü yıllarda kalmış gibi, fesli, şalvarlı, gösterecekleri konusunda da halen fikrim aynı.


    (gri balikcil - 18 Nisan 2012 14:29)

  • comment image

    walla düşmekte olan uçağın arkasından atlayıp yetişip içine girip uçağı tekrar havalandırabilen nadir insanlardandır


    (imrahil - 26 Ağustos 2001 21:49)

  • comment image

    yapımcısı yine kadın olabilir vs diye saçmalamış, ne şanssız çağa düştük be kardeşim. aptal politik doğruculuk bayrak sallıyor her yanda.

    arkadaş, ajan kadın istiyorsanız, sıfırdan yazın, güzel de yapın gidip izleyelim. yılların ikonik karakterlerinin ağzına sıçtılar ya!


    (solidsnake - 1 Ocak 2018 21:08)

  • comment image

    soyadı, adı: bond, james, (bkz: james bond)

    boyu: 1.83 cm.

    kilosu: 76 kg.

    gözler: mavi

    saç: siyah

    vücuttaki izleri: sol omzunda bir yara izi, sağ elinin alt kısmında plastik ameliyat izi.

    uzmanlık alanları: tabanca atış, boks ve bıçak kullanma.

    bildiği diller: fransızca ve almanca.

    kötü alışkanlıkları: sigara, içki ve kadınlar.

    en önemli özellikleri: asla rüşvet kabul etmemek ve öldürme iznine sahip olması.

    ingiliz gizli servisinin 007 gizli ajanı james bond, fleming’in canlı hayal gücünün bir ürünü olarak ortaya çıkmış ve ismini ‘batı hint adalarının kuşları’ (bird’s of the west indies) kitabının yazarı ornitolog james bond’dan almıştır.
    james bond karakterinin yaratıcısı ian fleming, 14 james bond romanının ilki olan ve 1953 yılında yayınlanan royal kumarhanesi’nde (casino royale) james bond’un gerçek hikayesini şu şekilde anlatmıştır:
    james bond 1924 de iskocya’da doğar. sekiz yaşındayken annesiyle babası bir dağ kazasında ölür. 1938 de asil çocukların ayrıcalıklı lisesi eton koleji’ne girer. iki yıl sonra 16 yaşındayken, kızlarla yaptığı kaçamaklar nedeniyle okuldan atılır. 1941 de donanmaya girer, ii. dünya savaşı’nı bir komando olarak bitirip ingiliz gizli servisinin (mi6) elemanı olur. 1950 de kendisine ‘’öldürme yetkisi'’ (licence to kill) verilir. 1 ocak 1962 de evlenir, düğün sırasında karısı öldürülür.

    akademisyenlere göre james bond, popüler romanlar serisinin bir kahramanı olarak kökenlerini aşmış ve bir kültürel fenomen haline dönüşmüştür. buna göre james bond, fantastik kurgu metinlerinin ünlü casusu olarak betimlenmiştir. bond’un popülaritesi 1950, 1960 ve 1970 lerde tahminlerin ötesinde olmuştur. ingiltere’de yalnızca ciltlenmemiş kitaplarının satışının toplam 27.863.500 olduğu belirlenmiştir. bunun oluşmasında sean connery’nin başrollerinde oynadığı 1962 yılında çekilmiş dr.no filmiyle başlayan ve albert ‘cubby’ broccoli ile harry saltzmann’ın 1961 de kurdukları yapım şirketi eon production tarafından filme çekilmiş james bond filmleri serisinin etkisinin büyük olduğu belirtilmektedir.
    bond filmleri, gişe tarihindeki en başarılı film serisidir. 1977 ye kadar bond filmlerinin seyirci sayısının 100 milyonun üzerinde olduğu belirlenmiş ve günümüzde sinemaya giden birkaç kuşağın onayını kazanmıştır. tahminlere göre, dünya nüfusunun yarısı ya da bir çeyreği; televizyonda, sinemada ya da videoda bir bond filmi izlemiştir ki bu durum, sinema tarihinde önemli bir başarı göstergesi olarak yer almaktadır.

    (bkz: ian lancester fleming)
    bond karakterini kendinden çok şey katarak tasarladığı belirtilen ian lancester fleming, varlıklı bir iskoç ailenin ikinci çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. ian fleming’in ilk james bond romanı casino royale, nisan 1953 de jonathan cope tarafından basılmıştır. bundan sonra fleming, 13 bond romanı ve bond kısa hikayelerinden oluşan iki koleksiyon daha yayınlamıştır. 1964 yılından ölümüne dek her yıl bir kitap yazdığı bilinmektedir. son romanı, the man with golden gun ve kısa hikayesi octopussy and the living daylights yazarın ölümünden sonra yayınlanmıştır.
    james bond karakterinin yaratıcısı ian fleming, bond kitaplarına eğlenceden fazla anlam yüklemenin yanlış olduğunu ve sadece kendi için yazmaya başladığı olduğu izlenimini vermekten hoşlandığını her fırsatta dile getirmiş ve 43 yaşında evlilikle yüzleşmesiyle, bu alarmın bir ‘panzehiri’ olarak roman yazmaya başladığını söylemeyi tercih etmiştir.
    fleming’in bütün james bond romanları filme çekilmiştir ve kahramanının yeni maceraları yaratıcısının ölümünden sonra bile filme çekilmeye devam etmiştir. filmler, bond’un popülaritesini çoğalttığından, kitap satışları zirveye çıkmış ve 1964 de fransızca çevirisiyle tek başına haziran’dan ağustos’a kadar 480 binden daha çok james bond romanı satılmıştır ki 1965 lerde bu sayı 2 milyonu aşmıştır.
    james bond’un karakteri ve hayatı için gerekli malzemenin fleming’in kendi hayatından geldiği belirtilmektedir. bu bağlamda romanlar, fleming’in bilinçsiz olduğu kadar bilinçli isteklerinin, tavırlarının ve hayat tarzının resmedildiği iç dünyasının tasarımları olarak ele alınmaktadır. fleming’in idealleştirdiği casus james bond’un hayatı, inanılmaz şekilde güçlü ve fiziksel olabilmektedir. fleming’in kendisi için hayat; kayaktan, dağ tırmanışlarından ve golften oluşmaktadır ve genç bir insan olarak kayaktan ve dağ tırmanışlarından büyük zevk almaktadır. golf, fleming’in hayatında önemli bir yere sahip olmuştur, öyle ki goldfinger romanında golf önemli bir yere sahip olmuştur.
    ayrıca fleming’in, jamaika’da bulunduğu süre boyunca neredeyse her gün yüzmeye gittiği bilinmektedir. bu deneyiminin romanlarına yansıması ise dr.no, thunderball ve live and let die’da açığa çıkmıştır. fleming’in james bond karakterine kendi hayatından kattığı birebir birçok yansıma içerisinde bond’un da fleming gibi kısa süreliğine eton’a gitmesi ve tıpkı fleming gibi uygunsuz hareketleri nedeniyle okuldan atılması örnek gösterilmektedir. ayrıca fleming gibi bond da cenova üniversitesi’ne gitmiş ve yine fleming gibi kaymayı öğrendiği isviçre kitzbuhel’de geçirdi zamanlar, hayatının en güzel zamanları olarak romanlarına yansımıştır.
    ian fleming, james bond’u düşmanları ne kadar sinsi, zeki, iyi donanımlı olursa olsun doğrunun tarafında savaşması nedeniyle kazanan taraf olarak yansıtmayı tercih etmiştir ki bu fleming’in ruh halinin yakın bir tasarımı olarak değerlendirilmektedir. bu açıdan fleming’in, cesaretin çekiciğine kapılarak bu cesareti james bond karakteri bünyesinde açığa çıkardığı ifade edilmektedir. ayrıca fleming’in bir erkek olarak kendi hayatında hayran olduğu niteliklerin bir çoğuyla bond’u donattığı böylece isteklerini yatıştırdığı belirtilmektedir ki bu niteliklerin çoğunun deniz kuvvetleri istihbaratında karşılaştığı ama asla kendi kendine ortaya koyamadığı niteliklerin bir bütünü olduğu iddia edilmektedir.

    james bond karakterini beyaz perdede su aktörler temsil etmiştir: sean connery, roger moore, timothy dalton ve pierce brosnan, george lazenby ilk bond filmi dr.no, 1962 yılında gösterime girerek büyük bir zamanlama başarısı göstermiştir. çünkü abd başkanı john kennedy, tam bu dönemde, ian fleming’in romanlarını çok sevdiğini, en çok beğendiği 10 romanın içinde rusya’dan sevgilerle’nin de olduğunu söylemiştir. böylece, film gişede büyük başarı yakalamış ve bond serisinin diğer romanlarınında filme çekilmesi için uygun bir ortam yaratmıştır.
    james bond filmlerine yönelik tepkiler daima karışık olmuştur. aslında eleştiriler, serinin başında romanlara ilişkin tepkilerin bir yansımasıdır ve bond filmlerinin içerdiği cinsellik ve şiddettin aşırılığında yoğunlaşmaktadır. filmler sanatsal değeri olmayan eğlenceli filmlerden başka bir şey olmadıkları iddiasıyla gözden düşürülmeye çalışılmıştır.
    ancak tüm eleştirilere rağmen james bond serisine ait filmler daima ilgiyi üzerlerine çekmeyi başarmışlardır. öyle ki tayland’ın güney batısında bir adaya james bond’un ismi verilmiş böylece phang nga koyu james bond ismini alarak ‘james bond adası’ olmuştur. bunun olmasındaki en önemli neden ise the man with the golden gun ve goldfinger’ın bir bölümünün bu adada filme çekilmesi olarak açıklanmıştır.
    bond romanlarının yazarları değişse de, bond filmlerinin belirli bir formül yapısı üzerine kurulmuş bir yapım ideolojisinin sonucu olduğuna inanılmaktadır.
    umberto eco’nun bond romanlarına ilişkin yaptığı çalışmasında james bond romanlarının değişmez bir şemasını ortaya koymaktadır. bu şema, 9 hamleli bir satranç oyununu andırmaktadır:
    1. büyük patron olan gizli servisin başkanı m, bond’a tehlikeli ve gizli bir görev verir.
    2. bond ve kötü karşılaşır
    3. bond oynar ve kötü’ye ilk darbeyi vurur (ya da tersi)
    4. bond ve kadın karşıları (kadın, genç ve güzeldir, başından geçen bir olay nedeniyle mutsuz, frijid olmuş, kötü’nün tuzağına düşmüş, saf fakat bozulmuş, günahının bedelini ödeyecek…biri)
    5. bond ile kadın arasında erotik ilişki ve yakınlık kurulur
    6. kötü bond’u yakalar (kadınla birlikte veya yalnız)
    7. kötü bond’a işkence eder (kadınla birlikte veya yalnız)
    8. bond kötü’ye nihai darbeyi vurur
    9. bond iyileşir, kadın’la görüşür ama kadını kaybeder.
    yukarıdaki şemanın öğeleri, bir romandan diğerine küçük değişiklikler göstermekle birlikte değişmez özelliktedir. genel kural, ‘bond oynar ve sekiz hamlede kazanır’ şeklinde biçimlenmektedir.
    bond’un anlatım yapısı; karakterler arasındaki mücadele (bond/m, bond/kötü adamlar, bond/kadın oyuncu), ideolojiler arasındaki direnme (sovyetler birliği/özgür dünya, ingiltere/anglosakson olmayan ülkeler) ve farklı değerler arasındaki mücadelelerin (görev/fedakarlık, lüks/sıkıntı, aşırılık/ölçülülük, sadakat/sadakatsizlik) yapısal kurgusu içerisinde şekillenmektedir.

    bond filmlerinde kadınların sunum şekli daima bir tartışma konusu olarak ele alınmaktadır. filmlerin kadınları güçlü erkek kahraman için bir kez kullanılıp atılabilir oyuncaklar olarak yansıttığı iddia edilmekte ve bu nedenle eleştirilmektedirler.
    fleming’in bütün kadınları için ortak şemasının şu şekilde biçimlendiği belirtilmektedir: 1. genç kız güzel ve iyidir; 2. gençliğinde başından geçen güç deneyler yüzünden mutsuz ve frijid olmuştur; 3. bu onu kötü’ye hizmet etmeye hazırlamıştır; 4. bond’la karşılaşmakla kendi insancıl bütünlüğünü sağlar; 5. bond ona sahip olur, ama sonra kaybeder.
    ancak özellikle 1990 lı yıllardan sonra kadının toplumsal rolündeki değişme ve gelişmenin, bond filmlerindeki kadın konumlandırmasına da yansıdığına dikkat çekilmektedir. bond’un erkek şovenizmine en açık meydan okumanın, 1990 dan sonra çekilen filmlerde rol alan yeni ‘m’den (judi dench) geldiği belirtilmektedir. bu bağlamda ‘m'’i orta yaşta kariyer sahibi bir kadın olarak sunmak, 1990 ların bond filmlerindeki önemli bir etkisi olarak ele alınmaktadır. böylece kadın bir otorite sembolü olarak yansıtılmıştır. kadınlar yine bond’un cazibesine dayanamamaktadırlar ancak tamamen elde edilebilir de değildirler.
    bond’un yoğun cinsel aktifliğinin, aslında fleming’in homoseksüelliğe ilişkin korkusunun telafi edilme tutumundan kaynaklandığı böylece iç dünyasında yaşadığı fırtınadan uzaklaşabildiği iddia edilmektedir. öyle ki bond’un giyimi kuşamındaki titizliğiyle, detaylara düşkünlüğüyle kadınsı bir tarafının olduğu dahi ileri sürülmektedir.
    irk tartışmaları
    bond romanlarında kötülerin isimleri fleming’in kötü anlayışının bir yansıması olarak anlam kazanmaktadır. fleming’e göre kötü eğer bir kumarbaz ise adı le chiffre olmalıdır. kızılların hizmetindeyse ismi red’dir ve eğer para için çalışıyor ve cömertçe yardım alıyorsa adının grant olması uygu görülmüştür. profesyonel katil, ama alışılmamış yollar deneyen bir korelinin adı oddjob (saçma iş), altınla kafasını bozmuş birinin ismi ise auric goldfinger olarak belirlenmiştir.
    hemen hemen tüm ırkların ve ulusların bond romanları ve filmlerinde sert bir tutumla ele alındığı ileri sürülmektedir. bu bağlamda sergilenen bu sert tutum genellikle kötü adamlarca, bond’un bazı dostları veya meslektaşlarınca ve gizli servis’teki bazı amirlerince ifade edilmiştir. yine bu görüşü savunanlara göre bond’un kendisi tarafından da genel olarak ırklara ve uluslara ilişkin bu olumsuz görüşler ifade edilmiştir ki bu eleştiriler ve imalar doğrudan ve kaba olarak tanımlanmaktadır. örneğin bond romanlarında ve filmlerinde, ‘isviçreliler ve onların kronik alkolikliği’ gibi alaycı ifadelerin kullanıldığına dikkat çekilmektedir. bunun temelinde ise fleming’in ve dolayısıyla bond’un dünyasında yalnızca ingilizlerin övgüye değer olduğu görüşünün olduğu belirtilmektedir. ayrıca bond’un anglosakson kimliğini vurgulayarak düşmanlarının daima komünist rejimlerin hüküm sürdüğü sovyetler birliği, kuzey kore, çin ya da genel olarak anglosakson olmayan ülkelerden olduğu betimlenmektedir. bu açıdan da bond filmlerine yönelik eleştiriler daima güncelliğini korumuştur. ancak özellikle soğuk savaş döneminin ardından bond filmlerinde kötü adamların ulusal kimlikleri daha kurnazca ifade edilmiştir.
    1995 yılında vizyona giren golden eye’da bond ve eski meslektaşı yeni düşmanı 006 alec trevelyan (sean bean) arasındaki mücadeleye yer verilmiştir. soğuk savaş sonrası içeriğine yeniden uyum sağlamak için daha kurnaz ve ayrıntılar üzerinde duran bir filme ihtiyaç duyulduğu ifade edilmektedir. ancak golden eye’ın bond anlatım yapısını gerçekte değiştirmediğine ve rusya’nın yine gizemli ve kurnaz düşman olarak filme yansıtıldığına dikkat çekilmektedir. çünkü filmin kötü adamı trevelyan’ın ailesi rus’dur. ayrıca 20. bond filmi olarak 2003 yılında vizyona giren die another day (başka gün öl)’de kötü adamlar kuzey koreli olarak yansıtılmış ve kendi kimliklerini değiştirmek için dna kodlarıyla oynayarak batılı kimliğine dönüşmeye çalışırken yansıtılmışlardır. böylece batının gelişmiş anglosakson kimliğine sahip olmanın cezbediciliği vurgulanmıştır.
    bond filmleri james bond karakterinin kendisi aracılığıyla diğer aksiyon filmlerinden ayrılmıştır. çünkü bond çok daha sofistikedir ve diğer aksiyon filmleri karakterlerinden farklı olarak ingiliz’dir. amerikalı stüdyo yetkililerinin, james bond’u büyük bir hollywood starının oynaması için yaptıkları tekliflere filmin yapımcıları direnmiş ve bond’u sadece ingiliz aktörlerin oynaması kararına sadık kalmışlardır.

    [sinema defterinden..]


    (ich - 20 Şubat 2006 23:18)

  • comment image

    ayrıca bir entry'de bahsedildigi gibi 007 kodu rusya'dan sorumlu oldugu icin diildir. 00 öldürme yatkisidir 7'de bond'un numarasıdır.

    zaten bir bölümünde 006 kodlu ajana kar$ı mücadele veriyodu bond. tabi eline veriyodu. kim tutarki.


    (ich - 20 Şubat 2006 23:19)

Yorum Kaynak Link : james bond