Shtisel (~ Les Shtisel: Une famille à Jérusalem) ' Dizisinin Konusu : Kudüs’ün ultra Ortodoks bir mahallesinde yaşayan bir Haredi ailesi sevgi, kayıplar ve gündelik hayatın sıkıntılarıyla boğuşur.
Ramzor(2008)(8,3-706)
Srugim(2008)(8,2-221)
Shir(2016)(7,8-5)
Charlie Golf One(2016)(7,8-123)
Bnei Aruba(2013)(7,7-1000)
When Heroes Fly(2018)(7,5-989)
Out in the Dark(2013)(7,4-6619)
Trotskiy(2017)(7,0-677)
hasidikler'e karşı bir merakınız varsa;sizin için bulunmaz bir dizi. bir israil dizisi. kendi adıma, hasidikler her zaman ilgimi çekmiştir. benimki daha çok hayretten kaynaklı bir alaka. benim ilgimi celbeden; bu tarz, sıkı sıkıya dogmalarla örülmüş hayatlar. dinlerin hepsinde var bu tür dogmalar. semavi dinler özelinde bakıldığında ise benzerlik had safhada. ekseriyeti aynı ritüellerin türevinden ibaret. ne kadar da küskün olsalar kardeşler nihayetinde. hasidikler'e karşı bir merakınız yoksa;sizin için de tüm bunlardan bağımsız olarak son derece keyifli bir dizi. benim yukarıda anlattıklarımdan belgesel tarzı bir şey aklınıza geldiyse, hiç gelmesin. drama ve komedi harmanlı bir hikayesi var. her ne kadar hasidikler arasında geçse de içimizden bir hikaye bile diyebilirim. hatta "bizimkiler" gibi bir dizi neredeyse. tırnak yedirtecek cinsten ne bir heyecan ne de bir merak var dizide ama inanılmaz akıcı. her bölüm sonunda kapanış jeneriğinin ekrana gelmesiyle "aa! ne çabuk" diyorsunuz. "film-zaman sürekliliği" diyorum ben buna. zaman her filmde değişik akar.şalom aleyhem!
(ronesans adami - 28 Aralık 2018 23:26)
netflix üzerinden türkçe altyazılı izlemeye başladığım ve ilk dört bölüm itibariyle beni içine çekmeyi başaran israil dizisi.şimdilik aksiyon sıfır, ileride de hareketleneceğe benzemiyor ancak en sade ve tek düze sahnelerde bile aksiyon filmlerini aratmayacak derecede heyecanlandırmaya yetiyor.kız ve erkeğin bir aracı üzerinden otel lobilerinde buluşup bir şeyler içmesi ve birbirlerini tanımaya çalışmaları ne kadar farklı olabilir ki demeyin, oluyor.toplam iki sezon sürmüş ve 12'şerden 24 bölümü var. sakin ancak içi dopdolu olan ve biraz da alıştığımızdan farklı bir kültürü gözlemlemek isteyenler için biçilmiş kaftan.imdb'de 8.8/10 almasına hiç şaşırmadım. daha çok orta doğu yapımı izlemek istediğime karar verdim. amerikan klişelerinden uzak ve samimi.edit: bir de dizide çok fazla almanca kelime geliyor kulağıma. elbette çoğu yahudi'nin israil'e göç etmeden önceki dili olabilir ancak diğer yandan ibranice ile neredeyse yarı yarıya olması oldukça şaşırtıcı.
(island er besti stadurinn til ad lifa - 3 Ocak 2019 23:51)
o konuşulan dil yiddish.yahudi almancası ve dizide oldukça sık karşımıza çıkıyor.kapalı bir kültür olmasından mütevellit devamlı ilgimi çekmiş olan ultra ortodoks (hasidik) yahudilerin hayatına çok başarılı insani bir dokunuş olarak gördüm bu diziyi,hatta dizi o kadar başarılı ki yahudilik dahi benim için arka planda kaldı ve olayın insani tarafına odaklandım.insan her yerde insan ve hepimizin duyguları,korkuları,arzuları vs. var.sınırları en kalın çizgilerle belirlenmiş baskı rejimlerinde bile insan bir yolunu bulup kendi penceresini açabiliyor.dizi her şeyden önce son derece gerçek.yağ gibi akmasının,bölümlerin nasıl bittiğinin anlaşılmamasının nedeni bence tam da bu.uzun zamandır hollywood denyoluğundan uzaklaşmış biri olarak farklı,izlemeye değer bir şeyler arıyordum,çok iyi geldi bana.24 bölüm var,az da değil,tepe tepe izlenir,daha 1. sezon 8. bölüm yeni bitti.----- bundan sonrası spoiler içerir ----edit : diziyi yeni bitirdim.ilk olarak şunu söylemek durumundayım,dizide hemen farkedilebilecek ve yadsınamayacak bir sigara propagandası var.hoş ben bunu birkaç filmde de görmüş ve filmden göğsüm dumanlı çıkmıştım,özellikle charlize theron'un başrolde olduğu atomic blonde filmi baştan aşağı sigara empoze eden,dumansız bir kadrajı az olan filmlerden.hakeza shtisel'de de özellikle huysuz baba shulem ve oğlu akiva'yı ne zaman görsek ellerinde sigara var ve sigarasız tek bir anlarını bile göremiyorsunuz.akiva o kadrajda içmese bile gideceği yolu sigara içme süresine göre hesaplıyor.akiva'nın ağabeyi bir repliğinde artık propagandanın dibine iniyor,onu kendiniz izleyin.diziyi unutamayacağım,orası kesin.bu kadar başarılı oyunculuklar,bu kadar insanın gönlüne dokunan,bu kadar gerçekçi bir yapımı unutmak zaten mümkün değil ama sigarayı o kadar abartmışlar ki artık takılmamak imkansızdı.shulem'in annesini oynayan aktrisin yerine ikinci sezonda başka biri oynadı ve ufak çaplı bir şok yaşadık,belki de sağlığı elvermemiştir diye düşünürken dizi çekilmeye başladıktan bir sene sonra 2014'te hayatını kaybettiğini öürendim.ne de güzel oynuyordu,keşke devam edebilseydi.ultra otrodoks yahudilerin alkol ve sigarayla bu kadar içiçe olduğunu açıkçası bilmiyordum,benim için şaşırtıcı bir bilgi oldu.ibadet ve dua konusunda bu kadar hassas olan bir grubun ibadete,hafızaya ve genel akli duruma zarar veren alkol tüketimine sıcak bakmasını çok anlamadım.şarap belki evet ama içmedikleri şey bırakmadılar,pek mantığım almadı.resmen bildiğin oturup restoranda kafaları çekip alem yapıyorlar.enteresan.ibranice birkaç kelime öğrenmek de enteresan oldu bu arada.akiva'nın da beni gıcık eden yönleri yok değildi,onu da size bırakıyorum.ruchami'nin tipi ve büyümüş de küçülmüş,bilmiş halleri,gülüşünün gıcıklığı,giti'nin tipi beni biraz rahatsız eden diğer birkaç komik ayrıntı ama genelinde muhakkak tavsiye edeceğim çok başarılı bir dizi.izleyiniz efendim.
(coqnfechn17 - 4 Ocak 2019 11:33)
soundtrack linki:wav dosya tipinde
(global koyun kavalcisi - 6 Ocak 2019 16:45)
bugün başlayıp, 3 bölüm izlediğim nefis bir yapım. durgun, hayat akışı içerisinde akıyor, çok hoşuma gitti. hikaye, oyunculuklar kusursuza yakın, bakalım nasıl devam edecek merakla bekliyorum.edit: diziyi bitirmeme 2 bölüm kaldı. aşırı etkilendiğimi söyleyebilirim. oyunculuklar vs. muazzam. bazı bölümler -özellikle de ikinci sezon, beni o kadar etkiledi ve içime öküz oturtarak bitti ki.. umarım üçüncü sezonu da çıkar. dizi de malka shtisel rolünü oynayan hanımefendi sanırım gerçek hayatta vefat ettiği için ikinci sezonda rolü başka bir teyzemiz canlandırıyor. bu olaya da ayrı üzüldüm tabi.
(pencapli yesil panter - 8 Ocak 2019 01:52)
madem bitti, spoiler ibaresi içinde -ki içinde spoiler olmayan kısımlar bulunsa da- düşüncelerimi paylaşma vakti geldi demektir.--- spoiler ---bu diziyi tek bir cümleyle özetle deseler; "insanları oldukları gibi kabul etmeyenleri anlatıyor" derim. bunun yarattığı olası sonuçlara şahit oluyoruz bölümler ilerledikçe.bu dizide kimse mükemmel değil, hemen herkes yalan söylüyor bir şekilde. herkesin kusurları var, ne kadar dindar olsalar da insan günahlıdır ve günah işlemeye meyillidir gerçeği yüzümüze vuruluyor.ave şarkı söylemek istiyor, tutkusu bu. ancak babası onun seçimine değer vermiyor. akiva da resim konusunda babasıyla aynı çelişkiyi yaşıyor. müzik ve resim, bu iki önemli sanat dalında dünya çapında sayısız yahudi sanatçı sayabiliriz. bu duyguyu en son six feet under'ı bitirdikten sonra hissetmiştim. içimden bir his erman toroğlu misali "oynat uğur'cum" diyerek tüm sahneleri durdurup baştan oynatarak yorumlamak istiyor ancak elbette bu çok gereksiz olurdu, kabul ediyorum.birbirinden önemli bir çok sahne vardı üzerine konuşulması gereken; zor olsa da benim seçimim giti ile lippe'nin buluşmasında giti'nin otel kapısından çıktıktan sonra lippe'nin eldivenlerini kapıda duran otel görevlisine verdiğini farkettiği sahneydi. annesine "o çok iyi biri!" diyordu, "onu istiyorum!"düşünüyorum da yaşadığımız toplumda ne bunu düşünecek erkek vardır ne de böyle bir davranışı ödüllendirecek kadın. kaldı mı gerçekten böyle düşünen insanlar? çoğu hareketine gıcık kaptığımız karakterlerin, yalan söyleyenlerin, hatta verdikleri kararlarla birbirinin hayatını mahvedenlerin bile inanılmaz iyilikler yapabildiklerini görüyoruz. hayali şarkıcı olmak olan ave, kendisinden önceki solistin sahnenin büyüsüne kapılıp eşini terkettiğini tel aviv'e yerleştiğini öğrendiğinde bu işten vazgeçti. eve gidip eşinin yanına kıvrıldı. kaldı mı böyle bencil olmayan bir sevgi? mümkün mü? üstelik tori, kocasının neden grupta şarkı söylemekten vazgeçtiğini belki de hiç öğrenemeyecek.çok uzattım gene, farkındayım. ben bu dizide sevgiyi gördüm, elalem ne der bakış açısını iliklerime kadar hissettim, tanrı'ya bağlılığı gördüm, diğer yandan yalanı gördüm, iffetin önemini bir kez daha kavradım, ve daha bir çok şey... ancak en önemli olan şey "kendin olabilmeyi becerebilmek"..akiva'nın babası shulem'in oğluna yemek yerken söylediği gibi: "bir kız sana evlenmek için şart koşuyorsa o kız seni sevmiyordur"belki de bu entry'nin numarasını evlilik maliyetleri başlığına kopyalamak gerek ne dersiniz :) dileğim sizi koşulsuz sevebilen insanlarla tanışmanız; sevgili, arkadaş vesaire fark etmez. koşulsuz sevin, koşulsuz sevilin.--- spoiler ---
(island er besti stadurinn til ad lifa - 8 Ocak 2019 18:56)
daha önce araştırma gereksinimi duymadığım yahudi kültürünü merak etmeme neden olan dizi. oyunculuklar muazzam, senaryo akıcı ve çok samimi bir yapım. ilk iki bölümü izlediyseniz kesinlikle devam etmeden duramazsınız. şalam şalam.
(sapkadaki fil - 9 Ocak 2019 23:11)
türkiye "dindarları" hakkında bir bakış açısına sahibiz. dünya'yı yönettiklerini varsıyalan yahudi toplumun dindarlarını anlamak için güzel bir baş yapıt! işin ilginci müslüman-yahudi dindarlarının yaşadıkları parodokslar ve toplumdaki durumlarının benzerlikleri ilgi çekici!
(sontren - 20 Ocak 2019 01:10)
bolca ağız şapırtılı yemek sahnesi barındıran dizi. gece vakti izlenmesi tavsiye olunmaz.
(happy go lucky - 8 Şubat 2019 02:32)
ablam bu diziyi izliyor. “bizdeki samanyolu tv’yi izlemek gibi mi acaba” diye sordu. samanyolu tv. hala var mı bilmiyorum, merak edip izlemişliğim de yok; muhtemelen bu dizi daha kalitelidir.* dinlere ve mezheplere baktığımda, özellikle işler koyu boyuta geçtikten sonra biçim ve uygulamalar değişse de çok fazla ortak noktaları var. insanoğlu ne kadar meraklı özgürlüklerini kısıtlamaya, kendisine bir korku dünyası yaratmaya. ya da mesela insana; saç lülesiyle(peyottu sanırım) cennete gidileceğini söyleseler “ya bi siktir git” dermiş gibi düşünürüm.(ki her dinde farklı ama bir o kadar da aynı şeyler var) ama demiyorlar. buna ciddi ciddi inanıp bir ömür lüleli gezebiliyorlar. beyin çok çelimsiz bir organ. nereye çeksen oraya geliyor. hele de minik yaşta, köklenmiş inançları söküp atmak çok zor. inandıklarımızın tutsağı oluyoruz. bu çok büyük de bir güç aslında. “fake it till you make it” de demişler. -miş gibi davrandığında ve inandığında insanlar da inanıyor. çok aptalca ama öyle. çok korkak bir lider, milyonlarca insanı çok cesur olduğuna inandırabiliyor. vasat bir kişi pek çok insanı eşsiz bir güzelliği olduğuna inandırabiliyor. kimse de kolay kolay “kral çıplak” demiyor. yazarken fark ettim de insanlar bir şeylere inanmaya ve kandırılmaya çok hevesli. hatta kandırılmaya açlar. belki de dürüstlük, mantık, ahlak safsatalarını bir kenara bırakıp bu aç insanları yalanlarla, -mış gibilerle doyurmak gerek.
(oztrink - 12 Şubat 2019 20:47)
Yorum Kaynak Link : shtisel