Süre                : 2 Saat 4 dakika
Çıkış Tarihi     : 16 Şubat 2001 Cuma, Yapım Yılı : 2001
Türü                : Biyografi,Drama
Taglar             : kasık kılı,yazar,akıl hastanesi,esaret,şehvet
Ülke                : ABD,İngiltere,Almanya
Yapımcı          :  Fox Searchlight Pictures , Industry Entertainment , Walrus & Associates
Yönetmen       : Philip Kaufman (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Doug Wright (IMDB)(ekşi),Doug Wright (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Geoffrey Rush (IMDB)(ekşi), Kate Winslet (IMDB)(ekşi), Joaquin Phoenix (IMDB)(ekşi), Michael Caine (IMDB)(ekşi), Billie Whitelaw (IMDB), Patrick Malahide (IMDB), Amelia Warner (IMDB)(ekşi), Stephen Moyer (IMDB)(ekşi), Michael Jenn (IMDB), Danny Babington (IMDB), Stephen Marcus (IMDB), Elizabeth Berrington (IMDB), Edward Tudor-Pole (IMDB), Pauline McLynn (IMDB), Ron Cook (IMDB), Tessa Vale (IMDB), Ivana Basic (IMDB)

Quills ' Filminin Konusu :
Noel ödüllü yazar 'Octavio Paz'’ın Sadizmin filozofu, aslında kurban eden değil, başlı başına bir kurban idi. Ve zulmün kurucusu aslında yumuşak kalpli bir erkekti. dediği 'Marquis De Sade'’ın yaşam öyküsünden yola çıkan film, Oscar ödüllü 'Kate Winslet, Geoffrey Rush' ve 'Michael Caine'’i aynı projede buluşturmayı başarmış bir yapım olarak dikkat çekiyor...Filmdeki olaylar, 'Sade Markizi'’nin ('Geoffrey Rush')tıkıldığı akıl hastanesinde yazdığı son cinsel içerikli metinleri temizlikçi kızın ('Kate Winslet') çalması üzerine kurulu. 'Michael Caine' ise 'Sade'’ın doktoru rolünde çıkıyor karşımıza...


  • "türkiyede fazla kişinin bilmediği ama izlenmesi gereken bi film.kate winslet güzelliğinde doruk noktadadır"
  • "oyunculukları ve marquis de sadein zekası ile *** akıllarda kalan film. bi de michael cainein karısını oynayan cıtır hatun superdi."
  • "eğer bir gün hak ettiği ilgiyi görmeyen filmler şeklinde bir liste yapılırsa hiç düşünmeden birinci sıraya koyacağım filmdir. herşeyiyle kusursuzdur."
  • "basrollerinde oscar odullu geoffrey rush, michael caine ve kate winslet'in oynadigi, konusu marquis de sade'in son yillari cevresinde gelisen film.."
  • "tuyden mamul yazi malzemesi. ayrica oscar odullu olmasini yurekten diledigim joaquin phoenix'in de oynadigi bir film."
  • "beğendiğim güzel bir film ama sanırım senaryoyu sade'nin gerçek hayatındaki kadar kanlı yapmaya cesaret edememişler, şahsen daha çok şiddet bekliyordum."
  • "sadece pederin rüyasıyla marquis de sade tadının yakalandığı film."
  • "ahlakin ne kadar goreceli oldugunu ve hatta insanlarin bu konuda ne kadar ikiyuzlu olabileceklerini de gosteren film"
  • "ankara tatbikat sahnesinde oynanmaya başlamış, marquis de sade'nin eserinden uyarlama oyundur. genel sanat yönetmeni erdal beşikçioğlu, yöneten ilham yazar'dır."
  • "yazma aşkının en iyi anlatıldığı yapıtlardan ikincisi. tabi işin sırrı senaryoda diil, marquis de sadeda.ayrıcana da yazı yazmaya yarayan içi boş tüy sapının ingilizcesi."
  • "konusu..çekimleri..oyunculuk..hepsinın mukemmel guzellikte oldugu fılm..joaquin phoenix mukemmel oynuyodu..herseyiyle fazla bir film.."




Facebook Yorumları
  • comment image

    abbe yi delirten veya saçtan sakaldan geçmesi ne olmuştur pek çözemediğim bir filmdir.

    --- spoiler ---

    filmin başından itibaren kendisine oldukça zıt bir karakter olan marki ye beslediği sempati muhtemelen kendisine duyduğu bir hayranlıktan ileri geliyor. hastalarla yakınlık kurmak için onlarla oyunlar bile oynayan bir yetkili olarak, hastaların üzerinde zekasıyla mutlak bir iktidar kurmuş birine yönelmiş bir saygı buketi olarak görüyorum temel nedeni.

    marki nin incil e tükürüp "kendi oğlunu öldüren bana kim bilir neler yapar" derken, veya cinsel birleşmenin dinamiğiyle ezildiğini söylediği bir şarabın meşeine inanmayan abbe ye "isa nın kanı desem inanırdın" küçümseyişine abbe kendi disiplinindeki bir adamın vereceği tepkiyi vermiyor, hatta sahnelerdeki küçük bekleyişlerinde çarkları çevirip bunları analiz etmeye çalışıyor.

    sonunda etten kemilten bir canlı olarak sevdiği kadının başına gelenlerden kendisini sorumlu tutup zihninde kendini bir anda marki nin kitaplarından bir sahnede buluveriyor adeta. cinselliğin nedeni olduğu bir patlama derim ben yine buna.

    sonuç vicdanı biraz fazla büyümüş bir adamın olanlardan önce kendini sorumlu tutup kendisinden vazgeçmesi, kendisini bu sınırlara mahkum ettiğini düşündüğünü de artık yok saymasıdır.

    ---
    spoiler ---

    bu arada michael caine i sapık* , nazi subayı* olarak izlemiş biri olarak ilk kez diyebilirim ki erken başlasaymışsın erol taş ı bile geçermişsin be abi.

    arpanın tadını alınca, insan çobanın kavalını dinlemiyor sanırım.


    (r7 - 27 Ağustos 2007 19:41)

  • comment image

    boilly nin woman ironing (1800ler) tablosundan esinlenilerek giydirilen kate winslet, kate winslet ın "önceki filmlerinde süperdi" şeklindeki tavsiyesiyle filme müdahil olan (fakat tesadüfe bak zaten yönetmenin kafasında o varmış) joaquin phoenix, filmi muzip bulan michael caine ve sesiyle, diktesiyle ve bakışlarıyla filme ruhunu veren geoffrey rush ın, doug wright ın marquis de sade ın biyografisinden esinlenerek yazdığı oyunundan senaryolaştırdığı filmin roman uyarlamalarının ağababası stil sahibi auteur yönetmen philip kaufmanca işlenmesi ve ortaya çıkan harikulade filmdir bu film ..*

    öncelikle bodur napolyonun tahtının altına kamerayı koyarak, oyun oynamış da yorulmuş yaramaz veled misali ayaklarını sallamasını ön planda; yardımcısı ve askerlerini arka planda bırakarak filmin politik söyleminin girizgahını sunar bizlere kaufman .. öncesinde taaa monarşi dönemindeki giyotinlenmiş kafalarla dolu sepetleri ve hakikaten sadist (filmi izlemeden önce ilk akla gelen ve merak edilen) bir insanı cellat formunda sunarak bize tanıştırmış, ve filme bir sürprizle başlamıştır aslında kaufman ( o cellat ın bokuna gelişiyor ve sonlanıyor ya olaylar zaten).. - ve hatta o sahnede camın arkasından görürüz markiyi şöyle bi bakar ve gider yazmaya... sonra filmin bi yerinde der ki: "sen cehennemi okudun bense gördüm" ... cehennem olarak tasvir ettiği apaçık devrim yoldaşları ve karşıtlarının yediği haltlar değil midir (ortalık kana bulanıyo ya yoldaş karşıt farketmiyo aslında) ?.. marquis de sade ı doğuran arka planı tek bir sahneyle seyirciye aktarabilmesi kaufman ı güçlü kılıyor .. film daha sonra tamamen onun kontrolüne giriyor zira.. öl dese ölücek bi hal alıyoruz..,

    ve yine kaufman ın filmlerinde sevdiği karakterlerin psikolojisini anlaşılamaz kılmak için bıraktığı açık kapılar bu filmde de var; madelaine in aslında kimi sevdiğine dair kesin bir yorum yapamamamız gibi .. madelaine marki ye abbe ye ya da atlı aracı ya aşık olabilir .. kadın olması işi zorlaştırıyor aslında, halbuki bir marki, abbe ya da rollery karakteri ne kadar rahat çözümlenebiliyor kadınların yanında..

    filmde grup seks yapan kıza dikkat çekmek istiyorum (kendisi çekmiştir zati dikkati), o kız ve cellat la beraber kaufman acaba hikayeler(ya da her neyse) hakikaten insanları kötü etkileyebilir mi sorusuna cevap veriyor; "hayır ne münasebet kız keyfekeder, cellat psikopat zaten" diyor ve marki yi tamamen masum kılıyor seyircinin gözünde.. tabi burada akla bilimadamının bi kitap okuyup hayatı değişen karısı geliyor, altın kafesteki bülbülü hatırlıyoruz, ama diyemiyoruz ki kız dinine bağlıydı nası yapar zira "bilim" adamı dinini sikiyor inancını yitiriyordu kız uyurkene(metaforik metaforik), kaufman din üzerine yalnızca marki nin konuşmasını istiyor sanki.. dini yericek biri varsa marki dir diyor, bu yönüyle tüm filme marki hakim oluyor ..

    sonlarda "bilim geldi, tanrı öldü, para yeni tanrımız" şeklinde bir açılıma gidiyor film, o meşhur her dönemin kendine göre delisi vardır fikrine rastlıyoruz, matbua dükkanında çalışan/sömürülen deliler (ki eskiden bu tanrısal tedavi yöntemleri-resim müzik vs. iken şimdi insani yöntemler-matbua aleti gibi, olduğunu söylüyor doktor) bi zaman sonra deliliklerini unutup sıradan bir insana - işçiye- makinaya dönüşecek gibi görünüyor (ve başka deliler gelir onların yerine).. sonuçta modern-pragmatist bilime (gerci herkes çıkarı peşinde belki deliler hariç), modern topluma, değişen ekonomiye yönelik eleştirilerini ve tanrıyla ilgili yargılarını (marki -belkide- diliyle/aracılığıyla) ifadelendiriyor kaufman ( hele adamın biri denizin üzerinde yürümeye çalışsa sonra da boğulsa suçlular mısın incilini der ki marki şaşar kalısın rahiple beraber,ne güzel cevaptır o öyle)..
    bilim ve sanayi elele verip marki de sade yi kutsarken izleyiciye ikiyüzlülüğü dikkatle incelemek kalıyor sadece ..


    (ditriell - 21 Eylül 2007 06:42)

  • comment image

    türkiyede fazla kişinin bilmediği ama izlenmesi gereken bi film.kate winslet güzelliğinde doruk noktadadır


    (kroket - 16 Aralık 2007 22:47)

  • comment image

    özellikle ilk yarısındaki göstergelerini ve subliminal referanslarını çok beğendim filmdir. örneğin bir masturbasyon sahnesinin hemen ardından etrafa su sıçratarak hızla geçen bir at arabası, ya da mutfakta havanda bir şey dövülmesine (penis-vajina) yakın çekim gibi ve neredeyse en başından itiraberen her acı anının öncelikle şehvet anıyla karıştırılıyor ya da ayırd edilemiyor olması sade'ın tarzına yapılan çok yerinde göndermeler. film dili açısından kendini aşmış bir eser o yüzden. ama sonlara doğru yan hikayaler biraz sarkıyor, sanki bazı şeylerden vazgeçilse de olurmuş, ayrıca abbe'nin sade'in yerini alması fikri çok hoşuma gitmedi şahsen aslında ironik bir transformasyon olsa da bence filmin güzelliğini bozuyor, çok fazla numara yapmaya kalkıyor plot. yine de inanılmaz oyunculuklar var, film için olabilecek en doğru oyuncular seçilmiş, o yüzden bir casting harikası diyebiliriz. belki başyapıt değil ama insanın aklından kolay çıkmayacak bir film.


    (onewayticket - 15 Şubat 2009 19:21)

  • comment image

    eğer bir gün hak ettiği ilgiyi görmeyen filmler şeklinde bir liste yapılırsa hiç düşünmeden birinci sıraya koyacağım filmdir. herşeyiyle kusursuzdur.


    (halitkin - 7 Ocak 2010 02:04)

  • comment image

    türkçeye düşlerin efendisi olarak çevrilmiş başarılı bir film. herkes içinde hem iyiyi hem de kötüyü barındırır temasıyla dikkat çekicidir. bazen melekler ve iblisler aramızda dolaşır ve aynı adamın ruhunu zapt edermiş.


    (whothefuck - 17 Şubat 2012 12:14)

  • comment image

    marki de sade amcanın hayatından uyarlama bir oyunun film versiyonudur. görüntüler çok güzel, her ne kadar hikayede kimi şeyler havada kalsa da süper oyunculuk bu açığı fersah ölçüsüyle kapatmış, sırf bu yüzden bile yeniden izlenebilir.joaquin phoenix geoffrey rush'tan bile oyun çalmış, ben bu filmi joaquin phoenix'i nezdimde demi-god yapan film olarak hatırlayacağım. karizma mı demiştiniz?


    (eowyn - 21 Şubat 2001 21:01)

  • comment image

    --- spoiler ---

    film 1740'li yillarda gecer..
    marquis de sade müstehcen ve tabusuz yazilari nedeni ile akil hastanesinde ki diktatör doktorun tepkisini cekmektekdir, o akil hastanesindeyken camasirci kizin vasitasiyla yazdigi müsvetteleri basimevine gönderir ve sürekli kitaplari cikar piyasaya.. durumun anlasildiginda doktorun dayatmasi ve peder abbe'nin istegi üzerine marquis'in mürekkebine kalemine ve ve kagidina el konur.. sarap ve tavugun lades kemigiyle yatak örtüsünde yazilarini aktarmaya devam eder.. odasi tamamen bosaltilir peder abbe'yle aralarinda söyle bir diyalog gecer; " sana bitip tükenmek bilmeyen firtinalarim icin garanti veremem bir bicagi bile citir citir yemek icin bile garanti verebilirim sana, kanim bir nehir gibi bu duygular icin akiyor damarlarimda abbe.. ben cehennemi gördüm genc adam sense okudun"

    tüm dayatim ve baskilara ragmen marquis yazmaya devam eder bu sefer ki ekipmanlari ayna kirigi ve kani olur.. üzerinde ki tüm giysilerde bile romanlarini olusturcak olan taslaklardan kesitler barindirir.. tamamen ciplaktir artik ama camasirci kizin istegi üzerine 3-4 kisilk bir bir grubun aktarmalariyla camasirci kiz bu erotik ve müstehcen ötesi yazilari kagida alir, kiz bu esnada kendisine bu yazilari aktaran kisi tarafindan hunharca tecavüze edilir, timarhane de bir arbede hakimdir, abbe camasirci kiza asikti ve amansiz aci cekmektedir bu hisimla marquis'i cirilciplak hücreye zincirletir ve dilini kestirir.marquis hücrenin duvarlarina kaniyla- ya da diskisiyla- cümlelerini yazmaya devam eder, kan kaybindan vahimlesir abbe gelir marquis'in basini dizlerinin üzerine koyar, abbe;
    "sen sana inanmayanlara, sana deli diyenlere kendi sonsuz inanclarinla cevap verdin" der ve haci öpmesi icin marquis'e uzatir, marquis de sade son dakikasini yasarken bile siradisi bir hareketle haci yutar ve hayata veda eder..

    marquis öldükten sonra, alisilageldigi üzre edebiyatcilarin ilgisini ceker ve cok okunan bir yazar olur bunun üzerine marquis'in ölümü icin cok ugrasan doktor timarhaneye bir basimevi actirir, marquise'in yazilarini yayimlatarak timarhanenin giderleri icin bir fon olusturur kendisine.. abbe ise marquis'in kaderine benzer bir hayat yasar, aklini yitirir doktora göre, timarhaneye tikilir ve kalem, mürekkepten mahrum birakilir..

    ---
    spoiler ---


    (heloise - 20 Ağustos 2003 01:30)

  • comment image

    beğendiğim güzel bir film ama sanırım senaryoyu sade'nin gerçek hayatındaki kadar kanlı yapmaya cesaret edememişler, şahsen daha çok şiddet bekliyordum.


    (guru - 26 Şubat 2001 08:50)

  • comment image

    ahlakin ne kadar goreceli oldugunu ve hatta insanlarin bu konuda ne kadar ikiyuzlu olabileceklerini de gosteren film


    (sephrenia - 28 Mayıs 2001 17:02)

  • comment image

    --yazı rıhtım dergisinden alıntıdır--

    --- spoiler ---

    tatbikat sahnesi- ankara - tüy kalemler

    seyirciyi sahneye oturtarak oyunu seyirci koltuklarının olması gereken yerde sergilemek de neyin nesi? koridor boyunca yanan mumlar ve şu insanı ürperten müzik? sahneden sarkan zincirler !

    ürperdim mi ürperdim, korkmuş bile olabilirim. oyun, daha başlamadan gerdi beni dekor yüzünden.

    “ama beni neden sahneye oturttunuz ki! sadece seyirciyim ben! yok yahu sen tarafsın, her şeyde mutlaka taraftır insan, işine geleni, çıkarına uygun olanı seçer kendisine”. belki de en çok insanı anlattığından seyirci oturuyor sahnede.

    insanlar korkutuyor beni, bencillikleri ve çıkarları uğruna yapabilecekleri korkutuyor beni.

    bu ruh hali ile sahnesine düştüğüm oyuna bak; quills-tüy kalemler. marquise de sade, charenton akıl hastanesinde geçirdiği son yıllar.

    bir tiyatro oyunu nasıl bu denli dinamik olabilir ki? gözümü kırpmadan seyrettim desem yalan değil, bazı sahnelerde nefes almayı unutmuş bile olabilirim.

    mesela sevgili rahibimizin ah! o bir kukla hakkını vereyim doğruları yapmaya çabalayan bir kukla, gerçek hayatta var olan milyon tane kukladan biri hizmetçi kızın (madeleine) cesediyle seviştiği gerçek üstü sahne. düşler ve karabasanlar sevgili rahip gerçekte kim ve ne olduğumuzu bağırırlar bize. sevgili tanrı aziz rahibine merhamet et!

    rahip abbe de coulmier rolünde buğra koçtepe’yi bu sezon satıcının ölümü oyununda izlemiştim. orada da iyiydi lakin burada olağanüstü. sade’yi oynayan -hayır oynamıyor durukan, o olmuş sade olmuş- delilikle dahilik arasında salınıp duran bir adamı, karakter çok abartılı olduğu halde hiç abartmadan oynayan durukan ordu ile kafa kafaya kapışıyor derim. ikisinin karşılıklı sahneleri nefes almaya engel, o denli yükseliyorlar oynarken.

    gökyüzü bazı geceler parlak yıldızlarla dolu olur da hangisine bakacağınızı şaşırırsınız ya, hepsini birden seyredersiniz; öyle bir oyun bu, bütün oyuncuları birden seyretmek istediğiniz. quills’in oyuncu kadrosu parlak takımyıldızlar gibi.

    sade’nin karısı rolünde;

    renee pelagie de mentruil: zeynep ekin öner

    o bir güneş, etrafında gezegenlerin döndüğü bir güneş, sahneye çıktığı anda ışığı sarıyor dört bir yanı. sade’nin yazıları yüzünden toplumla başı dertte olan ve terk edilmiş olmayı sindirmeyi başaramadan, sade’yi ve kendisiyle olan ilişkisini özleyen akıl hastanesinin baş tabibine baskılar yaparak, rüşvet vererek kocasının rahip tarafından parçalanmasına ön ayak olan bu hanım sade’nin cesedinin parçalarının konulduğu kutuları görünce “fakat ben size yazarı öldürün dedim insanı değil” diyor. kocasının cesedinin konulduğu kutulara oturarak sürünüyor. renee pelagie de mentruil’in o kutulara sürünürken aldığı cinsel haz, zeynep ekin öner’in; bakışından, duruşundan, nefes alışından vücut bularak seyircinin üzerine sağanak gibi yağıyor.

    madeleine: burcu özberk

    tatlı saf ve tutkulu madeleine. sade’nin öykülerine bağımlı madeleine! o kadar deneyimsiz ve masum ki, kendi sonuna koştuğunun farkında olamayan madeleine! burcu özberk oyun boyunca ışıltılı bir performans sergiledi. rahibin kucağından yere düştüğü sahne olağanüstü idi. ancak bir ceset o kadar cesetmiş gibi görünebilir bir de ceset rolü yapan burcu özberk herhalde.

    doktor royer colard: mithat erdemli

    ah! seni küçük boynuzlu geyik, seni küçük adam, seni gidi andropozun kıyısında aldatılmış ve aldatılan zavallı koca seni! sen o tatlı karına tac mahal yaptırsan yine de sadık kalmayacak sana, sevmiyor çünkü seni, sevmiyor, kimse söylemedi mi sana? bir kadın seni sevmemişse atlantis’i hediye etsen onu yine durduramazsın. belki de senin sevilecek bir yanın yoktur ha doktor? hiç böyle düşündün mü? mithat erdemli çok başarılı, doktor royer colard’ın bir kadın seyirci olarak bana hissettirdikleri ortada, karakterden nefret ettim, mithat erdemli’yi çok beğendim.

    marquise de sade: durukan ordu

    sade; bizi bir o duvara bir bu duvara vuruyor, hep parmağı gözümüze hep eli ciğerimize; haklı olduğu o kadar çok şey var ki; dahi adam derken deli bir adam olduğuna hükmediyor insan. oyun boyunca karar veremiyor; dahi mi deli mi bu adam? durukan ordu o kadar sade oynuyor ki oynadığına inanmıyoruz, sade olduğuna inanıyoruz. oynamak nedir tanrı aşkına? durukan’ın sahnedeki performansının yanında?

    “akıl ve kötülüğü beynin içine tıkıştırıp insandan iyiyi ve doğru olanı seçmesini, yapmasını beklemek ne büyük zulüm.”

    diyor sade, rahip abbe’ye. tanrı sorgulanabilir, olan biten her şeye göz yumduğu için şüphesiz…

    peki ya yazmak?

    sadece yazarak var olabilen birisini durdurabilir mi senin çürümüş kokmuş ahlak takıntıların ey insan? kanıyla yazar, dışkısıyla yazar, duvara yazar, çarşafa yazar, sevgilisinin bedenine tüy kalemlerle yazar, parmaklarını kesersin kalem tutmasın diye, ayak parmaklarıyla yazar ancak öldürerek durdurabilirsin sen onu ancak öldürerek.

    göğsüme bir şey oturdu kış günü -8 derecede cinnah’tan kızılay’a koşar adım yürüdüm, göğsüme oturan o şeyin ağırlığı azalmadı.

    +13 ibaresine aldanmayın, o ibare +18 olmalı zira ben 13 yaşındaki oğluma bu oyunu seyrettirmem. cinsel kimliği oturmamış bireylerin markiz’den uzak durması taraftarıyım ısrarla.

    bileti pahalı lakin değer. oyun görsel bir şölen, oyunculuk açısından olağanüstü, ses, ışık, sahne kurgusu daha iyi olur muydu? hiç zannetmiyorum.

    yönetmen ilham yazar bundan sonra yaptıkları mutlaka izlenecek insanlar listesinde.

    quills-tüy kalemler, ankara’da bu sezon benim seyrettiklerimin en iyisi.

    on numara, beş yıldız.

    alkışlar; quills için.

    ***

    genel sanat yönetmeni: erdal beşikçioğlu
    yapımcı: nadir koçoğlu
    yazan: doug wright
    çeviren: buğra koçtepe
    yöneten: ilham yazar
    müzik ve düzenleme: ali erel
    kostüm: funda çebi
    dekor: tatbikat sahnesi
    koreograf: binnaz dorkip
    ışık : mustafa bal

    oyuncular:

    marquise de sade: durukan ordu
    renee pelagie de mentruil: zeynep ekin öner
    abbe de coulmier: buğra koçtepe
    doktor royer colard: mithat erdemli
    madeleine: burcu özberk
    mimar pruix: melih efeçınar
    madame royer collard: buse kara
    bouchon: burak küçükosman
    cleante: ilham yazar
    ---
    spoiler ---


    (rezzanzeren - 19 Aralık 2015 08:02)

  • comment image

    konusu..
    çekimleri..
    oyunculuk..
    hepsinın mukemmel guzellikte oldugu fılm..
    joaquin phoenix mukemmel oynuyodu..
    herseyiyle fazla bir film..


    (rush - 23 Eylül 2001 01:12)

  • comment image

    abbé, parmakliklarin ardindan "quills... quills..." diye seslenirken; akla gelen herhangi bir kelime veya herhangi bir satir icin cantada mutlaka bulundurulan kalem ve bir parca kagidin varligina sukrettirir.


    (deep in dark - 18 Nisan 2005 01:44)

Yorum Kaynak Link : quills