Süre                : 23 dakika
Çıkış Tarihi     : 20 Ekim 2017 Cuma, Yapım Yılı : 2017
Türü                : Animasyon,Kısa Film,Komedi,Fantazi,Bilim Kurgu
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Bitter Films , Bitter Films
Yönetmen       : Don Hertzfeldt (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Don Hertzfeldt (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Julia Pott (IMDB), Winona Mae (IMDB)

World of Tomorrow Episode Two: The Burden of Other People's Thoughts ' Filminin Konusu :
World of Tomorrow Episode Two: The Burden of Other People's Thoughts is a short starring Julia Pott and Winona Mae. Emily is visited by a backup clone of herself from the even-more distant future, as they must venture into...


  • "dizinin kalitesi bir yana, sigarayı bıraktırır o kesin.edit: bıraktım :d 1 yıl oldu."




Facebook Yorumları
  • comment image

    kralice izlerken neler hissediyor diye dusunduren dizi. gecmisi izlemek , bunca olayi tekrar yasamak bir garip hissettirir herhalde.
    her yonuyle basarili buldum diziyi.dekorlar , kostumler cok basarili.


    (tototo - 6 Kasım 2016 00:42)

  • comment image

    krallar, kraliçeler, saraylar, çay partileri, iskoçya manzaraları, taht oyunları, uşaklar ve at pornosu içeren şahane bir ingiliz dizisi.

    --- spoiler ---

    normal bir eğitim alamamış kraliçenin, annesinin yanına gidip "beni nasıl yüz üstü bıraktın" diye serzenişte bulunması bir harikaydı. annesinin de "senden bir şey olmaz dediler, herkes her şeyi yapamaz, kabullenmek en iyisi" diye kraliçe kızına gerizekalı demesi daha bir fenaydı.

    ayrıca ana kraliçenin iki kız kardeşi birbirine ömür boyu düşman bırakma ihtimaline karşı sırf gündem yaratmasın diye oyunlar çevirmesi ve prenses margaret' in hayatını karartması da fena fecir bir olay.

    bir nevi baş uşak olan (asker olduklarının farkındayım) danışmanların kraliçeden daha sözü geçen insanlar olması ise en fecisi.

    kraliçenin her şeye rağmen amcasından akıl alması da güzel bir nüans. şimdiye kadar hep filmlerde, belgesellerde ve dizilerde edward' ın ne kadar basiretsiz bir adam olduğu gösterilmişti çünkü. ha burada da çok iyi gösterilmemiş ama yine de kraliçenin ona hala saygı duyuyor olması da bir şey.

    hayatının elinden alınıp gittiğini gören philip mountbatten' ın oğlu charles' a olan sert tavrını bile koymuşlar diziye. ilerideki sezonlarda gizli aşklarını da koyarlar muhtemelen.

    ---
    spoiler ---

    son bir ayrıntı da her bölümün kendi içerisinde ayrı bir konusu olması. her bir bölüm yeni bir film gibi geliyor, o yüzden daha bir muhteşem. sırf bu diziyi çıktığı anda izlemek için netflix üyeliğimi yeniledim şahsen ben.


    (rhys - 10 Kasım 2016 04:14)

  • comment image

    prodüksiyonuna harcanan her kuruşunun helal olduğu netflix şahanesi. oyunculuk atmosfer, detaylar, hikaye anlatımı hepsi çok iyi. 2016'nın en iyi dizilerinden. emmy'lerde rakiplerini her türlü dövebilecek kalite ve iyilikte dizi.

    özellikle taç giyme töreninin olduğu 5nci bölümü bölümler içerisinde sıyrılır.


    (toisfalan - 22 Aralık 2016 21:49)

  • comment image

    "there are two elements of the constitution:" wrote walter bagehot in 1867.
    "the efficient and the dignified."
    which is the monarch? your royal highness?

    - the dignified?

    - very good.
    the efficient has the power to make and execute policy and is answerable to the electorate.
    what touches all should be approved by all.
    the dignified gives significance and legitimacy to the efficient and is answerable only?

    - to god.

    kraliçe elizabeth'in çocuk yaşta üniversite dekanından aldığı derslerden birinde geçen bu diyalog, ingiliz kraliyet sisteminin özeti gibidir. sırf asil kandan olduğu için sadece tanrıya hesap verecek olan "the dignified"'ın, fen bilimleri, politika, savaş stratejileri vb. herhangi bir konuda bilgi sahibi olmasına gerek yoktur. onun eğitimini alması gereken yegane konular anayasal hukuk ve saray kurallarıdır. takip etmesi ve hakkında karar vermesi gereken tek kişi de başbakan (ve doğal olarak hükümeti)'dır.

    bu gerçekliği kapak gibi yüzümüze vuran bu bölüm (sanıyorum 6. bölümdü), hepsi birbirinden muhteşem yazılmış - çekilmiş - oynanmış 10 bölüm arasında beni en çok etkileyen bölüm oldu. bir kaç defa izledim aynı bölümü. saray mekanizmasının ve monarşinin ne anlama geldiğini tam olarak anladım bu bölüm sayesinde.

    yüzyıllardır gelen alışkanlıkların saray'a aslında nasıl da korkunç tecrübeler sonucunda yerleştiğini dehşetle fark ediyorsunuz dizi boyunca. "ben genç ve kadın bir hükümdarım, teknoloji falan da ilerliyor, bundan sonra bazı şeyleri değiştireceğim" yaklaşımı, elizabeth'e verdiği gibi izleyiciye de heyecan veriyor. siz de aslında "evet abi artık onu da değiştirsinler bi zahmet" diyorsunuz.. ancak olaylar öyle bir gelişiyor ki, "bi dakka bi dakka, bu böyle olmamalı, bunun sonu şöyle kötü olabilir" kararına kendi kendinize varır oluyorsunuz, kendinize bile şaşırarak.

    izleyin efendim bu diziyi, aldığı ödülleri sonuna kadar hak ediyor. hatta winston churchill karakterini canlandıran john lithgow'un da ödülü hak ettiğine inanıyorum.


    (is that altinmese - 9 Ocak 2017 14:29)

  • comment image

    donem dizisi severim, drama severim, ingilizli seyleri severim, bir the queen olsun bir the king speech olsun bunlari hep severim, iyi oyunculuk beni zaten mest eder ve bir yapimi sirf bunun icin bile izlerim, dekor kostum mekan kurgusu gibi gorsel seylerin satafatlisini damardan verseler "daha yok mu" derim, arada kalmis kisisel hallerin efendilikle ustesinden gelinmesi hikayelerinin hastasiyim.

    simdi bu diziyi benim icin yapmamislar da kimin icin yapmislar allaskina ya.

    allahim nolur yeterince uzun yasayayim ve diana'li kate'li dizileri de goreyim nolur.

    ayrica, dizide anlatilan "hayati gecirme sekli" hakkinda cok konusulur da gerek yok, fakat sunu soylemem lazim,

    diziyi izleyince, elizabeth'in diana'yi istememesinin temelinde yatan travmalari goruyor ve anliyorsunuz. kocasi olacak adam az kompleks yapmamis; hayir adam kralice olacak bir prensesle degil de mahallesindeki overlokcuyla evlendigini falan mi sandi acaba ya. neymis golgede kaliyormus. yapma yauv???

    bir de, margaret su an 23 24 yaslarinda ve tammm olarak o yasin insani gibi davraniyor. o yaslardayken ben de adeta bir margaret'tim ve hayatindaki elizabeth de annemdi. ha elizabeth'in ablam oldugu da oldu tabii, zira basarili bir hayati herkes ablamdan beklerken benden bir cacik olacagini pek kimse dusunmemisti. (olmadim da zaten shdhahdhaf)

    yani diyorum ki god save the queen.

    hele vefatinda sonra tahta charles denen kifayetsiz gececekse god epey ciddi save the queen. rica ediyorum. tesekkurler.


    (dagny taggart - 20 Ocak 2017 02:30)

  • comment image

    devasa bir saçmalığın altından kalkmayı başaran bir kadının hayatını anlatan, başarılı bir yapım.

    bana düşündükleriyle, bir insan bu kadar mı şanssız olur dedirten bir hayat hikayesi. zaten kraliyet ailesinde doğmuşsun, hareket kapasiten, yaşam alanın belli. yapabileceklerin ve hayat çerçeven son derece kısıtlı. kendine ait özgür bir hayatın hiç bir zaman olmayacak.

    bu öylesine boktan bir iş ki, ancak ölerek kurtulabiliyorsunuz. hele sizden önce birisi zaten bırakıp gitmişse ne yapacaksınız. hayal edin bu kafesi bir. şanssız insanlar, asla kendilerine ait bir hayatları olmuyor.

    hadi neyse, taht erkeklerin üstünden dönüyor önce ve kapı gibi bir baban, ama ondan önce amcan var sırada, sen en azından -zaten seçme şansın yok da- aile kurup, çocuk yetiştirir, görevlerimi yerine getirir, mutlu mesut yaşar giderim diye düşünürken, amcan tahttan feragat ediyor, baban ölüyor. ve tarihin en büyük, en çetrefilli, dünyanın % 60'ını kolonize etmiş bela mı bela bir imparatorluğun, hükmü sembolik de olsa, başına kraliçe olmak zorunda kalıyorsun. senin döneminde bağımsızlığını kazanan 12 ülkenin ve hala diğer bir 14'ünün de kraliçesisin bu arada.

    tamam heir presumptive falanmış ama, ne doğumu çok ilgi ile karşılanmış ne de kraliçe olması beklenmiş. ne eğitimin var, ne dünyadan haberin var. sokakta yürümemişsin. 24 yaşındasın daha. senden önce, bu imparatorluğu kuran, adını taşıdığın, artık ilahlaştırılmış başka bir kraliçe ve ardından o imparatorluğu makineye dönüştüren bir diğeri var. ikisi de yarım yüzyıl civarı hüküm sürmüş.

    şimdi diyeceksiniz ki, peki ya başına gelmeyen kalmamış ı. elizabeth veya 18 yaşında* tahta geçen victoria ne yapsın? yaşadıkları dönemler düşünülürse, ben onların ıı. elizabeth'ten çok daha şanlı olduklarını düşünüyorum. onun gibi ortada bir yerde değiller. bir çok şeyi yapmak zorunda değiller.

    helen mirren'ın oynadığı ve prenses diana'nın ölümünden sonraki olayları anlatan film the queen'i seyrettikten sonra ilk defa saygı duymuştum bu kadına, çünkü medya ve halk ne derse desin, monarşi ne kadar aptalca bir şey olursa olsun, tamamen gerektiği şekilde, özellikle de karakterine göre davrandığını düşünüyorum.

    bu işin esprisi, 'sovereign dediğin kendisine ait bir insan, birey değil, devlettir' ise, bu devirde sovereign anca böyle olur işte.


    (drunkenshoe - 8 Eylül 2017 11:55)

  • comment image

    dizide asagi yukari soyle bir laf geciyor.

    " sen yasadigin hayattan mutsuz oldugunu dusunursun, sonra oyle bir sey olur ki o ana kadar aslinda hic de mutsuz olmadiginin farkina varirsin."

    basit gibi gorunse de oldukca carpti beni bu laf duyunca.. burda dursun. guzel dizi.. simdi bekleyelim bakalim 3. sezonu.


    (witchcraft83 - 13 Aralık 2017 00:51)

  • comment image

    önemsiz spoiler;

    bir bölümde kraliçe elizabeth kocasının pilotluğu öğrendiğini churchill’e söyler. churchill de köpürür;

    “geleceğin kralının babası kendisini bu şekilde tehlikeye atamaz” diye.

    ulan bu adam hangi geleceğin kralı? 60 küsür yaşında hala prens.


    (oztrink - 17 Temmuz 2018 20:56)

  • comment image

    internet haberciliğine bir özür borcum olmasına sebep olan dizi.

    kadın koskoca kraliçe olacak, kendisi dahil herkes mutsuz. tahtını bırakıp bunları direkt varis yapan eski krala nefret kusuyorlar. neymiş, normal insanlar olarak yaşamak istiyorlarmış. bir sürü yana kaydırmalı fotoğraf eşliğinde yapılan "prens charles çok mutsuz ve müslüman bahçivana veriyor" tarzındaki haberler doğruymuş demek ki. günahını almışız o sitelerin.

    açık konuşmak gerekirse bu memleketteki sistemi ben hiçbir zaman tam anlayamadım. kim nerenin bilmem nesi, bu ünvanlar nereden geliyor, kim ne işe yarıyor gerçekten anlamıyordum. hatta kendi kendime ''tamam büyük britinya var, birleşik krallık var, o zaman ingiltere diye bir yer yok?'' gibi aptal aptal çıkarımlar yaptığım dahi olmuştu.* izledikçe anlıyorum ki bunları zaten philip mountbatten da anlamıyormuş, şu an kendimi gerçekten daha iyi hissediyorum :d

    nerede başlayıp nerede bittiğini anlamadığı yetkilerle donatılmış bir kraliçe olan genç bir insanın ve ailesinin psikolojisi çok iyi yansıtılıyor. kraliçenin dünyanın dört bir yanında gördüğü saygı bir tarafta, kocasının kişisel hobisi için bile birilerinden neredeyse izin alacak pozisyonda olması ayrı bir tarafta. zaten phillip'in yüzünden hiç silinmeyen ''ne sikim iş bu'' ifadesi her şeyi açıklıyor. bence matth smith'in, claire foy'dan bile daha çok ücret almasının sebebi bu ifadeyi en iyi şekilde yansıtması olabilir.*

    keşke herkes izlese şu diziyi. görsel olarak güzel bir dönem dizisinden veya zaten kafadan ilgi çekici bir konu olan kraliyet ailesinin hayatından çok daha fazlasını yapmışlar. insanların böyle bir şeyden mahrum kalmaları hiç adil değil. hızımı alamayıp bir gün arayla ikinci entry'yi yazmak zorunda kaldım. aşırı seviyorum.


    (dunyanin en buzin seven insani - 22 Aralık 2018 18:19)

Yorum Kaynak Link : the crown