Süre                : 1 Saat 35 dakika
Çıkış Tarihi     : 19 Nisan 1996 Cuma, Yapım Yılı : 1996
Türü                : Aksiyon,Macera,Drama
Taglar             : Dövüş sanatları turnuvası,yetim,kayıp Şehir,Yavaş çekim sahnesi
Ülke                : ABD,Kanada
Yapımcı          :  MDP Worldwide , Selima Films AVV , Signature Pictures
Yönetmen       : Jean-Claude Van Damme (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Frank Dux (IMDB)(ekşi),Jean-Claude Van Damme (IMDB)(ekşi),Steve Klein (IMDB)(ekşi),Paul Mones (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Jean-Claude Van Damme (IMDB)(ekşi), Roger Moore (IMDB)(ekşi), James Remar (IMDB)(ekşi), Janet Gunn (IMDB)(ekşi), Jack McGee (IMDB)(ekşi), Aki Aleong (IMDB)(ekşi), Louis Mandylor (IMDB)(ekşi), Ryan Cutrona (IMDB), Shane Meier (IMDB), Jen Sung (IMDB), Peter Malota (IMDB), Winston Ellis (IMDB), Gordon Masten (IMDB), Ze'ev Revach (IMDB), Kristopher Van Varenberg (IMDB), Jason Cavalier (IMDB), Tarek Gader (IMDB), Ivan Peric (IMDB), Nils Allen Stewart (IMDB)

The Quest ' Filminin Konusu :
1920’lerin New York’unda sokaklarda serserilik yapan genç Christopher Dubois, silah kaçakçıları tarafından kaçırılıp bir korsan olan Lord Dobbs’a satılır. Zaman içerisinde Dobbs onu Uzakdoğulu bir kick-boksçu olan Khao’nun himayesine verir. Khao Dubois’i dövüş sanatlarında yetiştirdiğinde delikanlı dünyanın dört bir yanından en iyi dövüşçülerin çarpıştığı bir turnuva olan Ghan-gheng’e katılmaya karar verir. Ancak turnuvayı kazanmak için bilek gücünden fazlasına da ihtiyaç vardır.Jean-Claude Van Damme’un bu kez yazıp yönettiği hem de başrolünde oynadığı bu aksiyon-dram, Türk televizyonlarınca sayısız kez gösterilmiş olmasıyla da meşhur...


  • "jean claude van damme' in yazıp yönettiği ilk ve tek filmdir."
  • "bu şarkıyı grey's anatomy 4. sezon sonu freedom-2 isimli episode'da herkes birbiriyle öpüşürken duyduk, önümüze geleni değil de sevdiğimizi öpmenin ne güzel şey olduğunu bir kez daha düşündük."
  • "türk dövüşçüyü kimin canlandırdığını 14 yıl sonra zorda olsa sonunda bulduğum film.azdine nouriymiş."
  • "bu filmdeki türk dövüşçünün tipi zerre kadar türk e benzemesede, sumoya kafa atmaya kalkmasıyla içimizden biri olduğu açıktır."
  • "doksanlı yıllarda, tremors ile türkiye kanallarında en çok gösterilen filmlerden biri. main theme harikadır."




Facebook Yorumları
  • comment image

    az biraz aşağıya konusunu özetliyeceğim 639 sayfalık yalan ve doğru arasındaki mücadeleyi anlatan inanılmaz sürükleyici roman.. alıp okumayacaklar yazının devamını okuyabilir, diğerleri eol lütfen...

    --- spoiler ---
    taita ve sadık koruması meren mısır'ın içinde bulunduğu kıtlığa ve uğursuzluğa belki bir çözüm buluruz amacıyla bilinmeyen dağlık diyarlarda sürünmektedirler... firavunun sevgili kılıç yoldaşı ve arkadaşı olan meren yıllarca büyücü taita'nın yanında gizemleri öğrenmek için çabalamış ancak başarılı olamayınca saygı duyduğu bu büyük büyücüyü ömrü boyunca korumaya ve yoldaşlık yapmaya karar vermiş usta bir savaşçıdır. taita ise kölelik içerisinde büyümüş, kıskanç sahibesi tarafından hadım edilmiş, şansının yardımıya firavun çocuklarına eğitmenlik yapmış, ancak hayatın gizemine ilişkin sorularına tam bir cevap bulamamış olan ve takriben 150-200 yaşlarında bir uzun yaşayandır.

    belki aylar belki yıllar süren (aslında 5 yıl) bir yolculuktan sonra ulaştıkları bilgelik ve yenilenme tanrıçası saraswati'nin tapınağı'nda takip etmesi gerek yolu net bir şekilde görmesini sağlayacak iç gözünü açtırır ve artık insanların ruh hallerini belli eden çevrelerindeki haleleri görme imkanına kavuşur. edindiği bu yeni yeteneği ile birlikte dönüş yolunda demeter adlı kendinden de yaşlı bir büyücü ile karşılaşır. demeter ona mısır'ın içinde bulunduğu felaket durumunu eos adında binlerce yaşında bir kadın büyücünün marifeti olduğunu söyler. gücünü ateşten alan bu kadın muhtemelen bir yanardağ da yaşamaktadır. demeter'in kendisi de uzun yıllar önce bu kadın'ın ağına düşmüş, tüm bilgi ve becerisine rağmen yıllarca onun esiri olarak yaşamıştır. eos, yalan'ın en büyük taraftarlarından olup doğru'nun yanındaki ünlü büyücüleri ve büyük rahipleri kandırarak onları baştan çıkarıyor ve onların tüm bilgi ve deneyimlerini emdikten sonra onları yok ediyordu. üstelik müretleri de yeniden yaşam vaadiyle bu kadının tanrıça olduğu yeni bir din yaymaktadırlar. her tarafta veba ve açlık kol gezmekte, nil nehri bile nerdeyse kurumuştur. eos'un baş misyonerlerinden soe adlı bir müridi kraliçe mintaka'yı yalan vaatlerle kandırmış, yeni dine geçtiği takdirde tanrıçanın ona vebadan kaybettiği bebeklerini geri vereceğini, nili yeniden canlandıracağını, bolluk ve refak getireceği gibi vaatlerle inandırmıştır. kraliçenin tek yapması gerekn kocası firavun nefer seti'yi de bu dine inandırmasıdır. soe'nin iç yüzünü anlayan taita ve demeter bir an önce harekete geçme kararı alırlar ancak farkedildiğini anlayan soe bir büyü ile demeter'in kuraklık sonrası nil'de görülmeye başlayan leş yiyici dev kurbağalarca öldürülmesini sağlar. güçlü bir dostunu yitiren taita öğrendiklerini firavun ile paylaşır.

    mısır'ı 7 yıldır içinde bulunduğu felaket durumundan kurtarmak üzere firavunun da emriyle yanına 100 seçkin asker alan taita ve meren daha önce gidenlerin hiç dönmediği nil'in kaynağını bulmak üzere yola çıkarlar. yol boyunca açlık, susuzluk, hastalıklar, yamyamlar, sinekler, böcekler vb. birsürü sıkıntıyla mücadele eden grup, aynı zamanda eos'un nefesini de sürekli enselerinde hissetmektedir.

    bu arada demeter'in verdiği bilgilerle düşmanını tanımaya çalışan taita, yetenekleri arttırmak için mısır tanrılarına dualar eder ve ölmüş sevdiklerine yakarır... bu yakarışlarından birinde eski sevdiği lostris'in reenkarne olmuş ruhu ile konuşur ve onun varlığından güç alır... bir süre sonra atlarını çalıp adamlarını öldüren yarı insan yarı hayvan loa kabilesinin elinde yıllar önce aralarına karışmış bir kız bulurlar ve yanlarına alırlar. taita, fenn adlı bu kızın yıllar önce sevdiği lostris'in yeniden dünyaya gelmiş hali olduğunu anlar. çok zeki ve zihinsel yeteneği çok güçlü olan bu kız zaman içinde gelişip büyürken bir yandan da güçlü bir sevgi ile bağlandığı yaşlı taita'dan büyü eğitimleri alır...

    aylar süren türlü maceralardan sonra nil nehrinin kaynağını oluşturan nalubaale gölüme geldiklerinde taita ve meren'in yanındaki adamların sayısı ancak 15-20 kadardır. burada nilin ağzının dev bir granit benzeri kaya kütlesi ile kapatılmış olduğunu görürler, yanında bir eos tapınağı vardır. kaya kütlesini yıkmak için girdikleri uğraşta meren'in yüzüne doğru patlayan taşların bir kısmı bir gözünü kör eder. kaya kütlesini yıkmayı başaramayan taita ve sadık adamları, vahşi basmara kabilesinin saldırısı altında ölmek üzereyken son anda yetişen bir mısır süvari birliği tarafından kurtarılırlar.. bu kadar uzakta bir mısır birliği olması şaşırtıcıdır. birliğin komutanı albay tinat yıllar önce nil'in kaynağını bulmak üzere firavun nefer seti gönderilmiş bir birliğin komutanıdır ve mısır'a dönmemiştir. taita'ya gölün diğer yakasında bulunan ay dağlarının eteklerindeki jarri ülkesine götürmek için geldiğini söyler... albay tinatartık mısır tanrılarına değil adını bilmese de eos'un yaydığı yeni tek tanrıçalı dine inanmakta ve bu dinin müritlerinin ülkesinde sözde çok mutlu yaşamaktadır.

    günler süren göl ve nehir yolculuğunun sonunda jarri ülkesine ulaşırlar. görünüşte 3 seçilmiş üyeden oluşan bir konseyin yönettiği bu ülkede bilimin son derece gelişmiş olduğunu ama toplumun yine de sınıflara ayrılmış olduğunu görürler. aslında ülkedeki herşey eos'un kontrolü altındadır. ay dağlarının zirvesi yanyana 3 volkan ağzından oluşmaktadır ve taita eos'un orada olduğundan emindir.

    taita'nın ve adamlarının ülkelerinde kalmasını ve kendi dinlerine inanmasını isteyen konsey, taita'yı ikna etmek için çeşitli yöntemler dener. ay dağlarının volkanının içerinde bulunan bulut bahçelerindeki araştırma ve tedavi merkezinde basmaralar ile yaptıkları çarpışmada bir gözünü kaybeden yakın dostu meren'e tohumlama yöntemiyle yeni bir göz yaparlar. aynı yöntemlede taita'nın yıllar önce hadım edildiğinde kaybettiği erkeklik organını yenilerler... bu arada değişik kılıklarda taita'ya görünen eos, onu baştan çıkarmaya uğraşmakta ve kendisine inanmaya ikna etmeye çalışmaktadır. gerek demeter'in öğretileriyle gerekse fenn'e duyduğu sevgiyle bu baştan çıkarmaya direnen taita en sonunda eos'un gerçek yüzüyle karşılaşır... kusursuz bir güzelliğe sahip olan eos sonsuz hayat ve gençlik teklif ederek önce mısır'ı sonra dünyayı yönetme gibi vaatlerle bir yandan taita'yı etkilerken bir yandan da cinsel birleşme ile onun sahip olduğu tüm bilgileri ve gücü emmeyi planlamaktadır.

    ancak işler eos'un planladığı gibi gitmez ve taita onun gücünü ve bilgilerini emerek onu yener. eos'tan emdiği bilgilerle sonsuz hayat pınarı font'un da yerini öğrenen taita yanardağın içindeki font'a girerek gençleşir ve son derece yakışıklı bir erkek olduğu 25li yaşlarına döner.. bu arada meren kendilerini jarri'ye getiren albat tinat ile işbirliği yaparak madenlerde ve taş ocaklarında mutsuz kölelerin de yardımıyla jarri'de bir başkaldırı başlatır. konsey'in tüm engellemelerine rağmen, isyancılar taita, albay meren, fenn ve albay tinat'ın da yardımlarıyla gemilere binerek jarri ülkesinden ayrılırlar. geride kalan gemileri yaktıkları için jarri ordusu onları izleyemez... nil'in kaynağının olduğu yerdeki kızıl taşlara gelen gemiler burada taita'nın talimatıyla sökülür ve gölden yüksekçe bir alana taşınır. mistik ve psişik güçlerini sevgilisi fenn ile birleştiren taita nil'in ağzını kapatan kızıl kütleyi geri çekilip hızla çarpan göl suları ile parçalar ve nil'in yeniden akmasını sağlar.. kızıl taşların parçalanmasının ardından ay ülkesinin volkanları da patlar ve akan lavlar geride kalan tüm jarri halkını eos ile birlikte yok eder.

    artık nil yatağında aktığı için mısır'a kadar tüm yolu gemilerle dönerler. mısır'a varmadan taita ile fenn görünmezlik büyüsü ile gruptan ayrılırlar. gerçek niyetlerini sadece meren ve ay ülkesinden kurtardığı ve aşık olduğu sidudu bilmektedir. mısır'da, gençliğine kavuşmuş yaşlı bir büyücü ile reenkarne bir kraliçenin huzur bulmayacağını düşünerek bir plan yaparlar... albay meren geri dönerek diğerlerine taita ve fenn kaybolduklarını ve muhtemelen öldüklerini söyler.. aramalar düzenlenir ancak çok sevdikleri atları ile kanlı giysilerden başka bir şey bulamazlar.

    taita'sız mısır'a dönen filo büyük törenlerle karşılanır... firavun nefer seti kendilerini kutlayarak albay tinat'a yukarı mısır orduları generalliği ve geniş topraklar, albat meren'i de aşağı mısır orduları mareşali ve geniş topraklar ile ödüllendir.

    görünmezlik büyüsü ile sürekleri etraflarında olan taita ve fenn, meren'in de yardımıyla firavun nefer seti ile görüşme imkanı bulurlar ve başlarından geçen tüm macera ile içlerinde bulundukları bu yeni garip durumu açıklamaya çalışırlar.. sonunda ikna olan firavun taita'yı içtenlikte tebrik eder. ancak henüz herşey bitmemiştir. eos'un sadık müritlerinde soe hala mısır kraliçesi mintaka'nın sarayında dini telkinlerine devam etmekte ve mısır için tehdit olmayı sürdürmektedir.

    bir bahaneyle kraliçe saraydan uzaklaştırılır ve taita ile meren yanlarında 100 adamla kraliçenin sarayında arama yaparlar. eos'a ait canlıymış gibi duran mermer bir heykel bulurlar ve ancak büyü yardımıyla bu heykeli yok ederler. ardından gizli bir köşede küçük bir bebek bulurlar ancak taita bu bebeğin kılık değiştirmiş soe olduğunu anlar ve soe yakalanır... etkisi altına aldığı kraliçenin de huzurunda gerçek niyetini ortaya koyan soe, bizzat kandırılan kraliçe tarafından ateşe verilen odunların içinde idam edilir.

    mısır'a huzurun gelmesinden sonra artık taita ve fenn kendi planlarını gerçekleştirmek üzere hazırlık yaparlar. bir uzun yaşayan olan taita'nın font'un suyundan sonra ömrünün çok daha uzadığı açıktır. oysa ki sevgilisi fenn uzun ömürlü değildir. ikili, ay dağındaki volkanların patlamasının ardından, hayatın kaynağı olan font'un mutlaka başka bir yerde ortaya çıkacağını ve fenn'in de buradan uzun hayata erişmesinin yolunun bu kaynağın bulunmasından geçtiğini düşünürek keşif yolculuğuna çıkarlar. ama ilk durakları saraswati tapınağı'nda fenn'in de iç gözünün açtırılması olacaktır.
    ---
    spoiler ---

    uzun lafın kısası.. yazdıktan sonra şimdi bir dönüp baktım da.. ne kadar çok şeyi atlamışım... bence siz en iyisi alın bunu okuyun...


    (harmandali efem geliyor - 3 Ağustos 2007 15:24)

  • comment image

    gözlerinizi kapayıp dinlediğinizde sıcak bir yaz akşamı sanki elinizde bir kadeh bişi çimlerin üstünde yalınayak salınıyormuşsunuz hissini veren sizi alıp oraya buraya savuran muhteşem ötesi şarkı bryn christopher şarkısı.
    sözleri de yazalım tam olsun.

    i’m leaving tonight
    going somewhere deep inside my mind
    i close my eyes slowly
    flowin’ away slowly
    but i know i’ll be alright
    it’s coming stronger to me
    and i know someone is out there
    lead the way
    lead the way
    show me the answers i need to know

    chorus

    what i’m gonna live for
    what i’m gonna die for
    who you gonna fight for
    i can’t answer that

    verse 2

    all my life/love it is
    it is all my love
    all my life/love it is
    i know it is a life to live lately
    from above i hear
    i hear the sound of them sinkin’
    i feel numb, i’m alive
    i know i’m getting closer

    chorus

    what i’m gonna live for
    what i’m gonna die for
    who you gonna fight for
    i can’t answer that

    bridge

    my life has had it’s share of troubles
    and now i found a place to go
    i’ve said goodbye to all my troubles
    ’cause now i’ve find my place to go

    what i’m gonna live for
    what i’m gonna die for
    who you gonna fight for
    i can’t answer that


    (santafe - 25 Mayıs 2008 22:06)

  • comment image

    grey's anatomy'nin 4. sezon finalinde duyulabilecek bryn christopher şarkısı. ne yalan söyleyeyim şarkı ilk girdiğinde amy winehouse söylüyor sandım daha sonra da söyleyenin amy winehouse tarzı türemiş hatunlardan biri olduğu kanaatine vardım. değilmiş.


    (ashtraygirl - 25 Mayıs 2008 22:16)

  • comment image

    hayatimda en cok yeri olan insanlardan tekini yitirdigim, asik oldugumu dusundugum kisiye karsi hislerimin degismeye basladigi, aynaya baktigimda gordugum surattan hic de memnun olmadigim ve biri elimden tutmazsa dusecekmis gibi hissettigim su gunlerde beni hastalikli bir bicimde saatlerce aglatan sarki.

    biri bana cevaplar versin. affet ya da affetme desin. unut ya da unutma, savas ya da vazgec, dene ya da kabullen. yeter ki kararlarimi baskasi versin. bryn christopher da bu sarkiyi soylemeyi biraksin. tabi bir de yeri gelmisken,

    (bkz: berke de cansu'dan ayrilsin)


    (m g - 28 Eylül 2008 00:19)

  • comment image

    bu şarkıyı grey's anatomy 4. sezon sonu freedom-2 isimli episode'da herkes birbiriyle öpüşürken duyduk, önümüze geleni değil de sevdiğimizi öpmenin ne güzel şey olduğunu bir kez daha düşündük.


    (cornflakegirl - 14 Kasım 2008 15:19)

  • comment image

    küçükken kanald de "tvde ilk kez" etiketiyle yayınlandığı gün de dahil olmak üzere müteaddit sefer izlediğim, daha dün gibi hatırladığım, yine bulsam yine izleyeceğim film.

    film çıfıt tipli ulağın (bkz: ulak) dünyanın çeşitli coğrafyalarında türlü türlü dövüş sporunun üstadına parşömen davetiyeleri ulaştırmasıyla başlar. bugüne kadar hep aklımda newyork olarak kalmış olan ama newyork olmadığı da iddia edilen yerde kendisi de sokaklarda büyümüş olan jean-claude manevi kardeşleri yerine koyduğu sokak çocuklarına bakmayı kendine görev edinmiş, bu uğurda hokkabazlık-madrabazlık-eyyamcılık yapmaktadır. birgün bişeyler olur, jan klod tam işini yaparken polisten midir birilerinden kaçmaya başlar, bu şuursuzca kaçış sırasında limandaki bir kuru yük gemisinin ambarına düşer. uyandığında geminin ufka doğru yelken açtığını farkeden jeanklod için artık çok geçtir. hububat çuvallarının içine silah gizlendiğini farkeder, gemide tutsak olarak tutulur.
    derken derken bu gemiyi birileri basar (bu kısımlar çok net değil) janklod kurtulur ama geri dönemez. geri dönememesiyle başlayan macerası onu ta uzak asyaya sürükleyecektir.

    yolculuğu sırasında ya da uğrakların birinde çıfıt tipli ulakın kendisine ilettiği davete icabet eden altın kemerli boks şampiyonu roger moore ile tanışır. oynadığı james bond filmlerinde de james bond karakterine kattığı kendi yorumuyla karakterin amınakoyan, karakter falan bırakmayan rogermoore bu filmde ise karşımıza tam bir orospu çocuğu olarak çıkmaktadır. saman altından su yürüten, düzenbazlığın kitabını yazan racır, jean claude ile yarenlik ettiği günlerden birinde janklodla ihtilafa düşer, kavga eder gibi olurlar, sinirler gerilir. bu sırada jankloda tekme (ya da yumruk da olabilir, bu kısım da bulanık) atmaya çalışan racır hamlesini boşa yapar, janklodun karşı hamlesiyle yere devrilir. bunun üzerine racır "ooo ben dünya boks şampiyonuyum ama bu yiğido beni yere serdi" diye düşündüğünden midir, yoksa ilerisi için yaptığı sinsi planlardan mıdır tam hatırlamıyorum ama altın kemeri olsun, davetiyesi olsun hepsini janklod a verir. "al sen benim yerime dövüşmelisin,malısın" falan der.

    sonra ne olursa olur yine o bölümler tam hatırlanmamakla birlikte, racır yaptığı picliker sonucu janklodu sürekli tekvando yapılan bi adada satar. sürekli tekvando yapılan (tekvando olmayabilir kickbox ya da başka bir uzak doğu sporu da olabilir ama bundan sonra hep tekvando olarak anacağım) bu adanın sahilinde racır moorun ve çiko kılıklı yancısının gemiyle uzaklaşmasını izlerken, adanın sürekli tekvando yapan sakinlerinden biri gelir durduk yere orrospu çocuğu gibi janklodun diz arkasına tekme atar. janklod niye yaptığını anlamaya çalışırken adanın daimi tekvandoyla bilenmiş sakinlerinden sağlam dayak yer. adada aylar geçtikçe jan klod da sürekli tekvando yapmaya başlar, tekniğini geliştirir. siyah kuşağa kadar yükselir. bu arada adadaki sürekli tekvando yapan garip adamlarla arkadaş olur. o ilk günkü dayağı sorar, "ne durduk yere vurdunuz amk?!?!" şeklindeki tepkisine sonradan can yoldaşı olacağı tekvandocuların lideri "her zaman hazır olman için" der. aldığı cevabı anlamlı ve tatmin edici bulan janklod tekvandoyla bilenmeye, hırslanmaya, racırla tekrar karşılaşacağı günü bekleyerek devam eder.

    sonra singapur keranesi gibi bi yerde (bkz: singapur keranesi bile böyle sikiş görmedi ulan) racır ile tekrar karşılaşır bu turistik dövüş mekanında janklodu görmeyi ummayan rogermur kızarır bozarır, allem eder kallem eder, "seni o adada bıraktım ama sor bi niye bıraktım" ekseninde söylemleriyle banker maho retoriğine sarar. en sonunda janklodu ikna eder, dayaktan yırtar. (bu arada yeni farkettim, yukarıda yazdığım racırla janklodun yumruklaşması sonucu racırın davetiyeyi ve altın kemeri jankloda vermesi olayı asıl şimdi cereyan eder, yukarıda yanlış anlatmışım kusura bakmayın)

    işte racır tam hatırlayamadığım sebeplerle, ya içinde kalan son haysiyet kırıntılarının itkisiyle, ya da som altın ejderha heykelini çalmak için yaptığı planın bir parçası olarak, kemeri memeri jankloda teslim eder. sonra hepsi yasak şehir benzeri, sensei nin ikamet ettiği dövüş şehrine doğru arabası olsun fili olsun çeşit çeşit vasıtayla yol alırlar.

    bu arada aralarında muhabir diye hatırladığım bir de alakasız hatun vardır.

    nihayetinde kafadarlarımızın dövüş şehrine varışlarıyla hikayemiz hızlı bir sona doğru ilerler. dövüşlerin ilk ayağında türkiye-kuzey irlanda karşılaşması vardır. yalnız ilkokul arkadaşım ismail ile filmi izlediğimizin ertesi günü mutabakata vardığımız gibi türk dövüşçü hiç türke benzememektedir. türke benzemeyen türk dövüşçü, kuzey irlandalı olduğu halde iskoç kilt'i giyen (bu arada kuzey iralndalılar da iskoç kilt i giyiyor olabilir, emin değilim, giyemez diye birşey yok) dövüşçünün uçan tekme denemesine tek hamlede adamın taşşaklarını burarak karşılık verir. bu sırada dövüşü izleyen rogermoore ve yancısı yüzlerini her amerikalı gibi buruşturup "ooww mouww" diyerek tepki gösterir. filmde olmasını beklemediğimiz halde olan türk temsilcisi ilkokul arkadaşım ismail ile bende çocuksu bir sevinç yaratmışken, bir de türk karakterin ilk ayakta elenmemesi sevincimize sevinç katar, gönenç katar. fakat "türk dövüşçünün hiç türke benzememesi" başarıları sayesinde yaşanan galibiyet coşkusuna gölge düşürür. sonra arada fasulyeden dövüşler olur. fakat biz ismail ile türk dövüşçünün bir üst turdaki müsabakasına kilitlenmişizdir, janklod un kazandığı dövüşler hiç mi hiç sikimizde değildir o noktadan sonra. tek dileğimiz türk dövüşçünün ikinci turda finale çıkacağı zaten kesin olan janklodla eşleşmemesi, turnuvaya erken veda etmemesidir. ah bir de azıcık türke benzesedir.

    ikinci turda ülkemizi uluslararası arenada temsil eden (türke benzemeyen) türk dövüşçü japonyayı temsil eden sumo güreşçisiyle eşleşir. dövüş başlar başlamaz gaza gelen ikili birbirine doğru kafa kafaya koşmaya başlar, momentum vesair fizik1 konularına hiç kafası basmayan bizimki sumo güreşçisiyle çarpıştığı gibi yere yığılır, turnuvaya buruk veda ederiz.

    bu arada turnuvada olaylar bitmemektedir. ikinci turda elinin ayarını bilemeyen boğaç moğol dövüşçü (ki kendisi moğol'a falan uzaktan yakından benzememekle birlikte, bu benzemeyiş ilkokul arkadaşım ismail ile benim inanınız ki sikimizde olmamışdır) janklodun tekvando adasında kanka olduğu taylandlı (olduğunu varsaydığım) tekvandocuyu dövüş sırasında öldürmüştür.

    olanlara çok üzülen janklod taylandlı arkadaşının yanına gider ve kafasındaki taylandlı dövüşçülerin taktığı(nı varsaydığım) urgan benzeri şeyi alır, kendi kafasına takar. urgan benzeri şey filmin sonuna kadar jeanklodun kafasında kalacaktır. moğola kinlenen, zaten hali hazırda tekvando adasında bilenmiş olan janklod arkadaşının intikamını almak için and içer.

    bu sırada zaten düzenbazın teki olduğunu bildiğimiz racurmoore dövüşler, olaylar cereyan ederken yancısıyla birlikte birinciye verilmek üzere bekletilen som altından yapılma ejder heykelini balon (veya zeplin, burasını da tam çıkaramadım) vasıtasıyla dövüş şehrinden kaçırma planları yapmaktadır.

    nihayet final dövüşüne gelinir, finalde (moğola benzememesini umursamadığımız) moğolla eşleşen janklod dövüşün ilk bölümünde moğoldan epik bir dayak yer, adeta dayağın gözüne vurur. sonraları ise sanıyorum ki moğolu döver.

    tam o sırada ejderle birlikte kaçmaya çalışan racır yakalanır, dövüş şehrinin reisi olan sensei olaya bayağı bir kızar, sensei yi geçtim janklod da olaya kızar. sonra...

    sonra ne mi olur? unuttum lan sonra ne olduğunu. jan klod aklımda newyork olarak kalan ama fransada bir yer olduğu da iddia edilen yere geri dönüp, yaşadıklarını bir barmene anlatmak için biran önce ihtiyarlamaya koyulur.

    son.


    (santa - 17 Temmuz 2009 02:30)

  • comment image

    bu filmdeki türk dövüşçünün tipi zerre kadar türk e benzemesede, sumoya kafa atmaya kalkmasıyla içimizden biri olduğu açıktır.


    (aerolaconic - 24 Eylül 2010 23:04)

  • comment image

    bu filmde turnuvaya çeyrek finalde veda eden türk dövüşçü aslında yanlış taktik ve imkansızlıkların kurbanıdır. hatırlanacağı gibi filmin konusu 1920 lerin başında geçer. 10 yıllık aralıksız savaştan çıkan türkiye bağımsız ulus devletini kurmuş ama elde avuçta kalmamıştır. anadolu bozkırlarında sabah kahvaltısında simit pekmeze akşam yemeğinde bol yumurtalı menemene talim eden, sahip olduğu koyunları tbmm ordusuna teslim etmek zorunda kaldığı için protein sıkıntısı çeken, sakarya savaşına onbaşı olarak katıldığı için hasat zamanı tarlası kuruyan, ürünleri mahvolan ve vitamin sıkıntısı çeken kahramanımızın kendisine yol gösterecek bir menajeri antrenörü yaşam koçu vs. yoktur. dikkat edilirse diğer 15 dövüşçü yanlarında masörü kondisyoneri tastamam vaziyettedir. işte bu yüzden ilk tur maçında doğan görünümlü şahin yada iskoç görünümlü irlandalı rakibinin kombine yumruklarıyla afallamış sonra " seni bana sayıyla mı verdiler ,kız gibi vurup vurup kaçıyon, zaten etek giymişsin... senin ön dişini bir çekeyim de göt ayıoğlu ayının oğlu" diyerek rakibini centilmenlikten uzak bir biçimde yenmiştir.
    çeyrek final yada son sekizdeki rakibi olan japon sumocu aslında üstün alman teknolojisinin 2.dünya savaşında sovyetler birliği deplasmanında sahaya sürdüğü kaplan ve panter tanklarının prototipidir.
    aslında insan olmayan japon eleman bu turnuvaya katıldığı ve yarıfinalde moğol tarafından bitkisel hayata sokulduğu için 2.dünya savaşının ilk yıllarını kaçırmıştı. japon, ilk turda amcaoğlu okinavalı karateciyi benzer şekilde yenmişti. 1.45 metre 38 kilo ağırlığındaki okinavalının durumundan ders almayan kahramanımız maçtan önce ilk maçtaki zaferi yüzünden gaza gelmiş kaslarını seyircilere gösterip pirelli takvimi çekerken " ulan bu ayının her tarafı bıngıl bıngıl yağ. kafayı kodum mu oturturum." demiştir ama kendisine akıl verecek bir antrenörü olmadığından 500 kiloluk sumoya bodoslama dalmış, 200 kilo kadar çeken karın ve göğüs yağlarının arasında havasızlıktan boğulmuştu.

    filmdeki en karizmatik adamlar jan klot abinin ilk turda elediği alman ile çeyrek finalde elediği ispanyol dövüşçülerdi. alman dövüşçü kavgadan bihaber ama vücudu o biçim kaslı biriydi. 1.dünya savaşlarında almanların kullandığı meşhur prusya miğferiyle sahaya almış, adolf hitlere " bak ben bunu giyiyorsam sen de versay anlaşmasını bozabilirsin" mesajı vermiştir. jan klot karşısında varlık gösteremeyen alman elenince goebbels tarafından propaganda bakanlığı müsteşarlığına getirilmiş, aryan ırk reklamlarında boy göstermişti. 1936 berlin olimpiyatlarından sonra da üreme çiftliklerine transfer olmuş bol bol pompa yaparak 10larca ss askeri yetiştirmişti.

    ispanyol eleman ise yumruklarını asla kullanmayan esnek bir vücuda sahip, uzun bacaklarıyla rakiplerini tekme manyağı yapan biriydi. her tekme sallayışında ağzından hırlayan ispanyol, senaryo gereği jan klot ile karşılaşmasa finale kadar uzanırdı.


    (reginleif - 11 Haziran 2011 21:42)

  • comment image

    sinema tarihinin en salak gaz verme denemesini içeren filmdir. jean claude abi almanla dövüşürken amerikalı salak boksör "new york şehriiiiiiii" diye bağırır ve van damme gaza gelip rakibini döver.
    bir gün mutlaka "şehr-i istanbuuuuuuuul" şeklinde deneyeceğim bu olayı, kararlıyım.


    (rukawa kaede - 24 Temmuz 2011 23:58)

  • comment image

    casting kısmında ciddi hatalar barındıran film. finale kalan moğol dövüşçü bir moğoldan ziyade kırkpınar yağlı güreş etkinliklerinden kaçmış sarkık bıyıklı bir pehlivana benziyor. zaten ön diş çekme konusunda uzman olan türk dövüşçünün de türklere benzemediği ortada. keşke finale çıkan moğol dövüşçü türkiye'yi temsil etseydi bari. daha gerçekçi olurdu film...


    (d k a - 25 Temmuz 2011 00:14)

  • comment image

    orijinal adı "kumite" olan film... tabii içinde türk dövüşçünün taşaklara vurması da ilginç bir detay tabi... (ehehehe) bir de amcanın burnu dikkatimi çekti, sanırım karadeniz yöresinden yapmışlar sözleşmeyi...


    (portakal - 20 Kasım 2000 22:38)

  • comment image

    "van damme goes psyco" tarzı filmlerin bir örneği daha... van damme'ın dayak yemekten sigortası atar, önüne geleni döver, karşısındaki de illaki manyaktır, ringde iki üç leşi vardır, ve bu leşlerden biri illaki vandamın kankadır... değişik dövüşçü tipleri vardır, yerde sürünen afrikalı, tır tipi sumo, havalara zıplayan brezilyalı, maymundan bozma birkaç adam, manyak botlu alman ve elbette hepsinin en komiği amerikalı van damme...


    (portakal - 20 Kasım 2000 22:55)

  • comment image

    cocukluk yillarimda girdigim kavgalarin %85'inin sebebi olan film.

    filmin bir yerinde mogol ile bir japon sumo gurescisinin kavga sahnesi vardir.
    http://www.youtube.com/watch?v=jesu3ojsqj8

    amina koyayim ne zaman bu film televizyonda ciksa ertesi gun okulda okulun haylazlari ayni taktigi bana uygulamaya calisirdi. kiloluyuz ya.
    ancak ilkokullu zekasi film ile gercek hayati ayirt edemedigi icin (hos ben de o sirada ilkokuldaydim da) benden bir guzel sopa yerdi.


    (madonnanin yagli zencisi 2 - 11 Şubat 2012 02:35)

  • comment image

    biz 80'ler sonu jenerasyonunun eskiden televizyonda heyecanla yayımlanmasını beklediğimiz film. ancak nedense daha sonraları dövüşçülerin ülkelerinin adını sayarlarken türkiye'yi kesmeye başlamışlardı. stv'nin yaptığı yeni bir şey değil 10 - 15 yıl önce de kesiyorlardı.

    4-5 sene önce d&r'de 5 milyon mu 10 milyona mı ne almıştım ancak türkçe dublajı farklıydı aq deli olmuştum. ne bok yemeye dublajını değiştirmişler anlam veremedim, şimdi atatürk'ün 1925'te tibet'e kavgaya yolladığı türk başlığını görünce açıp o türk'ü oynayan eleman kimmiş diye baktım, azdine nouri diye bir adammış.


    (sayiylabindokuzyuzyedi - 28 Ekim 2012 15:44)

  • comment image

    zamaninda kanal d'nin ozgurluk savascisi adiyla zirt pirt yayinladigi van damme filmi. gecenlerde yine denk geldim, kucukken dovus sahnelerinden baska hicbir seyle ilgilenmedigimden heralde cok da umrumda olmamis, bir anda ortaya cikan zeplinle altin ejderha heykelinin calinmaya calisilmasi, adi soylenen ulkenin insanina benzemeyen dovusculer; van damme, mogol arkadasi patakladiktan sonra dovus sirasinda vahsi vahsi bagiran kalabaligin, bir anda mogol'u sik gibi birakip olaysiz dagilmasi falan. simdi bakinca cok baska filmmis hakikaten.

    bir de merak ediyorum ozellikle o yilan gibi kivrilan cekik gozlu vatandas ile ispanyol'u canlandiran adam, aradan 10-15 yil gectikten sonra filmdeki hallerine bakip "aga ben napiyorum amk?!" demis midir? lan o hareketler nedir allah askina; cocuklarina, torunlarina ben zamaninda filmde oynadim demeye utanir insan.


    (orange sky - 14 Aralık 2012 23:05)

  • comment image

    ilkokul musameresi tadinda, senaryosu bos zamanlarında mahalledeki arkadaslariyla "hadi sen ingiltere ol, ben de italya" diyerek teke tek mac yapan 9 yasinda bir velet tarafindan yazilmis izlenimi veren film. bu arada filmin basindaki kacakci gemisinin kicinda turk bayragi olmasi da ayri bir hadise tabii.


    (kruva san - 11 Mart 2004 20:32)

  • comment image

    bütün filmin tek izlenebilir sahnesi türk dövüşçünün iskoçyalıdan kombine yumruklar yedikten sonra, adamın taşaklarını bürüp istiklal marşını tersten okuttuğu bölümdür. bu başarısının ardından sumoya çarparak yenilmiş, beri yandan moğol dövüşçü de sumoyu yenip vandamın karşısına çıkmıştır. sonunu söylemeyeyim sürprizi kaçmasın*.


    (mortello - 5 Aralık 2004 14:54)

Yorum Kaynak Link : the quest