L'enfer(1994)(7,2-3635)
Jan Saudek - V pekle svých vásní, ráj v nedohlednu(2007)(6,8-83)
Tulennielijä(1998)(6,7-307)
zamanın içinde garip bir yolculuğu vaadeden öykülerden örülmüş bir ursula kroeber le guin kitabı a fisherman of the inland sea, ya da türkçe çevirisine verilen isimle içdeniz balıkçısı. 1994 yılında yazılan ve türkçe baskısı ancak geçtiğimiz günlerde yapılan kitap, sırf bu nedenle bile konusuna uygun bir dönüşü yaşatıyor...artık 78 yaşında olan sevgili ursula'nın himayesinde, tekinsiz bir yolculuk bileti sayılabilir içdeniz balıkçısı. "kaos"la yoğrulmuş, kuantumla şekillendirilmiş kaçış, arayış, korku, keşif, geriye dönüş öykülerine ev sahipliği yapıyor okuyan, zamanın her anına aynı anda sıçrayarak.yıllar yıllar öncesinde, zihnimde beliren bir düşüm ve düşün vardı eşzamanlılıkla ilgili. satırları okurken, şimdi bunun bambaşka bir şekilde gerçekleştiğini görüyorum. bu tanık oluş, garip bir korkuyu da beraberinde getiriyor.ilk satırından son satırına kadar algılarımızla, bildiklerimizle, doğrularımızla, yanlışlarımızla oynayıp, rahatımızı bozuyor, gördüğüne inanma duvarına bodoslama toslatıp -sadece birer öykü demeye dilimin varmadığı- yolumuzu kaybetmemize, bilinçaltının girdaplarına kapılmaya yol açıyor sevgili ursula. bu kez ölümden değil, zihninin içinde yarattığı düşlemelerin gerçekliklerinde kat kat olduğumuz yaşamlar hayal ediyor, bir an genç, bir an yaşlı bir kadının gözleriyle seyrediyor bir yandan da bizi, öykülerini anlattığı küçük çocuklarını, çocuklarının çocuklarını. tanıdığımız ve bildiğimiz her şeyi ne kadar biliyoruz. ya yaşamımıza hükmümüz ne kadar geçiyor. birbirimizin, korkularımızın farkında mıyız. isteklerimiz, zamanın bizi sürüklediği yön... tüm bunların ve daha birçok sorunun aynı anda zihne üşüşmesine neden olacak denli savuruyor, yol aldığı metreler boyunca okuyanı. ve bittiğinde satırlar, sanki hiç başlamamış gibi öykü, çamur rengi bir bulanıklık hissi sarıyor ruhu, zihni, gözleri...diyeceğim o ki; tekinsiz yolculukları sevmeyenler, yolunu kaybetmekten korku duyanlar, algılarına sıkı sıkıya bağlı olanlar, bildiklerinin tersinmesine karşı antikor üretenler, bu kitabı okumasın, okutmasın, hatta yakınına bile yaklaşmasın. çünkü bu satırlar tekinsizliği göze alanlara, kaybolmanın verdiği korkunun heyecanına tutkun olanlara yazılmış. yeni yollar, yeni algı biçimleri, yeni düşler, yeni gerçekler, kaosun en çamurlu haliyle satırların arasında konuklarını bekliyor.*annemin anlattığı, annemin asıl dünyası olan terra'dan içdeniz balıkçısı adında çok eski bir masal da vardır bildiğiim. ki'o çocuklarının yaşamları hikayelerle doludur ama ben, annemin, diğer annemin, babalarımın, dedelerimin, ninelerimin, amcalarımın, teyzelerimin, dayılarımın, yengelerimin, öğretmenlerimin anlattıkları masallar arasında en çok onu severdim. belki de onu bu kadar çok sevmemin nedeni, çok sadece bir şekilde olsa da annemin onu derin hislerle ve hep aynı sözlerle(annem denese de sözleri değiştirmesine ben izin vermezdim) anlatmasıydı.masalda, yaşadığı ada ile anakara arasındaki sakin denizde her gün tek başına başığa çıkan uraşima adındaki fakir bir balıkçı anlatılır. uraşima uzun siyah saçları olan genç ve yakışıklı bir adammış. bir gün denizler kralının kızı yukarı bakıp da geniş gökyüzü dairesinden yüzerek geçen karaltıyı seyrederken, kayığın kenarından eğilen uraşima'yı görmüş. dalgaların içinden çıkarak, kendisiyle birlikte denizin altındaki sarayına gelmesi için uraşima'ya yalvarmış. uraşima önce "çocuklarım evde beni bekler," diyrek kabul etmemiş. ama denizler kralının kızı nasıl reddedilir? "sadece bir geceliğine," demiş uraşima. kız onu beraberinde denizin altına çekmiş ve garip deniz altı varlıklarının hizmet ettiği yeşil sarayda aşk dolu bir gece geçirmişler. uraşima kızı çok sevmeye başlamış ve belki fazladan bir gece daha kalmış. ama sonunda, "canım, gitmem gerek. çocuklarım evde bnei bekler," demiş. "eğer gidersen ebediyen gidersin,"demiş kız. "geri döneceğim," diye söz vermiş uraşima. kız başını sallamış. çok kederlenmiş, ama adama yalvarmamış. "bunu yanına al," diyerek çok güzel yontulmuş ve ağzı mühürlenmiş küçük bir kutu vermiş. "bunu açma uraşima," demiş. böylece uraşima karaya çıkmış, kıyıdan köyüne, evine doğru koşmuş: ama evin bahçesi orman gibiymiş, pencereleri bomboşmuş ve damı içeri göçmüşmüş. insanlar köyün bildik evleri arasında gidip geliyorlarmış, ama o tek bir suratı bile tanımıyormuş. "çocuklarım nerede?" diye haykırmış. yaşlı bir kadın durmuş ve onunla konuşmuş: "derdin nedir genç yabancı?""ben bu köyden uraşima'yım ama burada tanıdığım hiç kimseyi göremiyorum!""uraşima!" demiş kadın --burada annemin bakışları uzaklara dalar giderdi ve onun bu ismi söylerkenki sesi beni titretir, gözlerimi yaşla doldururdu-- "uraşima!" dedem bana, dedesinin dedesinin zamanında denizde kaybolmuş uraşima adında bir balıkçıyı anlatmıştı. yüz yıldır o aileden hayatta olan yok."böylece uraşima sahile geri dönmüş; orada denizler kralının kızının hediyesi olan kutuyu açmış. kutudan cılız, beyaz bir duman çıkmış ve deniz rüzgarıyla sürüklemiş. tam o anda uraşima'nın kara saçları bembeyaz olmuş, yaşlanmış, yaşlanmış, yaşlanmış ve kumların üzerine çöküp oracıkta ölmüş.**güneşler tenimi yakıyor, dedi lidi. güneşler venim zaten, dedi tatlı bugün. sadece ben değil, her şey. nefes almayın! diye haykırdı oreth. bu ölüm, dedi shan. korktuğum şey: hiç.hiç, dedi hepsi.nefes almadan çırpındı hayaletler, yer değiştirdi, gerçek olmayan bir gezegenin, kahverengi sisten bir dünyanın yakınında yüzen soğuk, karanlık bir hurda geminin hayalet kabuğu içinde. konuştular ama hiç ses yoktu. ne boşluk içinde ses vardı, ne de na-zamanda. kamarasındaki yalnızlığında lidi yerçekiminin geminin çekirdek kütlesinin yarı çekimine kadar hafiflediğini hissetti; daha yakındaki ve uzaktaki güneşleri gördü; duvarların karanlık seyrek dokusunu, geminin gövdesini, yatak takımını, bedenini yakıp geçtiklerini gördü bu güneşlerin. en parlağı olan bu sistemin güneşi tam göbeğinin altında yüzüyordu. ismini bilmiyordu. ben güneşler arasındaki karanlığım, dedi biri. ben hiçim, dedi biri.ben senim, dedi biri. sen –dedi biri—sen.sonra nefes aldı, uzandı ve konuştu: “dinle!” diğerine, diğerlerine bağırarak, “dinle!”“bunu hep biliyorduk. hep buradaydık, hep olacağız, çöminenin başında, merkezde. sonuç olarak korkacak bir şey yok.”“nefes alamıyorum,” dedi biri.“ben nefes almıyorum,” dedi biri.“teneffüs edecek bir şey yok ki,” dedi biri.“alıyorsunuz, nefes alıyorsunuz, ne olur nefes alın!” dedi bir başkası.“buradayız, çöminenin başında,” dedi bir başkası.ateşi oreth hazırlamış, karth yakmıştı. tutuşunca ikisi birden, yavaşça, karhide’ca, “ışığa da şükredin ve bitmemiş yaradılışa,” dedi.**dünyadan belli bir maksatla bir anlam çıkartırız. kaosla karşılaşınca, bildik bir şeyler arar veya yaratır ve bunlarla bir dünya kurarız. bebekler öyle yapar, hepimiz öyle yaparız; duygularımızın bize rapor ettiği birçok şeyi süzeriz. neyin farkında olmamız gerekiyorsa veya neyin farkına varmak istiyorsak sadece onun farkında oluruz. çörtme sırasında kainat ayrışıyor. çıktığımızda kainatı yeniden yapılandırıyoruz… çılgınca. tanıdığımız şeylere tutunuyoruz. ve bir parçayı bulduğumuzda geri kalan onun üzerine inşa oluyor. **
(kaamos - 15 Mart 2007 00:10)
orta sayfalarina rasgelen kisa hikaye serisi ile*** az once beni kendimden gecirmis kitap. cok borgesyan birseyler var burda.*
(dae mon - 18 Nisan 2007 13:10)
(bkz: another story or a fisherman of the inland sea)
(kusmuk - 26 Ocak 2008 01:58)
kitaptaki son üç öykü sanki bilişsel psikoloji'yi doğrulamak için yazılmış. şobilerin masalı, ganam'a dans ve bir başka masal ya da içdeniz balıkçısı adlarıyla türkçe'ye çevrilen bu öyküler için şunları söylüyor ursula k. le guin:"çörtmeli üç öykü de üstkurgu örneğidir, yani bir öykü hakkında öyküler. "şobilerin masalı'nda yaşanan sıçrama, anlatım için bir metafor yerine geçiyor; anlatım da paylaşılan bir hakikati yapılandırmak için kullanılabilecek kesin olmayan, güvenilmez ama en etkili yolun metaforu niteliğini taşıyor. 'ganam'a dans' öyküsünde güvenilmez anlatım teması ya da başka bir deyişle farklılık gösteren tanıklıklar devam ederken, ileri teknoloji mensubu kibirli kahraman dış merkeze alınıyor ve çörtme salatasına o harika sürüklenme teorisi ekleniyor. son olarak da 'bir başka masal'da -zaman yolculuğuyla ilgili benim az sayıdaki deneyimlerimden biri- aynı kişi hakkındaki, aynı zaman zarfında tamamen farklı ve tamamen doğru iki ayrı öykünün yarattığı imkanları keşfe çıkılıyor."benim saptamam ise daha basit: ilk öyküde bizi biz yapan hikayeler adlı kitaptakine benzer şekilde, birbirlerine öykülerini anlatıp dinleyerek öykülerini tutarlı bir hale getiren insanlar anlatılıyor: sanki bir grup terapi deneyimi. ikinci öyküde, bencil ya da kibirli, ne derseniz deyin kendini ve öyküsünü merkeze koyup başkalarına kulak tıkayan birinin çöküşü anlatılıyor. üçüncü öykü ise daha karmaşık: başka birinin öyküsünü benimsemenin hikayesi anlatılıyor, ya da bir duyguya yaslanıp yeni bir gerçeklik yaratmanın ve paylaşmanın.
(kasagi - 16 Kasım 2008 00:07)
kitap okurken en çok kısa devre yaptığım noktalardan biri kesme işaretinden sonra yanlış yazılmış harf, bir diğeri ise türkçe anlamları da olan yabancı kelimelerle karşılaşmaktır. hepten aklımın darmadağın olduğu kısımlar ise türkçe manası da olan özel anlamlı kelimelerin kesme işaretiyle ayrılmasıdır. mesela; "anne' i çok severdim" cümlesindeki anne yüzünden bazen bütün cümleyi baştan okumak zorunda kalabiliyorum. bu kitapta da; o, hain, ben gibi bir sürü türkçe anlamları da bulunan uydurma kelimeler bulunuyor. bu yüzden okuma sağlığım bozulsa da benim gibi olmayan herkese bu kitabı ısrarla tavsiye eder, elle' lerinizden öperim.(biraz yüzeysel bir tanım olmuş olabilir, fakat şu sözlükte en çok övdüğüm insan ursula olduğu için bu sefer de övmeden zıplayayım dedim).
(soultans - 7 Eylül 2011 15:40)
Yorum Kaynak Link : a fisherman of the inland sea