Çıkış Tarihi     : 09 Mayıs 2000 Salı, Yapım Yılı : 2000
Türü                : Drama
Ülke                : İngiltere
Yapımcı          :  Company Pictures
Yönetmen       : David Blair (IMDB)
Senarist          : Allan Cubitt (IMDB)(ekşi),Leo Tolstoy (IMDB)
Oyuncular      : Douglas Henshall (IMDB)(ekşi), Helen McCrory (IMDB)(ekşi), Stephen Dillane (IMDB), Paloma Baeza (IMDB)(ekşi), Mark Strong (IMDB), Kevin McKidd (IMDB), Jackson Leach (IMDB)(ekşi), Kazimiera Utrata (IMDB), Amanda Root (IMDB), Gillian Barge (IMDB), Malcolm Sinclair (IMDB), Victoria Carling (IMDB), Deborah Findlay (IMDB), Emma Majewska (IMDB), Gabbi Majewska (IMDB), Oliver Mangham (IMDB), Tom Ward (IMDB), Paul Rhys (IMDB), Maddie Armstrong (IMDB), William Scott-Masson (IMDB), Abigail Cruttenden (IMDB), Sara Kestelman (IMDB), Rachel Power (IMDB), Tamara Arciuch (IMDB), Cyril Shaps (IMDB), David Allister (IMDB), Wladyslaw Baranski (IMDB), Anna Farnworth (IMDB), Piotr Nowak (IMDB), Gennaro Canfora (IMDB), Sylwia Nowiczewska (IMDB), Andrzej Szenajch (IMDB), Jacek Jezierzanski (IMDB), Giulio Cupello (IMDB), John Edmondson (IMDB), David Quilter (IMDB), Aleksander Skowronski (IMDB), Dorota Chotecka (IMDB), Wenanty Nosul (IMDB), Michael Cronin (IMDB) >>devamı>>

Anna Karenina ' Dizisinin Konusu :
Anna Karenina is a TV mini-series starring Douglas Henshall, Helen McCrory, and Stephen Dillane. Anna Karenina is the young wife of an older husband. She has an affair with the handsome Count Vronsky. By following her desires, Anna...


  • "fakir olsa orospu olurdu, zengin olunca kocasıyla sevgilisi arasında kalan kadın oluyor."
  • "icindeki dogum tasviri beni dehsete dusuren eser. levin denen karakterin karisinin dogum yapisi oyle bi anlatilmis ki okurken dogum sancilari cektim diyebilirim."
  • "tolstoy'un eşsiz eseri. tam anlamıyla psikolojik çözümlemelerin ve insana dair değişmez gerçeklerin sunulduğu hançer gibi bir anlatıma sahip şaheser."




Facebook Yorumları
  • comment image

    anna karenina ve vronsky arasindaki askin haricinde aslen levin'in oykusu olup, bu karakterin agzindan tolstoy'un kendi din, devlet ve yasama dair fikirlerini yansittigi ancak citira cerez eglence olsun diye bir de ask hikayesi motifi katma amaciyla anna ile vronsky'i bir araya getirdigi roman, netekim anna assolist gibidir kitabin neredeyse yarisinda ortaliklarda gorunmez.
    ayriyetten anna karenina cok ileride milan kundera tarafindan yazilan varolmanin dayanilmaz hafifligi isimli romanda tomas karakterinin kapisina dayana thereza'nin kolunun altindaki kitaptir ayrica, oyle ki bu romandaki kopege ismini verir, karenin koyarlar enigin ismini...(bkz: detay) (bkz: beynin kisa devre yapmasi)


    (szap - 26 Mart 2002 02:09)

  • comment image

    rivayet olunur ki; anna karenina 1877'de yayımlandığında, tolstoy'a "bu romanda ne anlatıyorsunuz?" diye sorulmuş; üstat şöyle cevap vermiş: "anna karenina'da ne anlattığımı anlatabilmek için onu size ilk cümlesinden son cümlesine kadar okumam gerekir."

    kaynak: hasan ali toptaş, harfler ve notalar, s. 101.

    not: bunu okuduktan sonra araştırdım; roman 1873-1877 yılları arasında ruskii vestnik'te kısım kısım tefrika edilmiş...yani soruyu soran ya metin tamamlandığında, ya da tamamlanmak üzereyken sormuş olmalı sorusunu.


    (gofret beyin - 20 Aralık 2007 19:57)

  • comment image

    "bütün mutlu aileler birbirine benzer; her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır" diye başlar.
    sonra kendimizi bir anda dolly'nin* evliliğindeki çalkantının içinde buluruz.

    gelmiş geçmiş en iyi açılışlardan birine sahiptir.


    (lumina obscura - 14 Şubat 2009 00:33)

  • comment image

    "anna karenina"da, kucuk yasta bir teyzesinin mudahelesiyle yasli alexey alexandrovic ile evlendirilmis tek cocuk sahibi anna'nin kont vronskiyle olan skandal iliskisi ve buna paralel olarak, eski sehirli-yeni ciftci konstantin levin'in kitty (katja aleksandrovna miydi?) ile olan iliskisi anlatilir. buraya kadar tamam.
    anna'nin toplumdan dislanisi, kitap hakkinda uc bes bir sey duymus herkesce bilinen ve kitap boyunca da belli belirsiz sezdirilen kaderi, yani olumu ilk bakista soyle bir izlenim yaratabilir: anna kocasini aldattigi ve iyi bir anne olmadigi icin olumle cezalandirilmistir; uslu durmayan kadinlarin sonu budur.
    ama tolstoy'un boyle bir konu ustune, kac? 900kusurat sayfa yazdigini ve dahasi bu yazdiginin yuzyildan uzun suredir ayni heyecanla okundugunu dusunmek; boyle (nabokov'un deyimiyle) gayri sanatsal bir fikrin o kadar zaman hayatta kalabilecegine inanmak guctur. kisaca, kitabin mesaji bu degildir.

    eserin soylemek istedigi hakkindaki dusuncelerime gecmeden evvel, kitabi bir pembe dizi kivaminda bulmanin ve bu eglenceli pembe dizi konusunun "klasikler" sozcuguyle uyusmadigini dusunenlerin bakmasi gereken bir baslik gondereyim (bkz: sinema eylence diyil sanattir ustelik yedincisi)

    tolstoy'un soylemek istedigi "kadinlar evinizde uslu uslu oturun"dan ziyade, "kokenini ruhsal bir sevgiden (ve dahasi belki ruh ikizliginden) almayan hicbir evliligin, iliskinin yurumeyecegi"dir (kisa bir parantez notu geceyim, nabokov, "anna karenina" incelemesinde bu cumleyi birebir kuruyor, ote yandan kendisi bunun acilimlariyla pek ugrasmadigindan ben biraz acacagim acabilirsem). anna'nin terkettigi kocasi ve dislandigi toplum nedir ki, kimdir ki? tolstoy'un bagnazligiyla dalga gectigi, fesatligindan tiksindirdigi lydia ivanovna ile onun etkisinde kalmis saftirik, ne edecegini bilmez, kendini dine veren kocasi. peki ya digerleri? tolstoy butun kitap boyunca anna'yi yargilayip onu dislayan insanlarin iki yuzlulugunu goze sokmaz mi? kocasini aldatan cok kadin vardir tolstoy'un anna karenina'sinda, ama hicbiri anna kadar durust degildir, hepsi bir yalanla yasayip giderler (tolstoy oldurmez onlari, mutsuzluga da mahkum etmez).

    hem sonra, kitap bu konu ustune olsa, levin ve kitty neden varlar? levin ile kitty tebesirle ciziktirirken yazdiklarinin bas harflerinden birbirlerinin ne demek istediklerini direk anlarlar; sanki aralarinda bir bag vardir. ote yandan anna ve vronski ayni ruyayi gorurler, yine aralarinda mistik bir bag vardir (ama garip bir sekilde vronski ruyayi garip ve eglenceli bulurken, anna bir kabustan uyanircasina uyanir ruyadan). bu iki ciftin birbiriyle karsilastirilmasindan olusur kitap, bir nevi. birbirinin ruh ikizi gibi olan kitty ve levin'in iliskisi ideal iliski; biri mantiksal digeri bedensel iki tutkunun pesinden kosturan anna'nin yasadigi iliski ise sonu belirsiz, geleceksiz iliskidir. bu anlamda aslinda anna'nin cektiklerini gosterirken tolstoy'un yasadigi donemden beklenmeyecek aciklikta bir gorus alanindan kadin erkek iliskilerine ve kadinlarin toplumdaki konumuna bir bakis atabilmekte, anna'yi yargilayan toplumu yargilayabilmektedir. budur.


    (caponsever - 13 Şubat 2003 14:42)

  • comment image

    bir kere izlemenin haksızlık olacağı film. kitabı nasıl her değişen seneyle okunmalıysa, 2012 joe wright yönetimi filmi de birden çok daha fazla izlenmeye yaraşır bir ustalık eseri olmuş. izlerken yer yer ağzım açık kaldı. acıklının ya da aşkın meşkin ötesinde artıları ve eksileri ile eğlenceli bir film de olmuş.

    --- spoiler ---

    ilk sahnelerde yine joe wright'ın elizabeth bennet ve fitzwilliam darcy'sini tren istasyonunda bacı kardeş birbirlerine koşarken görünce sesli güldüm. keira knightley'nin kareninalığı tartışmaya açık ama matthew macfayden çok başarılı bir oblonsky olmuş.

    ingiliz joe'nun anna karenina'sı çok ingiliz bir film olmuş ayrıca, bbc, itv gibi kanalların yapımlarını yakından takip edenler, bu dizilerden filmlerden aşina oldukları pek çok oyuncuyu da filmde göreceklerdir: downton abbey'nin lady mary'si michelle dockery princess myagkaya, jane eyre'in jane'i ruth wilson princess betsy tverskoy olarak benim gözüme çarpanlar, daha adını bilemediğim başkaları da irili ufaklı rollerde mükemmel iş çıkarmışlar.

    çekim tekniği ve sahne geçişleri konusunda ahkam kesemeyeceğim çünkü zerre bilgim yok, ama bu romanı kim bu şekilde filmleştirmeyi düşündüyse beynine sağlık diyebiliyorum sadece, vals sahnesinde herkesin olduğu yerde donup, anna ve vronsky'nin dansıyla salonun yeniden can bulması i-na-nıl-maz olmuştu. bu ve pek çok sahnede çenem yere düştü.

    sevişme sahneleri de ayrı bir estetik mucizesiydi, ki bunda aaron johnson denilen, yunan tanrılarının önünde secde edeceği herifin payı büyük. ilk kez savages'da izlemiş, "tövbe estafurullah insan mı lan bu?" diye 1 hafta düşünmüş, hayatı sorgulamış, kör kuyularda merdivensiz kalmış, hele ki o acuze kılıklı karısını görünce şehr-i istanbul'daki tüm çatılar tepeme yıkılmıştı. "kendine aşık etme büyüsü" gibi bir büyünün varlığına inanmış ve neden büyünün bu kadar günah olduğunu anlamıştım. günah lan, o adama günah!

    keira knightley iyi hoş, genelin aksine ben çok severim ama kadın o kadar iskeletor ki, o cennetten inme vals sahnelerinde sırtının zayıflıktan ne hale geldiğine bakmaktan odağınızı kaybediyorsunuz. yine de filmdeki tüm kadınlardan daha asil ve güzeldi, fazla mimik kullandığına katılmıyorum, vronsky'e olan tutkusundan deliye dönen kadının hakkını vermiş.

    filmin en ve tek eksik yönü bence, romanın anna'dan ve onun aşkından bile daha önemli karakteri olan konstantin levin'e, onun iç sorgu ve hesaplaşmalarına, kitty ile evliliklerinin günden güne nasıl derinleştiğine, anna düşerken levin'in yükselmesine yeterince bile değil, verilmesi gereken önemin hiç gösterilmemiş olmasıydı. levin alelade zengin bir çiftçi, şans eseri sevdiği kızla evlenen bir taşralı olarak kalmış ve bu hiç olmamış. oyuncu seçimi olarak domhnall gleeson, alfred molina'yı aratmayan, tipi ile de tam bir rus levin olmuş, keza kitty de tam bir kitty.

    film oldukça hoplamalı zıplamalı, şarkılı türkülü başlamışken sonuna doğru dekorun da, havanın da, insanların da kararması iyiyken, anna'yı intihara sürükleyen süreç maalesef filmin eğlenceli atmosferi arasında yitip gitmiş. "histerik bir kadın bir gün kıskançlık krizine girip gidip kendini raylara attı" olarak çok sakil kalmış.

    bu eksiklerine rağmen mutlaka izlenmesi ve arşivlenip tekrar tekrar izlenesi bir film çıkmış ortaya.

    ---
    spoiler ---

    bu filmin yönetmeni de "yönetmen", laz vampir tirakula'nın da, şafak sezer filmlerinin de. işte bu gerçeğe anlam verebilmek için benim bir 400 sene filan daha yaşamam lazım.


    (isolde - 3 Ocak 2013 18:31)

  • comment image

    hiç kimse görmedi cennetten dünyaya düşmüş bu kadının yüzünü..ama daha "dün" görmüşüm gibi hatırlarım..hele bir de yüzüne hüznün haleleri düşmüşse..kim bilebilirdi "dünyanın en güzel" kadını sözcüklerden yaratılsın..ama ben hep levin olmak isterdim..kendi ayaklarım üstünde dururken kiti gibi bir kadının kolları arasında dinlenmek yorulduğumda..bilirim anna karenina bu dünyaya ait değil..


    (dubliner - 12 Haziran 2004 21:56)

  • comment image

    icindeki dogum tasviri beni dehsete dusuren eser. levin denen karakterin karisinin dogum yapisi oyle bi anlatilmis ki okurken dogum sancilari cektim diyebilirim.


    (bloodflowers - 25 Ekim 2001 18:50)

  • comment image

    her seyden evvel rus edebiyati onunde saygiyla egilmeye bir neden dahadir. bu roman, lev tolstoyun bu romani cok sey hakkindadir ama nacizane bende biraktiklari ise sunlardir:

    her seyden evvel, tolstoy’un dehasini, yetenegini sunda goruruz: bu romanin kurgusu edebiyat kurgusundan cok ote, bambaska bir seydir. iletisim yayinlarindan cikan halinde yer alan vladimir nabokov’un sonsozunde soz ettigi gibi zaman ile yazarin oynama yetenegi bambaska. oyle ki bu romanin kurgusunda, karakterlerin karsilasmalarinda, eslesmelerinde bambaska bir sey var. roman anna ile baslamaz, anna ile bitmez. anna ile baslamamasi ne kadar hos ise anna ile bitmemesi o kadar acidir, bana kalirsa. bu noktada tolstoy’un kisisel maksadi, yani hep anlasildigi, iddia edildigi uzere kendi kisisel kaygilarini anlatmaya araci ettigi levin karakterinin ‘imana gelisi’yle romanin bitisi degil de, anna öldukten sonra da cevresindeki herkesin bir sekilde hayatina devam ettigini, hatta cogunun anna’yi coktan unuttugunu gostermesidir. anna ölmustur, her sey, bu hayat, bu dunya, herkesin gundelik tasasi, kaygisi, heyecani aynen devam etmektedir. her sey anna’nin geride biraktigi gibidir. annasiz dunya aynen onunla nasilsa oyle devam etmektedir. bu cok aci, ama cok gercek bir sey, ölume dair, manasizligimiza dair cok gercekci bir sondur, eger bu eser anna hakkinda ise. anna’dan sonra da devam edisi basli basina unutulmaz bir sondur. ve romanin her kisacik ani, her ruh halini, her bilinc akisini anlatmasindaki keskin zekayi fark etmemek mumkun mu? degil.

    sonra sunlar var: kiti aslinda ne kadar siradan bir kadindir. yani anna mutsuzluga mahkum edilirken kiti’nin mutlu olusu da tam hep oldugu gibidir, beklendigi gibidir. sinir bozucudur. ama sunu teslim etmek gerek. anna ile vronksi’nin birbirine asik olusuna kiti’nin gozuyle bakariz. o meshur baloda kiti, anna ile vronski’nin karsilikli asik oluslarini gozler, dakika dakika bir anda ucuncu sahisligina dususunu kavrayarak ve diger ikisi arasinda daha adi konulmaya cok uzak o birlesme, aska dusme halini taptaze bir ucuncu sahis olarak bize anlatir. bu da cok evrensel, cok zaman otesi bir sey imis, okurken anladim, o kadar tanidik gelisinde bir hikmet var idi.

    sonra bir de su var: anna bir kadin olarak sapina kadar bir kadin olarak, kocasinin sozde iyicilliginden tiksinirken vronski’ye kendini teslim eder. durumu itibari ile her seyi geride birakir iken, hayatinin merkezine vronski’yi kacinilmaz olarak koyar. adi cikmisligindan butun sosyal hayati biter, giderek daha da katlanilmaz halde butun hayati vronski’den ibaret hale gelir. anna oglundan bile vazgecmisken vronski bir cemiyet insani olarak hayatin baska baska hallerinden haz almaya devam eder, ‘kamusal’ yuzu olan biri olmaya da. bu da kadinla erkegin esit olmayan sekilde odedigi bedellerden biridir.

    diger taraftan kismen anna’ninkine benzer levin’in aski vardir. levin basindan sonuna hissettigi seyi tartar, olcer, bicer. en kendinden gectigi anlarda bile olcmeye, bicmeye, tartmaya devam eder. neredeyse toprak meselesi ile askini ayni sogukkanlilikla olcer, bicer, gerektiginde ayni mesafe ile nerede olduguna bakabilir, kendince, kendine gore yapar durur bunu ‘rasyonel’ levin.

    nihayetinde levin ile kiti kazanir. basta anna, sonra vronski kaybeder. nabokov’a gore bunun nedeni anna ile vronski arasinda olanin sadece tensel bir sey olusudur, ben buna gulup gecmek istiyorum. anna gibi bir kadini, hele ki onun son gununde yasadigi o hezeyani, gelgiti, yalnizliginin derinligini boylesine anlatabilen bir yazar boyle dusunmez, boyle kestirme davranmaz, tensel olan ile olmayan diye birsey olmadigini bilir demek istiyorum. belki de herkese gore degisir, levin-kiti sozde bu yarisi kazanirken anna-vronski’nin kaybedisinin nedenleri uzerine herkes baska bir sey dusunur. akliyla degil kalbiyle-bedeniyle-ruhuyla, nabokov’un kiti ve levin’e layik gordugu uzere ‘metafizik’ olarak da butun olarak kendinden gecenlerin kaybedisidir. bence nabokov hatali, aski dahi kuralina gore oynayanlar, olcenler-bicenler kazanir, metafizik askla alakasi yoktur levin-kiti iliskisinin.

    kisisel not: o kadar dar zamanda okumuslugumun simdiden o kadar guzel bir hatirasi oldu ki anna karenina’ yi zamanla unutmayayim diye uzun uzun yazmak istedim. utanmasam daha da yazacak idim. ayrica son sozunde dostoyevski’ ye bir vesile ile ‘cok daha alt duzeyde bir sanatci’ dedigi icin de laflar hazirlamis idim nabokov’a. aklimda bu laflar hala.


    (selviboylumalyazmalim - 3 Şubat 2006 10:27)

  • comment image

    tolstoy'un eşsiz eseri. tam anlamıyla psikolojik çözümlemelerin ve insana dair değişmez gerçeklerin sunulduğu hançer gibi bir anlatıma sahip şaheser.


    (narrator - 2 Şubat 2002 17:14)

Yorum Kaynak Link : anna karenina