Roman (~ May 2: The Story of Roman) ' Filminin Konusu : Roman is a movie starring Lucky McKee, Nectar Rose, and Kristen Bell. A lonely young man's obsession with his neighbor gets the best of him, resulting in a murder, a cover-up ... and a potential new romance?
Blue Like You(2008)(6,9-55)
Rose Red(2002)(6,8-19971)
May(2003)(6,7-30414)
We Are What We Are(2013)(5,9-18104)
Humanoids from the Deep(1980)(5,7-6238)
Deepwater(2005)(5,3-1854)
All Cheerleaders Die(2001)(5,1-127)
Fifty Pills(2006)(5,0-2712)
Halloween III: Season of the Witch(1982)(4,8-37416)
sözcük anlamı "latince’ den türemiş olan diller ve bilginlerin kullandığı dil dışında kalan ve herkesin konuştuğu halk dili" anlamına gelir. roman sözcüğü batı edebiyatında yine buradaki anlamına uygun olarak "halk dilinde yazılmış nesir veya nazım, gerçek yada uydurma menkıbe" anlamında kullanılmıştır. buradan hareketle bizde roman türünün ilk örneklerini veren yazarlarımızın eserlerine tür adı olarak hikaye sözcüğünü seçmeleri de anlamlandırılabilir. batı edebiyatında klasik roman türüne kaynaklık eden eser giovanni boccocio’ nun decameron hikayeleridir. roman türünün de ilk örnekleri arasında kabul edilen bu eser sonraki yüzyıllarda gerek anlatış gerekse de hikaye kurgusunun sunuluşu bakımından taklit edilmiştir.16.yüzyıl roman türü adına büyük gelişmelerin görüldüğü bir yüzyıldır. bu yüzyılda özellikle francois rabelais'in gargantua ve pantagrueladlı eserleriyle, italya’da doğan sonra hızla portekiz, ingiltere ve fransa’ya yayılan çoban romanı türünde bir çok eser karşımıza çıkıyor. özellikle fransız honore de urfee’nin asteree romanı çoban romanı türünün en özgün örneklerinden biri olarak adı anılmaya değerdir.bunların haricinde 16. yüzyılın ortalarına doğru bu çoban ve şövalye romanların yanında ilk örneğinin kahramanın adıyla anılan picoresk roman türünde örnekler de verilmiştir.ve nihayet bu yüzyılda çağdaş romancılığın ilk örneği kabul edilen miguel de cervantes saavedra’nın don kişot romanı çıkar karşımıza. 17. yüzyıla gelindiğinde romanlarda kahramanların iç dünyasının anlatılmaya çabalandığını görüyoruz. özellikle contesse de la fayette’nin princesse de cleves (1678) romanı ilk psikolojik roman olarak düşülüyor tarih kayıtlarına18. yüzyıl -özellikle ingiliz edebiyatında – roman türü adına artık yetkin örneklerin verildiği bir yüzyıl oluyor. daniel defoe’ nin robenson’u, jonathon swift’in gulliver’i (1726) bu yüzyılın önemli romanlarındandır. aynı yüzyılda fransa’da voltaire’nin candide ve micromega’sı ile rousseau’nun sully-nouvvelle heloise (1761) romanları, almanya’da goethe’nin werther (1774) romanları roman türü adına önemli eserlerden bazılarıdır. 18. y.y. ‘da roman türünün gelişme nedenleri:bu yüzyılda teknolojik gelişmeler sonucunda baskı tekniklerinin ilerlemesi basım işini ucuzlatmış böylece yazarlar kitaplarını daha çok bastırabilmiştir. bu gelişme yazarların yazı yazma işinden para kazanmasına sebep olmuş ve böylece yazarlar yazmaya daha çok zaman ayırmışlardır. bu da roman türünün gelişmesini hızlandırmıştır. romanın her yüzyılda daha da yetkinleşmesinin bir diğer nedeni de fransız ihtilali’ nin yarattığı görece özgürlük ortamıdır. bu özgürlük ortamı yazarlara fikrini açık yüreklilikle söyleme şansı sunmuş ve bu da yazarların eserlerine yansımıştır.19. yüzyıl romancıların profesyonelleşme çağıdır. bu yüzyılda sanatının sorunlarına eğilinmiş ve roman üzerine kuramsal olarak değerlendirmeler yapılmıştır. bu yüzyılın ilk yarısı biraz da napoleon bonapart’ın karizmatik kişiliğinden de kaynaklanan bir takım nedenlerden ötürü romantizmin yüzyılı olmuştur. napoleon’un şahsında şekillenen avrupa aydının üstinsan arayışı özellikle rus ve fransız romanına damgasını vurmuştur. bu dönemin rus ve fransız romanlarında her şeye gücünün yetebileceğini zanneden bazarov, raskalnikov, rastignac, stawrogin, prens andrey, felix gibi kahramanlar avrupa aydınının napoleon’un kişiliğinde şekillendirdiği üst insan fenomeninin bir sonucudur. romanin tarihi gelişimi üzerine bazi düşünceler:burjuva yaşam tarzının bir ürünü olarak kabul edilen roman türü yukarıdaki örneklerden de anlaşılabileceği üzere burjuvazinin tarih sahnesinde görülmesinden çok önce tarih sahnesine çıkmıştır. o halde romanı burjuva kültürünün bir ürünü olarak değerlendirmek yanlış mıdır? soru şeklinde koyduğum bu tespit romanın burjuva kültürünün bir ürünü olduğu tezini çürütüyormuş gibi görünse de aslında roman ve burjuvazinin tarihine bakıldığında bir koşutluk göze çarpar ve bu koşutluk da romanın burjuva kültürünün bir ürünü olduğunu doğrular.kapitalizmin merkantilist dönemine rastlayan 16. ve 17. yüzyıllarda avrupa dışındaki tabii zenginliklerin (altın, gümüş vs.) avrupa’ya bir yığın macera dolu gemi seferleriyle getirilmesi o dönemin romanlarında işlenen macera temiyle aynı minval üzeredir. şu halde kapitalizmin emekleme dönemi olan merkantilist dönemi romanıyla kapitalizmin sanayi devrimi sonrası döneminin romanları şekil ve içerik olarak birbirine paraleldir deyip romanın tarihiyle ilgili bu bahsi bağlayalım.türk edebilatında ilk örnekleri tanzimat döneminde verilen roman türünün öne çıkarılan temaları, olay örgüsü, vakıa yaratma süreci ve kişileri incelediğinde iki tip kaynakla karşılaşırız. bu kaynaklardan ilki çeviri romanlar (yabancı kaynaklar) ikincisi ise tanzimat aydının hazır bulduğu halk hikayeleridir (yerli kaynaklar).tanzimat romanına kaynaklık etmiş belli başlı çeviri romanlar:1- yusuf kâmil paşa’nın tercüme-i telemak adıyla basılan (1862, 1865, 1867, 1869) ve 1859’dan beri elyazması olarak okunan fenelon’un telemaque’ı2- ruzname-i ceride-i havadis’de mağdurin başlığıyla adı bilinmeyen birinin çevirdiği, victor hugo’nun les miserables’ı3- arapça’dan ahmet lütfi’nin çevirdiği, hikaye-i robenson adıyla basılan (1864, 1866, 1874), daniel defoe’nun robinson crusoe’su4- aynı tarihlerde, recaizade mahmut ekrem’in çevirdiği hakayik ül vekayi’de tefrika edilen ve 1872’de kitap olarak yayımlanan chateaubriand’ın atala’sı.5- 1870’de mümeyyiz’de sıddık tarafından çevrilen, bernardin de st-pierre’in paul et virginie’i. bu tefrika atala gibi durdurulmuş, 1873 de kitap olarak yayımlanmıştır.6- hikaye-i hikkemiyye-i mikromega adıyla, 1871’de bilinmeyen bir çevirici tarafından diyojen’de tefrika edilen, voltaire’in mikromegas’ı.7- gene diyojen’de, teodor kasap’ın çevirdiği, 1871’de tefrika edilen, alexandre dumas’nın monte cristo’su . tefrika durdulmuş, romanın sonu fasikül yayınlanmıştır.8- dafni ile kloe’nın hikaye-i taaşukları adıyla, kâmil tarafından 1873’de çevrilen longus’un daphnis et chloe’si. 9- topal şeytan adıyla kadri tarafından 1872’ de çevrilen le sage’ın le diable boiteux’su.10- evlenmek ister bir adam adıyla 1873’de âli bey’in çevirdiği, paul de kock’un bir romanı.11- esrar-ı hindi adıyla 1875’de süleyman vehbi ve gümüşciyan manok’un çevirdikleri, xavier de montepin’in bir romanı.12- esrarı saray-i krali adıyla 1876’da suphi’nin çevirdiği, x. de montepin’in bir romanı daha.13- kırmızı değirmen adıyla 1876’da s. vehbi ve gümüşciyan’ın çevirdikleri gene x. de montepin’in bir romanı.14- gece yolcuları adıyla s. vehbi ve gümüşciyan’ın 1873’de çevirdikleri ponson du terrail’in bir romanı.15- esrar-ı paris adıyla paşayan’ın 1875’de çevirdiği eugene sue’nün les mysteres de paris’i.16- sergüzeşt-i adaline adıyla abdullah macit paşa’nın 1873’de çevirdiği anne radcliff’in bir romanı.bunların haricinde bu minval üzere birkaç çeviri daha vardır. burada dikkat edilmesi gereken nokta çevrilen eserlerin- telemak da dahil- egzotik, macera nevinden romanlar olmasıdır. çevirilere düşülen notlardaki “ okunmasında lezzet olduğu” yönündeki imalar da tanzimat dönemindeki çevirilerin yönü hakkında bilgi vericidir. genel anlamda kapitalizmin merkantilist dönemine uygun diyebileceğimiz bu romanlar bir nevi avrupa rönesansının hazırlayıcısı olan ekonomik gelişmelerin romanıydı. dönemin aydınları bu romanları bilinçli olarak mı seçmişlerdi yoksa amaç tamamen okuyucu çekeceğine inanılan eserleri çevirip yayımlayarak maddi gelir elde etmek miydi? çeviren kişilerin titrine bakınca ikinci seçenek kendiliğinden elenecek gibi. zira çevirmenlerin hemen hepsi ya paşadır ya da paşalık titrine yakın efendilerdir. şu halde ilk çeviri romanlarında görülen bu “egzotizm” ve “hikmet” temlerine yaklaşan türk rönesansının habercisi gözüyle bakmak mümkündür. merkantilist uygulamalarla rönesansını yapan avrupa’nın romanı benzer bir rönesansı kendi memleketinde görmek isteyen türk aydını tarafından türkçe’ye çevrildi. [sorun: tanzimat dönemi şiir ve tiyatrosunun neredeyse ana izleği olan hürriyet, hak, adelet kavramları neden tanzimat romanında işlenmedi.]tanizamat romanin yerli kaynaklari:çeşitli yönleriyle tanzimat romanına kaynaklık eden belli başlı halk hikayeleri şunlardır:a-klasik edebiyatımızın manzum hikayeleri:1- yusuf ve züleyha2- leyla ve mecnun3- hüsrev ile şirin4- vamık ile azra5- gül ile bülbül6- ethem ve hüma7- hayrabat8- hüsn ü aşk9- hurşit ve ferruhşat10- camesepnameb-halk hikayeleri:1- binbir gece2- hançerli hanım hikayesi3- tayyarzade4- cevri çelebi5- kerem ile aslı6- asuman ile zeycan7- şah ismail ve gülizar hanım8- kolyapi’ nin sergüzeşti9- hazreti ali cenkleri
(aytok - 27 Kasım 2008 19:28)
romanın kolay okunması onu iyi yapmaz. ruhi mücerret buna güzel örnek. ama arkadaşlar, kötü de yapmaz. palahniuk romanları buna güzel örnek. romanın "easy read" sınıfında olmasını bir eleştiri aracı olarak kullanmak, edebi konulardan hiç çakmamak demektir. tersi yanılgı, kolay dinlenebilen klasik müzik eserlerinde görülebilir. erik satie günümüz müziğine uygun gnosiyenler bestelediği için mi devdir? sanat gerçeğin bir tercümesidir. kim daha iyi tercüme ederse ona sanatçı deriz. tercümeyi anlamaktaki emek ile tercümenin anlattığının alakası yoktur. bu yüzden hızlı okunan edebi eserler bana sanat değeri olarak değil de toplumsal değerlerde önemli gibi geliyor. açıklayayım.ikizim ve ben inanılmaz fazla kitap okumuş birer dallamayız. hep böyleydi, eğitim diyelim. ama kardeşim? işte güzel bir ayrıntı var burada. kardeşim kitap okuma konusunda ortalamanın üzerinde bir çizgi seyretse de, iri ve heybetli kitaplar gözünde büyüyordu çocukken. çok doğal. bu korkusunu atlatabilmek için hiçbir aksiyon almadık. kendi halledebileceğini düşünüyorduk ki, halletti de. nasıl mı? easy read sayesinde. harry potter ve ateş kadehi isimli romanı biliyorsunuz. normalden biraz daha iridir. kardeşim bu romanı en az 4 kez bitirdi zamanında. ben o zamanlar da dallama olduğum için "harry potter ne ya! olm asimov okusana" falan diyordum. hata işte.harry potter kardeşime iri romanlardan korkmamayı öğretti, ondan aldığı gazla onlarca easy read olmayan roman bitirdi. edebi değer? banane? bu yüzden hızlı okunan romanlar edebi değeri yüksek olsun veya olmasın, kendi başına başka işlere yarayan bir sınıftır. dublörün dilemması inanılmaz hızlıydı, iyiydi de. ama ruhi mücerret? sadece hızlı ve süslü. peki romana kazandırdığı okur? paha biçilemez. herkesin gaza gardonyi okuyarak başlayamacağını biliyorum. ben, thomas brezina'nın 4 kafadarlar takımı ile pişmiştim. öyle işte. insanlara easy read romanlar hediye edin ki, onlar da bir gün frank herbert okumak istesinler.
(nebuch - 25 Mayıs 2013 18:14)
kökenleri genel kabul görmüs sava göre hindistan'in pencab eyaleti olan halk. sanildigi gibi bu insanlar kendiliginden göc etmemis, tarihi kayitlarda da sabit oldugu üzere, ayni zenciler gibi, köle olarak dünyanin dört bir tarafina dagitilmislardir. romanlardan (cingene sözcügü az yada cok küfür anlami kazandigindan kullanmasak?) bahseden en eski kayit tabari'ye aittir. 855 yilinda suriye'ye saldiran bizanslilar'in oraya yerlesmis romanlari esir alip, bizans'a dagittigini kaydeder. gene daha sonralari firdevsi tarafindan yazilmis sehname'de 5. yy.'da iran sahi bahram'in hint racasindan kendisine müzisyenlikleri ile nam salmis luri kavmini göndermesini rica ettigi gecer. cingene sözcügü de etimolojik olarak bu olaya atifta bulunur: kökeni farsca cengiyan olup ceng adli eski bir calgiyi calan, ya da kisaca calgici demektir. büyük olasilikla romanlarin atasi olan bu kavimle birlikte daha 5. yy.'da romanlarin büyük yolculugu baslamistir. 1000'li yillarin basinda hindistan'a saldiran gazneli mahmud'un buradan yarim milyon esir aldigi da tarihi kayitlara girmistir. dolayisiyla alinan bu esirler, o zamanki büyük dogu imparatorluklarina dagilmis ve tabii ki bu insanlar yeni geldikleri yerde en alt tabakayi olusturduklarindan zamanla, ayni amerika'daki zenciler gibi, gettolar meydana getirerek farkli bir altkültür yaratmislardir. bir süre sonra da belki de kölelikten kacan romanlar gönüllü göcebelige baslamislardir. yolculugun devamini takip edecek olursak:1290 yunanistan'da ilk kez romanlarin varligi kaydedilir.1383 macaristan1385 romanya'da ilk roman köleler.1407 almanya1418 fransa1425 ispanya1445 eflak prensi vlad dracul bulgaristan'dan 12.000 roman köle getirtir.1468 kibris1498 kristof kolomb'un yanlislikla amerika'yi kesfeden gemisinde de dört roman bulunmaktadir!1501 rusya1505 ingiltere1512 isvec1538 portekiz ülkesindeki romanlari kolonilerine sürgüne gönderir.1547 6. edward ingiltere'deki tüm romanlarin yakalanip bir "v" ile daglandiktan sonra iki yil köle olarak calistirilmalarini öngören bir yasa cikarir.1568 papa 5. pius tüm romanlari afaroz eder.1589 danimarka ülkesini terketmeyen romanlara idam cezasi getirir.1660 14. louis fransa'daki tüm romanlari kolonilere sürgüne yollar.1710 avusturya imparatoru 1. joseph tüm roman erkeklerinin mahkemesiz idam edilmesini, cocuk ve kadinlarin da sakat birakilmasini öngören bir yasa cikarir. (bu adama bir de utanmadan aydinlanmaci hükümdar diyorlar!)1725 baska bir aydinlanmaci hükümdar prusyali 1. fredrich wilhelm kendi topraklarinda yakalanan 18 yasin üstündeki tüm romanlarin kadin erkek ayrimi gözetilmeksizin asilmasini emreder.1726 yukarida adi gecen 1. joseph'in kardesi yeni avusturya imparatoru 6. karl ülkesinde bulunan tüm roman erkeklerinin idam edilmesini, kadin ve cocuklarin ise kulaklarinin kesilmesini ve imparatorluk sinira getirilip sinir disi edilinceye kadar kamcilanmalarini emreder.1753 stephan valyi adli bir macar ögrenci roman dilinin pencab kökenli oldugunu kesfeder.1783 ispanya roman dilini ve giysilerini yasaklayarak 90 gün icerisinde tüm romanlarin yerlesik yasama gecmelerini, buna uymayanlarin da ölümle cezalandirilacagini belirten bir yasa cikarir.1803 napolyon bonapart ülkesinde romanlarin ikametini yasaklayarak yetiskin erkekleri orduya, cocuk ve kadinlari da kimsesizler evine gönderir.1834 eflak prensi devletin köle olarak calistirdigi romanlari azad eder. moldovya ve transilvanya da bu karari takip eder.1874 osmanli imparatorlugu müslüman romanlara diger müslümanlarla esit haklar tanir.1885 amerikan göcmen bürolari amerika'ya göc etmek isteyen romanlari geri cevirir.1912 fransa her romanin tasimak zorunda oldugu özel bir roman kimligi dagitir; bu uygulama 1970'e kadar sürmüstür!1933 hitler önderligindeki almanya özellikle romanlar ve siyahi almanlarin kisirlastirmasini öngören bir yasa cikarir. isvec de bunu takip eder.1933-45 avrupa'da yasayan yaklasik 1,5 milyon roman nazilerce öldürülür.kaynak: http://www.geocities.com/paris/5121/timeline.htmgörülecegi üzere romanlar belki de dünya üzerinde en cok ezilmis halk sifatina haizdirler. dolayisiyla bu insanlari pesinen suca yatkin olmakla suclamak yerine, hangi sartlar altinda bir kisminin bu duruma geldiklerini sorgulamak gerekir.
(thrax - 13 Haziran 2004 19:14)
"roman, hayatın kapsamlı bütünselliğinin artık dolaysızca verili olmaktan çıktığı, anlamın hayata içkinliğinin bir sorun haline geldiği ama yine de bütünsellik terimleriyle düşünebilen bir çağın epiğidir.” lukacs, roman kuramı
(belirtilmemis - 24 Ocak 2015 19:37)
“romanlar, tereza’ya yetersiz bulduğu yaşamından düşsel bir kaçış imkanı vermiyorlardı sadece; elle tutulup gözle görülen nesneler olarak da anlam taşıyorlardı; sokakta, koltuğunun altında kitapla yürümek müthiş hoşuna gidiyordu. geçen yüzyılda zarif bir baston, şık beyler için ne anlam ve önem taşıyorsa, tereza için de kitap aynı şeydi. onu başkalarından farklı kılıyordu.” (kundera-varolmanın dayanılmaz hafifliği)tereza'yı tomas'a çeken "gizli kardeşlik bağı"ydı adamın bar masasının ortasında açık duran romanı. muhtemelen canı bira istemişti ("bir konyak lütfen" demiş tomas. kendi yaptığımı yazmıştım) ve çekim kuralları gereği o birayı ancak tereza getirebilirdi. bu çekim öylesine güçlüydü ki tereza için, koltuğunun altına anna karenina'yı sıkıştırıp (koltuğunun altına niye başka romanı değil de onu sıkıştırdığı romanla ilgili bir ipucudur belki) koca bavuluyla prag'a, tomas'nın yanına sürüklenivermişti. "sürüklenivermek" fiiliini de ben uydurmadım üstelik; sepete konmuş nehir aşağı sürüklenen bir kız çocuğu bulduğunu söyleyen tomas'ydı. onunla romanlardaki gibi bir yaşamı olsun isteyense tereza. yaşamın potansiyel halde duran sonsuz sayıdaki olasılıklarına açılan kapılardır romanlar.
(objet petit a - 2 Ocak 2016 21:28)
"romanlar sayesinde insan, kendini her türlü insanla özdeşleştirmeyi öğreniyordu. değişiklikten zevk almaya başlıyordu...her görüş açısı savunulabilir oluyordu...devlet romanları yasaklamalıydı."
(mansonilized - 2 Mart 2016 23:48)
balzac roman için:"roman büyük tarihsel figürlerin görünmesine ancak ikinci derecede karakterler olarak katlanır.." demi$tir..
(mavimor - 10 Ekim 2004 17:15)
"bir roman ya yazılır ya yaşanır. ben sana hemen tutkun olduğumu hissettim, fakat yazmak için değil, yaşamak için! ben sana kollarımı uzatıyorum ve sen, bana ellerini, dudaklarını uzatacağın yerde, yazmak için mürekkepli kalemimi uzatıyorsun." (bkz: peyami safa)(bkz: bir tereddüdün romanı)
(hanging rock - 25 Eylül 2016 13:23)
ozan çolakoğlu nakarata kadar öyle minimal yürümüş ki efsane olmuş ama nakarata geldiğinde sıradan pop şarkısına dönmüş; bildiğin çorba olmuş. reyiz neden öyle yaptın ya diye sormak geliyor insanın içinden. (insanlar böyle istiyor defansını kabul etmiyorum. intro ve ara intro gayet iyi)
(mnml - 17 Mart 2018 00:37)
romanlar (cingeneler yani) ilk olarak hindistandan dunyaya yayilmis gocebe topluluklardir. geldikleri ulkenin diliyle kendi dilleri olan romaniyi birlestirir ve bu dili konusurlar... misal: sopar, zarbo ...gayette gocebe olduklariyla baglantili olsa gerek hicbir zaman duzenli islerde calismaz, kimsenin isinede burunlari sokmamak, piyasalarini bulandirmamak icin iddiasiz islerde calisirlar... misal: cicekcilik...krallari bile vardir rusya civarlarinda ikamet eder su an, dislerinin yarisida altindir.hatta romanlarin bahar aylarinda festivalleride vardir. degisikler mesela ben biriyle tanismistim kucuklugunden beri kiz gibi buyutulmus askere gitmesin diye.. hergun tras olurdu adida yusuftu ama pembe adini kullaniyordu. hmm enteresan
(yumusakca - 25 Kasım 2001 15:17)
Yorum Kaynak Link : roman