The Crying Game (~ Aglatan Oyun) ' Filminin Konusu : Britanya Ordusunda görevli Jody, Onu Politik amaçları doğrultusunda kullanmak isteyen IRA tarafından kaçırılır. Jody'ye gözkulak olması için başına Fergus adlı bir militan verilir. Bu iki sözde düşman kısa süre içinde kendilerine özgü bir arkadaşlık geliştirirler. Öldürülme ihtimali yüksek olduğu için Jody, Fergus'tan eğer ölürse sevgilisine gözkulak olması konusunda söz alır.
Ödüller :
Academy Awards - Oscar : "En İyi Özgün Senaryo"
BAFTA : "Alexander Korda Award for Best British Film"
Independent Spirit Awards : "Independent Spirit Award-Best Foreign Film"
demin slither diye bir korku filminde de kullanıldığını duyduğum şarkı. aşkı en güzel anlatabilen şarkılardan biri. karanlık gecelerde onlarca kez dinlenip, "no more" derken bile ağlanacak bir şarkı...i know all there is to know about the crying gamei've had my share of the crying gamefirst there are kisses, then there are sighsand then before you know where you areyou're sayin' goodbye ilk dize, insana murathan mungan'ın yalnız bir opera'sını hatırlatır: "ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda / yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim"
(ribbons - 31 Ekim 2006 22:37)
(bkz: #10064498)
(turkish tekila - 19 Kasım 2006 03:28)
"benim doğam bu" diyenlerin filmi. özellikle irlanda sorunu üzerine o imkansız aşk hikayesini anımsıyorum... aşık olduğu kadının gerçek doğasını öğrenen adam ve bu sürprizi seyirciye gösteren o cüretkar tek plan. o kadar cüretkar ki, bünyede şok etkisi yaratabiliyor. filmin en başarılı tarafı, derinliğini izleyicisinin istediği kadar ele vermesi. ne bir eksik, ne bir fazla. bu nedenle psikolojik okumalara son derece açık. "berbat" diye bir köşeye fırlatıp atmanız da olası, "hayatımda izlediğim en güzel filmdi" demeniz de. tam bu nokta da yönetmenin ve elbette ki oyuncuların kusursuz performansları devreye giriyor. özellikle fergus (stephen rea) ve dil (jaye davidson) filmi sürükleyen ana karakterler. film, doğası birbirinden farklı iki insanın kesişen yolu üzerinde adeta zigzag çizercesine ilerliyor... zaten filmin o muhteşem şarkısı daha en başından seyiriciye bir şeyler anlatmaya çalışıyor gibi:bilinecek ne varsa biliyorum, ağlatan oyuna dair.ağlatan oyundan çıkardım, kendi payımı.önce öpüşler vardır,sonra iç çekişler,daha anlamadan nerede olduğunu,buluverirsin kendini hoşçakal derken.yakında birgün anlatacağım,ağlatan oyunu gökteki aya;biliyorsa,belki o anlatır bana.neden var gönül yarası?neden var göz yaşları?ne yapmalı durdurmak için bu üzüntüyü?aşk kaybolup gittiğinde,istemiyorum bir dahabu ağlatan oyunu.istemiyorum bir dahabu ağlatan oyunu!bu arada yıllar önce bu filmin çin'de, "sevgilimin bir penisi var" adıyla gösterildiğini öğrendiğimde çok gülmüştüm. ayrıca soundtrack'ı mutlaka bulunup dinlenmeli. percy sledge'den, boy george'a; the blue jays'dan, lyle lovett'e kadar kimler yok ki? ama benim favori parçam; film başlarken duyduğumuz when a man loves a woman... percy sledge olağanüstü yorumlamış. uyarmadan edemicem, bu filmin gerçekten de enteresan bir sihri vardır. bir kere kendinizi kaptırdınız mı fanatikliğe kadar götürebiliyor. bi anda kendinizi filmin cartını curtunu ararken bulabilirsiniz o derece. nerden mi biliyorum? "elimde değil; benim doğam bu..."
(lali berte - 26 Ocak 2007 20:01)
jaye davidson'ın hayat verdiği dil karakterinin izleyicide derin bir etki bıraktığı şaşırtıcı film. efendim ben deniz filmi izlemeye başladığım andan itibaren anlaşılması pek de kolay olmayan bir kurgunun içinde buluverdim kendimi... olaylar ilk başta insanaın yüzünde hafif bir tebessüm oluştururken, hemen ardından yerini garip bir şaşkınlığa bırakıveriyor. şaşkınlık içinde bir yandan fergus'un verdiği sözü yerine neden getirmediğine anlam vermeye çalışırken, diğer yandan filmin başlarında bir fotoğrafla tüm merakları üzerine çeken dil karakterinin narin bedeni ve çoşkulu haline hayran kalıyor insan. çok güzel ve kesinlikle arşivlerede bulndurulması gereken bir yapıt.
(serseri ve esrik - 6 Nisan 2008 21:58)
percy sledge’in gelmiş geçmiş en iyi aşk şarkılarından biri olan when a man loves a woman’ı ile açılıyor neil jordan filmi the crying game. aşkın bir savaş alanına benzediğini en iyi tescilleyenlerden biri olmasından başka, siyasetin göbeğinden seslenmesine rağmen, tamamen sevginin siyasetinden bahseden sarsıcı bir tecrübe. jordan’ın the soldier’s wife filminden esinlendiği filme önce bu ismi verme fikrinden arkadaşı stanley kubrick caydırmış çünkü kubrick’e göre, dini ve askeri çağrışımlarda bulunan isimler izleyici üzerinde olumsuz etkide bulunabilirmiş. full metal jacket’ın saf bir savaş filmi olmasının bu görüşle ilgisi yoktur sanırım. bunun üzerine jordan, 1960’ların ingiliz pop şarkılarından, filmde de duyduğumuz the crying game’de karar kılmış...ira militanları, ingiliz askerlerin örgüt üyesi bir arkadaşlarını esir alması üzerine onu kurtarmak için bir aşk komplosuyla ingiliz asker jody’yi (forest whitaker) kaçırırlar. örgüt üyesi güzel jude’un (miranda richardson) jody’yi kendine aşık ederek kurduğu komplo sonunda ira’nın eline düşen askere göz kulak olan fergus (stephen rea), giderek jody’ye acımaya başlar ve aralarında bir dostluk doğar. yediği kazığın, kendisine kurbağa ve akrep'in hikayesini hatırlattığı jody’nin hayatı ve de en önemlisi aşkı dil (jaye davidson) ile ilgili bilgileri öğrenen fergus, ingiliz askerlerin baskınıyla darmadağın olan operasyonun ardından kurtulmayı başarır ve dil’i bulup, ona asker sevgilisinin mesajını iletmek ister. ama işler hiç de onun düşündüğü gibi gitmeyecek, hesapta olmayan bir sürü sürpriz fergus’u dört bir yandan kuşatacaktır.özellikle 90 başlarına göre oldukça cesur kabul edilebilecek cinsel yaklaşımıyla önce birçok stüdyo tarafından çok sıra dışı bulunarak geri çevrilen film, aslında bu sayede daha fazla izleyici çekmiş. reklamın iyisi-kötüsü olmaz sözünü doğrulasa da, bizim tv’deki bazı reklamları görünce reklamın kötüsü olduğu fikrine ısınmaya başlıyorum. “kirlenmek güzeldir” lafından slogan bulunuyorsa, cola turka ile ironik emperyalizm-kapitalizm vurgusu yapılıyorsa, mesleğe yıllarını veren reklamcıların ayşe teyze benzeri yaratıcılıklarına (!) cem yılmaz gibi reklam sektörünün dünkü çocuğundan tokat geliyorsa, ali atıf bir'in otorite sayıldığı bu sektöre ne demeli? demek ki reklamın kötüsü de olurmuş. neyse o dala şimdilik zıplamayalım. velhasıl, the crying game bu sayede iyi hasılat yaptığı gibi, en iyi senaryo oscarı başta olmak üzere dünya çapında bir sürü ödül de kazandı. senaryoya baktığımızda aslında terör, aşk, cinsellik, ihanet, ölüm üzerine öyle büyük büyük laflar edilmediğini görürüz. tam tersi, bu filmde jordan senaryosu gücünü basitlikten alıyor. o basitliğin arasına sıkışıp kalmış gizemli hayatlar, yine o basitlikle izleyeni sıkmıyor, hatta topu onlara atıyor. akademinin bu yaklaşımı pek alışıldık değil aslında. oscar moscar diyoruz ama, kimi zaman doğru tespitlerine de diyecek bir şey kalmıyor..stephen rea, forest whitaker, jaye davidson ve miranda richardson’un oyunları çok üstün. zaten jordan ile birlikte hepsi çeşitli organizasyonlarda ödüller kazanmış. rea gibi usta bir oyuncunun performansı tıpkı senaryoya benziyor. basit, muğlak ve tekinsiz.. texaslı whitaker’ın ingiliz asker yorumu hiç sırıtmıyor. ama travesti dil rolündeki jaye davidson’un da onlardan aşağı kalır yanı yok. yüz ifadesi ve kemik yapısı onu izleyene pek de yabancılaştırmıyor. onunla ilgili sette yaşanan ilginç bir olay da var: davidson sette nezle olur. onun mini karavanına bir doktor çağrılır. doktor onu muayene eder ve neil jordan ile konuşmaya gider ve der ki: bu kızın hamile olabileceği ihtimalini düşünmediniz mi? bunu duyan jordan ve set ekibi kahkahayı basar. doktor şaşırmıştır. duruma uyanınca hafiften sazan konumunda hisseder.biraz da spoiler vermiş gibi olduk ama zaten jordan bunun anlaşılmaz olması için özel bir çaba sarfetmemiş ve dil’in erkek olduğunu bilmenin, bruce willis’in ölü olduğunu bilmek kadar hayati bir şaşırtıcılığı yok. esas üzerinde durulan dil’in kendisi.. aşkı uğruna her şeyi yapabilecek kadar sevgiye aç oluşu, fergus’un da kendini keşfedişine ve fedakarlıkta bulunuşuna yön veriyor. anger management’da linda’nın, love battlefield’da yui ve ching’in, burada da fergus ve dil’in fedakarlıkları bize, gerçek aşkın feragat ve fedakarlık olmadan mümkün olamayacağını anlatıyor. ister onun için stadyumda skorborda sevgi sözcükleri yazdırın, ister onun için kendinizi kurşunların önüne atın, ister onun için aylarca özenle uzattığınız saçlarınızı kesin, yeter ki sevdiğinizi gösterin ve fedakarlıkta bulunun. aşk elde etmesi o kadar meşakkatli bir duygu ki, bulunduğunda yeni bir gezegen keşfetmekle tamamen aynı.. bu bir tarif değil. aşkın tarifi yok, olamaz, olmamalı…
(lali berte - 8 Ocak 2009 00:21)
eger iyi bir kulaginiz varsa ya da parcayi yvaineile dinliyorsaniz, boy georger versiyonundaki belli belirsiz neil tennant vokalini duyabileceginiz parca.
(insidious - 22 Eylül 2002 11:27)
--- spoiler ---filmdeki pek çok iyi şeyin yanı sıra, dil'in jude'un üzerine kurşun yağdırdığı sahnedeki gerçekçiliğin de göz ardı edilmemesi gerektiğini düşündüğüm filmdir. zira miranda richardson'un canlandırdığı femme fatale ira militanı jude'un bedenine, eline, dizine ve son olarak boynuna saplanan kurşunlar bir aşk ve intikam cinayetinin hıncıyla kana bular etrafı.--- spoiler ---
(lumpenproleter - 3 Nisan 2010 15:15)
--- spoiler ---akreplere, kurbağalara ve insan doğasına dair hoş bir film. bahsedilen "insan doğası" hem tinsel hem de cinsel bir anlam taşır. kişinin elinde olmayan unsurlar* ise değişmezliğin* yanı sıra bazen değişimin* kendisidir. seçimsizlik de bir yerde bir seçimdir ve de bir takım seçimlerin sonucudur.*filme adını veren "the crying game" parçası ve forest whitaker' dan dinlenen "akrep ve kurbağa" hikayesi filmin büyük sürprizi karşısında arka plana itilseler de olmazsa olmazlardan..http://www.youtube.com/watch?v=m0i44-xpk2a--- spoiler ---
(digitiminimi - 13 Haziran 2010 00:05)
bu isimdeki filmin can alıcı sahnelerinden biri hakkında:--- spoiler ---(bkz: siki tutmak)--- spoiler ---
(frankiegoestohollywood - 21 Aralık 2010 15:11)
filmin en etkileyici diyaloglarından birinde, iskemlede elleri bağlı olarak oturmakta bulunan forest whitaker, kendisini alıkoyan ira askerine akrep ile kurbağa öyküsü anlatır:--- spoiler ---akrep, ırmağı geçmek istemektedir. kurbağa'dan kendisini karşıya sırtında taşımasını ister. kurbağa, "sen akrepsin. beni sokarsın. olmaz." der. akrep ise, "ben salak mıyım? seni sokarsam, ikimiz de boğulur ölürüz." der ve kurbağayı ikna eder. kurbağa akrebi sırtına alır, ırmağın ortalarına doğru kurbağa sırtında bir acı hisseder. acı ile kıvranırken, akrebe "ne yaptın! ölüyorum, sen de boğulacaksın.." der kurbağa. akrep, "elimde değil, benim doğam bu." diye cevap verir. (i can't help it. it's my nature)--- spoiler ---aslında, her iki karakter de işleri ve doğaları gereğini yapmaktadır. ama asıl film, bundan sonra başlar. doğası daha farklı bir üçüncü karakter ile biçimlenir.
(atlantis - 17 Nisan 2003 17:37)
hayvanların doğası hakkındaki repliği ile aklınızın köşesinde yer alırken, insan olmanın en yabancilanan yanlarını bır ekran icinde önünüze sunan filmdir...
(qfwfq - 28 Ocak 2012 17:51)
--- spoiler ---orijinal bir senaryo, sade ve bir o kadar da başarılı oyunculuklar temelinde ortaya çıkan bir eser olmuş. rehin ingiliz askerin, dostluk kurduğu fergus'a bahsettiği kızın tuhaf ve ilginç bir kişilik olduğunu kuaförde fergus ile arasında geçen ilk sahneden anlayabiliyoruz. bir süre sonra seyirci fergus/jimmy ve dil arasındaki olaylara odaklanmışken eski defterlerin açılmasını sağlayacak jude'un gelişi de hikayeye oldukça başarılı şekilde bağlanmış. film boyunca kafamın almadığı tek bölüm ise fergus'ın kusmaya başladığı sahne ve sonrasında gelen "o biliyor mu? eskisi biliyor muydu? bana neden söylemedin?" sorularının döndüğü bölüm. açıkçası "kız hamile olsa gerek" diye düşünen kesim oldukça fazladır ama dil'in travesti olması, çok az kişinin aklına gelmiştir. dil'i canlandıran ismin jaye davidson aslında bir erkek olması, kafamda halen yer alan soru işaretlerinin sebebi. bir erkek nasıl bu kadar güzel olur lan, ben bile çekimine kapıldım kızın. :(imdb puanım 8/10--- spoiler ---
(balkanlardangelensogukhavadalgasi - 15 Kasım 2012 14:08)
"ben aşktan payimi aldim" diyen kişinin muhtemel freelove'a gecisinden once, soyle sakince durup geriye bakis sarkisi. ayrica vokalini neil tennant'in "heartaches" ve "so sad" sozleri ile destekledigi boy george sarkisi ki guzel soylemis ibne. bir de o sentetik bass sesler her ne kadar take my breath away'i hatirlatsa da o 1986 da kaldi..
(mak100 - 2 Şubat 2004 21:09)
"neden boyle yaptin? -cunku benim dogam bu, baska turlu yapamam"in fergus ve dil uzerinden tum bir film boyunca, ekranda gorundukleri her an boyunca ince ince islendigi film.
(langsuyar - 17 Aralık 2013 21:57)
irlanda dogumlu neil jordan'in 1992 yapimi, 6 dalda oscar odulune aday olup 1 dalda odulu alabilmis insanin tüylerini urpertecek, bogazinda birseyler dugumlenmesine sebep olacak kadar etkileyici bas yapiti. boy george'un ayni adli soundtrack'ini de unutmamak gerekir.film aynı zamanda sinemada görebileceginiz en buyuk surprizlerden birini icinde barindiriyor.
(vinzent gallo - 16 Haziran 2004 10:09)
hakkında yazılan "yönetmeni neil jordan'ı dünyaya tanıtan film" ve "sinema tarihinin en iyi saklanan sırlarından birini barındıran film" ifadeleriyle, izlemeden önce dikkat çeken filmdir. izledikten sonra da, "oldukça kayda değer bir film olmuş" söylemini kullanmak zor değildir. tabii bu söylem, filme hangi gözle bakıldığına göre değişecektir. yüzeysel bir bakışla bu filmi, "macera, dram ve aşk unsurlarından bir veya birkaçını barındıran film" olarak nitelendirmek, bu filmin gerçek hoşluklarını göz ardı etmek olacaktır. --- spoiler ---örgüt militanı olup avcı konumundayken, bunun mizacına uymadığını anladığı zaman av durumuna düşmemek için çabalamak ama yapamamak; öldürülmenin eşiğinden döndüğünü sanarken, hiç umulmadık şekilde ölmek; ideolojiler uğruna masum bir insanı öldürmek zorundayken, insani yönleri ağır basan biri olduğunu fark etmek; vicdani sebeplerle karşı cinsten birine yakınlaşıp, beklenmedik şekilde ona bağlanmak, sonra da, bu karşı cins sanılan kişinin hemcins olduğunu anlayınca tepe taklak olmak ; bir insanı karşı cins olarak sevmek ile insan olarak sevmek arasında bocalamak. --- spoiler ---spoiler olmayan bazı ifadelerle özetlemek gerekirse; "ölmek-öldürmek", "vicdan ile mecburiyet arasında kalmak" ve "düşmanını da, karşı cinsten birini de insan gibi insan olduğu için sevebilmek" durumlarını sorgulayan ve yüzeysel bakmadan seyredenlere sorgulatmayı başaran leziz bir filmdir.
(fenman - 19 Kasım 2004 17:36)
iki kez izlenmesi gereken filmler kategorisinde olan aglatan oyunu, ikinci kez cehov'un "bir silah hikayede geciyorsa, mutlaka kullanilacaktir" lafini dustur alip tekrar seyrederken, bu sefer filmin ana kadin karakteri ile ilgili sasirtici gercegin ipuclarini filmde aradim. acikcasi sonunu bilseniz de bu ipuclari o kadar guzel gizlenmisti ki yakalamak neredeyse mumkun degildi.belki, fergus'un jody'e cisini yaptirdigi upuzun sahne, belki jody'in cok kati bir sekilde "hayir, o senin tipin olamaz, kesinlikle olamaz" deyisi ipucu olabilir. ama hikaye o kadar guzel bir sekilde kotarilmis ki, film sizi bir yerde pek de tahmin edemeyeceginiz birseyler olacagina dair beklentiye sokarken, o beklentiye dair hicbirsey soylememeyi bir sekilde basarmis ve hikayenin ne yone nasil bir sona gidecegini gizlemistir.benzer bir hikaye icin; (bkz: madame butterfly) ve (bkz: m butterfly)
(ride - 23 Şubat 2005 09:40)
şarkısının yapımcısı pet shop boys'tur. geri vokaldeki güzel ses de neil tennant'ındır.
(kaktus - 9 Haziran 2005 09:32)
terör örgütü hikayesiyle başlayan, fakat sonra aşkı bir terör örgütüne çeviren film..
(hersheys - 30 Aralık 2005 20:23)
bir neil jordan klasigi. cok yonlu bir film, hele filmin cinsiyet ve cinsellige degindigi bolumleri gercekten cok etkileyici ve dusundurucu. eger bir erkek, kadin olarak kendini kabul ettirebiliyorsa, o zaman kadinsilik ya da erkeksilik neye gore olusuyor? judith butler'in 'gender trouble' adli kitabinda savundugu, cinsiyetin aslinda bir tur performans oldugu gorusunu cok guzel ornekleyen bir film.
(fevvers78 - 24 Mayıs 2006 16:51)
Yorum Kaynak Link : the crying game