Süre                : 1 Saat 51 dakika
Çıkış Tarihi     : 17 Kasım 2016 Perşembe, Yapım Yılı : 2016
Türü                : Komedi,Drama
Ülke                : Almanya,Romanya,Hungary,İsveç
Yapımcı          :  Filmallee , Strada Film , Mirage Film Studio
Yönetmen       : Anca Miruna Lazarescu (IMDB)
Senarist          : Anca Miruna Lazarescu (IMDB)
Oyuncular      : Alexandru Margineanu (IMDB), Razvan Enciu (IMDB), Ovidiu Schumacher (IMDB), Susanne Bormann (IMDB), Manuel Klein (IMDB), Doru Ana (IMDB), Marcela Nistor (IMDB), Lutz Blochberger (IMDB), Ana Ularu (IMDB), Florin Galan (IMDB), Friedrich Schilha (IMDB), Colin Buzoianu (IMDB), Mihai Penisoara (IMDB), Liliana Balica (IMDB), Roxana Sabau-Nica (IMDB), Irene Flamann (IMDB), Monique Maior (IMDB), Patrick Czako (IMDB), Valentin Alexandru Bernat (IMDB), Mihai Iatin (IMDB), Marius Tatar (IMDB), Giulia Tatar (IMDB), Alexandru Nicolas Vese (IMDB), Mirela Puia (IMDB), Carmen Butariu (IMDB), Alexander Malarik (IMDB), Botond Baranyai (IMDB), Bogdan Comanescu (IMDB), David Lindner Leporda (IMDB), Felix zu Knyphausen (IMDB), Jan Andreesen (IMDB), Horatiu Covlescu (IMDB), Ansgar Göbel (IMDB), Oltea Prelea Blaga (IMDB), Dorel Nica (IMDB), Isa Berger (IMDB), Bogdan Costea (IMDB), Georg Peetz (IMDB), Silvana Mihai (IMDB), Patrick Jansick (IMDB) >>devamı>>

Die Reise mit Vater (~ That Trip We Took with Dad) ' Filminin Konusu :
Die Reise mit Vater is a movie starring Alexandru Margineanu, Razvan Enciu, and Ovidiu Schumacher. The story is set in 1968, when a Romanian-German family from the city of Arad starts a journey to the German Democratic Republic.


Oyuncular
  • "the servant gibi muhteşem bir filmin de senaristidir. kayıtlara geçsin."
  • "2005 yılı nobel edebiyat ödülünü kazasız belasız başımızdan savıp kakaladığımız yazar. rahatladık yau milletçe, ya verselerdi orhan pamuk'a maazallah?"
  • "gazetelerde yüzünde yara bandı olan bir vesikalık resimle tanıtılan yazar. amcam sanki nobeli sokak kavgası sonucu kazanmış gibi gözüküyor***"




Facebook Yorumları
  • comment image

    bu adamın eserlerinin hepsini okuttular bize, sordular sınavda. içimiz karardı kötü olduk. ne$eli $eyler istedik biz hep. mountain language gibi eserler okuyunca üzülüyorduk insanların haline. politik yanı hiç ho$umuza gitmemi$ti. yıllar yıllar önceydi zaten.


    (rofw - 17 Ekim 2002 17:20)

  • comment image

    harold pinter ile eski dönem milletvekillerimizden birinin bir ziyaret sırasında karşılaştığını ve ayaküstü sohbet ettiklerini öğrenince dayanamadım ben de bir konuşma sırasında kendisinin bir soruya verdiği cevabı paylaşmak istedim.

    öncelikle, nazlı ılıcak/#18003251

    the paris review muhabiri larry bensky pinter'a 1966 yılında soruyor:

    - oyunlarınızda zaman zaman karşılaştığımız kişisel tehdit temasının geniş anlamda, siyasal olarak başınızı belaya sokabileceğini düşünmüyor musunuz?

    - herhangi bir siyasal kişi veya kurum tarafından korkutulduğumu düşünmüyorum. ingiltere'de yaşamayı seviyorum. siyasal yapılanmaları umursamıyorum. beni ürkütmüyorlar da. ne ki milyonlarca kişiye çektiriyorlar. size politikacılar hakkında gerçekten ne düşündüğümü anlatacağım: geçen gece televizyonda vietnam hakkında konuşan siyasetçileri izledim. inanın, ekrana elimde bir alev topuyla girişip gözlerini oymak, taşaklarını patlatmak ve sonra da onlara bu olayı siyasi açıdan nasıl değerlendirdiklerini sormak istedim.

    konuşmanın geri kalan kısmı için...


    (anuk kokulu sair - 15 Mart 2010 17:27)

  • comment image

    bir oyun yazarı olarak pinter, çehov ile beckett arasında bir yere denk düşer. o, beckett gibi, karakterlerini gerçekliği olmayan bir evrende, yalıtılmış bir biçimde, kaygılarıyla boğuşmaya bırakırken; çehov gibi de geçmişe ait gerçekçi bir yapı ve daha derin çatışmaların ve belirsizliğin gizlediği ya da sıklıkla kaçamak cevaplardan oluşan, eylemi önceleyen bir konuşma düzeni yaratır. çehov’un oyunlarında sezilen ölgünlük, durgunluk havası onun oyunlarında da hissedilir.


    (dramaturji - 23 Ağustos 2010 12:59)

  • comment image

    pinter, kendine özgü tarzıyla 20. yüzyıla damgasını vurmuş, yaşayan en büyük oyun yazarlarından biridir. ona has sessizlikleri, duraksamaları, tekrarları, karanlıkları, belirsizlikleri, dili, davetsiz ziyaretçileri, tehdit unsuru, odası ve sorgulama öğesi ile tüm dünyaya ününü duyurmuştur. pinter’ın bütün oyunlarında “oda” anahtar sembolü vardır. bu sembol bir oda, bahçe, ev ya da karavan olabilir; yeter ki dışarıdaki tehditkar dünyaya karşı bir sıcaklık ve korunma sağlasın. ancak aslen bu “oda” bir hapishanedir ve tehdit onun kendi içindedir. oda sembolü, anne ve çocuğun ortak yaşadığı ana rahminin sembolik bir anımsamasıdır. bir yanda tehditkar bir dünya ile yüzleşmeyi, bir yanda da hiç doğmamayı ve sonunda da ölümü içeren doğma korkusunun sembolüdür. pinter’ın aklına, hem koruyucu ana rahminden çıkarılma, hem de onu terk edememe korkusu takılmıştır. pinter, oda sembolünü sadece aldatma (betrayal) adlı oyunda terk etmiştir.

    pinter’ın eserlerinde odada yaşayanlar (içeridekiler), kesin niyetlerinin ne olduğu ne karakterlerce, ne de izleyicilerce tanımlanamayan kişilerin ya da güçlerin (dışarıdakiler) tehdidi altındadırlar. oyunlarındaki karakterler hayatta kalmaya ya da kimliklerini kanıtlamaya çalışırlar. pinter, insanların hayatından tuhaf ve dehşet verici kesitleri sunar ancak olaylar için mantıklı gerekçeler vermeyi reddeder. pinter’ın oyunlarının başlıca teması, dışarıdan, odalarının ötesindeki toplumdan davetsiz ziyaretçilerin gelme tehdididir. ikinci dünya savaşından sonraki dönemde, atom bombasının ardından, dünyadaki varlığının tehlikede olduğunu kavrayan insanoğlunun tüm korkuları, şüpheleri ve kimlik arayışı pinter’ın oyunlarına yansır. varlığı sallantıda olan insanoğlu artık kendi kendine bir tehdit içerir. bu yüzden pinter, 20. yy. insanının kendi içine dönüşünü, bireyselleşmesini, bencilliğini, şüpheciliğini, mutsuzluğunu, güvenilmezliğini ve iletişiminden kaçışını eserlerine yansıtır. kaybolmuşluk hissi tüm karakterlerinde mevcuttur. odalarının içine saklanarak dışarıda zalimce işleyen dünyadan kaçarlar. varoluşu ve gerçeği sorgulayan karakterleri otomatikleşen dünyada, her ne kadar geçici olduğunu bilseler de, kendilerine bir yer edinmeye çalışırlar. herkes hakim olma savaşı içindedir. erdemler her geçen gün önemini yitirmekte ve yaşamımızı çıkarlarımız yönlendirmektedir. artık yaşantımızda kahramanlara ve kahramanlıklara yer yoktur. her birimiz birer kurban olmaktan öteye gidemeyiz. pinter’ın oyunlarında hemen hemen her zaman, kesin olarak kazananların ve kurbanların olmadığı sergilenir. avcı, avlanana dönüşebilir. gasp eden, gasp edilen olur. insanoğlu kimi zaman içerideki kimi zaman da dışarıdaki olarak rol aldığı bu bozuk çarkta kah kazanacak kah kaybedecektir ancak hiçbir zaman konumundan emin olamayacaktır.

    pinter tiyatrosunun başlangıç noktası, tiyatronun temel öğelerine bir geri dönüştür: sahne, iki kişi, tanımlanamayan bir korku ve beklentinin simgesi olan kapı. pinter, 7 ağustos 1960’da bbc’de hallam tennyson ile yaptığı söyleşide aşağıdakileri söylemiştir:
    “bir odada iki kişi; bir odadaki iki kişi imgesini ele almakla oldukça çok zaman geçiriyorum. sahnede perdeler açılıyor ve çok etkili olan şu soruyu görüyorum: odadaki bu iki kişiye neler olacak? birisi kapıyı açıp içeri girecek mi?”

    bize de pinter’ın eserlerini okur ya da izlerken merak ve tedirginlik içinde kapının açılmasını beklemek düşüyor. bekleyelim bakalım...


    (plumprune - 17 Haziran 2004 19:05)

  • comment image

    2005 yılı nobel edebiyat ödülünü kazasız belasız başımızdan savıp kakaladığımız yazar. rahatladık yau milletçe, ya verselerdi orhan pamuk'a maazallah?


    (mortimes - 13 Ekim 2005 14:06)

  • comment image

    çiçeği burnunda ödüllü yazarın ölümlü bir şiiri:

    cancer cells

    "cancer cells are those which have forgotten how to die".
    (nurse, royal marsden hospital)

    they have forgotten how to die
    and so extend their killing life.

    i and my tumour dearly fight.
    let's hope a double death is out.

    i need to see my tumour dead
    a tumour which forgets to die
    but plans to murder me instead.

    but i remember how to die
    though all my witnesses are dead.
    but i remember what they said
    of tumours which would render them
    as blind and dumb as they had been
    before the birth of that disease
    which brought the tumour into play.

    the black cells will dry up and die
    or sing with joy and have their way.
    they breed so quietly night and day,
    you never know, they never say.

    harold pinter, march 2002

    (yaklaşık olarak şöyle birşey)
    kanserli hücreler

    "kanser hücreleri, ölmenin ne menem birşey olduğunu unutmuş olanlardır."
    * marsden hastanesi'nden bir hemşire

    nasıl ölündüğünü unuttular ki onlar,
    böyle futursuzca uzatıyorlar ölümlü yaşamaları.

    tümörüm ve ben devam ediyoruz kavgamıza,
    umarız ikimiz birden mortu çekmeden, çözülür bu iş aramızda.

    öldüğünü görmek isterim doğrusu,
    ölmeyi unutan tümörümün
    ve beni öldürmeye doğru yol alan bütün planlarının da...

    bak ben unutmadım ama hala nasıl ölünür.
    tüm şahitlerim çoktan ölmüş olsalar da...
    hatta tüm tümörlü sözleri bile hala aklımda.
    onları içten içe yiyen,
    kör topal ama yine de insanı yavaş yavaş bitiren.
    bu hastalık daha hastalık bile değilken,
    tümörleri sahneye davet eden.

    kara kuru hücreler ya tümden kuruyup gidecek zamanla,
    ya da kendi şarkılarını söylemeye başlayacak.
    gece gündüz öyle bir hay huy içindekiler ki bunlar,
    kim bilir artık son sözleri ne olacak.


    (atlantis - 13 Ekim 2005 14:41)

  • comment image

    uzun süren tartışmaların ve istifaların ardından bir hafta gecikmeyle açıklanan nobel edebiyat ödülü, ingiliz oyun yazarı harold pinter’a verildi. pinter, 1985’te arthur miller ile birlikte hapisteki yazarlarla dayanışma amacıyla türkiye’ye gelmişti.

    isveç akademisi’nden yapılan açıklamada, harold pinter’ın 10 milyon kron (1,28 milyon dolar) değerinde para ödülünü içeren bu yılki nobel edebiyat ödülü’ne layık görüldüğü belirtildi. ingiltere’nin önde gelen yazarlarından olan pinter’a ödülün ‘oyunlarında günlük keşmekeş içindeki uçurumları ortaya çıkardığı ve zulmün kapalı kapılarını zorladığı için’ verildiği belirtildi. pinter’ın ‘tiyatroya şu temel unsurlarını geri kazandırdığı, kapalı boş bir alan ve insanların birbirinin insafına bırakıldığı, önceden tahmin edilemeyen bir diyalog getirdiği’ kaydedildi. 75 yaşındaki yazar, oyunlarındaki belli bir atmosferi ve çevreyi tarif etmek için ‘pinteresk’ sıfatının da isim babası olmuştu.

    isveç akademisi sekreteri horace engdahl, pinter’a ödülü kazandığını ilettiklerinde çok mutlu olduğunu ve ‘fazla bir şey söylemediğini’ belirtti.

    yahudi bir ayakkabıcının çocuğu olarak 1930’da londra’da doğan pinter, gençliğinde yahudi düşmanlığıyla karşılaşmasının oyun yazarı olmasında etkili olduğunu ve ikinci dünya savaşı sırasındaki bombardımanın kendisini derinden etkilediğini belirtiyor. pinter, türkçeye de çevrilen ‘oda’, ‘doğum günü partisi’, ’kapıcı’ ve ‘gitgel dolap’ gibi eserleriyle tanınıyor. pinter, yazarlığının yanı sıra televizyon ve sinema uyarlamaları ve insan hakları savunuculuğuyla da biliniyor.

    kürtçe yasağına karşı oyun

    harold pinter 1985’te uluslararası yazarlar kulübü (pen) başkanı amerikalı yazar arthur miller ile birlikte ‘12 eylül zulmünden ezilenlere destek vermek’ için istanbul’a geldi. pinter o yıllardaki kürtçe yasağına karşı ‘dağın dili’ isimli bir oyun yazdı.

    türkiye’ye gelince pamuk karşılamıştı

    harold pinter, 17 mart 1985’te uluslararası yazarlar kulübü pen başkanı amerikalı yazar arthur miller ile birlikte türkiye’ye gelerek yazarlar sendikası’nı ziyaret etmişti. hollywood’un efsanevi yıldızı marilyn monroe’nun da eski kocası olan ve geçen yıl ölen miller ile pinter’ı havaalanında gündüz vassaf ve orhan pamuk karşılamıştı. tutuklu yazarlara işkence yapılmasını kınayan pinter, ankara’daki abd büyükelçiliği’nden atılmıştı. miller da ona destek vererek birlikte ülkeden ayrılmıştı.

    büyükelçilikteki tartışmayı yazdı

    harold pinter, abd’nin ankara büyükelçiliği’ndeki olayı biyografisinde şöyle anlatıyor:

    ‘...büyükelçi (robert hupe) ve yardımcıları bir anda üzerime çullandılar. büyükelçi bana, ‘bu ülkedeki durumu anlamıyorsunuz. ruslar sınırın hemen ötesindeler. diplomatik gerçekliği, askeri gerçekliği gözönünde bulundurmalısınız’ dedi. ben de ona ‘benim gerçekliğim ise hayalarınıza elektrik verildiği gerçeği’ dedim. bunun üzerine büyükelçi, ‘sir, evimde konuk olduğunuzu unutmayın’ diye bağırdı. herhalde kovuldum dedim. arthur da hiç tereddütsüz, ‘ben de seninle çıkacağım’ dedi...’

    http://www.hurriyet.com.tr/…/3380476.asp?m=1&gid=69


    (outsider - 14 Ekim 2005 09:19)

  • comment image

    kendisinin "biz ingilizler ve amerikalılar olarak ırak'ın ağzına sıçtık, insanlarını sömürdük, doğal kaynaklarını kendi malımız gibi yedik, eh arada da onbinlercesini katlettik" mealinde cümleler kurduğu american football isimli şiiri

    http://www.haroldpinter.org/…/poetry_football.shtml

    adresinde görülüp okunabilmektedir. bu "harold pinter gulf war" şeklinde bir aramadan sonra ulaşılan ilk sonuçtur. herhangi bir konuda ezen ve ezilen söz konusu olduğunda adamın tavrı her zaman net olmuştur.

    bir kere de "kürtlerin dilini konuşmasına izin vermiyorsunuz" denildiğinde "ama siz de şöyle şöyle yaptınız" demek yerine, "evet ya o zamanlar bir bok yemiştik ama şimdi daha düzgün herşey, serbest" falan demesini öğrenelim.

    bir kere de bir eleştiri geldiğinde altında bir kötü niyet aramadan kendimize bakalım. "kürtlerin dilini konuşamaması bir yanlışlık mıdır?? evet yanlışlıktır"... bu kadar...

    harold pinter, ortada bir yanlışlık gördüğü zaman, sonuna kadar karşısında olan, tavrını açık ve net bir şekilde koyan bir adamdır... nobel'i de sonuna kadar hak etmiştir.


    (molosztash - 14 Ekim 2005 10:38)

  • comment image

    gazetelerde yüzünde yara bandı olan bir vesikalık resimle tanıtılan yazar. amcam sanki nobeli sokak kavgası sonucu kazanmış gibi gözüküyor***


    (oric - 14 Ekim 2005 23:18)

Yorum Kaynak Link : harold pinter