Çıkış Tarihi     : 07 Mart 2018 Çarşamba, Yapım Yılı : 2018
Türü                : Komedi,Drama
Taglar             : Tv mini serisi
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  The Mark Gordon Company , YouTube Premium
Yönetmen       : Anya Adams (IMDB), Tessa Hoffe (IMDB), Kimberly McCullough (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Jason Ubaldi (IMDB)
Oyuncular      : Anna Akana (IMDB)(ekşi), Sean Grandillo (IMDB), Katie Sarife (IMDB), Sophie Reynolds (IMDB), Kara Royster (IMDB), Piper Curda (IMDB), Savannah Jayde (IMDB), Teresa Duran-Norvick (IMDB), Mike Gray (IMDB), Moses Jacob Storm (IMDB), Bryan Andrews (IMDB), Marcia Cross (IMDB), Sumalee Montano (IMDB), Karan Brar (IMDB), Dave Bresnahan (IMDB), Austin R. Grant (IMDB), Marilyn Miller (IMDB), Brando White (IMDB), Tatum Chiniquy (IMDB), Gabriel Monroe Eckert (IMDB), Cary Elwes (IMDB), Allie Rae Treharne (IMDB), Mark Blockovich (IMDB), Owen Daniels (IMDB), Mario DeAngelis (IMDB), John Forker (IMDB), Olivia Rae Keith (IMDB), Bree Little (IMDB), Taran Marshall (IMDB), Christopher Robin Miller (IMDB), Alireza Mirmontazeri (IMDB), Robert Nunez (IMDB), Aaron Siré (IMDB), Abigail Snarr (IMDB), Cj Strong (IMDB)

Youth & Consequences ' Dizisinin Konusu :
İki eski arkadaş olan Fred ve Mick, Alpler'e tatile çıkmışlardır. Besteci ve şef Fred (Michael Caine) emekli olmuştur. Yönetmen Mick ise (Harvey Keitel) hala çalışmaktadır. Artık hayatlarının sonlarına yaklaşmış olan iki adam, otelde geçirdikleri süre boyunca etraflarındaki her şeye merak duygusuyla bakmaktadır. Mick son büyük başyapıtının senaryosu üzerinde hırsla çalışmaktadır, ancak Fred'in emeklilikten vazgeçmeye niyeti yoktur. Ancak onun kariyerine devam etmesini isteyen biri çıkacaktır.


  • "filmin geçtiği isviçre alplerindeki olağanüstü hotel için : waldhaus-flims gecelik oda fiyatı sadece 1400 tl."
  • "içerdiği tüm sahneleri alıp, çerçeveletip evine asabilirsin mesela, öyle bir film. bayıldım, hasta oldum, bittim.az sonra bir daha izleyim."
  • "nefis film fred: "did you take a piss today?"mick: "four drops. you?" fred: "same. more or less." mick: "more? ... or less?" fred: "...less.""




Facebook Yorumları
  • comment image

    insanın dinledikçe dinleyesi gelen bir daughter şarkısı. sözlerini kopyala yapıştır yapayım da tam olsun ;

    shadows settle on the place, that you left
    our minds are troubled by the emptiness
    destroy the middle, it's a waste of time
    from the perfect start to the finish line

    and if you're still breathing, you're the lucky ones
    'cause most of us are heaving through corrupted lungs
    setting fire to our insides for fun
    collecting names of the lovers that went wrong
    the lovers that went wrong

    we are the reckless,
    we are the wild youth
    chasing visions of our futures
    one day we'll reveal the truth
    that one will die before he gets there
    and if you're still bleeding, you're the lucky ones
    'cause most of our feelings, they are dead and they are gone.
    we're setting fire to our insides for fun
    collecting pictures from the flood that wrecked our home,
    it was a flood that wrecked this...

    and you caused it...
    and you caused it...
    and you caused it...

    well i've lost it all, i'm just a silouhette,
    a lifeless face that you'll soon forget,
    my eyes ae damp from the words you left,
    ringing in my head, when you broke my chest
    ringing in my head, when you broke my chest

    and if you're in love, then you are the lucky one,
    'cause most of us are bitter over someone
    setting fire to our insides for fun,
    to distract our hearts from ever missing them
    but i'm forever missing him

    and you caused it...
    and you caused it...
    and you caused it...


    (apranaxfort - 5 Nisan 2012 17:08)

  • comment image

    paolo sorrentino, bize yine “geçmiş”in* iksirini sunuyor. ismine kanıp da, “gençlik” iksiri diye içmeyin sakın! üstelik, her zamanki gibi; olabildiğince görkemli mekanlar, görseller ve şahane müzikler ile yapıyor bunu. geçmiş'in bulanıklığına ve solmuşluğuna inat, bangır bangır, rengarenk yapıyor...

    onun filmlerindeki her sahneyi ayrı bir mısra gibi okumak gerektiğini, bu filmle beraber biraz daha iyi anladım. her sahnenin, kendi içinde bir başlangıcı, bir bitişi, bir yükselişi, bir yere inişi var. bütüne katkısı olan, ama bütünden çıkarılıp saklandığında da bozulmadan muhafaza edilebilen parçalar bunlar... kesik kesik ve bu sebeple de birbirinden bağımsız gibi gözükebilen bu sahneleri, dilerseniz bir araya getirip, bütün bir film yapabilirsiniz. dilerseniz de, hepsini olduğu yerde bırakıp, ayrı ayrı kaydedebilirsiniz. hatta inanır mısınız? her ikisini de yapabilirsiniz. zaman zaman birleştir, zaman zaman boz. zaman zaman yerlerini değiştir, zaman zaman hizaya sok. tıpkı, geçmişimize yaptığımız gibi. anılarımızın orasını burasını çekiştirip düzelttiğimiz, sıralarını değiştirdiğimiz, unutulan boşlukları yenileriyle doldurduğumuz gibi...

    insanın bu gibi oyunlar için çok zamanı var gibi gözüküyor değil mi? ama maalesef yok, aksine elimizi çabuk tutmalıyız. filmdeki karakterlerimize ev sahipliği yapan otelde, hissettiğimiz şey “zaman bolluğu” gibi gözükürken, bir yandan da ağır ağır yükselen o zamansızlık hissi, tam da buna işaret... biz sanıyoruz ki, yaşlanınca yaşlanıyoruz. yaşlanıncaya kadar zamanımız da bol, gençliğimiz de... dünya alabildiğine cömert bize karşı (sanıyoruz demiştim değil mi?). oysa ki; görmeye, duymaya, dokunmaya, hissetmeye, bilmeye, anlamaya başladığımız ilk andan itibaren yaşlanıyoruz. çünkü bu ilk andan itibaren, kendimize, kendimizden, hatıralar yapmaya başlıyoruz. ve her hatıra, bizi biraz daha yaşlandırıyor. hafızaya kaydedilen her an, kişisel geçmişe bir tuğla daha koyuyor, vücudumuz kamburlaşıyor. belki de bu yüzden, o muhteşem otelde, sadece yaşlılar yok? farkettiniz mi, her yaştan, her cinsten, misafiri olduğunu bu otelin? çünkü geçmişimiz, bu dünyaya (belki de otel bunu simgeler) düştüğümüz ilk saniyeden itibaren, yaratılmayı bekler ve yaratılır da. bozulur ve yeniden yapılır da. küçücük bir çocukken, aşık olduğu kızla ilk defa el ele tutuşup bir parkta yürümeyi, “bisiklete bindiği ilk an”mış gibi anlatan, ve hayatında hatırladığı ilk anının bu olduğunu söyleyen mike çok yabancı değil aslında. hal böyleyken hatırladığı ikinci anının, “bisikletten düştüğü an” olması da şaşırtıcı değil.

    bana kalırsa; insan olarak yarattığımız yegane şey, tek gerçek sanat eserimiz, geçmişimiz. neden biliyor musunuz? çünkü her yaşta ve her durumda, herkesin dönmek istediği, özlediği, bir “baba evi” vardır. ben de dahil, sen de dahil, herkesin.

    yola çıkabilenlere, yolluk olması dileğiyle;

    https://www.youtube.com/watch?v=ykwx45wn2ws

    https://www.youtube.com/watch?v=u9qe7ll1isu

    https://www.youtube.com/watch?v=wxlkyng6vie

    https://www.youtube.com/watch?v=dmrymejxfy0

    https://www.youtube.com/watch?v=ucvnfuui6x4

    https://www.youtube.com/watch?v=7ykupjnoxtm

    https://www.youtube.com/watch?v=jfkfuanifdu

    https://www.youtube.com/watch?v=o2u8tcyyfxg

    https://www.youtube.com/watch?v=pvzljdmopvs

    https://www.youtube.com/watch?v=msxjbf18bbm

    https://www.youtube.com/watch?v=--tb6nc5l_4

    https://www.youtube.com/watch?v=e6iv2lu21r8


    (dolls - 4 Ekim 2015 11:57)

  • comment image

    film çok iyiydi ama derdim başka. bursa filmekimi ayağında az önce izledik filmi.

    son anlarda, fred'in yönettiği müziğin sonlandığı sırada ve maestro'nun seyircilere yaşlı gözlerle attığı bir bakış var. ve tam sessizlik hakim sahneye...

    tam bu anda salonda birinin telefonu çalmaya başladı. hakkaten, sessizliğin büyük rolü olan bir sahneydi ve telefon sesini duymak hiç hoş olmadı. ama o ayrı konu.

    çalan telefonu sahibi susturmaya uğraşırken arkadan bi homurtu geldi : "açsana bari şunu be!"

    işte tam o anda, ne izlediğimiz filmin, ne sanatın, ne emeğin hiçbir anlamı kalmadı arkadaşlar.

    biz bazı hayati şeyleri öğrenemedikçe, o filmler bize yaramaz. o biletler bize lüks.


    (allepierre - 24 Ekim 2015 00:58)

  • comment image

    her karesi tablo gibi, her diyaloğu şiir gibi, her sesi konser gibi olan bir film. sanat filmi değil, pür sanat bu. sırf ruhu dinginleştirmek ve bir tatlı huzur almak için bile defalarca izlenebilir hatta ekran koruyucu gibi salonun duvarında öylesine oynatılabilir.

    --- spoiler ---

    -sorması ayıp, maestro, monarşiyi neden hoş buluyorsunuz acaba?
    +çünkü çok zayıf. birini ortadan kaldırıyorsunuz. ve aniden tüm dünya değişiveriyor. evlilikte olduğu gibi.

    -düşüncesizlik, karşı konulamaz bir cazibedir.

    -öyle çok fim izlemişsin ki hayatın ne ile ilgili olduğunu unutmuşsun aptal!

    -gençken gördüğün şey odur, her şey çok yakın görünür, bu gelecektir. yaşlanınca gördüğün şey de odur, her şey çok uzak görünür, bu da geçmiştir.

    -ama bir şey kendi gücü tarafından dengesizleştirilip zehirlenirse, ortaya çıkan başka bir şey olacaktır, hüsran.

    -çoğu insan, sırf vasiyeti olmadan değil, kimsenin haberi olmadan ölmüştür.
    +çoğu insan senin gibi usta değil ama.
    -bir şey fark etmez! insanlar, ustalar, hayvanlar, bitkiler hepimiz fazlalığız.

    -insanlar ya güzel ya da çirkin, bu ikisinin arasında kalanlar da nadiren zarif.

    -çocuklar, anne babalarının çektiği çileleri bilmiyor: net detayları ve çarpıcı kısımları biliyorlar elbette. ve taraf tutmak için bilmeleri gereken şeyleri de biliyorlar.

    ---
    spoiler ---


    (suret035 - 9 Kasım 2015 21:04)

  • comment image

    sanat insanı hayrete düşüren değil, hayran bırakan şeydir demişti * bu film için söylenmesi gereken tam da bu sanırım.

    her sahne yönetmenin dehasına hayran olmanıza neden oluyor. sahneler, oyunculuklar, diyaloglar muhteşemdi.

    --- spoiler ---

    en büyüleyici sahne san marco meydanının sular altında kalma anıydı.

    "at my age, getting in shape is a waste of time.” fred ballinger
    ---
    spoiler ---


    (perec - 28 Kasım 2015 18:58)

  • comment image

    içerdiği tüm sahneleri alıp, çerçeveletip evine asabilirsin mesela, öyle bir film. bayıldım, hasta oldum, bittim.
    az sonra bir daha izleyim.


    (hieron - 14 Aralık 2015 23:12)

  • comment image

    diyalogları dehşet verir.

    --- spoiler ---

    - söyle lena.

    - julian yavşağın teki, çünkü aslında yatakta iyiyim.

    - biliyorum.

    - ne demek "biliyorum"?

    - sen benim kızımsın. ve söylemesi ayıp, ben de yatakta harikaydım.

    ---------------------------------------------------------------------------

    - kimmiş bu sürtük?

    - paloma faith.

    - ne iş yapıyormuş?

    - dünyadaki en pis işi.

    - orospu mu?

    - daha da beteri. pop yıldızı.

    ---
    spoiler ---


    (bacaklarini kokunden yoldum - 16 Ocak 2016 17:08)

  • comment image

    bu filmi izlemeden önce, filmi anlamanız için muhakkak bilmeniz gereken şeyler var ve inanın anlatmayı en çok sevdiğim konulardan biri bu.

    bundan yüzyıllar önce, klasik müziğin 'klasik' döneminde venedik topraklarında yaşamış sevgili vivaldi'nin springini bilmeyenimiz yoktur. dönemi gereği fazlasıyla düzenli bir parçadır. her çalgı yahut melodi, bahar ayının bir elementini sembolize eder ve 'word painting' tekniği ile yazılmıştır. açıklayalım,
    spring has come , and joyfully the birds welcome it with cheerful song,***
    and the streams, at the breath of zephyrs,*
    flow swiftly with sweet murmurings.*
    but now the sky is cloaked in black and thunder and lightning announce**
    themselves, when they die away, the little birds*
    turn afresh to their sweet song**

    dikkatle dinlerseniz şarkının kuş sesleriyle başladığını, derelerin gürleyişiyle devam ettiğini, baslardan yağmurun girdiğini ve sonra yine başlangıç melodisine dönerek 'kuşların tatlı şarkılarını' duyabilirsiniz.

    vivaldi'den birkaç yüzyıl ve birkaç dönem sonra, ironik olarak mezarı venedik'te bulunan igor stravinskyabimiz ise 'spring'i* bambaşka bir müzikal formda yorumluyor. şarkıyı açmadan önce bilmeniz gereken bir felsefesi var. serializm akımı, müziğin temel elemenlerini reddeder. ahenk, uyum gibi kavramların müziğin yansıtmak istediği şeyi kısıtladığını ve doğal olmadığını öngörür. yani vivaldi'nin spring'te yaptığı 'sıra sıra söz alma' ve çizgifilmvari bir bahar canlandırması yerine, doğanın o kaotik halini kabul eder, bu yüzden müzikte ahenk aramaz. elbette zamanında büyük tepkilere neden olmuş bu eseri, estetik algılarla beğenmek zor olsa da felsefesinden çok etkilendiğimi itiraf etmeliyim.

    gelelim filme. filmde delice stravinsky göndermeleri mevcut. bu nedenle stravinsky ve müziği hakkında en azından ufak bir fikir sahibi olmak isteyebileceğinizi düşünerek bu entrye başladım. vivaldi ise stravinsky'i anlamak için muazzam bir karşılaştırma unsuruyken, stravinsky'yi vivaldi'siz anlatamazdım... ne diyorduk? evet, venedik...

    --- spoiler ---

    "i grown old without understanding how i got here"
    şu cümleden sonra yaşlanıyor olmak beni korkutmaya başlamadı desem yalan olabilir.

    ortada soru işaretleriyle bezeli bir homoseksüel ilişki varken, 'toplum normlarına aykırı' bu ilişkiyi 'müzik normlarına aykırı' stravinsky üzerinden sunmak beni ne kadar etkiledi, tahmin edemezsiniz. kahramanımızın 'stravinskyleşmeye çalışması', pastoral bir ortamda tıpkı rite of the spring'teki gibi inek çanlarını bestelemesi ve yönetmesi muazzam bir gönderme sahiden. yönetmenin la grande bellezzasındaki gibi, burada da derin 'elitist' göndermeleri mevcut.

    paul dano'yu izlemeyeli uzun zaman olmuştu, eski bir dostu görmüş gibi sevindim. fakat her şeyin venedik'te stravinsky mezarının başında bitmesi? çok lezzetli bir detay olmuş sahiden.

    ---
    spoiler ---


    (malmazel - 29 Ocak 2016 00:37)

  • comment image

    nefis film

    --- spoiler ---

    fred: "did you take a piss today?"
    mick: "four drops. you?"
    fred: "same. more or less."
    mick: "more? ... or less?"
    fred: "...less."

    ---
    spoiler ---


    (guru - 4 Ağustos 2016 20:13)

Yorum Kaynak Link : youth