Su (~ Zombi 65: The Water that Killed Everyone) ' Filminin Konusu : Su is a movie starring Cüneyt Arkin, Talat Gözbak, and Orhan Günsiray. A architect lost his wife and child in a waterdisaster
Maden(1978)(7,8-799)
Yilanlarin Öcü(1985)(7,5-1009)
Çöl(1983)(5,1-81)
Dünyayi Kurtaran Adam(2015)(4,5-7300)
Sarisin tehlike(1980)(3,1-25)
bira bardağına doldurduğum buzlu suyu kana kana içip aylardır sadece bira yudumlayan halime dönüp de bakınca, "su gibi aziz olmak" varken, müptela gibi birasız geçmeyen akşamlarımın hafif alkol kokan nefesleri pek hoşuma gitmedi. anlam aramak için içtiğim, anlamı olanları anlamsızlandırmak için yine içtiğim zamanların sonuna yavaştan geldiğimi hissettim. uzun zaman sonra hayatımda güzel bir şeylerin olması, omuzlarımın etrafında kelebekler, çekingen acabalar, biraz zayıflarsam daha iyi görüneceğimler, bir daha ne zaman göreceğimler, el ele tutuşup etrafımda dönmeye başlayınca bir şeylerin değişmeye başladığını fark ettim. taptığım din olan yalnızlığa ihanet etmeyi ve günahkar olmayı uzun süredir düşünüyordum; kendimi atuan mezarlarına gömmüş gibiydim. ışığın girmediği taş odalarda bekliyor ve ideal olanın bu olduğuna yürekten inanıyordum. başka türlü olamazdı, bana kapris yapmayan ve beni anlayan tek bir insan vardı; o da bendim. bütün iyi huylarıma rağmen, kendimden nefret ettiğim zamanlar da çok seyrek rastlanan bir şey değildi hani. en iyi anlaştığım insanı bile görmemek için aynaya bakmıyordum, ailemle webcam üzeri mecburiyetten görüşürken kendimle göz göze gelmemeye çalışıyordum.bunların hepsi oldu, bunların hepsini yazmaya çalışmak bile yorucuydu. çeyreğini bile anlatamadım, içkiler katar oldu önümde yürüdü. onları takip ettim. günler günler kovaladı, kışlar yerini bahara bıraktı. bahar, yaza dönerken "iyi de neden içiyorum sürekli?" sorusu, güneyden gelen güzel bir kızın cebinden çıktı. manasızlık krizlerini içerek bitiremiyordum, sadece sızıyordum. sabah olunca kalkıp işe gidiyor, akşam olunca yine içiyordum. birayı bulan adamdan önce içmeye başlamış gibiydim, son insan öldükten sonra da geride kalan yalnızlıkta yine tek başıma içeceğimi düşünüyordum. rastgele arattığım entrylerde aynı konuları bitmek bilmez ısrarla tekrar ettiğimi görmek, içtiğimin altını çizip durmaktan bıkmamak, içine girdiğim döngüde gayet normal gözüküyordu. oysa amacım, hiçbir şeye dahil olmayıp her şeye dışarıdan bakabilecek kadar objektif olmaktı. banyodan çıktıktan sonra bornozuyla dolaşıp üzerini giyinmeye üşenen tüm pandalar şahidim olsun ki, hiçbir siyasi görüşe inanasım gelmedi, dinlerin hepsinde inanılmaz açıklar vardı. genç yaşta siyaset konuşanlar tıraş, yaşlılıkta siyaset konuşanlar koltuk sevdalısından başka bir şey değildi. insanın kendisini ciddiye alıp, merkezine kendini koyduğu sistemde tüm kainatı kendi yörüngesinde zannetmesi gerçekten katlanılmazdı. yanlış evrilen bir türün, işe gitmek zorunda olan bir bireyinden fazlası değildim. mesai saatinin bitmesini gözlerini saate dikerek bekleyen insanlar nikah şahidim olsun ki, iyi içtim. fazla içtim. bununla övünecek kadar ufaldığım zamanlarda yazdıkça yazdım ve elime hiçbir şey geçmedi. elime bir şey geçsin diye içmedim şüphesiz ama hiç bir akıma dahil olmamak amacımdan saptım. bira içmek de bir akımdır. hele ki en oktanlısından kırmızı tuborg'tan kuleler yapacak kadar fazla içildiyse. biraz önce koca bir bardak su içtim, biraz önce tekrar sevebileceğimi anladım. başka birisinin benden kaynaklanan tebessümünü dudaklarının kenarında görünce, uzun zaman sonra ilk defa tüm kalbimle güldüm. dudaklarının kenarından öpme isteğini msn teknolojisi henüz karşılamıyor ama bunun hayalini kurmak bile yetti. su gibi gülen bir kıza baktım hayran hayran, çirkinleştirmeye çalıştığım vücudumdan özür diledim.kendime çektirdiklerimden dolayı mahçup oldum bir pazartesi akşamı. canımı sıkmaya değmeyecek şeyleri "bakalım ne kadar büyütebilirim" oyunu çerçevesinde devasa boyutlara taşımış, hepsini yüklemiştim. bedeller ödemiş, ödeyemediklerimi deftere yazdırmıştım. veresiye bir hayatın içinde, gecelerimi içkiye yatırmıştım.bugün bir şeylerin değiştiğini hissediyorum. kocaman bardaklarda lezzetli sular içip, kendime bakıyorum. elma yiyorum kocaman dilimlerle, haziran boyunca ağzımdan tek bir damla içki geçmeyecek olmasına seviniyorum.
(mies - 1 Haziran 2009 22:20)
gemiyi hem yüzdüren hem batıran.
(deli - 14 Ocak 2010 14:13)
"içtiğimiz su 3 milyar yaşında" diye bir bilgi kırıntısı var.
(justinianus - 4 Şubat 2010 09:22)
bebeklere vermiyorlarmış bundan.hani böyle bebekleri ilk 6 ay anne sütü ile besleyin hadisesi var ya, baya bildiğin su bile vermeme şeklindeymiş. 2 aylık bi bebe var bu günlerde etrafımda. annesine dedim ki ulan çok sıcak sabiye bi su ver bişey yap, ölmüştür susuzluktan. yok falan dedi bu önce. verilmez dedi. eskiler 4 ayda falan verirlermiş, günümüzde 6 aya çıkmış bu hadise. neyse olurdu olmazdı, su içirmeye karar verdik bebeye.çay kaşığı, kaynatılmış beklemiş su vs.yavrum o kadar tatlı içti ki, düşünsene, hayatında içtiği ilk su lan!ağlıyordum az kalsın.''yazarın bu tarz entryleri hasebiyle regl döneminin badileri tarafından bilinmesi'' diye bi başlık var mı lan? oraya geçeyim ben. :/
(git - 3 Ağustos 2010 16:23)
türkçe dilbilgisi açısından istisnai bir kelime. şöyle ki; "sunun kaynama noktası" denilmesi daha mantıklı gibi dururken "suyun kaynama noktası" denilmesi icap ediyor. ama "aysu'nun ebesinin amı" yerine "aysu'yun ebesiyin amı" denilmesi dilbilgisi kurallarına aykırı oluyor. kelime olarak incelendiğinde vay babayın kemiğine dedirten bir madde.
(orhan zeplin - 4 Nisan 2011 17:02)
yangında son kurtarılacak ...
(thug love - 26 Şubat 2003 11:26)
gidip mutfaktan almaya üşendiğim için hakkında yazılanları okuduğum içecek.
(love my way - 6 Mayıs 2012 22:10)
gecen bir yerde okumustum, gelismis ulkelerde (kisaca kuzey amerika ve avrupa) her dort insandan biri su icmeyi tamamen birakmis cunku suyun tadinin berbat oldugunu dusunuyormus. bunun sebebi insanlarin son zamanlarda giderek daha fazla tatlandirilmis mesrubat icmesidir. eger bir insan sudan baska bir sivi tuketmezse onun tad alma duyusu suya endeksli olacaktir ve suyun tadini sevecektir. cok degil sadece birkac hafta boyunca hic su icmeyerek tamamen gazli ve sekerli icecekler tuketen biri kisa zaman icinde suyun tadini sevmemeye basliyor cunku suyun tadi diger tatlandirilmis iceceklere gore cok duz geliyor. bu ozellikle genc nesilde cokca gorulen bir problem ve su anda buyumekte olan nesil su yerine artik oldukca ucuz olan meyve suyu ve gazli icecekler tuketiyor (buyukler de su yerine cay ve kahve tuketiyor). her ne kadar meyve sulari saglikli gibi gozukse de hepsi sekerle yuklu oldugu icin hem dislere hem de genel sagliga zararli oldugu kesin. bunun tam etkilerini onumuzdeki 15-20 yilda gorecegiz. gercek su ki insanlik tarihinde ilk kez insanlar suyun tadini begenmiyorlar.
(diesel1907 - 21 Ocak 2014 09:19)
doyulmaz icecek.. saatlerce sicak gune$in altinda basket oynadiktan sonra inandiginiz tanri.
(ssg - 21 Şubat 1999 00:00)
"water does not resist. water flows. when you plunge your hand into it, all you feel is a caress. water is not a solid wall, it will not stop you. but water always goes where it wants to go, and nothing in the end can stand against it. water is patient. dripping water wears away a stone. remember that, my child. remember you are half water. if you can't go through an obstacle, go around it. water does." //"su direnmez. su akar. elini suya daldırdığında tek hissettiğin okşamadır. su katı bir duvar değildir, seni durdurmaz. ama su her zaman gitmek istediği yere gider, ve en nihayetinde hiçbir şey ona karşı duramaz. su sabırlıdır. damlayan su taşı yıpratır. bunu hatırla çocuğum. yarı su olduğunu hatırla. eğer bir engeli aşamıyorsan, çevresinden dolaş. su öyle yapar."margaret atwood - the penelopiad
(femme noir - 15 Ekim 2017 12:22)
Yorum Kaynak Link : su