• "kendisi sayesinde kürt meselesinde gelinen noktayı görmüş olduk. eskiden kürt değilsin kürt yoktur diyorlardı. şimdi de adama zorla kürtsün diyorlar."
  • "bizi devlete düşman etti gitti amk. sik gibi kaldık ortalarda. :)"




Facebook Yorumları
  • comment image

    "daha önce de yazmıştım. sizleri okudukça, sizin halinizi, kalabalıklığınızı gördükçe, binlerce özürlü çocuğum varmış gibi bir kasvet ve hüzün çöküyor üstüme. yemin ediyorum, en ufak bir zevk almıyorum, aşağılamaktan, ayar vermekten, veya adını her ne koyuyorsanız."

    of of of of... bu nasıl bir tavır böyle? sen de sanal kahraman olma yolunda epeyce emin adımlarla yürüyorsun sanırım. gördüğüm kadarıyla yazılarında herkes salak, düşük zekalı, cahil, bilgisiz ve ama sen übermensch. sen bildiğini söyleyeceksin, biz de "böyle buyurdu zerdüşt" deyip kabul edeceğiz, he mi?
    hala ayar vermek ve aşağılamak noktasındasın. istemem, yan cebime koy hani... hayır bir de benim özgüvenimden şikayetçi olmuşsun. her bir yanın çelişki.

    bu arada merak etme, son derece anlaşılır yazıyor, kendini gayet açık ifade ediyorsun. o çok hoşlandığın osmanlıca sözcükler, aralara serpiştirdiğin aforizmalar, filozoflardan yaptığın alıntılar yazılarını ağırlaştırmıyor. ben içerik olarak beğenmiyor; fazla acemice ve çiğ buluyor olsam da kalabalıkların etkilendiği kesin. sen de onları senden, senin derin mi derin düşünce ve analizlerinden esirgemiyorsun allah var....

    bu kadar ad hominem yeter. benim egom seninki kadar aç değil, o yüzden artık konuya geçelim. geçeyim. senin gibi yapacak, yazından alıntılar taşıyarak yanıtlamaya çalışacağım.

    "iyilik ve kötülük, ahlak gibi mevzular bilimin alanı öyle mi?"

    evet, öyle. bunlar felsefenin temel konularıydı ama baktılar ki ortada bir şey yok, hiçbir çözüm önerisi ya da evrensel tanım oluşmuyor, bilim el attı. sen evrimsel psikoloji diye bir şey duydun mu? bir de onun alt dalı olan "evrim etiği" var ki sosyal ve ahlaki davranışları tam olarak o inceliyor. evrim psikolojisi temelde sosyobiyoloji ve etolojinin bir dalıdır; ancak aynı anda antropoloji, evrim biyolojisi, bilimsel ve sosyal psikoloji, etoloji, antropoloji, tarih, davranış genetiği, sosyobiyoloji ve nörofizyoloji gibi bilim dallarıyla direkt bağlantı halindedir ve onlardan gelen bulgu ve delilleri değerlendirir.

    iyilik ve kötülük ahlakın konusu. ahlak dediğimizde iki şeyden bahsediyor olabiliriz: normatif ahlak, diğeriyse betimsel ahlak. bu ikisinin kesiştiği durumlar da olabilir ayrıca, onu da hatırlamak iyi olabilir. senin burada bolca safsataya başvurarak tartışmaya çalıştığın şey bizzat normatif ahlak. göreceli olan ve benim eleştirdiğim de zaten o. göreceli ahlakın başlı başına çelişki olduğunu ve ayrıntılara inildiğinde (burada inebilirim ancak hem uzun sürer hem konu epeyce dağılıp senin istediğin şeye hizmet eder. bulanıklık.) insanı suya sabuna dokunmaz hale getirmeye zorladığını söylüyorum.
    ahlaka “görecelidir” dediğinizde, doğru veya yanlışı, iyi veya kötü olan davranışı ayırt edemez, eleştiremezsiniz. bir önceki entry'mde recmetmek örneğini vererek bir parça değindim ki o örnek de ahlakın kültürden kültüre, toplumdan topluma değiştiğini, bir başka kültürü eleştirmek için elimizde -kendi kültürümüzden başka- bir referans noktamız bulunamayacağını söyleyen, göreceli ahlakın alanında bulunan gelenekçi göreceli ahlakla ilgilidir. bu durumda, diyelim ki kendi ırkından olmayanların ölmeleri, yok edilmeleri gerektiğine inanan bir toplumu ya da x hastalığını iyileştirmek için 5 yaş altı çocuklarla yatmakta olan bir toplumu eleştirmemeli ve hoş görmeliyiz. peki hoş görmek de nesnel bir referans, ayrıca bir dayatma değil mi?

    buradan yola çıkarak sana geliyoruz şimdi. şiddetin, hiç kimsenin aksini söylemeyeceğini iyi bildiğin şiddet barındıran ve tamamen istisnai örnekler vererek kötü ve zararlı bir davranış olduğunu veya olmadığını ifade edemeyeceğimizi söylüyorsun. istisnai örneklerle (ki bilimde istisnalar vardır ve özellikle belirtilirler, özellikle insanlığı homojen bir yapı görmek durumunda olan sosyal bilim dalları) kocaman genellemeler yaparak sonuca ulaşmak akılcı mıdır? biri bana tecavüze kalksa ve ben kendimi savunurken onu öldürmek zorunda kalsam, hatta kurtulmak için tek yolum onu öldürebilmek olsa o an, biz bundan "insan öldürmenin kötü bir şey olduğunu söyleyemeyiz çünkü insanlar bazı durumlarda birbirini öldürür hatta öldürmelidir" sonucu çıkarabilir miyiz? (senin “sizin zihninizi yormaya niyetiniz olmadığı için, biz yoralım. misal, bütün dünyayı tamamen yok edecek bir bombayı patlatmak üzere olan birini öldürmek, kötü müdür?” şeklinde sorduğun fazla sıradan sorunu da yanıtlamış oluyorum sanıyorum. açıklama yapmaya devam ediyorum.)

    işte felsefe tam da bu yüzden hiçbir sorunu çözmez. felsefe insanı müthiş geliştirir, çok yararlı hatta gereklidir. benim felsefeyi dışlamak veya kötülemek ya da felsefeyle ilgilenen insanları küçümsemek gibi bir eğilim içinde olduğumu söylemiş, tribünlere oynamışsın. oysa ben tam da tersi olarak, felsefenin gelişmiş beyin işi olduğunu söylüyorum. sen o beyin değilsin çünkü kafan karışıyor ve sapla samanı karışıtırıp totoloji yapıyorsun. diyorum ki şiddete başvurmak kötüdür, yanlıştır, zararlıdır, sorun çözücü bir yöntem değildir. ancak bütün bunlardan sen, ahlaki mutlakçı olduğum sonucuna varıyor ve göreceli ahlakla mutlakçı ahlak arasında sıkıştırmaya çalışıyorsun. ben de bu ikisi arasında daha akla yatkın, daha gerçekçi ve esnek bir alan olduğunu söylüyorum. bu ahlak modelini çeşitli adlarla tanımlayan filozoflar da var ayrıca, onu da belirteyim.
    bu arada tipik kürtçü ve tipik liberal davranışı sergiliyor, bana sorduğun soruları kendin yanıtlıyorsun. hakkımda bir milyon şey yazmışsın mesela, neredeyse okuduğum veya okumadığım kitapların listesini dökecek, ilkokulumu deşifre edeceksin. narsisizmini kontrol altında tutmalısın bence. ölçülü kibir iyidir, gereklidir de ama dediğim gibi, ölçülü olduğu sürece iyidir.

    en tefekkürden falan anlamam, mevlana bilmem, hoşlanmam da. bilgiyi değerlendirir ve sağduyumla ölçerim. felsefe pratik ya da kullanışlı bir şey değildir, onu entelektüel mastürbasyon için kullanırım sadece. o mastürbasyona günlük sorunları ve diğer insanları alet edip entelektüel ahlaksızlık yapmam. terörü lanetleyemiyorsam filozoflara sığınmam örneğin, çıkar adam gibi düşüncemi belirtirim. sen hem teröristleri savunacağım diye kırk takla atıyorsun hem de insanlara hakaretler yağdırıyorsun. senin gibi insanların var olması insanlığa küfür...
    insanı öğrenip anlayın biraz. insanlık pratiğine bakın. davranışların kökenlerini aradığınız yer felsefe değil, bilim olsun. sosyal hayvan olan insan nasıl yaşamış, medeniyetini nasıl kurmuş, kötülükle nasıl başetmeye çalışmış, cezayı neden ve hangi dinamiklerle vermiş, nasıl keşfetmiş ve aynı anda neden onca kötülüğü yapmış, bu davranışları neden ve nasıl edinmiş, doğru kaynaktan öğrenin. o kaynak da felsefe değil. örneğin bebeğini öldüren veya ölüme terkeden annelerin bunu neden ve nasıl yaptıklarını "tefekkür" ile anlayamaz, öğrenemezsiniz.

    "yanisi ben, iyilik, kötülük ve şiddet gibi mevzuları anlamak ve bilmek için "çok derin felsefik bilgi" sahibi olmanız gerektiğini söylemiyorum, bunların çok derin felsefi tefekkür konusu olduğunu söylüyorum. tefekkür kelimesinin bilgi anlamına geldiğini sanmadığınızı umut ediyorum. tefekkür, nasıl desem, düşünme anlamına geliyor, ama salt düşünmeyi aşan bir anlamı var, daha derin, daha felsefi bir düşünüş anlamına geliyor. yani düşünmek kavramı, tefekkür kavramını tam olarak karşılayamıyor, o yüzden tefekkür kelimesini kullanıyorum. kullandığım çoğu osmanlıca kelimeye de bu sebepten başvuruyorum. önünüzde internet var, ve anlamını bilmediğiniz her kelimeye beş saniyelik bir zahmete katlanmakla ulaşabilirsiniz. tabi, zorunda mıyım diye de düşünebilirsiniz, elbette her kelimenin anlamına bakmak zorunda değilsiniz, ama uydurmamak zorundasınız. hele ki, bana sinir olup gelip sinirinizi dökecekseniz, bir zahmet, ne dediğimi tam olarak anlamaya çalışmak zorundasınız."

    burada da kendi kendine konuşmuş durmuşsun.
    durumun vahim. önlem al bence. iç dünyanı çok fazla yansıtıyorsun yazılarına. ben seni anlıyorum, endişe etme. diğerleri de anlıyor. o yüzden diyalog yazma, kendini özel hissetmek ve pazarlamak için okuru küçümseme.

    bilim ahlaki soruları yanıtlayabilir. aşağıdakiler sadece konuya "giriş" için. bir bakın, oku, sonra da tefekkür et madem. ilerisine sonra bakarız. ama sen ille de laf kalabalığı veya gevezeliği tercih edeceğim dersen felsefe takıl. felsefeyle her şey mümkün çübkü. terörü de akla yatkın hale getirebilirsin, ensesti de, sapkın gelenekleri de. tanrı bile ıspatlarsın vesselam. gerçi sen epeyce zayıfsın ama burada ben senden sözetmiyor, felsefenin sağlıksız akıllar için nasıl kullanışlı olabildiğini söylemeye çalışıyorum. o yüzden türk toplumu son senelerde aforizmalarla, ne söylediğini anlamadığı filozofların anlamadığı cümleleriyle yarışıyor sanal alemde... birbirlerine mevlana'nın sözleriyle ayar veriyor, senin filozoflarla alıntı yaparak vermeye çalıştığın gibi. arabesklik ruhunuzun ta kendisi.

    https://www.youtube.com/watch?v=tjogcpnllq4

    https://www.youtube.com/watch?v=ilg-s6cwyja

    iyilik ve kötülüğün bilimi veya sözlükte de bulunan orijinal adıyla the science of good and evil

    insan içgüdüsü de oldukça yararlı olacaktır. binlerce yıl boyu düşünüp de nedeni konusunda bir sonuca varamadığımız birçok davranışın ki onların hepsine yakını ahlakın da konusu olmuştur, nedenlerini aslında hiç de karmaşık olmadığını bir parça anlayabiliriz.

    velhasıl, pkk bir terör örgütüdür ve terör asla başvurulmaması gereken bir yöntemdir. dili, dini, ırkı, mezhebi olmaksızın... terör, şiddetin her boyutunu en ağır biçimde içeren bir eğilimdir, örgütlü olduğunda ise toplum için yaralayıcı, yok edici olur.
    bunun sana göresi bana göresi yok acemi filozof. olmaz. var diyen altında kalır.


    (nick isteme lutfen - 11 Ekim 2014 12:44)

  • comment image

    kendisi sayesinde kürt meselesinde gelinen noktayı görmüş olduk.
    eskiden kürt değilsin kürt yoktur diyorlardı. şimdi de adama zorla kürtsün diyorlar.


    (esmile36 - 13 Ekim 2014 00:14)

  • comment image

    "devleti idare edeceksen adam gibi, halkı bunu yapabileceğine ikna eder ve yetki alırsın. liyakatla. silahla değil. çalış, örgütlen, kitleleri harekete geçir ve otur direksiyona." ifadesinde, "günümüz için" gibi bir kelime geçmiyor, onu sonradan eklemek zorunda kalıyorsunuz, ancak eklediğiniz anda da, genel geçer bir ahlaki ilkeden değil, sadece günümüzden ve hatta sadece tabi olduğunuz devletten bahsettiğinizi ve sadece ona yönelik bir "ilke" koyduğunuzu göstermiş oluyorsunuz, böylelikle de, ahlaki göreceliliğin değil, ahlaki tutarsızlığın doruklarına varmış oluyorsunuz.

    işin aslı sana, bilal'e anlatır gibi anlatmak gerektiğini düşünmemiştim. bu tamamen benim hatam. başlığa girdiğim ilk dakikadan beri pkk'dan, terörden ve bunlara dayalı olarak şiddetten bahsettiğim çok açık. yani mevcut durumdan, günümüzden, bizden. ayrıca seni durmaksızın felsefeye başvurarak terörü akla yatkın hale getirmeye çabalamakla suçlayan ve felsefeyle günlük sorunları çözmenin imkansızlağından bahseden benim. daha da fenası sürekli olarak "neye göre, kime göre şiddet?"deyip durduğun ve aforizmalarla desteklediğin bu yaklaşımı bizzat eleştirip ahlaki göreceliğin ne sefil bir şey olduğunu da söyleyen benim. yazıları okuduğun ama zerre kadar anlamadığın görülüyor. göreceli ahlakı da bilmiyorsun. aslında sen ahlak konusunu ve tarihini bilmiyorsun.

    bak sana daha önceki entry'mde ne demiştim: "ancak bütün bunlardan sen, ahlaki mutlakçı olduğum sonucuna varıyor ve göreceli ahlakla mutlakçı ahlak arasında sıkıştırmaya çalışıyorsun. ben de bu ikisi arasında daha akla yatkın, daha gerçekçi ve esnek bir alan olduğunu söylüyorum. bu ahlak modelini çeşitli adlarla tanımlayan filozoflar da var ayrıca, onu da belirteyim."

    dolayısıyla tüm çağlarda geçerli olan stabil bir ahlak anlayışı olduğunu, ve buradan yola çıkarak katı bir mutlak ahlakçı olduğumu varsayman çok hazin. ya aklın çalışmıyor ya da ahlaksızca davranmayı yeğleyip çarpıtıyorsun, bütün yazdıklarım çok açık olmasına ve ortada durmasına rağmen.

    bizim ve dünyanın diğer sıradan ülkelerinin hiçbirinde kölelik yoktur. bırak köleliği, angarya bile suçtur. hukukçu ve bilimciler birlik olup insan hakları evrensel beyannamesi, çocuk hakları evrensel bildirgesi gibi metinler hazırlamış, ülkemiz de onların altına imza atmış bağlayıcılığını kabul etmiştir. lütfen tc anayasasını bir oku.

    devlet vardır ve olacaktır. devlete mensup olmak ve onunla silahlı mücadeleyi onaylamamak, köleliği onaylamak demek değildir. senin toptan indirgemeciliğin sadece ahlak konusunda değil, burada da karşımıza çıkıyor. ne kürtler ne de diğer etnik halklar bu ülkede köle değil. her birimizin anayasa tarafından güvence altına alınmış temel hakları var. kürtler de o haklara sahipler. benim gidebildiğim ama kürt'ün gidemediği bir hastane, okul ya da benzeri bir devlet hizmeti yoktur. kürtler her yerde, her görevde ikame ettirilmiş, ettirilmekte. devleti ortak yönettiler senelerce. hatta kürtler, "kültürümüz" deyip sarıldığı yoz gelenekleriyle yasaları çiğnerler. aşiret ağalarına gönüllü kölelik eder, kız çocukları başlık parası adı altında bilmem kaçıncı "karı" olarak yaşlı adamlara satarlar. çocukları, özellikle de kız çocuklarını okula göndermeyip evlendirmekten başka, bir de çalıştırırlar. oysa angarya suçtur, çocuk çalıştırmak suçtur, türkiye yasalarına göre 16 yaşından önce evlendirmek suçtur. burası müslüman ülke ya, 16 yaşında ana babanın rızası ve imzası olunca evlendiriliyorlar. şimdi yetmez ama evet diyerek anayasa yapması için teşvik ettiğiniz akp, liselilerin de evlenmeleine izin verdi. hatta 24'e kadar evlenirsen üste para veriyor. aslında bu adamlar hep kürtlere çalışıyor. bu arada şimdilik kürtlerin kafasını kesiyor falan ama ışid de size çalışıyor. şimdilik onun farkında değilsiniz.

    "devlet de, aynı şekilde, asla sadece yasa değildir, yasadan daha çok, yasadışını içerir. carl schmitt'in dediği gibi, hukuk, devletin kendisini korumasına hizmet etmediği sürece anlamsızdır. hukuk, ancak devletin düzeni işlemekteyse geçerli olabilir, bu düzenin var olup olmadığına da karar verebilen yine bizzat devlettir. düzeni tehlikede gördüğü anda, hukuku askıya alma hakkını her daim saklı tutar, ve kullanmaktan hiç çekinmez. iktidar demek, olağanüstü hale karar verebilen demektir, olağan halden olağanüstü hale geçebilme yetkisine her daim sahip olandır."

    katılıyorum. tarihimizdeki darbeleri -içeriği tartışılır olmakla birlikte- böyle açıklayabiliriz. düzenin tehlikede olup olmadığına karar veren elbette devlettir ama devlet dediğn boşlukta ortaya çıkan bir yapı değil. birbirini denetleyen kurumları, anayasası, kuralları olan bir aygıt. hükumet ve meclis de önemli olan ayaklardan birini oluşturuyor. insanın ortaya çıkardığı ve varlığını devam ettirmeyi uygun gördüğü bir aygıttır devlet. pkk adlı sizin çok savunduğunuz ve meşrulaştırmaya çalıştığınız terör örgütü de halkı temsil etmeyip hak savunuculuğu yapmadığı, devlete ve o devlete mensup halka terörist eylemlerde bulunduğu için çoğunlukça lanetleniyor.

    bilal'e anlatır gibi anlatacağımı söylemiştim ki sanırım o çocuk ilkokul 3 öğrencisinden daha düşük bir zekaya sahip.

    "kritik soru şudur: şiddete başvururken, atm ve camların kırılmamasına gösterecekleri özen, onları devlet tebaası nezdinde kabullenilebilir kılacak mıdır? hayır kılmayacaktır, sadece devlete ve onun kolluk kuvvetlerine yönelseler bile, mecburi hizmetini yapan gencecik romalı askerleri, iki çocuk babası polisleri hedef almış olacaklar ve kaçınılmaz olarak lanetleneceklerdir. ellerine silah almayıp, sadece yürüyerek tepkilerini ortaya koysalar bile, sokağa çıkan yüzbinlerce kişinin binde birinin etrafı yakıp yıkması, hepsinin "vandallıkla" itham edilebilmesini mümkün kılar, devletler de bunu çok iyi bilir, ve çoğunlukla, kitlenin taş atma zahmetine girmesine bile müsaade etmezler, onların arasına karışarak etrafı yakıp yıkmakla görevli sivil polisler olur. gerilla kıyafeti giyerek köyleri basan askerler olur, esnafı bombalayıp "terörün" lanetlenmesini sağlayan özel harp daireleri olur, jitemler olur. bunların hepsi olur, yüzyıllardır olmaktadır, ve yüzyıllardır hepsi devletin bekası ile meşrulaştırılmaktadır. kabataş yalanını, "bu bir yalansa bile, gezicilerin itibarsızlaşmasını ve güç kaybetmesini sağladı, o yüzden faydalı oldu" diyerek savunan akp'liler de gördük nitekim."

    tükiye cumhuriyeti devleti hiçbir zaman iyi yönetilmedi. bunu en iyi bilen ve cumhuriyet tarihi boyunca mücadele eden kesim atatürkçüler/kemalistler olmuştur. dinciyle de en sağlam mücadeleyi onlar vermiştir, bugün de bölücü ayrılıkçı kürtçülerle ve teröristlerle vermektedir. bu akımların ortak düşmanı olmuşuzdur hep. kürtçülerin akp'ye olan bağlılığı ve işbirlikçiliği açıktır. o nedenle sizin akp'yi bu denli sağlam temeller atacak hale getirdikten sonra sızlanmanız ironik. üstelik sizi uyaranlar yine bizlerdik, "dinci adamı yarı yolda bırakmakla kalmaz, arkadan vurur" demiştik. vurdu gibi görünüyor, sizin kadar ışid'i de destekledi birbirinize düşmenizi sağladı falan ama aslen sizden yana. türkiye'yi de kapsayan bir kürdistan kurdurmak konusunda kararlılar, verilmiş sözleri var.

    türkler buna izin vemeyecek tabii, o da başka tartışma konusu. türk toprak vermez. genetiği böyle. tarihine bakarsan görürsün, kürtlerin 6000 yıllık direniş tarihine pek benzemez o tarih. kürtler becerip de devlet kuramamış, elin amerika'sına israil'ine el açmış bekliyor. bizim dinci iktidar da genine uygun hareket edip işbilikçilikte devam ediyor.

    olan biten bu. sen yine feylesof'lardan alıntı yap, facebook'ta yarattıkları yaşam alanlarına hapsolmuş tatminsiz tipler gibi "ah mevlana" de, aforizmalarla ayar ver, kürt ağlaklığı yap ve teröristlere güzelleme çekip oyununu sürdür.
    izleyicilerin sana bayılıyor...

    benden bu kadar.
    senin çok sevdiğin ve hiç vazgeçmediğin çiş yarışına azıcık uyayım dedim ama dahası olmayacak, olamayacak. bana sürekli uzun uzun cevaplar vermişsin, ben sana vermişim falan ama dediğim gibi, sen sadece ağlak propaganda yapıp terörü akla yatkın hale getirmeye çalışmıyor, yazıları çarpıtıyorsun. üstelik özellikle ahlak konusunda son derece bilgisizsin, bu da tartışmayı kısırlaştırıp dağıttı. oku bir şeyler. iyi olur. verdiğim kaynaklar başlangıç için iyidir, onları değerlendirebilirsin.

    selam ve dua ile...


    (nick isteme lutfen - 13 Ekim 2014 01:01)

  • comment image

    sürekli karşısına dikilip eleştirdiği, sığlıkla, faşizmle, merhametsizlikle ve akla gelebilecek türlü türlü benzer ithamlarla saldırdığı insanlarla kıyaslandığında sahip olduğu tek artı, o insanların çoğunda olmayan üslup artısıdır. yani tiksindiği, itin götüne sokmak için sürekli fırsat kolladığı güruhun "amq piç kürtleri terörist oçları hepinizin anasını skiym!!!!" tarzı cılız ataklarına karşı bu arkadaş biraz daha komplike bir sistem geliştirmiş kendince. prim görmesini arzu ettiği fikri makyajlayarak, söylemindeki çıkış noktasına sebep olan karşıt ifadeyi değiştirip, derdini anlatmaktayken arada istediği şekilde yapacağı ufak tefek ekleme ve çıkarmaların, yazının tamamına serdiği bu üslubun gölgesinde kaybolmasını sağlayabilmektedir kısmen. tabi uzun uzadıya döşediği entryleri okurken akıntıya kapılıp resmin tamamından uzaklaşan güruh nezdinde bir anda kanaat önderi muamelesi görmesi de büyük ölçüde bu sebeptendir.

    kısaca ucuz bir ilüzyondur yaptığı. şimdi bu arkadaşın başvurduğu bu klişe metoda yer yer ben de başvuracağım, uyarıyorum baştan bak, maksadım asla ama asla ayar vermek, prim yapmak, bağcıyı dövmek falan değil, zaten aktif olarak yazarlık yaptığım 6-7 yıllık sözlük geçmişimde bugüne dek tek bir insanın nick altına gidip de bindirme yapmadım. ama uzun zamandır okuyordum ve artık kıl oldum, o yüzden üşenmeyip işsizliğin dibine vuracağım. şimdi, mesela dünün debe'sine giren entrysini inceleyelim bu arkadaşın birlikte:

    (bkz: #49333246)

    -yaylım ateşine başlamadan önce alıntıladığı kısmın tamamı "bizim üniversite okuduğumuz dönemde pkk'lılar değil ülkücülere saldırmak, pkk'lı hatta kürt olduklarını söyleyemez, gizlerlerdi" cümlesi. bunun hemen akabinde arkadaş tam bir serie a küme düşme potasında çırpınan bir takım gibi kontraatağa kalkıyor:

    "ha şöyle. kim olduğunuzu, ne mal olduğunuzu hiç saklamayın."

    -şimdi bu arkadaşın yaptığı anadolu usulü abrakadabraya dikkat çekmeden önce değinmek istediğim bazı hususlar var. o yüzden böyle cümle cümle ayıracağım, sindire sindire ilerleyeceğiz. bu ilk cümlesinde "ne mal olduğunuzu" derkenki saldırganlığın ve küçümsemenin kokusunu sizler de almışsınızdır bence. bu küçümseme neye karşı? vaktinde pkk yandaşlarının ülkücülere saldırmaya bile cüret edemediğinin, hatta bunun üzerine pkk yandaşı veya kürt olduklarını sesli bir biçimde ifade bile edemediklerini alıntılayan ülkücülere karşı, güzel. buraya dek sorunsuz geldik. şimdi bu arkadaştaki mekanizmanın çarkları dönmeye, dişlileri birbirine geçmeye başlıyor, ilk aduketini atıyor burada:

    "insanları kürt olduklarını gizlemek zorunda bıraktığınızı, ve ilelebet böyle kalmasını istediğinizi hiç utanmadan söyleyin"

    -hokus pokus, el çabukluğu marifet, adrakadabra. "pkklı ve kürt" ifadesindeki "pkklı" kısmı yok oldu, buhar oldu uçtu, kayboldu bir anda. neden? çünkü bu iki kola birden sarılarak saldıramayacağının gayet farkında bu arkadaş. o yüzden pkk kartını bırakıp daha çok kabul görmesi muhtemel olan, eleştirisine daha insani bir kimlik kazandırabilecek kürt kartına sarılıyor. fakat bunu yapması, bu andan itibaren eleştirdiği şeyin tamamını eleştirmeyi beceremediği gerçeğini değiştirmiyor. pkk kartını düşürdüğüne göre kendi nezdinde de "kürt" kimliği oldukça doğal, kabul görmesi gereken bir şey iken "pkklı ve kürt" kimliği değildir. fakat bunu açık bir biçimde ifade edip, sapla samanı ayırmak yerine kolayca ifadeyi daraltıp kümeyi genişletmekte, daralttığı ifadeye de hala inatla bu genişlettiği kümeyi oturtma ilüzyonunu icra etmektedir. buradaki hareket amiyane tabirle ikiyüzlülüktür, entrylerini bu kadar dikkatle yazan birinin bu ihmale ve hataya düşme ihtimali oldukça düşündürücüdür.

    neyse, geçelim sıradakine:

    "sonra rezil faşizminizin felakete sürüklediklerinin ardından "şehitlerimiss" diye ağlayın."

    -bunu zaten neresinden tutsa insanın elinde kalıyor. bu kadar vicdan, insaniyet üzerine fırtınalar koparan, sosyoloji ders notları copy-paste leri ile kasırgalar estiren hatibimiz, 19 yaşında pisi pisine öldürülen bir genç için aynı vicdanı sergileyemiyor. şu cümlede kullanılan tabirin, üslubun "molotofçular, kaçak elektrikçiler mehehe hehehe"den hiçbir farkı yok. insanların birbirine hoşgörülü olmasını dikte ettirecek kadar şiddetle savunan bir görüşü desteklediğini iddia eden biriyle oldukça çelişiyor bu "şehitlerimiss" tabiri.

    -faşizmin çift taraflı uygulanmakta olduğunu göremeyecek kadar sığ ise kendisi, coğrafi konumunu bilmemekle birlikte kendisine bir süre bu olayların cereyan ettiği bölge ve ortamı gözleriyle görüp incelemesini önereceğim. on senedir manisa kavşağının hemen bir sokak kadar arkasında yaşamaktayım, kampüste olan olayların cereyan ettiği yere yayan 5 dakikalık bir mesafe bu. 2005 yılından bu yana kyk binasının en arka köşesinden tutun ta ege üniversitesi kampüsünün metro durağına doğru açılan çıkış kapısına kadarki alanda olup olabilecek her türlü siyasi sürtüşmeyi, eylemi, kavgayı gözlerimle gördüm. bu kadar görsel deneyimi olan herkes, bu olaylarda iki tarafın da pay sahibi olduğunu anlayacaktır.

    -onu da geçtim, bornova'da manisa kavşağı'ndan küçükpark'a kadarki bölgeyi bile ele alsanız, on esnaf başına en az 5-6 tane pkk'yı alenen destekleyen esnaf olduğu gibi bir bilgiye varacaksınız. nerden mi biliyorum? geçirdiğim zaman içinde girip çıkmadığım, muhatap olmadığım dükkan kalmadı. sözümona 200 kişi halinde saldırmışsa bu ülkücüler gerçekten(worst case scenario bak bu da yani), o durumda bile yine sayı olarak karşı taraf(pkklılar) bornova ve hatta tüm izmir çapında ezici üstünlüğe sahipler.

    -ülkücüler sütten çıkma ak kaşık değil, herkes biliyor darbe öncesi ve sonrası dönem polisle kucak kucağa yatıp kalktıklarını. fakat 30 yıl önce işlenen suçun faturasını bugünün ülkücüsüne kesmeye kalkışıp, 19 yaşında birini öldüren bir oluşumu mazur görebiliyorsa, kendisi yine 30 yıl önce zamanında kadifekale, limontepe, tepecik gibi yerlere kafasına göre yerleşip, gecekondu dikip sonra da sıfır masraf karşılığında devletten buraların tapusunu alıp, alır almaz buraları müteahhite verip elde ettiği daireleri satarak eline geçen parayla kaçak sigara, uyuşturucu, kaçak içki, kumar, fuhuş gibi işlere iki elinin on parmağıyla birden saldırıp, kısa sürede kazancını ona on beşe katladıktan sonra her ay kendisine bu işlere girmesi için "yol veren" doğudaki gizli ağabeylerine düzenli olarak balya balya para yollayan, yaşadığı muhitte aşiret reisi edasıyla hüküm süren, kafasına estiğinde mahallenin giriş çıkışlarını bile akrabalarıyla bir araya gelerek kapattıran, üniversite kampüslerine pkknın inmesi için her türlü desteği sağlayanları da açıklayıp, bunların hepsinin tek tek hesabını vermek zorunda. bu mağduriyet hırkasını sırtından atıp, sürekli çizip çizip boyadığı şu 70 model hümanizmle süslenmiş devrimci romantizmini bir kenara bırakıp, artık biraz gerçekçi eksenden yaklaşırsa olaylara, sahip olduğu ortalama üstü belagatı ile çok daha güzel şeyler yazabileceğine inanıyorum ben kendisinin.

    şimdi de gelelim son cümleye:

    "sizin gibileri yaratan karanlığın yuttuğu binlercesinden biridir fırat çakıroğlu."

    -hayır, fırat çakıroğlu'nun talihsizliği sadece yarım aklıyla, yaşının da getirdiği dezavantajlarla akıl sahibi olmadan fikir sahibi olup bayraktarlığını yapmaya soyunduğu davanın başına açabileceği işleri tam olarak hesaplamadan kendini ön plana atmasıdır. üzgünüm ama bu da 19 yaşında birinin kampüsün orta yerinde bıçaklanarak öldürülmesini açıklamaya muktedir değil.

    -o "karanlık" sadece karşı durduğun zihniyeti yaratmadı, karşı durduğun zihniyet rağbet görsün diye o zihniyetin karşısına senin zihniyetini kurgulayıp, oluşturup, alttan alttan da destekleyip ana düşman olarak dikti, ikisini birbirine kırdırdı. o bir gecede meclisten geçen yasa tasarıları sayesinde parayı vuran gecekondu baronlarının sürekli yolladığı paralarla beslenen "başkan"ların, "aşiret reisleri"nin ordu generalleriyle danışıklı dövüş halinde pkknın yıllardır en faal olduğu doğu ve güneydoğu bölgesinde uyuşturucu trafiğini nasıl birlikte yönettiklerini yirmi yılın sonunda anca öğrenebildi bu millet. büyük resme ait olan sadece 2 adet pikseli göstermek adına sana bir adet behçet cantürk, bir adet de cem ersever gönderiyorum buradan, bu iki parçayı düzgün şekilde, uygun yerlerinden birbirine kenetleyebilecek kapasitedeki her insan burada anlatmaya çalıştığım şeyi biraz olsun anlayıp, iki taraftan herhangi birini aklamanın ne kadar beyhude ve ikiyüzlüce bir arayış olduğunu fark edecektir.

    -o çocuğu o karanlık yutmadı, o karanlıkta gizlenenler kendi ellerini kana bulaştımamak için senin destek durduğun görüşe yutturdu o çocuğu, tıpkı o zavallı çocuk gibi çıktığı eylemlerde, dikildiği standlarda, slogan attığı protestolarda ağzından çıkan söylemlerin ucunun neye, nereye gittiğini, kimler tarafından ona ezberletildiğini bilmeden, eğitim amacıyla yapılan binalara girip kafasına göre sınıfları ve koridorları yağmalayacak, 19 yaşında çocuğu ablukaya alıp öldürene dek bıçaklayacak kadar yolunu, rotasını kaybetmişlerce yutuldu o çocuk.

    -son olarak da, iki taraftan birinin diğerine hiçbir üstünlüğü yok. iki taraf da yıllarca piyon olarak kullanılıp, yönlendirilmiş, ikisine de hazır söylemler havada yakalatılıp anında sorgusuz sualsizce ezberletilerek yutturulmuş, ikisine de yuttukları şeylerin "kutsal" olduğu inancı dikte ve empoze ettirilmiş ve ikisine de ezberledikleri şeylere karşıt olan ne varsa yok edilmesi gerektiği sıkı sıkıya tembih edilmiş.

    19 yaşındaki bir insan, hayatının ilerleyen dönemlerinde birçok defa fikir değiştirme imkanına sahip olabilirdi. birçok kere geçmişte yaptığı hatalardan pişmanlık duyup, bunları düzeltmek için harekete geçebilirdi. eğer gerçekten vicdan ve insan merkezli bir görüşe sahip olduğunu iddia ediyorsa bir insan, şart ne olursa olsun hala vicdan ve insan merkezli yaşama ve yaşatma şansına sahip olabilecek birinin bu kadar erken yaşta öldürülüp, karşısına çıkabilecek tüm fırsat ve değişikliklerden mahrum bırakılmasını mazur görüp, buna sebep olan hayvanlığı da insancıl, eşitlikçi bir şeymiş gibi açıklayabiliyosa, bu ikiyüzlülüğün dik alasıdır.


    (teke tekte gel - 21 Şubat 2015 12:56)

  • comment image

    uzunca bir süredir türkiye cumhuriyeti'nin resmi devlet ideolojisine özellikle kürt ve ermeni meseleleri odaklı eleştiri getirenlere etraflıca bir kontra-eleştiri yapmak niyetindeydim. resmi ideolojinin yaratıcısı ben olmadığım için "savunma" yapacak halim yok. hatta bana göre resmi ideolojinin oldukça fazla eleştirilmesi gereken yönü vardır ancak bu durum mevcut eleştirilerin tümünün haklı olduğu anlamına da gelmez. dolayısı ile doğru bulmadığım eleştirilere "kontra-eleştiri" yapmak istedim. velhasıl bu yazıda bir gözlemci konumunda olduğum inancı ile maarri üzerinden resmi ideoloji eleştirmenlerinin eleştirilerinde hangi yanlışları yaptıklarına dair çıkarımlarım olacak. bunu yapıyorum çünkü yanıldıklarını ve hatalı olduklarını düşünüyorum. bu kontra eleştiride ben resmi devlet ideolojisini aklamaya çabalamaktan ziyade türkiye'nin sosyo-kültürel yapısının yakın tarihte olan bitenden başka türlüsüne izin vermesinin mümkün olmayışını ve tarihsel anlamda resmi ideolojinin pratiğe döktüğü eylemlerin ahlak felsefesindeki bin bir cevaplı sorulara müşabih gerekçelerini anlatmaya çalışacağım. çünkü neden-sonuç ilişkileri dahilinde incelemesi yapılmayan her vakanın gerçekçi tezlerle eleştirilemeyeceğini, gerçekçi olmayan iddiaların hayaller ve masallar dünyasına ait olacağını ve neden-sonuç incelemesi olmadan yapılan analizlerin ahlaksızlık olduğunu düşünüyorum. bunu yaparken özellikle sosyalizm üzerinden gideceğim ki; maarri de, kayda değer resmi paradigma eleştirmenleri de sosyalist ya da sosyalizm mazisi olduğunu iddia eden insanlardır. ideoloji aklamaya çabalamak gibi bir niyetim yok; zaten ideolojilerin herhangi bir şekilde kolektif akıl düzleminde aklanması mümkün de değildir.

    maarri resmi devlet ideolojisi eksenindeki entellektüel birikimini ve ideolojisinin temelini oluşturan "kürt sorunu odaklı sosyalizm" fikriyatını ismail beşikçi, fikret başkaya, sevan nişanyan ve abdullah öcalan'dan alan biri. özellikle abdullah öcalan'ın yazdıklarını okuyanlar birebir aynı cümleleri kullandığını dahi göreceklerdir. sevan nişanyan'dan biraz farkı var; sevan nişanyan eski solcudur, mevcut kürt hareketinin içindeki ağır ırkçı ve milliyetçi yoğunluğun farkındadır ve hatta kendisi de gayet sert şekilde eleştirmektedir yeri geldiğinde. ismail beşikçi ile fikret başkaya arasında mekik dokuyor, yazılarının sonunu genelde "milliyetçilik kötüdür" mesajıyla bitirse de ortalarında ezilen halkların milliyetçilik yapma hakkına ve zorunluluğuna kadar götürüyor beşikçi gibi. 1915 olaylarından hrant dink'in katline varan süreci "süreklilik" şeklinde tanımlaması sevan nişanyan'dan bir nevi intihal ve gayet yanlış olan bir tezdir misal.

    en temel problemi mevcut kürt hareketini meşrulaştırmaya çalışırken bir manipülasyon aracı olarak kullandığı "devlet"in tanımını yapamaması. maarri'nin "devlet" kelimesi ile bezediği cümlelerin aynısını abdullah öcalan bu kelimenin yerine "tc" kelimesini kullanarak kuruyor, o da tanımını yapamıyor.

    kim bu devlet? kim bu tc?

    maarri devleti gezi şehitleri ve hrant dink ile ilgili şikayetlerini ifade etmeye çalışırken akp ve dolayısıyla 20 milyon akp seçmeni olarak tanımlıyor. dersim mevzuunda kemalistleri ve 12 milyon chp seçmeninin devlet olduğunu iddia ediyor. alevi katliamlarından bahsederken mhp ve onu var eden milyonları devlet olarak tanımlıyor. kürt sorunu mevzu bahis olduğunda durum daha da ilginç: 2007'ye kadar hüküm sürmüş kemalist bürokratik ve askeri oligarşi ile aydın takımı ve bu yapının palazlandırdığını iddia ettiği burjuvaziden 80 yıllık süreçte 50 bin tonu mevcut olan atatürk'den başlayarak ismet inönü'den, kazım karabekir'den, celal bayar ve adnan menderes'ten, talat aydemir'den, şükrü kaya'dan, ziya gökalp'dan, doğu perinçek'den, erdal inönü'den, süleyman demirel'den, turgu özal'dan, erbakan'a, koç grubundan, uzan grubundan, çukurova grubundan taa kenan evren'e kadar ve 90 yıldır varolan topluma yön veren tüm aydınlar ile medya kuruluşları da dahil olmak üzere birbirinden binlerce farklı düşünceye sahip tüm insanları ve yapılanmaları aynı potada eriterek tek ve homojen bir kavrama indirgiyor: devlet. yani bir bakıma maarri ve diğer eleştirmenler devleti kendilerine benzemeyen herkes olarak tanımlıyorlar. aslında maarri'nin yaptığı indirgemenin aynısını rte'de yapıyor. o da 2002 yılı öncesinde var olmuş herşeyi dyp'sinden demokrat partisinden, işçi partisinden, komünistinden, dev yol'undan, ecevit'ine, demirel'ine ve kenan evren'ine kadar "chp" zihniyeti ve "darbeciler" şeklinde tanımlıyor.

    bu indirgeme işleminden sonra:

    "siz halksınız. ittihatçılardan atatürk'e, kenan evren'e ve hatta ilker başbuğ, necdet özel, haşim kılıç, sabancısından, koçundan, yeni nesil yeşil sermayesinden, bir dönem fetullahından, doğan medyasından, havuz medyasına ve tayyip erdoğana kadar olan süreçte devleti ya da tc'yi bürokratik ve ekonomik anlamda temsil eden kim varsa sizi yediler, sömürdüler, semirdiler. hdp ve kürt hareketi bu sistemin bug'ıdır onlar gelirse sistemin içine bir bug yerleşmiş olacak ve sistemi kemirerek çökertecek, böylece birilerinin sizi yemesinden kurtulmuş olacaksınız." diyor. rte'nin 2002 yılına kadar iktidar sürmüş her muktediri içine alarak "bunlar sizi yediler" dediği kümeyi 2015 yılına genişleterek içine tayyip'i de dahil ediyor ve bu sefer maarri: "bunlar sizi yediler, oysa siz hala bunları savunuyorsunuz, bunları savunmayın, sadece bunları değil 1923 yılında kurulmuş cumhuriyeti de kabullenmeyin" diyor.

    bu tespit maari'ye de ait değil. alelade bir kemalizm eleştirisi okuduğunuzda kitabın baştan sona bu indirgeme üzerine temellendiğini göreceksiniz.

    oysa bu tespit oldukça yanlış. çünkü:

    -bunların çoğu bizi yemişlerdir evet. birileri sürekli bizi yemeye devam edecektir de, tüm dünyada kapitalist düzeni değiştirip de sermayenin bireylerde toplanmadığı başka herhangi bir sisteme geçilmediği sürece bu "birilerince yenme" engellenemez, bununla mücadele edilemez, bu engellenememenin faturasını da lokal ideolojilerden ziyade evrensel kapitalizmin kendisine kesmek daha ahlaklı bir yaklaşım olur. ayrıca bunların bizi yemiş/yiyor olmaları bizim mevcut kürt hareketinin meşruluğunu kabul eden bir takım kürt kimliği destekçisi sosyalistler olmamızı gerektirmiyor. muktedirlerin bizi yemesini engelleyen tek seçenek sosyalizm değil, tabanı feodal şeriatçılardan oluşan ve sosyalizmi bir amaçtan ziyade araç olarak gören ayrılıkçı kürt kimliği destekçisi bir garip "güya sosyalist" hareket hiç değil. reel dünyada sosyalizm ile ilişik hiçbir seçenek çözüm değil zira sosyalizm müslüman ülkelerde destek görecek, kabullenilebilecek bir ideoloji değil. en azından önümüzdeki yüzyıl boyunca türkiye'de uygulanması mümkün de değil. ve bunu en iyi de müslüman ülke sosyalistleri bilir. çünkü her sabah kafasında "bu halk neden en adaletli sistem olan sosyalizm ile barışamıyor" kavgası ile uyananlar onlardır. bu sebeple mevcut muktedirin adaletsizliği onların savunucusu olduğu hareketi haklı çıkarmaz. adaletsizliğin zıttı onların savunucusu olduğu hareket değil. ve hatta savunucusu oldukları hareket muktediri değiştirebilecek ve "bizi yemesini" engelleyecek bir güce ulaşabilecek bir hareket de değil. en basit tabirle muktedire en cüzi miktarda geçirebileceği bir sözü en ufak bir iktidar ortaklığı olduğu anda en temel derdi olan "kürt kimliğinin yapılandırılması" işi ile uğraşacak ve tüm enerjisini ve kısıtlı tahakkümünü bu meseleye odaklayacak bir hareket.

    -90 yıldır atatürk'den tayyip'e uzanan spektrumdaki muktedirlerin aynı gruba dahil olabilme, aynı ideolojiyi savunma, aynı fikre hizmet edebilme ihtimali yoktur. atatürk ile tayyip arasında ideolojik olarak papa ile richard dawkins kadar fark var.

    -kadir mısırlıoğlu gibi şeriatçı arapçıların dışında kemalizm eleştirisi yapanların tümü ya sosyalist ya eski sosyalisttir. ben, henüz mezhep çatışmalarını dahi çözememiş müslüman toplumlarda; sosyalizmin nirvanasının libya'daki kaddafi sosyalizmi olduğunu düşünüyorum. bu nedenle sosyalist ya da eski sosyalist bir kafanın türkiye'nin sosyolojik yapısından zerre haberi olmadığını, dolayısıyla da "resmi devlet ideolojisi eleştirisi" gibi ciddi bir konuda yapabileceği tespitlerin tamamıyla hastalıklı, illetli, cahilce olacağını; bir fransız oryantalistinin dahi türkiye siyaseti hakkında çok daha sağlıklı tespitler ve analizler yapabileceğini iddia ediyorum.

    -temelde sosyal demokrat bir kemalist ile bir sosyalist arasındaki fark: kemalistler sosyal devlet yolunda öncelikli engelin ve odaklanılması gereken temel konunun sekülerizmin toplum genelinde kabullenilmesi olduğunu düşünür; sosyalistler ise sanki sekülerizm yerleşmeden din bezirganlarını alt edebileceklermiş gibi, kafayı izmir iktisat kongresine takmış durumdadırlar. sanki "izmir iktisat kongresinde sosyalist ekonomi kararları alınsa 1950 yılında ilk menderes hükümeti ile "dinsiz ve islam düşmanı" şeklinde propagandası yapılacak bu ekonomik düzen tuzbuz olmayacaktı" tezini idrak edemeyenlerin kaddafi diktatörlüğü dışında dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş "sosyalizm-islamiyet" sentezinden muassır bir medeniyet çıkabileceği iddiasını komik ve hayalci buluyorum.

    - bu tespit -eğer hakikate ve hukuka inancımız varsa- mevcut devletin lağvedilmesini gerektirir. bu tespite göre lağvedilme olmaksızın dönüşüm imkansızdır çünkü iktidar sahibi kim varsa bu yapıya ilişiktir. muktedirler alaşağı edilmeden, mesela genel kurmay başkanlarını yetiştiren kuleli askeri lisesini barındıran askeri eğitim sistemi, mesela mevcut türk silahlı kuvvetlerinin tüm üst düzey idari kadrosu, mesela mevcut yüksek mahkemelerin üst düzey hukukçuları, mesela üst düzey bürokratlar ile mevcut eski ve yeni burjuva'nın tamamı imha edilmeden yani açık bir ifade ile "devrim" yapılmadan "bizi yiyenlerden" kurtulamayız. yani adam açık açık söylemeden sübliminal yolla hadi beyler "sosyalist devrim" yapalım diyor. eyvallah yapalım. ancak bu işe bir kez girdin mi geri dönüşü yok. öncelikle 10 milyon şeriatçı yobazı yok etmen gerekecek çünkü senin devrimini tanımayacaklar. sana karşı gelecekler ve sana cihat ilan edecekler. sonrasında 12 milyon kemalisti katletmen gerekecek çünkü atatürk heykellerini yıktırmayacaklar. arkasından milliyetçileri katletmen gerekecek çünkü senin ezeli düşmanın ve seni tanımayacaklar, bütün varlıkları ile sana karşı olacaklar. kürt şeriatçı ve muhafazakarları da aynı şekilde katletmen gerekiyor çünkü onlar için islam kürt kimliklerinden daha değerli bir kutsal. geriye de pek bir şey kalmıyor zaten. yani bu ülkede 1923 yılında ilan edilmiş cumhuriyetin başarısız olduğunu söylemek çok kolay; ama yerine getirebilecek başka bir alternatifiniz de yok. tek öneriniz 80 milyon nüfusun 50 milyonunu katlederek kurabileceğiniz stalinist sosyalist diktatorya.

    -mevcut devleti lağvettikten sonra ardından katliamlara neden olacak sosyalizmden ziyade daha ılımlı sosyo-liberal yeni bir ikinci cumhuriyet kuralım diyorsanız da: henüz bu tespiti yapan birine denk gelmedim ancak "artık herkesin fikrinin olduğu bu iletişim çağında siyasi bütünlük bir kez kaybedildimi tekrar kazanılması onlarca yılı alıyor belki hatta hiç geri kazanılamıyor". bakınız: ırak, suriye, afganistan, libya, mısır, yemen, ukrayna vs. özellikle müslüman ülkelerde mevcut devletin lağvedilmesi fikri çok büyük bir tehlikedir. türkiye'yi onlarca yıllık bir katliamlar, ölümler, cinayetler, açlık, sefalet ve fakirliğe mahkum etmek demektir. bu sebepten maarri'nin en azından buna aklı erecek zekada biri olduğu umuduyla "devlet yok edilmesi gereken bir düşmandır" mesajından ziyade "devleti dönüştürelim hepimize faydalı hale getirelim" derdinde olduğunu düşünmek istiyorum.

    -hdp bir nevi sistemin bug'ıdır evet. ancak muktedire ortak olması halinde sadece ve sadece kendi "kürt kimliğinin yapılandırılması" niyetine odaklanacağı da gün gibi açıktır. kürtlerin kimliğinin yapılanması sürecinden demokrasi ve siyasi iktisadi gelişme beklemek de pek gerçekçi bir öngörü değil. zaten kimlik yapılandırma sürecinin kendisi içinde türk halkı için ciddi bir tehlike barındırıyorken muktedire ortak bir hdp ile daha da yükselecek kürt milliyetçiliği türkiye'nin geleceğini her türlü ihtimalden çok daha karanlık bir senaryo ortaya koymaktadır.

    maarri iyi bir edebiyatçı ve iyi bir ifade sanatçısı. kendi kendine düşünebilmek, sadece zihninde; konuştuğun dilde cümleler kurabilmekten ibaret değildir. bazen düşündüğün bir fikri tam olarak bildiğin halde kendi bilincine dahi ifade edemezsin, cümleleştiremezsin. maarri bunu iyi yapıyor; bazı insanların kendi kendine düşünürken bildiği, bildiğinin de farkında olduğu ama doğru sırayla doğru kelimelere dökemediği için kendini ikna edemediği düşünceleri çok güzel ifade ediyor, cümlelendiriyor, bir nevi kişinin kendine anlatamadığı düşüncesi ile o düşüncenin dönüşmesi gereken ifade formu arasında çevirmenlik işlevi görüyor. nick altına dökülen "bana ne mal olduğumu öğreten yazar" ya da "kaaaarşimsin" tarzı methiyeler de maarri'nin anlattıklarının içeriğinden ziyade üslubundan etkilenenlerce düzülüyor. maarri'nin ortaya yeni bir kuram, eşi benzeri görülmemiş bir ideoloji koyduğu, müthiş orijinallikte tespitlerde bulunduğu falan yok. bir takım cühela'yı cezbeden genel savları 170 yıl önce yazılmış komünist manifesto'dan birerbir alıntı. ikinci cumhuriyetçilerin resmi dinine iman etmiş bir takım şahıslardan bu yazarı kendine mezhep imamı seçenlerin; islamı cübbeli ahmet'ten öğrenip de kerameti ismailağa cemaatinde arayanlardan zerre farkı yok. sosyalizmin en temel, en basit ifadelerini ilk kez bu adamdan duyanlar; hemen eğilip eteğini öpmeye kalkışıyorlar. maari ifade yeteneğiyle kemalizmi savunan bir entry girse aynı kişiler yine "kaarşimsin" derlerdi.

    kürt meselesi ulusalcı/cumhuriyetçi/atatürkçü/kemalist/laikçi/modernist/pozitivist/protestan türklerin zayıf karnıdır.
    ben, bugünkü ulusalcı-seküler türklerin içinde kürtlere 1923 yılında kendi bağımsız ulus devletlerini kurma hakkının verilmemiş olmasından memnun olan tek bir kişinin dahi var olmadığını düşünüyorum. bugünkü durumdan hiç kimse memnun değil. müslümanların kardeşliği tezine inanan muhfazakarlar dahi memnun değil. bu durum da sizin her yerde öyle bangır bangır reklamını yaptığınız ırkçılık değil aslında. ırkçılığın psikolojik kökleri vardır. bu nedenle teşhisi doğru koymak zorundasınız. bu, tam olarak bir ırkçılık vakası değil "çoğunluk-azınlık" çatışmasıdır, zaten ortada bir eşitlik olsa idi zoraki bir savaşa giderdi vaziyet. bu durumda "çoğunluk azınlığı eziyor, çoğunluk azınlığı asimile ediyor, çoğunluk azınlık üzerinde onların haklarını hiçe sayarak tahakküm kuruyor" deme hakkınız var ancak öyle tüm nefesinizle "ırkkçıııı" diye bağırmaya hakkınız yok.

    milliyetçiliğin de dozajına göre bir skalası var. ırkçı var, azılı milliyetçi var, ulus milliyetçisi var, vatan milliyetçisi var, zaruri milliyetçi var, vatansever var, vatanperver var, yurtsever var, yurtperver var. madem bu adamların tümünü sadece "faşist" kelimesi ile niteleyebiliyorsunuz da bunca kelime niye icat olmuş?

    özünde tüm ideolojilerin psikolojik bir kökeni vardır. bu tezi araştıran bilimsel çalışmalar da mevcut. milliyetçilik temelde histeri, korku, sevgi, cesaret gibi duyguların sebep olduğu bir olgu mesela. yani, bir insan kendine benzeyenleri sevdiği için, kendine benzemeyenlerden korktuğu için, geleceğe dair kaygıları bir histeriye neden olduğu için veya cesaretten ya da cahil cesaretinden, yada tüm bunların toplamından milliyetçi olabilir. zaten tüm dünyada herkes milliyetçidir, sadece milliyetçilik katsayısını gösterir skalada bu hissiyatının derecesinin konumu farklıdır. kimi kendine benzemeyenden nefret eder kimi de kendine benzeyeni benzemeyene göre 1 mm'cik de olsa önde tutar, ama illaki tutar. bu insanın doğasından gelir. bu nedenle milliyetçiliği ırkçılıkla bir tutanlar, milliyetçiliğin hangi tonundan bahsettiklerini de belirtmelidirler.

    kürt meselesini anlamanın yolu yakın tarihe dair olayların gerekçe-sonuç ilişkisi üzerinden anlamaya çalışmaktan geçer. bu nedenle özellikle kürtlerin, 1923'de kurulmuş ulus devlete dahil olma sürecini sebep sonuç ilişkisi çevresinde olabildiğince etraflıca irdelemek zorundayız. çünkü bugünkü kürt hareketinin veya var olabilecek her hangi başka bir kürt hareketinin mağduriyetini dile getiriken mesnet olarak kullanacağı esas iddia "1923'de bizi işgal etmeseydiniz o zaman" olacaktır ki olmaktadır da halihazırda.

    -kürtler 1923 yılında neden bir ulus devlet kuramadılar?

    ne siyasi ne de askeri bir güçleri, birliktelikleri yoktu. aynı durum suriye, ırak ve iran kürtleri için de geçerli. yani doğu ve güneydoğudaki 7-8 şehir kürt-yoğun şehirler oldukları gerekçesiyle misak-ı milliye dahil edilmeseydi bile bağımsız bir kürt devleti kurulabileceği şüpheliydi. kürtler için en makul son ya feodal çatışmaların ertesinde ya da bu çatışmalar henüz yaşanmadan önce iran ya da ırak topraklarına dahil olabileceği durumu idi ki ırak kürtleri bile bir avuç arap çapulcusuna karşı koyamadılar, onların devleti altında araplaşarak yaşadılar. zaten imparatorluk refleksleri ile hareket edilmesi, sahip olunabilecek kadar fazla toprağa sahip olabilmek o süreçte yaşanabilecek en doğal senaryoydu ki o dönemki muktedirler güçlerinin yeteceğini bilseler kudüs'ü bile misak-ı milliye dahil ederlerdi.

    -neden ulus devlet?

    milliyet farklılığının insanlara etkisinin bugünkü hale gelebileceği muhtemelen öngörülemedi. böyle düşünmemin sebebi hiç kimse -gerçekten öngörebilse- 100 yıl sonra bugün yaşadığımız türde bir sorunu yaratacak süreci başlatmak istemez değil mi? ayrıca bu öngörüsüzlüğün temel nedenlerinden biri bugünkü dünya ile 90 yıl öncesinin arasında muazzam yaşam standardı farklarının bulunmasıdır. misal, bugün bir kürt işten eve gelince yaşadığı ülkenin en fazla izlenen kanalındaki en iyi televizyon programını anasından öğrendiği dilde izlemek ister değil mi? bu onun gayet tabi hakkıdır. oysa 90 yıl önce ne televizyon vardı, ne program ne de elektrik. kürtler kendi köylerinde, türkler de kendi ayrı köylerinde zaten birbirlerinden etkileşimsiz halde yaşamaktaydılar. genel itibariyle 1950'lerden itibaren hem türk hem de kürt köylerine temel eğitim anca ulaşabildi. osmanlı ve dünya savaşından geriye kalan enkazın kendini 20-30 yılda toparlayabilmesi ve köylere dahi eğitimi götürebilmesi zaten mucize gibi bir şeydi dürüst düşünülürse. devletin ulus devlet olarak kurulmuş olması 1911-1922 yılları arasında yaşanan yıkıcı savaşların sonucudur. bu konuyu hala daha birileri önemseme de ben çok önemli buluyorum. türkler balkan savaşlarının ardından ve özellikle birinci dünya savaşında ele geçen fırsatla anadolu, balkanlar ve kafkasya'dan sökülüp atılmak istendi. ve sadece türk ve müslüman oldukları için bu şekilde davranıldı. arkasından bağımsızlığını kazanan yeni cumhuriyet de resmi ideolojisini bu yok olma histerisini herşeyin merkezine koyarak hazırladı ve türklüğün utanılacak bir şey değil bilakis kutsal olduğu, yüzyıllardır kaybetmemize rağmen, bunca geri kalmış olmamıza rağmen bir türkün dünyaya bedel olduğu, türkün de en az avrupa milletleri kadar yüce bir insan olduğu gibi söylemlerle bir kimlik inşası sürecine girme gereği duydu çünkü türk milletinin buna ihtiyacı vardı. ve bu kimlik gayet başarılı bir şekilde inşa edildi. bu kimlik inşası sürecinde de kürt sorunu patlak verdi. yani ya kimlik inşası süreci iptal edilecek ya da kürtleri de kapsayacak bir ulus kavramı üzerinden devam edilecekti. ve öyle yapıldı. kürtler de türk ulusu içine dahil edildi. bu şekilde olmasının sebebi o dönemde ne kürtlerin ne de türklerin tam anlamıyla millet ve ulus kavramlarının ne anlama geldiğini bilmiyor oluşlarıydı. çünkü yaklaşık 900 yıldır kendilerini aynı millete mensup "müslümanlar" olarak görüyorlardı. rumlar başka milletti, ermeniler ve hatta kürtçe konuşan yezidiler başka milletti onlara göre. türklerle kürtler aynı milletti halbuki. özellikle sekülerizmin ilanından itibaren müslümanlığın bir millet çeşidi olamayacağı ve birleştirici bir ulus ismi olarak türk ulusu kavramının resmi ideolojiye eklemlenmesi gerektiği düşünüldü. bu yapılırken kürt ulusunun dili hiçe sayıldı deme hakkınız elbette var ancak bunun gerekçesini de merak etmeniz kaydıyla:

    yunan, arnavut, bulgar, slav, arap, ermeni, romen, makedon vs. onlarca ulusun din ve kültürden ziyade "ulusal kimlik" sebebi ile kendinden ayrılması, kendi "ulus" devletlerini kurması ve hatta kendisi ile karşı savaşarak neredeyse yok edecek kadar ilerlemesi gibi bir travmayı geçiren bir millet ve onun temsilciler bu travmayı tekrar yaşama tehlikesini göze alabilir mi? kendi ulusal kimliğini inşa etmek için debelenirken bir de "türk olmayan ulus" kavramından o kadar sıkıntı çekmiş olmasına rağmen kendi içinde başka bir ulusal kimlik inşaasına müsaade edebilir mi? ulus devlet kurmayacaktı da ne yapacaktı?

    cevabı, sebepleri, sonuçları, gerekçeleri herkese göre değişen iki sorulu bir paradoks bu noktada başlıyor.

    1-ulus devlet kurman gerekiyordu anladık da madem ulus devlet kuruyorsun kürtleri neden dahil ettin?

    sorusu ile

    2-madem kürtleri dahil ediyorsun neden ulus devlet kuruyorsun?

    ben yukarıda bu iki soruya da cevap vermeye çalıştım. elbette yeterli cevaplar değil. ancak resmi ideoloji eleştirmenleri de çok doğru cevaplar veremiyor bu sorulara. mesele öcalan'a göre "türkler kürtleri köle olarak kullanmak istediler, bu nedenle kürt şehirlerini işgal edip, kürt kimliğini inkar edip, türk ulusuna ait bir ulus devlet kurdular."

    bu benim tezlerimin yanında oldukça absürd bir tez. 1920'lerde köylü nüfus oranı yüzde 80'lerdedir. şehirlerin merkezinde yaşayan kürtler de kürtten çok osmanlıdır, türkçe bilirler, bugün de muhtemelen oldukça türkleşmişlerdir. kürtlerin şehre göçü en erken 1960'larla başlar. yani bugünkü kürt sorununa esas kürtlerin neredeyse tamamı bu tarihe kadar 40 yıl kendi köylerinde kendi yağlarında kavruluyorlardı. kente göçün genel sosyo-ekonomik sebepleri dolayısıyla şehre geldikten sonra inşaatlarda işçi olmaya başladılar. yani bu nasıl bir tezdir ki; yozgatlı da geçmiştir aynı süreçten, rizeli de, amasyalı da ama sadece kürtler "köle" olarak tanımlanabiliyor. şehre göçen sivaslıyı kimse direkt ceo yapmamıştır. şehre göçün her halk için aynı hazin gerçeğidir bu. şehrin merkezinde yaşayan yerlilerinin arazileri de, evleri de değerlidir, eğitimlidiler, zengindirler, zanaatkardırlar, meslek erbabıdırlar. sonradan gelenler gettolarda sürünür. bu bütün dünyada da aynıdır.

    -şehre göçün başladığı 1960-1970'lere kadar neden ulus devlette ısrar edildi ya da kürtlere kendi kaderlerini tayin hakkı verilmedi?

    bir kere, devlet sınırları bir kez çizildimi savaş hali dışında onu tekrar bölmek; alınması müthiş zor bir karar. bu bölünmenin siyasi mesuliyetini alabilecek bir iktidar da bulamazsınız, derin devlet de, maarri nin tanımını yapamadığı türde bir "devlet" de. bu nedenle 1923 yılından sonra kürtlere tam otonomi verilmesi opsiyonu tarih olmuştur. bu nedenle, bu konunun tartışılacak bir tarafı olmadığı düşüncesindeyim. ve ulus devlette ısrar edilmesinin gerekçelerini münazara etmeyi daha doğru buluyorum.
    kürt sorunu ilk kez kürt bölgelerinde temel eğitimin verilmeye başlanması ile acı bir şekilde hissedildi . zira eğitimin dili türkçe idi ancak kürtler kürtçe konuşuyorlardı. gelen hükümetler eğitim dilini türkçe olarak dayattılar. öncelikle ordu vesayeti her halükarda ulus devlet ilkesinden taviz verilmesini engellerdi, çünkü bu ülkenin resmi ideolojisi bir histeri merkezli kurulmuştur. zaten 1980'e kadar kürt tarafında böyle ciddi bir talep de yoktu çünkü her şey şehre göçle ve bir kaç on yıllık şehir tecrübesi ile başladı. kürtlerin kültürlerini ve kimliklerini kabedecekleri korkuları ilk kez şehre göçle ortaya çıktı. ayrıca kürtlerin kimlik davasının ciddiyetinin farkında olabilecek entellektüel bir sınıf yaratabilmesi de ancak 80'li yıllarda mümkün olabilmiştir. çünkü belirttiğim gibi anadolunun ekseri köyleri ilk öğretimle dahi ancak 50'lerde ve hatta 60'larda tanışabilmiştir. bu nedenle ulus devlet ilkesinden taviz verilmesi de oldukça güç bir ihtimaldi ki, nitekim verilemedi de.

    -70'ler, 80'ler ve 90'lar?

    1970'lerde gelişen sanayi ile daha iyi bir hayat için, (evin içine su getiren modern çağ) anadolu köylerinin tümü birden "köyden kente göç" devrini başlatmış. 1990'lara geldiğinde artık doğru düzgün köy diye bir şey kalmamış zaten geriye, bütün anadolu şehirlere doluşmuş. bu süreç içinde iddia edildiği gibi bir takım "devlet mason"larının nihai emelleri olan kürtleri türke dönüştürmek amaçlı köyleri zorla boşalttırmalarından ziyade (ki 80 ve 90'larda o da kimine göre terör sebepli kimine göre de türkleştirme amaçlı kısmen yapılmıştır ancak sosyo-ekonomik sebeplerle olan göçün yanında devede kulak kalır) her nesilde 5'e ve hatta 10'a bölünen tarım arazileri ve sürekli bölünen aile servetinin getirdiği ayrıca savaşsız geçen bir yüzyılın içinde sürekli artan nüfusun da etkisi ile aç kalan tüm köylüler ekmeği büyük şehirlerdeki sanayi bölgelerinde görerek buralara göç ettiler. bu süreç 1980 yılına kadar büyük ölçüde tamamlanmıştı zaten. ve kürtler 1980 yılına kadar tüm batı anadoluya yayılmış oldular.

    bugün artık makul bir insanın kürtlerin bağımsızlığını savunabilmesinin imkanı yok çünkü kürtlerin çoğu batı anadoluda yaşıyorlar. 3 milyon türk-kürt evliliği var, türkleşmiş milyonlarca kürt var. zaten geneli muhafazakar milliyetçilerden oluşan türk tarafının kürt bağımsızlığına ikna olabilmesi ancak toplu mübadele ile mümkün, bu da 21. yüzyılda uygulanması imkansız bir senaryo. (bkz: #50656804)

    "devlet" tarafından kürtlere gerçekten planlı ve sistemli bir asimilasyon mu uygulanıyor?

    kürtler irani bir halk. sonuçta bir kaç bin yıl geriye gidince kürtlerin atalarının aslında iskendere karşı savaşan, helen ve yunan devletlerini istila eden pers ordusuna mensup alelade pers askerleri olduğu gerçeğine ulaşmamız kaçınılmaz. yani bu irani halk merkez iran'dan biraz uzaklaşıp kürt oldular muhtemelen. dilleri de bu uzaklaşma sonucu evrildi. kürtler ezelden beri kürt değillerdi, türkler de ezelden beri türk değillerdi. yani insanlar, halklar dönüşürler, değişirler. vikingler de slavlara dönüşmüştür, babürlü türkler de hindu ve pakilere dönüşmüştür, memluklularda araplara dönüşmüştür, ermeniler ve rumlar da türklere dönüşmüştür. tarih bu gibi kültürel ve linguistik dönüşümlerle doludur. türkiye'de devlet adı altında hiçbir muktedir olmasaydı bile kürtler türkleşecekti. çünkü türkler çoğunluk. babürlülerin orda da hindu-pakiler çoğunluktu, memlük türklerinin orda da mısır arapları, kıptiler çoğunluktu. kürtler her halükarda türkleşecekti çünkü bir tane çukurova var, bir tane harran ovası var. hiçbir muktedir olmasaydı bile bu ovaların sahibi yine türkler olacaktı çünkü çoğunluktular. şehirlerin ve fabrikaların sahibi yine türkler olacaktı ve kürtler o fabrikalarda çalışmak için şehre geldiklerinde yine türkleşeceklerdi. bu bağlamda "muktedirler belki bu süreci kısaltmak için bazı eylemlerde bulunmuştur" deme hakkınız var ancak "kürtlerin asimile olmasının tek sebebi muktedirlerin gizli planlarıdır" diyemezsiniz. aslında kimsenin kürtleri türkleştirmek için kolunu kıpırdatmasına dahi gerek yoktu çünkü şehre göçten sonra çoğunluğun içinde azınlık en fazla bir kaç nesil dönüşmeden kimliğini koruyabilir.

    ben kürtlere ve kürtlerin haklarına saygı duymakla birlikte mevcut kürt hareketinin ismail beşikçi çizgisinde olmasından ciddi anlamda rahatsızım. aslında bundan daha fazla rahatsız olduğum şey kürt hareketinin yaptığı takiyye. öcalan'a göre 2005 yılında özerklik resmi olarak ilan edildi ancak henüz pratiğe dökülemedi misal. "gömlek değiştirmek" fiilinin ne anlama geldiğini son 13 yıl içinde yaşadıkları ile sindire sindire anlayan insanlar 2005 öncesi tam ve kesin bir bağımsızlık hedefi olan mevcut kürt hareketinin bu tarihten itibaren özerkliğe razı olacağını, gömlek değiştirdiğini ifade etmesinin de beyhude olduğunu anlıyorlardır elbet. ancak benim merakım anlayamayanlarla ilgili: gerçekten gömlek değiştirdi mi kürt hareketi? değiştirdi ise biz neden bir türlü ikna olamıyoruz?

    mevcut hareketin hali hazırda talep ettiği özerkliğin çerçevesi de türk halkının kaldırabileceği türde bir talep değildir. bilmiyorum içinizde hiç özerk bir ülkede yaşayan oldu mu da ben tataristan özerk cumhuriyetinde yaşadım epeyce bir süre. anadilde eğitim tataristan'da yok. zaten herkes rusça konuşur, sadece pek rağbet görmeyen bir kaç tv kanalı, radyo yayını var. eğitim ve bilim dili net bir şekilde rusça, ilköğretim ve lisede tatar dili ve tarihi dersleri var sadece ayrıca üniversiteleri var ancak orada da tüm dersler rus müktesebatına uygun, bir de tek derdi eşine dostuna ihale dağıtmak olan kimsenin tanımadığı bir cumhurbaşkanı, kendi meclisi ve kabinesi var. kendine ait bir milis gücü yok, ekonomide rusyaya yarı bağlı, dış siyaset hakkı zaten yok.

    bu sistemin dahi türkiye'de kurulacak bir özerk kürt devletinde uygulanabilmesi çok zor. çünkü hem ruslar hem de tatarlar sosyalizm terbiyesi almış, dolayısı ile milliyetçilik problemini aşmış, neredeyse hiç ırkçı tavırları olmayan bir milletken; gerek türklerde gerekse kürtlerde milliyetçilik duygusu her geçen gün daha da artış göstermekte ve hatta ırkçılığa kadar uzanabilmektedir. bu milliyetçilik ki kürtlerde özerkliği asla yeterli görmeyecek ve tam bağımsızlığa gidene kadar da rahat edemeyecektir. tatarların herhangi bir milis gücü bulunmazken kürtlerin tüm orta doğuyu cehenneme çeviren ışid'e karşı koyabilecek derecede ciddi, türk ordusuna 30 sene boyunca illallah ettirebilecek kadar deneyimli bir milis gücü bulunmaktadır. tatarlar, rusçayı artık tam anlamı ile benimsemiş oldukları halde (ki tamamı artık "rusça düşünmektedir"); kürtler türkçe konuşmaktan utanır bir durumdadırlar. özellikle rusya'da şehirleşme türkiye'ye göre çok daha eski olduğu için şehirleşen tatarlar çok daha kolay ruslaşmışlardır.

    özerklik meselesinden doğabilecek sıkıntılar bundan ibret değil elbette,"sonunu düşünen kahraman olamaz" anlayışından ziyade bir takım gerçekçi senaryo ve öngörülerle bu mesele tartışılmalıdır. yani özerkliğin içeriğini de tam olarak bilmiyoruz ancak eğitim dilinin kürtçe olduğu ve yerel milis gücünün kürtlerden oluştuğu bir senaryo oldukça revaçta, bu konuda benim aklıma takılan önemli bulduğum bir kaç soru şu şekilde:

    1- rekabetçi kapitalist dünya ekonomik ortamında yüz yıllık bir cumhuriyet ve ötesinde 1000 yıllık bir imparatorluk geçmişi olan bir ülkenin dahi ancak hayatta kalabilecek kadar başarabildiği iktisadi faaliyetler yazılı edebiyatı ya da yazılı tarihi yok denecek kadar az olan bir dili konuşan bir halk kitlesi tarafından nasıl başarılacaktır? bu soruya "onlar başarmak zorunda değiller ya da kimliğini kaybetmek aç kalmaktan daha kötüdür" şeklinde cevap verilecekse eğer; bu durumda anadilde eğitim alacak 5 milyon kürt çocuğu türkiye'ye ---ya da kendi federal bölgesine diyelim- hangi tarihte katma değer vermeye başlayacaktır? bu tarihe kadar o bölgenin tüm geçim ve beslenme gibi temel ihtiyaçları için türkiye'nin diğer bölgelerinin gelirlerinden faydalanılması mı planlanmaktadır? kısaca biraz sert bir ifade ile; kimlik yapılandırma sürecinde muhtemelen aç kalacak kürtleri türkler mi besleyecektir? mesela ameliyat yapacak doktorları, mesela sanayi üretecek mühendisleri, mesela enerjiyi nerden alacağı, bir devletin tüm giderlerinden bahsediyoruz burada saymakla biter mi?

    2- eğitimini anadilinde alan bir kürt çocuğu türkçeyi yabancı dil seviyesinde konuşurken türkiye cumhuriyetine olan vatandaşlık görevlerini nasıl yerine getirecektir? mesela nasıl askerlik yapacaktır? mesela ırak ile ya da ırak kürdistanı ile yapılacak bir savaşta türk silahlı kuvvetleri özerk kürdistan vatandaşlarına artık nasıl güvenebilecektir?

    3- kürtlerin büyük bir kısmı batı anadoluda yaşıyor artık. bu durumda batı anadoluda anadilde eğitim uygulaması olacakmıdır? olacaksa nasıl yerine getirilecektir? kürt mahallelerindeki okullarda kürtçe mi olacaktır eğitim? peki türkler azınlıkta ise o mahallelerde onlara da mı kürtçe olacaktır? öyle olmayacaksa bu fakir ülke eğitimdeki bunca değişimin masrafını nasıl, nereden karşılayacaktır.

    4- türkiye cumhuriyetinin kurucusu olan atatürk'ün özerk kürt devletindeki konumu ne olacaktır, ya abdullah öcalan'ın ki? tarih dersinde hangisi hakkında neler öğretilecektir?

    5-özerk devletin sınırları içinde yaşayacak türk asıllıların durumu ne olacaktır?

    6- özerk devlet kurulduktan sonra batıdaki türklerin özerk devletten çıkarları ile özerk devlettekilerin türkiyenin geri kalanından çıkarları arasında ne derece farklar olacaktır? hangi taraf kazanacak hangi taraf kaybedecektir bu çıkar ilişkisinden?
    ---------------------------------------------

    mevcut kürt hareketi neden meşru değil? gerçekten de bağımsızlık mı istiyorlar?

    pkk ve öcalan'ın önderlik ettiği bir hareketin meşru olabilme şansı yok. zaten kürtlerin de %37'si tarafından desteklenen bir harekettir bu. pkk ve apo'nun bizzat kendileri meşru değil çünkü:

    1-kürt hareketinin tam bağımsız aryen ırka ait bir ulus devlete dönüşeceği hedefi bizzat bu adamların yazdığı kürdistan devriminin yolu isimli manifestoda belirtilmiştir: (30. sf sol sütun ilk paragraf ile 121. sf sağ sütun 3. paragraf)

    2- kürtlerin %63'ü ve türklerin %99'u bu hareketin karşısındadır. (bkz: #50736484)
    hatta çoğunluk sadece karşısında değil düşmandır da.

    3-mevcut kürt hareketi her hangi bir süreci türklere ve kürtlere ciddi zararlar vermeden yönetebilecek kapasitede değildir. bu işin altından kalkabilecek ne kadrosu ne adam akıllı bir misyonu ve vizyonu yoktur.

    4-tüm dünyaca terörist olduğu tescillenmiş bir ruh hastasının hastalıklı psikolojisine bağımlı haldedir.

    5- mevcut kürt hareketi terör ve tehditten beslenen bir harekettir. hiç bir koşulda güvenilir değildir.

    içiniz sıkıldı sanıyorum. evet gayet iç sıkan bir mesele bu ama henüz en temel sorunlardan birine değinmedik bile: türk halkının çoğunluğunu oluşturan muhafazakar-milliyetçi kitle.

    rte ile mevcut kürt hareketi neler çeviriyorlar?

    kürtlerin yarısından fazlası akp'ye oy veriyor. rte bu kitleyi elinde tutmak zorunda. haliyle çözüm süreci adı altında bir süreç başlattılar birlikte. iki tarafın da karşılıklı çıkarının olduğu bir konu bu:

    mevcut kürt hareketi normal şartlar altında asla uzlaşamayacağı "muhafazakar-milliyetçi" (rize-yozgat hattı) kitleyi temsil eden kişi ile masaya oturma şansı yakalamış oluyor. rte de avucundaki 4 küsür milyon kürt seçmeni "barış" sloganı ile gönlünü alarak avucunun içinde tutmuş oluyor. bu sistemi çalıştıran motor gücü şehit haberlerinin gelmiyor oluşu. sadece şehit haberlerinin gelip gelmemesine bağımlı bir sistem bu.

    rte'nin oy amaçlı popülist politikaları sonucunda mevcut kürt hareketi rte ile masaya oturunca rize-yozgat hattındaki vatandaşla da masaya oturmuş olduğunu düşünebilirsiniz. ancak kazın ayağı öyle değil. muhafazakar milliyetçi kitle evet rte'den vazgeçmiyor ama mevcut kürt hareketine olan nefreti de bir yandan giderek artıyor. bunu da en iyi mevcut kürt hareketi temsilcileri biliyor. hazır rte baştayken vaziyetten de olabildiğince faydalanmaya çalışıyorlar. nihai hedefleri de manifestolarında belirtilmiş. 2011'de apo'nun yazdığı mektuplar da hdp'nin kuruluşuna ve nasıl bir parti olması gerektiğine dair talimatlar içeriyor. hdp'nin kurulmasının ardından apo sanki kendi yazdığı manifestosuna ihanet etmiş gibi görünüyor ve beşikçi tarafından da çok sert şekilde eleştiriliyor ancak mevcut kürt hareketinin destekçileri ne beşikçi'den ne de apo'dan vazgeçebiliyorlar. kafaları karışmış halde. oysa kafalarının öyle karışmasına falan gerek yok. mevcut kürt hareketi sadece ve sadece takiyye yapıyor çünkü. hala daha nihai hedefleri kürt ırkına ait bir ulus devlet kurmak.

    istisnasız her kürt hareketi mensubu/savunucusu neden ermenileri destekliyor?

    misak-ı milli hala daha dünyanın yarısı tarafından kabullenilemedi. bu listede ermeniler, rumlar ve ayrılıkçı kürtler en başı çekiyor zaten. yunanistanın ve ermeni lobisinin kürt hareketine açık açık destek olduğu gün gibi açık. tüm varlıkları ile karşısında/düşmanı oldukları türkiye cumhuriyetini zayıflatacak her türlü hareketi desteklerler. çünkü en kötü ihtimalle bile türkiye'nin zayıflaması yunanistan'ın daha az savunma harcaması yapması demektir. neden desteklemesinler? bu noktada ermeniler, yunanlılar ve ayrılıkçı kürtler müttefiktir.
    maarri dünyada savaşların sonsuza kadar bittiğini düşünüyor. oysa:

    ayrılıkçı kürtler+ırak ve suriye kürtleri+ermeniler+yunanistan ittifakı türkiye cumhuriyeti, cumhuriyete bağlı türk ve kürt halkı için oldukça büyük bir tehdittir. bunu algılamasını beklemiyorum. kendisi 1921'de istanbul'da yaşıyor olsa izmir'in yunan toprağı olmasına ses çıkarmaz ve hatta bundan memnun kalırdı. yunanlılarla savaşmamamız gerektiğini batı anadolu'nun onların hakkı da olabileceğini zaten sosyalist bir insanın türk-yunan diye ayrım yapmaması gerektiğini, bunun milliyetçilik ve hatta ırkçılık olduğunu tüm bunların da ahmaklık olduğunu söylerdi. yani maarri vatan savunmasını dahi ırkçılığa eşitleyebilecek biri. şirinlerin "şirinlemek" fiili var ya hani her yerde kullanırlar; maarri nin de "ırkçı" sıfatı var. bir patatese bile ırkçı diyebilir kendisi.

    maarri'ye ve diğer resmi ideoloji eleştirmenlerine göre atatürk'ü bu devletin kurucusu olarak gören, ona saygı ve muhabbet duyan ve hatta aslında ondan nefret etmeyen herkes bariz ırkçıdır. mevcut kürt hareketini desteklememenin sözlükanlamı ırkçılıktır. ve hatta bu hareketi desteklemeyen komünistler de çok sağlam ırkçıdır. mesela kurtuluş savaşını emperyalizme bir darbe olarak göre deniz gezmiş de bir ırkçıdır, yusuf aslan da, atatürk'e olan saygısını şu şiirinde (bkz: #6890540) gösteren aziz nesin de, uğur mumcu da, ahmet taner kışlalı bilimum türk aydınları hem ırkçı hem de faşistlerdir. türkiye'deki çoğunluk-azınlık çatışmasının çözümsüzlüğü bütün dünyayı bir anda faşiste kesmiştir. bütün dünya faşisttir ve de ırkçıdır.

    bu bir propagandadır. önümüze gelene yüz tekme oynar gibi önüne gelen herkese sadece faşist ve ırkçı diyerek yürütülen bu propagandanın başarıya ulaşma şansı yoktur.

    sonuç olarak maari'nin ve resmi ideoloji eleştirmenlerinin kürt sorununa dair gerçekçi bir çözüm önerileri yok. bu durumun çözülebilir bir vaka olmadığının da farkında tümü, epeyce bir süre çözülemeyeceğinin de. hatta bunların bir türlü itiraf edemediği bu çözümsüzlüğü engin ardıç yazmıştı: (bkz: #46339233), bu eleştirmenler için öyle zihni çok berrak falan yorumları yapıyorlar alakası yok kafalarının içi aynen bu şekilde. ve bu çözümsüzlüğün içinde tek yapabildikleri de karşı taraftaki herkese faşist yaftasını yapıştırarak kürtlerin çoğunun desteğini dahi alamadığı bir hareketin savunuculuğuna soyunmak, ne kadar çok faşist dersek o kadar çok kazanacağız kafasındalar, kafanıza vura vura kürt hareketini size kabullendireceğiz diyorlar. zannediyorlar ki 90 yıldır hep şeytanlar iktidardaydı, hep şeytanlık yaptılar bu topraklarda, türklerin çoğu da şeytandır zaten ama türk ve kürt eşittir de bir yandan çünkü milliyet diye bir şey de yoktur (bkz: ???) olaya, aksiyonların gerekçe ve sebeplerini de katarak tarihsel bir bakış açısı getirmekten ve türkiye'nin sosyolojik yapısını işin içine katmaktan özellikle kaçınıyorlar. çaresiz kalıyorlar ve aklı resetleyip safi vicdana odaklanıyorlar. bu iş vicdanla değil akılla çözülür. çözülemezse bile daha kötü hale gelmesi akılla engellenir.


    (skocax - 30 Nisan 2015 10:58)

  • comment image

    şu aşağıda yazdıklarıma cevap verememiş cahil kürtçü.

    lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. curabitur elementum condimentum ultrices. fusce tincidunt sagittis urna. suspendisse nunc ante, malesuada in sollicitudin non, efficitur vulputate orci. duis fringilla dolor vel urna tincidunt, sit amet sollicitudin diam dictum. nullam maximus sed massa quis sagittis. nam semper interdum mauris, sed iaculis dolor interdum a. aliquam turpis ligula, laoreet sed scelerisque et, sollicitudin a justo.

    aliquam at condimentum ligula, eu iaculis erat. aenean lobortis fringilla tellus, eget tempus eros aliquam in. sed placerat consectetur eros, eu molestie enim aliquet sed. vivamus at magna eget est venenatis congue. nam nisl dui, porta sed neque ut, rutrum tristique enim. lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. nam rhoncus vestibulum maximus. etiam ut libero lacinia, pharetra risus vel, suscipit nibh. suspendisse justo leo, efficitur dapibus malesuada vel, suscipit in justo. mauris aliquet lorem enim, auctor iaculis neque euismod vitae. ut dapibus ipsum id tellus dictum viverra. proin semper tellus vel mauris pulvinar, at sagittis lorem efficitur. morbi aliquet augue accumsan, varius metus vel, blandit sapien. nulla lacinia a ipsum non fermentum. ın finibus mollis nibh, et euismod diam vestibulum non.

    fusce feugiat libero sed enim accumsan ullamcorper. maecenas sit amet tempor neque. nullam sed tortor a lacus venenatis imperdiet. phasellus bibendum, dui commodo faucibus rhoncus, felis orci placerat nisl, nec tincidunt nibh neque eget magna. aenean viverra hendrerit sem, sit amet imperdiet sem auctor et. nullam quis sem vel mauris vehicula malesuada. fusce eleifend sapien eu suscipit tincidunt. ınteger accumsan eleifend faucibus. ut varius dictum est. vestibulum ante ipsum primis in faucibus orci luctus et ultrices posuere cubilia curae; duis dignissim vulputate ante, et tristique quam maximus eu. etiam eleifend ligula est, non consequat lorem tempor blandit. fusce pellentesque pulvinar dolor vitae eleifend. pellentesque at bibendum sapien, nec pulvinar est. suspendisse hendrerit mi a nulla mollis vehicula. nunc tincidunt tristique orci.

    ut suscipit sem eget efficitur dapibus. donec eu varius lectus, lacinia dapibus ante. aliquam ac nisl in magna euismod vehicula et eu dolor. donec euismod, velit in laoreet luctus, est ante iaculis nibh, et ultricies metus nibh eu risus. proin sit amet purus in elit congue porta vel eu velit. ut aliquet ipsum sem, et gravida mi viverra nec. nam mauris nunc, tempus vulputate semper et, rutrum in dolor. vivamus pulvinar tempor ante commodo maximus. donec varius, velit sit amet sollicitudin elementum, dolor ipsum varius ligula, sit amet lobortis felis mi hendrerit lorem.

    vivamus vel dignissim arcu, sit amet tempor erat. nam maximus eu turpis at aliquam. ınteger consequat convallis urna, ac congue nisl iaculis eget. cras elementum leo eu molestie sodales. suspendisse auctor arcu nunc, quis euismod dui pulvinar nec. aliquam bibendum justo vel nunc convallis sodales. mauris quis imperdiet tellus. etiam dictum dui nec purus sagittis, accumsan vehicula nulla facilisis. praesent vel erat nec nisl semper feugiat.

    aenean at orci ut eros rhoncus fermentum nec vitae eros. vestibulum auctor tempor turpis. suspendisse potenti. nunc elementum augue vitae ipsum pharetra, at placerat lacus pellentesque. aliquam erat volutpat. curabitur finibus enim a sapien bibendum convallis eget id sapien. etiam vestibulum fringilla congue. nam consequat bibendum convallis. phasellus a odio vitae est suscipit egestas ut eget nulla. proin pulvinar nibh fermentum odio vulputate aliquet. nam ac efficitur sapien, non vulputate sem.

    mauris sodales enim eget elit consequat ornare sed quis nisi. sed pretium porta quam, a sollicitudin lectus tincidunt quis. ınteger lobortis dictum lorem, non tempor mauris laoreet quis. nulla tempus iaculis urna. quisque ac consequat diam, et consequat est. quisque vehicula scelerisque feugiat. mauris aliquam luctus ante. sed eu mauris gravida, aliquam nunc a, ultrices mauris. pellentesque sagittis nec dui commodo tincidunt. vivamus placerat urna eu metus dapibus venenatis ac eget erat. maecenas sagittis, lectus at feugiat cursus, augue ipsum dictum massa, nec gravida felis lectus ut libero. maecenas hendrerit tellus nec quam accumsan pellentesque. suspendisse vel dui sed dui euismod bibendum nec id urna. curabitur urna elit, maximus ut turpis ac, varius faucibus metus.

    cras lacinia placerat sagittis. nulla quis consectetur ligula. nunc pretium ante massa, efficitur scelerisque odio commodo eleifend. ut elit quam, dictum volutpat finibus vel, sagittis eu nisi. vivamus sagittis sit amet metus ut auctor. phasellus at turpis purus. donec consectetur, sem id semper aliquet, sem ligula feugiat odio, quis imperdiet nisl ex at justo. phasellus blandit lectus ac lorem scelerisque, at blandit arcu dictum. cum sociis natoque penatibus et magnis dis parturient montes, nascetur ridiculus mus. nulla eu dolor sagittis, imperdiet erat ut, bibendum massa. aenean laoreet eros in porttitor interdum. vivamus aliquam lorem vitae urna tincidunt porta. nunc ac sapien hendrerit, posuere urna ac, consectetur turpis. aenean gravida, lectus a aliquet pellentesque, nibh velit hendrerit tortor, at aliquet nunc diam at leo. vivamus imperdiet, dolor ac auctor sollicitudin, lectus nisi pulvinar massa, sed luctus arcu tellus sit amet mauris.

    curabitur pulvinar lectus leo. nunc consequat elit eget vehicula blandit. cras quam massa, blandit nec posuere a, condimentum vitae tortor. nulla cursus imperdiet lacinia. morbi ac odio orci. nullam convallis, quam eu egestas tristique, enim diam mattis nisl, et lacinia ipsum neque a nisi. sed dictum nibh id ante eleifend malesuada. vestibulum aliquam, risus commodo sollicitudin efficitur, mi purus dignissim massa, et tempus lacus dui molestie augue. mauris non diam nec quam viverra condimentum. fusce laoreet commodo elit aliquet bibendum. fusce euismod arcu sit amet condimentum lacinia. maecenas nec blandit enim, vel gravida nisl. ut placerat vulputate elementum. mauris vel faucibus elit. quisque ac sagittis ligula. ut gravida volutpat dui.

    aliquam erat volutpat. fusce sed imperdiet turpis, nec accumsan tortor. sed eget dignissim justo. pellentesque ultricies justo eget vulputate suscipit. ut commodo, erat in hendrerit blandit, nisi massa consequat metus, luctus tincidunt felis lorem ut odio. donec euismod pretium risus a posuere. pellentesque ultricies augue vitae arcu pellentesque suscipit. suspendisse potenti. sed et ornare nibh, a gravida ligula. donec eget dui varius, lobortis est vel, lacinia eros. sed ac ligula molestie nunc aliquet aliquam ut ut nunc. aliquam suscipit venenatis sapien nec interdum. donec vitae nisl ac orci molestie consequat. curabitur dignissim fringilla iaculis.

    aenean pellentesque hendrerit pharetra. curabitur nec tempus turpis, eget auctor tortor. ut auctor blandit lorem, vel volutpat tellus posuere dignissim. phasellus elementum dapibus nibh, vitae sagittis lacus semper eu. phasellus vel tellus arcu. fusce eu ligula non dolor molestie egestas. nam varius rhoncus nulla. proin fringilla erat augue, sed gravida eros semper vitae.

    morbi consequat, nulla eu porta ultricies, arcu lorem porta lacus, auctor tristique mi risus sit amet mauris. fusce consectetur felis eu dictum scelerisque. proin vehicula neque vitae leo luctus lacinia. ut semper tempus dolor at laoreet. nullam at maximus eros, non molestie ipsum. ınterdum et malesuada fames ac ante ipsum primis in faucibus. duis a tellus sed justo placerat sollicitudin id quis mauris.

    duis volutpat tincidunt risus, convallis pretium metus laoreet sed. fusce eu sapien at enim cursus convallis. fusce mollis gravida nibh, ac finibus augue sodales ac. duis lorem ex, lacinia nec sem finibus, gravida vehicula elit. pellentesque molestie eros non pretium fringilla. sed at aliquam ligula. sed ac consectetur ex.

    morbi purus ex, suscipit ut ultrices vel, interdum vel lectus. nam tempus augue arcu. maecenas semper varius leo vel porttitor. duis bibendum, erat et dapibus facilisis, velit mauris pretium magna, non egestas ante risus et ante. pellentesque lacinia, lorem eu malesuada porta, elit dui tempus nunc, id vehicula nulla risus vel odio. lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. nullam euismod sapien ut ultrices rhoncus.

    ut sed urna bibendum, rhoncus ante ut, fermentum dolor. morbi sed ultrices tellus. aenean dapibus sagittis turpis quis condimentum. aliquam pharetra metus eget convallis hendrerit. sed sit amet lacus interdum, euismod quam eget, venenatis tortor. ın ultricies fringilla tempor. cras finibus eget nunc nec semper.

    duis vel lectus condimentum, elementum massa sit amet, hendrerit ligula. pellentesque habitant morbi tristique senectus et netus et malesuada fames ac turpis egestas. nullam urna magna, aliquet ut augue et, rutrum finibus turpis. aenean gravida nisl magna, nec consequat nisi consequat nec. phasellus cursus consequat libero, vitae porttitor nulla interdum ac. quisque lectus neque, imperdiet sit amet purus in, consequat pulvinar nulla. nunc interdum blandit elit, nec hendrerit neque imperdiet nec.

    edit: inla.


    (dopermen - 30 Nisan 2015 16:47)

  • comment image

    7 haziran seçimlerinden önce bir arkadaş grubuyla toplanmıştık. konu bir şekilde siyasete geldi ve ben chp ve hdp'nin siyasetini çok beğendiğimi, oyumu da hdp'ye vereceğimi söyledim. ilk şok geçtikten sonra yine bilindik tepkiler "ama onlay teyöyişt, şen naşıl teyöyiştleye oy veyiysin" tepkileri gelmeye başladı. elimden geldiğinde resmi hakim güç ideolojisiyle zehirlenmiş arkadaşlarıma laf anlatmaya çalıştım. en son bir tane arkadaş error vererek "en iyi kürt ölü kürt, biz yıllarca onlar kürtçe konuşamasın diye binlerce asker şehit verdik" gibi hitler'e rahmet okutacak bir laf etti. ben artık tartışmanın anlamsız olduğunu anlamıştım. bu lafı eden sığır siki arkadaşım, beni yıllardır tanıyor olmasına ve türk olduğumu bilmesine rağmen nereli olduğumu ve kürt olup olmadığımı sordu. onun o küçük gerizekalı düşünce dünyası ancak bu kadar derinlemesine düşünebilirdi.

    velhasıl, maarri'nin başlığının altına yazanların bir kısmı benim sığır siki arkadaşımın aynısı.


    (mirage - 18 Temmuz 2015 10:15)

  • comment image

    ırkçı kürt faşist yazar. kürt yazar hem de faşist kürt. kürt faşisti.

    sanırım bu adam benden yaş olarak küçük, önemli değil elbette ama kendisine gıpta ederek bakıyorum. bunca yaşıma kadar görmekte zorlandığım bir çok şeyi, önüne set çekmeden, son derece düzgün bir türkçe ile anlaşılabilir ve açıkça yazan bir yazar. insanın hayatında dönüm noktaları oluyor. hayata bakışı, hayat karşısında duruşu, içinde bulunduğu dünyayı okuyuşu, insanlarla ilişkisini gözden geçirirken bu dönüm noktaları hemen aklına geliveriyor. benim için insana bakışın ilk dönüm noktası henüz ortaokul yıllarımda pansiyonumuza erzincandan gelen bir arkadaş. kendisini buradan saygı ile anıyorum. fazla uzun etmek istemiyorum tabi ama beni en çok şaşırtan bu çocuk olmuştu o yaşta. ben kürdüm demişti üstüne bir de alevi olduğunu söyledi. çekinmeden, utanmadan, garipsemeden. o kadar kızmıştık ki çocuğa, kürdüm denir mi hiç? ne kadar ayıp, hiç utanmadan kürdüm diyorsun falan demiştik. en az bizim kadar o da şaşırmıştır herhalde. çok kapalı bir toplumda büyümüştüm o yaşa kadar. köy ve ilkokulda edinmemiz ve gururlanmamız gereken kimlik çoktan öğretilmişti bile.. geçelim.

    ve daha sonra ortaokul bitince daha başka insanlar tanımam gerekti. bunca sene düşman bellediğimiz "yunan tohumları" vardı karşımda, allahım bu bir sınav olmalıydı. gökçeada oldu yeni mekanım, nasıl yani, neden öldürmüyorduk buradaki bunca rumu, senelerce bize düşman olmuşlar, çoluğumuzu çocuğumuzu kesmişler, biz türklere etmedikleri zulüm kalmadığı gibi adamların mega idea diye de bir düşünceleri vardı hala. tüm bu fikirlerim içimde büyürken denizlili bir esnafla rum bir esnafı tavla oynayıp çay içerken gördüm. önce kızdım, sonra gördükçe kanıksadım. ee normalmiş. garip bir şey yok ortada. çoğu zaten göçmüş gitmiş, pek de kalmamışlar. bir de ona üzülmüştüm.... unuttum bile....

    avusturyaya gittim, salzburg. şirin bir yer, gidip görmenizi tavsiye ederim. 3 hafta kadar kalma imkanım olmuştu. işte bu sefer gaffurun kalbine kadar yaklaştım. hatta salzburga viyanadan gittim. neyse efendim, biz türkler diye başlayan tüm güzellemelerin yalanı içimi yaktı. yoldaki güleryüzlü selam veren insanlar, yardım etmeyi seven insanlar, tertip, düzen, iş güvenliği için alınan önleme bir bina daha yapma imkanı, ... çok etkilendim. nasıl olur da devlet bu insanlara bu kadar saygı duyar, nasıl olur da insan yerine koyar diye sordum hep. devletin lütfu olarak algıladım bunları. bir çok şeyi hayatımdan çıkarmama vesile olan zamanlardan birisi daha işte... kimse, çok nadir bir kısım hariç, ırktan, renkten, tanrıdan yakınmadı. çok tuhaf. keselim...

    gezi olayları oldu hatırlayanlar vardı 2013 senesinin haziranı. ölümler, hukuksuz polis zulümleri, yalanlar, penguenler, iftiralar, itibarsızlaştırmalar. konuyla ilgili en azılı faşistin bile yakınmaları var bu sözlükte... bunu hiç uzun etmiycem.

    sonra bu arkadaşı okumaya başladım, en başında da dediğim gibi, kafanda kurup da ne olduğunu tam şekillendiremediğin, dillendiremediğin ne varsa hepsini usulca, akıl ile, izan ile anlatıyordu. eleştirenleri de bir ara okumak istedim ama ben maarri kadar sabırlı olamadım maalesef. devlet ile mesafemi, devlete bakışımı, ırksal tasnife dayanan sınıfları, resmi tarih denen şeyi, tapınmanın insan onurana verdiği tahribatı, bir çok konuyu bu arkadaş ile yeniden gözden geçirdim, yeni okumaları da bu arkadaşla yaptım. yazdıkları, bireysel olarak bana çok dokundu ve etkiledi. bir de bunca şeyi görmeyerek yaşamak, hiç üstüne gitmemek hem aldatılmışlık hem de suçluluk duygusu bıraktı bende. devam et maarri. belki benim gibi başka insanların da daha çok kafasını karıştırırsın. ben şahsen kendisine kocaman bir teşekkür borçluyum.


    (breygo - 30 Temmuz 2015 13:24)

  • comment image

    ırkçılık, milliyetçilik, dincilik bana göre de dünyanın en anlamsız işleri. ama yazılarındaki bu faşist takıntısı çok acayip.

    şu son taciz başlığında 500 satır ırkçılık güzellemesi yaparak büyük resmi gören suriyeli perspektifini kazandırmış. bi nevi upgrade olmuş, tebrikler.


    (to madeira - 8 Temmuz 2016 11:04)

Yorum Kaynak Link : maarri