• "komşularının radyosunun sesini kıstırmak için giden adamın kominist olup dönmeside olayın komik olaylardandır filmdeki."
  • "woody allen'in amarcord'u."
  • "(bkz: cazla alakali bir insanim)(bkz: cemal tusmel koyu)(bkz: iman gucu)"




Facebook Yorumları
  • comment image

    ayni isimli filmde*, bir eve giren hirsizlar, calan telefonu acarlar. populer bi radyo programindan canli yayinda odullu yarisma sorusu sorulmaktadir. soruyu dogru yanitlarlar ve soyduklari evin sahiplerinin buyuk odulu kazanmasina neden olurlar


    (amelie - 21 Mart 2002 13:03)

  • comment image

    komşularının radyosunun sesini kıstırmak için giden adamın kominist olup dönmeside olayın komik olaylardandır filmdeki.


    (darknum - 6 Kasım 2002 13:27)

  • comment image

    çocukluğun buruk tatları.

    --- spoiler ---

    "i never forgot that new year's eve when aunt bea awakened me to watch 1944 come in. i've never forgotten any of those people or any of the voices we would hear on the radio. though the truth is, with the passing of each new year's eve, those voices do seem to grow dimmer and dimmer."

    ---
    spoiler ---


    (electra on azalea path - 20 Ağustos 2011 23:14)

  • comment image

    bir kitle haberleşme aracının insanları birbirinden uzak tutmadan, aksine onları birleştirerek hayatımızda yer edinebildiğini anlatan otobiyografik woody allen filmi. 1940'ların ilk yarısında amerika'da radyonun ne denli hayatın içinde olduğunu eğlenceli bir dille anlatıyor film. filmin çekildiği dönem ise televizyonun, radyonun yerini işgal ettiğinin (onun yerine geçtiğinin değil ama) artık inkar edilemez olduğu bir dönem. filmin sonunda allen, çocukluğunun radyo kahramanın ağzından "acaba gelecek kuşaklar bizi hatırlayacak mı?" gibi bir laf ediyor. bu filmi sırf onu hatırladığı için çektiği bile söylenebilir. kitle iletişim araçlarının yaygınlığı arttıkça insanların birbirinden uzaklaştığı, gerçek kişilerin birer telefon numarası veya facebook/twitter hesabına dönüştüğü günümüzde bu filmden çıkartılacak bir çok ders var. çocukluğu 1990'larda, 2000'lerde geçen bir yönetmen, 2040'lı yıllarda çocukluğuna ilişkin böyle bir film yapabilecek mi, yaşayan görür. radio days, teknolojinin insanın hayatını kolaylaştıran bir araç olmaktan çıkıp başlı başına bir amaç haline gelmesinin insana neleri kaybettirdiğini veya onu nelerden mahrum bıraktığını göstermesi bakımından ayrıca üzerinde durulması gereken bir yapım.


    (ben ruhi bey nasilim - 11 Ocak 2012 02:05)

  • comment image

    televizyon ve internetle büyümekten olacak, radyoyla aram hiçbir zaman iyi olmadı. seçme şansının olması, olmamasından her zaman daha iyi tabi. ama insan, seçme şansının olmadığı durumlara karşı garip bir özlem duyuyor. seçim şansı, belki de şeylere bütünüyle bağlanıp kendimizi vermemizi engelliyor. geriye dönüp baktığımda, en sevdiğim albümlerin hep kırık dökük bir sony walkmende defalarca dinlediklerim olduğunu görüyorum. kasetleri kalemle sarardık nostaljisi değil, insan bir şeye mecbur kalınca sanki onu sevmeyi öğreniyor. tevekkeli değil, 7 milyar insanın çoğunu haline şükreden fakirler oluşturuyor.
    radyo da aslında böyle bir mecburiyet. filmde anlatılan yıllarda, filmde anlatılan ailenin belki de karşılayabileceği tek eğlence ve her ferdi bir ucundan tutuyor, dört elle ona sarılıyor. ateşin başında toplanmış bir kabile, vaizin etrafını saran bir kalabalık. her biri farklı bir programı seviyor, görülmeyen bir kuklacı bile kıymete biniyor. kısıtlı seçeneklere kimse aldırmıyor, çünkü fazlasını bilmiyorlar. sesten ibaret söylence, dinleyicinin hayalgücüyle tamamlanıyor.
    radyo günleri geride kalalı çok oldu. şahsen buna aldırıyor değilim. biçimler değişiyor, seçenekler artıyor. seçmek zorunda kalmamanın rahatlığını, seçeneklerin sonsuzluğuna değiştik. huzuru, yeni ufuklarla takas ettik ve bilmediğimiz bir yöne ilerliyoruz; önemli değil. çünkü insanın durumunu en çok yoksunluk belirliyor ve biz hep olmayanı, olamayanı vazgeçmeden, bıkıp usanmadan düşlüyoruz.
    ben bu filmi pek sevemedim, çünkü sonunda sanki herkes kaderini kabulleniyor. bu varoluşa ihanet, bir umut kisvesi altında sunulan bu çaresizliği reddetmek gerek. “suffering is part of the human condition and it comes us to all.” insan zor da olsa bu acıyı kucaklamalı ve ayağa kalkıp koşmalı. çünkü yeterince insan haline şükrediyor ve dünya bu şekilde kötüye gidiyor.


    (jack in the box - 22 Ağustos 2014 23:03)

Yorum Kaynak Link : radio days