Man in the Dark (~ Der Mann im Dunkel) ' Filminin Konusu : Man in the Dark is a movie starring Edmond O'Brien, Audrey Totter, and Ted de Corsia. Many interested parties are after the loot from a factory payroll heist but the mobster who hid it has amnesia after undergoing experimental brain...
The Verdict(1946)(7,2-1553)
High Wall(1947)(7,0-1248)
Desperate(1947)(6,8-1762)
Roadblock(1951)(6,7-907)
The Gangster(1947)(6,7-654)
Scene of the Crime(1949)(6,7-939)
Finger Man(1955)(6,7-192)
The Sellout(1952)(6,7-381)
Flaxy Martin(1949)(6,6-409)
Backfire(1950)(6,6-895)
Loan Shark(1952)(6,5-307)
Secret of the Blue Room(1933)(6,5-545)
boş olduğunuz bir dönem, çeyrek günde bitirebileceğiniz yeni paul auster romanı. kullandığı dil belki daha önceki çalışlmalarına göre daha yumuşak ama auster'ın şimdiye kadar verdiği en politik eser bence.
(ziggy demon - 15 Eylül 2008 16:25)
--- spoiler ---paul auster'in can yayınları tarafından karanlıktaki adam ismiyle türkçeye kazandırdığı romanı. auster romanlarında çok bildik bir tema olan yazarların tanrıvari bir şekilde yaşamları şekil vermeleri teması üzerinde dönüyor roman. yaşlı hasta bir amcanın yazdığı roman bir yerlerde savaşlara, amerika'nın bölünmesine yol açmış ve bir başka adam uyanır ve bu yaşlı adamı öldürmekle görevlendirir. tanrı ölünce insanlar özgür olacak, dünya üzerindeki acımasız vahşi kurgu sona erecektir. yaşlı adamın öyküsü ve genç adamın öyküsü tatlı tatlı paralel işlenir. yazarların yaşanmışlıklarının, travmalarının ve de uktelerinin hikayelere nasıl şekil verdiğini hoş bir şekilde hissederiz. tanıdık, sevdik, auster öyküsü. keşke paralel yaşamlar hoş bir şekilde bağlansaydı da roman daha hoş bir şekle bürünseydi. ancak oldukça hızlı iş çıkaran auster karekterlerine ve öyküsüne biraz sabırsız davranmış gibi. klasik okunası auster romanı--- spoiler ---
(ride - 13 Ekim 2008 23:07)
aslında merakla beklememe rağmen okumayı sürekli ertelediğim, başladıktan sonra da 167 sayfalık hacmine rağmen bitirene dek 2 hafta kadar elimde gezdirdiğim, şu tarih itibariyle son paul auster romanı.her zamanki gibi hikaye içinde hikaye ve araya serpiştirilmiş pek çok tuhaf anıdan mütevellit. kişisel olarak auster'in anlattıklarına kayıtsız kalmam olanaksız lakin içerikten çok biçim daha doğrusu aynı kurgudaki ısrarı, artık okur olarak bana iyice yavan gelmeye başladı. titus' un başına gelenler ve ikinci dünya savaşı'yla ilgili anılara kıyasla owen brick hikayesinin üstelik de tüm o fantastik distopyaya rağmen sıkıcılığı (bu da belki gerçek hayatın kurguya üstünlüğüdür), politik içeriğin sıradanlığı ve oracle night' taki yarım kalan kitabı hatırlatırcasına owen brick macerasının aniden ve baştan savma bitmesi diye şikayetlenecek olsam da her auster kitabı bittiğinde olduğu gibi ondan asla vazgeçemeyeceğimi biliyorum, elbette."auster hala en sevdiğim yazarsın ama bu belki de eskisi kadar kitap okumuyor olmamdan kaynaklanıyordur, ne dersin?"(bkz: #13361219)
(fire walk with me - 13 Kasım 2008 02:23)
diğer paul auster romanlarına göre çiğ kaçmış bir roman. bu belki politik olmaya çalışmasından -ve pek başaramamasından ya da genel olarak amerikanvari bir politik karşı çıkışın çiğliğinden- olabilir.klasik bir auster romanından çok bir roman taslağı gibi. "zayıf."hayatta olan ve hayranlıkla yeni kitaplarını beklediğim nadir yazarlardan olan auster'ı değerlendirdiğimde bu kitap hayal kırıklığı.
(pati - 24 Kasım 2008 08:44)
paul auster e yeni başlıyorsanız ilk bu kitabı okumanız gerekir, benim gibi yanılsamalar kitabından hemen sonra bu kitabı okursanız pek hoşunuza gitmeyebilir. kitabtaki hikayeler biraz kopuk, siyaset bir şeyi daha tatsız hale getirmiş.
(dersaadet - 29 Nisan 2009 17:31)
--- spoiler ---kitap politik konulara yoğunlaşmış olması sebebiyle beni şaşırtmıştır. bunun dışında auster ustanın çizdiği harika portreler ve gerçekçi olay örgüsü kitap okumaktan çok film izliyormuş tadı vermiştir. özellikle kitapta bahsedilen 4 filmle ilgili yaptığı yorumlar, harika çıkarımlar onun senarist ve yönetmen tarafını da ön plana çıkarmaktadır. her zamanki gibi gene takdir edilesi ve okunası bir kitap ortaya çıkarmıştır. tebrik ediyorum kendisini.kitapta bahsedilen filmler: apur sansar, tôkyô monogatari, ladri di biciclette ve la grande illusion dur.altını çizdiğim birkaç kısmı paylaşırsam:"...kendinden kaçmak için filme sığınmak, kitaba sığınmaya benzemez. kitaplar sizi kendilerine bir karşılık vermeye, aklınızı ve hayal gücünüzü kullanmaya zorlar; oysa film izlerken hiçbir şey düşünmeden kendinizi kaptırır seyredersiniz, hatta keyif duyarsınız...""...sadece iyiler kendi iyiliklerinden kuşku duyarlar; onları iyi yapan da budur zaten. kötüler iyilik yaptıkları zaman bunu bilirler, iyiler ise hiç bilmezler. ömürlerini başkalarını bağışlayarak tüketirler, ama kendilerini bir türlü bağışlayamazlar...""...betty kalbi kırıldığı için ölmüştü. kimileri bunu duyunca gülüyor, o da dünyanın gidişatı hakkında hiçbir şey bilmemelerinden. insanlar kırık kalp yüzünden ölürler. bu her gün olur, sonsuza kadar da böyle olmaya devam edecek...""...çocukluğun ritüelleri, çocukluğun çekim gücü. ya uyanmadan ölürsem. nasıl da çabuk geçiyor. dün çocuktum, bugün yaşlı bir adam; o zamandan bugüne kalp kaç kez çarptı, kaç kez soluk alınıp verildi, kaç sözcük söylendi ve kaç sözcük dinlendi. dokunun bana, biriniz dokunsun. elinizi yüzüme koyup benimle konuşun...""...şu garip dünya yuvarlanıp gidiyor..."bütün kitapları gibi bu da okunmayı hakediyor.--- spoiler ---
(spazmol - 25 Eylül 2009 23:25)
"çağdaş dönemin en iyi roman yazarı" söylemini fazlasıyla hakeden paul auster'in kaleme aldığı kitap. nasıl bir hayal gücüyle yazıldığı da merak konusudur. yalnızlık kavramı mükemmel bir şekilde kaleme alınmış, kitapta yer alan sinema filimlerine dair görüşleri/eleştirileri ve kitabın politik oluşu kitabın level'ini arttırmıştır.
(tucimania - 25 Aralık 2009 14:26)
yaklasik bir senedir, orijinal elimde bekliyor beni. arada anil bey okudu bitirdi, ben hala baslayamadim. tuhaf bir sekilde, paul auster kitaplarinda bir esigim var. yani biliyorum, basladigim zaman, 10-20 sayfa sonra, birakamayacak duruma gelecegim ama o ilk 10-20 sayfaya baslamak da epey bir zamanimi almaya basladi. yakin zamanda okur da, bu entryinin altina ilave yaparim umuduyla.
(sankaranarayanan - 24 Şubat 2010 18:26)
bir austersever olarak yazarın okumadığım bir kaç kitabından biri olan karanlıktaki adam, auster'ın genel çizgisine hem yakın hem de uzak bir roman. yakın çünkü yine çok tipik bir auster karakteri ile başbaşayız: kahramanımız august brill, 72 yaşında eski bir edebiyat eleştirmeni. aldattığı ve bir süre ayrı yaşadığı müzisyen karısını kaybetmiş, eşinden ayrılmış kızı ve erkek arkadaşı irak savaşında hunharca katledilen ve sinema okuyan torunu ile birlikte yaşıyor. brill, zeki, karizmatik, tutkulu ve kara mizah anlayışına sahip yaşlı bir adam. ne var ki geçirdiği bir trafik kazası sonucu tekerlekli sandalyede yaşıyor ve en önemlisi ciddi bir uykusuzluk sorunu var. buraya kadar her şey karanlık ve tuhaf bir auster öyküsüne başlamak için bize yeterli doneyi veriyor. hatta yazarın takipçisiyseniz yine başlıyoruz dedirtecek kadar tipik bir auster adamı brill.çizgi dışı olan şey ise auster'ın bu kez politik söyleme yumuşak bir geçiş yaparak eser boyunca amerika'nın dış politikasını ve özelde irak savaşını bana göre neo-liberal bir pencereden ve maalesef biraz yavan bir şekilde eleştirmesi. auster bu kez bunu brill'in gece yatağında uykusuzlukla mücadele ederken kurduğu öykülerle yapıyor. yani yine bir auster klasiği olan roman içinde roman (ya da öykü içinde öykü) teması karanlıktaki adam'da da baskın. içerideki ana öykü paralel bir evrendeki a.b.d'de geçiyor. bu ülkede 11 eylül hiç yaşanmamış ve irak savaşı başlamamış. ama o kadar sevinmeyin çünkü amerika kendisiyle savaş halinde. yani ülkede çok kanlı bir iç savaş mevcut. bu öykünün ana kahramanı owen brick güzel karısının koynunda uyurken kendini bu paralel evrende, bir kuyunun içinde, savaşın tam göbeğinde ve bir asker olarak buluyor. yapması gereken açık: --- spoiler ---tüm bu savaşı başlatan yani her şeyi kafasında kurgulayan adamı, yani august brill'i öldürmek!--- spoiler ---böyle hoş ve ilginç bir kurguyla başlayan karanlıktaki adam maalesef sonuna kadar aynı tempoyu okuyucusuna vaadetmiyor. ve yukarıda değindiğim gibi politik söylem nedense romana sonradan eklenmiş gibi biraz yapay duruyor. yine de auster'ın brill için kurguladığı hayat iç burkucu ve hayli hüzünlü. hem de nesilden nesile geçen bir lanet gibi bu hüzün. öte yandan cinsellik gibi insani tutkularının peşinde gidip hatalar yapan brill'in hayattaki çelişkileri ve kadınlarla kurduğu ilişkiler çok gerçekçi ve yalın. auster'ın bu öyküyü gerçek bir hikayeden devşirdiğini düşündürecek kadar gerçekçi hatta. kitapta çok beğendiğim bir detay dışarıdan karmaşık ve sanki çok ciddi gibi görünen/yansıtılan kadın-erkek ilişkilerindeki sorunlarının aslında çok çok basit ve temel bir kaç duyguya dayanmış olduğunu auster'ın müthiş gözlemlemiş ve anlatmış olması. böyle bir romanda bundan nasıl bahsedilmiş demeyin çünkü karanlıktaki adam bence politik bir zeminden ziyade aşk ve evlilik zemininde duran bir roman. politika sadece çeşni olsun diye katılmış (ama keşke çeşni değil de bir diğer sütun olabilseydi).anlatım tarzı olarak da auster klasik çizgisinden biraz uzaklaşmış bu romanda. daha akıcı ve ve tortusuz bir dil kullanmış. facebook austercıları için yine satır aralarında altı çizilecek sözler mevcut. torun katya'nın sinema hakkında düşündükleri, daha doğrusu geliştirdiği "öykü anlatan eşyalar" kuramı son derece eğlenceli ve dahası isabetli. sinema ve paul auster sözcükleri bir araya gelince tabi aklımıza hemen auster'ın bizi hector mann isimli kayıp aktör peşinde gezdirdiği yanılsamalar kitabı (book of illusions) geliyor. tabi bu kitap yanılsamalar kitabı'nın çok çok gerisinde ne yazık ki.sonuç olarak karanlıktaki adam iyi ve standart üstü bir okuma deneyimi sunuyor edebiyat ve auster severlere. ama asla ikinci bir new york üçlemesi (new york trilogy) ya da görünmeyen (invisible) beklemeyin. karanlıktaki adam daha çok arada soluklanmak için okuyacağınız bir roman. özellikle de uykusuz kaldığınız bir gece ve geçmişte yaşadığınız ilişkiler, anılarınız beyninize çöreklenmişken...
(zach dawnbringer - 31 Temmuz 2011 13:00)
okudugum ilk paul auster kitabi oldugu icin yazarin diger kitaplariyla kiyaslayamayacagim ama ben begenerek okudum kitabi. hikayede bazi kopukluklar oldugu kanisina ben de sahibim. ayrica yuzeysel siyasi mesaj kaygisi biraz egreti durmus. ama kitap surukleyici gayet bence.--- spoiler ---ozellikle yaratmis oldugu alternatif dunyadaki savas bana oldukca ilgi cekici geldi. gece yatinca hayaller kuran, alternatif gercekler yaratan bunyeler icin oldukca tanidik bir hikaye kanimca.--- spoiler ---
(dieforyou - 26 Mart 2013 16:17)
Yorum Kaynak Link : man in the dark