• "seyirciyi sazan kaleci misali bir o köşeye bir bu köşeye yatıran film ekolünün ilk örneklerinden biridir."
  • "ing: dedektif, polis kopegi.*"
  • "laurence olivier'in canlandirdigi oyun delisi karakterin filmin bir yerinde uzerinde resim olmayan duz beyaz bir puzzle cozmeye kalkarak pek bir saygimi kazandigi film..."




Facebook Yorumları
  • comment image

    anthony shaffer'ın aynı isimli ünlü oyunundan uyarlanmış, oyunculuk ve senaryo dersi niteliklerinin yanı sıra delicesine eğlenceli bir film. joseph l mankiewicz'in son filmidir. laurence olivier ve michael caine karşılıklı öyle bir döktürmüşlerdir ki, ikisi de en iyi aktör kategorisinde oscar'a aday olmuşlardır. ancak akademi oscarı the godfather'daki rolüyle marlon brando'ya verince, brando bunun olivier ve caine'e haksızlık olduğunu düşünerek oscarı reddetmiş, fakat olaya kızılderili soykırımını protesto görüntüsü verilip, günah çıkartılmıştır (öeehh). bir zamanlar ne aktörler, ne performanslar varmış be kardeşim. bir tarafta brando, öbür tarafta olivier ve caine. metodsa metod, teatralse teatral.

    filmdeki elini çarpıp gülen kukla jolly jack rat'in gülüşünü de laurence olivier yapmıştır ve bu kadarı da artık fazladır. michael caine 39 yaşında ve en yahşi zamanlarındadır. ayrıca filmin tema müziği de çok güzeldir.


    (axellennox - 9 Mart 2007 02:07)

  • comment image

    gerek repliklerle gerekse de oyunculuklarla tiyatro izliyormuşsunuz izlenimi veren film. tek mekanda geçen yapıtlardan en güzellerden biri*.

    ingiliz aristokrasisine alttan altan değinmelerinde pek eleştirel olamaması* bu filmin tek eksiği*.


    (chebyshev - 14 Temmuz 2007 13:02)

  • comment image

    seyirciyi sazan kaleci misali bir o köşeye bir bu köşeye yatıran film ekolünün ilk örneklerinden biridir.


    (bovary - 10 Kasım 2007 11:57)

  • comment image

    filmin ingiliz olmakla ilgili bir derdi vardır alttan. wyke adlı ingiliz asilzadesi, tindle adlı babası italyan göçmeni avam arkadaşa paso ayar verir. yok şöyle yaptın, bu nasıl ingilizlik? yok böyle ettin işte italyanlığın ortaya çıktı gibisinden. wyke adlı arkadaş ingiliz aristokrasinini temsilen bütün ipleri elinde tutmaktadır, oyunun kurallarını belirlemektedir kendince, ama öyle midir? izleyip görmek lazım.


    (turgut ozben - 12 Kasım 2007 11:12)

  • comment image

    sinemada "karşılıklı döktürme" bahislerinde akla ilk gelen filmlerden. ayrıca eğer divx ile izleyecekseniz, sadece ilk cdyi indirip, filmin bir saat süreceğini düşünerek sadece onu izleyin. iddia ediyorum bunu yaparsanız film hayatınız boyunca unutamayacağınız eserler arasına -daha kolay- adını yazdırır. ha dayanamayıp ikinci cd de indirilir akabinde mecburen, o ayrı.

    edit: bu yazdıklarım 1972 tarihli olanı için geçerlidir.


    (charles h duell - 11 Şubat 2008 00:44)

  • comment image

    michael caine ve özellikle de jude law'ın oyunculuk yeteneklerini mükemmel derecede sergileyebildiği, tek mekanda geçen iki kişilik sahne gösterisi tadında psikopatlaşmış film.

    --- spoiler ---
    -sana bir teklifim var
    -gel seninle bir oyun oynayalım
    -benimle gel sana bir şey göstereceğim
    gibi cümlelerden sonra olaylar gelişmeye başlıyor ve sonunda oyunlar karakterlerin ne kadar psikopatlaşabidiklerini gösteriyor.
    ---
    spoiler ---


    (canawar - 5 Nisan 2008 15:14)

  • comment image

    sinemayla tiyatroyu birbirinden ayıran belli başlı detaylar vardır, bunlardan biri de tiyatroda her şeyin daha abartılı olması gerekliliğidir. tiyatroda seyirci çok uzaktadır ve bu yüzden oyuncu, derdini ifade edebilmek için sesinden mimiklerine kadar her şeyi abartmak durumundadır. yani kaşını hafifçe kaldırmanın tiyatroda çok fazla anlamı olmayabilir. sinema ise gerektiğinde seyirciyi oyuncunun gözeneklerini sayabileceği kadar yakına soktuğundan oyuncuya çok farklı imkanlar tanır. bu filmi eleştirecek değilim, muhteşem ya da çok sıkıcı bulmak elinizde. ancak lütfen bu bilgi ışığında seyrederek değerlendirin. kim sinemada, kim tiyatroda gibi oynuyor, yönetmen ne yapmak istemiş, bunu yapabilmiş mi, tiyatro tiyatroda mı seyredilmelidir, ya da örneğin "jude law'un tiyatro performansını görmezsem gözlerim açık giderim" diyenler varsa onlara tavsiye edilebilir mi...


    (ventolin - 5 Nisan 2008 15:44)

  • comment image

    ---azıcık spoiler---

    beklenen ters köşeye yatırma olayını filmin ortalarında veren yapım...bu durumda siz finalde daha şok bir süpriz bekliyorsunuz ama ı-ıh...filmin finali sönük kalıyor ve beklenen gol gelmiyor...bir futbol maçı düşünün..ilk yarıda mükemmel bir futbol ve gelen bir gol..ama ikinci yarı defansa kapanma...sleuth da bunun gibi..her şeye rağmen keyifle izlenen, zekice diyalog ve süprizleri barındıran bir film..jude law ile michael caine in performansları, filmdeki dedektifin yanında sönük kalıyor bu arada..

    ---azıcık spoiler---


    (kumrengi - 5 Nisan 2008 20:54)

  • comment image

    isbu entry hem 1972 yapimi filmden hemde 2007 yapimi remake'inden karsilastirmali bir bicimde, basindan son suprizine kadar asiri spoiler icermektedir, filmi izlemeden okumaniz onerilmez, read at your own risk:

    1972 yapimini bir hafta onceden, yeni filme hazirlik olarak izledigimi soyleyerek baslayabilirim, ozellikle imdb'de top 250 icerisinde 190. sirada olmasi gercekten ilgimi cekmisti, iki filmde milo tindle'in malikaneden iceri girmesiyle basliyor, orjinalinde milo ile andrew'in tanisma sahnesi andrew'in bahcesindeki devasa labirentte ve iken yeni yapimda direk kapidan girisle basliyor, ayrica orijinal filmde daha en basindan andrew'in bulmacalara ne kadar merakli oldugunu gorurken, yeni filmde sadece ne kadar kontrol ve gozetleme hastasi oldugunu gormekle yetiniyoruz. zaten iki film arasindaki baslica fark bu ilk film bulmacalarla aklimizi basindan alirken yeni filmde bu faktor cok daha az tutulmus durumda, hatta filmin ilk onbes dakikasini gozetleme kameralarindan izlemekteyiz, buda tamamen farkli bir konu izledigimizi gostermekte.

    ilk basta karsilastigimiz farkliliklardan bir digeri ise malikandedeki sasirtici minimalizm, ilk filmdeki mekatronik binlerce ivir zivir yeni filmde sadece tek kumandayla yonetilebilen bircok esya ile karsimiza cikiyor, hatta ayni yorumu filmin kendisi icinde buradan yapabiliriz yeni film sadece 86 dakika surerken ilk film 138 dakika surmekteydi. tabi bu kisalik butun dialoglara yansimis durumda orijinal filmimi izlemeyenlerin cogu olan bitenin neden oldugunu anlamakta gucluk cekmesi olasi, mesela filmin sonunda milo'yu beni boyle utandirarak gidemezsin diye andrew vurmakta iken, yeni filmde sadece ates ediyor. tabi boyle olmasinin daha modern ve insani dusunmeye ittigini soyleyebiliriz, lakin sinemadan cikarken genel tablo "abi ne bicim filme gelmisiz ya ben anlamadin niye oldurdu ki"'den ibaretti.

    bunun yaninda, ayrintilarin minimum duzeye inilmesi ilk ve ikinci oyununda etkisini azaltmis durumda, ortalikta dusunmeye iten daha az ayrinti buludunugundan dolayi tam olarak sok etkisini vermiyor olanlar. ve ilk filmin kusursuzca dusunulmus son oyununun bu filmde degistirilmis versiyonunun esamesinin okunmamasini sagliyor, ayrintiya inecek olursak bir kez daha andrew'in sevgilisi tea'yi ayartan milo ve sonunda andrew'a asil zarar verenin oyun degilde sevgilim dedigi kadinin bile onun hayati ile oyanamasina izin verecek kadar nefret ettigi iken, yeni filmde birlikte yasayalim yoo aslinda kandirdim seni karina soyleyecegim ne yazik ki izleyiciyi etkilemiyor.

    ayrica ilk filme eglenceli gondermelerde var filmde, andrew'in votka icip milo'nun scotch'ta israr etmesi ve milo'ya inatla berber demesi ilk filme bariz referanslardan. ayrica kabul etmek lazim montu alip cikmak ilk filmden cok daha yerinde ve hasar verici bir pozisyonda.

    sonuc olarak; ilk film imdb'de 8.2 puan verilmisken yeniden cevirimine 6.5 verildigini hatirlatarak yeniden cevirimi teknolojinin ve kumandanin kurtarmadigini soyleyebilirim. yinede vaktiniz varsa ikisini izlemelisiniz.


    (the gambit - 5 Nisan 2008 23:50)

  • comment image

    --- spoiler ---

    kocaman iki erkeğin “ölümüne” oynadığı bir oyun. yeryüzünde iki erkek ne için savaşırsa onun için savaşan iki erkeğin hikâyesi. harold pinter ve anthony shaffer’in yazdığı ölümcül oyun; genç ya da yaşlı, zengin ya da fakir, yazar ya da aktör iki erkeğin egolarının, onları nasıl vahşi ve saldırgan birer çocuğa çevirdiğinin hikâyesi. bulduğu her fırsatta dalga geçen, oyun oynamak için fırsat arayan her erkeğin içindeki masumiyetini kaybetmiş çocuğun hikâyesi. birbirinden farklı iki erkeğin bile nihai amaç uğruna nasıl aynılaştığının hikâyesi. iki ve hatta daha fazla erkeğin bir anatomisi olduğunun ispatı.
    iki erkeğin birbirinden ne kadar zeki olduğunu kanıtlamaya çalışırken içine düştükleri “aptal” durum. başka hiçbir şey için bu denli canla başla savaşmayacak olan iki korkak süvarinin düellosu. raketlerin yerine boks eldivenlerinin kullanıldığı bir tenis maçı. skor: ne önemi var mühim olan dövüşmek. ödül: birkaç çizik ve cilalanmış birer ego.

    ---
    spoiler ---

    yeryüzünde sadece erkekler savaşır ve her erkek sadece onuru için savaşır. bir erkek için kaybetmek kazanmanın tersi değildir. kaybettiğinde kendini aşağılanmış hissediyorsa kaybetmiştir. aksi durumda bir dahaki raunda hazırlanmaktan başka bir şey düşünmez. kazanmaksa onurunu koruduysa kabildir. aksi durumda tek seçenek oyunbozanlıktır.
    bir kadına duyulan aşk, onun için dövüşmekten başka bir şey değildir. erkekler en çok bunun için çocuk, çocuklar en çok bunun için aptaldır. çünkü ona göre kadın; varken sevilmez, gidince sevildiği anlaşılır. bu yüzden hiçbir erkek sevmez sadece pişman olur.
    tanrı bu yüzden erkektir ve her erkek bu yüzden her sevişmede üstte olmak ister. aksi sadece bir fantezidir. erkek böyle şeyleri düşünmez çünkü bilir ki düşünce fanteziyi öldürür. o bir ölüyü asla sevemez.
    kral ya da köle her erkek aynı şeyi ister. bu ne bir kral için hazine ne bir köle için özgürlüktür. hep onların uğruna savaşıldığı zannedilir aslında erkek hep aynı şey için savaşır: onur. haysiyetli bir hadise değildir buradaki onur. iş bu mevzuda onur: ağızda çok çalkalanmış asidi kaçmış bir hal alır. biçimi şekli her şeyi değişir ismi de: ego olur. gel gör ki kulağa hoş gelmediği için o hep onur olarak anılır. yanındaki kadının güzel olmasını da sadece bu yüzden ister. her erkeğin kadınından son isteği aynıdır: onsuz yaşayamasın.
    her erkeğin içinde ehlileşmemiş bir çocuk vardır. onun için silah bir erkek oyuncağıdır. zavallı kadınlar cani olduğunu aklının ucundan bile geçirmedikleri o çocuğun saçını okşarken nasıl bilebilirler ki başlarına gelecekleri. her erkeğin içinde kaybetmeyi asla kabullenmeyen bir çocuk vardır. işte bu yüzden her erkek katildir.


    (emotembelyazar - 29 Nisan 2008 23:50)

  • comment image

    1972 yapımı olandan bahsedeceğim, ikincisini izlemedim. biraz spoiler de içerebilir. peşinen söylemek isterim, sleuth çok iyi bir film. film boyunca rekabetleri süren laurence olivier ve michael caine aynı zamanda bir oyunculuk düellosuna da girişiyorlar. filmin başında gördüğünüz labirent ilk ipucu, sonra içinde neler yok ki iki adamın diyaloglarında; oyun, kazanma hırsı, zenginlik, ırk, hırsızlık, asalet, kadınlar, evlilik, seks, zeka, intikam. film şu zamansız olanlardan. eh işte biraz michael caine'in takım elbisesi ve saç modeli dışında olayın aktığı zaman hakkında hiç bir fikir edinilemiyor. aklıma irvine welsh'in şu cümlesi geldi filmin ardından: ''çoğu kız yaşlandıkça kadın olur ama erkekler çocuk olmaktan hiç vazgeçmiyorlar''.
    değinilmesi gereken bir diğer nokta, filmin aday olduğu 4 akademi ödülü. kuşkusuz sleuth'un şanssızlığı the godfather ile aynı yıl çekilmesi, tamam ama oyuncular ve yönetmen dışında en iyi film dalında da adaylık çok görülmemeliydi herhalde.


    (mudhoney - 26 Haziran 2009 16:07)

  • comment image

    her ne kadar 1972 çevrimiyle 2007 çevrimi oyunculuk açısından başabaş olsa da (her ikisinde de üst düzeyde), benim favorim filmin ilk versiyonu. belki de ilk versiyonun daha yoğun diyaloglar içermesinden. öyle diyaloglar ki, iki saat boyunca michael caine ve sir lawrance olivier'nin (ikisi de özel hayranlık beslediğim oyuncular) birbiriyle paslaşarak neler yapabileceklerini çok iyi ortaya koymalarını sağlıyor. bir de ilk film çok fazla ingiliz, şu manada; sınıfsal çok fazla laf sokma içeriyor. iki erkek arasındaki fark sadece para üzerinden dile dökülmüyor, doğumsal farklara ve bunların asla sonradan değiştirilemeyeceği üzerine vurgu yapılıyor. her konuşmanın içine para kazanma, hırs, kadınlar, erkek olmak, sevmek-sevilmek, toplumsal statü ve kazanma-kaybetme konuları ustaca yerleştirilmiş, ve iki adamın toplumdaki konumları bunları nasıl gördüklerini de açık ediyor.

    hamiş: birinci versiyondaki ev çok daha güzel (sonuçta bir nevi modernize edilmiş şato), özellikle açılış sahnesindeki labirent yazarın hayata bakışını özetliyor. ayrıca, bu versiyondaki oyuncakların hepsinden de istiyorum, özellikle her eve kahkaha makinesi jack lazım.


    (amaninbe - 28 Eylül 2010 03:36)

  • comment image

    gerçekten zevk aldığım ender filmlerden.. bu replikler 1972 yapımı olanından geliyor:

    you know, my dear milo, in the good old days, before television, that is.. people constructed the pleasures of life for themselves. they amused each other and were in turn amused. they didn't just sit, stare.

    why, in this house there was scarcely a weekend... without its treasure hunts, charades, games of infinite variety. makeup and dress up there was virtually no end to the concealment of identity.

    yani özetle diyor ki: televizyondan önce bizler insandık konuşur sohbet eder çeşitli oyunlar oynar eğlenir ve birbirimizi eğlendirirdik. öyle sadece oturup bir ekrana bakmazdık!

    biz çocukken de böyleydik yahu sessiz sinema, çeşitli kutu oyunları, saklambaç falan oynar, peruklar takar kılık değiştirir değişik tipler yaratır oynardık, eğlenir ve eğlendirirdik birbirimizi.. sonra televizyonlar renklendi, kanalları arttı, bilgisayarlar çıktı, sinema vs derken sadece oturup boş boş büyüklü küçüklü ekranlara bakar olduk.. o kadar bakar olduk ki yazabiliyoruz ama konuşamıyoruz artık.. insanlığımız sosyal bir varlık olmamız ekranlara ve parmak uçlarımıza bağlı.. bunun dışına çıkmak için çok mu geç kaldık.?*


    (paganini - 1 Aralık 2010 02:03)

  • comment image

    1972 versiyonuna hayran kaldığım film.

    haluk bilginer, laurence olivier'den ders almış olabilir mi acaba? filmi eşimle birlikte izledik ve ikimizin de aklına haluk bilginer geldi. onu henüz tiyatroda izleme şansına sahip olamadım ama tatlı hayat'ta canlandırdığı ihsan yıldırım karakterini gözümün önüne getirince, andrew wyke karakterinden esinlendiğini düşündüm.


    (jackrai - 29 Haziran 2013 01:19)

  • comment image

    bir jude law fangirl olmasam da oynadigi pek cok filmi izledim. 1972 versiyonunu izleyene kadar da 2007'deki milo performasini diger filmlerine nazaran etkileyici buluyordum. ancak michael caine'inki su goturmez bicimde cok daha iyi. ustelik michael caine'i hep dedem yasindaki haliyle tanidigim icin milo'nun heyecanli tavirlarini basta garipsesem de sonradan cok eglenceli buldum.

    --- spoiler ---

    milo: you're mad. you're a bloody madman.
    andrew: you are a young man dressed as a clown about to be murdered.

    ---
    spoiler ---


    (eri - 4 Mart 2014 13:42)

  • comment image

    hem çok az* oyuncuyla çekilmesiyle, hem yarattigi iyi islenmis gerilimiyle hem de, film boyunca seyirciye attigi feyklerle*, haluk bilginer'in ermisler ya da günahkarlar oyununu animsatan film. filmin aslinin bir tiyatro oyunu olmasi ve filmde de tipki tiyatrodaki gibi sadece bir kaç mekanin kullanilmasi bu aradaki bagi güçlendiriyor.
    kaliteli bir senaryo, mükemmel oyunculuk ve sonuç olarak leziz bir film.


    (kunculu akit - 25 Nisan 2005 21:42)

Yorum Kaynak Link : sleuth