• "ayrılık çeşmesi 'bir neyzenin yolculuğu', adlı otobiyografik hatıratın yazarı."




Facebook Yorumları
  • comment image

    "- kudsi ergüner istanbul'da erguvan zamanı neler hissediyor?
    'erguvan zamanı' konusunu bahar konseptiyle ele alıyorum. bahar, toprağın içindeki sırların dışarıya vurması, kurudu zannettiğimiz dalların çiçeklenmesi, kısaca bir yerde kalmış şeylerin açığa çıkmasıdır. bunu müzik ve tarih ilişkisine taşıdığımız vakit, istanbul'un kültürel ortamına çok uyuyor. toprağın altında gizli kalmış bir sürü güzellikler var. işte onlar yavaş yavaş açılıp saçılsın, insanlar bahar havası yaşasın gibi bir dilek benimkisi de. istanbul camilerinde okunan müzikle ortodoks kilisesinin biraraya gelmesi yıllardır düşündüğüm bir proje ve bunu gerçekleştirmek de benim için bir baharı yaşamak.

    - müezzinleri de bir nevi müzisyen olarak görebiliriz miyiz ?
    projede yer alanların büyük bir kısmı istanbul'un büyük camilerinde müezzin ve imam olarak görev yapan iyi müzisyenler tabii ki. hem kulakları itibariyle hem meslekleri itibariyle bir müzik eğitimi görmüş kimseler; ama, klasik osmanlı mirası olan repertuvara sahip değiller; dini repertuvara sahip değiller. ezan okuyor, mevlüt okuyor ama itri'yi koysan önüne okuyamıyor. türkiye'de, bizim hafız sesi dediğimiz bir teknik var. düşünün ki, eskiden süleymaniye gibi bir camide mikrofon yoktu. namaz kıldıran, kuran okuyan insan sesini içeridekilere nasıl duyuracak? işte hafız sesi denilen okuma tekniği ve kafa sesi dediğimiz bu sesler sayesinde o koca kubbeleri doldurmuş adamlar. sonra mikrofon çıkmış ve içine kapanık bir okuma başlamış. ben bu içe kapanık okuma tekniğini çözmeyi hep arzu ettim ve şu anda yaşayan genç hafızlarımıza bu repertuvarı öğretsem, onlar okusalar nasıl olur diye yirmi sene uğraştım.

    - türkiye'de islam'ı da pek anlamıyoruz biz değil mi?
    bugün islam dünyasının genel bir problemi var ki, bu da islamiyet'in kendi içindeki birtakım mezheplerinden ortaya çıkan bir şey. her dinin olduğu gibi islamiyet'in de bir geçmişi, kültürel birikimi var. osmanlı, özellikle de istanbul, bunun en rafine olmuş şekli. ancak, vahabilik ile ortaya çıkan bir kuranıkerim müslümanlığı var. bir de türkiye'nin özel bir problemi var. büyük şehir müslümanlığı değil, göçmen kültürü müslümanlığı hakim. oysa istanbul'da aşk şiiri yazmış, edebiyata sahip, musikiden anlayan şeyhülislamlar da oldu. bu ortaya çıkartıyor ki, istanbul'da gelişen islam kültürü çok rafine bir noktaya gelmiş. medeniyet değiştirip de batılı olduğumuzdan itibaren istanbul'un aydını avrupalılaşmış. anadolu'dan gelen insanlar ise ayrı bir islam boyutu getirmişler. bu islam boyutu ile büyük şehir müslümanlığı arasında büyük bir fark var. bizim müslüman insanlarımız için islamiyet kapıcının dini. bu tabii yanlış bir tutum. bugün ortada tasavvuf müziği olarak dolaşan o arabesk kültür de tamamen bunun sonucudur. aşağılamak için söylemiyorum. insani ve sanatsal malzeme orada da var; ama bir de geleneğin içerisinde devam etmesi gereken gelenekler var ki, onlar devam edemiyor. en göz önünde bulunan mevlevi kültürü. o da konya folklörü olmuş. avrupalılar, eskiden, dönen mevlevi kıyafetli adamları tarikat mensubu sanıyordu. adam "ver elli lira döneyim" deyince onun da balonu söndü.

    - siz son albümünüzün adı gibi bir "beyzade" özlemi içinde misiniz?
    benim demek istediğim bir nostalji değil. bugünü de çok seviyorum ama bugüne aktarılması gereken birtakım değerler var ve bu değerlerin olmaması bugünün insanını çok hafifletiyor; çok kişiliksiz, fikirsiz, zikirsiz bırakıyor. bir sanat ve düşünce adamı olarak ben bunun ihtiyacını hissediyorum ve kendi yaşadığım sıkıntıyı başkalarına yaşatmamak için üstüme düşeni yapmak istiyorum. halbuki, bunu devletin yapması gerekir. bugüne kadar bizim kültür bakanlığı'mız, unkapanı gibi muazzez abacı'ya plak yaptı.

    - halbuki, akp gibi bir iktidarın tam tersini yapması gerekmez miydi?
    yok efendim! yeni iktidar o göçmen kültürünün siyasi hayata katılmasıdır.

    - biraz önce bahsettiğiniz şu hafifleme meselesi artık bütün dünyanın sorunu değil mi? hiç kimsenin ağırlığa tahamülü yok gibi artık?
    bu kitle kültürü ve orada müzikal değeri olmayan bir ses sanatçısının plağı bir milyon satabilir; ama benim bahsetiğim müziğin de ötesinde bir olay. tüm bunların yanında klasik malzemenin de korunması. ben bugün bir orkestra kurup 16.yy'dan çalacağım desem fransız kültür bakanlığı'ndan bütçe alabiliyorum; ama, burada kültür bakanlığı'na gidip farklı okuma teknikleriyle bir fasıl heyeti kuracağım desem, "güzel fikir, güle güle" derler. ama, "viyana konservatuvarında piyano öğrendim, nazım hikmet'i besteleyeceğim" deseniz beş bin dolar verirler. tabii verecekler, bu rahatsız etmiyor; ama yeni ürünün bir şeye benzemesi için geçmişteki değerleri de bu adamın bilmesi lazım. o zaman o buraya has bir şey olmuyor. ha viyana'daki adam bestelemiş, ha buradaki.

    - yeni albümünüz beyzade'de ali ufki külliyatından kantemir külliyatı'na bayağı bir külliyat var. tüm bunların içinde kudsi ergüner nerede?
    ben bir eseri çaldığım vakit orada besteliyormuş gibi olmalıyım. beni ilgilendiren yaşayan bir kesim. ben konservatuvarlı değilim, akademisyen de değilim. nasıl olması gerektiği beni ilgilendirmiyor. ben yaşadığım şekliyle olmasını istiyorum. onu dinleyip bendeki etkisini anlatmak istiyorum. kendi müziğimizin de böyle bir yapısı var ki ben ona patoloji diyorum. mesela batı müziği, yazısından yorumuna entelektüel yapıya sahip bir müzik. bizimkisi ise patolojik.
    bu durumda ikisinin biraraya gelmesi ve o dengeyi tutturmak lazım.

    - bahsettiğiniz patoloji, nasıl bir patoloji?
    müslüm gürses, ibrahim tatlıses, arabesk... bu patolojik bir şey. doğu'nun buna ihtiyacı var. müzikten bir heyecan duyup ağlamak sızlamak ihtiyacı...

    - paris'te yaşamak da sizin için bir avantaj olsa gerek. bu arada paris'teki diğer göçmenlerle nasıl aranız. mesela cezayir ve rai?
    onlar sanatsal konular değil. bir sosyal durum ve şartın sonucu olarak ortaya çıkan dışavurumlar. bir isyan ve bunun sosyal bir realitesi var.

    - 21. yy göçmenlerin dünyası değil mi biraz da, her alanda böyle gibi?
    göçmen konusu değil; ben buna 19. yüzyıldan 20. yüzyılın başına kadar yaşanmış avrupa merkeziyetçiliği diyorum. bütün dünyadaki batı'cı insanların, batı'dan da sert bir biçimde bağlı kaldıkları bir görüş. medeniyet sadece batı'ydı onlar için; başka bir şey yoktu. ama bir paradoks olarak, batı'nın kendisinden bunun tersi bir durum çıktı. sahip çıkmaya kalktıklarında baktılar ki, bütün sahip çıkacaklarını yok etmişler. çin'in, japonya'nın, iran'ın , hindistan'ın, osmanlı'nın ve arap dünyasının kendine göre medeniyetleri var ve layık oldukları bir konumda değiller. kendi ülkelerinde de öyle.

    - son durum itibariyle, peter gabriel hikayesi kültürleri birleşiyor ama?
    kültürler birleşmez. birleşmesine de lüzum yok. "dinler birleşiyor" diyorlar örneğin. din niye birleşsin kardeşim! biri diğerinin tanrı'sına peygamberine inanmıyor ki... ama bu dinlerin aynı coğrafya içinde geliştirdikleri kültürler var. orada da bir birleşme var zaten. bir rum'a "yarın gelir misin?^" dediğinde, "inşallah gelirim" diyor adam. bu verdiğim örnek kültürel paylaşım. müziklerde de aynı şey. neden birleşsin? doğu müziği batı müziği ile birleşemez.

    - doğu-batı birleşimi çok moda ama. herkes bunu yapıyor.
    biri kişiliğini kaybetmeden öteki ile birleşemez. batı'nın kişiliğini kaybetmesi teknik olarak imkansız. katı aralıkları var. piyanonun neyle birleşmesi imkansız. ben bunu yaptım fransa'da, ama ben ona uymak zorunda kaldım. benim bastığım sesleri onun basması mümkün değil. birlikte olunabilir ama birleşmek olmaz."

    (bkz: http://www.tempodergisi.com.tr/…glence/muzik/05584/)


    (smoky - 7 Ağustos 2007 15:25)

  • comment image

    arkadaşımın amcası olan,çok şirin bir gülümsemeye sahip,3 çocuk babası,fransa'ya eğitime gittiğimiz de bize yardım sözü olan neyzen.ayrıca bu sene japonlarla yaptığı ney-zen konseri izlenmeye değerdi.


    (blurry - 3 Kasım 2002 20:20)

  • comment image

    tony gatlif'in vengo filminde neyi ile başımızı döndüren, hatta filmde de kısa bir süre gözüken büyük neyzen. filmin müziğine, ve tabi ki filme de damgasıın vuran neyin kudsi ergüner'in müziği olduğunu sonradan öğrenmek daha da büyük bir keyifti.


    (dikakana bey - 26 Aralık 2002 21:47)

  • comment image

    dünyaca ünlü ney üstadı. ney çalmak erguner ailesinde baba mesleği. dedesi babası daha sonra kendisi bu işin üstadı olmuşlar. yıllar önce paris e taşınıp orda ney okulu açmış ve bu olaylarıyla türkiyeyi süper gururlandırmaktadır, bütün yabancı sanatçılar kendisiyle çalışmak ister. istanbul jazz festivalinde fazil say ile birlikte kaçırılmayacak bir konsere imza attılar. süperdi gerçekten..


    (uur - 14 Temmuz 2000 15:32)

  • comment image

    erguner ekolu'nun son temsilcilerinden ulvi erguner'in ogludur.ney uflemede niyazi sayın ın ekolu olan dudak vibratosu yerine nefes vibratosunu benimseyen neyzenlerdendir.(bkz: neyde tekke tavrı) 1952 yılında diyarbakır'da dogan bu zat 28 mayıs 1973'ten beri paris'te yasamaktadır.kendisinden duyduguma gore stockholm'den istanbul'a ucakla gelmek isterken kendisine ucak aktarması yapması gerektigi soylenir ve onune roma ya da paris olarak iki secenek sunulur.italyan lisesi nde okumus olan neyzen normalde roma'yı secmesi gerekirken,paris'teki arkadaslarını gorme arzusuyla paris'i secer.o zamandan bu zamana da orada yasamaktadır.gecen hafta cem mansurun organizasyonu istanbul'da erguvan zamanı isimli festivalde ilahinagme isimli bir konser verdi.simdiye kadar kendisiyle birkac kez gorusme sansı buldugum,paylasacak ve aktaracak cok seyi olan ,bircok sansasyonel ve paparazzimsi demece (bkz: mercan dede) adının malzeme olmasına sanıldıgı kadar takmayan ustadımız.


    (neyzen - 19 Mayıs 2004 20:43)

  • comment image

    üstadla 24 nisan 2015 cuma günü sohbet etme, birlikte yayin yapma imkanim oldu. cok hanimefendi bir de esi var. huzur veren bir birliktelik… selam olsun.

    hoca anlattikca popüler kültürün bir kölesi, farkinda olmadan bu dandik sistemin bir migferi haline gelmis oldugumu anladim. bana hic icinde adim gecmeden anlattiklari ile "kendine gel evlat tuttugun yol yol degil" dedi. farkinda olarak ya da olmadan beni bir uykudan uyandirdi. özledigim sularda yüzdüm sayesinde hocanin.

    derin sular güzel be erenler. derin sular güzel.

    kamis nasil ney oluyorsa, insan da kamil olabilir dedi. dedi ve gitti.


    (2174 - 27 Nisan 2015 00:09)

Yorum Kaynak Link : kudsi erguner