Kadin düsmani (~ Woman Despiser) ' Filminin Konusu : Kadin düsmani is a movie starring Ekrem Bora, Sema Özcan, and Erol Tas. A killer murders women whose first initials match the first letter of the district they are killed in.
kadın düşmanı için cinsel ilişki, kadına yönelik şiddetin bir biçimidir. ilişkiye girdiği kişiler onun için yenilmiş, hiçleştirilmiş, düşürülmüştür. nefretin yanına artık tiksinti de eklenmiştir.
(dramaturji - 25 Ağustos 2010 13:36)
ilk kim başlatmıştır bilemiyorum ama günümüzde kadınlar tarafından üretilir, yayılır ve uygulanır. mizojinist erkekler mizojinist kadınların desteği olmasa birkaç nesilde yok olurdu. sistem erkeklerin elinde olabilir ama erkekleri de kadınlar üretiyor. sistemi kadınlar üretiyor. ve kadınlar kendilerinden nefret ediyor. kadınlar kadınları özellikle "kadınlık" çerçevesinde aşağılıyor, kötülüyor, hayatından bezdirmeye çalışıyor. kadın, cinselliğini yaşayan kadını orospu diye aşağılarken, bekar kadını da evde kalmış diye aşağılıyor. boşanmış kadınlara kadınların yaptığını erkekler yapmamıştır. kadın, kadına oy vermiyor. kadın, kadın yöneticiyle çalışmak istemiyor. kadın, kadınların aldıkları kararlara inanmıyor. kadın hala kadından nefret ediyor.
(biyiksiz kedi mahmut - 29 Ağustos 2011 00:17)
20 eylül 2011 fenerbahçe manisaspor maçı'ndan sonra, gerek sözlükte, gerekse muhteşem medyamızda yine ayyuka çıkan rezillik..sözümona komiklikler, şakalı yorumlar.. ama bu kisve altında kadınlarla yine hunharca alay edilmesi, aşağılanması..elbette kadınlar bu konuda acemi olacak. elbette fazla anlamayacaklar, hata yapacaklar. niçin? çünkü yıllarca öyle kapaklanmış ki erkekler buna da, birçok başka konuda olduğu gibi.. tıpkı kadın şoför mefhumunda olduğu gibi..şimdi çıkıp da "eaaheh espriden anlamıyorsun" vesaire gibi şeyler söylemeyin. ben diyorum ki, yapılan her "esprinin" altını düşünün biraz, bilinçaltınızın sizi nereye götürdüğüne dikkat edin.
(sutsuz kahve - 21 Eylül 2011 11:49)
lan hala bunun için kadınlar suçlanıyor ya.. tövbe yarebbi tövbe.. kadın düşmanlığı derken töre cinayetlerinden falan bahsediliyor bu arada, kuru fasulye pilavdan değil. aklınızda bulunsun.
(giamarie - 21 Eylül 2011 13:48)
en çok ekşi sözlükte görülen düşmanlıktır. kadını gece gündüz "kezban", "türk kızı" başlığıyla itin götüne sokan ekşi erkekleri söz konusu akp, siyaset vs. olunca oturur bi de hak, hürriyet, eşitlik vs'den bahsetmezler mi çok gülüyorum.(bkz: nefret söylemi)
(minesota - 2 Haziran 2012 23:50)
türkiye'de had safhadadır. bazen diyorum erkekler tüm kadınları öldürsünler ve rahatça birbirleriyle başbaşa kalsınlar. ne yapacaklarsa rahatça yapsınlar. ne düşmanlıkmış ya. yok erkek fatma, yok kaşar, yok kıl, yok tüy. dertleri kadının yaptıklarıyla değil, kadının varlığıyla.
(ghetto superstar - 2 Haziran 2012 23:57)
mesela, bir ekşi sözlük ayılığıdır bu.kadın kamyon şoförü, kadın nakliyeci, kadın otobüs şoförü yüzde hesabında grafikte gözün zor seçeceği kadar düşük oranda olsa gerek. hız denemesi yapan alkollü şoförlerin istatistiki dağılımında da oran buna benzer olmalı. fakat "büyük medyanın" parlattığı "bayan şöför fren yerine gaza bastı" haberinden gaza gelen bu küçük erken enikleri coğrafyadaki ölüm ve yaralanmayla sonuçlanan trafik kazalarının tamamına yakınının kendi cinsiyetinin mahsulü olduğu üzerine fikir yürütmüyor. "eheee he el freni çekik araba sürmüş...kadın...bayan şoför..." elinden gidecek kadın aşağılama eğlentisi öküz oğlunun.ülkedeki cinsel saldırı suçlarının tamamı erkekler tarafından işleniyor. ama ekşi sözlüğün kısa sikinden dolayı komplekse kapılmış mahlukları türk kızı üzerine aşağılama çeşitlemelerinde yaratıcılığını konuşturmak istiyor. daha önce türk kızı üzerine söylenmemiş hakaretleri oturup ciddi ciddi düşünüyor yarak kafası. diyor misal: "boyuna bakmadan yakışıklı, zengin erkek arıyan kezban." ama kendisi her akşam kate upton videosu izleyerek 31'e yatıyor. kendi göbeğine , kıldan görünmez hale gelmiş gönüne, çelimsiz bedenine, çirkin mosturasına, futbol oynamaktan parantezleşmiş bacaklarına bakmadan kuzey kızları peşinde koşabilmeyi kendine yakıştırıyor boz ayı. çapsızlığından gelen kapasitesizliğini görmeden parasının ve arabasını olmamasına bağlamış tercih edilmemesini keçi sakalını siktiğim davar.her gün, her saat kızların cinsellikle olan "imtihanları" üzerine kaç çeşit başlık üretebileceğini düşünüyor. bunun için fanteziler kuruyor, erekte oluyor...benzer başlıkların bir kızın elinden çıktığını görünce "orosupu, kaşar, kezban, attention whore" diziliyor. sözlüğün tescilli yaşlı abazanlarının yazdığı playboy günlerinden kalma fantezilerini bir elini donuna sokup okurken, "sadece seksten bahsetmiş" (tabir benim değil) kadının varlığını hazmedemiyor: "kezban, sikilmek istiyor belli,"...hatta, dur, tam olarak jargonlarını iktibas edeyim bu damızlık mahlukların : "şeftali gibi emcüğümü sikecüleeer" hah...alayının, küllüm çapı bu kadar. maymun artıkları. kadın düşmanlığıyla markalanmış tescilli abazanın biri açıkça diyordu: "cinselliğinden bahseden, yattım, seviştim diyen kadınları sevmem." ama beyzade sikinin santimetresinin bir kadın için yeterli olup olmadığını yine bir kadına sormaktan çekinmeyecek kadar cüretkârdı. yüz bulamayınca saldırganlaşmıştı sonra.her daim inancından, itikadınıdan, "muhafazakar değerlerinden" bahsetmeyi farz sayan tetikçi yobaz modelleri de var. çeşit çeşit mübarek, tohumunu siktiklerim. çok mütedeyyin, çok imanlı ama sikine giden kan beynine gideni çalınca tanımadığı kadın yazara "yarraak mı istiyon sen herhal !?" diye sorabiliyor. "gel sikişelim aslanım" davetini alsa tespihini yutacak heyecandan ama yüz bulamayacağını bildiği için terbiyesizleşiyor.her biri kezban'ın doğurduğu, kezban sevmiyor götüm suratlılar.*****eksi vermek yerine mesaj atacaklara hitaben: yok kadın değilim. hayır bacım, sevgilim, fuck buddy'im sözlükte yazmıyor, hayır yaram yok gocunmuyorum. cinsiyetçi değilim derken cinsiyetçi ifadeler kulandım farkındayım. alayınıza badem suyu veririm feleğiniz şaşar lan. yaa...
(daldurdap - 9 Temmuz 2012 11:43)
şimdi konu erkek olunca genelde erkeklerin bahsettiği saniye bazında seks düşündükleri, sürekli kadınlarla sevişmeyi istedikleri, kadınların götlerine, memelerine baktıkları, kadınların kendileri olmadığında onların resimleriyle idare ettikleri. bu sadece bu yüzyıl için de geçerli değil. tüm yüzyıllarda erkekler kadın istiyor. nerede bir topluluk oluyor hemen kadınlar için genelev, dansözlük falan yerleri oluşuyor. savaşlar sözde kadınlar için açılıyor, erkekler kadınlar için birbirini öldürüyor. erkeklerin söylediklerine ve çağlar boyunca davranışlarına bakarak erkekler sürekli kadın istiyor. aynı erkekler kız çocuklarını doğar doğmaz öldürüyor, kadınları kocaları ölünce onlarla birlikte yakıyor, kadını aptal biliyor, acaba ruhu var mı diye tartışıyor, ve daha bir sürü şey. şimdi benim anlamadığım şu: biri bir şeyi bu kadar isterken o şeyi neden canlı istemiyor, o şeyi neden aptal biliyor, o şeyi neden dövüyor? ve daha bir sürü şey.orada nasıl bir hareket var ki ben kaçırıyorum. sürekli arzuladığına ilişkin nasıl bir hareket oluyor ki o şeye düşman olunuyor? ve o şeye düşman olunmasına rağmen hala o şey sürekli arzulanır oluyor?erkek acaba kendinden çok düşük olduğuna inandığı bir şeye zaafı olduğunu düşündüğü için ve bu zaafı yaratanın kadının varlığı olduğu için mi kadına düşman oluyor?bu kadar temel bir örüntü çıkardığına göre çok basit bir hareket olmalı. ama hareket ne? ve daha da önemlisi o hareketin hareket ettiricisi ne?
(pinna - 19 Mart 2013 22:23)
izninizle bir anımla açıklamak, doğasını ortaya koymak istediğim hede. önce diyelim ki, pek çok ülkem insanının farkında olmadan yaptığıdır. bir üniversite öğrencisiyim. tarih dersi de alıyorum. toplumun ilgili dönemlerde gündeme gelen kadın hakları da söz konusu ediliyor haliyle. işte o zaman nasılmış efendim, kadının konumu çok düşükmüş, tüm yasal ve bedensel hakları kocasına aitmiş, boşayamazmış eşini, mal varlığı eşine aitmiş, eşi kendisini boşayabilir çocuklarını elinden alabilir karısını doğuma ve cinsel ilişkiye zorlayabilirmiş. başka kadınlarla olması, zina kadına boşama hakkı vermezken erkeğe verirmiş. kadınlar evlilik dışı cinsellik katiyen yaşayamaz ve hor görülürmüş.bu konu bir yerden cinselliğe bağlandı. her haltı yediğini bildiğim şerefsizin evladı sınıfın bir erkek üyesi vajinayı ima ederek erkeğin çocuğunun doğacağı yere yapılan muameleden, herkesin girip çıktığı bir yerden, pislikten bahsetti. açık açık. tabii o koşulları olumlamıyor ama konu cinselliğe bağlandı ya, kadın cinselliğini neden yaşayamaz açıklıyor aklınca. hayatımın en travmatik olaylarından birisi o derstir.neden? çünkü sadece bu da değil. o dersin hocası, sen ki üniversitede hoca olmuşsun, aynı derste kadın erkek haklarının dengesiyle ilgili bir grafik çizdi. iki grafik daha doğrusu. birincisi yukarı doğru çıkan bir çizgi, önce kadın aşağıda erkek yukarıda, sonra ikisi eşit, sonra kadının yukarıda erkeğin aşağıda olduğu bir nokta daha. yani kadının yukarı doğru çıkan özgürlük çizelgesi. yanındaki grafikte ne var? ahlaki çizelge. diğerinin en yukarıda olduğu noktadan başlayıp bir güzel aşağı doğru düşüyor. yani anlayacağınız, toplumun ahlakı kadın özgürleştiği ölçüde düşer. hayatımda hiç unutmayacağım bir imgedir, resmini dahi çektim.allah tüm kadınlara sabır versin. dünyadaki en büyük azınlık kendileridir çünkü.
(ucuncude keramet vardir - 20 Haziran 2013 22:12)
her toplumda çeşitli sosyal hiyerarşiler bulunmaktadır. bu hiyerarşiler en sık ırk, sosyoekonomik düzey, cinsiyet, yaş ve türcülük açısından kendini gösterir. yani bazı ırklar diğerlerinden üstün olduğu, toplumdaki bireylerin sosyoekonomik düzeyleri açısından sınıflara ayrıldığı, bir cinsiyetin diğerine daha baskın geldiği, ileri yaşların genç yaşlar üzerinde otorite kurduğu ve bir türün (insan) hepsinden üstün olduğuna dair yaygın inançlar bulunur ve toplumdaki tüm sistemler buna göre düzenlemiştir.başlık kadın düşmanlığı olduğuna göre biz burada cinsiyet açısından ele alacağız sorunu. bütün toplumları ve toplulukları incelemedim; ama toplumlara genel olarak baktığımızda, en eşitlikçi toplumlarda bile cinsiyet açısından bir hiyerarşi bulunmaktadır. yani erkek cinsi kadın cinsine baskındır. durumu biraz daha açarsak, heteroseksüel erkekler kadınlara, eşcinsellere ve transeksüellere karşı toplum içerisinde belirli egemenlik kurmuşlardır. yani heteroseksüel erkekler, toplum içerisinde diğer herkesten daha avantajlı bir konumdadırlar. söz gelimi, işe alımlarda onlara öncelik tanınmaktadır. toplumdaki yüksek pozisyonların çok büyük bir kısmında heteroseksüel erkekler bulunmaktadır. tüm parti liderleri, cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanların çoğu, milletvekillerin büyük bölümü heteroseksüel erkektir. diğerlerin daha fazla maaş alırlar. cinsiyet ayrımcılığına diğerleri kadar maruz kalmazlar. ev içi iş bölümüne çoğunlukla katılmaz, çocukların sorumluluğunu kadına bırakırlar. aile içinde şehir değiştirme, yeni ev alma, çocukların hangi okula gideceğine karar verme gibi önemli kararların alımı erkekler tarafından gerçekleştirilirken, kadınlar daha çok akşam ne pişirileceği, hangi marka deterjan kullanılacağı, çocukların ne giyeceği gibi kararların alımından sorumludurlar. kısacası, aile içinde de erkek kadına baskındır.buraya kadar cinsiyete dair toplumsal hiyerarşiyi az çok anladığınızı düşünüyorum. şimdi geçelim bu toplumsal hiyerarşinin nasıl sürdürüldüğüne. dedik ya toplum içerisinde çeşitli hiyerarşiler bulunur diye, işte bu hiyerarşileri ortadan kaldırmak o kadar kolay değildir her zaman. yani hemen her açıdan sınıflı bir yapıya sahip olan bir toplumda, sınıfların ortadan kaldırılması, yani düzenin değişmesi, daha adil ve eşitlikçi bir sistemin gelmesi çok ama çok zordur; çünkü toplumdaki sınıflar her zaman geçirgen değildir; mücadele etmesi gereken kitle yeterli kaynaklara (dolayısıyla eğitime ve bilince) sahip değildir; avantajlı konumdakiler avantajlarını korumak için sistemi ellerinden geldiğince meşrulaştırarak sistemin sürekliliğini sağlar. yani sistemin sürekliliği için çeşitli kalıpyargılar (inanışlar, önyargılar) üretirler. işte işin ilginç tarafı tam da burada başlar. toplumun en alt tabakasında yer alan, mücadele etmesi gereken kitle, mücadele edecek eğitime, bilince, kaynaklara, yeterli sayıya sahip değilse, yani sistemin değişmeyeceğine inanıyorsa ya da sistemin değişebileceğinin farkında bile değilse, genelde sistemle, özelde de kendisiyle ilgili üretilen bu kalıpyargılara inanmaya başlar. yani onları benimser ve meşrulaştırır. yani sistemin kendisini meşrulaştırır; çünkü sistemi değişmez olarak algılar ve adaletsiz ve eşitsiz olsa da bu sistem içinde bir şekilde "mutlu" olmak ve varlığını sürdürmek ister. söz gelimi, 30 yaşındaki bekar bir kadına yönelik kalıpyargılar oldukça olumsuzdur. 30 yaşında bekar bir kadın kadınlıktan hızla uzaklaşmakta, evde kalmış sayılmakta, çirkin olduğuna inanılmaktadır. 30 yaşındaki bekar bir kadın evlenememiştir; çünkü erkekler onu istememiştir. erkeklerin çoğu bu kalıpyargıyı kolayca benimserler; çünkü kadınların toplum içindeki durumlarına baktığımızda, kadınların erkenden evlenmeleri ve çocuk doğurmalarının beklendiğini görürüz. kadınlar da bu kalıpyargıyı meşrulaştırırlar; çünkü "evde kalmış", "erkeklerin istemediği", "toplumdan dışlanan" kadın konumuna düşüp mutsuz olmak istemezler. kabaca bir çıkarımda bulunursak türkiye'deki kadınların evlilik yaş ortalamalarının epey düşük olduğunu (22,8) buna bağlayabiliriz. evet, daha birçok değişken var; farkındayım. kabaca bir çıkarım yapıyorum şu an. gözlemlediğim kadarıyla, geç evlenmeyi ya da evlenmemeyi düşünen kadınların çoğu kariyer sahibi, yaşamdaki önceliği evlenip çoluk çocuğa karışmak olmayan kadınlar. yine gözlemlerime dayanarak söylüyorum; böyle kadınlar toplumun onlara dayattığı kalıplardan sıyrılmış, özgür düşünen, kendi iradesine göre yaşayıp karar alabilen, güçlü, kısacası ataerkil kültüre kafa tutan kadınlar. yani "çocuğun bakımı yalnızca annenin sorumluluğu değildir.", "evlenmeden de sevişirim. beden benim bedenim.", "evlenince de çalışmayı sürdürürüm.", "doktoramı bitirmeden çocuk istemiyorum.", "sofrayı elbette birlikte kuracağız.", "imam nikahı yanlıştır.", "ben mini etek de tayt da giyerim. erkek iradesine hakim olsun.", "çocuk gelinlere hayır.", "hayır demek, hayır demektir." diyor bu kadınlar. ataerkil düzene, heteroseksüel erkek üstünlüğüne karşı çıkıyor. yani toplumda avantajlı konumdaki heteroseksüel erkeklerin otoritesine başkaldırıyor. kendi avantajlı konumunu korumak isteyen bu erkekler de kadınlara var gücüyle saldırıyor. "evde kalmış", "kezban", "orospu", "yollu", "seks nesnesi", "anne olabilecek kapasiteye sahip değil" ya da "kadın değil" diyerek aşağılıyor. yani kadınlarla ilgili olumsuz kalıpyargılar üretip bu sistemin sürekliliğini sağlıyor; sağlamaya çalışıyor. işin bir başka boyutu ise, bu kalıpyargıları üretip içselleştiren kadınların olması. bazı kadınlar sistem tarafından üretilmiş bu olumsuz kalıpyargıları aynen alıyor ve "aa, çocuklarını anaokuluna bırakmış. kendisi çalışıyor. böyle anne olunmaz ki. kadının birinci görevi analıktır." diyerek hemcinsini ötekileştiriyor. genel olarak baktığımızda, konumu çok dezavantajlı bireylerin, yani hiyerarşide en altta kalan bireylerin sistemi daha çok içselleştirip meşrulaştırdığını görüyoruz; çünkü bu bireyler varolan sistemi değiştirme gücüne ya sahip değiller, ya da sahip oldukları gücün farkında değiller. hemcinsini eleştiren kadın, eleştirdiğini kadının konumuna (içinde bulunduğu koşullardan ötürü) büyük olasılıkla erişemeyeceği için, yani kendi konumunu değiştiremeyeceği için o kadını dışlamanın daha kolay olduğu sonucuna varıyor. eğer o hemcinsini değil de kendisini ve sistemi eleştirmeye başlarsa mutsuz olacak çünkü. sonuç olarak, sistem kadın düşmanlığı üretiyor.sistemin öylece değiştirilemeyeceğini hepimiz biliyoruz. içinde bulunduğumuz koşullar uzun bir süre, belki de yaşamımızın sonuna kadar böyle sürüp gidecekse sistemi eleştirmek yerine içselleştirip meşrulaştırmak, varolan kalıpyargıları sürdürmek, hatta üzerine başka kalıpyargılar ekleyip sistemin kalıcılığını garanti altına daha kolay geliyor. mesele kadına her hareketinden sonra kezban demek değil. sağ olsun, ekşiciler kadınlar için kezban kalıpyargısını üretti. her gün de bu kalıpyargıyı pekiştiren başlıklar açıp içini çok güzel dolduruyorlar. üstelik kadınlar da buna destek oluyor. sesim birilerine ulaşır mı bilemem ama, ben söylemek istedim. sistemler değişmez değildir. zordur; ama mümkündür de. insanlık tarihi boyunca pek çok sistem denendi. bir şeyler değişir gibi olsa da sistemin yalnızca adı değişti. yine de denemeye devam ediyoruz. hemen başaramasak da farkında olmak önemli.özetle, kadın düşmanlığını sürdürmeyin. kadınlar, kadın olmadan önce insanlar. tıpkı erkekler gibi.benim eyyorlamam bu kadar. sağlıcakla kalın.
(tamarix smyrnensis - 18 Haziran 2015 18:51)
Yorum Kaynak Link : kadın düşmanlığı