Adam (~ Adam - Eine Geschichte über zwei Fremde. Einer etwas merkwürdiger als der Andere.) ' Filminin Konusu : Adam yakışıklı; ama hayatı boyunca sığınmacı bir yaşam biçimini yürütmüş olan ikilemli genç bir adamdır. -ta ki yeni komşusu ile tanışıncaya kadar. Beth hoş, açık görüşlü genç bir kadındır, onu dış dünyaya çekip çıkarması eğlenceli, dokunaklı ve tamamen beklenmeyen şekilde sonuçlanır. Onların bu sözde yanlış ve muammalı ilişkileri, birbirine ne kadar uzak ve farklı gerçekliklerin insanları da olsalar olağanüstü bir bağla kenetlenebildiklerini gösterecektir.
Ödüller :
Sundance Film Festivali : "Alfred P. Sloan Feature Film Prize"
kucuk bir kiz cocugu iken dinlerken agladigim bir sarkiydi bu. 13-14 yaslarinda ne anliyormusum, ne diye agliyormusum su an dusununce sasirdim dogrusu.halbuki tam da 30larina yaklasirken dinlenilip aglanacak bir sarki. ozellikle basindaki siirin sozleriyle..sevip de soyleyemedigim sarkilar var, bir dizesini asla hatirlayamadigim siirler. keske o ben olsaydim dedigim hikaye kadınlar... duslerim var. uyandigimda yanlizca basini hatirladigim ve asla sonuna kadar gormeyi beceremedegim. bir adam var dusumde, tam dokunacakken uyandirildigim. bir adam. sonumuzun ne olacagini hic ogrenemedigim.. dusumde bir adam var, benim mi bilemedigim. bir adam var diyorum, dusunup dusumden ayri kaldigim.
(perfection - 14 Ocak 2009 15:27)
yillar yili eskimemis, anlamini yitirmemis bir turk pop muzigi sarkisi. sibel alas'i nasil bilirdiniz deseler, adam gibi bilirdik derim. o derece.
(queasiness - 4 Nisan 2009 12:00)
aslını bulmak zordur, sureti ise her yerde görülebilir...
(acemiyazar - 26 Temmuz 2009 04:50)
bu filmi iki yönden ele almamız mümkün.. birincisi asperger sendromu sahibi birisi ile girilecek bir ilişkinin zorluğu(beth'in yaşadığı zorluklar), ikincisi ise asperger sendromu sahibi insanların diğer insanlarla iletişime geçerken ya da devamında yaşadıkları zorluklar.. açıkcası ikiside oldukça zor bir durum.. sabır gerektirir lakin sinirler laçkalaştıkça tahammül seviyesi de oldukça aşağılara düşer.. sonuç ise her zamanki gibidir..olaya kadın(beth) çerçevesinden bakacak olursak eğer.. kötü bir ilişki bitimi yaşanan hassas dönem ve akabinde gelen ailevi poblemler beth'i ilgiye muhtaç biri haline getirmiştir.. sorunlarını anlatamaması ya da anlattığı zaman istediği, kendisini rahatlatacak bir destek görememesi işleri zorlaştırmıştır.. üzerine bir de adam'ın kendini ifade zorluğu çekmesi ile de babanın istediği sonuca götürmüştür beth'i.. efendim, biz sağlıklı olduğumuzu düşündüğümüz halde bile ilişkilerimizde büyük ilgi ve anlayış sıkıntısı çekerken böyle ekstra bir durum sanırım başka bir şekilde aktarılamazdı.. bu açıdan bakarak iyi bir film olduğunu söylememiz mümkün.. filmden akılda kalan bir sözü de aktarayım. adam ile harlan'ın konuşmalarından gelsin..--- spoiler ---- bu dünyada adımını atsan yalancıya rastlarsın.. bize düşen, sürekli yalan söyleyenlerle beyaz yalan söyleyenler arasındaki farkı öğrenmek..--- spoiler ---film derken hangisinden bahsettiğimizi de ekleyelim de bol entry'li karma bir başlıkta karışıklık olmasın; http://www.imdb.com/title/tt1185836/
(kafa koparan manyak - 23 Ocak 2010 20:08)
ben x ve başka dilde aşk filmlerini anımsatan film. bahsi geçen filmlerin üçü de aynı etkiyi bırakıyor bünyede.
(madagaskar yerlisi - 30 Ekim 2010 23:54)
"...adam şapkasına rasladı sokakta kimbilir kimin şapkası adam ne yapıp yapıp hatırladı bir kadın hatırladı sonuna kadar beyaz bir kadın açtı pencereyi sonuna kadar bir kadın kimbilir kimin karısı adam ne yapıp yapıp hatırladı yıldızlar kıyamet gibiydi kaldırımlarda çünkü biraz evvel yağmur yağmıştı adam bulut gibiydi, hatırladı adamın ayaklarının altında yıldızların yıldız olduğu vardı adam yıldızlara basa basa yürüdü çünkü biraz önce yağmur yağmıştı..."(bkz: cemal sureya)
(suyunrengi - 5 Ocak 2003 22:24)
filmde mozart and the whale'deki haz kadar olmasa da yakininda bi duygu yasar miyiz dedik; olmadi. zaten ask filmi degil cikti. iliskileri sayesinde ulasmak istedikleri noktalara ulasabildiler oldu sadece.--- spoiler ---kiz adam'la yasadiklarindan cocuk kitabini yazdi, adam da sosyal problemlerini bi nebze de olsa cozdu ve yapmaktan son derece zevk duyacagi bi is bulmus oldu.adam kizi normallesebilme araci olarak gordu iliski baslangicindan kisa bi sure sonra. kiz da onceki yasadigi kotu iliskiden sonra farkli bir arayis sonucunda bir sans verdi belki de adam'a. ama sonucta karsilikli bi ask sezemedim. sezdirilmedi. "a means to an end"ti ya da en azindan. "end"in kendisi degildi. --- spoiler ---kotu degil film ama iste benim beklenti nerde bu film nerde durumu olmus oldu sadece.
(infected grail - 4 Şubat 2011 08:44)
kendilerinin kıymetini bilmiyor bazısı. melankoli denizinde yüze yüze iyi bişeylerle karşılaşma ihtimallerini kendi elleriyle öldürüyor. gözlerinin önünden trenler değil transatlantikler geçiyor, görmüyor. varacağı yere en az 5 kere gitmiş gelmiş bir dodge minibüsü bekliyor. kapısı kapanmayan külüstür bir dört teker ama illa ki o dodge minibüs. göğsünden fışkıran salt inancını bir karayolunun emniyetsiz şeridine döşemiş öylece bakıyor, bekliyor...gözünün önünden transatlantikler geçiyor, bakmıyor. kıvır kıvır saçlarına yazık ediyor. kendine hiç acımıyor, helak oluyor, helak ediyor...
(tanri siva - 3 Ağustos 2011 16:52)
sade örülmüş, güzel bir film. anlatmak istedikleri konusunda beni biraz ikilemde bırakmış da olsa, yine de sevdiğim bir film oldu. asperger's syndrome ile alakalı olarak toplumsal bir kaygı güttüğünü çok da düşünmüyorum. aslolan insan ilişkileriydi bence. beklenmedik bir mutlu sonu olmasının yanı sıra, diyaloglarında da gizli bir film. son olarak filmin müzikleri de çok güzel. film içerisinde çok güzel kullanılmalarının yanı sıra, lirik açısından doygun ve mutlaka edinilmesi gereken şarkılar.--- spoiler ---film adına en sevdiğim sahne, beth ile adam central park'ta racoonları seyrederken, beth'in adam'a verdiği kitap hediyesi karşılığında beth'e verdiği içten öpücüktü.en keyifli diyaloglardan biri ise;beth: what do you do? adam: help make toys.beth: uh, you're an elf.adam: no i'm an electronic engineer.buydu.--- spoiler ---
(phoebe buffay - 19 Ağustos 2011 11:12)
rose byrne'e duyduğum büyük sevgiyi ikiye katlayan ve the big c sayesinde yeni tanıştığım hugh dancy'nin ölçülü oyunculuğuna hayran kaldığım film. zaten karakterlerin ilk saniyelerde küçük prens ve pilot olarak konumlandırılmasıyla filmin anlatacağı hikayeye baştan vurulmanız çok olası. "i'm not forrest gump you know!" gibi içinizi eritecek şirinlikte replikler, harika bir aşk hikayesi ve iyi yazılmış bir esas karakterle sade bir film izlemek isteyenlere şiddetle tavsiye edilir.--- spoiler ---parenthood dizisinden aşinayım biraz aspergers sendromuna. hasta aileleri ve profesyonellerin yorumlarına göre dizideki çocuk portresi gerçeğe çok yakın olduğu için adam'ı dizinin max'i ile karşılaştırdığımda bu filmde de iyi bir portre çizilmiş diyebilirim. yaşı itibariyle hastalığıyla yaşamayı öğrenebilmiş bir karakter adam. sosyal ortamlarda kendini rahat hissetmese de en azından denemeyi kabullenebilmiş. kendine saplantı derecesinde bilgi edinecek bir konu bulmuş (max'in de böcek tutkusu var mesela), bir çok konuda genel kültürünü bir okuduğunu bir daha unutmadığı için rahatlıkla arttırmış, hastalığının getirdiği agresifliği belki de çocukluğunda bıraktığından çok daha işlevsel bir hasta olmuş. ama kendisine yalan söylenilmesi onun kızgın tarafını ortaya çıkartıyor. zaten filmde de söylüyor adam, insanların ağzından çıkan cümlelerin başka manalara gelmesinden nefret ediyor. çünkü insanların yalan söyleme ihtimallerini yüzlerinden ya da ses tonlarından okuyabilecek sezgilere sahip değil.beth ise daha sıradan bir karakter. fragmanın vaat ettiği birbirinden garip iki insan tanımına uyduğunu söylemek güç. açıkçası rose byrne gibi üstün yetenekli bir oyuncunun elinde olmasa filmin içinde kaybolup gidebilirdi bile. zaten film, aşkın iki tarafının baş rolü paylaştığı bir film değil. beth adeta yardımcı karakter rolünde. ailesinin problemleri, beth'in adam'a ve aşka bakış açısı... hepsi adam bunlara tepki verebilsin diye filme konmuş şeyler, önemli olan adam'ın bunlarla mücadele edebilmesi çünkü. (örneğin tüm bu hapishane mevzusu adam babaya "hapse gireceğiniz için üzgünüm" diyebilsin, o aşamaya gelebildiği görülsün diye yazılmış denilebilir) keşke beth biraz daha derinlikli bir karakter olsaydı da özellikle ailesinin filmde kapladığı süre biraz daha manalı olsaydı. zaten sevmediğim bir oyuncu tarafından canlandırılan babanın onca yaşattığından sonra utanmadan kızına aşk ile ilgili öğütler falan vermesi kaldırılabilir bir yüzsüzlük değil zira. yine de beth'in babasına, tıpkı edim gibi, "yalancı" diye bağırdığı sahne çok iyiydi, itiraf etmem gerek. rose, büyük oyuncusun.filmin sonunda carol elinde koliler gelince "yılışma adam'a, o beth'in!" diye haykırıp okkalı bir küfür savuracak kadar sevdim aslında çifti. (adam'ın gelişimini göstermek için yazılmış bir sahne de burada var. filmin başında beth'in poşetlerine yardım etmeyen adam, carol'ın kolilerine yardım etmeyi teklif ediyor) beth'in başlı başına yeterince tatmin edici bir karakter olmaması, çiftin harika olduğu gerçeğini değiştirmiyor yani. amaaaaa... mutlak mutlu sonla biten hollywood filmleri neden eskilerde kaldı? nedir bu yeni moda muallak, buruk finaller? ben aşk filmlerinde böyle şeyler olsun istemiyorum artık. çifti finalde sevişirken öpüşürken görmeyince içim daralıyor yahu! yapmasınlar bunu --- spoiler ---
(under rug swept - 23 Ağustos 2011 14:59)
asperger sendromlu adam ile florence nightingale sendromlu beth'in hikayesi. --- spoiler ---isimleri ve teşhisleri kaldırırsak her gün etrafımızda binlerce kişinin yaşadığı ilişki çeşidi: duygularını belli etmekten aciz bir adam ve "ben onu değiştiririm" inadında bir kadının imkansız aşkı.--- spoiler ---
(insensitive - 15 Şubat 2012 14:54)
--- spoiler ---filmde benim de en sevdiğim ve anafikrini yaşamımda görmek istediğim "kral çıplak" masalı bence önemli yer tutuyor. adam da o çocuk gibi uygunsuz anda doğruları söylüyor ama adam gibileri belki asıl gerekli olan toplumda. aşkta tabii sıçıyor düz mantık/doğruculuk.--- spoiler ---
(kamuvicdani - 1 Mart 2012 01:26)
sıklıkla insan anlamında kullanılan cinsiyetli kelime. ama azericede "adam" sadece insan anlamında kullanılıyor bildiğim kadarıyla. erkek için "kişi" kullanılıyor. adam, ademden geliyor, erkek insanın adı. birçok dilde olduğu gibi türkçede de genel olarak insanlardan bahsedilecekse bu insan, erkek oluyor. mesela ingilizcede türkçedeki gibi cinsiyetsiz bir "insan" kelimesi yok, insanlar için "o" zamiri ya erkek (he) ya dişi (she) oluyor, genel olarak insandan bahsedilecekse, "he" (erkek) zamiri kullanılıyor. du. tabi bu durum feminist eleştiriyle birlikte değişti, artık "he or she" veya yazıda "s/he" deniyor, o da olmadı, sadece "she" (kadın) kullanılarak egemen kalıp değiştirilmeye çalışılıyor. kelimelerin cinsiyetleri var, dil toplumsal hayatın dışında, kendi kendini doğrulayan kapalı bir sistem değil. dolayısıyla, dilimiz, toplumsal eşitsizlikleri yansıtıyor. mesela neden bizden büyük olan ve kim olduğu çok önemli olan amca dayı teyze hala için ayrı ayrı kelimeler varken, kimin çocuğu olduğuna bakılmaksızın yeğen için tek bir kelime var? eğer siz cinsiyetsiz bir kelime (insan) varken, düpedüz erkek anlamına gelen adam kelimesini tercih ediyorsanız, erkek kişiyi merkeze yerleştiriyor, erkeğin zaten insanı temsil ettiğini ima ediyorsunuz demektir. böyle bir durumda, mesela, insana sunulan nimetleri sayarken şarap, yiyecek, barınacak yer, huzur vs vs yanında kadını da sayıverebilirsiniz. tıpkı siyah hareketi sayesinde "negro" (zenci) gibi sadece bir isim olsa da ırkçı eşitsizliği besleyen temel bir dil kullanımından vazgeçilmek zorunda kalınması gibi, feminist hareket de günlük hayatımızı, kelimelerimizden başlayarak değiştirecek. buna direnmemek, bize alışılmışın dışında gelse de feminist eleştirinin önerdiği dili kullanmak gerek.
(lunatixx - 24 Mart 2013 04:36)
başlangıcında aşağıdaki sözlerin olduğu sibel alaş şarkısısevipte söyleyemediğim şarkılar var,bir dizesini asla hatırlayamadığım şiirler,keşke, keşke o ben olsaydım dediğim hikaye kadınları,düşlerim var.uyandığımda yanlızca başını hatırladıgımve asla sonuna kadar görmeyi beceremediğim,bir adam var düşümde, tam dokunacakken uyandırıldığımbir adam. sonumuzun ne olacağını hiç öğrenemediğim düşümde bir adam var. benimmi bilemediğimbir adam var diyorum, düşünüp düşümden ayrı kaldıgım
(karoks - 14 Ocak 2004 22:44)
sibel alaş'ın sayesinde müziği, "gelin çiçek derelim yollarına serelim/sevgi dolu türkülerle annemize verelim" olmaktan çıkmış bir şarkıydı. serhat isimli genç arkadaşımızsa tam bir çocuk şarkısına çevirmiş.(bkz: bir aslan miyav dedi)
(rare - 7 Haziran 2004 14:19)
insan. genellikle erkekler icin kullanilir. ozellikle "adam olmak" deyiminde gecer.
(yok - 18 Aralık 1999 22:39)
eve'inki.
(yok - 18 Aralık 1999 22:45)
bir adayi sahiplenme sozcugu.
(yok - 18 Aralık 1999 22:53)
" durup da söyleyemediğin adımsagizli kapaklısevda türküleri tuttursam da ben telli duvaklı sevipte söyleyemediğim şarkılar var, bir dizesini asla hatırlayamadığım şiirler, keşke, keşke o ben olsaydım dediğim hikaye kadınları, düşlerim var. uyandığımda yanlızca başını hatırladıgım ve asla sonuna kadar görmeyi beceremediğim, bir adam var düşümde, tam dokunacakken uyandırıldığım bir adam. sonumuzun ne olacağını hiç öğrenemediğim düşümde bir adam var. benim mi bilemediğim bir adam var diyorum, düşünüp düşümden ayrı kaldıgım..."önsözünün ardından yanılgısına şöyle devam eder sibelalaş :" yanıma korlar mı adam seni koparıp acıtmazlar mı beni nafile yanar elim dudağım seni bana yar ederler mi seni bana yar ederler mi yağmur bulutu unutursa dalında çiçeği kurutursa yar benden utanırsa düşündüm düşümden ayrı kaldım..."düşünmek/planlamak ile düşlemek/öngörmek arasındaki ince sınırda bestelenmiş olsa gerek..
(darksting - 7 Temmuz 2005 16:07)
sibe lalaş ın bu şarkısında aksayan ibiş gibi fırlayan bir nakarat bölümü vardır. bu bölümü mustafa sandal bestelemiştir. melodisi de aşağı yukarı "gelin çiçek derelim, yollarına serelim, saygıylarla tilkilerle annemize verelim" isimli şarkıdan apartmadır. mustafa bunu farkeden, bu şehirde sana gıcık sana takan biri var.
(otisabi - 30 Ocak 2002 08:18)
Yorum Kaynak Link : adam