Facebook Yorumları
  • comment image

    roman polanski ’nin, repulsion ile başlayıp, rosemary’s baby ile doruğa çıkan üçlemesinin son halkası.
    üçlemenin ortak teması, apartman, yalnızlık ve yabancı olma hissi, bu filmde de ziyadesiyle kendini gösteriyor. yalnız ve yabancı adamı, sanki rol yapmıyor gibi bir gerçeklikle roman polanski oynuyor.
    sessiz, sakin, kibar, iki lafından biri özür dilerim veya teşekkür ederim olan, kimliğini belki hiç bulamadığından olsa gerek çok kolay kaybeden bir adam, trelkovsky. bir gün bir daireye taşınıyor ve tüm hayatı değişiyor. zaten çok kaygan bir zemini olan bu hayat, bu eski apartman dairesinde sallanıp, dağılıyor.
    film ise sonuçtan çok, bu sallantı süreci üstüne… beni ben mi delirttim*dercesine, bay trelkovsky’nin değişimine ve delirmesine neden olan sebepleri izliyoruz. polanski, yönetmenliğinin yanında oyunculuğu ile de muhteşem bir iş çıkarıyor.

    başrol oyuncusunu polanski ’nin canlandırması, onun geçmişini bilen izleyiciler için ilginç gelebilir. rosemary’s baby filmi sonrasında, roman polanski ’nin eşi sharon tate ve doğmamış bebekleri, charles manson çetesi tarafından katledilmişti. vahşi ve kanlı bir kıyımdı bu. hatta polanski, tesadüf eseri evde olmadığı için ölümden kurtulmuştu.

    --- spoiler ---
    filme dönersek, trelkovsky, birden fazla kere fransız vatandaşı olduğunu söyleme gereği duymuş ve yabancı olduğu için işlemediğini düşündüğü bir suç için bile özür dilemek zorunda kalmıştı. istenmiyordu. diğer apartman sakinleriyle aynı haklara sahip olamadığını düşünüyordu. ve herkesin onu intihara sürüklediği saplantısına kapılmış, nihayetinde de kendini camdan aşağı bırakmıştı. ama ölemedi. ve şu replikler döküldü dudaklarından;

    -you gang of killers! i'll show you some blood. you wanted a clean death, didn't you?

    -it's going to be dirty. unforgettable. it was better last time, wasn't it? well, i'm not simone choule. i'm trelkovsky. trelkovsky.

    izlerken sanki bunu polanski söylüyor gibi hissettim ben. yabancıydı, istenmiyordu, kimlik sorunu yaşıyordu. yahudi olması sebebiyle zamanında çok acılar çekmiş ve nihayetinden diyetini defalarca ödemişti (daha çocuk yaşta toplama kampında annesini kaybetmişti. sonrasında, karısı ve çocuğu katledilmişti)
    başka biri görünürken, adını haykırarak, o apartman dairesinden ikinci kere atlaması bana bunu anlatıyor. yeniden, daha kanlı, daha temiz bir ölüm.
    ---
    spoiler ---


    (pul - 25 Kasım 2008 15:58)

  • comment image

    --- spoiler ---

    insanda 'conatus' türlü türlüdür. boş yani salt bir ivmeden başlar, pasif bir algıya; hayvani* bir arzudan, kendini, kendinde ve kendi için isteyen iradeye kadar gider. ne ön adı, ne mesleği, ne de onu tanıyan bir yurdu olan trelkovsky, gauloises denen üç beş papellik belirlenimiyle (hatta uzanımıyla) conatus skalasının neresindedir? bir hayli altlarda. bir izleme halidir: hem takip etme, hem de gözleme anlamında.

    kendisine bir yabancı olarak verili olan doğasını takip eder. odası, eşyası, komşuları, iş arkadaşları, hepsi verilidir. seçme şansı yok gibi görünür. hiç mi denemez iradesini koymayı? nadiren. tam arzu seviyesine geçtiği anda sınırlanır, teslim olur sonunda. kendi sınırlarını kendisi belirleyemez.

    bir yabancı olarak dışarıdan gözlemeye mahkumdur. ancak izlemeye o kadar gömülür ki, eğer bir ben varsa benden içeride, onun da en temel ve aklı başında* farkındalığını yitirir. çünkü izledikçe izlenen olur, aklı, yani iradesi, algısına yenik düşer. kendine dair bilgisi bile algı düzeyine iner, kendine dışsallaşır. gidip karşıdan kendini izler mesela.

    düşüncesindeki benliğine dair örtük farkındalık, etkinleşemediği sürece, bir potansiyel olarak kalan içiyle, varlığını esir alan dışı arasındaki yarık açılır. benliğine dair sorusu, yani farkındalığı, önce sarhoşluk biçimiyle dile ve eyleme gelir: "kafamın kendine ben demeye ne hakkı var" diye sorar. sonra da sırasıyla paranoya ve şizofreni biçimleriyle gerçekleşir. "ben sizin seçtiğiniz, belirlediğiniz simone choule değilim" çığlığı kalır geriye. kaçınılmaz son ise, mutlak yadsımadır.

    iyi oyunculuk, hakiki bir atmosfer ve bolca detay ve sembolizmle süreklenen filmin en ilginç sahnelerden birisi, trelkovsky (belki de polanski) maskeli çocuğun cezalandırılışıydı. yine bir yerde, kapıcı trelkovsky'e "bir suçlu varsa, bilin ki sizsiniz" diyordu.

    aa, pardon, öteki demeyi unuttum, bir de kimlik.
    hiç öyle "belirlenim, farkındalık, benlik, irade, ahı ahı " diye ayar vermeyin, küserim.

    ---
    spoiler ---


    (conatus - 2 Kasım 2009 15:39)

  • comment image

    roman polanski'nin apartman üçlemesinin son filmi. 1976 cannes film festivalinde altın palmiyeye aday gösterildi ama ödülü travis bickle'a kaptırdı. stella'nın trelkovsky'i yatağa attığı sırada şöyle bir diyalog daha doğrusu monolog vuku bulur.

    ---spoilerımsı---

    - söyle bakalım, bir kişi hangi noktada olduğunu sandığı kişi olmayı bırakır?

    stella: bilirsin, karmaşık sorulardan hoşlanmam.

    - diyelim kolumu kestin. şöyle derim, 'ben ve kolum.' öteki kolumu da kestin. şöyle derim, 'ben ve iki kolum.' diyelim midemi söküp çıkardın, böbreklerimi, diyelim ki mümkün bu... şöyle derim, 'ben ve iç organlarım.' anlıyor musun? ve şimdi de, kafamı kestin... 'ben ve kafam' mı derim yoksa 'ben ve vücudum' mu? kafamın kendine ben demeye ne hakkı var?

    stella: ...

    ---spoilerımsı---


    (ihmenev - 22 Şubat 2013 13:17)

  • comment image

    - polonya gocmeni yahudi'dir trelkovksy. film boyunca etrafta david'in yildizlarini goruruz.
    - kendi hayatinin oyuncusu degildir trelkovsky. garsondan martini ister brandy gelir; kahve ister, sicak cikolata gelir-- hayir diyemez.
    - kendine uzaktan bakabilen bir insandir trelkovsky. yalniz, otel odasinda yataginin ustunde oturup dusunebilen bir insandir trelkovsky; ve ayni zamanda intihar etmek icun silah almaya calisirken dayak yemek uzere olan bir insandir.
    - hrundi bakshi'nin fransa gormusudur trelkovsky.
    - polanski'nin sizofreniyi, kimliksizligi, kisiliksizligi yuceltmesidir bu film.

    amen


    (hemingway - 10 Ekim 2003 10:52)

  • comment image

    polanski'nin özyaşamöyküsel filmlerinden. modern şehirdeki yabancılaşma ve yabancı düşmanlığı, iletişimsizlik, yalnızlık, bastırılmış eşcinsellik gibi elzem temaları korku filmi, kara film, thriller üçgeninde betimleyen önemli bir yapıttır. cannes'da ilk gösterildiğinde eleştirmenler tarafından abartılı bulunduğu söylenir. bununla birlikte, birkaç kez izlendiğinde değişik yan-temalar keşfedilebilir.

    edit: imla


    (hanging rock - 24 Ekim 2013 21:08)

  • comment image

    şimdiye kadar hiç bu kadar kafkaesk bi şey izlememiştim.

    ancak şöyle bi pragraf açayım;filmin psikanalatik bi okuması da yapılabilir pekela.filmde kahramanın yaşadığı her şey bi sanrı olabilir.bu anlamda karakter paranoyak şizofrendir.freud paranoyanın esas sebebinin bastırılmış eşcinsel arzu olduğunu söyler metinlerinde.o halde apartmandaki komşuların aşırı kastre edici davranışları aslında kahramanın düşlemlerinden başka bir şey değil.bu düşlemler kahramanın arzusunu açığa çıkarmaya yardımcı oluyor.zira ölüm/intihar düşlemleri ne kadar yıkıcı olsa da trelkovsky kadın kılığına giriyor.üstelik bunu da kendimi korumak için yapıyorum diyerek olayı rasyonalize ediyor.komşuların hepsinin üstbenliği temsil ettiğini söylememe gerek yok sanırım.

    ben filmin bu okumasını sevmedim,zaten sinemada insanın patalojisini psikanalatik göndermeler yaparak anlatan filmleri kısır bulurum.film/oyuncular ne kadar başarılı olursa olsun.(la pianiste,we need to talk about kevin vs.)

    diğer yandan filmi izlediğimde aklıma kafka'nın dava kitabı geldi.burda da apartman bir yer olmaktan ziyade bi olgu olarak karşımıza çıkıyor.kahraman aynen kafka'nın karakterleri gibi çaresiz.apartmandaki komşuları aşırı irrasyonel davranıyorlar.kahraman affallıyor,ne yapacağını bilemiyor.apartmandaki tiplerin her biri dehümanize tipler,yaşadıkları evren sanki gerçek değil,kurallara sıkı sıkıya bağlılar,aynı zamanda oldukca saldırgan tipler.her birinin şiddet eylemine tanık oluyoruz nerdeyse;kimisi sürekli adamı evden kovmakla tehdit ediyor,kimisi zorla imza almaya çalışıyor,kimisi kapıların önüne sıçıyor.kahraman bu katı evrende küçüldükce küçülüyor.çaresizleştikce çaresizleşiyor.aynı kafka'nın kahramanları gibi.

    filmi buraya bağlarsak eğer modernizmin örtük faşizmi içinde insanın yalnızlaşmasını,çaresizleşmesini izliyor olabiliriz.ha tam da şimdi aklıma adamın soyguna ugradıktan sonra ev sahibi tarafından polise gitmesinin engellenmesi geldi.yasayı(paradigmayı) bozacak herşey yok sayılır.tıpkı modernizmde olduğu gibi.

    apartman üçlemesinin en güzeli.


    (canimceviz - 25 Kasım 2013 20:15)

  • comment image

    roland topor hayranlığıma ekmek banan filmdir.

    dostlar güzelinden açıklamış, irdelemişler. ancak benim kafama takılan ve hayranlığımı sağlayan en önemli gösterge, ölemeyen bir intihar teşebbüsçüsünün, tekrar atlamak için binbir zahmet çekerek yukarı kadar çıkması.

    muazzamdır. darısı başımıza.


    (hobiligirtlak - 4 Aralık 2013 02:41)

  • comment image

    filmin ilk bölümünde trelkovsky daireyi kiralarken verilen "tuvalet koridorun sonunda" bilgisi, filmin başında gösterilen silah klişesi misali, gayet manidardır. zira trelkovsky ancak filmin sonunda tuvalete gider ve anlarız ki, gördüğü tüm halüsinasyonlar ve yaşadığı panik ataklar kakasını tutmasından ileri gelmektedir. sevgili polanski, "her sabah tuvaletinize gidiniz kakanızı yapınız" gibi anarşist bir alt metin yerleştirmiştir filmine... ama dikkatli gözlerden kaçar mı, kaçmaz !


    (neen - 30 Ağustos 2004 14:25)

  • comment image

    roman polanski filmden pek memnun kalmamistir. haklidir. basyapittir masyapittir ama, malesef dramaturjisi pek saglam olmayip, sonu basindan anlasilan türden bir filmdir. buna karsilik polanski'nin bir yönetmen olarak ustaliginin doruguna ulastigi filmlerdendir. tereyagindan kil cekermiscesine yönetilmis bir hali vardir filmin. o derece kendinden emin, rahat bir ritmle ilerler.


    (caponsever - 4 Ekim 2004 14:58)

  • comment image

    "yabanci misiniz?"
    "evet. ama fransız vatandaşıyım..."

    yabancı olmak, yabancı hissetmek, dışlanmak bu filmin alt metninde bir gölge gibi gezinir. izleyicinin kendi hayalgücünün açık büfesinden tıkındığı oranda etkisi artan ve haklı olarak serbetçe çekilmiş etkileyici bir deneyimdir. cüretkar bir kafka yorumu olarak da görülebilir.


    (enis zenci - 16 Ekim 2004 22:35)

Yorum Kaynak Link : le locataire