L'année dernière à Marienbad (~ Geçen yil Marienbad) ' Filminin Konusu : L'année dernière à Marienbad is a movie starring Delphine Seyrig, Giorgio Albertazzi, and Sacha Pitoëff. In a strange and isolated chateau, a man becomes acquainted with a woman and insists that they have met before.
Ödüller :
Nuit et brouillard(1957)(8,6-15505)
L'avventura(1960)(8,0-22406)
Hiroshima mon amour(1959)(8,0-24194)
Vivre sa vie: Film en douze tableaux(1962)(8,0-29936)
La notte(1961)(8,0-14886)
L'eclisse(1962)(7,9-14508)
À bout de souffle(1960)(7,9-64284)
Jules et Jim(1962)(7,9-32694)
Le charme discret de la bourgeoisie(1972)(7,9-37271)
Le mépris(1963)(7,7-24270)
Pierrot le fou(1965)(7,7-24564)
Il deserto rosso(1964)(7,7-11878)
Venedik Film Festivali : "Golden Lion"
alain resnais'nin yönettiği, senaryosunu alain robbe grillet'nin yazdığı 1961 tarihli film. hilmi yavuz'un aynı başlığı taşıyan bir şiiri de mevcuttur. "ne kadar uzaktır şimdi/bir kadın bir yerden gelmesi beklenen" diye başlar şiir.
(affettuoso - 9 Şubat 2002 20:24)
gilles deleuze'nin sinema 2'sinin üzerine izlemelik şahane bir filmdir. biz günümüzdeki efekt bazlı filmlerin bayağılığı içinde boğuşurken, alain resnais taa 1961'lerden bu işin nasıl yapılması gerektiğini ortaya koymuş adeta.--- spoiler ---genelde okuduğum kitaplarda ve filmlerdeki karakter isimlerini aklımda tutamayan bir insan olarak, film bittiği anda ilk fark ettiğim şey filmdeki karakterlerin isimleriyle ilgili hiçbir şey hatırlamadığımdı. kendi dalgınlığıma vererek, film üzerine birkaç yorum okurken, gerçekten de karakterlerinin isimlerinin olmadığını ama filmin transkriptinde kadının a, anlatıcımız olan abinin x ve de otoriter üçgen yüzlü üçüncü erkeğin m olarak geçtiğini öğrendim. insan aylak adam'ı okurken, kitaptaki isimsizlik ne kadar dikkat çekmiyorsa, bu filmde de isimleri bilmemek bir o kadar etkilemiyor anlayışı. zaten filmin geneline baktığımızda, isimlerin gerçekten de 'önemsiz ayrıntılar olduğunu' görüyoruz. film içinde deleuze'ün de fikirlerine temel oluşturmuş, henri bergson'un "eylemleri zaman üzerinden değil de, zamanı eylemler üzerinden tanımlama" ve de "şu anda olan biten şeyleri anlamlandırabilmek için, onları anılarımızla ilişkilendirmeliyiz" düşüncelerine güzel örnekler var. örneğin, filmin başlarında insanların kendi aralarında sohbet ettiği ve bunları kameradan adeta süzülürcesine ve kesintisizce izlediğimiz sahneler ve bu sahnelerde her şey normalmiş, akışındaymış gibi görünürken, karakterlerin bir anda put haline gelmeleri. tembel sinema izleyecileri olarak, arkamıza yaslanıp kendimizi filmin içine doğru bırakmaya hazırlanırken, resnais sanki hareketi (ve dolayısı ile zamanı) bir anda ortadan kaldırıyor ve de bizi ayağımızın altındaki o rahat zeminden mahrum bırakıyor gibi. aynı şekilde x'in a'ya bahsettiği şeylerde, insan kendini bir anda "hah, normal bir flashback sahnesi geliyor, şimdi olaylar aydınlanacak biraz" diye hazırlarken, bir anda o flashback sahnesindeki karakterlerin ağzından şu ana veya daha da eskiye/yeniye dair laflar duyma durumları da var. eh, buna bir de filmin seslerinin birbirinden bağımsızlığı (keman konserinde gotik piyano çalgısı dinlemek, otelin salonlarında gezinirken insanların ayak seslerinin sanki otelin dışındaki taşların üzerinde yürüyormuşçasına olması, sohbet halindeki bir grubu izlerken aslında bir yan tarafta söylenenleri duymak ve de karakterlerin dudaklarına ilişkilendiremediğimiz boşluktaki konuşmalar...) eklenince, izleyiciyi olabildiğince filmden soyutlayıp kafasında soru işaretleri yaratarak, aslında içsel bir düşünme sürecinin tetiklenmesi gibi asıl amaçlara şahane bir şekilde ulaşılmış oluyor alain resnais.her ne kadar filmde gerçekten ne olduğunu kanıtlamak imkansız olsa da, filmin genel örgüsüne hakim olan tema ile ilgili bir iki izlenim edinmedim değil: bir kere m'nin a üzerinde otoriter bir baskı yarattığını rahatlıkla görebiliyoruz. filmde m'nin sürekli olarak oynadığı nim diye bir oyun var. m'nin bu oyunda hiç yenilmesinin sebebi, aslında kısıtlı sayıda bulunan hareket olasılıklarını ve de her zaman kazanmaya giden yolu bilmesinden geçiyor. aynen oteldeki insanların, m'nin bir oyununu izlerken ürettiği kazanma teorilerinin, oyun bağlamında bir anlam kazanamaması gibi biz de izleyici olarak olayların akışına ne yorum yaparsak yapalım filmde asıl olanlara--kendi içimizde yapabildiğimizin dışında--bir anlam yükleyemiyoruz. bunun dışında m'nin hep kazanması, ama özellikle x'e karşı olan oyunlarda galip gelmesi, bence x'de m'ye karşı bir baskınlık yaratma dürtüsü yaratıyor. bununla beraber x, oteldeki insanların içinde hissettiği yalnızlığı, m'in karısı veya sevgili olan güzel bir kadın üzerinde kurduğu fantazilerle yıkmaya çalışıyor. belki sırf bu yüzden x, a ile geçirdiği gecenin (belki de bir tecavüz düşü içinde) kendi zorlaması ile olduğuna atıfta bulunuyor arada. ama bunun kendi zorlamasından çok, a'nın isteği ile olan bir şey olması, x'in m üzerinde kuracağı galibiyette önemli bir unsur. o yüzden de filmin bazı kısımlarında, a ile otel odasında geçirdikleri gecenin anlatımı gittikçe x'in zorlamasından çok, ikisinin de isteği doğrultusunda gerçekleşmiş bir olaymış gibi sunuluyor. bariz şekilde x, oteldeki geçirdiği zamanı (yani 'şimdi'yi) anlamlandırmak için kendi zihnindeki geçmişi ona göre kurmaya çalışıyor--ki zaten olayların gelişimindeki tutarsızlık, filmde anlatılan 'geçmiş'in değişiklikleri ile ortaya çıkıyor--örneğin m'nin a'yı öldürmesi, ama x'in bunu beğenmeyip, olayları başka bir şekilde sonuca bağlaması durumu (burada benim aklıma haneke'nin funny games'indeki kumanda sahnesi de geldi.) anıların ve geçmişin önemine yapılan göndermeyi, yalnızca x'in geçmişi değiştirerek şu anı daha farklı kılabilmesinde değil, bahçe manzaralarındaki cisimlerin gölgelerinin olmayışı ile de görüyoruz. gölgeler, yani belki de şu ana aitlikler ve varolmanın kanıtları, yalnızca oradaki insanlara mahsus; oysa ki otelin bahçesindeki konik ağaçların--anılar dahilinde şu anı anlamlandırmak gibi bir yetenekleri olmadığından--şu anki varoluşa bir katkıları yok. benzer şekilde bahçedeki heykellerin ve de sanat eserlerinin bu film içindeki önemi, kişilerin yorumları ile değişiyor--örneğin, önce x'in ağzından dinlediğimiz, sonra da m'nin olaya dahil olması ile farklı bir bakış açısına sahip olmamız. --- spoiler ---neyse, film tabii ki çok daha derin ve de öznel başka yorumlara davetkar; yine de birkaç güzel yorum desteği almak isteyenler için şöyle yazılar da mevcut:http://www.film-philosophy.com/…ol9-2005/n39shapirohttp://rogerebert.suntimes.com/…ws08/905300301/1023http://faculty.frostburg.edu/…l/forum/marienbad.htmve son olarak, filmin sonundan akılda kalıcı bir alıntı:--- spoiler ---"the park of this hotel was a kind of garden a la francaise without any trees or flowers, without any foliage... gravel, stone, marble and straight lines marked out rigid spaces, surfaces without mystery. it seemed, at first glance, impossible to get lost here... down straight paths, between the statues with frozen gestures and the granite slabs, where you were now already getting lost, forever, in the calm night, alone with me."--- spoiler ---
(armish - 12 Ekim 2010 20:41)
dikkatli izlenmesi gereken bir film. bir diyalogda geçen olayın görüntüsü dakikalar sonra karşınıza çıkıyor. o sebeple her an ve her söz zihinde tutulmalı. birleştirince harika bir hikaye ortaya çıkıyor.
(hirondelle - 28 Kasım 2010 22:39)
(bkz: last year at marienbad)
(preacher - 1 Nisan 2003 21:35)
hafiza ve hatira uzerine cekilebilecek en guzel filmlerden biri zannimca. gilles deleuze cinema 2: time image eserinde 'sheets of the past' ve 'peaks of the present' diye boyle zamani bir sarmal gibi dondure dondure isleyen, gecmis nire gelecek ne zaman birbirine katan bir sinemadan bahseder ki bu film odur iste. last year in marienbad diye bilindigi de gorulmustur.
(ridici - 1 Nisan 2003 21:46)
emin oldugum tek sey montaj manyagi oldugu.**fragmani icin (bkz: to the end)
(marr - 5 Şubat 2012 23:26)
(bkz: geçen yil roboski'de)
(louisemichel1871 - 4 Haziran 2012 15:52)
aşık özne için sevdiği kişinin her hareketi, her dokunuşu mekana ve nesnelere anlam verir, onları sıradanlığından koparıp kendi bellek kayıtları olarak monte eder, anımsanmasını sağlar (böylece fiziksel zamanın içerisinde bir başka zaman kurulur; anımsamanın zamanı, bu zaman boyutundaki her şey sevilen kişinin hareketleriyle ilerler, durmasıyla askıya alınır). böylesine ayrıntılı anımsama- aşıktan başka kim yapabilir bunu? ancak anımsanan, kayda geçirilen şeylerin ön şartı zamanın ve mekanın (film boyunca karakterin içerisinde yol aldığı yapı, arıyor belli ki, ama neyi? sevilen öznenin bu yapının bir yerlerinde olduğunu ve onunla karşılaşma olasılığını ya da birlikte paylaştıkları bir odadan yeniden geçmenin algısında yol açabileceği değişimleri.. bir duvar ya da, ardında sevilen öznenin adımlarının duyulabileceği) içinde sevilen kişinin varlığıdır ve bu kişi olmadığında aşık öznenin çevreye bakışı umursamaz ya da horgörü niteliğine bürünür.birlikte geçirilen kısa anları anımsayamamak ise aşığın kaygı duyması ya da kendini aşağılaması için yeter de artar.barthes'ın "bir aşk söyleminden parçaları"nda bahsettiği aşık özneyi izleriz film boyunca aslında. ya da proust romanlarında aşkın göstergeler zincirini nasıl harekete geçirdiğinin görsel bir anlatımıdır da. aynaların çokluğu bile bir şeyler anlatır bu noktada; aşık ve sevilen kişi arasındaki diyalektik sonsuz şekillerde görünebilir ya da aynanın camsı yapısının kırılganlığı ve nesneleri yansıtıcı özelliği de aşk ilişkisiyle uyumludur.
(objet petit a - 24 Haziran 2012 02:32)
son yazısını gördüğünde, karanlıktayken gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi sersemlemiş bir biçimde uyanırsın bu filmden. zaman algısı bir müddet oturmaz. repliklerin ve sahnelerin iç içeliği, kalabalık insan gruplarının içindeki ana karakterlerin nakaratlarına senkronize ilerliyor sanki. bir sürü detay var ve her detay ana hikayeye başka sonlar yazarak yorumlanmaya açık. hatırlama vurgusu, birbiriyle kesişen koridorlar, sanat eserine boğulmuş, uydurulmuş gerçeklik içinde, sana, düşünme-hatırlama-yaşa der gibidir ya da öyle düşünmeye neden olabilir. aslında bu bir pipo değildir gibi bir şey. neticede aşığın ya da maşuğun adının önemsizliği dahil olmak üzere diyor, geçmişte ne yaşarsan yaşa ancak anımsadığın kadarı vardır ve anımsadığın kısım da pek netamelidir.
(pikselimin yazari - 1 Nisan 2013 01:49)
1961'de altın aslan'ı kazanmış filmdir.
(uzunada1969 - 13 Ekim 2013 21:59)
"kocaman ve şatafatlı bir malikane, birbirini dik kesen koridorlar ve bu koridorların korkunç salonlara açılması, koridorlarda ayak seslerini yutan sırdaş kalın halılar, sessiz odalar ve gene kalın, sırdaş halılar.." filmin başındaki betimlemelerle, tekrarın da etkisiyle; anlatıcının sesinin, müziğin içinde erimesi gibi birbirini yutan ve uçuşan yığınla düşünce geçti zihnimden. o korkunç salonlar ne ola? koridorların insanı götürdüğü yer ölüm mü? ölüme giden koridorlardan mı bahsetmiş acaba? hani her saniye adım adım ilerlediğimiz koridorlar? aslında asırlardır insanlar aynı yollardan geçiyor da, ayaklarımızın altındaki halılar yuttuğu için mi duyamıyoruz öncekilerin seslerini? başka çağlardan kalma gravürler, tablolar, yazgılar, çizgiler de bize gelen fısıltılar mı? kurgu benim için çok karmaşık. zaman çizgisi, sesler, görüntüler birbirinin içinde kayboluyor. anılar sürekli yeniden yaratılıyor. başında insanların kendi aralarındaki, uğultu halinde bize ulaşan diyaloglarından itibaren baş dönmesine benzer şeyler hissettim filmin sonuna kadar. bir parça tanımlı hale getirmek için, baştaki malikane tasvirine dönmek, betimlemelerin sonundaki tiyatro oyununa yeniden bakmak işe yarayabilir sanki. bir de çöplerle oynanan o oyunu, mutlaka oynayacağım!
(hicbir sey ulkesindeki her sey - 13 Nisan 2014 11:24)
baştan belirteyim, bela tarr falan izlerim, yasujiro ozu'yu çok severim, hatta tesadüfi bir kronolojinin 71 parçasını izlerken bir saniye sıkılmadım.bu film hakkındaki analizmerime geçecek olursak;çok sıkıcı, izlemeyin. hatta izleyeceğiniz en sıkıcı film, kesinlikle izlemeyin. filmin çözümlemesini falan da yaptım, isteyen olursa atarım ama izlemeyin. sırf bu yüzden kaç dua point alıcam. çok sevapçı birisiyim resmen.
(balkabagi krali sakir - 8 Temmuz 2014 04:14)
sinema ile edebiyatın etkileşiminin her zaman çok iyi sonuç vermeyebileceğini gösteren filmdir. gerçekten de sıkıcı bir film. hatta robbe grillet in kendini savunmak zorunda kalacağı kadar sıkıcı. sinemanın imkanları ile edebiyatın imkanları birbirine karıştırımış. bunu bir roman olarak okuyor olsaydık kesinlikle ilk 5 kitabımın arasına girebilirdi. ama bu haliyle filmi bitirmek bile imkansız. yeni romana sözüm yok ama bu yeni sinema değil be üstad.
(sonrabirgun - 21 Mart 2015 23:26)
fr. geçen sene marienbad'da...
(siralop - 28 Ağustos 2004 01:18)
aşık olunmuş ya da olunası bir dönemde izlenmesi gereken, geçtiği mekan "sonsuzluk" hissi uyandıran alain resnais filmi. aşkın en sessiz şiiri... ...ayna dolu odalar bu sonsuz bekleyişin gölgesi gibi etrafımızı sarmış. oysa hiç beklemez gibi görünürken her köşede, her çalıda, her göl kenarında ve her heykelde birbirimize rastlamayı sürdürüyorduk...serbest çağrışım: in the mood for love
(anahita - 20 Ağustos 2005 03:48)
bir alain resnais yapıtı.geçmiş ve bugün arasında, zamanın dışında, iki insanın içinde bir öykü. tarkovsky ve resnais arasındaki benzerliğin (zamanın dışında oluş ve şizofrenik ögeler) belki de en aşikar olduğu film...
(gabriela - 15 Ocak 2006 22:47)
bellek ve zaman üzerine seyredilebilecek ilk beş filmden biridir.burada sanıyorum ki hafızası olanların gölgesi vardır, bir bahçe sahnesinde sadece insanların gölgeleri vardır, objelerin değil. kimi nesneler her sahnede değişik pozisyon alır;filmdeki bir kadın ve iki adamın değişen ruh halleri ve görüntüleri gibi.onların dışındakilerin ne gölgesi vardır,ne de değişen statüsü;izleyici gibi.daha başındaki tiyatro sahnesinde göz kırpar seyirci olarak edilginliğimize.sonraki aşama ise edilginliğin getireceği belleğin kaybolmasına ...o görkemli otel içinde dolaşılan zaman ve arkamızda bıraktığımız anılarla dekore edilmiş gibidir.
(jael - 15 Ocak 2006 23:04)
uzay (büyük koridorları olan otel)ve ve (kimi anlar birileri için duruveren) zamanın (geçen yıl ve bu yıl arasındaki belirsiz köprü) spiral bir işlevle inşa edildiği bir film (orgdan oluşan müziği de bu döngüsel yapıyı destekleyen bir temaya sahip). anlatımı şiirsel gerçekçilik ile belirleniyorsa, görselliği de stilize yapısı ve titiz çerçeveleriyle kübizm ve kimi sahnelerdeki ışıklandırmalar ve keskin gölgelerle ekspresyonizmi çağrıştırır. yapısı 1920lerin avant gardesinemasını anımsatır.zamana yaptığı belirsizlik vurgusu, bir sekansta kahramanların baktıkları bir tablo için yapılan yorumda da gizlidir biraz: "ııı. jean ve karısı bu tabloda başka bir çağda resmedilmişler. fakat üzerlerinde geleneksel ortaçağ tören giysileri var"tüm bunların dışında stanley kubrickin the shining filmi ile ilginç benzerlikler taşıdığını düşünüyorum. boş odaları ve labirentsel koridorları olan dev bir otel, aynalarla yaratılan metaforlar, yaşadığından farklı bir zamanda resmedilmiş kişilerin olduğu duvara asılı bir tablo...
(plynoz - 26 Ocak 2006 00:47)
Yorum Kaynak Link : l'annee derniere a marienbad