Çıkış Tarihi     : 09 Ekim 2014 Perşembe, Yapım Yılı : 2014
Türü                : Drama
Ülke                : Fransa
Yapımcı          :  Théâtre du Nord
Yönetmen       : Julien Gosselin (IMDB)
Senarist          : Julien Gosselin (IMDB),Michel Houellebecq (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Guillaume Bachelé (IMDB), Joseph Drouet (IMDB), Denis Eyriey (IMDB), Antoine Ferron (IMDB), Noémie Gantier (IMDB), Carine Goron (IMDB), Alexandre Lecroc (IMDB), Caroline Mounier (IMDB), Victoria Quesnel (IMDB), Tiphaine Raffier (IMDB)

Les particules élémentaires ' Filminin Konusu :
Les particules élémentaires is a video starring Guillaume Bachelé, Joseph Drouet, and Denis Eyriey. Based on Michel Houellebecq's controversial novel "The Elementary Particles" published 1998. Staged by Théâtre du Nord in 2014....


  • "oskar roehler tarafından sinemaya uyarlanmıştır. öyküsüyle batı toplumlarında bireyin varoluşunu ve cinselliğini sorgulayan bu uyarlama için, lütfen bakınız,elementarteilchen."
  • "batı dünyasının geçirdiği ahlaki değer evrimini işleyen, açık aldous huxley göndermesiyle übermensche ulaşarak biten, okurken ikide bir ereksiyon olmaya sebebiyet verip niyeti bozduran kitap."
  • "ağır sapık unsurlar içeren temel parçacıklar isimli kitabın fransızca adıdır.(bkz: erotik kitap)"
  • "michel houellebecq tarafindan yazilmis bir kitap. su an elime gecti, nedir ne degildir zaman gosterecek ancak"
  • "filmi de çekilen roman. "siz gericisiniz. büyük yazarların hepsi gericiydi. ben, goethe, thomas mann, dostoyevski..." neden bu repliği seçtim bilmiyorum."




Facebook Yorumları
  • comment image

    en kısa yoldan, bilim ve teknik’in yayınladığı porno hikaye olarak değerlendirilebilecek garip bir edebiyat eseri.
    kitabın %50 si bilimsel ve anlamadığım terimlerle, %25’i emme-gömme tabirleriyle dolu. kitabın sadece dörtte birinde michel houellebecq’in yazım gücüne tanık olunabiliyor.
    ne anlattığı ve hangi sonuca ulaşmak istediği pek muallakta kalmış, murathan mungan’vari arzuları olan tuhaf bir yazar ve onun otobüste okunmaması gereken kitabı. bunu okumak yerine minority report ya da island’i izleyin, vakitten tasarruf edin.


    (seyuranto - 23 Ekim 2006 21:48)

  • comment image

    batı dünyasının geçirdiği ahlaki değer evrimini işleyen, açık aldous huxley göndermesiyle übermensche ulaşarak biten, okurken ikide bir ereksiyon olmaya sebebiyet verip niyeti bozduran kitap.


    (hiko seijuro - 5 Kasım 2007 17:14)

  • comment image

    süreli arzuların uzağında gözleri yaşlı bir leş, tüm akbabaları üzerinde uçuran miyasma. kendimdeyim, elleşmeyin diyenlerin yedikleri en ilkelinden haltların oyun ve bencillik hevesiyle nelere mal olduğunu üçüncü gözden aktarıyor michel houellebecq, kendine has merkezden bakışıyla: "tanrı bile olanların olmaması için bir şey yapamaz."

    romanı okurken gençleri dinlemeyen yaşlılardan daha beterinin yaşlıları dinlemeyen gençler olduğunda hemfikir oluyoruz; ve gençliğin kırkına varmadan başlamadığında.

    hayatta güzel şeyler de oluyor diyenin dilinin altına bir dilek sıkıştırıyor: "kazanç umudu olmayan, acısız bir yaşam." böylesi ölüme özenmek değil de ne?

    "ayrılık, kötülük ve yalanın öteki adıdır."


    (nirvana - 25 Eylül 2015 02:39)

  • comment image

    michel houellebecq bu kitabıyla cinsellik, evlilik ve ahlak sarmalının birbiri ile olan münasabetinin aslında avrupa'da dahi genel itibariyle hazmedilebilmiş bir kabulünün olmadığını, toplumdaki davranışların zaman zaman trajikomik noktalara geldiğini avrupa insanının yüzüne vurur. insanoğlunun atomize, yani insan bedeninin atomlardan ibaret olduğunu ve bu gerçeğin bir gün bilimsel olarak kanıtlanacağını iddia eder.

    can yayınları'ndan çıkan osman senemoğlu çevirisi bir hayli kötüdür. fransızca bilenler orijinalini, ingilizce bilenler ödüllü frank wynne çevirisini okumalılar. kitaptan okumaya değer bazı alıntılar şu şekilde:

    "cinsel davranışın temel özellikleri doğuştan gelse de, kuşlarda ve memelilerde gelişme dönemindeki deneyimler önemli rol oynar. köpeklerde, kedilerde, kobay farelerinde, sıçanlarda ve makak maymunlarında aynı türün diğer üyeleriyle erken yaşta kurulan fiziksel temasın, gelişmelerinde çok önemli bir etkiye sahip olduğu görülmüştür. çocukluk döneminde anneyle temastan yoksun bırakılan erkek farelerde özellikle kur yapma davranışının bastırılması gibi cinsel davranış bozuklukları gözlemlenmiştir."

    "aynı dönem tam da amerika'nın seks odaklı eğlence pazarının avrupa'yı istila ettiği dönemlerdi. mutlu çiftler yaratmak için tasarlanmış buzdolapları, çamaşır makineleri ile birlikte nasıl flörtleşileceğini öğretecek transistörlü radyo da gelmişti. 60'larda pek sözü edilmeyen flörtleşmek ile gerçek aşk arasındaki fark, 70'lerin başlarında dergilerin esas tartışma konusu olacaktı. bu tartışma tek bir soruyla özetlenebilirdi: 'evlenmeden önce ne kadar ileriye gidebilirsiniz?'
    özgürlükçü yayın organlarında cinselliğe düşkün hedonist amerikan tercihleri çok büyük destek aldı. siyasi görüşleri kavramsal olarak antikapitalist olsa da, solcu dergiler de eğlence endüstrisinin ilkelerini benimsediler: bireysel özgürlüğün yüceltilmesi, gençliğin yaşlılığın karşısında üstünlüğü ve yahudi-hristiyan ahlak değerlerinin yıkılması. bu konuda birbiriyle çelişen baskılar altında kalınca genç kız dergileri de şöyle bir uzlaşmaya gittiler: ilk evreyi (12-18 yaş arası) genç bir kız birkaç çocukla çıkarak geçirebilirdi. burada 'çıkmak' kelimesinin anlamı muğlaktı. bir erkekle çıkmak ne demekti? öpüşmek miydi? okşamak ve cinsel bölgelere dokunmak dahil miydi? yoksa tam anlamıyla bir cinsel ilişki miydi? bir erkeğin göğüslerinize ellemesine izin vermeli miydiniz? külodunuzu çıkarmalı mıydınız? ya da erkeğin o organıyla ne yapmalıydınız? ikinci evrede (liseden sonra) aynı kız ciddi bir ilişkiye yelken açabilirdi (alman dergileri bu ilişkiyi 'büyük aşk' olarak nitelendiriyordu). şimdi belirleyici soru: 'jeremy ile aynı eve çıkmalı mıyım?' olacaktır. ve bu evre son evre olmalıdır. genç kız dergileri tarafından sunulan çözümün takip eden evrelerde birbiriyle çelişen davranış biçimleri önerdiği gerçeği ancak yıllar sonra boşanma oranlarındaki önlenemez artışla günyüzüne çıkacaktı. yine de, toplumsal değişimin hızıyla aklı karışmış naif kızlar, bu olanaksız kuralları benimseyerek onlara uymak için ellerinden geleni yaptılar."

    "insanoğlu hiyerarşi oluşturmaya meyillidir. kendisini benzerlerinden üstün görmek için can atar. beklenmedik bir biçimde orta sınıfa mensup işçi ve memurlar arasında -daha doğrusu onların çocukları arasında- narsistik bir rekabet baş göstermiştir. bruno, dil öğrenmek için yaptığı seyahat sırasında grubundaki bir başka fransız genci patrick üç hafta içinde 37 hatunu götürmüştü. aynı dönemde bruno'nun skoru ise sıfırdı. daha sonraları ekonominin küreselleşmesi tüm nüfusu geliri sürekli artan geniş bir orta sınıfa dönüştürme hayalinin tersine daha da şiddetli bir rekabet yarattı. tüm sosyal sınıflar eriyerek işsiz sınıfına katıldılar. ancak bunun sonucunda cinsel rekabet zayıflamadı, tam tersi oldu."

    "işte annabelle o gece birey olduğu gerçeğini acı ama tartışmasız bir şekilde kabullendi. bir hayvanın benlik duygusu fiziksel acı ile ortaya çıkar, fakat insanlarda bireysel farkındalık yalan aracılığıyla elde edilir. annabelle'in o güne dek anne babasından ya da michel'den sakladığı hiçbir şey olmamıştı. bunun ne kadar nadide ve kıymetli bir şey olduğunu şimdi fark ediyordu. annabelle o gece insan yaşamının bir dizi kesintisiz yalandan oluştuğunu anladı. bu vesileyle güzelliğinin de farkına varmıştı."

    "burjuvanın yükselmesi ve 1950'lerdeki hızlı ekonomik değişimler, soy kavramının hala önemini koruduğu, giderek küçülen aristokrat sınıfı dışında, mantık evliliklerinde düşmeye neden oldu. evlilik dışı cinsel ilişkiye karşı duran katolik kilisesi bile bu değişimi, aşk evlililiği diye, hoş karşıladı. bu değişim, 'onları erkek ve dişi olarak yarattı.' şeklindeki katolik öğretisine daha yakın olup evrensel barış, sadakat ve aşk hedeflerine daha kolay ulaşılmasına önayak olacaktı. her zaman katolik kilisesinin tinsel gücüne karşı tek engel teşkil eden komünist parti ise hemen hemen aynı nedenlerden dolayı bu değişime karşı çıkıyordu. öyle ya da böyle istisnasız 1950'lerde her genç sabırla bir gün aşık olacakları günü bekliyorlardı."

    "genç kızlardaki aşırı güzelliğin başlıca sakıncalarından biri de budur. yalnızca deneyimli, arsız ve kaygısız zamparalar onlara yaklaşmaya cesaret edebilirler. genellikle de, bekaret hazinelerini en aşağılık yaratıklar elde eder, bu da böyle kızlar için umarsız bir çöküşün ilk evresini oluşturur."

    "su, en az direnişle karşılaştığı yolu takip eder. insan eylemlerinin çoğu, temelde önceden belirlenmiştir, yalnızca birkaç seçim olanağı sunulmuş ve bunlardan bazıları zaten çoktan seçilmişlerdir."

    "bütünüyle ele alındığında, vahşi doğa iğrenç bir pislikten başka bir şey değildi. geneli itibariyle, vahşi doğa toptan bir imha ile yok edilmeyi hak ediyordu ve insanoğlunun yeryüzündeki görevi muhtemelen bunu gerçekleştirmekti."

    "ona göre naziler nietzsche'nin felsefesini çarpıtmamışlardı. onun düşüncesine göre, merhameti reddeden, bireyleri ahlak yasasından üstün tutan, arzunun egemen olduğu nietzsche felsefesi doğrudan nazizm'e yol açmıştı."

    "fakültede yalnızca o ikisi fizik okudukları için biliyorlardı ki biyologlar atom gerçeğiyle yüzleştikleri zaman modern biyolojinin temelleri paramparça olacaktı."


    (kendimi severim yaradandan oturu - 9 Nisan 2017 16:54)

  • comment image

    michel houellebecq in, batı dünyasının deneyimlediği değer ve anlam kıyametinin poetikasını, bireyin (daha doğrusu, bu toplumun arketipi olarak görmeyi tercih ettiği ilk harfi büyük "erkek"in) dünyasını kurgulayan "özyaşantısal ve alt-kültürel tarih" üzerinden yazdığı roman. bireyin, kendi üzerine kıvrılma ve dolayısıyla kendisinin içine geçişmesinin kaçınılmaz olduğunu öne sürerek, sözkonusu durumun ancak ve ancak bireyin, daha doğduğu andan andan itibaren, kendisini tanımlayan ve toplumsal bir varlık olarak mevcudiyetini meşrulaştıran, bunu yaparken de gerekçelerini ve sözkonusu durumun reçetelerini burun deliklerinden içeri tıkıştıran toplumdan mutlak bir kopuşla mümkün olabileceğini söyleyen bu romanda, çok gizli, ama kesin hatlarla çizilmiş toplumsal ve bireysel dejenerasyon tabloları görmek mümkün. karakterlerinin özyaşantısal serüvenlerini, üç kuşak geriden gözlemleyerek, bu karakterlerin, doğanın, ya da öncelikli makrosistemin, endüstri devriminin vızır vızır işlediği 19. yüzyıl sonlarında aldığı biçiminin kurgulanmasındaki kümülatif katkılarını gösterir bize houellebecq. örneğin, iki ana karakterden biri olan michel'in soyağacının anne tarafı incelendiğinde, büyük büyük babasının şehirlere su kanalları inşa ettiğini, dolayısıyla insan elinden çıkma alternatif bir makrosistemin altyapısının önemli bir kanadını bizatihi kurguladığını görürüz. 20. yüzyıla geçildiğinde ise, 1. dünya savaşı sonrası patlak veren ekonomik, toplumsal, etik ve düşünsel krizlerin hem sonucu, hem de çaresi olarak ortaya çıkan modernizmin idealist, yeniden kurmacı, normalleştirici anlayışının tezahürüne, michel'in anne ve babasının (baba üveydir, çok manidar) özellikle seçtikleri mesleklerinin kast ettiklerinde rastlarız. ikisi de plastik cerrah olan bu anne ve baba, doğadaki makrosistemin "insan" karşılığını düzeltirler, ya da yeniden kurgularlar. bu kurgulama, her ikisinin de zaman zaman katıldığı orjiler, kullandıkları uyuşturucular, ve kolayca benimsedikleri, hatta zaman içerisinde guruları haline geldikleri 68'lerin komünal yaşantılarında da görülür : yeni, kurucu değerlerini kendilerinin tanımladığı alternatif bir "toplum". zamanda, çağımız insanlarından - ya da erkeklerinden demek gerekir belki de - biri olan michel'e doğru ilerlediğimizde ise, makro olandan, mikro olana, imbikten süzülerek ve anlamlanarak değil, parçalanarak ve parçalara ayrışanların kovuklanarak geçişi gözlemleriz bu kez. michel bir moleküler biyoloji uzmanıdır, ve uğraş alanı, zamanın ruhuna da çok uygun olarak, genler ve klonlamadır. makrosistemin alternatiflerini aramak, sonunda mikrosistemin bile parçalanması anlamına gelen atomlara ayrışmak durumuna doğru yol almaktadır michel'in yapabileceklerinde..

    bu kıyamet karşısında michel, "değer bulma/yaratma ve ona tutunma" isterisiyle, özellikle etik değerleri mükemmelleştirilmiş, ve dolayısıyla sabitlenmiş, bu yüzden de hiçbir şekilde dejenerasyona uğramayacak bir genetik "yeniden biçimlendirme" kurgular insan bedeni üzerinde. romanın başından beri fiziksel, zihinsel ve duygusal kapasiteleri bir yarı-hayvan olarak resmedilen anne bir kardeşi bruno ise, kendisini duygusallıktan arındırılmış cinsel deneyimlere verir. sadece bir omega erkeğidir altı üstü, ve doğanın kurguladığı makrosistem içinde bile, bir erkek olarak, faydalanılamayacak kadar güçsüzdür. eğitimsizdir, kabadır, toplumsal temsiliyete sadece ve sadece cinsel organı yüzünden hak kazanmıştır. bir başka deyişle, michel nasıl parçalamayı/parçalanmayı temsil ediyorsa, bruno da benzer şekilde dışlanmayı/kopartılmış olmayı temsil eder. dolayısıyla sözünü ettiğim kıyamet karşısında alabileceği yegane önlem, bedeniyle/bedeni içinde olabilir. ve bu önlem, onun cinsel arzularını ancak bir noktaya kadar tatmin edebilir, kız arkadaşını bir zenciye sunduktan ve kızın belinin "gerçekten" kırılmasını izledikten sonra, cinsel hayatı neredeyse sona erer.

    görüldüğü gibi, acı bir romandır atomised: romanın sonunda, aynı anneye bir zamanlar göbek kordonuyla bağlanmış bu iki kardeşi, sembolik bir başka göbek kordonu, acılarında, mutsuzluklarında, ve hatta ölümlerinde "birbirlerine" bağlar. en sonunda, tam bir aidiyete olmasa bile, onun bir türevinin, kendisine değil, sembolüne ilişebilmişlerdir sonunda : roman biterken michel'in denizde (bu da çok manidar, deniz amniyo sıvısını andırır çünkü, en azından bu bağlamda) intihar ettiğini, kendisinden çok daha şanssız (şanssız?) olan ve dolayısıyla yazarın daha makus bir son kurguladığı diğer kardeş bruno'nun da bir akıl hastanesinde, yani ötekilerin yalıtılma birimlerinde birinde, ölünceye dek çürüdüğünü görürüz.

    sonuç olarak, her ne kadar yazarın kullandığı bir takım teknik cambazlıklar ahha tamam işte postmodern bu dedirtse de, yaklaşımı son derece modernist, çok ağır ve güçlü etik uyarılarda bulunan, hatta okuru tokatlayan bir romandır atomised. türkçe'ye çevrilip çevrilmediğini hatırlamıyorum şimdi, orijinalini okuyabilecek olanlar british council'e uğrasınlar.

    edit : temel parçacıklar adıyla türkçe'ye çevrilmiş meğer..


    (sarhosh - 30 Mart 2005 00:46)

Yorum Kaynak Link : les particules elementaires