Bruder: Schwarze Macht ' Dizisinin Konusu : Bruder: Schwarze Macht is a TV mini-series starring Sibel Kekilli, Yasin Boynuince, and Tim Seyfi. Brother: Black power.
4 Blocks(2017)(8,2-4404)
Bad Banks(2018)(8,0-2145)
Die Fremde(2010)(7,5-4901)
Tannbach(2015)(7,4-588)
Eve Dönüs(2006)(6,8-1772)
sen.makinenin başındaki adam, atölyedeki adam.yarın sana yarın su boruları ve yemek kapları yapmayı bırakıp miğferler ve mitralyözler yapmanı emrederlerse,yapacağın bir tek şey var:hayır de!sen.tezgâhı ardındaki kız ve büroda çalışan kız.yarın sana el bombalarını doldurmanı ve keskin nişancı tüfeklerine dürbün takmanı emrederlerse,yapacağın bir tek şey var:hayır de!sen.fabrika sahibi.yarın sana yarın talk pudrası ve kakao yerine barut satmanı emrederlerse,yapacağın bir tek şey var:hayır de!sen.laboratuardaki araştırmacı.yarın sana eski yaşamı yok edecek yeni bir ölüm keşfetmeni emrederlerse,yapacağın bir tek şey var:hayır de!sen.odasındaki şair.yarın sana aşk şarkılarını bir yana bırakıp nefret şarkıları söylemeni emrederlerse,yapacağın bir tek şey var:hayır de!sen.hastasının başındaki hekim.yarın sana cepheye gönderilecekler için sağlam raporu yazmanı emrederlerse,yapacağın bir tek şey var:hayır de!sen.kürsüdeki rahip.yarın sana cinayeti kutsamanı ve savaşa övgüler yağdırmanı emrederlerse,yapacağın bir tek şey var:hayır de!sen.gemideki kaptan.yarın sana buğday taşımayı bırakıp tank ve top taşımanı emrederlerse,yapacağın bir tek şey var:hayır de!sen.havaalanındaki pilot.yarın sana kentlerin tepesine yakıp yok eden bombalar yağdırmanı emrederlerse,yapacağın bir tek şey var:hayır de!sen.dikiş masası başındaki terzi.yarın sana asker üniformaları dikmeye başlamanı emrederlerse,yapacağın bir tek şey var:hayır de!sen.cübbesinin içindeki yargıç.yarın sana askeri mahkemeye gitmeni emrederlerse,yapacağın bir tek şey var:hayır de!sen.tren istasyonundaki.yarın sana cephane ve asker taşıyan trenlerin kalkması için sinyal vermeni emrederlerse,yapacağın bir tek şey var:hayır de!sen. köydeki.sen. kentteki.yarın askere alma belgeleriyle kapına dikilirlerse,yapacağın bir tek şey var:hayır de!sen. normandiya'daki ana, ukrayna'daki ana, sen san francisco'daki ve londra'daki ana.sen hoang ho ve missisippi kıyılarındaki ana. sen, nepal'deki ve hamburg'daki, kahire'deki ve oslo'daki ana;yeryüzünün dört bir yanındaki analar,dünyanın tüm anaları,yarın size askeri hastanelerde hemşirelik yapacak, yeni savaşlarda savaşacak çocuklar doğurmanızı emrederlerse,yapacağınız bir tek şey var:hayır de!analar,hayır de!çünkü hayır demezseniz analar,eğer hayır demezseniz,işte o zaman,pus çökmüş, gürültülü liman kentlerinde iniltiler çıkaran koca gemiler suskunluğa bürünecekler ve su almış dev mamut kadavraları gibi,rıhtımların yosun ve midye bağlamış, ölgün, ıssız duvarları önünde miskin miskin yalpalayacaklar;daha önce ışıltılar saçan o görkemli gövdelerden, bir balık mezarlığı gibi, çürük, sayrı, ölü kokular yayılacak...tramvaylar,iç karartıcı, aynalı kuş kafesleri gibi eğrilip bükülecekler ve bombaların açtığı çukurlarla kaplı, yitik sokaklardaki damları delik deşik barakaların ardında,teller ve rayların şaşkın çelik iskeletlerinin yanı başında, patlamış taç yaprakları gibi öylece uzanacaklar...çamur rengi, ağır, kurşun gibi bir sessizlik ortalıkta kol gezecek; tüm oburluğuyla büyüyerek, okullara, üniversitelere, tiyatrolara, spor alanlarına,çocuk bahçelerine ürkünç, açgözlü ve önlenemez bir biçimde çöreklenecek...bunların hepsi olacak...altın sarısı, sulu üzümler bakımsız yamaçlarda çürüyecek, pirinçler kıraç topraklarda kuruyacak, patatesler sürülmüş tarlalarda donacak,ölü sığırların kaskatı kesilmiş bacakları ters çevrilmiş süt sağma tabureleri gibi göğe dikilecek....enstitülerde, büyük hekimlerin dahice buluşları çürüyüp küf tutacak....son un çuvalları, son çilek reçeli kavanozları, balkabakları ve vişne suları mutfaklarda, odalarda, kilerlerde, soğuk hava depolarında ve ambarlarda bozulup heba olacak;devrilmiş masaların altındaki, paramparça tabaklardaki ekmek küf bağlayacak, erimiş tereyağlar arap sabunu gibi kokacak;tarlalardaki ekinler, paslanmış sabanların yanı başında bozguna uğramış bir ordu gibi boyunlarını bükecekler;fabrikaların çimenle örtülü tüten bacaları un ufak olacak....sonra,deşilmiş bağırsakları ve zehirlenmiş ciğerleriyle son insan,ışıldayan güneşin ve yanıp sönen takımyıldızların altında bir başına dolanıp duracak;bir deri bir kemik kalmış,çılgına dönmüş son insan uçsuz bucaksız mezarlar, dev beton blokların soğuk putları ve ıssız kentler arasında yalnız başına bir küfür gibi dolanırkenşu korkunç soruyu soracak:neden ?ve bu soru bozkırlarda hiç duyulmadan yitip gidecek,yıkıntılar arasında sürüklenip kiliselerin molozları arasında yok olacak,girilmez yeraltı sığınaklarına çarpıp parçalanacak.son hayvan-insanın son hayvansı çığlığı hiç duyulmadan,hiç yanıtlanmadan kan göllerinde boğulacak....bunların hepsi olacak,yarın,belki bu gece,eğer...eğer...eğer...hayır demezseniz!*celal üster’in çevirisiyle; yıldırım türker’in 02.03.2008 tarihli radikal iki’deki yazısından alınmıştır.
(cekambiyarim - 5 Mayıs 2008 14:24)
(bkz: nachts schlafen die ratten doch)
(tirtillarkelebekolur - 19 Mayıs 2008 23:38)
insan oluşun en kırgın ifadelerinin sahiplerinden. kısa öyküler. kısa cümleler. kezzaptan inşa edilmiş gibi yakıcı.savaşla kucaklaşan ve insan denenin cinnetine şahit bir vicdan.cem yavuz, siyah kalem köşesinde vedasını son kalem ismiyle sonlandırırken, necatigil çevirisiyle mühürlemişti gidişini.tanımış ve sade olanın gücüyle irkilmiştim.başını okumadan daha bir vurucu duruyor "düşlerde fener olsam" şiiri." daracık bir sokağaassalar beniteneke, kırmızı bir fenerbir meyhane önündedalgın düşüncelerletempo tutup şarkılarasallansam."ölümüne sebep insansızlığın utanç duvarına asılası anısıyla.
(ceng - 23 Mart 2009 19:54)
2. dünya savaşı sırısnda alman ordusuna alınmış ancak savaş karşıtı düşünceleri nedeniyle hapsedilmiştir. zorlu hapis günlerinde ciğerleriyle ilgili sağlık problemleri başgöstermiş, henüz 26 yaşında isviçre'de hayatını kaybetmiştir. kısa hikayeleri, oyunları, hayata naif bakışı ile hala nedenini anlamadığım bir şekilde beni etkilemiştir. adını söylemek bile hoşuma gider.
(dikakana bey - 9 Aralık 2002 05:40)
ünlü oyunu "kapıların dışında"nın ilk oynanışından bir gün önce ölmüş deniz feneri."düşlerde fener olmakben ölünce,hiç değilsebir fener olsam;kapında dursam,soluk donuk geceyiaydınlığa boğsamveya limandagemilerin uyuduğu zamanda,gülüşürken kızlar,uyumasam;dar kirli bir kanaldabir yalnıza göz kırpsam.daracık bir sokağaassalar beni:tenekeden, kırmızı bir fenerbir meyhane önünde -dalgın düşüncelerdetempo tutup şarkılarasallansamya da şöyle bir fener:gözleri büyümüş bir çocuğun yaktığı,duyup da korkunca çevresinde yalnızlığı;dışarda camlardafırtınanın ıslığı,kabuslar, görüntüler, cinler.evet hiç değilseben ölüncebir fener olsam;tek başıma geceleri,uykulardayken dünya,gökte ayla senli benlisohbete dalsam." behçet necatigil çevirisiyle deniz feneri, wolfgang borchert
(tott le ben wskg - 3 Ekim 2010 18:32)
"ich möhte leuchtturm seinin nacht und wind -für dorsch und stint,für jedes bootund bin doch selbstein schiff in not!"wolfgang borchert"deniz feneri olsaydımgecede, fırtınadaışıktım balıklaravapurlara, kayıklara-ne yazık ki ben kendimbatmak üzre bir gemiyim!"(çeviri: behçet necatigil)
(tott le ben wskg - 3 Ekim 2010 18:38)
devletiniz emrediyor size: "al şu silahı.."vatan"ın için savaşacaksın, yeni topraklar gerek bize.." sizin ise hayalleriniz var..elinize bir "tüfek" değil, bir kalem alıp "yaratmak" istiyorsunuz..evet farkındasınız herşeyin. öyküler, romanlar , şiirler yazarak dünyayı değiştiremezsiniz..belki birkaç körpe beyindeki örümcek ağlarını temizleyebilirsiniz böyle..ama hayır dünya değişmeyecektir..dünyada düşmana hala inadına "siyah" diyen ve kendini toz konmamış beyazlar olarak gören ama hiçbir zaman "hepimiz insanız kardeşiz!" demeyi öğrenememiş gelişmemiş beyinler yaşayacaktır ve ne yazık ki daha kalabalıktırlar wolfgang borchert..bu kalabalıklar "önderler" yaratıp, "komunistler" deyip seni rusya'nın kışına gönderebilirler.. ama senin aklın hep kendi doğrularında, ve bedenin bir cepheden ötekine sürüklenirken kendi doğrundan hiç taviz vermeyeceksin..20 yaşında bir askersin savaşın ortasında elinde kalem bir şeyler karalıyorsun..ve ödemen gereken bedeller var..nürnberg'te "8" ay hapis..berlin'de "6" ay..20 yaşında "idam" mahkumu ve altı hafta ölümü bekliyor ve affediliyorsun..ve bütün bunlar bir savaştan daha fazlası..senin savaşın kalabalıklarla..tüketiyorlar seni..26 yaşında isviçre'de bir senatoryumda gözlerini kapıyorsun..yorgunsun..son noktanı koyuyor ve bitiriyorsun en büyük öykünü: yaşamını.bak ne diyor senin öykülerinin ardından heinrich böll:"...o sıralar yirmi yaşındaki asker borchert'in mektupları devletin güvenliğini sarsıcı nitelikte görülmüş, bu yüzden yazarı ölüme mahkum edilmiş, ama altı hafta kadar bir hücrede bekletildikten sonra hayatı bağışlanmıştır. yirmi yaşında olmak, altı hafta bir hücrede pineklemek ve öleceğini, hitler'le ve savaşla ilgili düşüncelerini açığa vurduğu birkaç mektup yüzünden öleceğini bilmek! kitabı eline alan yirmi yaşındakiler, insana kendi fikirlerinin ne denli pahalıya patlayabileceğini, karşılığında ödemesi gereken bedelin ne denli yüksek olabileceğini göreceklerdir."
(dubliner - 23 Temmuz 2004 18:24)
antimilitarist alman yazar."dışarıda,kapının önünde" adlı oyunu müthiştir.savaştan dönen bir askeri anlatır."...artık hiç bir şey eskisi gibi değildir"i mükemmel kurgu ve anlatımla aktarır.hem gerçek hem allegorik karakterleri çok iyi içi içe geçirmiştir.
(tabularasa - 25 Eylül 2001 15:47)
bovling oyunubiz bowling oyuncularıama toplar da bizizdevrilen kukalar dave gümbür gümbür ötenoyun yeri, yüreklerimiz.iki adam bir çukur açmıştı yere. pek geniş ve neredeyse rahat bir çukurdu. bir mezar gibi. tahammül edilebiliyordu. önlerinde bir tüfek vardı. biri bulmuştu tüfeği insanlara ateş edilebilsin diye. çoğunlukla hiç tanınmazdı insanlar. dilleri bile bilinmezdi. ve kimseye de bir kötülük yapmamışlardı. ama işte tüfekle üzerlerine ateş etmek gerekiyordu. öyle buyurmuştu biri. ve biri de onların pek çoğu öldürülsün diye tüfeğin dakikada altmıştan çok atış yapmasını sağlamıştı. ve karşılığında ödül verilmişti ona.iki adamın az ilerinsinde bir çukur daha vardı. derken bir baş uzandı bu çukurdan. bir insan başı. bir burnu vardı başın, lavantayı koklayabilirdi. gözleri vardı, bir kenti ya da bir çiçeği görebilirdi. ve bir ağzı, ekmek yiyebilir, şnga ya da anne diyebilirdi. kendilerine tüfek verilmiş iki adam başı gördüler. ateş et, dedi biri. öteki ateş etti. bunun üzerine darmadağın oldu baş. artık lavantayı koklayamazdı, artık bir kenti göremez ve inga diyemezdi. asla diyemezdi artık. iki adam aylardan beri çukurdaydı. çok baş dağatmışlardı. ve hep de hiç tanımadıkları insanların başı. onlara kötülük yapmamamış insanların ve dillerini bile bilmedikleri insanların. ama biri bulmuştu işte dakikada altmıştan çok atış yapan tüfeği. ve biri de ateş etmelerini buyurmuştu. giderek iki adamın dağıttığı başlar bir çoğalmıştı ki, üst üste konsalar büyük bir tepe oluşturabilirlerdi. ve iki adam uyur uyumaz yuvarlanmaya başlıyordu başlar. bir bowling oyunundaki gibi. hafifçe gümbürdeyerek. ve gümbürtüye uyanıyordu iki adam.ama öyle buyurdular, diye fısıldıyordu biri.ama yapan biziz, diye sesini yükseltiyordu öteki.ama korkunçtu, diye göğüs geçiriyor biri.ama bazen de eğlenceli, diye gülüyordu öteki.hayır, diye haykırıyordu fısıldayanı.evet, diye fısıldıyordu öteki. bazen de eğlenceliydi. onun için değil mi zaten. bayağı eğlenceli.saatlerce oturuyorlardı geceleri. uyumuyorlardı. derken biri söze başlıyordu:ama tanrı böyle yaratmış bizi.ama tanrı'nın bir özrü var, diyordu öteki. tanrı yoktur.tanrı yok mu, diye soruyordu birinci.bu onun tek özrü, diye yanıtlıyordu ikincisi.ama biz; biz varız, diye fısıldıyordu birincisi.evet, biz varız, diye fısıldıyordu öteki.pek çok baş dağıtmaları buyurulmuş iki adam uyumuyordu geceleri. başlar hafifçe gümbürdüyordu da. derken söze başlıyordu biri: artık kurtuluş yok. evet, diyordu öteki, yok. derken bir ses duyuluyordu: hazır olun. başlıyor. iki adam kalkıyor ve tüfeği sarılıyordu. ve ne zaman bir insan görseler ateş ediyorlardı. hep de hiç tanımadıkları bir insan oluyordu bu. kendilerine bir kötülük yapmamış bir insan. ama ateş ediyorlardı. bunun için tüfeği bulmuştu biri. ve karşılığında ona ödül verilmişti. ve biri; biri de öyle buyurmuştu.
(still nobody knows - 8 Kasım 2005 06:11)
ekmegin karneyle satildigi zamanlarin evrensel bir borchert oykusu icin;(bkz: ekmek/#8497283)
(still nobody knows - 8 Kasım 2005 06:22)
Yorum Kaynak Link : wolfgang borchert