Süre                : 1 Saat 43 dakika
Çıkış Tarihi     : 11 Haziran 2011 Cumartesi, Yapım Yılı : 2011
Türü                : Komedi
Ülke                : Japan
Yapımcı          :  Kyoraku Sangyo , Phantom Film , Shochiku Company
Yönetmen       : Hitoshi Matsumoto (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Mitsuyoshi Takasu (IMDB),Tomoji Hasegawa (IMDB),Kôji Ema (IMDB),Mitsuru Kuramoto (IMDB),Hitoshi Matsumoto (IMDB)(ekşi),Itsuji Itao (IMDB)
Oyuncular      : Jun Kunimura (IMDB), Itsuji Itao (IMDB), Masatô Ibu (IMDB)(ekşi), Tokio Emoto (IMDB), Ryô (IMDB), Rolly (IMDB), Pistol Takehara (IMDB), Takaaki Nomi (IMDB), Sea Kumada (IMDB), Yasutomo Ihara (IMDB), Satoru Jitsunashi (IMDB), Takumi Matsumoto (IMDB), Naotarô Nakamura (IMDB), Hiroshi Noguchi (IMDB), Fukkin Zen-Nosuke (IMDB), Hideaki Ishii (IMDB), Kaya Kyômachi (IMDB), Kazuo Takehara (IMDB), Ken Okada (IMDB), Yoshinobu Shigemura (IMDB), Motohiro Toriki (IMDB), Akinori Andô (IMDB)

Saya-zamurai (~ Scabbard Samurai) ' Filminin Konusu :
Saya-zamurai is a movie starring Jun Kunimura, Itsuji Itao, and Masatô Ibu. A captured masterless samurai has 30 days to make a grieving boy prince smile, or he must commit seppuku.





Facebook Yorumları
  • comment image

    hitoshi matsumotonun bence sıradışı işlerinden birisi. japon sineması için ne kadar sıradışı olduğu belki tartışılabilir ama avrupa ve amerikan sinemasında böyle bir film görme ihtimalimiz olduğunu sanmıyorum. ayrıca shinboru'dan sonra bu filmiyle de aklımı alan matrumoto, yaptığı her işi takip edilecek yönetmenler listesine girmiştir benim için.

    hikayede inceden bir tutunamayan ve kaybeden durumu olması ve bunun çok iyi işlenmiş olması filmin en büyük artılarından birisi. hikayeyi piç etmeden konuyu aktarmak gerekirse karısı ölmüş, klanını terketmiş, kılıcı olmayan, kafasına ödül konmuş bir samuray baş kahramanımız. o dönemin * feodal lordlarından birisi tarafından yakalanıyor. 30 gün içinde oğlumu güldüremezsen harakiri yaparsın denilip bir odaya kapatılıyor. lordun oğlunun da annesi öldüğü için çocuk bu durumda. yılgın samurayımız da 30 gün boyunca her gün farklı bir numarayla karşısına çıkıyor lordun ve oğlunun. hatta kapalı tutulduğu yerin kapısındaki korumalar da geliyor, geceleri birlikte düşünüyorlar kafa patlatıyorlar, her geçen gün kendini biraz daha aştığı için halkın sevgilisi oluyor halk her gün izlemeye geliyor falan.

    bunca hengamenin arasında beni film boyunca en rahatsız eden şeylerden birisi baş karakterin son derece edilgen olmasıydı. kızı bir şey söylüyor bakıyor, çok nadiren bir kelime söylüyor. korumlar buna ne derse yapıyor. güldürme maksatlı konuşması dışında neredeyse ağzını açmıyor. güldürme demişken film için komedi diyenler de olmuş kara mizah diyenler de olmuş. japonların o garip komedi anlayışını dahi göz önüne alarak söyleyebilirim ki bu filmde komediye dair bir şey yok. adamın güldürmek için yaptığı garip şeylere gülünebilir mi bilemiyorum ama filmin maksadının güldürmek olmadığı çok belli.

    bu arada şunu da belirtmek isterim, shinboruyu izlemiş birisi olarak "bu matsumoto yine sembolik sembolik anlatımlar yapar kesin, o gözle izleyeyim" diyerek oturdum biraz filmin başına. yönetmenin öyle bir amacı var mıydı bilemiyorum. zaten senaryo ekibi olarak 5-6 kişi (matsumoto abi de bunlardan birisi) göründüğü için bu konuda ne kadar kendi fikrini ortaya koyabildi emin değilim. ama bu imgesel kısmına da spoiler kısmında değinsem daha güzel olacak.

    oyunculuklara değinmek gerekirse bütün filmde en başarılı oyunculuğu sergileyenin açık ara küçük kız olduğunu düşünüyorum. diğer oyuncuların yeteneksizliğinden değil, rollerinin düzlüğünden. ekstra bir oyunculuk gerektirecek sahne çok yok. samurayın o güldürü çabaları esnasındaki sakil halleri de mükemmel bir oyunculuğun eseri mi yoksa herifin garip tipinin bir sonucu mu hala emin değilim.

    görüntü açısından bakarsak edo döneminde geçiyor olması mekanları biraz kısıtlamış gibi. yani film aslında çok az farklı mekanda geçiyor. ama buna rağmen güzel kamera açıları mevcut. izlerken bu açıdan sıkıldığımı hiç hatırlamıyorum. müzikler de çok az kullanılmış filmde. özellikle güldürü çabaları esnasında müzik olmaması filmin dramatik yapısına katkıda bulunmuş bence. yani orada müzik olmaması sayesinde karakterin 30 gün sonra seppuku yapma ihtimali, lordun oğlunun tepkisiz duruşu hiç akıldan çıkmıyor. diğer türlü sitcom'a dönebilirdi iş. ha bir de filmin sonundaki şarkı çok fena yaptı beni ama spoiler kısmına saklıyorum onu.

    ufak bi dip not: saya demek kın demek. kılıçın içine konulduğu hadise. yani filmin adı da bir nevi kılıçsız samuray gibi oluyor.

    --- spoiler ---

    ilk olarak filmde tek sakil bulduğum şeyi söylemek isterim, filmin başında samuraya saldıran 3 karakteri çok sakil buldum. filmin atmosferine de hiç yakıştıramadım. hatta bir televizyon komedisi öğesi gibi yersizdi bence filmde.

    simgesel mevzusuna gelecek olursak: filmin başında küçük kızın, samurayın gururunu, onurunu temsil ettiğini düşündüm. kızın her fırsatta çıkıp "seppuku yapsana baba, onurunla öl, bu nası samuraylık" demesiyle bu konuda iyice ikna oldum. yine filmin başlarında "lan bu küçük kız aslında yok, samurayın kafasında yarattığı bir karakter bu, samurayın gururu ayaklar altına alındığı için de ufak güçsüz bir kız şeklinde hatta" diye baya bi kendimden emin karar verdim. bunun dışında samurayın olmayan katanası da olmayan mücadele azmini temsil ediyordu. kızın gerçek çıkması dışında senaristler ve yönetmen böyle bir vurgu yapmak istemiş midir bilemiyorum ama bende uyandırdığı etki çok net bir şekilde böyle oldu.

    sembolik anlatımın dışında japon sinemasının genel bir özelliği olarak filmden sağlam bir tokat bekliyordum. zira o tokadı da yedim. 30. günde lord'un şemsiyeyi indirmesiyle "aha yapıcak herife bir güzellik" şeklinde çok bariz bir fikir oluşmuştur zaten herkesin kafasında. ama o sahnede bomba bir olay olacağı da çok belliydi zaten. zira öyle de oldu eleman wakizashi'yi alıp çaldı göbeğine, ki bu da filmin görsel olarak da en başarılı sahnelerinden birisiydi bence. özellikle bu sahnede yandaki katanalı lavuğu durdurma anında film boyunca şopar olan adam bir nebze topladı karizmayı. kızın saraydan çıkıp yürümesiyle kafamdan "ulaaan güzel filmmiş hacı" fikri belirmeye başlamıştı ki şunu bir kez daha anladım. japon sineması tokat atmaz, yeri geldiğinde insanın ağzının ortasına yanar döner tekmeyi çakar. bunda da öyle oldu. kızın dere kenarına geldiğinde keşişin babasının verdiği mektubu çıkarıp okuması son anda komple dağıtmayı başardı beni. bu sırada da bir yandan o mektubun içeriğiyle "kaybeden" tadını bozmamış olmaları kusursuzdu. açıkcası şu entry'yi yazabilmek için filmin o kısmını açıp 3-4 kere daha tekrar izlemem gerekti. zaten net bir şekilde filmin en vurucu sahnesiydi. ha bir de keşişin mektubu okurken ufak ufak şarkıya geçiş yapması da inanılmaz güzel bir detaydı.
    ---
    spoiler ---


    (rahmetli komodor - 24 Ekim 2013 03:41)

Yorum Kaynak Link : saya zamurai