Çıkış Tarihi     : 21 Nisan 2015 Salı, Yapım Yılı : 2015
Türü                : Aksiyon,Cinayet,Drama,Heyecanlı
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  WWE Studios
Yönetmen       : William Kaufman (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Alan B. McElroy (IMDB)(ekşi),Scott Wiper (IMDB)(ekşi),Declan O'Brien (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Mike 'The Miz' Mizanin (IMDB), Melissa Roxburgh (IMDB)(ekşi), Josh Blacker (IMDB), Matthew MacCaull (IMDB), Danielle Moinet (IMDB), Paul McGillion (IMDB)(ekşi), Roark Critchlow (IMDB)(ekşi), Primo Allon (IMDB), Fraser Aitcheson (IMDB), Atlin Mitchell (IMDB), David Lewis (IMDB), Craig Veroni (IMDB), Dominic Downer (IMDB), Curtis Caravaggio (IMDB), Dometrius Hill (IMDB), Todd Jenkins (IMDB)

The Marine 4: Moving Target (~ Denizci 4: Beklenmedik Hedef) ' Filminin Konusu :
ABD'li eski bir denizci olan Jake Carter, artık Hawthorne Global Security'de çalışmaktadır. Carter çok önemli bir teslimatı korumaktan sorumludur. Bu teslimat ise askeri savunmanın yozlaşmış bir üyesini ele veren güzel bir muhbirdir. Jake ve diğer adamlar, muhbir Olivia 'Liv' Tanis'in gelişi için havaalanında beklerler. Resmi gözetim altına girene kadar Liv'i korumak zorundadırlar. Fakat ağır silahlı bir paralı asker ekibi, Liv'i ve yollarına çıkan herkesi öldürmek için işe alınmıştır. Onları durdurabilecek tek kişi ise savaş makinesi Jake Carter'dır.


  • "3 amerikalı damdan dama atlarken düşüp ölmüş filmin etkisiyle..eee ne demişler kimse ilk defasında başaramaz.(bkz: amerikalilar salak)"
  • "gaza geldim seriyi 101. kez izledim yine yok yine yok. yine o ölümcül felsefeyi anlamadım yine aauuvv 15 kişiye saldırdı bee diyip durdum. sikeyim!"
  • "tanımadığı zenciden aldığı hapı ağzına atan genconun yaşadığı kafaları anlatan üçlemenin ilk filmi."
  • "-yeni seri olmadı da diyelim ki anime oldu. o da olumlu"
  • "inception'ın babasıdır."




Facebook Yorumları
  • comment image

    sinema tarihinin gelmis gecmis en guzel filmlerinden biri. bu filmi digerlerinden ayiran onemli ozelligi filmdeki bircok detayin biz izleyenler tarafindan tam anlasilamamis veya dikkatlerimizden kacmis olmasi. yazacaklarimi okuduktan sonra filmi bir daha izleyince bana hak verme ihtimaliz artacaktir diye inaniyorum.

    --- spoiler ---
    oncelikle neo insan degil, bir robot. matrix'in gelismesine onemli katkilardan birini saglayan onemli bir program. makina dunyasi tamamen denklemlerle calisan deterministic bir sistem. neo'nun, matrix'in kuruculari architect ve prime program'in amaci insanoglunun tahmin edilemeyen secimlerini daha iyi anlayarak matrix'i her defasinda daha da gelistirmek. neo bunu her defasinda secilmis kisinin yani kendisinin kodu ile matrix'e reset atarak yapiyor. simdi filmde bunu asagidaki diyalogdan biraz anlayabiliyoruz.

    mimar ile neo odada konusken aralarinda su sozler geciyor:

    from the architect neo hears that his “function is now to return to the source allowing a temporary dissemination of the code you carry reinserting the prime program".
    turkce meali su: mimar neo'ya diyor ki, gorevin kaynaga geri donerek tasidigin kodu prime program'a tekrar yuklemek.

    diger bir noktada yine mimar neo'ya su sozleri soyluyor:
    "though the process has altered your consciousness, you remain irrevocably human".

    yine cok acik bir sekilde mimar bilincin degistirldi ama hala insani taraflarin kaldi diyor. simdi bu noktayi destekleyen baska bir detay agent smith'in zion'a girebilmesi. ayni mantik aslinda, agent smith bir virus olarak prime program'a ait olan bir yetenegi ogrendi ve kendini kopyalabiliyor dolayisiyla zion'dan matrix'e baglanmis bir kisinin bilincini degistirebiliyor, vucut ayni olmasina ragmen zion'daki vucut aslinda agent smith cunku insani yonlendiren bilincidir.

    neo'nun diger bir ozelligi matrix'e kablosuz bir sekilde baglanma yetenegi. bununla ilgili iki onemli detay var. birincisi sentinelleri hissedip kontrol edebilmesi. ustelik bunu gercek hayatta zion'da ve makinalar sehrinde yapabilmesi. benzer detayi sentinelleri durdurduktan sonra iki dunya arasinda tutuklu kaldigi zaman da gorduk. neo'ya bakan hemsire neo'nun beyin dalgalarina bakarken diyor ki "komada olan birisi icin ilginc beyin dalgalari goruyorum". trinity nasil oldugunu sordugunda hemsire neo'nun beyin dalgalarinin matrix'e bagli olanlarla ayni oldugunu soyluyor. yalniz bu ozellik neo'ya nasil verildi o konu ile ilgili bir cevabim yok. belki makinalar insanlarin dna'larini degistirmeyi ogrendiler onlari yetistirirken ya da vucutlarina bir donanim ekliyorlar insanlari her sekilde takip edebilmek adina. bilemiyorum.

    onemli baska bir konu ise matrix'de code exchange (kod degisimi) konseptinin olmasi. ilk bakista hic dikkat cekmeyen bu ozellik aslinda filmin onemli parcalarindan birisi. daha ilk filmde bile gundeme geldi.

    kod degisimi birkac sekilde yapiliyor. birinci yol (kirmizi / mavi) haplar veya sekerler. birazdan daha detaya girecegiz bu konuyla ilgili. diger bir yontem kavga etmek. bunun ornegi kahin'i (the oracle) koruyan seraph neo ile ilk karsilasiginda veriliyor. seraph neo'ya "kavga etmeden kimin kim oldugunu anlayamazsin" diyor. yani the one (secilmis kisi)'in o oldugu ancak kaynak kodlarina bakarak anlayabilecegini soyluyor. baska bir yontem yiyecek vermek. bunun iki onemli ornegi var. birincisi the french man (merovingian) bir pasta sayesinde restorandaki bir kizin kodunda degisiklikler yapabiliyor. ikinci ornegi ise kahin ve neo arasinda geciyor. kahin neo'ya ilk tanistiklarinda bir kurabiye yani cookie veriyor! cookie, simdi dusununce cok mantikli geliyor degil mi? kahin aslinda neo'ya seker ya da kurabiye vererek neo'nun kaynak kodunu patch ( ya da update ) ediyor . oncelikle neo, mr. anderson'dan neo haline kahin ile gorusup bir kurabiye yedikten sonra donusebiliyor. yine ayni sekilde neo'nun gelecegi gormesi. bu kahin'e ait bir ozellik. bunu merovingian zaten dile getiriyor. diyor ki "kahin'in gozleri alinamaz sadece verilebilir". yani kahin'in gelecegi gorme ozelligi alinamaz sadece verilebilir. neo gelecegi gorme ozelligini kahin ile bulusmasindan sonra elde ediyor. her seferinde kahin neo'ya bir seker ya da kurabiye vermeye calisiyor, neo 'yu bir sekilde yonlediriyor aslinda.

    filmde dikkate deger baska bir nokta ise kahin'in rolu. kahin mimar'in da daha once belirttigi uzere the prime program. yani ana kurucu program. bunun ile ilgili ipucu agent smith kendini kahine kopyaladiktan sonra neo ile agent smith'in ilk bulusmasinda veriliyor. agent smith neo'ya ne diyor ki: "bak ! dunyayi ne hale getirdigimi begendin mi?". yani agent smith kendini prime programa kopyaladiktan sonra prime programin kontrolunu ele gecirip matrix'de istedigi degisiklikleri yapabilir hale geliyor. agent smith ucmasini da zaten bu olaydan sonra ogreniyor farkindaysaniz.

    aslinda kahin yani prime programin neo ile ilk karsilasmasi cok onemli ipuclari barindiriyor. aralarinda soyle bir konusma geciyor:

    oracle: i know you're neo. be right with you.
    neo: you're the oracle?
    oracle: bingo. not quite what you were expecting, right? almost done. smell good, don't they?
    neo: yeah.
    oracle: i'd ask you to sit down, but your not going to anyway. and don't worry about the vase.
    neo: what vase?
    oracle: that vase.
    neo: i'm sorry.
    oracle: i said don't worry about it. i'll get one of my students to fix it.
    neo: how did you know?
    oracle: what's really going to bake your noodle later on is, would you still have broken it if i hadn't said anything.

    simdi hepsini cevirmeyecegim. ama son satir cok onemli, ozellikle su cumle "what's really going to bake your noodle later on is...". simdi kahin gelecegi yazan, matrix'de gelecegi kuran denklemleri yazan dolayisiyla kendi yazdigi seyleri gorebilen ana program. goremedigi, yanildigi ya da tahmin edemedigi sey insanlarin tercihleri yani the choice. "everything begins with choice (hersey secimle baslar)" ya da "no one can see beyond a choice they don't understand, and i mean no one (kimse anlamadigi tercihlerin - secimlerin otesini goremez,hic kimse!)". tanidik geldi mi?

    simdi makina dunyasinin en buyuk problemi insanlarin tercihleri cunku ne kadar deterministic bir sistem kurarlarla kursunlar insanlarin random secimlerine karsilik birsey yapamiyorlar dolayisiyla bu "random choice"lari daha iyi modelleyebilmek icin insan ozelliklerini en iyi ve gercekci sekilde ogrenmek istiyorlar. bunu da neo uzerinden yapiyorlar. kahin "bake your noodle later on (senin makarnanin sonra pisirecegiz)" derken gelecegi gormenin otesinde onu etkileyebildigini de gostermis oluyor. vazo ornegi!

    ---
    spoiler ---

    daha bunun gibi bircok konu var aslinda. mesela key-maker (anahtarci)'in bahsettigi 314 saniye. size bir sey hatirlatiyor mu bu rakam bilemiyorum ama bana bir seyler hatirlatiyor. hatta ipucu mimar'in neo'ya soyledigi su cumlede gizli:

    "an anomaly, which despite my sincerest efforts i have been unable to eliminate from what is otherwise a harmony of mathematical precision". cumlede dikkat edilmesi gereken nokta "harmony of mathematical precision (matematiksel kesinlik (hassasiyetin) harmonisi)". size bir sey hatirlatti mi bilmiyorum, benim aklima "mathematical precision ve harmony" diyince iki sey geliyor: pi ve altin oran.

    neyse bu yorumlari burada birakiyorum. eminim bircogumuz bu filmi izlerken degisik fikirler urettik, teoriler gelistirdik ama yukaridaki analizler benim icin en mantikli olanlari. bu noktalari dusunerek filmi tekrar izlediginizde daha farkli bir matrix izleyeceginizden hic suphem yok.

    edit:

    soru: peki kahin'in neo'dan taraf oldugu gibi bir sey soz konusu mudur? kahin matrix'in yok olmasini engellemek istemez miydi?

    benim yorumum: matrix yok olmadi. sadece denge saglandi. aslinda kahin cok tehlikeli ama bir o kadar da akillica bir oyun oynamis oldu. daha onceki versiyonlar matrix surekli yikiliyordu ve yeniden kuruluyordu. ancak neo'da ki ask ve sevgi ozellikleri ("you remain irrevocably human") aslinda bilerek konulmus (kahin tarafindan konuldugu mimar tarafindan soyleniyor filmde) ve tehlikeli bir oyunun parcasi, tamamen kotu bir yikim yaratabilirdi. yani normalde neo architect (mimar) ile konusurken de belirtildigi uzere sag kapiyi secip kaynak kodunu matrix'e goturup 23 insani alip matrix'in yeniden kurulmasina yardimci olmaliydi ama ask ve tutku diger kapiyi sectirdi ki o kapidan cikarsa normal beklenen sonuc matrix'e bagli tum insanoglunun oldurulmesi ve makinalarin daha ilkel bir seviyede hayatlarini devam ettirmesiydi ("there are other certain life forms that we can survive or we can admit..." gibi birsey diyor artchitect orada) eger neo basarisiz olsaydi ama neo basarili oldu ki o da kahin'in bir numarasi, cunku neo ilk neo oldugunda agent smith orada "purposely" (bir amac icin) bulunuyordu. agent smith'in neo tarafindan oldurulmesi ve neo'un kodunun bir kisminin agent smith'in uzerine "printed" (kopyalanmis) olmasi da kahin'in bir oyunu.

    sonuc olarak kahin oynadigi tehlikeli oyun sayesinde matrix'in surekli yilikp yeniden kurulma olayina bir son vermis oldu, dengeyi sagladi. aslinda en son sahnede architect kahin'e zaten bu oynadigin cok tehlikeli bir oyundu diyor dikkat ettiyseniz :) yani kahin'in oynadigi oyunun cok tehlikeli oldugunun asil farkinda olan architect. benim gorusum tabii.

    edit : yazim. makyaj, kil, tuy, kese, yikama, yaglama, derisini yuzup hepsini hallettik nevzat komiserim (bkz: başkomser nevzat).


    (haberk2002 - 4 Ocak 2013 17:11)

  • comment image

    “metriks ya saybırpağnk.” eşiğini aşınca kendini philip k. dick zanneden amoğulları hariç çok sevip sahiplendiğim kült. 1999‘dan yana pek çok algıma yön vermiş olan önemli bir eser. ilk izlediğim zamanki “adam trenin altında kaldı ama nasıl tekrar çıktı lo?” eşiğinden bugünlere gelirken yaşanan süreç son derece buhranlıydı. yine de kendimi şanslı sayıyorum. zira bu seri üzerine halen düşünüp, yeni teoriler ortaya atmak, yeni yönlerini keşfetmek, az buçuk ilgilenen biriyle oturup hakkında laflamak gibisi yok. kitap-kültür kafelerde hala ibne gibi satranç oynarken, haarp’dan girip, illuminati’den çıkan dalyarak kitleden olmaktansa “abi neo şimdi dı van...” ile başlayan uzun cümleler kurup, insanların içine azılı metriksçi tohumları ekmeye bayılıyorum. öyleyse başlayabiliriz.

    vaço kardeşlerin seriyi kaç film olarak kurguladıkları bilinmiyor ancak hayvanlar gibi geniş ve derin bir mitos yarattıkları ortada. bu durum onlarca filmi dahi doldurabilirdi. lakin ilk film olarak the matrix, kendi başına bir bütündü ve devamı gelmese de izleyiciye vereceğini vermişti. hani ondan sonra hiç film çekilmese, sadece animatrix gibi spin-off projeleriyle devam etse bile tatminkar bir yapımdı. ama warner bros ilk film sinema endüstrisinde çok boyutlu bir devrim gerçekleştirince devamının çekilmesini istedi. farkedilmiştir, ilk film ile ikinci ve üçüncü film arasında bir kopukluk vardır. tam bir üçleme olamamışlık, bir eğretilik gibi. (yine de severim ibneleri. yalan yok.)

    vaçolar filmin scriptini bitirip kapı kapı stüdyo gezmişler ama filmi kimse çekmek istememiş. senaryoyu üstünkörü okuyan her yapımcı filmi wesley snipes’ın, kurt russell’ın oynadığı dandik aksiyon bilim-kurgu filmlerinin bir muadili zannetmiş, “o paraya arnold’a cehennem silahı verir, bruce willis’i jüpiter’e göndeririz amına koyduklarım. siktirin gidin.” demiş ve bütçesi kol gibi olan bu projeye yanaşmamışlar.

    en sonunda warner bros'u kertmeyi başaran vaço’lar iyi-kötü amacına ulaşmış. onu da aksiyon kozuyla yapmışlar zaten. felsefesiydi, bilim-kurgusuydu umursayan olmamış. zaten türkiye’deki insanların büyük çoğunluğu halen matrix'i karakterlerin gözlük ve yılan derisi giyinip uçuştuğu, kavgalı kareteli bir steven seagal filmi zannediyor. o filmlerden ve felsefelerinden bol keseden etkilendiği doğrudur tabii ama bundan ibaret değil.

    bu tarz entry’ler girmekten pek çakmadığımı an itibariyle anlamış bulunuyorum. amacım uzun uzun paragraflar döşemek, saybırpankçı ve siyah ojeli hatun, filmi yeni izleyip ufku tavan yapmış cıvır ayıklamaktı. olmadı. sıkıldım.

    neyse.

    şimdi ecnebinin faq dediğine geçiyor ve gidiyorum.

    soru : the matrix’e ne gerek vardı? üzerlerinde bu denli kontrol kurulmuş insanlar neden bitkisel hayatta tutulmadı?

    cevap : morpheus'un da açıkladığı gibi (architect de olabilir hatırlayamadım) insanların pil olarak kullanılabimesi için bir takım yaşamsal fonskiyonlar, beyinsel faaliyetler gerçekleştirmeleri gerekiyor. bu da matrix gibi bir çeşit yapay gerçeklik haricinde pek mümkün değil. ilk matrix'in kusursuz oluşundan bahsedilmişti. orada herkes hindi gibi mutlu olduğundan ve çatışma olmadığından enerji sağlanamamış ve matrix işlevsiz hale gelmişti. yani, bitkisel hayatta olsalar enerji üretimi olmaz ve tarlalar yeşillenmez.

    soru : ajan smith ve diğer ajanların program olmalarına rağmen görülebilir bir forma, insan formuna sahip olmaları ve güçlerinin belli bir sınırının olması neden? güçlerinin sınırı olmasına rağmen gayet de güçlüler, bu gücün sınırı neye göre değişiyor?

    cevap : nasıl programlandılarsa öyle sınırlanıyorlar. her yazılımı geliştiren farklı yazılımlar var. ve bu da onu geliştiren yazılımcının yetenekleriyle alakalı. ajanları programlayan yazılımcı bizzat mimar ya da bir başka program olabilir. sınır konulmasının sebebini smith ikinci ve üçüncü filmde verdi diyebiliriz. diğer ajanlardan daha gelişmiş ve yetkin olduğundan belki de silindikten sonra bağımsız olarak geri dönebildi ve dünyayı ele geçirdi. sonuçta makinelerin düzeninin oluşmasının sebebi de kendi bilinçlerini oluşturacak kadar zeki olmalarıydı. mantık basit. ne kadar zekiysen o kadar "ahead of the curve" olursun.

    soru : zion'un çevresindeki tünellerde gezen gemiler matrix'e korsan bağlanıyorlar. matrix'den çıkış yaparken kullandıkları telefonun olayı nedir?

    cevap : bunun kesin cevabı var mı inan bilmiyorum okuyucu. her matrix bedeni bir çeşit "stream" ürünü olduğundan, bu stream'in geri dönüşü de bir çeşit verici-alıcı telefon vasıtasıyla yapılıyor olabilir. en azından benim teorim bu yönde olurdu.

    soru : korsan bağlanan kişilerin fizik kurallarından bir nebze serbest olmasındaki mantık nedir? hadi neo mesih, direkt sınırsız takılıyor adam diye kabul ediyoruz, kodları görüyor mörüyor da trinity mesela, neye göre o kadar hızlı ve güçlü? korsan bağlandıklarında bu ayarlarla da oynuyorlarsa neden yine de limitli?

    cevap : korsan yayın yapanlar belli ki bir zaman diliminde fizik kurallarını bükebilecek glitch'ler bulmuşlar ve bunu kullanmayı öğrenmişler. yazılımlarla dövüş, atlama zıplama eğitimleri filan almaları bunun sonucu. bu programların bir aşamalık temeli var. bir binadan diğerine atlamak temel aşama diyelim diyelim. onu geliştirmek ise kişinin kendi kafasının içinde bitiyor. nasıl ki günlük hayatta insanlar daha yetenekli, daha zeki, daha atletik, daha başarılı olabiliyorlarsa matrix için de aynısı geçerli. kimisi daha iyi atlar, kimisi daha iyi silah kullanır, kimisi küsküyü daha fena bandırır falan.

    soru : neo'nun bu önü alınamaz yükselişinin açıklaması nedir? bu adam daha iyi kod falan mı okumaya başladı da uçup kaçmaya başladı? bunların açıklaması yok.

    cevap : bu sorunun cevabı uzun. the one muhabbeti işte. her matrix bir "one" barındırıyor. bu one'ın amacı sistem miyadını doldurup kendi kendini yok ettiğinde ve zion saldırıya uğradığında kalan belli miktar kadın ve erkeği kurtarıp yeni bir yeraltı şehri kurmak ve insanların direnişini devam ettirmek. çünkü makineler her ne kadar insanlara düşman olsa da onlar olmadan enerji üretemez ve bu direnişi bir şekilde devam etmek zorundalar. o yüzden one'ın ayrıcalıkları bizzat makineler tarafından tanımlanıyor olabilir. one, insanlığın hem matrix, hem de gerçek dünya boyutunda son umudu olmak zorunda. bu yüzden neo hem gerçek hayatta karakterli, erdem sahibi bir mr. anderson iken, hem de matrix'de uçup kaçan manyak güçlü adamın biri. aşmış yeteneklere sahip. hatırlarsan merovingian diyordu "senden öncekileri yendim, senden öncekiler daha saygılıydı, senden önceki bana hesabı taktı vs." her one'ın böyle güçleri var yani. ha neo hepsinden iyidir kötüdür, orası ayrı.

    soru : ajan smith nasıl olur da gerçek dünyaya geçebiliyor? tamam beyin simülasyon çalıştırabiliyor, yani matrix'i çalıştırabiliyor ama yine beyin merkezli. bir programın hiç bir yerden veri almadan beyinde özgürce dolaşması, hatta koku alıp görebilmesi doğal mı? bence değil.

    cevap : bu noktada saybırpank öğrenmiş hulki devreye giriyor. “saybırpank aabi. çok iyi yaa.” diyerek evrenin sırrına atıfta bulunuyor ya hani. cevap oradan nanik yapıyor. “bana bak bay endırsın, et ve kemiğin ötesini gör. ben makinelerin yarattığı sıfır ve birlerden oluşan hayali dünyada her önüme geleni mokarlıyorum, öyleyse neden peltemsi ve sulu, yüzde yüz insan beyninin içinde dolaşamayayım?” çünkü saybırpaaaağnk. evet.

    soru : neo nasıl oluyor da zion'da iken, yani matrix'in dışındayken doğa üstü güçler kullanabiliyor? burası işte benim için matrix serisinin en çok gerçekten uzaklaştığı ve inanca yöneldiği kısım. adam bildiğin mesih yani, şakaları yok.

    cevap : bunun cevabı üçüncü filmde kahin neo ile konuşurken veriyordu. ha tatminkar bir cevap mıdır, orası size kalmış. bence değildi.

    soru : mimar zion 6 kere yok edildi diyordu sanırım. bunun mantığı nedir? zion her seferinde yıkılıp sonra mesih ve seçtiği kişiler tarafından tekrar mı kuruluyor? zion da matrix'e dahil mi yoksa? değilse eğer her seferinde farklı bir yerde mi kuruluyor? zion'a baktığımız zamanda dehşet büyük ve yapımı zor bir şehir görüntüsünde. 100 yıldır savaş devam ettiğine ve 6 kere tekrara düşüldüğüne göre zion'un sürekli baştan yapıldığı söylenemez. imkansız çünkü. neo'dan önceki seçilmiş kişilerin de açıklaması yapılmıyor.

    cevap : -bu şekilde teoriler mevcut olsa da- bence zion matrix'e dahil değil. böyle bir varsayım doğrudan pkd'nin gerçeklik algısıyla örtüşse de, bu gerçeğin yattığı senaryoda bununla ilgili detaylar ve foreshadowing'ler görmemiz icap ederdi diye düşünüyorum.

    zion, gerçek dünyada. her seferinde farklı bir yere the one önderliğinde kuruluyor. ayrıca o büyük şehri de inşa etmeleri o kadar imkansız değil, sonuçta insanlık bir gelecekte yaşıyor (farazi şekilde 2199 deniyordu. kim bilir kaç?) ve bütün o makineleri yaratılmasına muktedir olan sonuçta insanoğlunun ta kendisi. o zamana kadar önemli teknolojiler geliştirdiler ve zion gibi bir şehri inşa edebilecek teknolojik donanıma ve yetkinliğe sahipler.

    soru : neo araf görevi gören tren istasyonuna nasıl düşüyor? tren istasyonu gibi bir şeyin varlığına neden gerek duyuluyor? sonuçta burayı kullanacak şeyler yazılım, program ama her şey grafiğe dökülmüş. matrix'in benim kafamı en çok karıştıran bir noktası da bütün programların bir şekilde insan sınırlarında düşünülüp yapılması. arkada çalışan yazılım yok gibi bir şey. bir yazılım varsa elbet insan formunda takılıyor.

    cevap : merovingian gerçekten yetkin bir programcı. hatta eski one'lardan biri olduğuna dair teoriler mevcut. zamanla yozlaşıp filmdeki haline geliyor ve sisteme aykırı düşen yazılımlar üreten, onları esir eden, kaynağa kaçak giriş çıkış yaptırabilen adamın biri. çok güçlü. neo'nun bilinci hem matrix'den, hem de gerçek dünya'dan soyutlanınca onu tren istasyonu yazılımına hapsediyor. araf işte. tren istasyonu bir çeşit mapus yazılımı dersek, o mapusu da önceki ve sonraki durağı olmayan bir tren istasyonu olarak tasarlatmış. tasarlayan da yine muhtemelen kendi yazdığı trainman. giriş çıkışlar da sadece kendi kontrolünde olan bir trenle yapılıyor. sadece asansör kapısından ibaret bir oda ve o odaya inip çıkan bir asansörden ibaret de olabilirdi. insan zihnine hizmet ettiği için insan algıları formunda yazılıyor olabilirler. yani yazılım bir kılıfa uydurulmak zorunda olabilir. matrix'in temel kurallarından biri olabilir. bu da size koyabilir. (bu espriyi son kez yaparak tarihe gömüyorum. bir daha yapanın halasını keymaker siksin.)

    soru : bu biraz filmin devamlılığı için, görsellik için gerekli ama bana göre bir mantık hatasıdır: rıhtıma giren sentineller napıyor allah aşkına? aşağıda 100 150 tane manuel robota karşı 100 tane sentinel giriyor ve sadece etrafta dolaşıp vuruluyorlar. o kadar sentinel o 100 150 tane robota saldırsa halbuki savaş 10 saniye sürmeyecek. ama yok. ben bu kadar verimsiz, amaca yönelik çalışmayan makineyi bir arada görmedim, yıl 2013.

    cevap : onun biraz işin görselliği ve sinema diliyle makinelerin kudretini anlatmanın bir yolu olduğu doğrudur. ama şu da var. morpheus reloaded'ın başında: "zion'daki her kadın, erkek ve çocuk için bir sentinel yollanıyor. bence makinelerin mantığı açısından kusursuz bir plan." diyordu. yani makineler işi şansa bırakmıyor ve rasyonel düşünceyle ne kadar insan varsa o kadar sentinel yolluyorlar. makine işte.

    soru : ajan smith neden yok oluyor? filmin başında tren garında söylenen "her programın amacı olmalı, amacı olmazsa silinir" sözüyle bir alakası var sanırım. ama tam emin değilim.

    cevap : var. smith ve neo birbirlerinin dengi. bir denklemin iki eşit parçası. neo olmazsa, smith de olmaz. neo bunu bilerek hareket ediyor ve smith'in kendini absorbe etmesine izin veriyor. tüm dünyayı ve neo'yu yok ettikten sonra bir amacı kalmayan smith de kendi fişini çekmiş oluyor. t

    the one, matrix'i reload edecek kudrete sahip. makineler de neo ile yaptıkları anlaşma neticesinde bunu kullanarak sistemi yeniden kuruyorlar.

    soru : kahin tam olarak nasıl bir program? neye hizmet ediyor?

    cevap : kahin baya karmaşık bir program. matrix bir rakamlar ve yazılımlar dizimiyse bir miktar önceden tahmin edilebilirliği mevcut olabilir düz mantıkla. o da bu mantığa hizmet edip olabilecekleri öngörebiliyor olabilir. neden varolduğuna dair bir çok teori var. kehanet'in matrix sahfasındaki inancı sağlamak için görevli olduğunu söyleyebiliriz aslında. matrix'ten kurtulan insanların duygusal yapılarını düzenliyor bir de. trinity'ye "ona aşık olacaksın" diyor neo'ya seçimleri hakkında yol gösteriyor. ona şeker, kurabiye vererek seçimlerini etkileyip, kararlarını ve duygularına etki ediyor olabilir. şeker ve kurabiyeyi de yazılımlar olarak alıyoruz tabii. mesela neo başlarda trinity'ye karşı bir şey hissetmiyordu ama kahin'in kurabiyelerinden sonra ona ilgi duymaya başladı. kurabiyeler bünyede aşk ve sevgi açığa çıkaran bir tür paket olabilir. şeker de rasyonel tercihi yapmasına sebep olabilecek bir paket. mantık yürüterek söylüyorum tabii bunları. asıl işlevleri bambaşka da olabilir.

    yalnız sözlükte bir yerde the one'lık müessesesinin kahin tarafından kurabiye uzatarak duhul edildiğine dair bir kof bir tespit gözüme çarptı. bu kadar kolay olsaydı kahin gözüne ilk kestirdiği adem oğluna dolmuş parası uzatır gibi kurabiyeyi uzatır, seçilmiş bulunacak diye analar ağlamazdı.

    not : copy-paste değil alın teri.

    edit : cevaplar güncellendi.


    (dick laurent - 3 Mayıs 2013 05:09)

  • comment image

    2010-60 insanlar, işçi ve köle olarak kullanmak üzere yapay zeka sahibi insanımsı asalak robotları yarattı.

    2069 daha sonra morpheus'un kaptanlık yapacağı hoverkraft nakliye gemisi "nebukadnezar", abd'de inşa edildi.

    2075 yapay zeka programları gelişti ve bazı robotlar, insan efendilerine öfke duymaya başladı.

    2077 robotların insanlara karşı ilk isyanı patlak verdi. uşak robot b166er'in 2 insanı öldürmesi üzerine, b166er tipi bütün robotlar yok edildi, robotlara ve yapay zekaya karşı şiddetli bir tepki ortaya çıktı.

    2080-85 makinelere ve robotlara karşı isyan ve şiddetin artması, robotların büyük şehirlerden kaçmalarıyla ve ortadoğu'nun ücra bir bölgesinde "zero one" olarak bilinen kendi şehirlerini kurmalarıyla sonuçlandı.

    2085-2095 "zero one" üstün nitelikli araçlar, bilgisayarlar ve silahlar üreterek, gelişmeye devam etti. makinelerin işgücünden yoksun kalan insanların ekonomisi çökmeye başladı.

    2096 birleşmiş milletler, robot medeniyeti "zero one"ı egemen bir devlet olarak tanımayı reddetti. robot ürünlerinin önlenmesi, insanlar ve makineler arasındaki savaşı başlattı.

    2097 "zero one" ısıya ve radyasyona dayanıklı sakinleriyle nükleer saldırı karşısında ayakta kalmayı başardı, makineler kayıpları hemen telafi etti. insanlara yönelik karşı saldırılar başladı.

    2098 insan şehirlerinin teker teker düşmesi üzerine, umutsuzluğa kapılan askeri komutanlar, robot şehrinin ana enerji kaynağı olan "güneş"i, engelleme girişiminde bulundu. planları atmosferi yok etti, gökyüzü boğucu siyah dumanla kaplandı, ama bu bile makineleri durduramadı.

    2099 makineler, savaştan sağ kurtulanları ve sivilleri deneyler yapmak için tutsak etmeye başladı. amaçları, güneş enerjisi yerine insanlardaki biyoenerjiyi kendilerine kaynak olarak kullanmaktı.

    2100 makineler, 1999 dünyasının benzeri bir rüya olan "matrix"i yarattı. matrix, komadaki "pil insanları" yaşatmak için kullanılmaya başladı.

    2105 matrix'in içindeki insanların arasındaki "seçilmiş kişi", içinde bulunduğu dünyaya düşüncesiyle müdahale edebildiğini keşfetti ve özgür kalmak için onu parçaladı. "seçilmiş kişi", yeraltındaki insan kalesi "zion"a ulaştı.

    2105-2150 "seçilmiş kişi" açıklanmayan bir şekilde ölürken zion direniş hareketi doğdu.

    2161 morpheus, matrix'de kozada doğdu, çocukken kurtarılarak özgürleştirildi.

    2167 trinity, matrix'de kozada doğdu, çocukluk döneminin başında özgürleştirildi.

    2175 kahin, morpheus'a, ikinci "seçilmiş kişi"yi bulacağı kehanetinde bulundu.

    2199 trinity ve morpheus, matrix'de hacker olan neo'yu keşfederek, onu özgürleştirdiler. matrix'deki gedikleri keşfeden insanları yok etmesi için tasarlanan ajan smith'le büyük bir mücadeleye girdiler.

    2201 başka bir isyancı gemisi olan osiris, makinelerin zion'a ulaşmak için dünyayı kazdıklarını fark etti. mürettebat, vatandaşlarına, yok olmalarına az bir zaman kala matrix üzerinden haber gönderdi.

    2201 artık zion'da yaşayan ve isyancılarla makinelere karşı savaşan neo, matrix'i yaratan yapay zeka programı "mimar"la yüzleşti.

    2201 mimar, yok edilmek üzere olan zion'da yaşayan isyancıların da matrix'in parçası olduğunu, sistemdeki gedikleri temizlemek için daha sonra yok edildiğini anlattı. mimar, zion'un daha önce 5 kez yok edildiğini söyleyerek, matrix'in düşüncelerden çok daha yaşlı olabileceğini belirtti.


    (keri - 10 Kasım 2003 10:05)

  • comment image

    --- spoiler ---
    the second renaissance

    matrix’in hikayesi, insanoğlunun yapay zekayı keşfetmesiyle birlikte başlıyor. teknolojinin ilerlemesiyle birlikte insanlar, her türlü işlerini yaptırabilecekleri robotlar üretmeye başladılar. bu robotlar, inşaatlerden ev işlerine, restoranlardan hastanelere kadar birçok yerde insanlara hizmet ediyorlardı. yapay zekaya sahip robotlar, artık kendi kendilerine de yeni şeyler öğrenebiliyordu ve yaptıkları işlerin kalitesi bu oranda yükseliyordu.
    iş yükleri ortadan kalktığı ve istedikleri şeylere daha fazla vakit ayırabildikleri için insanlar da bu durumdan memnundu...
    ta ki, ev hizmetçisi olan bir robot efendilerini öldürene kadar. bu olayı kabullenemeyen ve bir tehlike işareti olarak gören insanlar, genel bir akım başlatarak aralarında yaşayan bütün robotları ortadan kaldırmaya başladı.
    makinaların büyük bir kısmı yok edilerek toplu mezarlara veya denize atıldı. kıyımdan kaçabilenler ise afrika’da toplanarak kendi ülkelerini kurdular. öğrenmeye ve gelişmeye devam eden makinalar, burada insanların yapabildiği üretimden çok daha
    iyisini yaparak son derece teknolojik ve kaliteli ürünleri çok ucuz fiyatlara satmaya başladılar. şirketlerinin hisseleri borsada rekor seviyelere tırmandı. bu sayede makinalar, hem teknolojik, hem de ekonomik olarak insanlardan daha üstün bir duruma gelmiş oldu.
    makinaların gittikçe artan başarılarını kaygıyla izleyen dünya liderleri, en sonunda genel bir toplantı düzenleyerek bu konuda ne yapabileceklerini tartışmaya başladı. bu sırada beklenmedik birşey oldu; toplantıya davetsiz misafir olarak katılan iki robot, iyi niyet ve barışla geldiklerini, insanlarla bir anlaşma yaparak geleceğe doğru birlikte ilerlemek istediklerini söylediler. elçileri çabucak ortadan kaldıran komite, ülkelerin güçlerini birleştirerek makinalara karşı büyük bir savaş başlatması kararını aldı.
    söz konusu savaş insanlar açısından oldukça kanlı ve yıkıcı geçti, zira insan vücudu savaş makinalarına kıyasla çok daha kırılgandı. kayıpları gittikçe artan insan ırkı, komiteyi yeniden toplayarak bu konuda ne yapabileceklerini tartışmaya başladı.

    komite üyelerinden biri makinaların ana güç kaynağının güneş enerjisi olduğunu, ve gökyüzünü karartıp güneş ışığını kesmeleri halinde makinaların kısa sürede işlemez hale geleceğini ve savaşın sona ereceğini öne sürdü. komitede kabul gören bu karar sonucu, birçok ülkeden yüzlerce uçak kalktı ve atmosfere sırf bu iş için geliştirilmiş bombalar bırakarak gökyüzünü siyah bulutlarla sonsuza dek kararttı.
    bunun üzerine makinalar, yeni bir enerji kaynağı arayışına giriştiler. aradıkları cevabı ise insan vücudunda buldular. insan vücudunun yaydığı ısı ve sahip olduğu elektrik gücü, belli bir füzyonla birleştirilerek enerjiye dönüştürülebiliyordu.
    bunu icat eden ve insan bedeninin yapısı hakkındaki araştırmalarını hızla ilerleten makinalar, en sonunda dünya liderlerinin karşısına bir anlaşma ile çıktılar. bu anlaşmaya göre insanlar robotlara teslim olma ve bedenlerinin enerji santrallerinde birer pil gibi kullanılmasına izin verme karşılığında, makinalar tarafından yaratılan bir hayal dünyası (simülasyon) içerisinde eski dünyalarında yaşama şansını elde edebileceklerdi.
    bu hayal dünyasını yöneten makinaya (programa) matrix adı verilmektedir. matrix, “architect” adı verilen bir makina tarafından tasarlanmıştır. matrix’e ense kökünden beynine sokulan bir alıcı / verici ile bağlanan bir insana, normal şartlarda göz, kulak, burun, dil ve teninin ilettiği sinyalleri matrix iletmektedir. örneğin matrix’e bağlı bir insan kolunu kaldırmak istediğinde, beyinden çıkan bu emir koluna değil, matrix’e ulaşmaktadır. matrix ise bu isteği ve sonuçlarını hesaplayarak, ilgili göz ve ten sinyallerini gerçekmiş gibi insan beynine geri iletmektedir. bütün bu işlem sırasında ise, söz konusu kişi gerçek dünyada hiç hareket etmemektedir. 7 milyar kişi bu interaktif sisteme bağlı olduğunda, gördükleri ortak hayalin kendileri açısından gerçek dünyadan hiçbir farkı kalmamaktadır.
    sonunda makinaların dediği oldu, ve aynen anlaşmada yazıldığı gibi, insanlar mükemmel bir dünya hayali içerisinde yaşamaya başladılar. makinalar ise gerçek dünyada insanlardan çektikleri enerji ile varlıklarını sürdürmeye devam ediyorlardı.
    makinalardan kaçabilen asiler ise yerin altında zion adlı bir şehir kurup yaşamlarına orada devam ettiler.
    ne var ki, işler baştan planlandığı gibi gitmemeye başladı. mükemmel dünya programı insanların yaşayageldikleri dünyadan oldukça farklı ve insan yapısına tersti; bu programı kabul edemeyen insanlar birer birer ölmeye başladı ve makinalar, “ekinler”inin büyük bir kısmını kaybetti. bunun üzerine architect, insanlara daha uygun yeni bir matrix yaratmaya başladı.
    bu kez, insan doğasını ve psikolojisini anlama amacıyla makinalarca geliştirilen oracle adlı programdan yardım alıyordu. oracle, insanların %99’luk bir kesiminin seçim şansı verildiği sürece her türlü şartı ve ortamı kabul edebildiklerini keşfetti. bunun üzerine architect, yeni yaratacağı matrix’i insanların seçimlerine göre şekillenebilecek bir hale getirdi.
    bu yeni matrix birincisine kıyasla daha başarılı gözükse de, ortada bir risk vardı: inanç ve seçimle herşeyin yapılabildiğini bir şekilde keşfeden bir insan, matrix çerçevesinde geçerli olan fizik kurallarına da karşı gelebiliyor, bununla kalmayıp uyanarak matrix dışındaki gerçek hayatına geri dahi dönebiliyordu. insanları bu matrix’in içinde tutmak, belli bir zaman sonra uyanabilecek olmalarına göz yummak anlamına geliyordu.

    architect’in planlarına göre matrix’den kurtularak gerçek dünyaya geçiş yapan insanların nüfusu ve kapasitesi belli bir seviyeye ulaştığında, şehirleriyle birlikte yok edilmeleri gerekiyordu.
    programlardan oluşmuş bir sistem olan matrix, programlar arasındaki bir takım çıkışlara da sahipti. kendisi ikinci matrix’in inşası sırasında kullanılan bir program olan keymaker, oluşturduğu özel anahtarlar (programlar) sayesinde program çıkışlarına ulaşmayı ve bu çıkışlardan başka programlara geçmeyi mümkün kılabilmektedir. ikinci matrix’in inşasından sonra kendisine gerek kalmayan keymaker, başka birçok program gibi silinmekten kaçarak saklanmayı seçmiştir.
    merrovingian, programların işleyişlerini kontrol eden ve silinecek / görev alacak programların hangileri olduğuna karar veren bir başka programdır. kendisi, persephone adlı bir program ile “evlidir”.
    ajanlar ise, matrix’e bağlı çalışan görevli programlardır. görevleri ise insanların matrix’den dış dünyaya geçiş yapmalarını mümkün olduğunca önüne geçmek ve silinmekten kaçan programları yakalamaktır.
    architect’in sistemi başarılı olur. ne var ki hem makinaları hem de insanları oldukça iyi analiz edebilen oracle, gelecekteki varlığın ancak iki ırk arasındaki barışın sağlanmasıyla mümkün olabileceğini tespit eder. bu yüzden, yüklenildiği insana matrix içerisindeki herşeyi değiştirebilme ve matrix’in sınırlarını aşabilme gücü veren bir program hazırlar. bu şekilde; matrix içerisinden yeterince insan kurtarıldığında ve insanlarla eşit şartlara ulaştıklarında, makinaların barışa daha sıcak bakacağını düşünmektedir.
    ne var ki, oracle’ın “the one” adlı programı yüklediği kişiler 5 kez başarısız olur ve zion her seferinde ortadan kaldırılır. 6. döngüde ise neo, morpheus ve trinity ile karşılaşıyoruz.
    oracle devreye girmeden önce, insanlar makinalarla savaşmaya devam ediyordu. morpheus ve niobe arasında bir ilişki vardı, trinity’nin çok iyi bir arkadaş olarak gördüğü ghost ise trinity’e aşık idi. trinity ise kısa süre sonra karşılaşacağı neo’ya aşık olacaktı.
    oracle matrix’de morpheus’un karşısına ilk kez çıktığında kendini tanıttı ve makinalarla insanlar arasında süregelen savaşın bitmesini istediğini, ve bu amaca yönelik bir yol görebildiğini söyledi. oracle morpheus’a matrix’i değiştirebilen, matrix’in dışına çıkan ve başkalarını serbest bırakabilen ilk kişinin the one olduğunu, bu kişinin geri döndüğünü ve morpheus’un kendisini bulup ona getirmesi gerektiğini söyledi.
    bunun üzerine hedeflerini ve yaşamını değiştiren morpheus’a daha fazla dayanamayan niobe kendisini terk etti ve zion ordular komutanı lock ile birlikte olmaya başladı. buna rağmen yılmayan morpheus, matrix’i değiştirme potansiyeline sahip herkesi uyandırmaya (matrix’den kurtararak dış dünyaya çıkarmaya) ve oracle’a götürmeye başladı. söz konusu kişiler genellikle çocuklardı ve kaşıkları bükme, eşyaları hareket ettirme gibi yetenekleri vardı.

    what ıs the matrix

    final flight of the osiris

    morpheus’un sıradaki hedefi, matrix dünyasında bir bilgisayar programcısı ve hacker olan thomas andersen (neo) adlı kişi oldu. ajanlar tarafından engellenmeye çalışılmasına rağmen morpheus, neo’yu kendi yanına aldı ve oracle’a götürdü. oracle neo’yu taşıyıcı olmaya uygun bularak, bir kurabiye içerisine gizlediği “the one” programını kendisine yükledi. neo bu andan itibaren matrix’i istediği gibi değiştirebilme gücüne sahip oluyordu. gelişen olaylar sonucunda neo, özgürlüğünün sınırsızlığını keşfederek matrix’de ölümden dönme, kurşunları durdurma ve uçabilme gibi yetenekler sergileyebilecek hale gelir.
    ajan smith’i de benzer bir yetenekle yok eder. ancak smith, matrix’de öldürüldükten sonra silinmek üzere the source’a gitmeyi reddeder ve neo’da yüklü bulunan the one adlı programdan kendisine geçen özellikler sayesinde bir virüs karakterine bürünür. artık smith, başka programlara bulaşarak kendi kendini kopyalayabilmektedir.
    bir süre sonra, bir devriye uçuşunda osiris adlı gemi, makinaların toprağı kazarak zion’a ulaşmaya çalıştıklarını fark eder.
    sentinental’lerin (gezici savaş makinaları) gemiyi fark etmesi ve peşine düşmesi üzerine gemi kaptanı, mürettebattan birini matrix’e gönderir ve gemi havaya uçmadan önce belli bir posta kutusuna uyarı mesajını bırakmasını sağlar.
    osiris’in bir paket bıraktığını ve mürettebatın bu paket uğruna hayatlarını feda ettiğini öğrenen niobe ve ghost, matrix’e girer ve ajanlar ve polisler tarafından korunan posta idaresine giderek paketi ele geçirir. durumun ciddiyetini gören niobe, halihazırda devriyede olan bütün gemilerin kaptanlarını iç matrix’de toplantıya çağırır. burada daha önce görülmemiş büyüklükte bir makina ordusunun toprağı kazarak zion’a ulaşmaya çalıştığını ve 72 saat sonra kapılara dayanmış olacağını söyler. bu sırada merkez’den bütün gemilerin zion’a dönmesi yolunda bir emir gelir, ancak morpheus, oracle’dan bir mesaj gelmesi ihtimalina karşılık gemilerden birinin geride kalmasını rica eder.

    enter the matrix &
    matrix reloaded

    toplantı, ajanların kapıya gelmesiyle birlikte dağılır. niobe ve ghost buldukları tünelden kaçarlarken, keymaker karşılarına çıkar ve onları güvenli bir yere alır. keymaker, cebinden bir anahtar çıkarır ve niobe’ye bu anahtarın çok önemli olduğunu ve the one’a ulaştırmaları gerektiğini söyler. tam bu sırada merrovingian’ın adamları ortaya çıkar ve keymaker’ı yakalayıp götürürler, ghost ise mahzene atılır. onu kurtarmaya çalışan niobe, bir odada persephone ile karşılaşır ve persephone, kendisini öpmesi karşılığında ghost’u serbest bırakacağını söyler. niobe ona istediğini verir ve ghost ile birlikte kaçar.
    niobe dış matrix’e geçtikten sonra jason, kendisine morpheus’u hapse atacağını söyler. niobe ise, morpheus’un insanları ikna etme kabiliyetinin çok yüksek olduğunu ve onlara savaşı kazanacaklarına dair sürekli moral verdiğini söyleyerek jason’un fikrini değiştirir.
    morpheus zion’a geri döndükten sonra jason tarafından sorgulanır, ve o gece yapılan toplantıda insanlara makinaların yaklaştığı gerçeğini açıklar; aynen niobe’nin söylemiş olduğu gibi, insanların olaya korkuyla değil umutla bakmasını sağlar. neo ise trinity’nin vurulduğu bir rüya sebebiyle bir türlü uyuyamamaktadır.
    ertesi gün yapılan savaş planlarında jason, konseyi niobe’nin gemisi link’in çok küçük olduğu ve savaşta kullanılamayacağı yönünde ikna eder; aslında amacı sevgilisinin savaşa gitmesini önlemektir. bunu niobe’ye söylediğinde niobe hayal kırıklığına uğrar.
    oracle’ın beklenen mesajı geride kalan gemi tarafından alınır. gemi mürettebatı matrix’den dış dünyaya geçiş yapmak üzereyken beklemedikleri birşey olur; smith, geride kalan bir kişiye kendi kendini kopyalayarak çalan telefonu cevaplar ve dış dünyada söz konusu kişinin bedenini bir kukla gibi kontrol etmeye başlar.
    neo, aldığı mesaj doğrultusunda oracle ile görüşmeye gider. oracle neo’ya, the one adlı programa dış dünyadaki makineleri ve programları da etkileme gücünü verecek olan bir şeker uzatır. herşeyden habersiz olan neo şekeri yer ve oracle ile bir süre sohbet eder. oracle kendisine keymaker’ı kurtarması gerektiğini söyler ve doğru zamanda doğru yerde olursa bunu başarabileceğini söyler. bu sırada ortaya çıkan smith neo ile dövüşmeye başlar, ne var ki neo, karşısına binlerce smith çıkınca uçarak kaçar.
    neo, morpheus ve trinity, merrovingian’a keymaker’ı istemeye giderler, ancak kendisi bunu yapmaya yanaşmaz. onlara oracle’a geri dönmelerini ve onun zamanının neredeyse dolduğunu söylemelerini ister. ne var ki, merrovingian’ın başka kızlarla kırıştırmasından sıkılmış olan persephone onlara yardım edebileceğini, ama bunun karşılığında neo’nun kendisini bir kez öpmesini ister. neo isteneni yapar ve keymaker’a ulaşırlar. tam bu sırada merrovingian ve adamları gelir ve bir kovalamaca başlar.

    bu olaylar sırasında konsey, morpheus’dan birkaç gündür haber alınamadığı için iki gemiyi yardıma gönderir, bunlardan biri de niobi’nin gemisidir. niobi’nin de yardımıyla keymaker’ı alarak güvenli bir yere ulaştırırlar. keymaker onlara the one’ı the source’a ulaştırabileceğini söyler, ancak bunu yapabilmesi için bombalarla donatılmış bir binanın elektriğinin kesilmesi gerekmektedir. niobe ve ghost şehir elektrik santralini havaya uçurur, diğer geminin mürettebatı ise yedek sistemi havaya uçuramadan ölürler (dış dünyada gemilerine bir bomba isabet eder). bunun üzerine trinity matrix’e geçerek hacker yeteneklerini ortaya serer ve yedek sistemi devre dışı bırakır. bu sırada odaya giren bir ajanla savaşmaya başlar.
    neo, morpheus ve keymaker ilgili kapıya ulaşmadan hemen önce smith tarafından engellenmeye çalışılır. neo ve morpheus içeri girerken keymaker, neo’ya anahtarı vererek vurulur. doğru kapıdan geçen neo, the source’un girişinde architect ile karşılaşır. architect kendisine matrix hakkındaki tüm gerçeği anlatır ve iki seçenek sunar: sağdaki kapı, the source’a çıkmaktadır ve bu kapıdan geçerse, zion’daki insanlar yok edildikten sonra seçeceği 23 kişi ile birlikte yeni bir şehir kuracaktır. soldaki kapı ise iç matrix’e geri dönmektedir ve neo bu kapıdan geçerse, halihazırda (rüyalarında görmüş olduğu gibi) düşmekte olan trinity’e gidebilecektir. bunun bedeli ise, zion ile birlikte matrix’e bağlı bulunan herkesin ölmesidir.
    architect, bunun daha önce 5 kez yaşanmış olduğunu ve her seferinde the one’ın taşıyıcısının sağdaki kapıyı seçmiş olduğunu söyler.
    soldaki kapıyı seçen neo, düşerken vurulan trinity’i havada yakalar. trinity kurşun sebebiyle ölür, ancak neo yeteneklerini kullanarak hem kurşunu çıkarır hem de trinity’e yeniden hayat verir.
    bu sırada zion’un önünde gemiler makinalarla savaşmak için hazırlanmaktadır. smith’in kukla gibi yönetmekte olduğu kişi, empd silahını ateşleyince (bunun olduğunu kimse bilmemektedir) 5 gemi düşer ve makinalar geriye kalan birkaç gemiyi parça parça eder, olaydan sadece smith kurtulur ve bir başka gemi tarafından iyi niyetle kurtarılır.
    dış dünyaya geri dönen neo ve trinity, bir bombanın kurbanı olan gemilerinden morpheus ile birlikte son anda kurtulur. neo, yeni kazanmış olduğu özellikler sayesinde üzerine gelen makinaları matrix’de kurşunları durdurabildiği gibi durdurur, ve hemen düşüp bayılır.
    olaydan sonra smith’i kurtaran gemi onları da kurtarmaya gelir. niobi ve ghost ise, makinalardan kaçarken bir yerlere düşen gemilerinde mahsur kalmış yardım beklemektedir.
    ---
    spoiler ---

    hazırlayan: kerem koseoglu


    (systemfailure - 11 Kasım 2003 15:44)

  • comment image

    tanımadığı zenciden aldığı hapı ağzına atan genconun yaşadığı kafaları anlatan üçlemenin ilk filmi.


    (thirstsnake - 18 Kasım 2014 16:13)

  • comment image

    "izlemeyenler için uyarı: aşağısı ağır derecede spoiler içerir.

    bundan seneler evvel insan ırkı ile makineler muazzam bir savaşa giriştiler. makineler güneş enerjisi ile çalıştıklarından insanlar savaşı kaybedeceklerini anladıklarında dünyayı bir şekilde bulutlarla kapladılar ve güneş ışınlarının dünyaya ulaşmasını engellediler. yani güneşi yok ettiler. ancak bu insanların da sonu demekti. zira güneşsiz bir dünyada hiç bir canlı var olamaz. bu noktada ortak bir platformda makineler ile bir anlaşma sağlandı. makineler insanları yok etmeyecek, onları enerji olarak kullanacaktı. bunun karşılığında da makineler insanlara sonsuz mutluluğu yaşatacak bir sanal ortam yaratacaklardı. böylece ilk matrix kurulmuş oldu. insanlar pil olmayı kabullendiler ve matrix onlara sanal, huzur dolu, cennetvari bir ortam yarattı. diğer taraftan bu ortam insani bir takım dürtüleri azalttı. cennet gibi bir yerde yaşamaktan dolayı insanlar yeterli vücut enerjisi üretmediler. ortak platformda her iki tür için de sürdürülebilirlik gerektiğinden ve mevcut durumun makinelerin sonu demek olduğundan makineler matrix’in üst versiyonunu yüklediler. bu versiyonda insanların enerjilerini optimum seviyeye çıkaracakları bir ortam bulunuyordu. yani dünyanın günümüzdeki gibi bir similasyonu. bu simulasyonda insanlar doğuyor, yaşıyor, ölüyor, çabalıyordu vs. tıpkı günümüzde oynadığımız bir çok strateji oyununda olduğu gibi.

    ancak, bu versiyon enerjiyi artırmakla beraber matrix’i bir kısırdöngüye soktu. zira makineler hangi denklemi kullanırsa kullansın, deneklerin (insanların) %1'i matrix’i reddediyordu. işte tüm konu aslında bu %1 oranında kilitli.

    "one" ne demek?

    "one" aslında bir program. ancak kullanılabilmesi için bir bünyeye yüklenmesi gerekiyor. daha önce 5 kere yüklenmiş bu program. yani eski neo’lara yüklenmiş. programın amacı ne? matrix’i reddeden insanları yani %1'leri zion denen yerde toplamak. bu toplam ana sistemi yani matrix’i tehdit eder hale geldiğinde zion'un yok edilmesini sağlamak ve onu yeniden inşa etmek. yeniden inşa etmek zorunda zira insanlar arasında %1’lik bir topluluk denklemdeki dengesizlik nedeniyle matrix’i hep reddediyor. matrix reddedenleri zaman içinde zion denen başka bir yere naklediyor, bir anlamda fişini çekiyor ya da başka bir anlamda diğer bir işletim sistemine (sanal bir ortam değil) koyuyor. daha sonra zion’u yok ettiriyor. sonradan reddedenleri de yine yeniden inşa edilecek olan bu mekana koyuyor.

    peki matrix bu reddedenleri nasıl zion'a koyuyor? açıklaması basit. morpheus ve benzeri kaptanlı gemili programlarla güya bunları kurtarıyor ve zion’a atıyor. ne zaman ki bu reddedenlerin toplamı ana sistemi tehdit edebilir hale geliyor, (filmde anomaliler olarak geçer) zion’a gönderiliyor, işte o zaman zion’un yok edilme vakti gelmiş oluyor. ama unutmamak gerek. daha sonra da reddedenler olabileceği için zion’un yeniden inşa edilmesi gerek. bu böyle bir kısırdöngü. yani "one"ın amacı savaşı durdurmak değil. tam aksine sistem tarafından özellikle yaratılmış bir program. zion yok edilince one programının görevi sona ermiş oluyor.

    görevi sona eren programa ne olur ?

    kahinin dediği gibi ya siliniyor ya da sürgünü seçiyor. şöyle düşünelim gelişmiş bir program yazdığımızı ve bu programda yine gelişmiş denklemler bulunduğunu ama eşitliğin bir ihtimalle sağlanamadığını düşünelim, fakat biz bunu programı yazarken fark etmemiş olalım. bu durumda denklemde eşitlik sağlandığında program duracaktır. ancak sağlanamaması durumunda belki duracak belki durmayacaktır. çünkü biz ona bu durumda yani eşitlik sağlanamaması durumunda ne yapması gerektiğini söylememişizdir. yani program anormal hareketlerde bulunabilir ki bu durum filmde “sürgün” olarak ifade edilmektedir. tıpkı fransız (merovingian) gibi. o da eski bir neo yani "one" programının eklendiği bünye. (hz. isa, çarmıha gerildikten sonra magdalalı meryem’in havarilerin isa ile ilgili söylenceleri dilden dile dolaşırken efes’e, oradan da fransa’ya geçtiğine dair efsaneler mevcuttur. fransa’da milattan sonra 5 ile 8’inci yüzyılda hüküm süren merovingian hanedanı’nın da hz. isa ile meryem’den geldiğine dair iddialar bulunmaktadır)

    program amacına ulaşınca ölmek yerine kaçmış, kendine bir suç imparatorluğu kurmuş. bunu nereden anlıyoruz? karısını hatırlarsınız neo'ya merovingian'ın da bir zamanlar-ilk geldiğinde- tıpkı "senin gibiydi" demişti. ayrıca aynen şöyle demişti. "tekrar insana yakın birisi tarafından öpülmenin ne demek olduğunu hatırlamak istiyorum" "seni kıskanıyorum trinity ama böyle bir şey uzun sürmez" .sırf o anları hatırlamak için neo'nun öpmesini istemişti. hem aynı zamanda merovingian sebep ve sonuç açıklamalarıyla neo ve ekibine epey bir şey söyledi matrix hakkında.

    mimarın odasındaki kapılardan hangisi doğru olandı?

    bunun açıklanması için üç olasılık var.

    1. bütün eski neo’lar sağdaki kapıyı tercih ettiler. ancak zion çoktan yıkılmıştı. onlar da 23 kişiyi seçip (matrix’in fişinden çekip) kurtardılar ve zion’u yeniden inşa ettiler. dolayısıyla mimar neo ile konuşurken zion halihazırda yok edilmiş durumda. bu noktada "one" yani neo, görevini tamamlamış olacak ya ölecek ya da sürgünü seçecek. matrix, sürgün bir porgramı gördüğünde yok ediyor ancak, sürgüne gitmeyi engelleyemiyor zira bu onun hesap etmediği parametrelerden biri. ama bu seferki neo soldaki kapıyı tercih ediyor neden? hatırlarsanız mimar konuşmaları sırasında "ilginç, bu öncekilerden daha çabuk" demişti

    neo'nun hemen cevap vermesi üzerine. bunun sebebi ise bence kahin'in neo'ya yedirdiği şekerlemeydi. neo'da yüklü olan "one" programı upgrade oldu. demek ki önceki neo'lar o şekeri hiç yememişlerdi. belki de neo programın upgrade olması sayesinde ilk defa doğru kapıyı seçti.

    2. tüm eski neo’lar sol kapıdan gittiler. trinity'i kurtardılar ve zion'un yok olmasına neden oldular. doğru hamle bu muydu? mimar "bu zion'u yok edişimizin 6. seferi olacak ve bu konuda aşırı derecede etkin hale geldik" demişti. demekki diğer neo’lar hep trinity'i seçmişler. peki o zaman zion'u tekrar kurup reddedenleri burada kim toplayacak? bilindiği gibi morpheus ve trinity birer program. morpeheus’un görevlerinden biri neo'yu mimara göndermek. trinity'ninki ise ona aşık olarak neo'yu kontrol etmek, korumak. trinity yeni neo'nun annesi olacak. bu yüzden filmdeki sevişme sahnesi çok önemliydi ve bu yüzden ismi trinity (hıristiyanlıkta baba/tanri, oğul/isa ve kutsal ruh üçlemesine verilen ad). mimar kadının öleceğini söyledi ve aslında trinity öldü ama sonra tekrar hayata döndü. tıpkı ilk filmde kahinin neo’nun ya da morpheusun öleceğini söylediği ve neo’nun ölüp sonra tekrar hayata dönmesi gibi. yani mimar olacakları biliyordu dolayısıyla önceki neo’lar da soldaki kapıyı seçmişti. bir de ilk filmde morpheus neo'ya zion'un nasıl kurulduğunu anlatırken; "birisi vardı, sadece o dışarıda doğmuştu" cümlesini kuruyor. yani önceki neo'nun da dışarıda doğduğunu, trinity gibi bir program ile eski neo’nun çocuğu olduğunu.

    3. eski neo’lar farklı kapıları seçtiler. hangisini seçerlerse seçsinler gittiklerinde zion yok olmuştu. dolayısıyla sağdaki kapıyı seçenler 23 kişiyi matrixten kurtarıp tekrar zion’u kurdular. solu seçen neo’lar ya öldü ya sürgüne gitti. yeni zion’u dışarıda doğan çocuk kurdu. ayrıca soldaki kapının seçilmesi de öyle herkesin ölümüne yol açmıyor. yani tıbbi anlamda. sadece matrix kendini reboot ediyor veya reload yapıyor. dolayısıyla matrix içinde yaşayanların hayatları sona eriyor ama sanal olarak. yoksa hala pil durumundalar.

    not: (neo’nun arkasındaki ekranlar eski neo’lara ait değil. onun hesap edilebilen muhtemel yanıtlarının birer simülasyonu. aksi takdirde yüzlerce eski neo olmalıydı halbuki 5 tane var.

    mimar diğer neo’ların tümünün insan soyunun devamı için sağ kapıyı tercih ettiklerini söyledi. ancak bu sürecin diğerlerinden farkının karşılıklı aşk olduğunu belirtti. yalnız aşk değil. karşılıklı aşk. böylece eski trinity'lerin önceki matrixlerde de matrix’e girip neo’nun hayatı pahasına kendisininkini riske ettiğini ancak, eski neo’ların neden sol kapıyı seçmedikleri anlaşılabilir. zira eski trinityler eski neo’lara aşıkken eski neo’lar eski trinitylere aşık değillerdi.

    aşık olacağınız kişiyi seçemezsiniz. işte önemli nokta bu. çünkü matrix insanların hayatlarını sanki kendileri seçim yapıyormuşçasına, sanki onlara bir irade veriyormuşçasına kontrol eder. tüm seçimler hesaplanır ve ona göre insanlar matrix içinde yönlendirilir. insanlar da sanki kendi seçtikleri hayatı kendi iradeleriyle yaşıyormuş gibidirler. böylece ilk matrix’in çökme sebebi ortadan kaldırılmış olur. şimdi denebilir ki trinity aşık olmaya programlanmış ve neo da aşık olmamaya programlanmış. böylece kahinin trinity'nin aşık olacağını önceden bilmesi mantıksız olmaz. zira bir önceki matrixte de aşık olmuştu. tek fark bu sefer neo da aşık. kahin neo’nun aşık olacağını bilmiyordu ki. bakın kahin ilk filmde aşkla ilgili ne diyor:

    kahin: beklediğimden daha yakışıklısın. onun (trinity) seni neden sevdiğine şüphe yok.
    neo: kim? (burada anlıyoruz ki neo şu ana kadar trinity'e karşı bir şey hissetmiyor ve onun kendisine karşı bir şeyler hissettiğinden haberi yok)
    kahin: çok da zeki değilsin. morpheus seni neden bana gönderdi biliyor musun?
    neo: galiba.
    kahin: peki ne düşünüyorsun? sen o musun (one'ı kastediyor)
    neo: bilmiyorum.
    kahin: bu nedemek biliyor musun? kendini bilmek demektir. sana küçük bir sır vereyim. "one" olmak aşık olmak gibidir. kimse sana aşık olmanı söyleyemez sadece bilirsin. hayalarından kemiklerine kadar.

    neo trinity'nin ona aşık olduğundan bile habersiz. peki neo'yu kıvama nasıl getirmeli? nasıl trinity'e olan duygularını engelleyen programı değiştirmeli?

    kahin: işte bir çorek al (cookie) söz veriyorum yer yemez kendini yağmur gibi hissedeceksin. tataaaa işte. bu bölüm matrix i’in önemli bölümlerinden biridir. ayrıca trinity neo matrix’in içinde ölürken ona seslenmiş ve ölemeyeceğini çünkü aşık olduğu kişinin “the one” olacağını söylemişti. sonra da neo dirilmişti. tabi dirilmesinin bununla bir ilgisi yok.

    makine mi insan mı ?

    neo (mr. anderson – ademoğlu – ilginç değil mi?) bir insan. bunu yaralanmasından anlıyoruz. öte yandan, üzerine “one” programı yüklü. bu neo’nun en büyük farklarından biri de neo’nun öncekilerden daha fazla “insan” kalmayı başarabilmesi. bakın mimar ne diyor:
    “although the process has altered your consciousness, you remain irrevocably human” yani, “her ne kadar bu süreç senin bilincini değiştirse de geri dönülemez bir şekilde insan kaldın”. aslında kilit noktalardan biri de bu. neo, insan kalması sayesinde bir çok şeyin üstesinden gelebiliyor. demek ki önceki neo’lar bu kadar insan değillerdi. zaten bu kadar insan olmasalar, aşık olamazlardı.

    ajan smith nedir ?

    ajan smith aslında bu alemdeki tek insan. nasıl yani? şöyle; bir virüs gibi yayılıyor. matrix’e göre bir virüs yani o sisteme ait değil. virüsler her türlü bilgisayar sisteminin düşmanıdır ve ajan smith tek amacı yok etmek olan bir virüs olup matrix’in düşmanı. çoğala çoğala matrix’e aşırı yükleme yaptırmaya çalışıyor ve aslında matrixten gerçekten kurtulmaya çalışan tek kişi. ilk bölümde morpheus’u sorgularken "gerçekten buradan çıkmam lazım. özgür olmalıyım ve benim anahtarım senin kafanda. zion yok edildiğinde benim de burada kalmam için bir sebep olmayacak" diyor. neoyu öldürmesi halinde matrixten kaçabileceğini düşünüyor. çünkü neo ölünce matrix resetlenecek veya neoyu öldürmesiyle elde edeceği güçle matrix’i kapatacak ya da yok edecek. hatırlarsanız ilk bölümde neo’yu öldürmüştü. bu ona kendi kendini kopyalama kudreti verdi.

    ajan smith’in orada olmasının bir manası yok. orada olmayı istemiyor. o bir bilgisayar virüsü, çoğalıyor, bulaşıyor ve bozuyor. aslında aynen insanları tanımladığı gibi hareket ediyor. ilk bölümde insanları "bir yere gidersiniz, doğal kaynakları tükenene kadar çoğalırsınız, çoğalırsınız ve yaşamak için tek şansınız başka alanlara yayılmaktır. bu şekilde davranan başka bir tek organizma vardır o da virüs." şeklinde tanımlıyordu.

    bu teorideki ironi, ajan smith insanlığı, neo ise makineleri temsil ediyor. neticede smith sürekli olarak neoyu durdurmaya çalışıyor. neo da kendisine yükelenen "one" programını takip ediyor. neo, makineleşen bir insanı, smith ise insanlaşan bir makineyi temsil ediyor. neo, smith’in varlık amacı haline geliyor. “the purpose”.

    neo neden ölmedi, neden dirildi ?

    ajan smith neo’yu öldüremez. çünkü onun ölmesi yasak, daha doğrusu programında ölmek gibi bir seçenek yok. yani görevini yerine getirene kadar ona ölme hususu tanımlanmamış. smith ile - ve + gibi karşıt tarafları temsil ettiklerinden ve the one programının bir bölümü bir şekilde smith'e yazıldığından o da ölemiyor. ve aslında smith de görevini tamamlamaya çalışıyor. kısacası ortada bir mulfunction var. matrix smith’i kullanıyor, neo’yu da kullanıyor. halihazırda kullanılmakta olan bir programı silmeye çalışırsanız ne olur ? hata verir. “program halen kullanıldığından silemezsiniz” benzeri bir ifade alırsınız. bu nedenle ilk filmde ne neo ne de ajan smith öldüler. öte yandan ikisinin bu girişimi, ikinci filmde smith’in kararsız hareket etmesine neden oldu. kararsız derken epey kararlı ancak sistemsel anlamda kararsız.

    anomali nedir ?

    mimar neo'ya der ki; "your life is the sum of a remainder of an unbalanced equation inherent to the programming of the matrix." yani senin hayatın matrix programından miras kalan dengesiz bir denklemin artıklarının toplamı diyor. ne demek bu? the one, yani biri üçe bölelim örneğin. 0.33333 diye gider bu. bir bilgisayar bu 3333 diye sonsuza giden rakamları bir noktada keser ve 1/3=0.333333 gibi bir sayı verir. şimdi bu sayıyı 3 ile çarpalım tekrar eski haline gelecek mi? 0.99999 ediyor. 0.00001 nereye gitti? işte neo budur. yani elemine edilemeyen bir artık. yani anomali.

    bazı rakamlar

    "jason payne açıklamalarında matrixin 101 ve 303 sayılarına takılmış durumda olduğunu ifade eder. neo'nun başlangıçtaki odası, merovingian'ın bulunduğu kat, 101 numaralı otobanda kovalamaca, trinity'nin elektrik santralini hack ettiği yerde girdiği parola. binary sistemde 101'in 6'ya yani 6. versiyona eşit olduğunu belirtir. (000 = 1, 001 = 2, 010 = 3, 011 = 4, 100 = 5, 101 ise 6'dır. yani 6. versiyon.) bununla birlikte burada bir hata bulunmaktadır.

    çünkü binary sistemdeki 101'i desimal sisteme çevirirken aşağıdaki formülü kullanırız:

    (1 x 2 ² )+ (0 x 2 ¹) + (1 x 2 º )= (1 x 4) +( 0 x 2) + (1 x 1) = 4 + 0 + 1 = 5 bulunur.

    dolayısıyla, 101, 6. versiyon demek değildir. 101, 5. versiyon demektir. bu durumda 3 olasılık ile karşılaşmaktayız.

    1. binary sistemde 101'in matrix versiyonlarıyla bir ilgisi yok.
    2. bu matrix 5. versiyon, bu bağlamda mimar yalan söylüyor.
    3. wachowski kardeşler burada bir mantık hatası yapmışlar

    ben birinci olasılık üzerinde duruyorum ancak, halen bu rakamın aklıma yatan bir anlamını bulabilmiş değilim. öte yandan biraz araştırdığınızda; george orwell'ın 1984 adlı kitabında 101 numaralı odada yaşayan insanlara yapılan işkencelerden ve bu insanlara 2+2=5 olarak belletildiğinden ve bu hususun neo'nun odasıyla temsil edildiği şeklindeki yorumlardan tutun da, 101'in hz. isa'nın 5 yarasını temsil ettiğini, 303'ün 3x101 şeklinde yorumlanması gerektiğini belirten ifadeler dahi bulunulabilir. "
    bununla birlikte bana en yakın gelen açıklama şu: bilindiği gibi programların versiyonları 1,0 şeklindedir. bu durumda matrix 1.0 ilk matrix programı oluyor. matrix 1.1 ikinci, matrix 1.2 üçüncü, matrix 1.3 dördüncü, matrix 1.4 beşinci, ve matrix 1.5 altıncı oluyor.

    6. versiyonun öncekilerden farkı

    1. ajan smith. sisteme bir virüs bulaşmış durumda.
    2. neo eskilerinden daha güçlü. neo, fransız’ın adamlarıyla savaşacağı sırada morpheus'a “siz anahtarcıyı kaçırın ben bunları hallederim” demiş, merovingian da "halletmek?? senden öncekiler hiç olmazsa daha saygılıydılar" demişti. demek ki anahtarcı merovingian tarafından habire kaçırılıyor. daha sonra neo'yu kurşun yağmuruna tutup da neo bunları engelleyince; "tamam biraz yeteneklisin" demişti. demek ki önceki neo’lar bu kadar yetenekli değildi ki merovingian bu neo'yu da kurşunla durdurabileceğini ümit etti.
    3. mimar neo'nun cevabı üzerine "ilginç bu öncekilerden daha çabuktu" demişti. demek ki önceki neo’lar şimdiki neo kadar gelişmiş değildi, olayları bu kadar çabuk yorumlayamıyorlardı.
    4. neo, öncekilerden daha insan. mimar, neo için “geri dönülemez bir şekilde insan kaldın” demişti.

    kahin kime yardım ediyor ?

    kahin neo'yu upgrade ediyor ve matrix’ten sürekli kaçıyor. zira kahin de bir program. ilk versiyondan kalan ve ziondan sorumlu bir program. ancak dikkat edelim zion’un yok edilmesinden değil. düzenlenmesi, gelişmesi vs. olabilir. kahinin programı çıktığında zion’un yok edilmesi gibi bir şey gündemde değildi ve ilk zion’un yok edilmesi kahin prgramında bazı hatalara neden oldu ve makineler yerine insanlar yararına hareket etmeye
    başladı.

    öte yandan, bence kahin, işin başından beri var. sadece durumu farklı bir şekilde düzenlemeye çalışıyor. aslında kahin bunu “ben gelecekle ilgileniyorum” cümlesiyle açıklıyor. yani matrix’in geleceği ile ilgileniyor. onun amacı aslında matrix’in sürekliliğini sağlamak. mimar ile farklı yönleri savunuyorlar o kadar. mimar matrix’i denklemsel olarak ele alıyor. kahin ise başka bir yönden ele alıyor, hesap edilmeyen duygusal insani parametreleri dikkate alıyor ve matrix’in sürekliliğinin bu parametreler dikkate alınarak sağlanabileceğini düşünüyor. aslında ikisi de matrix’in devamı için uğraşıyorlar. biri bilimsel diğeri duygusal anlamda. yani en kısa anlatımıyla mimar, işi dengeyle çözme taraftarı, kahin ise dengesizlikle.

    dolayısıyla kahin’in kimseden kaçtığı yok. yani, ilk filmde ve ikinci filmde smith gelene kadar kimseden kaçmamaktadır. kaçtığı kişileri ikinci filmde agent smith ve merovingian’dır. bu iki program da sistem dışındadır. yani sürgünlerdir. dolayısıyla kahin de aslında sistem için yani matrix’in sürekliliği için çalışmaktadır. mimarla aradaki fark, kahin’in yönteminin insanlara daha olumlu gelmesidir. unutmamak gerekir ki, ilk kehaneti ortaya atan, yani seçilmiş birinin gelip herkesi kurtaracağını, savaşı durduracağını belirten de odur.

    kahinin koruyucusu seraph'ın anlamı ise bir nevi melek. hıristiyan
    inancında koruyucu güçlü bir melek olarak belirtiliyor. matrix’in ilk versiyonundan kalma. yani cennetten gelen bir program. her şeyin mükemmel olduğu bir ortamda, mükemmel bir bodyguard.

    mimar kimdir ?

    mimar ise yine başka bir program. düzenleyici, koruyucu ana işletim sistemi gibi bir şey. amacı matrix’i geliştirip denklemdeki bozukluğu yani %1'lik olasılığı yok etmek. bunu matematiksel olarak yapamadığı için yani matrix’i daha iyi kılarak gerçekleştiremediği için zion çözümünü yaratıyor. denklemdeki dengesizlik nedeniyle hep bir anomali (neo) oluşuyor ve bu anomaliden faydalanmayı keşfediyor. ona bir program yüklüyor (one programını). matrix’in babası falan değil. zaten neo’ya mimikleriyle bunu ifade ediyor. ayrıca konuşmada matrix’in babası olmadığını veya kahinin de matrix’in anası olmadığını “eğer matrix’in babası olsaydım o da anası olurdu” cümlesiyle ifade ediyor. aslında matrix’in bir nevi annesi persephone’dur öpücüğüyle insan karakterlerini, arzularını, isteklerini, duygularını toplayan ve iradenin ne kadar önemli olduğunu tespit edip, şu anki matrix versiyonlarının ilk örneğinin yapılandırılmasında faydalı olan en önemli programdır.

    neo'yu matrix kullanıyorsa neden ajanlar onları öldürmek istiyor?

    ajanların bir çok görevi bu görevlerden biri de matrix’i korumak. sonuçta zion’a gönderilen her kişi matrix’e zarar veriyor. bunların yanı sıra, ajanlar neoyu durdurmaya çalışmasa neo da bir şeylerden şüphelenip, sistem tarafından yönlendirildiğini anlayıp görevini yerine getirmeyebilir.

    matrix neden reddedenleri öldürmeyip zion’a gönderiyor ve sonra yok ediyor?

    bunlar ortalama 500 senede oluyor. yani arada zaman var. bir anda çıkmıyor hepsi. hani anti virüs programını çalıştırdığımızda bilgisayar 10-15 dk bilgisayardaki tüm dosyaları tarar, virüsleri bulur bunları bir dosyada saklar ve tarama bittiğinde sorar ya delete edeyim mi? diye. işte işleyiş şekli aynen böyle.

    filmin tamamında değişik ironiler var. kahramanlar sürekli olarak gece gündüz gözlük takıyorlar. bu gözlüklerin temsil ettiği bir şey olmalı. belki de üzerlerine yüklenen programın ta kendisi olabilir. zion da kimse gözlük takmıyor. ama matrixte takıyorlar. bir de kahramanlar (neo vb.) yuvarlak hatlı gözlükler giyerken ajanlar vs. köşeli gözlükler takıyorlar. büyük ihtimalle bunun da bir nedeni var ancak tespit edemedim.

    merovingian’ın adamları

    merovingian ne kadar tuhaf program varsa onları yanında topluyor. sadece hayaletler veya tavanda yürüyebilen insanlar değil aynı zamanda kurtadamlar var yanında. bunlardan birini anahtarcıyı teslim ederken persephone öldürüyor “gümüş bir kurşunla”.

    filmde yer alan bazı isimlerin anlamları

    matrix : latince rahim demektir.

    morpheus: düşler tanrısı (filmde “i had a dream” diye bağırıp durur, insanlara bir rüyayı satar, onları bir rüyaya inandırır)

    trinity: hıristiyanlıkta baba/tanri, oğul/isa ve kutsal ruh üçlemesine verilen ad

    agent smith: bu konuda bir çok spekülasyon mevcut. öte yandan benim en beğendiğim yorum, adam smith’e yapılan gönderme. arada muhteşem bir isim benzerliği var. agent smith - adam smith. adam smith iktisat teorisinin babası olarak görülür ve serbest piyasa ekonomisinin ilk temsilcisidir. smith’e göre, bireylerin kendi çıkarlarını korumaları sayesinde, toplumun çıkarı korunur. yani her birey kendi çıkarlarını korursa, toplamda bütün toplumunki korunacaktır. bence filmde bu mükemmel bir şekilde eleştiriliyor. hepsi kendi çıkarını düşünen bir smith’ler topluluğu sistemi (kapitalizmi?) çökertiyor.

    kahin : (oracle) dünyanın en büyük veritabanı ve yazılım şirketlerinden biridir. insanlara yardım ediyormuşçasına aslında sisteme yardımcı olması ve dengeden ziyade karmaşayı destekleyerek soruna çözüm bulması bence yine filmin anılan şirkete yaptığı eleştirilerden biridir.

    cypher: lucifer – şeytan, bilgisayar terminolojisinde sıfır.

    zion: huzurun yeri, sığınak

    bane: yıkım,afet, ziyan zarar, günah"

    the matrix, tahribat.com


    (a achluophobia - 23 Kasım 2015 00:46)

Yorum Kaynak Link : the matrix